Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Farz namazlardan sonra en fazîletli namaz gece namazıdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



25
Temmuz Çarşamba 2012

Hicrî: 06 Ramazan 1433 - Rûmî: 12 Temmuz 1428

Tarık bin Ziyad'ın İspanya'yı Fethi (711) • İlk Lokomotifin Çalıştırılması (1814)


Gece Namazının Fazîleti
Gece namazı -bilhassa teheccüd- müstehab ve en fazîletli olan ibâdetlerdendir.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Farz namazlardan sonra en fazîletli namaz gece namazıdır.”

“Kişi gece uyanıp hanımını da uyandırsa ve iki rek’at namaz kılsalar; Allâh'ı çok zikreden erkeklerden ve çok zikreden hanımlardan yazılırlar.”

“Kim gece namazını kılar ve namazında ihlâslı olursa Allâhü Teâlâ ona dokuz şey ikrâm eder ki beşi dünyâda, dördü âhirettedir:

Dünyâ âfetlerinden muhâfaza eder, onda “...Yüzlerindeki nişaneleri, secdelerinin eseridir...” meâlindeki (Fetih Sûresi, âyet 29) âyet-i celîlesinin sırrını zuhûr ettirir,

Onu sâlih kullarının kalblerine sevdirir, onu bütün insanlara sevdirir, lisânını hikmetle konuşturur,

Kıyâmet günü kabrinden yüzü ak ve nûrlu çıkarır, ona hesâbı kolaylaştırır, sırât üzerinden şimşek gibi geçirir, kitâbını sağından verir.”

“Sizden biriniz (gece) uyuyunca şeytan onun boynuna üç düğüm düğümler. Her düğüm (yerine) “Senin için uzun bir gece vardır, rahat uyu” diye(rek eliyle) vurur.

O kimse uyanıp Allâh’ı zikrederse, bir düğüm çözülür. Abdest alırsa bir düğüm daha çözülür. Namaz da kılarsa, şeytanın düğümlerinin hepsi çözülür. Artık o teheccüd sahibi düğümü çözük, gönlü hoş ve neşeli bir halde sabaha girer. Fakat zikretmez ve abdest alıp namaz kılmazsa gönlü kirli ve uyuşuk bir halde sabaha girer.”

“Gece ibâdetine devâm ediniz. Zira o sizden önceki sâlih kişilerin âdetidir. Rabbinize yaklaşmağa, günahların silinmesine, günah işlemekten uzak kalmağa sebeptir" buyuruldu.

Gece namazı, günâhlara keffârettir ve sâlihlerin âdetidir. Dilden ve diğer bütün bedenden fenâlığı çıkarır.

Gece namazının en fazîletli vakti, uyuduktan sonra kalkarak gecenin son üçte birinde kılınmasıdır.

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Bir kimse, vakti girince, abdestini, rükûunu ve huşûunu güzel yaparak namazı kılarsa -büyük günah işlemedikçe- geçmiş günahlarına keffâret olur. Bu, her zaman böyledir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



26
Temmuz Perşembe 2012

Hicrî: 07 Ramazan 1433 - Rûmî: 13 Temmuz 1428

Boğdan'ın Fethi (1476) • Temeşvar Kalesi'nin Fethi (1552) • Edirne ve Kırklareli'nin Yunanlılar Tarafından İşgali (1920)


Huşû ile Namaz

Mü’minin, mîrâcı olan namazı tam bir tahâret ve iyi bir abdestten sonra kılmaya niyet etmesi îcâb eder.

Farzları cemâatle kılmaya ehemmiyet göstermek, hattâ iftitâh tekbirini imamla berâber almayı hiç terk etmemek lâzımdır. Kezâ namazları müstehap vaktinde kılmak ve kırâatte sünnet olan miktara riâyet etmek lâzımdır.

