Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Müslümanı korkutmayınız. Zira müslümanı korkutmak büyük bir zulümdür.”
(Hadîs-i Şerîf, Heysemî, Mecmau'z-Zevâid)



21
Eylül Cuma 2012

Hicrî: 05 Zilkâde 1433 - Rûmî: 08 Eylül 1428

Sultan İkinci Abdülhamîd Han'ın Doğumu (1842) • Askerlerimizin Güney Kore'ye Gidişi (1950)

Sultânın Dehâsı

Sultan İkinci Abdülhamid Han kendisine bomba ile sûikast tertîp edenlerden Belçikalı Joris'i hapishâneden huzuruna çağırdı ve:

– “Siz, tertip ettiğiniz bu sûikastla beni öldürmek istediniz; Cenâb-ı Hak buna müsâade etmedi. Hepiniz yakalandınız, muhâkeme edildiniz, mahkûm oldunuz. Ben sizi idâm ettirmedim. Mahkûmiyetinizi müebbet hapse tahvil ettirdim.” dedi. Joris, minnettâr bir tavırla ellerini uzatarak:

– “Pardon sör...” dedi. Sultan bir el hareketi ile Joris’i susturup devam etti:

– “Ben öldürülecek bir hükümdar değildim. Çünkü hiç kimseye zulmetmedim. Sizin berâber çalıştığınız Ermeni komiteleri bir hülyâ peşinde koşuyorlar. Bu memleketimin aleyhine olacaktır. Ben buna müsâade edemem. Attığınız bomba ile bu kadar bî-günâh insanlara kıydınız. Dünyânın hangi memleketinde olursa olsun böyle bir cürmü irtikâp edeni idâm ederler. Ben sizi serbest bırakacağım. Elini kolunu sallaya sallaya buradan çıkıp gideceksin.” dedi. Joris, hayretler içinde:

– “Majeste! Artık hapishâneye dönmeyecek miyim? Beni hakîkaten serbest mi bırakacaklar?” dedi. Pâdişâh;

– “Evet. Orada bulunan husûsî eşyanızı getirecekler ve buradan pek bilinmeyen bir otele gidip başka bir isimle orada kalacaksınız. Fakat bir şartla.” dedi. Joris o derece memnun olmuştu ki:

– “Bunu bir şart olarak söylemeyiniz, bir emir olarak kabul ediyorum!” dedi. Sultan Hamid:

– “Buradan gideceksiniz ve şimdiye kadar berâber çalıştığınız Ermeni ihtilâl komiteleri ile temasta bulunacaksınız. Onlara buradan ne sûretle çıktığınızı nasıl isterseniz anlatabilirsiniz. Size ayda beş yüz lira vereceğim. Bu komitelerin Türkiye’de gösterecekleri faâliyetler hakkında bana muntazaman malûmat vereceksiniz. Aralarına gireceksiniz ve bütün mesâilerini tâkip edeceksiniz. Maaşınız bir banka vâsıtasıyla her ay muntazaman size gönderilecektir. Mutâbık mıyız?” Joris yerinden kalktı, hürmet ile eğildi:

– “Majeste! Şükranlarımı arz ederim, irâdeniz harfiyen icrâ ve tatbik edilecektir!”

Ondan sonra, bir müddet Ermeni mes'elesinden bahsedilmedi.

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“...De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler müsâvî (denk) olabilirler mi?...”
(Zümer Sûresi, âyet 9)



22
Eylül Cumartesi 2012

Hicrî: 06 Zilkâde 1433 - Rûmî: 09 Eylül 1428

Yavuz Sultan Selim Han'ın Vefatı (1520) • İran-Irak Savaşı'nın Başlaması (1980)

Bilenle Bilmeyen Bir Olur Mu?

İki kardeş bir gün karar verip ilim tahsili için yola çıkmışlar. Giderken bir su kenarına varmışlar. Büyük kardeş “İlimden maksad ameldir. Ben burada kalır, ibâdet ederim. Sen var git.” demiş ve orada kalmış. Küçük kardeş de ilim okumaya gitmiş. Yirmi yıl sonra tahsilini bitirmiş ve kardeşinin yanına geri gelmiş.
Kardeşim, sen ne yaptın? İbadetlerini şartlarına uygun, namazını tadili erkânıyla kılabildin mi? diye sormuş. O da senden sonra yirmi yıldır ibâdet ediyorum.
On yıl bu sudan abdest aldım, namaz kıldım. Fakat bir gün gördüm ki bu ırmak taştı ve içinde bir hınzır ölüsü gördüm. Bu su murdar oldu. Ben de kalan on yılımda teyemmüm yaparak namazlarımı kılıyorum, dedi.
İlim tahsil eden kardeş, “Gördün mü cahilliğin âkıbetini. On yıl abdestsiz Allâhü Teâlâ’ya secde ettin ve kıldığın namazlarını heba ettin. Hınzır ölüsüyle bu ırmak murdar olmaz. O anda murdar olsa bile, sel geçtikten sonra su temiz olurdu.” dedi.
Nitekim Resûlullah Efendimiz (s.a.v.);
“Âlimin, (ilimsiz) âbide karşı fazileti, ayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir.” buyurmuştur.

