Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ölülerinizin iyiliklerini söyleyiniz, kötülüklerini söylemeyiniz.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)



23
Ağustos Perşembe 2012

Hicrî: 5 Şevval 1433 - Rûmî: 10 Ağustos 1428

Hz. Ebu Bekir RadıyAllahü Anh'ın İrtihali (634) • Çaldıran Zaferi (1514) • Ebussuud Efendi'nin Vefatı (1574) • Sakarya Meydan Muharebesi (1921)

Hazreti Ebûbekr'in (r.a) Bir Hutbesi

Hz. Ebûbekr-i Sıddık (r.a.), Allâh’a hamd ile senâ ettikten sonra şöyle hitâb etti:
Size Allâh’dan korkup bizleri hidâyet buyurduğu dînin hükümlerine sımsıkı yapışmayı tavsiye ederim.
Bilin ki ihlâs kelimesinden; Kelime-i Tevhid’den sonra dînin en mühim emri, Allah’ın sizi fenâlıklardan menedip iyiliği emretmek üzere başınıza geçirdiği kimseyi dinleyip itaat etmektir. Kim o zâta itâat ederse üzerindeki hakkını yerine getirmiş olur ve kurtulur.
Sakın hevâ ve heveslerinize uymayın. Kurtuluş, hevâ ve hevese uymamak, ihtiras ve öfkesine sahip olmaktadır.
Kibirden de sakının. Topraktan yaratılan ve yine toprağa dönecek olan, sonra kurtların yiyeceği bugün sağ iken yarın ölen bir kimse ne ile kibirlenir? Öyle ise, gün gün, saat saat ömrünüzün muhasebesini yaparak hayırlı ameller işleyin.
Mazlûmun bedduasından sakının, kendinizi ölüme hazırlayın. Sabır şiarınız olsun, zira amelin sırrı sabırdır.
Allâhü Teâlâ’nın sizi azâbından men ettiği şeylerden sakının, Allâh’ın size neticesinde rahmetini vaat ettiği şeylere de koşun.
Sizden öncekilerin ne ile helâk olduğunu ve kurtulanların da ne ile kurtulduklarını anlamaya çalışınız.
Allâhü Teâlâ’nın kitabında beyan ettiği helâle ve harama, sevdiği ve sevmediği şeylere gayet dikkat ediniz. Bu hususta elimden geleni sizden esirgemem.
Yardım yalnız Allâh’dan istenir ve bütün ibâdet ve taate kuvvet ve kudret Allâh’dandır.
Biliniz ki, siz ihlasla; sırf Allah rızâsı için amel ettikçe, Rabbinize itaat etmiş, nasibinizi korumuş ve büyük kazanç elde etmiş olursunuz.
Nâfile ibâdetlerinizi de küçük görmeyin, bunlar da karşılıksız kalmaz. Muhtaç olduğunuz günde onlarla mükâfatlandırılırsınız.
Allâh’ın emrine uyup itaat etmekten başka hiçbir şey onun azabına mâni olmaz.



“Sadaka fakire verilirse 10 misli; âmâ ve âcize verilirse 70 misli; yakın akrabaya verilirse 1000 misli;
ana babaya verilirse 10 000 misli; talebe ve âlime verilirse 1 000 000 (milyon) misli olarak mukabele eder."

İmâm-ı Suyûti (r.a)

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“İki göz vardır ki, cehennem ateşi onlara dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz ile gecesini Allah yolunda nöbet tutarak geçiren göz.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



24
Ağustos Cuma 2012

Hicrî: 6 Şevval 1433 - Rûmî: 11 Ağustos 1428

Vezüv Yanardağı'nın Pompei ve Herkülaneum Şehirlerini Yok Etmesi (79) • Mercidabık Zaferi (1516)

İki Cihan Sultan’ı (s.a.v.) önde yaya yürürken ...

Yavuz Sultan Selim Han, Mercidabık’ta (Ağustos 1516) Memlüklü ordusunu bozguna uğrattıktan sonra Mısır’ı Osmanlı Devletine bağlamak üzere hareket edip 2 Ocak’ta Kurban Bayramı’nın birinci günü Gazze’ye vardı. 9 Ocak’a kadar orada kalındı.
Mısır yolunda Sînâ çölünden başka bir engel kalmamıştı. Yavuz Sultan Selim Han’dan evvel ordusuyla Sînâ Çölü’nü Îran Şâhı Kâmbiz ile Makedonya Kralı İskender geçmişti. Çölde, gündüz sıcaklık 40-50 dereceye kadar çıkar, geceleri ise sıfır derecedir. Çölü geçmek üzere hazırlıklar yapıldı, bütün tedbirler alındı. Ordu 9 Ocak 1517 Cuma günü Gazze’den hareket etti.
Hz. Allâh’ın (c.c.) bir lütfu olarak senelerden beri yağmur yüzü görmeyen bu çöle yağmur yağmaya başlamış, hattâ bazı yerlere kar yağmış, Tih Sahrâsı’nın dayanılmaz sıcaklığı yok olmuş, ordu bahar serinliği içinde yoluna devam ediyordu. Bir ara Yavuz Sultan Selim Han atından indi ve yaya olarak yürümeye başladı. Devlet erkânı ve süvârî birlikleri de atlarından inerek yaya yürümeye başladılar.
Nedimi Hasan Can, Sultan Selim Han’a:
“Hayırdır inşâallâh Sultan’ım! Bütün ordu, devletlü Pâdişâhımız acep niçin yaya yürür diye merak eder.” diye sorunca, büyük Sultan:
“İki Cihan Sultan’ı Peygamber Efendimiz (s.a.v.) önümüzde yaya yürürken, biz nasıl at üzerinde olabiliriz?” diye cevap verdi. Bir müddet yürüdükten sonra Sultan tekrar atına bindi. Çöl hiçbir zâyiât vermeden geçilmiş, Nil Nehri’ne yaklaşılmıştı.
Gazze’den ayrıldıktan 13 gün sonra Sâlihiye’ye gelindi. Sâlihiye, Nil Nehri kıyısında meskûn bir yerdi. Çekilen zahmetler unutulmuş, Nil vâdîsinin serinliği vucutlara zindelik vermeye başlamıştı. Yapılan muharebeler neticesinde Yavuz Sultan Selim Han 14 Şubat 1517 günü muhteşem bir merasimle Kahire’ye girip ülkenin hakimi olduğunu ilan etmiş ve Mısır Osmanlı hakimiyetine girmiş oldu.















