Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Ynt: Ne Nerede Ne Zaman İlk Defa


*Peygamberimizin ilk alemdarı Büreyre dir.
*Ana rahminden dünyaya gelen her çocuk ilk defa AĞ sesini çıkarır buda Süryanicede Yüce Allah ım manasına gelir.
*Yeryüzünde ilk biten ağaç böğürtlen ağacı olup Hz .İsa’nın Asası bundandır.
*insan oğlunun ilk babası Hz. Adem’dir.
*İlk işkence gören köle Bilal-i Habeşi Hazretleridir.
*İlk besmeleyi kullanan Süleyman Aleyhisselam dır.
*İlk yeryüzünden kalkacak olan nimet baldır.
*Müslümanların ilk yaptığı camii Küba Mescididir. İlk Cuma namazı da burada kılınmıştır.
*İlk yeryüzünde kılınan cenaze namazı Hz. Adem’e ait olup Melekler kılmıştır.
*İstanbul da ilk camii yaptıran Yıldırım Beyazıt tir
*Cennete girecek ilk dokuz kişi şehit, son derece iffetli fakir k,işi, ibadeti tam yapıp hakkını veren kul,Cehenneme girecek ilk üç kişi `;Herkese musallat olmuş emir, hakkını tam vermeyen zengin kişi, böbürlenen fakir.
*İlk İslam’a davet için gönderilen elçi Amr Bin Ümeyye dir.
*Kadınlarda ilk kemer kullanan Hz. İsmail’in annesi Hz. Hacer validenizdir.
*İlk defa bid’atçı uydurma hadislerin kökünü kazıtan Sultan Selahaddin Eyyüb-i dir.
*Kuldan ilk çıkarılacak şey hayadır.
*Dünyada ilk insan hakları beyannamesi Peygamber Efendimizin Veda Hutbesidir.
*İlk yazı yazan ve dikiş diken İdris Aleyhısselamdır.
*İslam Felsefesinin ilk kurucusu El kindi dir.
*İlk imam Hz. Cebrail dir. Ve cemaatle kıldıkları namaz sabah namazıdır.
*Kına ve Mersin yaprağı ile ilk saçını boyayan Hz İbrahim dir.
*İlk katil Kabildir.
*İlk Kıble Kudus’dür.
*Hz. Muhammed’in ilk oğlu Kasımdır.
*İlk İslam deniz seferi Hz. Osman zamanında Kıbrıs fethidir
*Türkler arasında ilk defa İslamiyet’i kabul eden Karahanlı Hükümdarı Saltuk Buğra handır.
*Kur-anın harf sayısını ve ortasını ilk bulduran HACCAC olup buna göre 325745 harf sayılmış yarısında Kehf Suresindeki “Malem testetiasabra”deki “T” harfidir.
*İlk ateşe tapan kabildir.
*Dünya tarihindeki ilk üniversiteleri Büyük Selçuklular zamanında kurulan Nizamülmülk Medreseleridir 1067
*Müzikte ilk defa sol anahtarı ve notayı Müslümanlar bulmuşlardır.
*İlk mezarı kabil ve karga bulmuştur.
*Medine nin ilk adı YESRİB idi
*Şahsı adına olup da gümüşten yapılan ve resmen kullanılan ilk mühür HAZRETİ MUHAMMED’indir.
*Peygamberler içinde ne zaman ve ne suretle ibadet ettiği bilinen ilk ve tek peygamber
HAZRETİ MUHAMMED’dir.



Öncelikle formumuza hoşgeldiniz...

Anladığımız kadarıyla fazla bir dini eğitim almamışsınız. Dini bilgilere bilecek kadar sahip olmak için

biraz bilen kimse önünde diz çökmeniz şarttır. Şu an için İnternet ortamında o kadar çok bilgi
dolaşıyor ki

doğruluğunu, ne kadar doğru onu sizin takdirlerinize bırakıyorum...

Lakin şunu bilmekte faide var, bizler kaynakları sağlam olan yerlerden bilgileri vermeye çalışıyoruz...

Söz konusu fetvaya gelince, Biz hanefilere göre suda yaşayan hayvanlardan sadece balık helal olup

diğerleri haramdır. Tafi denilen yani suda kendi kendine ölüp karnı yukarı gelen balık yenmez...Diğer

mezheplere gelince her birerlerinin şartları vardır.

1 - Yazınızdan anlaşıldığı üzere siz zaten hanefisiniz...

2 - İslamda mezhep değiştirme, amel etme vardır lakin öyle gelişi güzel değildir. Belli bir takım şartları vardır

3 - Bütün helal ve temiz yiyecekler helal kılınmıştır...

