Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kur’ân-ı Kerîm’i okuyunuz. Çünkü o, okuyana kıyâmet günü şefâatçi olarak gelecektir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



10
Temmuz Salı 2012

Hicrî: 20 Şaban 1433 - Rûmî: 27 Haziran 1428

İstanbul Zelzelesi (1894)

Oruçlu İçin Müstehap Olan Şeyler:

“Sahur” seher vaktinde yiyilecek yemektir. “Seher” de ikinci fecirden (sabah namazı girdiği vakitten) biraz evvel olan vakit demektir.

• Oruç tutacak kimsenin sahur yemeği yemesi müstehaptır. Bunun vakti, gecenin sonudur.
Sahur yemeği oruç için insana kuvvet verir. Sahurun geciktirilmesi müstehap ise de ikinci fecrin tulü’ yani sabah namazının vakti girip girmediğinde şüphe edilecek zamana kadar geciktirilmesi mekruhtur.
• Oruç hali namazda kalbin huzuruna mani olmasın diye vakit girince iftarı acele etmek yani akşam namazı kılmadan evvel oruç açmak, müstehaptır.
• Akşamleyin iftar esnasında duâ edilmesi sünnettir.
• Orucu hurma gibi tatlı bir şey ile açmak menduptur.
• Oruçlunun yakınlarına, fakirlere fazla ihsan etmesi ve sadaka vermesi müstehaptır.
• Oruçlunun mümkün olduğu kadar gece ve gündüz Kur’ân-ı Kerîm okuması, zikir ile, Resûl-i Ekrem Efendimiz’e salevâtı şerife okuması ve ilim ile meşgul olması müstehaptır.
• Oruçlunun fuzuli kelâmdan, yani: Lüzumsuz sözlerden dilini tutması da müstehaptır. Gıybetten, nemimeden (söz taşımaktan) kaçınmak her zaman lazımdır. Bu Ramazan-ı şerifte ise daha kuvvetli olmalıdır.
Ramazan-ı şerîfte mümkünse oruç tutmaya mani olacak derecede vucûda zafiyet veren işlerde bulunmamalıdır. Kat’î bir zaruret bulunmadıkça kendisini pek ağır işler ile yorarak oruç tutamaz bir hâle getirmek uygun değildir.

Atalar Sözü:

• Ömür biter ihtiyaç bitmez.
• Malın bekçisi sadakadır.
• Cömertin bir akçesi cimrinin hazinesinden bereketlidir.
• Toprak hepimizin anasıdır.




Hakîkatte tek cemâ’at Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâ'attir; tek hizmet Kur’ân-ı Kerîm Hizmetidir.

Kur’ân-ı Kerîm Hizmeti ölçüdür. Sistemli bir Kur’ân-ı Kerîm Hizmeti (okuma-okutma, anlama-anlatma) yapmayan/yapamayan

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kul, Kur’ân-ı Kerîm’i okuyup hatmettiği zaman, altmış bin melek ona istiğfar eder.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü'l-Ummâl)



11
Temmuz Çarşamba 2012

Hicrî: 21 Şaban 1433 - Rûmî: 28 Haziran 1428

Mısır'ın İngiltere Tarafından İşgali (1882)

Kur’ân-ı Kerîm’i Öğrenip, Okumak ve Okutmak

Her müslümanın namazı câiz olacak kadar Kur’ân-ı Kerîm âyetlerini ezberlemesi farz-ı ayındır.
Fâtiha sûresiyle diğer bir sûreyi ezberlemek vâcibtir ki bununla farz da yerine getirilmiş olur.
Kur’ân-ı Kerîm’in diğer kısımlarını ezberlemek de müslümanlar için bir farz-ı kifâyedir.
Kur’ân-ı Kerîm’i namaz dışında Mushaf-ı Şerîf’ten bakarak okumak, ezbere okumaktan daha faziletlidir.
Kur’ân-ı Kerîm’i namaz haricinde de kıbleye dönerek ve temiz elbiseler giyinmiş bulunarak abdestli okumak müstehabtır.
Kur’ân Kerîm’i okumaya eûzü besmele ile başlamak müstehabdır.
Kur’ân-ı Kerîm’i ayda bir kere hatmetmek, yani Fatiha’dan Nâs sûresine kadar tamamını okumak evlâdır. Senede bir, kırk günde bir, haftada bir hatmedilmesini tercih edenler de vardır.
Kur’ân-ı Kerîm’i üç günden az bir müddette hatmetmek müstehab değildir. Çünkü böyle az bir müddette okuyan, Kur’ân-ı Kerîm’in yüksek manalarını düşünemez, tecvidine de riâyet edemez.
Kur’ân-ı Kerîm’i dinlemek farzdır. Başka işler ile uğraşan kimselerin yanlarında Kur'ân âyetlerinin alenen (duyulacak surette sesli) okunması uygun değildir. Bu halde Kur’ân-ı Kerîm’i dinlemeyenler değil, okuyanlar günaha girmiş olurlar.
Kur’ân-ı Kerîm’i okumak nâfile ibadetten, sesli okumak gizli okumaktan ve dinlemek, okumaktan daha faziletlidir.
Bir kimse yürürken veya bir iş görürken Kur’ân-ı Kerîm’i okuyabilir.
Kur’ân-ı Kerîm’i okuyup öğrenmiş olan kimse sonradan Mushaf-ı Şerîf’ten okuyamayacak derecede unutacak olsa günahkâr olur.
Kur’ân-ı Kerîm’i okumak gibi başkasına öğretmekte pek büyük bir ibadettir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Sizin en hayırlınız, Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenip başkalarına öğreteninizdir.” buyurdular.



Hakîkatte tek cemâ’at Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâ'attir; tek hizmet Kur’ân-ı Kerîm Hizmetidir.