Emircik Kuşu

Yalıçapkını ve iskele kuşu da denilen emircik kuşu yalnız balık yer, balık ve tertemiz su bulunan yerlerde yaşar. Dere veya ırmak kenarında dalları su üzerine sarkan ağaçlarda barınır.
Emircik kuşu süratle avlanır. Suya dalıp balıkla dışarı çıktığı zaman su yüzünde meydana gelen şekil henüz düzelmiş olmaz. Suya dalışı ve ağzında balıkla dışarı çıkışı ancak bir saniye sürer.
Sudan çıktığı zaman vücudu ıslanmamıştır. Çünkü hızla suya girerken bütün vücudunu ince bir hava tabakası sarar.
Bir yerde emircik kuşu varsa o su tertemiz demektir.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Ömer, Kız: Safiyye

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Hastalarınızı yemeğe zorlamayınız. Zira Allâhü Teâlâ onları yedirir ve içirir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



23
Eylül Pazar 2012

Hicrî: 07 Zilkâde 1433 - Rûmî: 10 Eylül 1428

Devlet Demir Yolları'nın Kuruluşu (1856) • Çan'ın Kurtuluşu (1922)

“Hastanın İnlemesi Tesbihtir..”

Bir hadîs-i şerîfte şöyle buyruldu: “Hastanın inlemesi tesbih, (çektiği ıstıraptan dolayı) bağırması tehlil, aldığı her nefes sadaka ve yatağında uyuması bir ibadettir. Yatağında bir o yana bir bu yana dönüp durması yolunda düşmanla çarpışmak gibidir.”

Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Hasta, iyileştiğinde, gökten yeni düşen kar tanesi gibi bembeyaz ve pırıl pırıldır.”

Bir haberde şöyle geçmektedir: “Allâhü Teâlâ hastaya çeşitli melekler gönderir. Bir melek yemeğin lezzetini, bir diğeri içeceklerin lezzetini, öbürü de ondan uykunun lezzetini alır. Allâhü Teâlâ hastayı sağlığına kavuşturduğunda hastanın günahlarını alan melek hariç diğer bütün melekler aldıklarını geri verirler.
Günahı alan melek “Bu günahları ona geri vereyim mi, yâ Rabbi?” der. Allâhü Teâlâ “Hayır, o günahları denize at” buyurur.

Konuşma Adabından

• Çok konuşmaktan kaçınmak lazımdır. Çünkü çok söz zihin hafifliğine ve akıl bozukluğuna alamettir, sevgiyi azaltır.
• Çok konuşmak beyin yorgunluğuna sebep olur. Dost ve arkadaşlar yanında hoş karşılanmaz, sohbetten usanırlar ve anlatılanlardan rahatsız olurlar.
• Bir toplulukta başkalarına konuşma fırsatı vermemek çok kötü bir davranıştır. Ne kadar kısa konuşulursa o kadar edebe uygun olur.
• Sözün en hayırlısı az olanı ve meramı ifade edenidir.
• Çok konuşanın başına iki bela gelir: Kendisinin küçülmesi, dinleyicilerin usanması.
• ü Teâlâ kulağı iki, ağzı bir yaratmıştır ki dinlemenin ve susmanın hikmetini dile getirir.
• Akıl tam olunca söz kısa olur.
• Bilhassa latife ve nadir sözlerde bir defa söylediği sözü tekrar etmekten kaçınmalıdır. Aksi halde zevki kaçar.
• Bir meseleyi haddinden fazla tekrarlamak dinleyenleri usandırır

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Bir adam yolun ortasında bir ağaç dalına rastlar ve ‘vallâhi bunu Müslümanların yolundan kaldırmalıyım, onlara zarar vermesin’ deyip kaldırırsa bundan dolayı cennete girer.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



24
Eylül Pazartesi 2012

Hicrî: 08 Zilkâde 1433 - Rûmî: 11 Eylül 1428

Peygamber Efendimiz'in Mekke'den Hicretle Medine'ye Girişi (622) • Uyvar Kalesi'nin Fethi (1663) • Bolvadin'in Kurtuluşu (1922)

Halis Niyet

Medine-i Münevvere’nin etrafına Mekke müşriklerine karşı hendek kazıldığı günlerde Hz. Câbir bin Abdullah (r.a.) Resûlullâh’ı (s.a.v.) yemeğe davet etti. Hanımı bir oğlak kesip hazırlık yaptı.

Hz. Câbir'in (r.a.) iki erkek çocuğundan biri diğerine “Annemin oğlağı nasıl kestiğini sana göstereyim mi?” deyip kardeşini boğazlar. Annesi bir müddet sonra vaziyeti görünce çığlık atar. Diğer çocuk korkudan kaçarken fırının içine düşüp ölür. Kadın ikisinin cesedini de alarak eve götürür ve bir örtünün altına saklayarak Resûlullah (s.a.v) için yemek hazırlamaya devam eder.

Resûlullah (s.a.v) muhacir ve ensardan birçoğunu yanına alarak eve teşrif ederler. Hz. Câbir'in (r.a.) evi pek dardı. Resûlullah’ın (s.a.v) “Allâh’ın evini genişletmesini ister misin?” buyurması üzerine “Evet, yâ Resûlullah!” dedi. Resûlullah (s.a.v) dizleri üzerinde duâ etti. Câbir (r.a.) “Seni gönderen Allâhü Teâlâ'ya yemin olsun ki çatı yükseldi, duvarlar da uzaklaştı.” dedi. Resûlullah (s.a.v) yemeği kendi elleri ile dağıtır ve Câbir’den davetlileri onar onar çağırmasını ister. Hepsi gelip doyuncaya kadar yerler.

Resûlullah (s.a.v) bu kez de “Ey Câbir! Haydi, yavrularını çağır, gelsinler. Ben onlarla beraber yiyeceğim.” der. Câbir (r.a.) hanımına gider. Hanımı çocukların uyuduklarını söyler. Resûlullah (s.a.v) “Nefsim kudretinde olan Allâh’a yemin ederim ki onlar olmadan yemeyeceğim.” buyurur. Hanımı çocukların uyuduğunu söylese de Câbir (r.a.) çocukları çağırmak üzere odaya girer üzerlerindeki örtüyü çeker ve onların birbirine sarılıp uyuduklarını görür. Alıp Resûlullah (s.a.v)'in huzuruna getirir. Biri Resûlullah'ın (s.a.v) sağına diğeri soluna oturur ve karı karınları doyuncaya kadar yerler. Resûlullah (s.a.v) tebessüm eder ve “Ey Câbir! Cebrail'in bana anlattıklarını sana bildireyim mi?” der. Câbir’in (r.a.) “Evet, yâ Resûlullah!” diye cevap vermesi üzerine çocukların başına gelenleri Cabir (r.a.)'e bir bir anlatır. Hz. Câbir (r.a.) ve hanımı çok sevinirler.