4 - İmam Azam Hazretlerinin bu fetvası yanlış değildir. İmam Hanbelinin fetvası helal ise niye yanlış olsun...

(Hazr ve İbâha - Yasaklar ve mübahlar)

hocam Allah razı olsun bizde bilgilendik vesilenizle...

İbn Teymiye (Arapça: تقي الدين أحمد بن تيمية Taqi ad-Din Ahmad Ibn Taimiyya, 1263-1328, Hicri: 661-728),Selefiyye anlayışının en önemli alimlerinden sayılır [1], ve görüşleri çeşitli İslam alimlerini ve akımlarını etkilemiştir.

Hayatı
Tam adı Ebu'l-Abbas Takıyyuddîn Ahmed bin Abdülhalîm bin Mecdiddîn bin Abdüsselâm bin Teymiye olan İbn Teymiyye Suriye'nin kuzeyindeki Harran'da Hicri takvime göre 661 yılının 10 Rebiulevvel'inde doğmuştur. Doğum tarihinin 12 Rebiulevvel olduğunu söyleyenler de olmuştur. Moğol istilası yüzünden, çocukken ailesiyle birlikte Şam'a (Dımaşk) gitmişlerdir. O dönemlerde Şam bilim ve kültür açısından da çok önemli bir şehirdi. Moğol istilaları döneminde doğması ve yetişmesi onun karakterini etkilemiş, siyasi düşüncesinde de yansımaları olmuştur.

İbn Teymiye'nin babası da bir alimdi ve Şam'a geldikten sonra oradaki Emeviye Mescidi'nde bir ders ve vaaz kürsüsüne sahip olmuştur. Dedesi de büyük bir İslam alimi olan İbn Teymiye ailesi tarafından küçük yaşlardan itibaren ilmi bir kariyere yöneltilmiştir. İlk eğitimini ailesinden, özellikle babasından almıştır. Öncelikle Kur'an tahsili görmüş, daha sonra hadise yönelerek hadis çalışmalarına başlamıştır. Bu sıralarda Hanbeli fıkhıyla da ilgilenmiş bu konuda da çalışmaya başlamıştır. Bunların dışında Arap dili grameri ve Arap tarihiyle de ilgilenmiştir. Felsefe ve mantık konusunda yaptığı tenkitler düşünülürse büyük ihtimalle felsefe ve mantık ilimleriyle de ilgilenmiş, bu konularda çeşitli araştırmalar yapmıştır. Kendisi daha 21 yaşlarındayken babası vefat etmiştir. Babasının vefatı üzerine genç yaşına rağmen babasının ders grubuna da hocalık yapmaya başlamıştır.

İbn Teymiye fakih (hukuk alimi) ve muhaddis (hadis alimi) kişiliğinin yanı sıra akaid konularında da çeşitli söylemlerde bulunuyodu. Özellikle yaşadığı dönemlerde yaygınlaşmaya başlayan sufizme karşı, çoğunlukla isim vermeden genel tenkitlerde bulunmuştur. Bu konuda çeşitli risaleler de kaleme almıştır ki, genel söylemi ve bunlar sufizm eleştiri açısından onu önemli bir konuma koymaktadır. Özellikle Muhyiddin İbn-Arabî'nin görüşlerine karşı getirdiği eleştiriler bu alanda önemli bir yere sahiptir.

Akaid konularında Eş'ariyye mezhebine ters düşen düşünceleri vardı, akli veya felsefe ile mantığa dayanan yorumlardan kaçınmaktaydı. Bu dönemin Eş'ariyye mezhebine bağlı olan idarecilerini ve halkın büyük bir kısmını ona karşı olmaya itmiştir.

Bu sırada gelişen bir Moğol istilası karşısında da aktif biçimde rol almış ve savaşmıştır. Özellikle savaştaki konumu, halkı ısrarla savaşa davet etmesi onu diğer birçok alimden ayırmıştır.

Bu tip muhalif yönleri nedeniyle birçok düşman edinmiştir. Davet üzerine Mısır'a gitmeye karar vermiştir. Burada çeşitli şeyler bahane edilerek, genel olarak haksız diye yorumlanan bir şekilde zindana atılmıştır. Zindanda yaklaşık bir buçuk sene yattıktan sonra serbest kalmıştır. Zindanda kaldığı bu dönemde çeşitli işkencelere de maruz kalmıştır.