Kur’ân-ı Kerîm Hizmeti ölçüdür. Sistemli bir Kur’ân-ı Kerîm Hizmeti (okuma-okutma, anlama-anlatma) yapmayan/yapamayan topluluklar/cemaatler manevi icazetten mahrumdurlar. Bu husus ehline mâlumdur. Beğen

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kişinin hayatta ve sıhhatli iken bir dirhem (gümüş para) sadaka vermesi, ölmek üzere iken yüz dînar (altın para) sadaka vermesinden hayırlıdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i İbn-i Hibbân)



12
Temmuz Perşembe 2012

Hicrî: 22 Şaban 1433 - Rûmî: 29 Haziran 1428

Eğriboz Adası'nın Fethi (1470) • Varto Zelzelesi (1966)

Zekât Ve Sadakânın En Makbulü

Bakara Sûresinin, 273. âyetinin tefsiri:

“Emir ve teşvik olunduğumuz infak ve sadakalar Allah yolunda tutulmuş, din uğrunda ilme, cihada kendini vakfetmiş, yeryüzünde şuraya buraya gidemeyen yani Allah yolunda meşgûliyetlerinden dolayı nafakalarını kazanmaya gücü olmayan fakirler içindir. Hallerini bilmeyen -iffetlerini muhafaza için istemeye tenezzül etmeyip tahammül ettiklerinden- onları zengin zanneder. Sen onları nezâhetlerinden, sîmâlarından tanırsın. İnsanlardan istemezler. Hele, ısrar hiç etmezler.”

Bu âyet-i kerîme Ashâb-ı Suffe hakkında nâzil olmuştur. Ashâb-ı Suffe dört yüz kişi kadar vardılar. Medine’de -ne meskenleri ne de akrabaları- hiçbir şeyleri yoktu. Dâimâ Kur’ân-ı Kerîm öğrenirler, Resûlullah Efendimiz’in (s.a.v.) sohbetlerini dinleyerek istifâde ederler, bütün vakitlerini, ilim ve ibâdete ayırırlar, bir harb olursa giderlerdi. Bunlar Resûlullah’ın medresesinin Allah yoluna kendilerini vakfetmiş talebeleri idiler.

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) bir gün Ashâb-ı Suffe’nin başlarında durup hallerine bakmışlar, fakirliklerini, çektikleri zahmeti görmüşlerdi. Kalblerini ferahlandırmak için buyurdular ki: “Ey Ashâb-ı Suffe! Size müjdeler olsun ki her kim şu sizin bulunduğunuz hal üzere ve bulunduğu halden râzı olarak bana kavuşursa o benim refiklerimden (arkadaşlarımdan)dır.”

İşte bu âyet-i kerîme bunlar dolayısı ile nâzil olmuştur. Fakat hükmü umûmîdir. Allah rızası için nöbet bekleyen veya Allah rızası için ilim öğrenen veya Allah rızası için Allah yolundaki hizmetlere kendisini vakfeden ve bu halde malı mülkü olmayan, muhtaç olduğu halde nafakasını kazanmağa vakit bulamayan veya yetişemeyen Müslüman fakirler bu âyetin hükmüne girer. Bunlar da infak ve sadakaların verileceği en güzel yerlerdir.
Bilhassa bu yerlere ve herhangi bir hayır yaparsanız Allâhü Teâlâ muhakkak onu bilir, ecir ve mükâfâtını zâyi etmez.

--------------------------------------------------------------------------------

Hakîkatte tek cemâ’at Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâ'attir; tek hizmet Kur’ân-ı Kerîm Hizmetidir.

Kur’ân-ı Kerîm Hizmeti ölçüdür. Sistemli bir Kur’ân-ı Kerîm Hizmeti (okuma-okutma, anlama-anlatma) yapmayan/yapamayan topluluklar/cemaatler manevi icazetten mahrumdurlar. Bu husus ehline mâlumdur

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Resûlullâh Efendimiz’e, ‘Sana insanların en sevgilisi kimdir?’ diye soruldu. ‘Âişe’ buyurdu. ‘Erkeklerden kimdir?’ denildi. ‘Âişe'nin babası(Ebû Bekir r.a.)dır.’ buyurdu.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



13
Temmuz Cuma 2012

Hicrî: 23 Şaban 1433 - Rûmî: 30 Haziran 1428

Hz. Aişe'nin (r.anha) Vefatı (678) • Kanuni Sultan Süleyman Han'ın Tebriz'i Fethi (1534)

Hz. Âişe-İ Sıddîka (R.Anhâ) Vâlidemiz



Hz. Hadîce (r.anhâ) vâlidemizden sonra Resûlullâhın en faziletli zevcesi, Hz. Ebûbekr’in kızı Hz. Âişe radıyallâhü anhâ vâlidemizdir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’le dokuz sene beraber olmuş ve bu müddet zarfında gerek fiilî gerekse kavlî sünnetlere dâir rivâyetleri dînî bir çok meselenin kaynağı olmuştur. Kendisinden 2210 hadîs-i şerîf rivâyet edilmiştir. Fıkhımızın dörtte biri ondan rivâyet edilmiştir.

Ashâb-ı Kirâm bir hadîs-i şerîfte müşkilata düşseler ona sorarlardı.

Hz. Ali (k.v.), Hz. Âişe’den bir rivâyette bulunacağında “Bana Resûlullâh’ın sevgili (zevce)si Hz. Sıddîk’ın kızı (Âişe-i) Sıddîka haber verdi.” derdi.

Hz. Âişe vâlidemiz Peygamberimizin vefâtından sonra bir gün oruç tutar, bir gün yerdi. Gündüz ve geceleri çok namaz kılar ve çok sadaka verirdi. Hz. Muâviye’nin (r.a.) kendisine gönderdiği seksen bin dirhemi geldiği gibi fakirlere dağıtmış, yanında bir dirhem bile kalmamış idi. Kendisi de oruçlu olduğundan hizmetlisine iftar için bir şeyler hazırlamasını söyledi. O da sadece ekmek ve biraz zeytinyağı getirdi ve “Ey Mü’minlerin anası! O paradan bir dirhem ayırsaydın da biraz et alsam olmaz mı idi?” dedi. Hz. Âişe de “Eğer bana hatırlatsa idin öyle yapardım.” buyurdu.

