Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Namazdan sonraki tesbihler sünnet mi? bidat mı?

Resul-i Ekrem Efendimiz toplu halde yapılan zikir, duâ ve ibadetleri her seferinde teşvik etmiş; Sahabîlerini toplu halde sohbet eder, zikreder ve ibadet eder halde görürse memnun olmuş ve onlara bazı müjdeler vermiştir.

Hz. Muâviye’nin rivâyetine göre, birgün Peygamberimiz (a.s.m.) SAhabîlerden bir kısmının bir halka teşkil ederek oturduklarını gördü. Yanlarına vardı ve sordu:

“Ne maksatla bir araya gelip burada oturdunuz?”

Onlar, “Bize İslâm gibi bir din bahşeden ve bu yolla bizi imtihana tâbi tutan Allah’ı zikretmek ve ona hamdetmek için oturduk” dediler.

Peygamberimiz bir defa daha sorup, onlardan yeminli bir cevap aldıktan sonra şöyle buyurdu:

“Sizi suçlamak için yemin ettirdiğimi sanmayın. Lâkin şu var ki; bana Cibril geldi, Aziz ve Celîl olan Allah’ın meleklerine karşı sizinle iftihar ettiğini haber verdi.” (Müslim, Zikir: 40.)

Toplu halde tesbihde 'toplu zikir' kismina giriyor bence. Ve yukarida toplu zikir hakkinda ancak güzel seyler söyleniyor.

Kaldiki, daha öncede dedigim gibi, toplu çekilmiyor. Herkes kendisi çekiyor yine sonuçta. Müezzin sadece telkin ediyor.

Sizin tabirinizle "Müezzinin telkini ile tesbihat çekme uygulaması" Resulullah S.A.V zamanında olmayan 500 yıl önce Osmanlı zamanında uygulanmaya başlandı. Dolayısı ile bidat. Ülkemize has bir uygulama olduğu belli ki Hacca veya umreye gidenler orada aynı uygulamayı bulamayınca bayağı yadırgıyorlar. Veya diğer ülkelerden gelen misafir kardeşlerimiz camiilerimize uğrayınca yadırgıyorlar.

Bidat-ı Hasene'dir. Konuyu bu kadar uzatmaya gerek yok. Vahhabiler gibi ayrıntılara takılmayınız.
Bu gayretinizi din düşmanları için kullanmanızı tavsiye ederim kardeşim.

Sizin tabirinizle "Müezzinin telkini ile tesbihat çekme uygulaması" Resulullah S.A.V zamanında olmayan 500 yıl önce Osmanlı zamanında uygulanmaya başlandı. Dolayısı ile bidat. Ülkemize has bir uygulama olduğu belli ki Hacca veya umreye gidenler orada aynı uygulamayı bulamayınca bayağı yadırgıyorlar. Veya diğer ülkelerden gelen misafir kardeşlerimiz camiilerimize uğrayınca yadırgıyorlar.


Hac ve umre beldelerine saygim sonsuz. Asla laf söylemek istemem ama orada da bizim gördügümüzde yadirgadigimiz bir takim uygulamalar var. Vehhabilik mezhebini benimsemis bir ülke ile bizim uygulamalarimizin pek uymamasini dogal buluyorum o yüzden.

Illa yapilacak demiyorum bende, ama yapilmasinida yukarida zikrettigim hadis neticesinde 'toplu zikir' olarak addederek bidat olmadigini düsünüyorum.

Beni yanlış anladınız. Vahhabi değilim. Bu konu camiilerdeki bidat uygulamalardan açıldı sanırım. Bu konu diyanetin ve camii imamlarının kontrolünden çıkmış olacak ki; geçenlerde iskemlede namaz kılmanın doğru olmadığını, namazı özürü olanların oturarak kılması gerektiği konusunda defalarca hutbe yayınlamasına rağmen nafile..., camiilerimizin arka kısımları birkaç sıra oturak dolu (kiliseyi andırıan). Toplumumuz maalesef yaptığı şey şüpheli de olsa bildiğini okumaya devam ediyor. Oysa Namazın ve camiinin ruhundan uzaklaşmamak gerek. Ayrıca diyanetin yakında merkezi ezan sistemini kaldıracağı sevindirici haber. Fakat "toplu ve telkinli tesbihatı" halkımız o kadar benimsemiş ki sanırım artık geriye dönüş çok zor. Ben tesbihatımı kendi başıma yapıyorum (şüpheye girmemek için) müezzine uyanları kınamıyorum, kızmıyorum, buğzetmiyorum. Doğrular ortaya konsun ve dileyen dilediği gibi yapsın...

Evet. Ama İmam değil Müezzin. Müezzinlik sadece ezan ve kamettir. Çok fazileti vardır. İmam Selam verince müezzinlik biter. Fakat günümüzde sözüm ona "bidat-ı hasene" (iyi bidat) adına bayağı bişeyler ekleniyor namaza. Bu eklemelerin tümü bidattir. Bu tespihatlar içtimai olarak değil infiradi yapılmalı. Okunan mihrabiyeler de dahil ( Amenerresulü-haşır süresinin sonu vs.) Asıl bu faziletli süreleri herkesin kendi okuması lazım. İmam veya müezzin okuyor cemaat dinliyor oysa cemaat bu faziletlerden mahrum kalıyor, hatta bazıları ezberlemiyor bile (sofra duası gibi) . Herkesin bu süreleri kendisi bizzat okuması gerek.


selam aleyküm...
aslında sana gönülden katılıyorum ama günümüzde cami cemaatinin çoğunluğu değil müezzinlik ve tesbihatlar doğru düzgün namaz dualarını bile bilmiyor, hal böyle iken onlarıda bu tesbihat dualarından faydalandırmak doğru değilmi ?
birde işin şu boyutu var biri müezzinlik yapıyor ve her vakit namazında bunları okuyor cemaatte duya duya kulak aşinalığı ile bunları ister istemez ezberliyor, yani bence yapılan doğru bir olay müezzinlik şart.....

Evet. Ama İmam değil Müezzin. Müezzinlik sadece ezan ve kamettir. Çok fazileti vardır. İmam Selam verince müezzinlik biter. Fakat günümüzde sözüm ona "bidat-ı hasene" (iyi bidat) adına bayağı bişeyler ekleniyor namaza. Bu eklemelerin tümü bidattir. Bu tespihatlar içtimai olarak değil infiradi yapılmalı. Okunan mihrabiyeler de dahil ( Amenerresulü-haşır süresinin sonu vs.) Asıl bu faziletli süreleri herkesin kendi okuması lazım. İmam veya müezzin okuyor cemaat dinliyor oysa cemaat bu faziletlerden mahrum kalıyor, hatta bazıları ezberlemiyor bile (sofra duası gibi) . Herkesin bu süreleri kendisi bizzat okuması gerek.