Bundan sonraki dönemde Mısır'daki sufilerle arasında büyük çatışmalar ortaya çıkmıştır. Sık sık tartışmalara giriyor, büyük tenkitlerde bulunuyordu. Bu durum bir süre sonra idarenin tepkisini çekmiş bu genel kargaşa ve tartışma ortamını yatıştırmak için Teymiye yeniden hapsedildi. Yine de bu hapis süreci ilkine oranla daha hafif geçmiştir, zira bu sefer dönemin kadıları onun yanında yer almış onun daha iyi şartlar altında ceza görmesini sağlamışlardır. Zaten kısa bir süre sonra da serbest bırakılmıştır. Fakat devrin yeni idaresi onun İskenderiye'ye sürülmesi kararına varır ve İbn Teymiye İskenderiye'ye gider. Mısır tahtı yeniden el değiştirince, İbn Teymiye Kahire'ye davet üzere geri dönmüştür.

Ellili yaşlarındayken Moğollara karşı bir savaş çağrısı üzerine, tekrar Şam'a hareket etmiştir. Fakat savaş gerçekleşmemiştir. Yine de Şam'da ikamet etmeye devam eden İbn Teymiye fıkıh konusuna ağırlık vermiştir. Her ne kadar Hanbeli mezhebini takip etse de, mezhebe tamamen bağlandığı söylenemez. Zaman zaman dört fıkıh (hukuk) mezhebinin görüşlerine ters görüşleri de oluyordu ve bunları açıklamakta tereddüt duymuyordu. İdarenin bu davranışını yasaklamasına rağmen, İbn Teymiye dört mezhebin görüşleriyle ters düştüğü durumlarda kendi görüşünü sunmaktan ve fetva vermekte geri durmamıştır.

İdarenin yasağı tekrarlamasına rağmen İbn Teymiye'nin davranışını sürdürmesi sonucu, İbn Teymiye Şam kalesinde hapsedildi. Yaklaşık altı ay hapiste kaldıktan sonra serbest bırakıldı. İbn Teymiye fıkıh çalışmalarına ağırlık vererek devam etse de, diğer konularda da çalışmalarına devam eder. Bu sıralarda karşıtı gruplar onun eski fetvalarından birini ortaya atarak onun idare ile arasının açılmasına neden olmuş, sonuçta İbn Teymiye tekrar hapsedilmiştir. Hapis süreci içinde baskı artmış ve sonunda onun hapiste okuyup yazması da yasaklanmıştır. İbn Teymiye iki yıl sonra, 1328'te, yakalandığı bir hastalık sonucu vefat etmiştir.


Düşüncesi ve çalışmaları

İbn Teymiye çok yönlü bir kişiliktir, İslam hukuku (fıkıh), hadis ilmi ve siyasi düşünce başta olmak üzere birçok konuda uzmanlaşmış, önemli eser ve görüşler sunmuştur. İbn Teymiye bir mezhep kurma arzusunda olmadığı gibi, arkasından bir mezhep de kurulmamıştır. Yine de bir anlayış ve okulun öncüsü olmuş, ondan sonra bu okulu takip eden birçok ünlü alim olmuştur; İbn Kesir gibi.

Fıkıh (İslam hukuku)

Fıkıh konusunda her ne kadar özgün düşünceleri de olsa da İbn Teymiye genel anlamda Hanbeli mezhebini takip etmiştir. Hanbeli mezhebini takip etmesinin en büyük nedeni Kitap ve Sünnete bağlılığıdır. Fakat bazı konularda diğer mezheplerin görüşlerini de benimsemiştir. Yine bazı konularda dört imamın görüşlerinin dışında kalan özgün düşünce ve görüşleri de vardır. Bunlardan en ünlü ve önemlilerinden biri de boşanmanın yemin olarak kullanılması konusundaki görüşüdür; boşanmanın yemin olarak kullanılmasını doğru bulmamış, çoğunlukla bu yemini eden kişinin eşini boşamak gibi bir niyeti olmadığını belirtmiş ve bu nedenle boşanma yemin konusu yapılmasının boşanmaya yol açmayacağını söylemiştir. Bu görüşünü Ehl-i Beyt imamlarından yaptığı bazı rivayetlerle de desteklemiştir. Bunun dışında zaman zaman dört mezhep imamının görüşlerine muhalif görüşler de beyan etmiştir.

Siyasi düşüncesi

İbn Teymiye insanın fıtratı gereği medeni olduğunu, başka bireylerle birleşmeye hem çıkar değişimi hem de tehlikeleri bertaraf etmek için ihtiyaç duyduğunu düşünmüştür. Buna göre, onun düşüncesinde, topluluk içinde faydalı sonuçlar verecek eylemleri desteklemek ve emretmek, zararlı sonuçlar verecek eylemleri yasaklamak için topluluğun bir idareciye ihtiyacı vardır. Bu idareciye itaatin gerekliği olduğunu, fakat itaat gibi nasihatin de gerekli olduğuna vurgular; ona göre "din nasihattir".