""""""Bir kişide, bir ailede, bir toplulukta, bir memlekette akan kanı, terörü, savaşları yapılan düzenlemeler ve reformlar;
harcanan paralar önleyemez. Bu belaları önlemenin yegâne yolu kurban ibadetini hakkıyla eda etmektir!

Ailesini, vatanını, milletini seven şuurlu her müslüman; üzerine vacip olmasa dahi kurban kesmenin yollarını aramalı, hali vakti yerinde ise ailesindeki her birey için ayrı ayrı kurban kesmelidir.

Kim Allâh'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed (s.a.v.)’in onun resûlü olduğuna şehâdet ederse, Allâhü Teâlâ cehennem ateşini ona haram kılar.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



25
Eylül Salı 2012

Hicrî: 09 Zilkâde 1433 - Rûmî: 12 Eylül 1428

Patrona Halil İsyanı (1730) • Lapseki'nin Kurtuluşu (1922)

Hazret-i Vahşî'nin Müslüman Oluşu

Uhud Harbi'nde Peygamber Efendimiz'in amcası Hz. Hamza’yı (r.a.) şehid eden Vahşi, Resûlüllâh Efendimiz'e (s.a.v.) “Ben Müslüman olmak istiyorum. Lâkin Kur’ân’da “Ve onlar ki Allâh'ın beraberinde diğer bir ilâha duâ etmezler, Allâh'ın haram kıldığı nefsi haksız öldürmezler ve zinâ yapmazlar. Her kim de bunları yaparsa ağır cezâya çarpar.” meâlindeki Furkân Sûresi, 68. âyet-i kerîme beni Müslüman olmakdan alıkoyuyor. Zîrâ ben bunların hepsini yaptım. Benim için bir tevbe imkânı var mı?” diye bir mektup yazdı.

Bunun üzerine (Furkan Sûresi'nin): “Ve her kim tevbe edip de sâlih amel işlerse o muhakkak Allâh’a makbul olarak döner.” meâlindeki 71. âyet-i kerîmesi nâzil oldu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu âyet-i kerîmeyi Vahşî’ye gönderdi.

Vahşî “Bu âyette sâlih amel şartı var. Sâlih amele muvaffak olabilir miyim, olamaz mıyım, bilmiyorum.” diye bir mektup yazdı.

Bunun üzerine Nisâ Sûresi’nin, “Doğrusu, Allâh kendine şirk koşulmasını mağfiret etmez, ondan berisini dilediğine mağfiret buyurur...” meâlindeki 48. âyeti nâzil oldu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu âyet-i kerîmeyi de Vahşî'ye yazdı.

Vahşî “Bu âyeti kerîmede de ‘Allâhü Teâlâ dilediğine mağfiret eder’ şartı var. Allâh (c.c.) beni bağışlamayı diler mi, dilemez mi, bilmiyorum.” diye yazınca: “Ey nefisleri aleyhine israf etmiş (çok günah işlemiş) kullarım! Allâh'ın rahmetinden ümidi kesmeyiniz. Şüphe yok ki, Allâh günâhların hepsini mağfiret eder, bağışlar. Muhakkak ki o çok Gafûr ve Rahîm’dir.” meâlindeki (Zümer Sûresi, 53.) âyet-i kerîme nâzil oldu. Resûlüllâh Efendimiz (s.a.v.) bu âyet-i kerîmeyi de Vahşî’ye bildirdi. Vahşî Medine-i Münevvere’ye gelip müslüman oldu. Allâhü Teâlâ ondan râzı olsun.

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Bir kimse sıkıntıda olan bir şahsa kolaylık gösterirse Allâhü Teâlâ da o kimseye dünyâda da, âhirette de kolaylık ihsân buyurur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)

27
Eylül Perşembe 2012

Hicrî: 11 Zilkâde 1433 - Rûmî: 14 Eylül 1428

Preveze Deniz Zaferi (1538)

Kelime-i Tevhid
Enes b. Malik'in (r.a) rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Ey insanlar! Kim Allâhü Teâlâ’nın yarattığı bir şeyden duyduğu hayret sebebiyle ‘Lâ ilâhe illallâh’ derse Allâhü Teâlâ her harfi için üzerinde dünya günlerinin sayısı kadar yaprak bulunan ve her bir yaprağın o kişi için istiğfar ettiği ve kıyâmete kadar onun adına Allâhü Teâlâ’yı tesbih ettiği bir ağaç yaratır.”

Hayreddîn Paşa'nın Değneği

Preveze’de Hayreddîn Paşa kumandasındaki Osmanlı donanması parlak bir zafer kazanmıştı. Lâkin harb esnâsında bazı beyler, tedbîrini beğenmediğinden Hayreddîn Paşa’ya haddi aşan bazı sözler etmişlerdi. Harbden sonra bütün beyler toplanarak Hayreddîn Paşa’nın gemisine geldiler ve “Gazânız mübârek olsun” diye el öptüler. Hamid Sancağı Beyi Ali Bey de el öpmeye geldiğinde, kaftanının altında bir de çubuk getirmişti. “Gazânız mübârek olsun” diye el öptükten sonra o çubuğu Hayreddîn Paşa'nın önüne koydu. Paşa sebebini sorunca: “Sultanım, hani bir darb-ı mesel vardır: Yolsuza yol göstermek, öksüze kaftan giydirmek kadar sevaptır. diye. Ben de yolu bununla buldum. Şimdi paşa hazretleri de gerçekten bu yolda bizim üstâdımızdır. Biz de dün küstahlık ettik, edebi terk ederek bazı uygunsuz sözler söyledik. İşte şimdi bizzat gördük ve bildik ki bizim sözümüz doğru değilmiş. Şimdi biz, işte yüzümüzü elimize alıp, ‘Özür muhterem kişiler katında makbûldür.’ diyerek af dilemeye geldik.” dedi.