Hz. Âişe vâlidemiz, kadınlara devamlı tavsiyelerde bulunurdu. Onlara şöyle tavsiye etmiş idi:

“Kadın üzerinde kocasının hakları vardır:

Kocasının döşeğinden çıkmaması, öfkeli zamanından sakınıp neşeli zamanını gözetmesi, kazandığında tutumlu olması, onun emrine asi gelmemesi, sırlarını saklaması, iffetli olup namusuna hıyânet etmemesidir. Kadın bunları yaparsa cennete girer.”

Hz. Âişe, hicretin elli yedinci senesi vefât etmiş olup kabri Medîne’de Cennetü’l-bakî’dedir. (RadıyAllahü Teâlâ anhâ)




Hakîkatte tek cemâ’at Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâ'attir; tek hizmet Kur’ân-ı Kerîm Hizmetidir.

Kur’ân-ı Kerîm Hizmeti ölçüdür. Sistemli bir Kur’ân-ı Kerîm Hizmeti (okuma-okutma, anlama-anlatma) yapmayan/yapamayan topluluklar/cemaatler manevi icazetten mahrumdurlar. Bu husus ehline mâlumdur.

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan onlara kalan sadece açlık ve susuzluktur. Nice (gece ibâdeti için) kalkanlar vardır ki, onların bundan hisseleri (ancak) uykusuzluktur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



14
Temmuz Cumartesi 2012

Hicrî: 24 Şaban 1433 - Rûmî: 01 Temmuz 1428

İkinci Viyana Kuşatması (1683) • Fransız İhtilâli (1789)

Ramazan Ayı, Oruç ve Teravih’in Fazileti

“Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan onlara kalan sadece açlık ve susuzluktur. Nice (gece ibâdeti için) kalkanlar vardır ki, onların bundan hisseleri (ancak) uykusuzluktur.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

• Âdemoğlunun yaptığı her amel(in sevabı) on mislinden yedi yüze kadar katlanır. Allâhü Teâlâ şöyle buyuruyor: Ancak oruç hariç. Çünkü oruç benim içindir ve onun mükâfatını ben veririm. Zira oruç tutan benim için şehvetini, yemesini içmesini terk eder.

Oruç cehenneme karşı kalkandır.

Oruçlu için iki ferah (sevinç) vardır: Biri iftar yaptığı zamanda, diğeri de Rabb’ine kavuştuğu zamandadır.

Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.”

• “Ramazan ayının ilk gecesi olduğunda şeytanlar ve azgın cinler zincire vurulur, Cehennem kapıları kapanır, hiçbir kapısı açılmaz, cennet kapıları açılır ve hiçbir kapısı kapanmaz. Bir nidacı: ‘Ey hayır işlemek isteyen, gel. Ey günah işleyecek olan, günahtan vazgeç.’ diye nida eder, çağırır.

(Ramazan ayında) Allâh’ın cehennemden âzât ettiği kulları vardır. Bu, Ramazan’ın her gecesi böyledir.”

• “Kim faziletine inanarak ve mükâfâtını sadece Allâh’tan ümid ederek terâvih namazını kılarsa geçmiş günahları bağışlanır.
• Kim faziletine inanarak ve mükâfâtını sadece Allâh’tan ümid ederek ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.
• Kim faziletine inanarak ve mükâfâtını sadece Allâh’tan ümid ederek kadir gecesini ihya ederse geçmiş günahları bağışlanır.”
• “Kim ki, yalan sözü ve yalan işi bırakmazsa, Allâhü Teâlâ o kimsenin yemeyi, içmeyi bırakmasına bir kıymet vermez..”
• Ramazan ayın(da günahlar)dan sakınınız. Çünkü diğer zamanlarda olmadığı kadar sevaplar kat kat verilir. Günahlar da böyle kat kattır.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Halil, Kız: Halide




Hakîkatte tek cemâ’at Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâ'attir; tek hizmet Kur’ân-ı Kerîm Hizmetidir.

Kur’ân-ı Kerîm Hizmeti ölçüdür. Sistemli bir Kur’ân-ı Kerîm Hizmeti (okuma-okutma, anlama-anlatma) yapmayan/yapamayan topluluklar/cemaatler manevi icazetten mahrumdurlar. Bu husus ehline mâlumdur.

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Onların mallarından bir sadaka (zekât) al ki, onunla kendilerini tezkiye etmiş, temizlemiş olursun...” (Tevbe Sûresi, âyet 103)



15
Temmuz Pazar 2012

Hicrî: 25 Şaban 1433 - Rûmî: 02 Temmuz 1428

Haçlıların Kudüs Katliamı (1099) • Cezayir'in Osmanlılar Tarafından Fethi (1516)

İslam'ın Şartlarından Zekât
Zekât, lügatte bereket, nemâ, temizlik ve sâf olmak mânâlarına gelir.

Zekât senelik mâlî bir ibâdettir ki Cenâb-ı Hakk’ın emrine itâat için, Müslümanların zenginlerinin seneden seneye mallarından kırkta birini; Allâhü Teâlâ’nın tâyîn ettiği sekiz sınıftan birine vermelerinden ibârettir.

Bu sekiz sınıf Tevbe Sûresi’nin 60. âyeti kerîmesinde bildirilmiştir meâli: “Sadakalar, ancak fakirlere, yoksullara, onun üzerine (zekâtın tahsiline) memur olanlara, müellefe-i kulûba (kalpleri İslâm'a ısındırılacak olanlara), (âzad edilecek) kölelere, borçlulara, Allah yolunda olanlara, yolda kalmışlara mahsustur...” (Tevbe Sûresi, âyet 60) buyrularak bu sekiz sınıf bildirilmiştir.

Zekât, İslâm'ın beş şartından birisidir. Hür, akıllı, bâliğ (ergen) ve nisâb miktârı mala mâlik olan Müslümânın zekât vermesi farzdır.