Bunun dışında kamu görevi, baş idareci ve idareci sınıfın özellikleri, otorite, devletin görevleri ve diğer alimlerden farklı olarak devletin iktisadi siyaseti hakkında da görüş belirtmiştir. Ona göre devletin iktisadi yaşama müdahalesinde, özgürlük esas alınmalıdır. Özgürlüğün esas alınmasında iki noktaya dikkat eder;

Dinin bu ekonomik unsurlar hakkında belirlemiş olduğu sınırlar,
Özgürlüğün kamu yararıyla çatıştığı durumlar.
İbn Teymiye'nin adalet prensibi, yöneticinin seçimi, devletin dini ve ahlaki konulara müdahalesi, bireyin iktisadi özgürlüğü ve çalışmanın toplumsal değer konusundaki fikirleri de çarpıcıdır.

İbn Teymiye'nin modern zamanlarda en çok vurgulanan fikri de devletin ahlaki ve dini temellere oturması, dini kanunlara bağlı olması gerektiğini düşünmesidir. Ahlaki ve dini temellere dayandığını ileri süren, dini kanunları benimsediğini ilan eden her türlü devlet yapı ve biçiminin de sürekli olarak öğüt ile geliştirilmesi ve sergilenen eksikliklerin böyle kapatılması gerektiğini savunurken, ahlaki ve dini temellere dayanmayan, dini kanunlarla hükmetmeyen devletin meşru olmadığını öne sürmüştür. Bu konudaki açıklamaları onun dönemindeki, İslam'ı seçse de kültürel, hukuki ve siyasi geleneklerini koruyup, uygulamaya devam eden bazı Moğollara karşı verilmiştir. Teymiye'nin bu görüşleri büyük oranda Kur'an'da Maide suresi 44. ayetin tefsirine dayanır. Ayetin Türkçe meali ise şöyledir:

"Gerçekten Biz, içinde bir hidayet, bir nur bulunan Tevrat'ı indirdik. Kendilerini Allah'a teslim etmiş peygamberler, yahudilere onunla hükmederlerdi. Bir de Allah dostları ve ilim adamları da Allah'ın kitabını muhafaza etmekle görevli olmaları ve üzerine şahit olmaları dolayısıyla onunla hüküm verirlerdi. Artık insanlardan korkmayın, Benden korkun ve Benim ayetlerimi birkaç paraya değişmeyin! Ey hakimler, her kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hüküm vermezse, onlar hep kafirlerdir."[1]
Yine de İbn Teymiye'nin bu görüşlerini devrimci bir görüş olarak sunmamak gerekir, zira genel olarak ümmet uzun vadede varlığının sorunsuz devamının, ülke ve dinin korunmasının; yöneticinin veya yönetim biçiminin niteliklerinden daha önemli olduğunu vurgular. İslam alimlerindeki geleneksel "bir gecelik anarşi bin yıllık zalim sultanın yönetiminden daha kötüdür" fikri İbn Teymiye'de de bulunur. Nitekim kendisi dönemindeki saltanat şeklindeki İslami devlet yapısını eleştirmiş olsa da bu yapıya karşi ayaklanmamıştır. Yine de yönetim meşruiyeti konusunu şeriat açısından ele alması önemlidir. Özellikle İslam devletler hukuku açısından İbn Teymiye'nin bu çıkarımları önemlidir.




[b]Eserleri


Tarihçiler İbn Teymiye'nin eserlerinin yaklaşık 300 cildi bulduğunu belirtmişse de bu eserlerin tümü bugüne ulaşamamıştır.

Akaid konusunda bugüne ulaşmış yaklaşık 20 risalesi mevcuttur. Bu risalelerinin bir kısmı ile bazı küçük kitaplar, Mecm'uatü'r-resâil ismi altında basılmıştır.

Hristiyanlara İslam dinini anlatmaya çalıştığı ve çeşitli Hristiyan doktrinlerini eleştirdiği el-Cevabu's-sahih limen beddele dine'l-Mesih isimli ünlü bir eseri vardır.

Fıkıh konusunda birçok eseri bulunur, risalelerinden bir kısmı Mecm'uatü'l-fetâva ismi altında basılmıştır.

Siyasi konularda es-Siyasetu'ş-Şer'iyye fî İslâhi'r-Râî ve'r-Ra'ıyye ve el-Hisbe fi'l-İslâm en önemli eserleridir.