O böyle söyleyince, orada bulunan diğer beyler de tedbir hususunda kendi görüşlerinin kabulü için Hayreddîn Paşa’ya ısrarlarının hata olduğunu anlayıp her biri tek tek özür diledi. Hayreddîn Paşa da onların gönlünü alıp: “Artık geçmişin muhasebesini yapmayınız. Söylenenler burada kalsın ve herhangi bir kimsenin yanında konuşulup da dedikoduya sebep olunmasın.” dedi ve bazı nasihatlerde bulundu.






Bir kişide, bir ailede, bir toplulukta, bir memlekette akan kanı, terörü, savaşları yapılan düzenlemeler ve reformlar;
harcanan paralar önleyemez. Bu belaları önlemenin yegâne yolu kurban ibadetini hakkıyla eda etmektir!

Ailesini, vatanını, milletini seven şuurlu her müslüman; üzerine vacip olmasa dahi kurban kesmenin yollarını aramalı, hali vakti yerinde ise ailesindeki her birey için ayrı ayrı kurban kesmelidir
.

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Kim Ka’beyi tavâf eder ve iki rek’at de namaz kılarsa bir köle azad etmiş gibi (sevab) olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)

28
Eylül Cuma 2012

Hicrî: 12 Zilkâde 1433 - Rûmî: 15 Eylül 1428

Kâzım Karabekir Paşa'nın Ermenilere Karşı Harekâtı (1920)

Hac, Âhiret Yolculuğu Gibidir.Hac yolculuğundan maksat Ka’be-i Muazzama’dır. Âhiret yolculuğunda ise hedef Ka’be-i Muazzama’nın sahibi Allâhü Teâlâ’dır. O hâlde, hac yolculuğunda, âhiret yolculuğunun hâllerini düşünmeli, çoluk çocuğuna ve dostlarına Allâh’a ısmarladık dediği zaman, bunun son nefesteki ayrılığa benzediğini düşünmelidir.

Ömrünün sonunda da böyle olacağını, yolculuk kolay geçse de, kalbin her şeyden ayrılacağını bilmelidir. Yolda yemek için her türlü yiyeceği aldığı ve her ihtiyâtı gözettiği gibi, âhiret yolunun daha uzun ve tehlikeli olduğunu aklına getirmelidir. Orada azığa ihtiyaç çoktur. Bu azığı tedârik etmelidir. Vâsıtaya binip yürüdüğünde tabutu hatırlamalıdır. Belki vâsıtadan inmeden tabuta binmesi de mümkündür. Elbisesini çıkarıp ihramı giydiği zaman, kefeni hatırlamalıdır. Hac yolunda zorlukları ve tehlikeleri görünce, Münker ve Nekîr'i, kabirdeki azâbı düşünmelidir.

Öldüğü zamandan haşir zamanına kadar tehlikeli geçitleri bulunan büyük bir sahrâ vardır. Sahrâlardaki belâlardan kılavuzsuz korunamadığı gibi, kılavuz olmaksızın kabirdeki korkulardan kurtulamayacağını aklına getirmelidir. Lebbeyk deyince bunun Allâhü Teâlâ’nın davetine cevap olduğunu bilmeli, kıyâmet günü kendisine böyle nidâ geleceğini ve o zamanki korkuyu düşünmelidir.

Arafât'ta durmak, dünyânın her tarafından gelen insanların burada toplanması ve ayrı ayrı dillerle duâ etmeleri, kıyâmet günündeki Arasât'a benzer. Kıyâmette de bütün insanlar bu meydanda toplanır ve her biri kendi hâliyle meşgul olur.

Taş atmaktan maksat, kul olduğunu göstermektir. Burada yalnız kulluk, yâni “at” emrine itâat etmek ve İbrâhîm aleyhisselâma benzemek vardır. Şüpheye düşürmek için şeytan önüne çıkınca Hz. İbrâhîm şeytanı taşlamıştı. Eğer ‘Şeytan ona göründü, bana görünmüyor, lüzumsuz yere niye taş atayım’ diye aklına bir suâl gelirse, bu düşüncenin şeytandan geldiğini bilmeli ve taş atıp belini kırmalıdır. Çünkü onun belkemiğinin kırılması, “at” emrini yerine getirmekle olur. Taşlayarak hakîkaten şeytanı kahrettiğine inan.

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Kim bütün mü’minlere istiğfar ederse Allâhü Teâlâ o kişiye, istiğfar ettiği mü’minler sayısınca sevap yazar.”
(Hadîs-i Şerîf, Heysemî, Mecmau'z-Zevâid)

29
Eylül Cumartesi 2012

Hicrî: 13 Zilkâde 1433 - Rûmî: 16 Eylül 1428

İnebahtı Kalesi'nin Fethi (1499) • Sarıkamış'ın Kurtuluşu (1920)

"Sayfasında Çok İstiğfar Bulunana Ne Mutlu!"Resûlullah (s.a.v) günde yetmişten fazla istiğfar ve tevbe ederdi.
Resûlullah (s.a.v) buyurdular:

• “Her mü’minin günlük amellerinin yazıldığı bir sayfası vardır. Gün sonunda defter kapatıldığında, içinde istiğfar yoksa kapkara olarak kapatılır. Eğer içinde istiğfar varsa parlayan bir nur şeklinde kapatılır.”
• “Sayfasında çok istiğfarda bulunana ne mutlu!”
• “Kim istiğfar etmeyi adet haline getirirse Allâhü Teâlâ onun her sıkıntısına bir rahatlık, her darlığına bir çıkar yol lütfeder ve onu ummadığı yerden rızıklandırır.”
• “Günde yetmiş kere istiğfar eden hiçbir kul yoktur ki Allâhü Teâlâ onun yedi yüz günahını bağışlamasın. Günde yedi yüzden fazla günah işleyen bir kul veya kavim zaten hüsrana uğramıştır.”