Zekâtta nisab: Aslî ihtiyâçlarından ve borçlarından başka, 20 miskal (80,18 gr) altın veya bu değerde nakit para ve ticâret malı; otlayan hayvanlarda ise devede beş, sığırda otuz ve koyunda kırk adettir.

Zekât vermenin farz olması için nisâba kavuştuktan sonra malın üzerinden bir yıl geçmelidir.

Aslî ihtiyaçlar: Ev ve ev için lüzûmlu eşya, elbiseler, âletler, kitaplar, binek (at veya araba) ve bir aylık -sahih görülen diğer bir görüşe göre bir senelik- erzaktır. Borç karşılığı para da aslî ihtiyaçlardandır.

Nisâb miktarının sene içinde eksilmesi, zekât vermeye mâni değildir. Nisâb miktarının senenin başında ve sonunda mevcut olması yeterlidir.

Zekât verirken veya vermek üzere ayırırken kalbi ile zekâta niyet edilmesi lâzımdır. Dil ile söylemek lâzım gelmez.

Zekât niyeti ile verirken hediye veya borç olarak verdiğini söylemekte bir mahzûr yoktur.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Mustafa, Kız: Meryem

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim kıbleye hürmet ederse, Allâhü Teâlâ da ona ikramda bulunur.”
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Câmiu's-Sağîr)



16
Temmuz Pazartesi 2012

Hicrî: 26 Şaban 1433 - Rûmî: 03 Temmuz 1428

Orucun Sevabını Gideren Şeyler

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

• “Beş şey orucu bozar (orucun sevabını giderir):
Yalan söylemek, gıybet etmek, nemîme (insanlar arasını bozmak için uğraşmak, söz götürmek), yalan yere yemîn etmek ve şehvetle bakmak.”

• "Oruç -siz onu zedelemedikçe- sizin için kalkandır" ‘Onu ne zedeler.’ diye soruldu.
“Yalan ve gıybet.” buyuruldu.

Kıble Saati Ve Dünya Kıble Günü Nedir?

Kıble saati; kıblenin güneş ile tespit edildiği saattir. Yani, güneşin, bulunduğumuz yerin kıble açısına veya belli bir açı farkına denk geldiği vakittir.
Türkiye, Avrupa ülkeleri, Afrika Ülkeleri ve Türk Cumhuriyetleri ile Avustralya’nın Perth Şehrinde; şehrin o günkü kıble saati vaktinde, güneşe doğru dönen kimse, kıbleye dönmüş olur.

Kıble saati, namaz vakitleri gibi günlük olarak değişir. Kıble saatleri sadece adı geçen şehir için geçerlidir.

Herhangi bir yerinde kıblesi pratik olarak şöyle tespit edilir: O günün takviminde, bulunduğu şehrin namaz vakitleri cetvelinin son sütünundaki “Kıble Saati” (Kıble S) vaktinde güneşin bulunduğu yöne dönen, kıbleye dönmüş olur. Ev içerisinde ise mesela, güneş gören pencerenin dik çerçevesinin yere düşen gölgesi kıble istikametini gösterir. Bu istikamet işaretlenir ve böylece en pratik ve en doğru bir şekilde kıble yönü tespit edilmiş olur.

Dünya kıble günleri aynı kıble saatinin bütün dünyâ için geçerli olduğu hususî günlerdir.

Senede iki defa, 28 Mayıs (Türkiye saati ile) 12.18'de ve 16 Temmuz saat 12.27'de güneş tam Kâ'be-i Muazzama üzerinde bulunur. Bu iki vakitte, dünyânın o anda gündüz olan yerlerinden herhangi birinde güneşe dönen kimse, aynı zamanda Kâ'be-i Muazzama'ya yani KIBLE'ye dönmüş olur.

Bu sebeple, 28 Mayıs ve 16 Temmuz târihleri, Dünya Kıble Günü olarak kararlaştırılmıştır.




Moderatöre BildirKayıtlıHakîkatte tek cemâ’at Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâ'attir; tek hizmet Kur’ân-ı Kerîm Hizmetidir.

Kur’ân-ı Kerîm Hizmeti ölçüdür. Sistemli bir Kur’ân-ı Kerîm Hizmeti (okuma-okutma, anlama-anlatma) yapmayan/yapamayan topluluklar/cemaatler manevi icazetten mahrumdurlar. Bu husus ehline mâlumdur.

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Namaz kılanın önünden geçen kimse, üzerine ne kadar günah aldığını bilse onun önünden geçmektense kırk (bu kadar zaman, yerinde) durmayı daha hayırlı bulurdu.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



17
Temmuz Salı 2012

Hicrî: 27 Şaban 1433 - Rûmî: 04 Temmuz 1428


Abdülkadir Geylani'nin (k.s.) Vefatı (1166)

Namaz Kılanın Önünden Geçilmez

Namaz kılanın önünden geçmek, mekruhtur, edebe aykırıdır ve günahtır. Bundan sakınmak gerekir.
Ancak namaz kılanın önünde ağaç, direk, sandalye gibi sütre bulunursa geçilebilir.

Namaz kılanın önünden geçmenin mekruh olması, kırlarda, büyük mescitlerde namaz kılanın secde edeceği yerden geçilmesi halindedir. Çünkü böyle büyük yerlerde namaz kılanın önünden hiç geçilmemesinde zorluk vardır. Evlerde, küçük mescitlerde ise namaz kılanın önünden geçmek mekruhtur.

Fakat mescitte ileri saflarda yer var iken arkadaki safları işgal eden kimsenin önünden geçip ileri gidilmesi câizdir.

Kâbeyi tavaf edenler namaz kılıyor sayıldığından tavaf alanının kenarında namaz kılanların önünde sütreye hâcet olmadığı gibi Kâbe’nin içinde ve Makâm-ı İbrâhim’de de namaz kılanın önünden geçene mâni olunmaz.