Rükû ve secdede ta'dil-i erkân; âzâların sükûnet bulması muhakkak sûrette lâzımdır... Kavme (rükûdan doğrulduktan sonraki kıyâm)da her âzâ yerine dönüp karar kılacak şekilde tam olarak kalkıp doğrulmak îcâp eder ve âzâların sükûnet bulması ve kavmede olduğu gibi iki secde arasındaki oturuşta da ta'dil-i erkâna riâyet etmek lâzımdır...

Rükû ve secde tesbihlerinin en azı üç, çoğu ise -farklı görüşlere göre- yedi veya onbirdir. İmamın tesbihlerinin adedinin, cemâatin hâline göre olması lâzımdır.

Yalnız kılan insanın, gücü yettiği vakit tesbihleri en az mertebede, (yani üç kere) okumaktan hayâ etmesi ve beş veya yedi tesbih okuması lâzımdır.

Secdeye giderken yere en yakın olan azasını koyar: Evvelâ dizlerini, sonra ellerini, burnunu ve sonra alnını yere koyar. Ellerini ve dizini yere koyarken sağdan başlaması, secdeden kalkarken de semâya en yakın âzâlarından başlaması lâzımdır. O halde secdeden kalkarken önce alnını kaldırarak başlaması îcâb eder.

Kıyamda secde mahalline, rükûda ayaklarının üstüne, secdede burnunun ucuna, ka'dede ellerine bakmalıdır. Peygamber Efendimiz'den (s.a.v.) rivâyet olunduğu üzere namaz kılan kimse, gözlerini bu yerlere sâbitler, bakışlarını başka taraflara dağıtmaz ise cemiyyet (huşû ve huzûr) ile namaz kılmak mümkün olur ve bu namazda huşû hâsıl olur.

Rükûda parmakları açık tutmak ve secdede birleştirmek sünnettir. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) rükûda parmakları açmak, secdede kapamanın birçok faydaları olduğu için yapılmasını emretmiştir. Bizim için Resûlullah Efendimiz'e (s.a.v.) uymaya denk başka hiçbir fayda yoktur… (Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, 1/266)

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kim bir oruçluya iftar ettirirse, -oruçlunun sevabından hiçbir şey eksilmeden- onun sevabı gibi sevab alır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



27
Temmuz Cuma 2012

Hicrî: 08 Ramazan 1433 - Rûmî: 14 Temmuz 1428

Aden'in Süleyman Paşa Tarafından Fethi (1538) • Kore Savaşlarının Sona Ermesi (1953)


Oruç

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

• “Hadîs-i Kudsî’de Allâhü Teâlâ şöyle buyurur: ‘Âdemoğlunun işlediği her hayır ve ibâdet kendisi içindir, yalnız oruç hariç. Çünkü o, sırf benim içindir ve onun mükafatını da ben veririm.”

• Oruç bir kalkandır. Sizden biri oruçlu olduğu günde fena söz söylemesin, bağırıp çağırmasın. Şayed kendisiyle itişmek ve dalaşmak isteyen olursa iki defa "Ben oruçluyum" desin. Allâh’a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu, Allâh katında misk kokusundan daha hoştur.

• “Oruçlu için ferahlanacağı iki vakit vardır: biri iftâr ettiği vakit, diğeri de Rabbine kavuştuğu vakittir ki orucunun sevabıyla sevinir.”Oruç sadece yemek, içmek ve orucu bozan şeyleri terk etmekten ibâret değildir. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) “Nice oruçlular vardır ki ona orucundan kalan sadece açlığı ve susuzluğudur.” buyurmuşlardır.

Muhakkak her âzânın oruçta bir hissesi vardır. Bütün âzâları, Allâh’ın hoş görmediği amellerden sakındırmak lâzımdır.

Gözün orucu, onu harama bakmaktan menetmektir. “(Harama) bakmak İblis’in zehirli oklarından bir oktur. Kim gözünü harama bakmaktan meneder, tutarsa Allâh onun kalbine lezzetini hissedeceği îman verir.” buyurulmuştur.

Dilin orucu onu faydasız sözden menetmek, tutmak, sadece faydalı yerde kullanmaktır.