Okumanızı tavsiye ederim

Soru: Abdullah bin Ömer (ra), "Ben, Resulullah'ı (sav) tesbihleri (sağ elin parmakları ile) sayarken gördüm" diye rivayet etmektedir. Bir de Yasir kızı Humeyda Yüseyre'den, Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Sizin üzerinize tesbih, tehlil ve takdis (ifade eden virdleri okumak) lazımdır. Onları parmakla sayınız. Zira onlar, sahibinin yaptıklarından sorguya tabi tutulacaklardır. (Şahidlik yapmaları için) sorguya çekileceklerdir. Gaflet etmeyin ki rahmeti unutursunuz." Bu Hadis-i Şerifler, Peygamber (sav) Efendimiz'in tesbihleri parmak ile saydığını ve ashabına da parmakla saymalarını emrettiğini açıkça ortaya koyduğu halde, tesbih kullanınca bu emir ihmal edilmiş olmuyor mu?

Cevap: Okunan tesbihleri el ile saymak daha faziletlidir. Abdullah bin Ömer'den (ra) rivayet edilen Hadis-i Şerif ve onu takip eden Hadis-i Nebeviden anlaşılan hususu budur. Meseleye "Evlanın tesbiti" yönünden bakılacak olursa, varılacak sonuç başka türlü olamaz. Tesbih kullanmanın caiz olup olmadığı yönünde meseleye bakıldığı zaman, Hadis-i Şeriflerle ilgili kitaplar, tasavvufi sahada yazılmış eserler ve fıkhi kitaplar dikkat süzgecinden geçirildiğinde, tesbih kullanmanın caiz olduğu görülmektedir. Hatta virdi okuyacak kimse, yanılmaktan ve hata etmekten kendini emin bulmuyorsa tesbih kullanmanın evla oduğu ifade edilmektedir. Allame Şihab İbni Hacer Hazretleri de böyle fetva vermiş bulunmaktadır. Evliyaullahın ekserisi tesbih adı verilen aleti kullanmıştır. Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri'nin elinde tesbih görülmüş ve kendisine "Senin gibi bir zat, elinde tesbih mi tutuyor?" denilmiş. O, "Rabbime ulaştığım bir yolu terk edemem" cevabını lütfetmiş.

İbni Asakir, Tarih'inde tahric etmektedir: Ebu Müslim Havlani Hazretleri'nin elinde bir tesbih bulunur ve onunla virdlerini okurmuş. Bir gece uykudan kalktığında tesbihin elinde dönmekte olduğunu görmüş. Tesbihi koluna dolamış, bakmış ki tesbih kolunda da dönmekte ve ondan şu tesbihat işitilmekte imiş: "Ya münbite'n-nebat, ya daime's-sebat! Bunun üzerine Ebu Müslim, hanımına hitaben, "Ya Ümm-i Müslim gel, gel? Şu acayip duruma bak" diye seslenmiş. Kadın geldiğinde, tesbih hala dolaşmakta imiş. Zevcesi oturduğu zaman tesbih durmuş. Okunacak virdin fazla olması halinde, hata ve yanılma ihtimali galip bulunduğu için, hataya düşmemek maksadı ile tesbih kullanmanın evla olduğu yukarıda belirtilmiş bulunmaktadır. 5-10 tesbih okuyan kimse için, bunların sayısını şaşırmak mümkün olabilir. Eslaftan öyle zatlar bilinmektedir ki, okuduğu vird onbinleri bulmaktadır. Onlardan birkaç misal vererek mevzumuzu zenginleştirmek isteriz. Şöyle ki:

Ebu Hüreyre (ra), oniki bin tesbih okumadan yatağına girip yatmazdı. Ashabtan Ebu'd-Derda (ra), bir günde yüzbin tesbih okurdu. Halid bin Madan, bir günde kırk bin tesbih okurdu. Bu durumlar dikkate alınınca, parmaklar ile tesbihi saymanın zorluğu daha açık olarak ortaya çıkar.

Tesbih kullanmakta bir kerahet olsa idi, onu Peygamber Efendimiz (sav) yasaklardı. Yasaklanma olmamış, sadece fazileti üstün tesbihatın okunması tavsiye edilmiştir.


Soru: Namazların peşinde veya başka zamanlarda tesbih, hamd, tekbir, vird ve zikir okurken tesbih adı verilen aleti çekmek bid'ad mıdır?

Cevap: Bir şeyin bid'at olması için dinimizde yeri olmaması gerekir. Halbuki Resulullah (sav), okunan tesbihleri çekirdek veya çakıl taşı ile sayanları gördüğü halde bunu yasaklamamıştır. Men etmeyişi, tesbih çekmenin takriri bir sünnet olduğunu ortaya koymaktadır. Tesbih kullanmanın bid'at olduğunu iddia eden kimsenin sözü, ilmi bir esasa dayanmamaktadır.

Hakim ve Taberani, mü'minlerin annesi Safiyye (ra)'den şöyle rivayet etmektedir: "Benim önümde dört bin çekirdek bulunduğu halde Resulullah (sav) yanıma girdi ve "Ey Huyey kızı, bunlar nedir?" buyurdu. Ben, "Onlarla (okuduğum) tesbih (leri tadad) ediyorum (sayıyorum)" dedim. Bunun üzerine "Baş ucuna dikildiğim zamandan beri, ben bundan daha çok tesbih okudum" dedi. Ben, "Ey Allah'ın Resulü(sav), onu bana öğretiniz" dedim. Resul-i Ekrem(sav), "Sübhaneallahi adede ma haleka min şey'in" (tesbihidir)" buyurdu.

Peygamber (sav) Efendimiz, zevcesini çekirdekleri kullanmaktan men etmemiş, ancak faziletçe daha üstün bir tesbihi haber vermişti. Yasaklanmayışı, bunları kullanmada Takrir-i Nebevi olmaktadır. Bu husustaki misal bundan ibaret de değildir. Sâd bin Ebi Vakkas (ra)'ın rivayet ettiği diğer bir hadis-i şerif de bu hususu teyid etmektedir. Şöyle ki: Sa'd (ra) Resulullah (sav) ile birlikte bir kadının yanına girmişler. Kadının önünde çekirdekler veya çakıl taşları bulunuyordu. O, bunlar ile tesbih ediyordu. Resul-i Ekrem; "Sana bunlardan daha kolay -veya daha faziletli- olanını haber vereyim mi?" buyurdu. (Sonra) şöyle devam etti: "Gökte yarattıklarının sayısınca Allah'a tesbih ederim, yerde yarattıklarının sayısınca Allah'ı tenzih ederim, yer ve gök arasındakilerin sayısınca Allah'ı tesbih ederim. Yarattığı şeyler sayısınca Allah'a tesbih ederim." "Allahu Ekber" de bu şekilde, "El-hamdülillah" da bu tarzda, "La-ilahe illallah" da bu şekilde "La havle vela kuvvete illa billah" da bu tarzda okunacaktır.