Namaz kılanın önünden geçmek, -geçen ister erkek ister kadın olsun- namazı bozmaz.

Ramazan Ayı İctima‘I, Ru’yet Ve Başlangıcı

Hicrî Kamerî 1433 yılı Ramazan ayı ictimâ‘ı 19 Temmuz Perşembe günü Türkiye saati ile 07.25’dedir.

Ru’yet ise (19 Temmuz Perşembe) Türkiye yaz saati ile 20.55’dedir.

Hilâl’in görüldüğü yerler: Atlas okyanusunun orta ve güneyinde Büyük Okyanusun orta, güneyi ve Avustralya.

Hilâl; Türkiye’nin kuzey sahil şeridi hariç tamamında, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarımadasından da ilerleyen saatlerde görülebilecektir. Almanya ve

Avusturya’dan görülemeyecektir.

Hilâl’in görüldüğü günü tâkip eden 20 Temmuz Cuma günü de Ramazan ayının 1’i olmaktadır.




Moderatöre BildirKayıtlıHakîkatte tek cemâ’at Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâ'attir; tek hizmet Kur’ân-ı Kerîm Hizmetidir.

Kur’ân-ı Kerîm Hizmeti ölçüdür. Sistemli bir Kur’ân-ı Kerîm Hizmeti (okuma-okutma, anlama-anlatma) yapmayan/yapamayan topluluklar/cemaatler manevi icazetten mahrumdurlar. Bu husus ehline mâlumdur.

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ayların efendisi Ramazan ayıdır, günlerin efendisi de Cuma günüdür.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü'l-Ummâl)



18
Temmuz Çarşamba 2012

Hicrî: 28 Şaban 1433 - Rûmî: 05 Temmuz 1428

Misak-ı Millî'nin TBMM'de Kabulü (1920)


Ramazân-ı Şerîf

20 Temmuz Cuma günü idrâk edeceğimiz mübârek Ramazân-ı Şerîf ayı, 11 ayın sultânıdır. Ümmet-i Muhammed’in ayıdır. Gündüzleri oruçla, geceleri terâvih namazlarıyla ihyâ edilir.

Ramazân-ı şerîf Kur’ân ayıdır. Bu itibarla, Kur’ân okumasını bilen herkes, bu ayda Kur’ân hatmi yapmalıdır.

Ramazân ayının evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden âzâddır.

Ramazân-ı Şerîfte yapılması tavsiye edilen ibâdetler:

• Birinci on gün içinde, mümkünse, tesbih namazı kılınır ve hatm-i enbiyâ yapılır.
• İkinci on gün içinde, mümkünse, yine tesbih namazı kılınır ve hatm-i enbiyâ yapılır.
• Üçüncü on gün içinde ise tevbe-istiğfar, hatm-i enbiyâ ve 7 salât ü selâmdan sonra mümkünse hatm-i istiğfar yapılıp, yâni 1001 defa, “Estağfirullâhe’l-azîm ve etûbü ileyk” denilip, bittikten sonra da 7 veya 70 salâtü selâm okunur ve duâ edilir.
• İftara yakın, “Allâhümme yâ vâsia’l-mağfiratiğfirlî”,
• İftarda da, “Allâhümme leke sumtü ve bike âmen-tü ve aleyke tevekkeltü ve alâ rızkıke eftartü ve savme ğadin neveytü” veya “Zehebe’z-zameu vebtelleti’l-urû-ku ve sebete’l-ecru inşâAllah” duâları okunur. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)

Ramazân-ı Şerîf’in İlk Akşamı Kılınacak Namaz

Yarın akşam Ramazân-ı şerîf ayının ilk gecesini idrâk edecek, ilk terâvih namazını kılacağız. Şâban’ın son gününü Ramazânın ilk gününe bağlayan bu gece, Ramazân-ı şerîfin ilk akşamı olması itibâriyle, akşamla yatsı arasında iki rek’at teşekkür namazı kılınır. “Yâ Rabbi, Ramazân-ı şerîf ile müşerref kıldığın için...” diye niyet edip “Allâhü Ekber” denilerek namaza durulur.

Fâtiha’dan sonra birinci rek’atte 1 İnnâ a’taynâ, ikinci rek’atte 1 İhlâs-ı Şerîf okunur.

Namazdan sonra: 70 istiğfâr-ı şerîf, 70 salavât-ı şerîfe (Salât-ı Münciye efdaldir) okuyup, duâ edilir.
(Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)




ıHakîkatte tek cemâ’at Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâ'attir; tek hizmet Kur’ân-ı Kerîm Hizmetidir.

Kur’ân-ı Kerîm Hizmeti ölçüdür. Sistemli bir Kur’ân-ı Kerîm Hizmeti (okuma-okutma, anlama-anlatma) yapmayan/yapamayan topluluklar/cemaatler manevi icazetten mahrumdurlar. Bu husus ehline mâlumdur.

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Her kim Ramazan ayında hak olduğuna inanarak ve riya karıştırmayarak Allah rızası için kâim olursa (teravih kılarsa) onun geçmiş günahları bağışlanır.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)



19
Temmuz Perşembe 2012

Hicrî: 29 Şaban 1433 - Rûmî: 06 Temmuz 1428

Emevî Ordusunun İspanya'ya Çıkışı (711) • Yalova'nın Kurtuluşu (1922)


Terâvîh Namazı Nasıl Kılınır?
Terâvîh namazı, Ramazan ayına mahsûs, yirmi rek’atten ibâret bir sünnet-i müekkededir. Bu namaza Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile dört halîfesi (rıdvânullâhi aleyhim) devâm etmişlerdir. Terâvîhin cemâatle kılınması da, sünnet-i kifâyedir. Mescidlerde terâvîh namazı cemâatle kılındığı hâlde, bir özrü olmaksızın cemâati terk edip bu namazı evinde kılan kimse, fazîleti terk etmiş olur. Bu kimse evinde cemâatle kılsa, cemâat sevâbını alırsa da, mesciddeki cemâatin fazîletine eremez. Çünkü mescidlerin fazîleti daha fazladır.