Kulağın orucu onu gıybet gibi Allâh’ın haram kıldıklarını dinlemekten tutmaktır. Zira dinleyen, günahda söyleyene ortaktır. Elin orucu haramı tutmamak, ayağın orucu harama gitmemektir. Hâsılı bütün bedeni dînin hoş görmediği şeylerden uzak tutmak lâzımdır.

Oruçtan maksad nefsin şehvetini kırmaktır. Böyle olunca oruçlunun iftarda ve sahurda aşırı yemesi, hele hele diğer zamanlarda iki defada yediğini bir defada yemesi doğru olmaz. Yalnız gündüz işinin ağırlığına göre işine ve ibâdetine kuvvet verecek kadar yemelidir.















“Sadaka fakire verilirse 10 misli; âmâ ve âcize verilirse 70 misli; yakın akrabaya verilirse 1000 misli;
ana babaya verilirse 10 000 misli; talebe ve âlime verilirse 1 000 000 (milyon) misli olarak mukabele eder."

İmâm-ı Suyûti (r.a)

Sadakanın en fazîletli olanı Ramazan ayında verilendir.” (Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Câmiu's-Sağîr)
28
Temmuz Cumartesi 2012
Hicrî: 9 Ramazan 1433 • Rûmî: 15 Temmuz 1428
BİR MESELE: VİTİR’DE KUNUT

Ramazân-ı şerîfte vitirde imam kunutu sehiv ile okumayıp rukû’a giderse cemâatte ona uymalıdır.
Eğer cemâat imama uymaz ise imam geri kıyâma dönüb kunutu okuduktan sonra ikinci rukûunda cemâat imama uyarsa cemâatin namazları bozulur. Zîrâ ilk yaptığı rukû ile farzı edâ etmiş olup imâmın ikinci rukûu nâfile olur. Cemâatin rukûu henüz edâ olduğundan farz olmakla uymaları sahîh olmaz. Bu meseleden insanların çoğu gâfillerdir, halbuki Ramazân-ı şerîfte çok olur.
Vitir namazında kunutu sehiv ile okumayıp rukûya gitmekle sehiv secdesi lâzım olur. Rukûda, kunut hatırına gelse rukûda okumaz ve kunut için geri kıyâma dönmez. Lâkin dönmüş olsa -Rukû'u iâde etsin gerek etmesin- namaz bozulmaz.

GÜNEŞ GÖZLÜKLERİ
Güneş gözlüğü mercek kalitesine dikkat edilerek satın alınmalı.
Gözleri açık-seçik göstermeyen koyulukta cam seçilmeli ve güneş ışığında deneyip, güneşte gözleri kısmadan görmeyi sağlıyorsa alınmalıdır.
Camlar, yanlardan gözlere gelecek tehlikeli ışıklara yol vermeyecek büyüklükte olmalı.
Gözlük çerçevesi de dayanıklı olmalı ve burun üstünden aşağı doğru kaymamalıdır.
Devamlı güneşte bulunan veya çalışanlar -kızılötesi ışınlara uzun süre maruz kalacaklarından- gözlük kullanmaya dikkat etmeli.
Gerekli olmadığı zamanlar mesela güneş battıktan sonra, araba kullanırken güneş gözlüğü takmamalı. Aksi takdirde gözler çok hassaslaşır.
Mavi ve mor renkli camlar ultraviyole (mor ötesi) ışınlarını filtre etmeyeceğinden zararlıdırlar.
Güneş tutulduğu zaman çok koyu camlı güneş gözlüğüyle de olsa, doğrudan güneşe bakmamalı. Gözleri güneşten korumak için güneş gözlüğünden ziyade koyu bir kumaş parçası veya bant kullanmalıdır.