Bu Hadis-i Şerifde okunan tesbihleri çekirdek veya ufak taşlarla saymanın caiz olduğuna delil teşkil etmektedir. Zira Peygamber Efendimiz (sav) bunları kullanmayı inkar etmemiş, faziletçe daha üstün olanı tavsiye etmiştir. Erbabına gizli değildir ki, inkar ve yasaklama ayrı bir iş, daha üstün değerde olanı tavsiye ayrı bir husustur.

Bir mezheple mukayyed bulunmayan Şevkani, bu Hadis-i Şerifleri tesbih kullanmanın caiz olduğuna delil olarak göstermektedir.
Mehmed Emre > Çağımız ve Günümüz Meselelerine Fetvalar > NAMAZ SONUNDAKİ TESBİHAT
Bakabilirsiniz. NAMAZ SONUNDAKİ TESBİHAT - Çağımız ve Günümüz Meselelerine Fetvalar

selam aleyküm...
aslında sana gönülden katılıyorum ama günümüzde cami cemaatinin çoğunluğu değil müezzinlik ve tesbihatlar doğru düzgün namaz dualarını bile bilmiyor, hal böyle iken onlarıda bu tesbihat dualarından faydalandırmak doğru değilmi ?
birde işin şu boyutu var biri müezzinlik yapıyor ve her vakit namazında bunları okuyor cemaatte duya duya kulak aşinalığı ile bunları ister istemez ezberliyor, yani bence yapılan doğru bir olay müezzinlik şart.....


aleyküm selam !

Dediğiniz gibi kulak aşinalığı ile öğrenme olacaksa, ceamaate sıradan Fatiha süresini okutulsa, çoğu dökülür. Oysa imam sesli olarak günde kaç kere okuyor bu sureyi. İmam efendilerin çok fedakarlık yapması lazım öğretme hususunda. Çünkü "Fatihası olmayanın namazı olmaz" Ekseri çoğunluk namazda ;secdelerden kavmelerden celselerden çalarak apar topar kıldığı namazdan sonra selam verip toplu tesbihat için dakikalarca bekleyebiliyor. Yani namazın farzlarından olan tadili erkana riayet etmeyip tesbihatından hiç taviz vermeyenler hiç de az değil. Zaten nafilelerde tadili erkana tam riayet edenler toplu tesbihata yetişemiyor normal olarak. Mümkün olsada imamlarımız tesbihata ayırdığı 5 dakikayı farz namaza ilave etse, sanırım namazlarımız daha kamil olacak fakat bu sefer namaz çok uzadı diye cemaat homurdanacak.

Halis ECE

Tesbih-tahmid-tekbir ve zikirde “tesbih” kullanmak


Farz namazlardan sonra okuduğumuz tesbih-tahmid-tekbir ve zikir esnasında kullandığımız ve adına “tesbih” dediğimiz boncukları kullanmak bid’at mıdır değil midir?

Belki bu soru pek çoğumuza abesle iştigal gibi gelebilir. Asırlardır Müslümanlar arasında yaygın olarak kullanılan bu şeyin bid’at olması düşünülebilir mi, diye akıllarından geçebilir. Ama maalesef zaman-zaman gündeme geldiği de bir gerçek… Nitekim sitemizde de bu yönde yeni bir tartışma mevzuu olmuş. Bu çalışmayı da o vesileyle yapmış olduk.

***

TESBİH KULLANMAYA BİD'AT DİYENLERİN GÖRÜŞLERİ

Dilerseniz mevzuyu evvela bid’at diyenlerin görüşleri açısından ele alalım…

Onlar diyorlar ki; “Boncuklarla yapılan tesbih bid'attır; çünkü Hz. Peygamber’in (s.a.v.) zamanında olmayıp, O'ndan sonra icad edilmiştir. Lugat âlimleri, ‘tesbih'in yeni bir kelime olduğunu ve Araplar'ın bu kelimeyi tanımadığını söylerler. Bu itibarla nasıl olur da, Rasûlullah (s.a.v.), ashabına bilmedikleri bir şeyi tavsiye eder?

"İbn Vaddah el-Kurtubi, Salet b Behram'dan rivâyet ettiği bir eserde;
'İbn Mes’ud boncuklarla tesbih çeken bir kadına uğrar, onları kopartıp atar. Sonra da taşlarla tesbih çeken bir adama gelir ve ayağı ile vurur. Ardından şöyle der: 'Çok ileriye gittiniz! Karanlık bid'atlara daldınız! Hz. Muhammed’in (s.a.v.) ashabını ilimde geçtiniz!" [1]

Boncuklarla tesbih çekmek Rasûlüllah’ın (s.a.v.) yoluna muhâliftir Bu mevzuda Abdullah b. Amr şöyle der:

"Rasûlullah’ı (s.a.v.) sağ eliyle tesbih ederken gördüm." [2]

Diğer taraftan biri gelip de, parmaklar ile olan tesbihin, adet çoğaldıkça sayısının muhafazasının imkânsız olduğunu söylerse, ona şöyle deriz: Bu karmaşıklığa sebep, diğer bir bid'attır. Yani dinimizde gelmediği şekilde, Allah Teâlâ'nın çokça belirli bir sayıda zikredilmesidir…. Sahih sünnette sabit olan en çok zikir adedi yüz'dür Bunu da âdet edinen kişi kolaylıkla, yanlışsız bir şekilde yapabilir. Parmaklarla tesbihin daha faziletli olduğuna ittifak etmelerine rağmen, boncuklarla yapılan tesbih, parmaklarla sünnet olan tesbihi fiilen bitirmiştir. [3]

Bildiğimiz tesbihlerin kullanılmasının bid’at olduğunu söyleyenlerin görüşleri böyle…

***

"TESBİH"İN BİD'AT DEĞİL SÜNNET OLDUĞUNU SÖYLEYENLERİN GÖRÜŞLERİ

Şimdi de gelelim bunun bid’at olmadığını, bilakis sünnet olduğunu söyleyenlerin görüşlerine…

Feyyûmî el-Misbah’da şöyle dedi: “Allah (c.c.) mahlûkatı ibdâ’ etmekle ibdâ’ etti, yani onları modelsiz olarak yarattı. Ebda’tü ve Ebda’tühü onu çıkardım ve ihdâs ettim demektir. Bu mana’dan olarak muhâlif hale bid’at denilmiştir. Bid’at ibtida’dan isimdir. Yükseklik manasına gelen rif’at'ın irtifa’dan gelmesi gibi… Genelde bid’at tabiri dinde noksanlık yahut fazlalık olan şeylerde kullanılmıştır. Lakin bunların da bir kısmı kimi zaman mekruh olmaz ve mubah bid’at olarak isimlendirilir.”