“Sadaka fakire verilirse 10 misli; âmâ ve âcize verilirse 70 misli; yakın akrabaya verilirse 1000 misli;
ana babaya verilirse 10 000 misli; talebe ve âlime verilirse 1 000 000 (milyon) misli olarak mukabele eder."

İmâm-ı Suyûti (r.a)

Mevla razı olsun ihvan kardeşim,elleriniz dert görmesin.

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“İnsanların sende görmelerini istemediğin şeyi yalnız başına kaldığın zaman da yapma.” (Hadîs-i Şerîf, Kenzu'l-Ummâl)



25
Ağustos Cumartesi 2012

Hicrî: 7 Şevval 1433 - Rûmî: 12 Ağustos 1428

Yavuz Sultan Selim Han'ın Halep'i Fethi (1516)

Amellerde İhlâs Nedir?

Zünnûn-ı Mısrî (rh.) şöyle demiştir:
“Kişinin övülme ve yerilme halinde ruh halinin değişmemesi, ihlâs alametlerindendir.”

Ebû Süleyman Dârânî (rh.);
“Allâhü Teâlâ’nın rızasını kazanmak maksadıyla bir adım atan kişiye ne mutlu!” demiştir.

Fudayl b. Iyad (rh.) “İnsanlardan dolayı ameli terk etmek riya, onların hatırı için amel etmek şirktir. İhlâs ise, Allâhü Teâlâ’nın seni bu iki hastalıktan korumasıdır.”


Uykuya Dâir

Bebekler günün yarısından fazlasında uyurlar. Yaşlılarda ise bu müddet 5-6 saate kadar iner. Ortalama 20 dakika içerisinde uykuya dalınır. Yaklaşık 45 dakika sonra derin uyku başlar.

Uyku bozukluğu; yorgunluğa, bel ve sırt ağrılarına, kişinin iş performansında düşüklüğe ve psikolojik sıkıntılara sebep olur. Uzun süren uykusuzluk ise bazı azaların çalışmasında bozulmalara ve bağışıklık sisteminin zayıflamasına yol açabilir.

Aşırı uyku da bir uyku bozukluğudur.

Rahat ve faydalı bir uyku için çok aç veya tok yatmamak, uykudan önce çay, kahve ve sinirleri uyaran şeylerden kaçınmak gerekir.

Uykudan önce ağır fizikî veya zihnî faaliyetlerden kaçınılmalıdır.

Yatarken kitap okumak uykuya dalmayı kolaylaştırabilir.

Oda sıcaklığının ve nemin mümkün olduğu kadar sabit tutulması uykunun faydasını arttırır.

Yatak odası sessiz, karanlık olması ve her gece belirli saatte yatıp kalkmak uykunun faydasını artırır.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Selçuk, Kız: Şeymâ

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ben ilmin şehriyim, Ali de o şehrin kapısıdır. Kim ilim isterse o kapıya gelsin.”
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Câmiu's-Sağîr)



26
Ağustos Pazar 2012

Hicrî: 8 Şevval 1433 - Rûmî: 13 Ağustos 1428

Hz. Ali KerremAllahü Veche'nin Dünyayı Teşrifi (598) • Malazgird Zaferi (1071) • Yunan Ordusuna Karşı Büyük Taarruz (1922)

Hendek Muharebesinde Hazreti Ali (K.V)

Hendek Muharebesinde düşmanın meşhur cengâverlerinden Amr bin Abdivedd ve birkaç arkadaşı atlarını zorlayıp hendeğin bir dar mahallinden Müslümanların tarafına atladılar. Amr bin Abdivedd arkadaşlarından ayrılıp atını ileri sürdü ve karşısına çıkacak birini istedi. Arablar onu bir bölük süvârîye denk tutarlardı. Onunla döğüşmek arslan ile pençeleşmek gibi olup fevkalâde cesâret ve cüret ister idi.

Hz. Ali’den başka ona karşı varmağa kimse cesaret edemedi. Resûlullah’ın arslanı Hz. Ali ‘Ben çıkarım, ya ResûlAllah’ dediğinde Resûl-i Ekrem (s.a.v.) “Sen otur yâ Ali, gelen Amr’dır.” buyurdu.