Terâvîh namazını, her iki rek’atte bir selâm vererek on selâm ile bitirmek daha fazîletlidir. Dört rek’atte bir selâm da verilebilir.

Terâvîh namazı, iki rek’atte bir selâm verilince, akşam namazının iki rek’at sünneti gibi kılınır. Dört rek’atte bir selâm verilince, yatsı namazının dört rek’at sünneti gibi kılınır. Cemâatle kılındığı zaman, cemâat hem terâvîhe, hem de imâma uymaya niyet eder. İmam da kırâati âşikâre (sesli) okur.

Terâvîh namazında imâmın güzel sesli olmasından ve hızlı okumasından ziyâde, okuyuşunun düzgün olmasına îtinâ gösterilmelidir.

Bir kimse, imâm yatsı namazını kıldırıp terâvîhe başlamış olduğu sırada mescide gelse, önce yatsı namazını kılar, sonra terâvîh için imâma uyar. Terâvih son bulunca noksan rek’atleri tamamlar. Sonra da vitir namazını kendi başına kılar. Evlâ olan budur. Bununla beraber vitir namazını imam ile beraber kılıp, sonra terâvihi tamamlasa da câiz olur.

Terâvih namazını imam ile kılmayan kimse, vitir namazını imâm ile kılabilir.

İmâm ve cemâat, yatsı namazını cemâatle kılmamış olursa, yalnız terâvîh namazını cemâatle kılamazlar. Çünkü terâvihin cemâatı, farzın cemâatına tâbidir.

Terâvîh -orucun değil- vaktin sünnetidir. Mâzeretinden dolayı oruç tutamayanlar terâvîhi kılmalıdırlar.

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


“Oruçlunun uykusu ibadet, susması tesbihtir. Amelinin sevabı kat kat verilir, duâsı kabul olunur ve günahları bağışlanır.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyharî, Şuabü’l-îmân)



20
Temmuz Cuma 2012

Hicrî: 01 Ramazan 1433 - Rûmî: 07 Temmuz 1428

Montreux Boğazlar Antlaşması'nın İmzalanması (1936) • Birinci Kıbrıs Harekâtı (1974)


Ramazan Ayının Fazileti

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri (k.s.) buyurdular ki:

“…Bilmek gerekir ki Ramazan ayı büyük bir aydır.

Bu ayda yapılan namaz, zikir, sadaka ve benzeri bütün nâfile ibâdetler Ramazan ayının dışında yapılan farzlara denktir.

Kim bu ayda bir farzı edâ ederse Ramazan ayının dışında yetmiş farzı edâ etmiş gibi olur.

Kim bu ayda bir oruçluya iftar ettirirse bu, onun günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden âzâd olmasına sebep olur. Oruç tutanın sevabından hiçbir şey eksilmeden, aynı sevab kendisine de verilir.

Kim bu ayda emri altında bulunanların işlerini hafifletirse Allâhü Teâlâ onu bağışlar ve cehennemden âzâd eder.
Resûlullah (s.a.v.) Ramazan ayı geldiği zaman bütün esirleri serbest bırakır, her isteyenin isteğini verirdi.
Kim bu ayda hayırlar ve sâlih ameller işlemeye muvaffak olursa, o kimse senenin tamamında hayırlı amel işlemeye muvaffak olur. Bu ayı dağınık bir vaziyette geçiren kimse senenin tamamında dağınık olur. Bu ayı fırsat bilerek mümkün olduğunca manen derlenip toparlanmak için gayret göstermek lazımdır.

Allâhü Teâlâ, bu ayın her bir gecesinde azabı hak etmiş binlerce kişiyi cehennemden azâd eder. Bu ayda cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır, şeytanlar zincirlere vurulur, rahmet kapıları açılır.

İftarı acele (ilk vaktinde) yapmak ve sahuru geciktirmek (son vaktinde yapmak) Peygamber Efendimiz’in sünnetlerindendir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu hususta çok dikkat etmiştir. Zîra iftarı acele yapmak ve sahuru geciktirmek oruç tutanın kendi âcizliğini ve ihtiyacını itiraftır ki, kulluk makamına münasip olan budur.

İftarı hurma ile yapmak sünnettir.

Bu ayda teravih kılmak ve Kur'ân-ı Kerîm hatmi yapmak, birçok fayda ve sevab kazandıracak olan sünnet-i müekkedelerdendir.

Allâhü Teâlâ bizleri, Habîbi -aleyhisselâtü ve's-selâm- hürmetine bunları yapmaya muvaffak kılsın.” Âmîn.
(Mektubât-ı İmâmı Rabbânî, 1/m. 45)

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim Allâhü Teâlâ’nın kitabından bir âyet dinlerse onun için kat kat sevab yazılır. Kim de onu okursa kıyâmet günü onun için nûr olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)



21
Temmuz Cumartesi 2012

Hicrî: 02 Ramazan 1433 - Rûmî: 08 Temmuz 1428

Ermeniler'in Sultan İkinci Abdülhamid Han'a Yıldız Suikastı (1905) • İnsanoğlunun Ay'a Ayak Basması (1969)


Kur'ân-ı Kerîm Hatmi

Allâhü Teâlâ tarafından Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) bir mucize olarak indirilen Kur’ân-ı Kerîm’i başından sonuna kadar okumaya hatim denir. Kur'ân-ı Kerîm’i hatmetmek sünnettir.

Cebrâil (a.s.) her yıl Ramazan ayında, her gece gelir, Ramazan ayının sonuna kadar Kur’ân-ı Kerîm’i Peygamber Efendimiz’le (s.a.v.) mukabele eder; yani o okur, Peygamberimiz dinler, Peygamberimiz okur, Cebrail (a.s.) dinlerdi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) dünyadan âhirete irtihal buyurdukları sene, bu mukabele iki kere yapılmıştı.