Bir adam “Ya ResûlAllah! Bana öyle bir amel öğret ki onunla cennete gireyim” dedi.
Resûl-i Ekrem (s.a.v) ona;
“Öfkelenme” diye cevap verdi. Adam arzusunu ikinci kez tekrarlayınca Resûl-i Ekrem (s.a.v.) tekrar aynı cevabı verdi.
Adam,“Bundan başka ne yapmalıyım?” diye sorunca;
“Yetmiş yıllık günahlarına keffaret olması için ikindi namazından önce yetmiş kez Estağfirullah de” buyurdu.
Adam, “Fakat benim yetmiş yıllık günahım yok ki” deyince Resûlullah (s.a.v), “Anneninkilere de keffarettir.” buyurdu.
Adam, “Onun da o kadar günahı yoktur.” deyince Rasûlullah (s.a.v) babanın, yine babamın da o kadar günahı yok deyince kardeşlerinin de günahlarına keffaret olacağını müjdeledi.”

Atalar Sözü:

• El elin nesine, gülerek gider yasına.
• Herkesi aldatırım diyen herkesden çok aldanır.
• İhmalin zararı her gün çekilir.

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Ameller(in hükmü) ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak odur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)

30
Eylül Pazar 2012

Hicrî: 14 Zilkâde 1433 - Rûmî: 17 Eylül 1428

Kânûnî Sultan Süleyman'ın Tahta Çıkışı (1520) • İkinci Selim Han'ın Tahta Çıkışı (1566)

İhlâsın Neticesi
Hz. Âdem yeryüzüne inince, bütün vahşi hayvanlar yanına gelip onunla selamlaşarak ziyaretinde bulundular. Hz. Âdem, bu hayvanların her birine bir duâ etti. Nihayet bir grup geyik gelerek onu ziyaret etti. Hz. Âdem onlar için de duâ etti ve sırtlarını sıvazladı. Geyikler oradan ayrılır ayrılmaz misk gibi kokmaya başladılar.

Diğer hayvanlardan bir grup bunun sebebini sorunca onlar “Âdem (a.s)’ı ziyaret ettik, bize duâ etti ve sırtımızı sıvazladı.” dediler. Bunun üzerine onlar da Hz. Âdem'in yanına gittiler. Onlara da duâ etti sırtlarını sıvazladı. Fakat onlarda güzel koku olmayınca “Bize de size yaptığının aynısını yaptı ama size lütfedilen güzel kokudan bize bir şey verilmedi. Bunun sebebi nedir?” diye sordular. Geyikler, “Biz onu Allâhü Teâlâ için ziyaret etmiştik. Siz ise misk kokusu için ziyaret ettiniz” cevabını verdiler.

Diğer bir rivâyette şöyledir:

Âdem (a.s) cennetten yeryüzüne inince yanında dört incir yaprağı vardı. Hayvanlar Hz. Âdem'in tövbesini tebrik etmek üzere ziyarete geldiler. Dört hayvan erken davrandı, diğer hayvanlardan önce ziyaret ettiler. Hz. Âdem yaprağın birini geyiğe yedirdi ve ondan misk oldu. Diğer yaprağı arıya yedirdi ve ondan bal oldu. Üçüncü yaprağı ipek böceğine yedirdi ve ondan ipek oldu. Son yaprağı Amber balığına yedirdi ve ondan da amber oldu.

Trafik: Emniyet Kemerinin Doğru Kullanılması

Emniyet kemeri vücudunuzu 2 ayrı hat üzerinden kavrar: Omuzdan ve göğüs kafesi üzerinden geçen çapraz hat ve belimizin hemen altında leğen kemiği üzerinden geçen hattır.

Bu sebeple: Koltuğa dik ve tam yaslanmış olarak oturmalı, emniyet kemerinin üstte göğüs kemiği, altta leğen kemiği üzerine denk geldiği kontrol edilmelidir.
Emniyet kemeri ile vücut arasında giysiler dışında cüzdan, telefon ve benzeri bir şey bulunmamalıdır.

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Sizden biriniz mal ve yaratılış (ve dünya zînetleri) husûsunda kendisinden üstün olan kimselere baktığı zaman (üzülmesin), hemen kendinden aşağıda olanların hâlini düşünsün.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)



01
Ekim Pazartesi 2012

Hicrî: 15 Zilkâde 1433 - Rûmî: 18 Eylül 1428

Hava Harp Okulu'nun Eskişehir'de Açılması (1951)

]Hangisi Daha Hayırlı?

Enes (r.a), Resûlullah (s.a.v) Efendimiz’e sordular:

– Yâ Resûl! Tasadduk edeceğim bir ekmek mi yoksa kılacağım yüz rek’ât namaz mı sana daha sevimlidir?
– Tasadduk edeceğin bir ekmek, nafile olarak kılacağın iki yüz rek’ât namazdan daha sevimlidir.

– Yâ Resûl! Bir haram lokmayı terk etmek mi, yoksa bin rek’ât namaz kılmak mı sana daha sevimlidir?
– Bir haram lokmayı terk etmek nafile olarak kılacağın iki bin rekât namazdan daha sevimlidir.