Amr tekrar ehl-i İslâm’a meydan okudu ve “İçinizde meydan muharebesine çıkacak kimse yok mudur? Hani sizin ölülerinize vaat ettiğiniz cennet nerede? dedi.

Hz. Ali (r.a.) ‘Ben çıkarım, ya ResûlAllah’ dediğinde Resûl-i Ekrem “Sen otur yâ Ali, gelen Amr’dır.” buyurdu.

Bunun üzerine Hz. Ali (r.a.) “Amr da olsa çıkarım, yâ ResûlAllah” diyerek yerinden kalktı. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) kendi zırhını ona giydirdi, Zülfikâr isimli kılıcını onun beline kuşattı ve ona duâ etti.

Hz. Ali (r.a.) meydana çıkıp Amr’a doğru vardı. İki ordu halkı bunları seyre durdu. Hz. Ali (r.a.) önce Amr'ı hak dine davet etti. Amr kahkaha ile gülerek “Sen kimsin hele, söyle bakayım?” dedi.

O da, ‘Ali bin Ebû Tâlib’ diye cevab verdi. Amr “Meydana çıkacak yaşlı başlı biri yok mu? Ben senin babanla arkadaş idim. Şimdi senin kanını dökmek bana güç gelir.” dedi.

Hz. Ali “Ben, senin kanını dökmek isterim. Fakat sen de atından inip benim gibi yaya olmalısın.” dedi. Bu söz Amr’ı çok öfkelendirdi ve hemen atından indi, Hz. Ali’nin üzerine hücûm etti. O da kalkanını karşı tuttu. Amr öyle hiddet ve şiddet ile kılıç vurdu ki Hz. Ali’nin kalkanını iki parça etti ve alnını da biraz yaraladı.

Sıra Hz. Ali’ye gelince Zülfikâr ile bir vuruşta Amr’ı katletti ve ‘Allâhu Ekber’ dedi. Artık her taraftan tekbir sedaları Arş-ı A’lâya doğru yükseliyordu. Allâhu Ekber, Allâhu Ekber...

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Muhakkak İslâm temizdir. Öyleyse siz de (maddeten ve manen) temizlenin. Zira cennete ancak temizler girer.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü'l-Ummâl)



27
Ağustos Pazartesi 2012

Hicrî: 9 Şevval 1433 - Rûmî: 14 Ağustos 1428

Haydarpaşa - Şam - Medine Demiryolunun Açılışı (1908) • Sincanlı ve Afyon'un Kurtuluşu (1922)

Nafile Orucun Kazası

Oruçlunun gerek kendi isteği ile olsun ve gerek olmasın bozulan her hangi bir nafile orucun kazası lâzım gelir. Nafile oruç tutmaya başlayan bir kadın, âdet görecek olsa - en sahih olan kavle göre - bu orucu kaza etmesi icap eder. Çünkü bir ibadeti yarıda bırakmamak, başlanmış bir taati iptal etmemek bir vecibedir.

Şafiîlere göre böyle bir oruçlu muhayyerdir; dilerse bunu kaza eder, dilerse etmez.

Osmanlılarda Temizlik

Kânûni Sultan Süleyman devrinde 1552-1556 yılları arasında İstanbul'da dört yıl kalan bir İspanyol'un kitabından bazı notlar:

Galata ve İstanbul'da cami ve hamam çoktur, birkaç bini bulur. İki tarafın da hamamları çok gösterişlidir. Dışarıdan saraylara benzerler. Yarım portakal şeklinde, kurşun kaplı kubbeleri vardır. Hamamın içi de yeşim, mermer ve somaki kaplıdır. …

Erkek ve kadın hamamları ayrıdır. Hamamlarda sadece Türkler değil Yahudi, Hıristiyan ve Yakın Doğu’nun bütün insanları yıkanırlar. Ben de hamama gidip yıkanarak hem dinçleşir hem de temizlenirdim. Aynısını biz de yapsak çok iyi ederiz. Türkler haklı olarak temizliğimizi tenkit ediyorlar. İspanya'da hiç bir erkek ve kadın ömründe iki defadan fazla yıkanmamıştır.

Dünyada, çeşmesi İstanbul’dan, Galata’dan daha çok olan şehir yoktur. Onun için her hamamın çeşmesi var. Hayırsever Türkler çeşmelerden çok uzak olan sokaklara mahzenler (su deposu) yaptırıp kendi hesaplarına doldurturlar. Tahta tıkacı tıkamayıp suyu boşuna akıtmak günah sayılır.

Doğudan batıya hiç bir şehir eski adı Bizans olan İstanbul kadar elverişli yere kurulmamıştır. Lüzumlu şeyleri dünyanın neresinde olursa olsun kolaylıkla getirebilirler.

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Şüphesiz Allah katında (râzı olunan ve saâdete ulaştıracak olan hak) din, İslâm’dır.” (Al-i İmrân Sûresi, âyet 19)



28
Ağustos Salı 2012

Hicrî: 10 Şevval 1433 - Rûmî: 15 Ağustos 1428

Solhan'ın Kurtuluşu (1918)

Din Nedir?