Bunların dışında tefsir, mantık ve cedel konularında çeşitli eserleri bulunur. Nakdu'l mantık ve Minhacü's-sünne ünlü eserlerindendir
.


Notlar
Maide Suresi :44

Kaynakça ve ek okuma

Muhammed Ebu Zehra, "İslâm'da İtikâdî, Siyasî ve Fıkhî Mezhepler Tarihi", çeviren: Sıbğatullah Kaya, Şûrâ Yayınları; s. 575 - 619.
Takıyyuddîn Ahmed İbn Teymiye, "Siyaset', çeviren: Vecdi Akyüz, Dergâh Yayınları, 1985, eserin özgün adı: "es-Siyasetu'ş-Şer'iyye fi' Islâhi'r-Râî ve'r-Ra'ıyye".
"Dünya ve İslam" üç aylık dergi, Kış 1991, "Makaleler" bölümü, makalenin ismi: İbn Teymiyye: İslami Devrimin Öncüsü, makalenin yazarı: Emmanuel Sivan, s. 67-85.
Huriye Tevfik Mücahid, "Fârâbî'den Abduh'a Siyasî Düşünce", çeviren: Vecdi Akyüz, İz Yayıncılık, 2005; s. 135-151 [/b]

teymiyye mezhepsizdir

1263 senesinde harran’da doğup, 1328 de şam’da kalede hapiste iken vefat etti. hanbeli fıkıh ve hadis âlimi iken mezhepsiz oldu. ehl-i sünnete uymayan yazılarından dolayı mısır’da iki defa hapsedildi.

ibni teymiye, ehl-i sünnet âlimlerinin büyüklüğünü anlamamış, tasavvufu inkâr etmiş, ehl-i sünnetten ayrılmıştır. kitapları, kendilerine selefiyyeci diyen mezhepsizlere kaynak olmaktadır. mezhepsizler, onu övmekte, islam müceddidlerinin piri demektedirler. ibni teymiye’nin şaki ve dalalette olduğu seyf-ül-cebbar ve farisi tâlim-üs-sübyanda da yazılıdır.

camiul-ezherdeki hanefi âlimlerinden muhammed bahitin (tathir-ül-füad min-denisil itikad) kitabı, (et-tevessüli bin-nebi ve bis-salihin), (şevahid-ül-hak), (cevahir-ül-bihar), (seyf-ül-cebbar) ve (tâlim-üs-sübyan) kitapları, ibni teymiye’nin dalalete düştüğünü vesikalarla ispat etmektedir.

ibni battuta, ibni hacer-i mekki, imam-ı sübki, kendi oğlu abdulvehhab, izzeddin bin cema'a, ebu hayyan zahiri, zahid-ül kevseri, yusuf-i nebhani, imam-ı şarani, ahmed bin seyyid zeyni dahlan, şeyh-ül-islam mustafa sabri efendi gibi nice âlimler ibni teymiye’ye reddiyeler yazmışlar, dalalet ve küfürlerini açıklamışlardır. üstad necip fazıl da, (14. asrın irşad kutbu seyyid abdülhakim arvasi, “ibni teymiye dini içinden zedeleyen mülhiddir” buyurdu) diyor. (türkiye’nin manzarası)

dal ve mudil olduğu, savi tefsiri 107. sayfasında da yazılıdır.

islam âlimleri buyuruyor ki:

(allahü teâlânın, sapıtmasına ilmini sebep ettiği kimsedir.) [ibni hacer-i mekki - fetava-yı hadisiyye]

(ibni teymiye öyle bir kimsedir ki, bozuk sözlerine ve çürük vesikalarına, büyük âlimler cevap vermişler ve düşüncelerinin çirkinliğini ortaya koymuşlardır. [şam, mısır ve kudüs’de kadılık yapmış olan şafii fıkıh ve hadis âlimlerinden muhammed] izzibni cemaa, onun için, allahü teâlânın dalalete sürüklediği, azdırdığı ve zillet gömleği giydirdiği kimsedir. islam âlimlerine ve bilhassa hulefa-i raşidine karşı ahmakça itirazlarda bulunmuştur demiştir.) [ibni hacer-i mekki - el-cevher-ül-munzam]

(ibni teymiye’nin sözlerinin kıymeti yoktur. o, dalalettedir ve müslümanları dalalete sürüklemektedir. müslümanların icmasından ayrılmış, bid’at yolunu tutmuştur. islam âlimleri, onun dalalette [sapık] olduğunu, sözbirliği ile bildirdi. kutbüd-berdiri, şerhi muhtasarda, bunu uzun yazmaktadır.) [tahir muhammed süleyman - zahiretül-fıkhil-kübra]

(kitab-ül arş onun en çirkin kitaplarındandır. ona şeyh-ül-islam diyenin kâfir olacağını söyleyen âlimler vardır.) [imam-ı sübki] (nebras haşiyesinde bildiriliyor.)