– Yâ Resûl! Gıybeti terk etmek mi yoksa bin rek’ât namaz kılmak mı sana daha sevimlidir?
– Gıybeti terk etmek, on bin rekât namazdan daha sevimlidir.

– Dul bir kadının ihtiyacı olan nafakayı temin mi yoksa on bin rek’ât namaz mı sana daha sevimlidir?
– Dul bir kadının nafakasını vermek otuz bin rek’ât nafile namazdan daha üstündür.

– Yâ Resûl! Ailenin nafakasını temin etmek mi yoksa Allâhü Teâlâ yolunda infakta bulunmak mı sana daha sevimlidir?
– Aileye sarfedeceğin bir dirhem (gümüş para), Allâhü Teâlâ yolunda harcayacağın bin dinar(altın)dan daha çok hoşuma gider.

– Yâ Resûl! Ana babaya iyilik etmek mi, yoksa bin yıl ibadet etmek mi sana daha sevimlidir?
– Yâ Enes! Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz bâtıl yok olmaya mahkûmdur. Ana babaya iyilik etmek iki bin yıl nafile ibadet etmekten daha sevimlidir.


Beyit:

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.

Muhibbî (Kânûnî Sultan Süleyman)

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“(İbrahim aleyhisselam şöyle duâ etti:) Hamd o Allâh’a ki bana ihtiyarlık halimde İsmail ve İshak’ı ihsan buyurdu. Şüphe yok ki Rabbim her halde duâyı işitiyor.”
(İbrahim Sûresi, âyet 39)



02
Ekim Salı 2012

Hicrî: 16 Zilkâde 1433 - Rûmî: 19 Eylül 1428

Aziz Mahmud Hüdayî Hazretleri'nin Vefatı (1628) • İşgalci Fransız ve İngilizlerin İstanbul'u Boşaltması (1923)

İsmail Aleyhisselâm

Hz. İsmail, İbrahim'in (a.s.) oğludur. “Hacer” adındaki zevcesinden dünyaya gelmiştir. Bu muhterem Hacer’i, Mısır hükümdarı, Hz. İbrahim'in (a.s.) hanımı Hz. Sâre’ye bağışlamıştı. Sâre de onu mübarek kocası Hz. İbrahim’e vermişti.

İbrahim (a.s.), Hak Teâlâ’nın emriyle Hacer’i ve oğlu İsmail'i alıp Hicaz’da Kâbe-i Mükerreme'nin bulunduğu mahalle götürdü, orada bıraktı. Bunların ayakları bereketiyle “Zemzem” denilen su meydana çıktı. Sonra Yemen’den gelmiş bulunan “Cürhüm” kabileleri de bunlara komşu oldu. O zamana kadar ıssız ve susuz bulunan Mekke-i Mükerreme vadisini i'mar ettiler. Artık oralar şenlenmişti.

Hz. İbrahim (a.s.), bir aralık bir rüya gördü. Bu, Allâhü Teâlâ’nın bir vahyi idi, Oğlu İsmail'i kurban etmesi emrolunmuştu. Bunun üzerine henüz on iki yaşında bulunan Hz. İsmail'i Mekke-i Mükerreme’de Sebîr Dağının eteğinde tenha bir yere götürdü, onu Rabbine kurban etmek istiyordu. Bu sevgili yavru da:

“Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap, inşAllah beni sabredenlerden bulursun.” diyordu. Bu, Allah yolunda olan fedakârlığın en yüksek bir nişanesi idi. Fakat Allâhü Teâlâ, lütfetti, baba ile oğlun şu fedakârlığına mükâfat olarak Hz. İsmail’e bedel bir koç ihsan buyurdu da bu latîf, ma'sum oğul kurban olmaktan kurtuldu.

İsmail (a.s.), büyüyüp Cürhümîlerden bir kız ile evlendi. Ondan on iki çocuğu doğdu. İbrahim (a.s.) arasıra gelir, oğlunu görürdü. Sonra Hz. İsmail'in oğulları ve torunları çoğalıp etrafa hâkim oldu.

Hz. İsmail, İbrahim aleyhisselamın diniyle amel etmek üzere Yemen kabilelerine ve Amalika denilen eski bir kavme peygamber gönderilmişti.

Hazret-i İbrahim'in irtihalinden kırk sene sonra, yüz otuz yedi yaşında irtihal etmiştir. Kabri şerîfleri, vâlidesi Hazret-i Hacer'in Kâbe-i Muazzama'da bulunan Hicr'deki kabri civarındadır.


Bir kişide, bir ailede, bir toplulukta, bir memlekette akan kanı, terörü, savaşları yapılan düzenlemeler ve reformlar;
harcanan paralar önleyemez. Bu belaları önlemenin yegâne yolu kurban ibadetini hakkıyla eda etmektir!

Ailesini, vatanını, milletini seven şuurlu her müslüman; üzerine vacip olmasa dahi kurban kesmenin yollarını aramalı, hali vakti yerinde ise ailesindeki her birey için ayrı ayrı kurban kesmelidir

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Ebû Hureyre (r.a.) rivâyet ediyor: “Resûlullâh (s.a.v.) sabah namazının sünnetinde (birinci rek’atte) Kul yâ eyyuhe’l-kâfirûn sûresini, (ikinci rek’atte de) Kul hüvallâhü ehad…” sûresini okudu.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



03
Ekim Çarşamba 2012

Hicrî: 17 Zilkâde 1433 - Rûmî: 20 Eylül 1428

Doğu ve Batı Almanya'nın Birleşmesi (1990)

Şeytanı Öfkelendiren Sûre

İbn-i Abbas (r.anhumâ) şöyle demiştir: "Kur’ân-ı Kerîm’de İblis’i Kâfirûn sûresinden daha çok öfkelendiren bir sûre yoktur. Çünkü bu sûre tevhid sûresidir ve şirkten arındırır."