Din; Allah tarafından konulmuş bir kanun olup akıl sahiplerini kendi rızaları ile bizzat hayır olan şeylere sevkeder. Bu kanunu peygamberler Allâh’tan vahiy yoluyla almış ve insanlara tebliğ etmişlerdir.

Şu halde dînin sahibi Allâhü Zülcelâl’dir. İnsanlar din koyamazlar. Koysalar bile ona hakîkî mânada din denilemez.

Hiçbir peygamber getirdiği dini kendi îcad etmiş değildir. Peygamberler yalnız Allâh’ın gönderdiği hükümleri insanlara ulaştırmaya memur olmuşlardır.

Din insanlara hidâyet yollarını gösterir. Ama kimseyi dine gireceksin diye zorlamaz. “Din hususunda zorlama yoktur.” meâlindeki Bakara Sûresi, 256. âyet-i kerîmesinin mânası da budur.

Dini kabul hususunda insanlar, tamamıyla serbesttirler. Onu kendi arzuları ile kabul ederler.

Fakat bir defa dini kabûl eden kimse artık onun icablarını yerine getirmekle mükelleftir. Bu icabları yerine getirmeyenler Allâh’a verdikleri söze hıyanet etmiş olurlar. Dînen ceza görmeleri bundandır.

Bazıları bu cezayı gizlemek için “Dinde zorlama yoktur.” derlerse de bu söz mugalâta (boş laf)tır.

Dini kabul (iman) eden her kul artık ondan mes’uldür.

Hakikatta cezayı hak edenlere ceza vermek hiç bir zaman zorlama sayılmamıştır, sayılamaz da. Bir devletin teb'ası olan kimse o devlete vergi vermek, askerlik yapmak gibi birtakım hükümlerle mükelleftir. Bunları yerine getirmediği takdirde kanunen o kimseye ceza verilmez mi? Bu cezaya zorlama mı denir?

İşte dine girenin hükmü de böyledir.

Mısra:

Ne bilsün tok olanlar âç hâlin.
Şeyhî (Kütahyalı Hekim Yusuf Sinan)

















“Sadaka fakire verilirse 10 misli; âmâ ve âcize verilirse 70 misli; yakın akrabaya verilirse 1000 misli;
ana babaya verilirse 10 000 misli; talebe ve âlime verilirse 1 000 000 (milyon) misli olarak mukabele eder."

İmâm-ı Suyûti (r.a)

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim Allah için sever, Allah için buğzeder, Allah için verir, Allah için men ederse imanı kemâle ermiştir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)



29
Ağustos Çarşamba 2012

Hicrî: 11 Şevval 1433 - Rûmî: 16 Ağustos 1428

Belgrad'ın Fethi (1521) • Mohaç Zaferi (1526)

Allah İçin Sevmek

Resûlullah (s.a.v) buyurdular:
“Amellerin en faziletlisi Allâhü Teâlâ için sevmek ve Allâhü Teâlâ için buğzetmek; sevmemektir.”

Bir hadîs-i kudsîde şöyle buyrulmuştur:
“Birbirlerini benim rızam için sevenler, başka hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyâmet gününde, arşımın gölgesinde olacaklardır.”

Resûlullah (s.a.v), şöyle buyurmuştur:

“Birbirlerini Allâhü Teâlâ için sevenler cennette kırmızı yakuttan bir köşkte oturacaklardır. Bu köşkün direği üzerinde yetmiş bin odası vardır. Oradan cennetlikleri seyrederler. Onların güzelliği, güneşin dünyadakileri aydınlatması gibi cennet ehlini aydınlatacaktır. Cennet ehli Allâhü Teâlâ için birbirlerini sevenlere “Bize bakın” diyecekler ve onlar baktıklarında güzellikleri cennet ehlini aydınlatacaktır. Elbiseleri sündüstendir. Alınlarında ‘Bunlar, Allâhü Teâlâ için birbirini sevenlerdir.’ yazılıdır.”

Resûlullah Efendimiz (s.a.v):

“Cennette, üzerinde etrafını yıldızlar gibi aydınlatan açık kapılı zebercetten odaların bulunduğu sütunlar vardır.” buyurdular.

“Yâ ResûlAllah! İçinde kimler oturur?" diye sordular. Resûlullah (s.a.v) “Allâhü Teâlâ için birbirlerini sevenler ve Allâhü Teâlâ için bir araya gelenler.” buyurdular.

“Kıyâmet günü ümmetimden bir cemaat için arşın etrafına kürsüler konulur. Yüzleri ayın on dördü gibi parlar. Kıyâmetin dehşetinden insanlar ürker, onlar ürkmezler. İnsanlar o gün korku içindedir, onlar ise rahattırlar. Onlar Allâhü Teâlâ’nın, kendilerine hiç korku bulunmayan ve hiç üzülmeyecek olan dostlarıdır.

Ashâb-ı Kirâm bunların kim olduğunu sordular.