Hadis-i şerifte buyruldu ki: “Kim İslâm’da iyi bir çığır açar da, kendinden sonrakiler onunla amel ederlerse, onunla amel edenlerin sevaplarının aynısı, o çığırı açan kimseye yazılır ve öbürlerinin sevaplarından da hiçbir şey eksiltilmez. Kim de İslâm’da kötü bir çığır açar, kendinden sonrakiler de onunla amel ederlerse, onunla amel edenlerin günahlarının aynısı, o kötü çığırı açan kimseye yazılır ve öbürlerinin günahlarından hiçbir şey eksiltilmez.” [4]

Hz. Ömer’in (r.a.)“Bu ne güzel bir bid’attir”, [5] sözü bu türdendir. Bu (terâvîh namazının topluca kılınması) hayırlı fiillerden olunca ve methedilen fiillere dâhil bulununca, onu bid’at diye isimlendirip methetmiştir. Çünkü Nebi (s.a.v.) onu bu şekliyle onlara sünnet kılmamıştır. Onu bazı gecelerde kılmış sonra da terk etmiş, ona devam etmemiş, onun için insanları toplamamıştır.

Rasûlüllah Efendimizin (s.a.v.) işlediği mübahların tamamı ümmet tarafından bilinir, görülmüştür diyemeyiz. Nitekim kendisi işlediği zaman, ümmetine farz olması yahut meşakkatli hale gelmesi korkusuyla bazı mendupları kasten terk etmiştir. O yüzden kim Rasûlüllah’ın (s.a.v.) bir şeyi yapmadığını söyleyerek, o şeyin haramlığını iddia ederse, hakkında delil bulunmayan bir şeyi iddia etmiş olur.

Bida’atle murad edilen, Şeriatın kendisine delalet edeceği aslı bulunmayan şeyler türünden yapılan icatlardır. Şeriat’tan kendisine delalet edecek bir aslı bulunan şeyler ise, lugat olarak her ne kadar bid’at tabir edilse de şeriat’ça bid’at değildir.

***

BEŞ KISIM BİD'AT VARDIR

Nevevî (rh.) şöyle demiştir: Rasûlüllah’ın (s.a.v.) “Her bir bid’at sapıklıktır” sözü, sınırlandırılmış bir umûmî hükümdür. Kastedilen bid’atların çoğunluğudur.

Lugat âlimleri demişlerdir ki; bid’at demek, geçmiş misali/aslı olmadan yapılan her bir iştir.

Âlimler de bid’atın beş kısım olduğunu söylemiştir:

Vacip, mendub, haram, mekruh ve mübah.

Vacip olan bid’atlerden birisi, kelam âlimlerinin mülhid ve bid’atçılara karşı delilleri ortaya koymaları ve benzeri şeylerdir.

Mendub olan bid’atlerden biri de ilmi eserler yazmak, medreseleri, tekkeleri ve buna benzer hizmet mahallerini bina etmektir.

Mübah olan bid’atlerden biri de değişik yemekler ve benzeri şeylerde genişliktir.

Haram ve mekruh olan bid’atler ise açıktır. Bu anlatılanlar bilinirse, hadis-i şerifin aslında manası genel olan fakat sınırları (başka deliller yüzünden) daraltılan bir hadis olduğu da kolayca anlaşılır.

Hz. Ömer’in (r.a.) “Ne güzel bid’at” sözü de bunu teyid etmektedir.

İmâm Şafii şöyle demiştir: 'Şeriattan dayanağı olan her şey, selef/öncekiler onu yapmasa da bid’at değildir. Zira selefin onunla amel etmeyi terk etmesi, bazen o anda kendileri için mevcut olan bir mazeret sebebiyle yahut ondan daha üstün bir şey vesilesiyle yahut da onun bilgisi tamamına ulaşmaması dolayısiyle olmuş olabilir.'

***

ASHAPTAN İBN-İ MES'UD VE EBÛ MÛSA'L-EŞ'ARÎ'NİN GÖRÜŞLERİ

İmâm Dârimi (rh.), Sünen'inde yaptığı bir rivâyette, Ebû Mûsa'l-Eş’arî (r.a.) mescidde ellerinde küçük taşlar bulunan insanlardan meydana gelen bir zikir halkası görmüştü. Birisi, yüz defa tekbir getirin, diyor, yüz defa tekbir getiriyorlardı. Sonra yüz defa lâ ilâhe illallâh deyin diyor, onlar da yüz defa lâ ilâhe illallah, diyorlardı. Yüz kere sübhanallah deyin, diyor onlar da yüz defa sübhanellah diyorlardı. Ebû Mûsâ'l-Eş'ari bunu hayırlı bir iş, İbn-i Mes'ud da bid’at olarak gördüklerini söylüyorlardı. Yani taşlarla topluca zikretmeyi bir sahabi güzel ve hayır diğeri de bid’at ve şer olarak görmüştür.

Yine Sahabilerden bazıları, Kur’ân’ın toplanıp Mushaflaştırılmasını, Rasûlüllah (s.a.v.) tarafından yapılmadığını söyleyerek bid’at diyorlardı. Hz Ömer (r.a.) ise bid’at olarak görmedi. Hz. Ömer’in teravih namazını cemaatle kılma uygulamasına da bazı sahabe bid’at demiştir.