Aç olan bir mü’mini doyuran her hangi bir mü’mini, Allâhü Teâlâ kıyâmet günü cennet meyveleriyle doyurur.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)

29
Temmuz Pazar 2012
Hicrî: 10 Ramazan 1433 • Rûmî: 16 Temmuz 1428
.ZİYAFET - YEMEK ADABI

Topluca yemek müstehabdır. Ashab-ı Kirâm, Rasûlullâh (s.a.v.) “Yâ Resûlallah! Biz yiyoruz, ama doymuyoruz.” dediler “Her halde siz yemeğinizi ayrı ayrı yiyorsunuz. Yemeğin başına toplanın ve besmele çekin ki yemeğiniz bereketlensin.” “Allâh’a en sevimli olan yemek, üzerinde çokça ellerin biriktiğidir.” buyurulmuştur.
Sofraya tevâzu ile oturmalı, kibirle oturmamalıdır.
Rasûlullâh Efendimiz’e kızarmış bir koyun eti hediye edildi. Efendimiz iki dizi üzerine oturarak yedi ve “Allah beni inatçı, sert tabiatlı, kibirli değil, kerîm bir kul olarak yarattı.” buyurdular.
Yemekte kendi önüne bakar, gözünü yiyenlere dikmez. Yemeğe kendinden yaşlı yahut ileri bir kimse varsa o başlamayınca başlamaz. Ashâb-ı Kirâm Resûlullâh (s.a.v.) başlamadan yemeğe başlamazlardı.
Yemekte hiç konuşmamak mekruhtur. Herkes yemeği bitirinceye kadar elini sofradan çekmez. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) “Sofra kurulduğu zaman bir adam, sofra toplanıncaya kadar kalkmasın ve elini sofradan çekmesin. Eğer kendisi doymuş ise topluluk yemeği bitirinceye kadar yemek yiyormuş gibi davransın. Sizden bir adam kendisi çekilmekle yanındaki arkadaşını utandırır. O, daha yemeğe ihtiyaç ve iştahı olduğu halde yemekten elini çeker.” buyurdular.
Yemekte yapmacık hareketlerden sakınır. Topluluk içinde tek başına iken yediği gibi yer. Her şeyde riyadan sakınmalıdır.
Bir topluluğun yanında yemek yedikten sonra sofra sahiplerine hayır duâ eder. Yemek zamanı davetsiz olarak bir topluluğun yanına girmekten sakınır.
Ev sahibinin müsafirleri giderken birlikte evin kapısına kadar çıkıp uğurlaması müstehabtır. Müsafir de ev sahibinden izin almaksızın habersiz çıkıp gitmez.
Ziyâfet veren külfete girmekten sakınır. Ancak kendisinin cömertçe harcamak niyeti varsa ona bir şey denmez.
Müsâfir ikrâm edilen hiçbir şeyi hakîr görmemelidir

Evlâdına Kur’ân-ı Kerîm öğreten (ana) baba kıyâmet günü muhakkak sultan tâcıyla tâclandırılır ve onlara insanların mislini görmedikleri elbiseler giydirilir.” (Hadîs-i Şerîf, Kenzü'l-Ummâl)

30
Temmuz Pazartesi 2012
Hicrî: 11 Ramazan 1433 • Rûmî: 17 Temmuz 1428 ..HER ŞEYDEN ÖNCE ALLÂH’IN RIZÂSI

Muâviye (r.a.) Hz. Âişe’ye (r.anhâ) mektup yazdı ve kendisine, veciz (çok öz) bir tavsiyede bulunmasını istedi.
Hz. Âişe’de (r.anhâ) şu mektubu yazdı: “Selâmün aleyke. Ben Resûlullah (s.a.v.)’den şöyle işittim:
“Bir kimse, insanları kızdırma pahasına Allâh’ın rızâsını talep ederse insanların eziyetine karşı Allah ona yeter.
Bir kimse de Allâh’ı gadablandırma pahasına insanların rızâsını almaya kalkışırsa Allâhü Teâlâ insanları ona musallat eder (de insanlar ona eziyet ve zulüm ederler.) Vesselâm…” (Mektûbât-ı İmâmı Rabbânî, 1/98)