Resûlullah (s.a.v) “Allâhü Teâlâ için birbirlerini sevenlerdir.” buyurdular.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Danyal, Kız: Gülsüm

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kul, sabırdan daha geniş bir rızık ile rızıklandırılmamıştır.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



30
Ağustos Perşembe 2012

Hicrî: 12 Şevval 1433 - Rûmî: 17 Ağustos 1428

Kütahya, Dumlupınar, Çivril ve Demirci'nin Kurtuluşu (1922)

Çocuğu Ölen Ana Baba
Resûlullah (s.a.v) buyurdular:
“Ümmetimden kimin iki çocuğu küçük yaşta ölürse Allâhü Teâlâ onlar sebebiyle onu cennete koyar."
Hz. Âişe (r.anhâ) bir çocuğu öleni sormuş, Resûlullah (s.a.v) de “Bir çocuğu kendisinden önce ölen de girer, yâ Âişe” buyurmuştur.

Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Bir kulun çocuğu öldüğünde Allâhü Teâlâ meleklere ‘Kulumun çocuğunun ruhunu mu aldınız?’ buyurur.
Melekler ‘Evet, ya Rabbi’ cevabını verirler.
Allâhü Teâlâ ‘Peki, kulum buna nasıl mukabele etti?’ diye sorar.
Melekler, ‘Sana hamd etti. (‘İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn’ dedi.)’ derler. Bunun üzerine Allâhü Teâlâ ‘O halde, kulum için cennette Hamd Evi adlı bir ev inşa edin.’ emrini verir.”

Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Kıyâmet günü Müslüman çocuklarına kabirlerden çıkmaları nida edilir. Çocuklar kabirlerinden çıkarlar. Sonra onlara cennete girmeleri söylenir.
Çocuklar “Rabbimiz, anne babalarımız bizimle birlikte olmayacaklar mı?” derler.
Onlara ikinci kez cennete girmeleri söylenir. Fakat onlar aynı suali tekrar ederler.
Üçüncü seslenmede de aynı hal tekrarlanır.
Dördüncüsünde onlara şöyle denir: “Ana babalarınız da sizinle beraber cennete girsin.”
Bunu duyan her çocuk ana babasına koşar ve onları da cennete götürürler. O gün onlar ana babalarını, sizin evdeki çocuklarınızı tanımanızdan daha iyi tanıyacaklardır.”

Beyit:

Her nefeste eyledik yüz bin günâh
Bir günâha etmedik hiçbir gün âh. (Süleyman Çelebi)

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Burada bulunanlar (hadislerimi) bulunmayanlara ulaştırsınlar. Zira olur ki burada bulunanınız, sözümü kendisinden daha anlayışlı bir kimseye tebliğ etmiş olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



31
Ağustos Cuma 2012

Hicrî: 13 Şevval 1433 - Rûmî: 18 Ağustos 1428



Kur’an-ı Kerîm’den Sonra En Muteber Kitap Sahîh-i Buhârî
İmâm-ı Buhârî’nin kıymetli birçok eseri vardır. Uzun yılların ve gayretlerin mahsulü olan bu eserlerinden en meşhuru, İmâm-ı Buhârî denilince akla ilk gelen ve Kur’ân-ı Kerîm’den sonra en muteber olduğu hususunda âlimlerin ittifak ettiği eseri el-Câmiu's-sahîh'dir. Sahîh-i Buhârî diye meşhur olmuştur.

Bu eseri yazmaya başlamasını kendisi şöyle anlatır:
Hocam İshak bin Râhûye (rh.)’nin ders halkasında idik. “Resûlullâh’ın hadîslerini muhtasar bir kitapta toplasanız.” diye bizden bir temennide bulundu. Bunu yapma isteği gönlüme düştü. Bunun üzerine sahih hadîsleri toplamaya başladım. Bu esnada yirmi yaşlarında idim.

İmâm-ı Buhârî önce mevzu başlıklarını tesbit etmiştir. Bunları Medine’de Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in kabri şerifi ile minberi arasında; Ravza-i Mutahharası’nda onun manevi huzurunda yazmaya başlamıştır. Her başlık için de kalkıp iki rek’at namaz kılmıştır.

İmâm-ı Buhârî (rh.) “Bu kitaba altı yüz bin hadîsten seçtiğim hadîsleri aldım. Bu eserime aldığım her bir hadîsi, gusül abdesti alıp iki rek’at namaz kılıp sahih olduğuna kat’i kanaat getirdikten sonra yazdım. Basra’da duyduğum birçok hadîsi Şam’da, Şam’da duyduğum birçok hadîsi Mısır’da yazdım.” diyerek hadîslere karşı ne kadar titiz olduğunu göstermiş, hadisler hakkında tam kanaat getirmeden yazmadığını ifade etmiştir.

İmâm-ı Buhârî (rh.), bu eserini on altı senede yazmıştır. Bu süre zarfında hadîsleri toplamış, sonra tasnif etmiş, fırsat buldukça da kâğıda geçirmiştir. Bu eser devamlı bir çalışmadan ziyade, aralıklı bir çalışma neticesinde ortaya çıkmıştır. Çünkü İmâm-ı Buhârî bir taraftan hadîs öğrenmek için seyahatlere çıkıyor ve hadîs ezberliyor, diğer taraftan dersler veriyordu.

7275 hadîs bulunan bu eserini, kendisinden tam doksan bin kişi dinlemiştir. (Rahmetüllâhi aleyh.)