Kimi âlimlerin sahabi kavlini hüccet/delil görmediği rivâyet edilse de İslâm âlimlerinin Cumhuru/çoğunluğu onu delil görüp, bağlayıcı kabul ederler. Hanefîler de onlardandır. Hatta bazı rivâyetlerde, bunu, İslâm âlimlerinin sadece cumhuru değil, hepsi kabul eder. Yanlız bir sahabi kavline ters, başka bir sahabi kavli varsa, tercihe gidilir, içlerinden birisi alınır. [6]

***

SUFİYYE ERBABI EBÛ MÛSA'L-EŞ'ARÎ'NİN GÖRÜŞÜNE UYMUŞTUR

Sufiyye/maneviyat erbabı da burada sahâbeden birçoklarının fiilini ve Rasûlüllah Efendimizin (s.a.v.) takriri sünnetlerini esas olarak, başka birisinin sözünü almamıştır. Başka birçok delilden istifâdeyle Abdullah İbn-i Mes'ud'un değil de, Ebû Mûsâ’nın (r.anhüma) kanâatini seçmişlerdir. Evet, Abdullah İbn-i Mesud'un Sünneti muhafazadaki hassasiyeti her türlü takdirin üstündeydi; lakin öte yanda Rasûlüllah’ın (s.a.v.) takrirleri ve sahâbeden (r.anhüm) taşlarla tesbih edenler de vardı. Nitekim bu taşlarla zikir hususunda İmâm Celâleddin es-Suyûtî müstekil bir risale de yazmıştır. Ondan istifâdeyle aşağıya birkaç rivâyet alıyoruz.

Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâi, İbn Mâce, İbn Hibbân ve Hâkim Sa'd İbn-i Ebî Vakkas’tan (r anh) rivâyet etmişler. Tirmizî bu rivâyetin hasen, Hâkim de sahih olduğunu söylemişlerdir. Sa'd ve Nebi (s.a.v.) bir kadının yanına girmişler… Kadının önünde hurma çekirdekleri veya küçük taşlar vardı; tesbih ediyordu. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) “Bundan daha kolay” veya (râvînin tereddüdü) “daha efdâl olanı sana haber vereyim mi?” buyurdu. Burada da inkâr/reddetme/kabul etmeme bulunmayıp, takrir/tasvip vardır.

Ahmed İbn-i Hanbel, ez-Zühd'de Yunus İbn Ubeyd'in anasından şöyle dediğini rivâyet etti: “Ebû Safiyye'yi -ki O Rasûlüllah’ın (s.a.v.) ashabındandı ve komşumuz idi- küçük taşlarla tesbih ederken gördüm.”

Bu rivâyet benzer bir lafızla, Hilal el-Haffar'ın Cüz'ü’nde, Beğavi'nin el-Mu'cemu's-Sahâbe’sinde ve İbn-i Asâkir'in Târih'inde de mevcuttur.

İbn-i Sad ve İbn-i Ebî Şeybe el-Musannef'te, Sad İbn-i Ebî Vakkas'tan, taşlarla tesbih ettiğini, rivâyet etmiştir.

Ahmed İbn-i Hanbel de Zühd'de, Ebu'd-Derdâ'nın hurma çekirdekleriyle tesbih çektiğini, rivâyet etmiştir.[7]

***

HATİMLERİN, ZİKİRLERİN HALKA ŞEKLİNDE YAPILMASI

Daha çok tasavvuf ehlinin yaptığı Hatm-i Hâcegân başta olmak üzere sair hatimlerin, zikirlerin halka şeklinde olması ise, sünnet'te yer alan ilim ve zikir halkalarıyla alâkalı nice hadisten alınmıştır. Mesela bunlardan bazıları şöyle:

1) Ebû Vâkıd el-Leysî şöyle dedi: “Rasûlüllah (s.a.v.) ile beraberken, gördük ki, bize üç kişi uğradı. Onlardan biri, halkada bir aralık/açıklık buldu ve oturdu.” [8]

2) “Cennet bahçelerine uğrarsanız (orada) otlanın. (Oralardan yararlanın-gıdalanın.)” Ashap, 'Cennet bahçeleri de nedir', dediler. "(Cennet bahçeleri) zikir halkalarıdır" buyurdu.

Rivâyetleri daha da çoğaltmak mümkün; ancak bizce burada lüzumsuz. Bütün bunlar Sahâbe’nin (r.anhüm) tatbikatıdır. Bu rivâyetler göz önünde bulundurularak, maneviyat ehlince topluca veya tek başına taşlarla zikretmenin bid'at olduğu tarafı değil de, hayır olduğu, güzel bulunduğu tarafı tercih edilmiştir

Şu halde taşlarla-tesbihlerle zikir Rasûlüllah’ın (s.a.v.) takrirleri ve sahâbe’nin (r.anhüm) amelinden alınma bir sünnettir.

Binaenaleyh takrîrî sünnete dayanan, tesbih-tahmid-tekbir ve zikirleri, tesbihler, taşlar, ipler vs. ile yapmak bid’at değil, müstehaptır, sünnettir.

İbn Sa’d'ın tahric ettiği bir esere göre, Sa’d bin Vakkas (r.a.), küçük çakıl taşlarıyla tesbihlerini sayardı. İmam Ahmed’in de tahric ettiği bir esere göre, Ebû Hureyre’nin (r.a.) de kendisine mahsus, ikibin düğümlü bir ipi vardı; onunla tesbihlerini sayardı.

Deylemî’nin Firdevsi’den tahric ettiği Hazret-i Ali’den (r.a.) gelen merfû’ bir hadiste şöyle buyrulur: ”Ne güzel hatırlayıcıdır şu tesbih.” Nasreddîn Elbânî bu hadisin mevzu’ olduğunu söylemişse de, Şeyh Abdullah Hererî Habeşî, reddiyesini yazmış olduğu risalede, bu hadisin mevzû’ olmadığını kaydetmiştir.

İmam Suyûtî (rh.) bu hususta el-Minha fi’s-Sebhâ adlı eserinde şöyle diyor: Selef ve haleften hiçbir kimse tesbih ile zikrin sayılmasını mekruh görmemiştir. Bilakis onlardan büyük bir topluluk, zikirlerini tesbih ile sayarlardı.

Ebû Dâvud’un şarihlerinden Muhammed Mahmud Hattab (rh.), el-Menhel’de... Şeyh Halil Ahmed es-Sihâren-forî (rh.), Bezlu’l-Mechûd’da... ve Avnu’l-Ma’bûd’un yazarı, 1486 nolu hadisin şerhinde... Ayrıca el-Mubarekfurî (rh.), Tirmizî’nin 3553. hadisinin şerhinde... Süyutî’nin (rh.) ibaresini naklettikten sonra; ”Tesbih ile, taş ile, zikir ve tesbihlerin sayılmasını bid’at sayanların sözlerine asla bakılmaz, itibar edilmez.” demişlerdir.