(ibni teymiye’ye uyanın malı ve canı helaldir.) [miratül-cenan, nebras haşiyesi]

ibni teymiye, kitab-ül arş isimli eserinde, “allah arş'ın üzerinde oturur, kendisi ile beraber oturması için resulullaha da yer bırakır” diyor. essırat-ul-müstekim kitabında da, ibni abbas gibi büyük sahabilere kâfir demiştir. (keşfüzzunun)

el-ubudiyyet kitabında ise, allahü teâlânın ismini zikretmenin bid’at ve dalalet olduğunu bildirmekte ve tasavvuf âlimlerine çirkin iftiralar yapmaktadır.

(arş kadimdir) diyor. (akaid-i adudiyye şerhi)

(şam camiinin minberinden inerken “allah gökten yere, benim indiğim gibi iner” dedi.) [ibni battuta -tuhfetünnüzzar tarihi]

abduh’un yetiştirdiklerinden olup, onun yolunda giden abdürrazık paşa bile diyor ki:

(vehhabilik, bir bakımdan ibni teymiye’ye bağlı olduğu gibi, son asrın müceddidi denilen abduh’daki dinde reform fikirleri de, ibni teymiye’ye bağlıdır.)

(kaza namazı kılmak lazım değildir) derdi. halbuki dört mezhepte de farzdır.

cehennem azabı sonsuz olmadığını söylerdi. kâfirlerin cehennemde sonsuz kalacaklarına dair bir çok âyet-i kerime vardır. (bekara 81, ahzab 65, fussilet 28, zuhruf 74)

(ömer çok yanılmıştır) diyerek, imam-ı ahmed’in bildirdiği (allahü teâlâ, doğru sözü, ömer’in dili üzerine koymuştur. [o hiç yanılmaz]) hadis-i şerifine karşı gelmiştir. eshab-ı kiramın çoğu, ictihad ile anlaşılacak işlerde yanılmış olsa da, onların yanılmaları, ictihadi mesele idi. ictihadda müctehidin yanıldığı bilinemez. çünkü ictihad ictihad ile nakzedilmez. bunun için, müctehid olan o büyükler tenkit edilemez. dört mezhebin ictihadları farklı olduğu halde, benimki doğru diyerek biri ötekini tenkit etmemiştir.

sadreddin-i konevi, ibni arabi hazretleri gibi tasavvuf büyüklerine de saldırmıştır. “gazali’nin kitapları uydurma hadis ile dolu” derdi. (hadika)

imam-ı şarani hazretleri buyuruyor ki:

(ibni teymiye, tasavvufu inkâr eder, evliyaya, ariflere dil uzatırdı. kitaplarını okumaktan, yırtıcı hayvandan kaçar gibi kaçmalıdır.) [tabakat-ül-kübra]

imam-ı süyuti hazretleri buyuruyor ki:

(ibni teymiye kibirliydi. kendini beğenirdi. herkesten üstün görünmek, karşısındakini küçümsemek, büyüklerle alay etmek âdeti idi.) [kam-ul muarıd]

muhammed ali bey; hitat-uş-şam kitabında diyor ki:

(ibni teymiye’nin hedefi, luther adındaki papazın hedefine benzer. fakat, hıristiyanlığın reformcusu muvaffak oldu. islamınki olamadı.)

ibni hacer-i askalani hazretleri buyuruyor ki:

(ibni teymiye; “kabri nebeviyi ziyaret için sefere çıkmak haramdır. [hz.] ali iman ettiği zaman çocuk olduğu için müslümanlığı sahih olmadı. [hz.] osman malı çok severdi” diyerek eshab-ı kiramın büyüklerine dil uzattı.) [ed-dürer-ül-kamine]

ibni hacer-i mekki hazretleri buyuruyor ki:

(ibni teymiye, peygamberlerin masumiyetini (günahtan korunmuş olduklarını) reddetmiştir. halbuki, masumiyet peygamberlerin sıfatlarındandır.