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Bakmazlar mı ki üstlerinde uçan kuşlara, kanat süzerlerken ve yumarlarken? Onları tutan ancak Rahman (olan Allah)dır. Şüphesiz ki o her şeyi görür.”
(Mülk Sûresi, âyet 19)



01
Eylül Cumartesi 2012

Hicrî: 14 Şevval 1433 - Rûmî: 19 Ağustos 1428

Uşak, Gediz, Kiraz, Aliağa ve Seyitgazi'nin Kurtuluşu (1922) • İkinci Dünya Harbi'nin Başlaması (1939)

Hazreti Îsa (a.s)'nın Bir Mucizesi: Yarasa

Îsâ aleyhisselam kavmine “Ben size Rabbinizden (peygamberliğimin alameti olan) bir âyet ile geldim: Ben size çamurdan kuş biçimi gibi bir mahlûk yaparım da içine üflerim, Allâh’ın izni ile derhal kuş olur…” (Âl-i İmran Sûresi, âyet 49) buyurdu ve bir yarasa yaptı. Üfleyince yarasa Allâh’ın izni ile uçtu.

Yahudiler Hz. îsâ'nın bu mucizesini de gördükleri halde inanmadılar ve “Bu bir sihirdir” dediler.

Îsâ aleyhisselam yarasayı tercih etti. Çünkü o diğer yaratılmışlardan daha acaip, daha farklıdır:

Yarasalar, kan ve etten ibarettir. Kanatlarını çırparak uçan yegâne memelidir. Kuşlar gibi tüyü yoktur. Gövdesi çok ince kıllarla kaplıdır. Ayrıca kuşlar gibi yumurtlamaz; doğurur ve yavrusunu memesinden süt ile besler. Gündüzün ışığında ve gecenin karanlığında görmez. Güneş battıktan sonraki ve güneş doğmadan önceki saatlerde görür. İnsan gibi güler, kadın gibi hayız olur.

Zannedildiği gibi pis hayvanlar değildir. Her sabah ve avlandıktan sonra kediler gibi yalanarak kendilerini temizlerler. Buzdolabında bile hayatlarını devam ettirebilirler. Laboratuvarlardaki buzdolaplarında uyuyan yarasalar üzerinde yapılan çalışmalar kalp ve dolaşım hastalıkları ile kadın hastalıklarına ışık tutmaktadır.

Gündüzleri karanlık yerlerde, arka ayaklarının çengelleriyle baş aşağı sarkarak dinlenirler. Gece avlanmaya çıkarlar. Çoğu böcekçildir. Bazısı da meyve ve çiçek özü ile beslenir.

Arı kuşu kadar minik yarasalar olduğu gibi, kanatları açıldığında 1,5 metre eninde olanları da vardır. Sıcak bölgelerdekilerin boyları daha büyüktür. Mağaralar, ağaç kovukları veya harabelerde tünerler.

Yarasalar ses titreşimi (ultrasonik titreşimler) ile cisimlerin şekil ve uzaklıklarını, hareketli veya sabit olduklarını tespit ederek hem yönünü bulur hem de avını tespit eder.

Yarasalar 200.000 frekanslı sesleri duyabildikleri halde insanlar, frekansı azamî 20.000 olan titreşimleri ses olarak duyarlar




“Sadaka fakire verilirse 10 misli; âmâ ve âcize verilirse 70 misli; yakın akrabaya verilirse 1000 misli;
ana babaya verilirse 10 000 misli; talebe ve âlime verilirse 1 000 000 (milyon) misli olarak mukabele eder."

İmâm-ı Suyûti (r.a

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kulların Allâhü Teâlâ’ya en sevimli olanı, Allâh’ın kullarına en çok nasihat edenidir.”
(Hadîs-i Şerîf, Muhtâru’l-Ehâdîs)



02
Eylül Pazar 2012

Hicrî: 15 Şevval 1433 - Rûmî: 20 Ağustos 1428



Allahü Teâlâ'yı Tesbih

Süleyman (a.s.) rüzgârla havada dolaşırken, tarlada çalışan bir çiftçi onu görür ve der ki: “Allâhü Teâlâ Dâvûd’un (a.s.) sülalesine ne büyük mülk vermiştir.” Rüzgâr bu sözü alıp, doğruca Süleyman aleyhisselamın kulağına yetiştirir.

Süleyman (a.s.) da hemen iner, adamın yanına gelip şöyle der: “Allâhü Teâlâ tarafından kabul edilen bir tesbih, senin için, Davud (a.s) sülalesine verilen mülkten daha hayırlıdır.” Adam bunu duyunca memnun olur ve “Sen beni dert ve üzüntülerden kurtardın, Allâhü Teâlâ da seni kurtarsın!” diye duâ eder.

Diğer bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmuştur: “Kim sabahleyin ve akşamleyin yedi kere ‘HasbiyAllahü lâ ilâhe illâ hû, aleyhi tevekkeltü vehüve rabbül-arşil-azîm’derse karşılaşacağı dünya ve âhiret sıkıntılarına karşı Allâhü Teâlâ ona yeter.”


Yemek Tarifi: Ali Nazik (5 Kişilik)

Malzemeler: Kuşbaşı et veya kıyma 750 gr, patlıcan 6-7 adet (1 kg.), tereyağı 75 gr, sarımsak 3 diş, tuz 3 çay kaşığı, karabiber 1 çay kaşığı, domates 3 adet, kırmızı pul biber 2 çay kaşığı, süzme yoğurt 3 çay bardağı

Hazırlık: Patlıcanlar, bıçağın ucu ile delinerek ızgarada (fırında) iyice pişirildikten sonra soğumadan bıçağın ucu ile yukarıdan aşağı doğru kabukları soyulup kuşbaşı şeklinde doğranır, üzerine kızdırılmış tereyağı dökülüp karıştırılır.