Bunda asıl, Ebû Dâvud ve başkalarının tahric ettikleri, Sa’d bin Vakkâs (r.a.) hadisidir. O diyor ki: Nebî (s.a.v.) ile birlikte bir kadının yanına gittim. Ne göreyim; önünde hurma çekirdekleri (yahut ufak taşlar) vardı. Onlarla tesbihlerini sayıyordu. Peygamber (s.a.v.) ona: "Bundan daha kolayını ve daha faziletlisini sana söyleyeyim: Subhânallahi adede mâ halaka fissemâi. Subhânallahi adede mâ halaka fil’ardi ve Subhanallahi adede mâ halaka beyne zâlike ve Subhanallahi adede mâ huve Halikun Vallâhu Ekber mislü zâlike velhamdü lillahi mislü zâlike ve lâ ilâhe illâ Billâhi mislu zâlike" buyurdu.

Rasûlüllah (s.a.v.) onu, taşlarla tesbih saymaktan men etmemiştir. Eğer mekruh olsaydı men ederdi.

İşte bu hadiste, taşlarla, tesbih taneleriyle tesbih ve zikrin sayılmasına delil vardır. Bu hadisi Tirmizi, Neseî, Ibnu Mâce, Hâkim ve daha başkaları tahric etmişlerdir. Kaldı ki, Elbânî’nin mevzu’ saydığı Deylemî’nin hadisini, Şevkânî de naklediyor ve mevzû’dur demiyor.

***

Hâsıl-ı kelâm netice-i merâm:

Namaz tesbihlerini parmakla saymak sünnettir, tesbihle de yapmak caizdir. Bid’at olan tarafı, tesbihe üflemek ve dili kıpırdatmaksızın tesbihi devretmektir.

Her hâlukârda hatimler, zikir, tesbih-tahmid-tekbir ve nefy u isbatın taşlarla, parmaklarla, tesbihle sayılması vârid olmuştur. Mesela Ebû Dâvud, Tirmizî ve Hâkim’in de tahric ettikleri, "Siz kadınlara tesbih, Tehlil ve Takdis gerek... Parmaklarınızın eklemleri ile bunları sayınız. Çünkü onlar (yaptıklarından) sorumludurlar. Lehte ve aleyhte konuşucudurlar. Sakın ha, gaflete dalmayın; unutursunuz.” mealindeki hadis-i şerif mevzuya delildir.

Münâvî (rh.) diyor ki: İmam Suyûtî, Celâleddîn Bulkî’nin (rahmetullahi aleyhima) muasırlarından şunu nakletmektedir: Bu hadisin zahirine göre, şaşırmaktan emin olan kimseye nazaran parmaklarla tesbih saymak, tesbih ve taşla saymaktan daha efdaldir. Eğer emin olunmazsa tesbih ile yapılması efdal olur.

Evet birçok evliyanın ellerinde tesbih bulunmuştur. Hatta Cüneyd-i Bağdâdî’ye (k.s.):

- Sen de mi tesbihi eline alıyorsun, denilince:

- Evet, bununla Rabbim Teala’ya (c.c.) kavuştum. Artık bu yoldan ayrılmam. Başlangıçta bunu kullandık; nihayette bırakmayız. Kaldı ki dilim, kalbim ve ellerimle zikretmeyi severim.” demiştir.

Tesbih kullanmanın mendub olmasının şartları vardır:

1) Dil ve kalp tesbihi birlikte yapmak yani cem'iyetle (dağınıklıktan uzak, derli-toplu) zikretmek...

2) Bunu çok gizli yapmak şarttır.

Yoksa gaflet halinde, ya da uyuklayarak elde tesbihi devretmenin; kalp ve dil dünya ile meşgul iken şakır-şakır tesbih çekmenin, en çirkin bid’at ve mekruhlardan olduğunu ve bunun sahibine hiçbir faydasının olmayacağını hatırdan çıkartmamak lazım.

Şeyh Ahmed Gümüşhânevî ve İmam Münâvî (rahmetullahi aleyhima) bu hadisin şerhinde yukardaki paragrafları özellikle yazmışlardır.

Bunlardan daha çirkini de, zamanımızdaki bir kısım âdetlerdir. Çoğu zaman karşılaşır, görürüz; kişi sağa-sola baktığı halde, kalbi çarşı-pazarda gezerken, Tevhid ve Tehlil hatmi diye durmadan tesbih tanelerini devrederler. Güya bu, mevtanın ruhuna okunan tehlilmiş… Bunlar hele bir de para mukabilinde olursa, çok daha çirkin bid’attir. Bunun için yapılan vasiyetin batıl olduğunu, İbn Âbidîn (rahmetullahi aleyh) de açıklamıştır.

Keza namazdan sonra cemaat fertleri yahut imamın, tesbihleri dağıtmaları veya atmaları da çirkin bid’attir. Hele bir de adeta oyuncak gibi tesbihi alır, üfürür; dilini-dudağını hiç kıpırdatmadığı halde aşağıya yukarıya devreder ki... Bütün bunlar çirkin birer bid’attir. Kurtulmak için sünnete sarılmak gerek.


DİPNOTLAR
[1] el-Bid'a ve'n-Nehyu Anhâ, s. 12.
[2] Ebû Dâvûd, Sünen, 1, 230; Tirmizî, Sünen, 4, 255 (hasen olduğunu söylemiştir.); İbn Hibban, 2334; Hâkim, el-Müstedrek, 1, 547; el-Beyhakî, Sünen, 2, 253; ez-Zehebî'nin de ifâde ettiği gibi hadisin isnadı sahihtir.
[3] Selefiler Ve Tasavvufçuların Görüşleri.
[4] Müslim, İlim 15 “Zekât” 69, Tayâlisî, el-Müsned, s 92 h No: 670, Humeydî, el-Müsned, c II, s 353 h No: 805, Ahmed b Hanbel, c 4 s 360-361.
[5] Buhârî, Sahih, Terâvîh Namazı, 2010.
[6] Geniş bilgi için Menar ve şerhlerine mesela, Fethu'l-Gaffar'a, 347-348 ve İ'la mukaddimesi Kavâid Fi Ulûmi'l-Hadis, 85-86-87'ye bkz.
[7] İmâm Celâleddin es-Süyuti, el-Minha Fi’s-Sibha, el-Hâvî li’l-Fetâvâ içinde, 2, 37-38.
[8] İmam Malik, Muvatta’, Selâm: 4; İmam Ahmed, Müsned, 5, 219; Buhârî, Sahih, İlim, 8, Salat, 84; Ebû Dâvûd, Sünen, Edep, 14; Tirmizi, Sünen Edep, 12, İsti’zan, 29; Mu'cem, 1, 503.