başta peygamber efendimizin kabri şerifleri olmak üzere eshab-ı kiramın, velilerin, âlimlerin ve salih müslümanların kabirlerinin ziyaret edilmesine karşı çıkmış, bunları şefaate vesile kılmayı da haram saymıştır.) [fetava-i hadisiyye]

ibni teymiye, furkan isimli kitabında dini üç kısma ayırmaktadır. selefilere göre bu üç prensip vazgeçilmez esaslardır. islamiyet ancak bu üç kaide gereğince, aslına uygun olarak bilinebilirmiş. yoksa islam pınarını, etraftan karışmış bulanık sulardan yani mezhep imamlarının ictihadlarından arındırmak mümkün değilmiş. çünkü fıkıhçılar, kelamcılar ve tasavvuf ehli, dinin aslına ilaveler yapmışlar, bu bakımdan din çok genişletilmiş ve içinden çıkılmaz bir hâl almışmış. dine yapılan bu ilaveleri çıkarmak gerekirmiş.

selefilerin sımsıkı bağlandıkları üç prensip şöyle:

1- münezzel din: kur’an-ı kerimden ve sahih kabul ettiği hadis-i şeriflerden kendi anladıkları.

2- müevvel din: mezhep imamlarının kitap ve sünnetten çıkardıkları hükümler.

3- mübeddel din: geçmiş dinlerin hükümleri ve uydurma saydığı hadis-i şerifler.

ibni teymiye’ye göre, münezzel dine uymak bütün müslümanlara farzdır. çünkü allahü teâlâ bir müctehidin kitap ve sünnetten neyi anladığını bir başka mükellefe sormaz. hatta onu mükellef de tutmaz. herkesi kitap ve sünneti anladığı ölçüde sorumlu tutar. bu bakımdan herkes, münezzel din ile amel etmelidir.

müevvel dine, tevil edilmiş olana, ictihaddan aciz olan mukallitlere caizdir. ama müctehid olanlara bu caiz değildir.

ibni teymiye’nin selefiye yolunu savunan bütün mezhepsizler, kendilerini birer müctehid zannettikleri için, mezhep hükümleri onlar için muteber değildir, kitap ve sünnetten anladıklarına tâbi olurlar. kendilerine selefiyiz diyen bugünkü mezhepsizler, kraldan çok kralcı olup, ibni teymiye mukallit halk için müevvel din ile [mezhep imamlarının hükümleriyle] amel etmeyi caiz görürken, onlar cahillerin de, mezhep hükümleriyle amel etmesini caiz görmezler, herkesi kitap ve sünnete el atmaya iterler.

ibni teymiye’nin mübeddel din diyerek eski dinleri bir kalemde silip atması caiz olmaz. çünkü geçmiş dinlerin iman yani inanılacak hususları (yani amentüdeki esaslar, insanlar tarafından bozulmadan önce) bütün dinlerde aynı idi. islamiyet bozulan bu hususların doğrusunu bildirmiş, amele ait hükümlerin de, hepsini değil bazılarını nesh etmiştir.

uydurma hadislerle amel edilen bir din yoktur. uydurma hadis meselesi de ayrı bir konudur. bir müctehidin usulüne göre, uydurma sayılan bir hadis, başka bir müctehidlerin usulüne göre sahih olabilir. ibni teymiye, aklının almadığı hadis-i şeriflere hemen uydurma damgasını basmıştır. fıkıh, kelam ve tasavvufun ortaya koyduğu hükümleri, usulleri, uydurma hadislerden çıkarıldığı havasını uyandırmak istemiştir. onun bu mugalatasına islam âlimleri gerekli cevaplar vermiştir.

mezhepsizler, imamları olan ibni teymiye’nin görüşlerine uyar ve onun usulüne uyup kitap ve sünnetten ahkam çıkarmaya çalışırlar. bunu da gayet normal sayarlar ve buna münezzel din derler.

www.dinimizislam.com

ibni teymiyye büyük islam alimlerinden olup,mezhebi inkar etmemiştir
benim paylaşımımda bunun delilleri bulunmaktadır.fakat ne HİKMETSE
İBNİ TEYMİYYENİN HAYATINI PAYLAŞTIĞIM YAZIDA AÇIKÇA BELİRTİLEN HUSUSLAR
TARAFSIZ OKUYANLAR TARAFINDAN OKUNMASI MEZHEPLİ TAASSUPZADELER
TARAFINDAN ENGELLENMİŞ HER KONUDA OLDUĞU GİBİ BURADADA HİÇBİR
SAVUNMAYA İZİN VERİLMEDEN ENGELLEMEK İÇİN KONU SİLİNMİŞ...YANİ BİR
NEVİ KENDİLERİ PİŞİRİP KENDİLERİ YİYOR...NEFİSLERİNE HOŞ GELEN PAYLAŞIMLARA
İZİN VERİP,HOŞ GELMEYENLERİ SİLİYOR TAASSUPZADELER...