Küçük kuşbaşı doğranmış olan etler, suyunu çekene kadar pişirilir. Yağ ve soğan ilave edilip iyice kavrulur. Pişmeye yakın küçük küçük doğranmış domates, yeşilbiber, tuz, karabiber, sarımsak ve kırmızı toz biber eklenerek iyice kavrulur.

Süzme yoğurt, tuz, az sarımsak ve az su karıştırılarak hazırlanmalıdır.

Tabağa sırası ile patlıcan, yoğurt ve et üste gelecek şekilde konularak servis yapılır.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Osman, Kız: Rukiye

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Rabbini zikreden kimse ile zikretmeyen kimsenin durumu, diri ile ölünün durumu gibidir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



03
Eylül Pazartesi 2012

Hicrî: 16 Şevval 1433 - Rûmî: 21 Ağustos 1428

Dursunbey, Sındırgı, Güney, Ödemiş, Emet, Tavşanlı, Eşme ve Buharkent'in Kurtuluşu (1922)

Cennet Bahçeleri

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

• Kul zikir yapılan yerlere dağlar gibi günahla da gelse, oradan kalktığında kendisinde günahtan hiçbir eser kalmaz.

• “Cennet bahçelerine uğradığınızda faydalanın.” ‘Cennet bahçeleri nedir?’ diye sorulunca;
“Zikir halkalarıdır.” buyurdu.

• "Muhakkak Allâhü Teâlâ inci minberler üzerinde nur yüzlü kavimler diriltir. İnsanlar onlara gıbta ederler. Peygamber değillerdir, şehid değillerdir.”
Bir arâbî iki dizi üzere doğrulup; “Yâ Resûlullah, onları bize bildir, tanıyalım” dedi.
“Onlar çeşitli milletlerden, çeşitli ülkelerden Allah için birbirlerini sevenlerdir. Allâhü Teâlâ’yı zikretmek için toplanır, zikrederler.” buyurdular.
• “Allah rızâsı için zikir yapılan bir yerde bir araya gelen topluluğa şöyle seslenilir: 'Oradan bağışlanmış olarak kalkın, kötülükleriniz iyiliklere çevrilmiştir.'”


Battal Gazi; Abdullâh El-Battâl

Battâl Gâzî’nin asıl adı Abdullâh olup Antakyalı’dır. İstanbul üzerine sefer eden Mesleme bin Abdülmelik’in öncü kuvvetleri emirlerinden ve Emevi kumandanlarından şecâat ve bahadırlığı ile meşhûr bir İslâm kahramanıdır.

Mesleme’nin İstanbul seferi çok zahmetli olmuş, kışı Anadolu’da geçiren İslâm askerine erzak ve asker desteği gönderilememişti. Battâl Gâzî, bu sıkıntılı seferde ve daha sonrasında pek çok yararlılıklar göstermiştir.

Battâl Gâzi’nin hayatı serhadlerde geçmiş; pek çok gazâlarda bulunmuş ve Bizans devletine korku salmış idi. Hicretin 112. (M. 730-731) senesinde Rûmlarla cenk ederken şehîd oldu. Kabri Eskişehir Seyitgazi’dedir.

Battâl Gazi’ye, ‘Şecâat nedir?’ diye sordular, ‘Bir anlık sabırdır.’ cevabını verdi


“Salih zatların (mürşidlerin) peşine takıl!
Kimin Salih kimin münafık olduğunu bilemediğin için gece kalk,
iki rekat namaz kıl ve ardından şöyle dua et:
‘Ya Rabbi!
Bana Salih kullarını göster.
Beni sana getirecek klavuzu göster.
Gözümü sana yakınlık nuru ile nurlandırarak mükemmelleştir.
Bana başkalarının gördüklerini anlatan değil, bizzat gördüklerini haber verecek bir klavuzu bildir’ ”
[Abdülkadir Geylani (k.s.)]

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“De ki: Ey mülkün sahibi Allâh’ım! Dilediğine mülk verirsin, dilediğinden de mülkü çeker alırsın ve dilediğini azîz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır yalnız senin elindedir, muhakkak ki sen her şeye kadîrsin.”
(Âl-i İmrân Sûresi, âyet 26)



04
Eylül Salı 2012

Hicrî: 17 Şevval 1433 - Rûmî: 22 Ağustos 1428

Sivas Kongresi (1919) • Bigadiç, Bozüyük, Söğüt, Buldan, Tire, Simav, Kula ve Sarıgöl'ün Kurtuluşu (1922)

Allah Ahkemü'l-Hâkimîndir

Tîn sûresinin 8. âyetinin tefsîri şöyledir:

“Allâh ahkemülhâkimîn değil mi?” Hâkimlerin hâkimi, hükümdarların hükümdârı değil mi? Hâkimler, hükümdarlar, isyân edenlere cezâ, itâat edenlere, iş görenlere ecir ve mükâfât verir de onların hepsinin üzerinde hâkim olan Allâh hükmünü infâz etmez, mükâfât ve cezâ vermez, dînini yürütmez mi? Haşa.