Detay için http://www.ihyaforum.com/halis-ece/23049-tesbih-tahmid-tekbir-ve-zikirde-tesbih-kullanmak.html

.. Buhârî’nin rivayet ettiği: “Kim bizim dînimizde, dinden olmayan bir şey (bid’at) ihdas ederse, o şey merduttur!” meâlindeki hadîs-i şerîftir. Merdut olan şey, aynı zamanda bâtıl ve sevapsızdır. Namazdan sonra tesbihatı tek başına yapan kişi sevabını alır fakat toplu tesbihat yapacak olursa (ki toplu yapılmasına dair bir hadis yok, olduğunu idda eden kaynağı ile ispatlaması gerekir.) merdut olduğundan sevabını riske eder. Basiretli bir müslümanın ihtiyatlı hareket ederek şüpheliden uzak durması gerekir.


1. ret edilmiş
2. sonradan gelen herşey bidat
3. tek olursa sevap toplu olursa asla değil
4. şüpheliden uzak dur

kısaca özetlersek

Toplu yapıldıgına dair hadis yok diyorsun ama bir tane bile peygamberimizin yasakladığına dair bir hadis bulamıyorsun. Sen kuyuya bir taş atıyor böyle yaparsanız avucunuzu yalarsınız sevabın S sinibile göremezsiniz diyorsun ama bunu İŞKEMBEYİ KÜBRA dan sallıyorsun.

Şimdi senin bu mantığınla nükleer silah üretmek bidatdır. Uçak üretmek, uzaya uydu göndermek bidattır. Top, tank, silah, cep telfonu üretmek hepsi bidattır.

yeni senin iddiana göre ben Allah razısı için cihat olduguna inanarak bir uçak fabrikası açsam bir gram sevap kazanamıcam. hatta gizli servisler önümü kesmek için öldürseler pisi pisine gitti niyazi olursun diyorsun. Hayat bir tesbihten ibaret değil.. ancak bir tesbihteki fetva herşeyi alt üst edebilir..

Seniin mantığına göre fatih sultan mehmet günahkar. isyankar. çünkü o, peygamberin yaptıgı gibi cihat yapmayıp kendisi yeni aletler icat etmiş. toplar tüfekler keşfetmiş sonra karadan gemileri kaydırmış. bunların hepsi sonradan girmiş şeyler. cihat dinin en önemli kalelerinden biridir.

Şimdi ne alaka deyip cihat nire tesbih nire dersin.. Peygamberimiz ashabı ile yüzyüze sohbet eder onlara dini eğitim verirdi. aradan yüzyılalr geçti bir gün bir gevur PC diye birşey icat etti sonra interneti buldular.. arkasından bir gün ihyaforum açıldı ve oradan dini konuları müzakere ediyoruz. Bakın bu da bir bidattır. dine sornadan sokulmuştur. peygamber efendimiz herhalde internet üzerinde islamı anltmadı öyle değil mi? ha mektup gönderi ama toplu olarak bir mesaj atıp binler okumadı. teker teker tesbih gibi mektup var.. ama toplu okuma gibi internet ortamı yok.. şimdi sen bir gram bile sevap kazanmıyorsan neden emek harcıyorsun. hatta neden günahkar oluyor? bidat yapıyorsun?

Camideki hapörlörler de biad diyorsunuz. şu bidat bu bidat diyorsunuz ama uçaktan inmiyor. her akşam tvnin karşısında saatleriniz akıp gidiyor. Sonra cumaya gitmek için arabaya atlayıo gidiyorsunuz. peki peygamberimiz camiye araba ile mi gidiyor? yola çıktıgında her adıma sevap varken sen araba binip gittiğin için bidat olmuş oluyor. ve çoook günahkar olabilirsin de senin mantıgında..

yediklerin içtiklerini saymıyoruz. şişe şişe götürdüğün kolaları, meyva sularını saymıyoruz. hurmanın suyu mu çıktı değil mi?

Namaz vakti için gökyüzüne değilde takvime bakıyor olmanada katmıyoruz.. giydiğin pantolon gömlek vs. vs. onlar zaten başka bir dünya.. peygamber döneminde diplomada yoktu...

neyse saysan tonla bidat var.

ne demiştin:

1. ret edilmiş
2. sonradan gelen herşey bidat
3. tek olursa sevap toplu olursa asla değil
4. şüpheliden uzak dur

daha türkçesi bir hadisi nasıl yorumlamış. dinde olmayanı asıl bu yorumunla katan kişi sensin. Asıl bidatçı sensin. yaşamınla kültürünle hayatınla ve üstüne üstük yaptığın yorumla tam bir bidatçısın :)

görünen köy kılavuz istemez. NE demek ya tek olursa sevap toplu olursa asla değil. bu ne demek? böyle bir hadis hüküm var mı yok? açık ve net belli olmamış birşeye sen nasıl bir yorum katıp dine sonradan birşey eklersin.. Eğer net bir bilgi, veri ya da islami tabirle NAKİL yoksa inkar etmekte kabul etmekte her halukarda BİDAT olmuyorda ne oluyor?

Ve senin gibi bidat olduğunu kim iddia ediyor? 1400 yıldır kimler aynı görüşte? modern ilahiyatçılar, ciaya satılmış sahte şeyhler hariç!

BİDAT kelimesi islamın yumuşak karınlarından birisi. Bunu her dönem farklı anlamlara sokup insanları yozlaştıran onları engelleyen. HAK yoldan ayırmaya çalışanlar olmuştur. olmaktadırda. Eskiden ben MATEMATİK te neyin nesi mezarda onu mu soracaklar diye kendi kendime sorardım.. İngilizce de neyin nesi? biz neden ingilizce öğreniyoruz. vs. vs. bidat diyemiyor ama onların islam dışı oldugunu sanıyor şeytanın VESVESESİNE kanıyordum.. halbuki matematikte, fizikte, ingilizce de pc de bunların hepsi CİHAD (Hizmet) için bir vasıtadır. hatta her müslümana bu alanlardan birisine sahip olmak FARZ durumundadır.