İmâm-ı Âzam (rh.) “Bir kimse senede iki defa Kur'ân-ı Kerîm’i hatmederse hakkını vermiş olur.” buyurdular.

Kur’ân-ı Kerîm’i hatmederken, Vedduhâ Sûresi’nin sonunda “Allâhü Ekber, Lâ ilâhe illâllâhü vallâhü ekber” diyerek tekbîr getirmeye başlamak ve sonuna kadar her sûrenin sonunda da tekbîri tekrarlamak sünnettir.

İhlâs Sûresi’ni üç kere okuduktan sonra Felak ve Nas Sûreleri okunur.

Hatimden sonra hemen diğer hatme başlamak da sünnettir. Übeyy ibni Ka’b (r.a.) “Peygamberimiz Kul eûzü bi Rabbinnâs sûresini okuyunca, Fâtiha’dan başlar ve Bakara Sûresinin Ve ülâike hümü’l-müflihûn’ âyetine kadar ilk beş âyetini okuduktan sonra hatim duâsını yapardı.” demiştir.

Bir kimse “Yâ Resûlallâh! Hangi amel Allâh’a daha sevimlidir?” diye sormuştu. Peygamberimiz “Konup göçenin ameli!” buyurdu. “Konup göçen ne demektir?” diye sordu. Peygamberimiz “Kur'ân’ı Kerîm-i hatmedip bitirdikten sonra tekrar başlayandır.” buyurdu.

Hatimden sonra duâ etmek de sünnettir. Peygamber Efendimiz “Kur'ân'ı hatmeden kimsenin duâsı kabul olunur.” buyurmuştur.

Enes b. Mâlik (r.a.) Kur’ân'ı hatmettiği zaman ailesini (ve dostlarını) toplar, ziyâfet verir ve duâ ederdi.





“Sadaka fakire verilirse 10 misli; âmâ ve âcize verilirse 70 misli; yakın akrabaya verilirse 1000 misli;
ana babaya verilirse 10 000 misli; talebe ve âlime verilirse 1 000 000 (milyon) misli olarak mukabele eder."

İmâm-ı Suyûti (r.a)

Kim Allah yolunda bir infakta bulunursa (zekât veya sadaka verirse) o kimseye yediyüz kat sevap yazılır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



22
Temmuz Pazar 2012

Hicrî: 03 Ramazan 1433 - Rûmî: 09 Temmuz 1428

Prut Zaferi ve Barış Antlaşması (1711) • Edirne'nin Kurtuluşu (1913) • Adapazarı Zelzelesi (1967)


Bu Ne Süt Verir Ne De Yük Taşır
Übeyy ibn-i Ka'b (r.a.) anlatıyor:
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) beni zekâtları toplamaya memur etmişti. Ben de birisine gittim. O kişi, malının tamamını toplayınca, baktım, zekât olarak bir yaşını doldurmuş bir dişi deve vermesi icab ediyordu. Kendisine ‘Bir yaşını doldurmuş bir dişi deveyi zekât olarak ver,’ dedim. Dedi ki, ‘Bu devenin ne sütü olur, ne de yük taşır; ondan istifade edilmez. Ama şu deve hem genç, hem kuvvetli ve hem de semiz. Bunu al.’ Ben, ‘Emrolunmadığım şeyi alamam (sana farz olan diğeridir). İşte Resûlullah, sana yakın. Eğer bunu vermek istiyorsan bana söylediğin gibi Resûlullah’a da arz et. Böyle yap. Şayet Resûlullah kabul ederse ben de kabul ederim, kabul etmezse ben de kabul edemem,' dedim. ‘Ben gidip söyleyeceğim,’ dedi. Güçlü kuvvetli deveyi de yanına aldı ve beraberce Resûlullah’ın huzuruna vardık.

‘Ey Allâh’ın nebisi, senin memurun, benden malımın zekâtını almak için geldi. VAllahi bundan önce ne Resûlullah, ne de onun memurları malımın zekâtını almak için gelmedi. Memurun gelince ben malımı topladım. Bana bir yaşını doldurmuş bir dişi deveyi vermem icab ettiğini söyledi. Ama onun ne sütü olur, ne de yük taşır. Ben alması için ona genç ve kuvvetli bir deve verdim. Fakat kabul etmedi. İşte o vereceğim deve, size onu da getirdim.’ dedi.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Size farz olan bir yaşındaki devedir. Eğer daha fazla hayırda bulunmak istersen -Allah sana mükâfatını versin- biz onu kabul ederiz,” dedi.

‘Yâ ResûlAllah. işte deve bu, Onu getirdim, kabul buyurun,’ dedi. Resûlullah da “Öyleyse bu deveyi alın,” dedi ve malının bereketli olması için duâ buyurdular.

Atalar Sözü:

• İftira dağdan taştan ağırdır.
• Herkesin kazanı kapalı kaynar, içindeki et mi, dert mi bilinmez.
• Gel denen yere girmeyi âr eyleme, gelme denilen yere gidip yerini dar eyleme.

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“…Sizden her kim o günlerde (Ramazan ayında oruç tutamayacak derecede) hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar…”
(Bakara Sûresi, âyet 184)



23
Temmuz Pazartesi 2012

Hicrî: 04 Ramazan 1433 - Rûmî: 10 Temmuz 1428

İkinci Meşrutiyet'in İlanı (1908) • Erzurum Kongresi (1919) • Hatay'ın Anavatana Katılması (1939)


Oruç Tutmamayı Mübah Kılan Haller

Bazı sebeplerden dolayı oruç tutmamak veya başlanılan orucu açmak mübahtır. Bunlar:

Yolculuk: Ramazanı Şerîf'te en az üç günlük (yaya on sekiz saatlik = 90 km) bir yere gidecek olan kimse, geceden oruca niyet etmeyebilir. Bundan dolayı o gün yola çıkınca oruçlu bulunmamış olur. Fakat bir kimse oruca niyet ettikten sonra gündüzün yolculuğa çıksa, orucunu tamamlar. Bozarsa, sâdece kazâ gerekir.