Hiç şüphe yok ki insanı o en güzel bir biçimde yaratan Allâh, Ahkemülhâkimîndir. Onun İslâm dîni, her dinden üstün Hak dîndir. O dinini yürütecek, güzel ile çirkini, yalancıyı doğruyu ayıracak, îman edip ihlâs ile güzel güzel ameller yapan mü’minlere ecir verecektir.

O halde insan olan dîne yalan dememeli, cezayı inkâr etmemelidir. İnsan kuvvetli olunca haklı olur, her yaptığı yanına kalır, ceza görmez, ceza âcize mahsustur sanmamalıdır. İnsan Allâh’ın dîni ile dindar olmalı, ona îman edip Allâh’ın kullarına karşı adâlet ve âlemde salâha hizmet ile o tükenmez ecre ermelidir.


Allah Mülkü Dilediğine Verir

Devletler ilk kurucularının evlâdının elinden çıkıp onların bazı yakınlarına geçmiştir.

Hz. Muâviye, Emevî devletini kurmuş, fakat hükümdarlık amcazadeleri Mervânoğullarına intikal etmiştir.

Seffâh, Abbâsîlerin ilk halifesidir; Hilâfet onun evlâdına değil kardeşi Mansûr’a geçmiştir.

Samanilerin ilk hükümdarı Nasr bin Ahmed idi. Hükümdarlık kardeşi İsmail ve onun sülâlesine intikal etmiştir.

Saffârîlerin ilk hükümdarı Yakûb bin Saffâr’dır; fakat hükümdarlık kardeşi Amr ve onun evlâdına geçmiştir.

Selçuklu Devleti'nin ilk hükümdarı Tuğrul Bey’di, hükümdarlık ondan kardeşi Dâvûd (Çağrı Bey’in) evlâdına intikal etti.

Sultân Salâhaddin, Eyyûbîler Devleti’ni kurdu, hükümdarlık kardeşi el-Âdil’in evlâdına geçti.

Bunlar İslâm devletlerinin en büyükleridir ve daha fazla misalleri vardır.

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Hz. Âişe r.anhâdan: “Allâhü Teâlâ Zeynep bint-i Cahş’a rahmet etsin. Hiçbir kimsenin ulaşamadığı şerefe o, bu dünyada iken nâil oldu. Allâhü Teâlâ, dünyada onu peygamberiyle evlendirdi ve Kur’ân-ı Kerîm’de bunu zikretti.”
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr)



05
Eylül Çarşamba 2012

Hicrî: 18 Şevval 1433 - Rûmî: 23 Ağustos 1428

Kuyucak, Nazilli, Sultanhisar, Susurluk, Pazaryeri, Alaşehir, Gördes ve Salihli'nin Kurtuluşu (1922)

Hazreti Zeyneb Binti Cahş Vâlidemiz

Zeyneb binti Cahş (r.anhâ) Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in mübârek hanımlarından ve ilk îmân edenlerdendir. Annesi, Resûlullâh’ın (s.a.v.) halası Umeyme’dir.

Câhiliye devrinde Arapların evlatlıklarının eşleri ile evlenmeleri yasak idi. Allâhü Teâlâ bu yasağı kaldırmak üzere Hz. Zeyneb’i Resûlullah’a nikâhladı. Hz. Zeyneb, bunun için “Her kadını babası evlendirir. Beni ise, Allâhü Teâlâ nikâhladı.” diyerek iftihâr ederdi. Kendisinden yedi hadîs-i şerîf rivâyet olunmuştur.

Hz. Âişe (r. anhâ) validemiz “Dînde Zeyneb’den daha hayırlı, ondan daha çok Allâh’dan korkan, daha doğru sözlü, daha cömert ve sadaka vermek ve bununla Allâh’a yakın olmak için bütün gayretini sarf eden hiçbir kadın görmedim.” buyurmuştur. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) âhirete irtihalinden sonra, kendisine tahsîs edilen parayı alınca, keselere koyar muhtaçlara ve yetimlere dağıtırdı.

Hz. Zeyneb (r. anhâ) evinde bizzat el emeğiyle bazı şeyler hazırlar ve onu satıp kazancını da sadaka olarak verirdi. Devamlı “Allâh’ım, beni şu malı (nefsim için) kabul ettiğim zamana ulaştırma. Zira o fitnedir.” derdi. Her ne vakit kendisine nakit para veya bir hediye gelse hemen akrabasının zayıflarına ve fakirlere sadaka olarak verirdi.

Resûlullâh’tan sonra, Ezvâc-ı Tâhirât’tan ilk vefât eden Hz. Zeyneb (r.anhâ)’dir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kendisinden sonra en evvel onun vefât edeceğini “Sizlerden (Zevcelerimden) bana en önce kavuşacak olanı, en cömert olanıdır.” buyurarak haber verdi.

Hicretin yirminci yılında Hz. Ömer’in (r.a.) halîfeliği zamanında elli üç yaşında H. 20 (M. 640-641) yılında Medîne’de vefât etti. Kabri Medîne kabristanı olan Cennetü’l-bakî’dedir. (Radıyallâhu Teâlâ anha)

İSİMLERİMİZ: Erkek: Zeynelabidin, Kız: Zeyneb


kıssadan hisse

MollaCami.Com