Bu sûre kâfirlerin “Ya Muhammed! Bir yıl sen bizim ilahımıza ibadet et, bir yıl da biz senin ilahına ibadet edelim” demeleri üzerine nîzil olmuştur.

Eti Yenen ve Yenmeyen Kurbanlar

1- Kişinin nezrettiği, adadığı kurbanını kendisi, usûlü (anası-babası, dedesi), fürû'u (;çocukları, torunları) ve akrabalarından nafakası üzerine lazım olanların yemesi câiz olmadığı gibi zimmîlere (gayr-i müslimlere) ve zenginlere yedirmek de câiz olmaz.

2- Kişinin hayatta iken ettiği vasiyeti üzerine, öldükten sonra malının üçte birinden kesilen kurbanı vârisleri yiyemezler, zenginlere de yediremezler. Ancak fakirlere verirler. Vârislerin kendiliklerinden kesiverdikleri kurban yenir ve yedirilir. Zîra bir kimse kurban kesse ve sevâbını ölüye bağışlasa, kendi kurbanı gibi yer ve başkasına yedirir.
Bir kimse üzerine vâcib olan kurbanını kesmeye niyet etse ve sevabını ölüye bağışlasa, kurban borcunu ödemiş olur, sevâbı da ölüye ulaşır.

3- Sabînin (bülûğ çağına gelmemiş çocuğun) malından kesilen kurbandan sabî yer. Kalan et, sabî için (elbise gibi) kendisiyle faydalanılan bir şey ile değiştirilebilir.

• Kurbanı kesmezden evvel sağ ve diri olduğu bilinirse -kestikten sonra kanı çıkmasa ve vücudu kımıldamasa bile- kesilmekle helâl olur.
• Kesilmeden evvel diriliği bilinmediği takdirde kan çıkar veya hareket ederse yenir. Kanı çıkmaz ve hareket de görünmez ise yenmez.
• Bâzı âlimlere göre keserken kurbanın ağzını ve gözünü yumması, tüyünü kaldırması ve bacağını çekmesi dirilik alâmetidir. Bunların aksi, yâni ağzının ve gözünün açık kalması, tüylerini kaldıramaması ve bacağını oynatamaması ölüm alâmetidir.
• Bir hayvanın, boğazını kesmek suretiyle öldüğü bilinmedikçe eti yenmez.




Bir kişide, bir ailede, bir toplulukta, bir memlekette akan kanı, terörü, savaşları yapılan düzenlemeler ve reformlar;
harcanan paralar önleyemez. Bu belaları önlemenin yegâne yolu kurban ibadetini hakkıyla eda etmektir!

Ailesini, vatanını, milletini seven şuurlu her müslüman; üzerine vacip olmasa dahi kurban kesmenin yollarını aramalı, hali vakti yerinde ise ailesindeki her birey için ayrı ayrı kurban kesmelidir

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Haccını yapanla karşılaştığın zaman ona selâm ver, onunla musâfaha et ve o evine girmeden önce senin için istiğfar etmesini iste. Zira onun günahları bağışlanmıştır.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



04
Ekim Perşembe 2012

Hicrî: 18 Zilkâde 1433 - Rûmî: 21 Eylül 1428

Medenî Kanun'un Yürürlüğe Girmesi (1926)

Haccın Fazîleti

Allâhü Teâlâ Âl-i imran Sûresinin 96. ve 97. âyet-i celîlelerinde buyurdu ki (meâlen): “Şüphe yok ki, insanlar için ilk tesîs edilmiş olan mâbed, Mekke'deki o çok mübârek ve âlemler için hidâyet olan Beytullâh’tır.
Onda açık âyetler (alâmetler), İbrâhîm'in makâmı vardır. Ve her kim ona girerse emîn olur. Ve onun yoluna gücü yeten kimseler üzerine de o Beytullâh’ı haccetmek Allâhü Teâlâ için bir haktır (Allâhü Teâlâ’nın hakkıdır). Ve her kim inkâr ederse şüphe yok ki, Allâhü Teâlâ bütün âlemlerden ganî(zengin)dir.”

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Kim, Allâhü Teâlâ için haccederse, hac esnâsında kötü söz ve davranışlardan sakınır ve günahlara sapmazsa, anasından doğduğu gün gibi temizlenmiş olarak döner.”

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), “Mebrûr (makbul) hac için cennetten başka mükâfât yoktur.” buyurunca, “Onun mebrûr olması ne (ile)dir?” diye soruldu. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) “Yemek yedirmekle, hoş kelâm (konuşmak) iledir.” buyurdu. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.)’e “Hangi amel daha fazîletlidir?” diye sorulduğunda, “Allah ve Resûlü’ne îmân etmektir.” buyurdular. “Sonra hangisi?” denildi. “Allah yolunda cihâddır.” buyurdu. “Daha sonra hangi (amel)dir?” denildi. “Mebrûr hacdır.” buyurdular.

“Hiç şüphe yok ki, şu Beyt (Ka'be-i Şerîfe), İslâm’ın direği (mesâbesindeki rükünleri)nden biridir. Kim hac ve umre yaparsa, kefâletini Allâh'ın üzerine havâle etmiş (Allah onun kefili olmuş) demektir. Eğer (bu yolculukta) vefât ederse, Allah onu cennete koyar, şâyet âilesinin yanına döndürürse ganîmetle döndürür.”

“Hacda harcanan para(nın sevabı), Allâhü Teâlâ yolunda sarf edilen nafaka gibi, yedi yüz kat fazlası ile verilecektir.”