Hastalık: Bir hasta öleceğinden, aklının gitmesinden, hastalığının artmasından veya uzamasından korkacak olursa oruç tutmayabilir veya tutmuş olduğu orucu açabilir. Bunda sâdece korku kâfi değildir. Hastanın tecrübesi veya görülen alâmetlerden kat'i kanaati bulunmalı veya Müslüman bir doktor haber vermelidir. Sonradan iyileşince tutamadığı günleri kazâ eder.

Şiddetli açlık ve susuzluk: Oruçlu bir kimse açlıktan veya susuzluktan dolayı ölmesinden, aklına bir noksanlık gelmesinden bir tecrübe, bir alâmet veya müslüman bir doktorun haber vermesi ile korkarsa, orucunu -sonra kaza etmek şartı ile- açabilir.

Gebelik, süt analığı: Ramazan-ı Şerîf’te gebe bulunan, kendisinin veya başkasının çocuğuna süt veren bir kadın, kendisine veya çocuğa bir zarar gelmesinden korkarsa, orucunu açabilir. Sonra onu kazâ eder.

Hayız ve nifas hâli: Bir kadın Ramazan-ı Şerîf'te gündüzün âdet görmeğe başlarsa veya çocuk dünyaya getirirse, orucu bozulmuş olur. Artık âdet günlerinde ve lohusalık müddetinde oruç tutması câiz olmaz. Tutamadığı oruçları kaza eder.

Yaşlılık: Vücudu artık oruç tutamayacak kadar takatsiz olan çok yaşlı ve güçsüz kimse oruç tutmayabilir. Böyle bir kimse için Ramazan-ı Şerîf’in her gününün orucuna bedel olarak bir fidye vermesi gerekir. Bu fidye Ramazan-ı Şerîf'in evvelinde veya sonunda, bir fakire yâhut daha çok fakire verilebilir.

Ziyâfet: Ziyâfet vermek veya bir ziyâfete dâvet olunmak, nafile oruçları açmak hususunda bir özür sayılır. Bunun için kişi, sonradan kazâ etmek üzere, vereceği veya çağrıldığı bir ziyâfetten dolayı, nâfile olarak tutmuş olduğu orucunu açabilir






“Sadaka fakire verilirse 10 misli; âmâ ve âcize verilirse 70 misli; yakın akrabaya verilirse 1000 misli;
ana babaya verilirse 10 000 misli; talebe ve âlime verilirse 1 000 000 (milyon) misli olarak mukabele eder."

İmâm-ı Suyûti (r.a)

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Oruç, (sadece) yemeyi ve içmeyi terk etmek(ten ibâret) değildir. Gerçek oruç, boş, faydasız ve çirkin sözleri terk ederek tutulan oruçtur.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Sünen-i Kübrâ)



24
Temmuz Salı 2012

Hicrî: 05 Ramazan 1433 - Rûmî: 11 Temmuz 1428

İstanbul'da Yangın (1660) • Lozan Antlaşması (1923) • Tübitak'ın Kuruluşu (1963)


Oruç Hakkında Bazı Fıkhî Meseleler

Yolculuk veya hastalık özrü ile Ramazan-ı Şerîf orucunu tutmamış olan kimse, daha sonra bunları kazaya müsait bir vakit bulmadan vefat etse üzerine kaza etmesi ve fidye vermesi lâzım gelmez. Şu kadar var ki fidye verilmesini vasiyet etse malının üçte birinden verilmesi icap eder.

Yolculuk veya hastalık sebebiyle Ramazan-ı Şerîf orucunu tutmamış olan kimse, bunu tamamen veya kısmen kaza edebilecek bir müddet bulmuş olduğu halde kaza etmeden vefat edecek olsa -eğer malı var ise- kazası icap eden her gün için bir fidye verilmesini vasiyet etmesi lâzım gelir. Bu fidye, malının üçte birinden fakirlere verilir.

Fidye, fakir bir kimsenin sabahlı ve akşamlı bir günlük yiyeceğidir ki, bir sadaka-i fıtra (fitreye) denktir.

Ramazan-ı Şerîf orucunu makbul bir özrü olmadığı halde tutmayan kimse üzerine de -malı var ise- ölünce fidye verilmesini vasiyet etmek icab eder. Velev ki kaza edecek vakit bulamamış olsun. Çünkü mümkün olan edayı terk etmiştir. Vasiyet bulunmadığı takdirde fidyeyi vârislerinin vermeleri lâzım gelmez. İsterlerse kendi mallarından bir teberru olarak verebilirler. Vârisler veya başkaları ölü namına orucu kaza edemezler. Bu gibi bedenî ibadetlerde vekâlet yoktur. Şu kadar var ki, kendileri için tuttukları oruçların sevabını ölüye bağışlayabilirler.

İmam Şâfiî’ye göre böyle bir kimsenin terekesi (öldükten sonra bıraktığı şeyleri)nin tamamından -vasiyet etmiş olsun olmasın- kazaya kalmış oruçlarının fidyesi verilir. Böyle bir kimse namına velisi oruç tutabilir.

Tutulmayan oruçlardan dolayı fidye verilmesi, Ramazan-ı Şerîf orucuyla bunun kazasına ve nezir oruçlarına mahsustur. Yemin ve katil keffaretleri için lâzım gelen oruçları tutmaktan âciz kalan kimsenin daha hayatta iken fidye vermesi caiz değildir. Fakat bunun için vasiyet etmesi caizdir.

Çocuklara nazaran oruç, namaz gibidir. Binaenaleyh on yaşında bulunan bir çocuğa oruç tutması emrolunur. Maamafih tutmazsa kazası lâzım gelmez.

Çocuğun oruca gücü yetmelidir. Oruçtan zarar görecek bir çocuğa “Oruç tut” diye emredilmez.


kıssadan hisse

MollaCami.Com