mezhepsizler, imamları olan ibni teymiye’nin görüşlerine uyar ve onun usulüne uyup kitap ve sünnetten ahkam çıkarmaya çalışırlar. bunu da gayet normal sayarlar ve buna münezzel din derler. zorla güzellik olmaz,her yolun belli kaideleri vardır UYMAK lazım.sende UY.eğer ayak uyduramıyorsan,yolunu değişecen bu kadar basit


mezhepsizler, imamları olan ibni teymiye’nin görüşlerine uyar ve onun usulüne uyup kitap ve sünnetten ahkam çıkarmaya çalışırlar. bunu da gayet normal sayarlar ve buna münezzel din derler. zorla güzellik olmaz,her yolun belli kaideleri vardır UYMAK lazım.sende UY.eğer ayak uyduramıyorsan,yolunu değişecen bu kadar basit


CAHİL CAHİL KONUŞMA İBNİ TEYMİYYE HANBELİ MEZHEBİNİ TAKLİT EDERDİ...

işine bak.boş ver sen.senin yaşın kadar onu okuduk.


işine bak.boş ver sen.senin yaşın kadar onu okuduk.


OKUYAN CAHİLLERDENSİN BELLİ...

doğrudur mezhepsizlerin önüne SET oldunmu Karalamak kolay.zihniyetiniz o.sizi çooooook iyi tanırım.

istersinizki ZEHİRİNİZİ her tarafa kusmayı.kusura bakma buna izin YOK.çırpınman boşuna

MEZHEP DEĞİŞTİRMEK DİYE BİRŞEY YOKTUR KARDEŞİM
MEZHEBİNDEKİ FETVAYI ÇÜRÜTEN SAHİH HADİS BULURSAN
MEZHEBİNDEKİ FETVAYI MEZHEP İMAMLARIMIZIN FETVASINDA OLDUĞU
GİBİ DUVARA ÇARPAR SAHİH HADİSTEKİ FETVAYI UYGULARSIN...BU BU KADAR
BASİTTİR İSLAM KOLAYLIK DİNİDİR ZORLUK DEĞİL...ALLAHcc SENİN AYAKLARINI
DİNİ ÜZERE SABİT KILSIN

SEVGİLİ KARDEŞİM ÜÇHARFBEŞNOKTA,

Sorularıma verdiğiniz cevapları ÇOK yetersiz,buldum.
Keşke dini bilgileri yeterli bir arkadaş daha tatmin edici cevaplar verseydi.....

Öncelikle:


bilen kimse önünde diz çökmeniz şarttır.


Önermişsiniz ,ben bir müslüman olarak sadece YÜCE ALLAHIN önünde diz çökerim.

Sorum çok basit idi. İmamı Azam kabuklu deniz hayvanları yemek haram demiş,
BEN bir hanefi olarak,bunun yazlış olduğuna inanıyorum ve bunu uygulamamaya
kararlıyım. Ben İmamı Azamın bu fetvasını kabul etmediğime ve uygulamayacağıma göre ben hala hanefi oluyormuyum ????

Nasıl oluyor da kabuklu deniz hayvanlarını hem yememek hem de yemek doğru ve
mantıklı olabiliyor...
Sevgili kardeşim,sizinle bir tartışmaya girmek istemiyorum gayem o değil.
Lutfen müsaade ediniz de, bu konuyu bilen bir arkadaşımız varsa cevaplasın....

Yazınızın başındaki ''hoşgeldiniz'' hitabınız için TEŞEKKÜR EDERİM.....

benim merak ettiğim konu aslında şudur.
kişi aslında şafi ama daha sonradan hanefi oluyor bu nasıl oluyor ve neden yapılıyor onu anlamak istemiştim.Yüce RABBİM herkezin ayaklarını dini üzerinde sabit kılsın inşallah.Siz bilgiye sahip insanlar bu konudaki bilgileriniz paylaşırsınız diye düşünmüştüm.

Ben hanefiyim.
İmamı Azamın ''Kabuklu deniz hayvanlarını yemek haramdır'' fetvasını Akla ve mantığa aykırı buluyorum,uygulamayı da düşünmüyorum.

Şimdi buna rağmen ben hala Hanefi sayılıyormuyum ??

imam Hanbeli ise ''Kabuklu deniz hayvanları yemek haram değildir '' fetvasını vermiş.

Ben nasıl oluyor da İmam Hanbelinin görüşlerini ve uygulamalarını kabul ediyorum,
o na uyacağım deyip mezhebimi değiştiremi yorum ????


Alternatif Bakışlar

MollaCami.Com