Ya bunlara bir çıkış yolu bulmaya çalışıp aradan sıyrılmayı deneyeceksin. tesbihle ne alaka deyip sıyrılacak hayatın boyunca, şeytanın vesveseleri ile gül gibi geçineceksin.. ya da tesbih bile bidatsa herşey bidat deyip toprak bir ev yapıp kendi dünyanda bir hayat kuracaksın. ceptelefonu, internet, pc, araba, tv, uçak, hazır gıdalar, asfalt yollar, pantolon vs. vs. vs. olmadan yaşamaya devam edeceksin :) sonra bir cihat söz konusu oldugunda elinde kılınç makinalı tüfeklere karşı atını süreceksin..

arkadaşlar zaten ilmi nakilleri yapmış. ben de mantıksal görebilirsin ümidi ile bir kaç satır karaladım.

umarım bir yanlışım olmamıştır..

Aciz Kardeşim !

Öncelikle sizi tebrik ediyorum ; Konuyu başka bir mecraya taşımakta, içini tamamen boşaltıp başka bir anlam yüklemekte üstünüze yok. Zaten konuyu bu başlık altına açanda kabahat ; başlık konuya çok uyumsuz oldu Konu; namazdan sonraki tesbihatın bidat oluşu değil (bunu hiç söylemedim) camiilerdeki emir komuta ile çekilen tesbihatlar ve asıl konu camiilerde din adına yapılan uygulamalar. Peygamberimiz S.A.V. zamanındaki camiilerdeki uygulamalarla şimdiki uygulamalar arasındaki fark.

Bidat kelimesini "sonradan gelen her şey bidat" şeklinde dar anlamda alırsanız ineden ipliğe her şey bidat, her birimiz her saniye bidatlerle iç içe yaşıyoruz. İlk bidat un elemek için kullanılan un eleği ve bondan sonra yapılan her şey bidat. Bu neye benzer; Örneğin sizin rumuzunuz olan ACİZ kelimesini ANLAMAKTAN ACİZ" olarak dar bir anlama sokmama benzer.

Anlatmak istediğim din adına; iyi niyetle bile olsa dine sokulan yenilikler. Defalarca yazdım tekrar ediyorum; camiilerde müezzin mahfelleri, mihrap kısmı ve saftan dört parmak yüksek oluşu, camilerin arka saflarına yerleştirilen oturaklar, namazdan sonra kumutla çektirilen tebihatlar, musafaha için halkalar oluşturulması birer bidattir. Bunların Resulullah S.A.V zamanında da uygulanmakta olduğunu idda edenler ispatlamakla mükelleftir. Birşeyin olmadığının ispatı olmaz, olduğunu idda eden var olduğunu sağlam delillerle idda eder..

Üzülerek görüyorum ki bazı arkadaşlar münazaralardan ziyade yıkıcı tartışmaları seviyor. İki gündür vahhabi olmakla suçlandım, teknolji düşmanı gerici olmakla suçlandım, deli olup kuyuya taş atmakla ithal edildim....EL İNSAF !

Anlamaktan gerçekten acizim.

camilerin yapısı herşey toplumun temel ihtiyacı kültürü ve yaşam biçimine göre değişmiştr. Değişecektir de..


Ben size geniş açıdan bakmanız için farklı perspektifler sundum.

bu başlık için çok anlamlı bir atasözümüz var özetler umarım: "pire için yorgan yakmak"

sevgi ile

Bu kadar alimi bulmusken ilim bereketinden istifade etmek boynumuzun borcu oldu.:)

Aslinda namazdan sonraki tesbih ile alakasi olmasada bir bakima bidat kategorisinde degerlendirildigi icin tesbih namaziyla alakali bir sorum olacaktir. Söyleki, kalabalik cemaat halinde ilan edilerek tesbih namazinin kilinmasini bidat oldugunu ve yapilmamasi gerektigini savunan hocalarimiz oldugu gibi bunu aliskanlik haline getirmis ve asla vazgecmeden periyodik olarak belirli araliklarla uygulayanlarda var.
Buna dair bir soru gecmiste sormus ve cevabini almistim. Lakin itiraf edeyimki tatmin oldum derken, imami rabbani hazretlerinin mektubatindada bu toplu tesbih namazlarini kilanlarin ikaz edildigini görünce yeniden bir izahat edilmesinin uygun olacagini düsündüm...konu hakkinda aydinlatirsaniz ayrica memnun olur ve faydali olmasini ümit ederim.

Hakkinizi helal ediniz.


Seyyah Kardeşim !

İmamı Rabbani gibi büyük bir müceddidin ikazı üzerine söz söylemek benim gibi avamdan olan insanların haddi değil ama tesellimiz burasının bir bilgi paylaşım sayfası olmasıdır. Sorunuz konuyu açıklayıcı oldu teşekkür ederim.

Benim demek istediğim de buydu ; Tesbih namazı çok faziletli bir sünnet namazdır. Kılınmasına dair fazilet bildiren hadisler vardır. Tek başına kılınması gerekir. Nafilelerin cemaatle kılınması camilerde işlenen bir başka bidattir. Mektubattaki ikaz da buna ışık tutuyor. Tesbih örneğinde olduğu gibi. Namazdan sonra tesbihat efdaldir fakat müezzine uyarak komuta eşliğinde çekmek bunu bidate dönüştürür.

Anlamaktan gerçekten acizim.

camilerin yapısı herşey toplumun temel ihtiyacı kültürü ve yaşam biçimine göre değişmiştr. Değişecektir de..


Ben size geniş açıdan bakmanız için farklı perspektifler sundum.

bu başlık için çok anlamlı bir atasözümüz var özetler umarım: "pire için yorgan yakmak"

sevgi ile


Ben yazar "Mehmet Şevket Eygi" gibi camiinin klimasına, kalöriferine takılmış değilim. Bunlar camiilerde kullanılmasından yanayım. Asıl tehlike ibadetteki uygulamalardaki reformlar.
İstanbulda Erenköy ve Bostancı gibi zengin muhitlerdeki camiileri tam ibretlik. Bazı yaşlı amcalarımız ihtiyaç hissetmiş Camiinin neredeyse yarısı iskemle dolmuş. Özür halinde namaz oturarak kılınır fakat alimlerin dediği gibi iskemleye değil yere oturulmalı. İlk iskemle kullanan ve iskemlesini camiiye sokan kişi yeni bir çığır açtı şimdi camiilerimiz oturmak için tahta sıralarla doldu. Evet belki yorganı yaktıran pire gibi sadece bir kişi ile başladı bu uygulama ama şimdi genele yayıldı. Bidatler hep böyle girer hayata....Kıvılcım çok küçüktür ama bazen koca ormanı yakmaya yeter.....

Allah razı olsun Yusufix kardeşim belli ki işkembeden değil hep delil üzere konuşuyorsunuz, yazılarınızı dikkatle takip ediyorum. Allah ilminizi artırsın inş.


Alternatif Bakışlar

MollaCami.Com