(Hac Rehberi, Fazilet Neşriyat)

Beyit:

Ey hâce tutuldu nefesin kabre de girdin
Bû âleme sığmam der idin şimdi ne dersin

Sâmi (Vakanüvis Mustafa Bey)

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Nimete hamdetmek, o nimetin zevâli (azalmaması veya yok olmaması) için emniyettir.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü'l-Ummâl)



05
Ekim Cuma 2012

Hicrî: 19 Zilkâde 1433 - Rûmî: 22 Eylül 1428

Bosna-Hersek'in Kaybı (1908)

Hamdetmenin Ehemmiyeti

Peygamberimiz (s.a.v) buyurdular:
“Allâhü Teâlâ bir kuluna nimet verdiğinde kul ‘Elhamdülillah’ derse Allâhü Teâlâ da buna mukabil şöyle der:
“Kuluma bakın! Ben ona kıymetsiz bir şey verdim. Bunun karşılığında o bana çok kıymetli bir şey takdim etti.”

Allâhü Teâlâ Hz. İbrahim’e (a.s) şöyle vahyetmiştir:
“Namaz kıldığında namaza Elhamdülillah ile başla. Çünkü ben, bana hamd edene, dört şey ikram edeceğime dair söz verdim. (Bu dört şey); zorluktan sonra kolaylık, fakirlikten sonra zenginlik, dünya ve âhirette rahatlık ve Cehenneme karşı emniyette olmaktır.”

Bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmuştur:
“Kul, Elhamdülillah dediğinde yer ve gök arası bununla dolar. Bu sözü ikinci kez söylediğinde yedi kat yerle yedi kat gök arasını doldurur. Üçüncü kez söylediğinde Allâhü Teâlâ ‘İste ki sana verilsin’ buyurur.”


Ortak Kesilen Kurbanın Taksîmi

Kurban, ortak kesildiğinde etini tartarak taksîm etmek îcâbeder.
Taksîm ederken ortakların hisselerinde et ile beraber deri, ayak, baş, ciğer veyahut yağından ve işkembesinden bir parça olursa, tahmînen taksim câiz olur.
Ortaklardan birine veya herhangi bir kimseye 'Etini istediğin gibi taksîm edebilirsin.' diye vekâlet verilirse yine tahmînen taksim câiz olur.
Taksim etmeden hepsi birlikte etini pişirip yeseler, câizdir.
Bir kimse kendisi, âilesi ve büyük çocukları için kurban etmek niyetiyle bir sığır alsa etini taksim etmek şart olmaz.

Atalar Sözü:

• Gönül bir sırça saraydır, kırılırsa yapılmaz.
• Evvel komşunu bul, sonra yurdunu tut.
• Dünyada dost gibi aziz, ihsan gibi tatlı şey yoktur.

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim, Allah için hacceder ve hacda faydasız söz konuşmaz ve günah işlemezse, anasından doğduğu gündeki gibi -günahsız olarak- geri döner.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî ve Müslim)



06
Ekim Cumartesi 2012

Hicrî: 20 Zilkâde 1433 - Rûmî: 23 Eylül 1428

Estergon Kalesi'nin İkinci Defa Fethi (1605) • Çanakkale'nin Kurtuluşu (1922) • İstanbul'un Kurtuluşu (1923)

Haccın Şartları ve Kısımları

Haccın farz olmasının şartları:

Müslüman olmak,
Haccın farz olduğunu bilmek,
Bâliğ (ergen) olmak,
Akıllı olmak,
Hür olmak,
Nafakaya ve vâsıtaya muktedir olmak,
Vakit (hac ayları),
Hacca gidip dönünceye kadar bakmakla mükellef olduğu kimselerin geçimlerini sağlayacak imkânı ve gidiş geliş müddeti içinde yol masrafı ile âile fertlerinin geçimini temin etmiş olmak.

Haccın farz olması için zekâtta olduğu gibi belli bir nisâb yoktur.

Haccın edâsının farz olmasının şartı beştir:

Sıhhatli olmak,
Yol emniyeti olmak,
Hacca gitmeğe (hapislik gibi) bir mânî olmamak,
Kadınların yanında kocası veya güvenilir bir mahremi bulunması,
Kadınların iddet bekliyor olmaması.

Hac, hükmü itibariyle üç kısımdır:

Farz hac: Kendisinde haccın şartları bulunan kimselerin, ömürlerinde bir defa yapmaları îcâbeden hacdır.

Vâcib hac: Bir kimsenin nezrederek (adayarak) üzerine vâcib kıldığı hacdır. Başlandıktan sonra bozulan nâfile haccın kazâsı da vâcibtir.

Nâfile hac: Farz ve vâcib olan hac dışındaki hac nâfiledir. Üzerine hac farz olmayan çocuğun veya kölenin yapacağı hac da nâfiledir.

Farz, vâcib yahut nâfile hac edâsı itibarı ile üç türlüdür:

Hacc-ı İfrâd: Hac mevsiminde umresiz olarak yapılan hacdır.

Hacc-ı Temettû: Aynı senenin hac aylarında umre ve haccı ayrı ayrı ihramlarla edâ etmektir. Temettû haccına niyet eden kimse, dilediği zaman bir Mekkeli gibi umre yapabilir. Şükür kurbanı kesmesi vâciptir. Hacc-ı temettû, hacc-ı ifrâddan daha faziletlidir.

Hacc-ı Kırân: Bir ihrâmla umre ve haccı berâber yapmaktır. Hacc-ı temettûde olduğu gibi şükür kurbanı kesmek vâciptir. Hacc-ı kırân, hacc-ı ifrâd ve hacc-ı temettûdan daha faziletlidir. Hacc-ı kırân ve hacc-ı temettû âfakî olanlar (Mikât hâricinden Mekke'ye gelenler) içindir. (Hac Rehberi, Fazilet Neşriyat)


kıssadan hisse

MollaCami.Com