EHL-İ BİD’ATTEN UZAK DURMAK
İkinci binin müceddidi İmâm-ı Rabbânî (k.s.) buyurdular: “İyi biliniz ki, ehl-i bid’atin sohbetlerinde bulunmak, kâfirlerin sohbetindeki fesaddan daha çoktur.
Ehl-i bid’atin en yaramazı ve en kötüsü, Resûlullah’ın ashabına buğz eden, onları sevmeyen tâifedir. Allâhü Teâlâ Fetih Sûresinin, 29. âyetinde “Onlarla kâfirleri öfkelendirmek için …” buyurmuştur.
Kur'ân-ı Kerîm’i ve dini tebliğ eden, bize ulaştıran o Ashâb-ı Kiram’dır. Şayet o ashab kötülenir, tenkîd edilirse Kur'ân’ın ve şerîatın da kötülenmesi, tenkid edilmesi lâzım gelir. Kur'ân-ı Kerîm’i (hilâfeti zamanında) cem' eden Hz. Osman b. Affan’dır (r.a.). Şâyet Hz. Osman’a dil uzatılırsa Kur’ân-ı Kerîm’e de dil uzatılmış olur.
Allâhü Teâlâ zındıkların itikat ettikleri şeylerden bizleri muhafaza buyursun. Ashab arasında meydana gelen ihtilaf, yine aralarındaki mücâdele ve mukâtelenin, nefsânî arzularından meydana geldiği söylenemez. Zira onların nefisleri beşerin en hayırlısı olan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sohbetlerinde temizlenmiş, emmârelik vasfından kurtulmuştur. …” (Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbâni, 1/54

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Sizin en hayırlınız Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenen ve öğreteninizdir.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)



31
Temmuz Salı 2012

Hicrî: 12 Ramazan 1433 - Rûmî: 18 Temmuz 1428

İmam Ahmed bin Hanbel (r.a.)'in Vefatı (855) • Cerbe Kalesi'nin Fethi (1560)


İmam Ahmed bin Hanbel (r.a.) ve Müsnedi

Ahmed bin Muhammed bin Hanbel eş-Şeybânî (r.h.), Hanbelî mezhebinin kurucusu ve imamıdır. Büyük bir hadîs âlimi, meşhûr bir müctehid, aynı zamanda da bir müfessirdir. Henüz üç yaşında iken babasının vefatı üzerine annesi tarafından yetiştirilmiş ve küçük yaşta ilim tahsiline başlamıştır.

İlim tahsili için Kûfe’ye, Basra’ya, Mekke-i Mükerreme’ye, Medîne-i Münevvere’ye, Yemen’e, Şam’a, Horasan’a gitmiş, birçok ilim merkezlerini gezip dolaşmış, sonra yine Bağdat’a dönmüştür.

Bu yolculukları esnasında pek çok sıkıntılarla karşılaşmıştır. Kitapları ve kayıtlarının olduğu çantasını sırtında taşırdı. Ezberlediği hadîs-i şerîflerin ve yazdığı notların çokluğunu gören birisi, “Sen bu kadar hadîs öğrendin. Hem Müslümanların âlimi, imamısın. (Bir Kûfe’ye bir Basra’ya gidiyorsun! Daha ne zamana kadar böyle devam edeceksin?)” deyince Ahmed b. Hanbel Hazretleri “Hokka ve kalem ile mezara kadar.” diye cevap vermiştir.

Rebîulevvel ayının on ikinci Cuma günü hicrî 241 târihinde vefât etmiştir. Kabri şerifleri Bağdad'da (Bâb-ı harb) denilen yerdedir.

Cenazesine büyük bir kalabalık katılmıştır.

Vefatından 230 sene sonra Şerîf Ebû Cafer için onun yanına defn olunmak üzere bir kabir kazılırken, İmam’ın kefeninin sapasağlam olduğu ve hiç değişmediği görüldü.

En meşhur eseri, Müsned isimli eseridir. Müsnedlerde, sahâbînin rivâyet ettiği hadîsler bir araya toplanır. Önce aşere-i mübeşşerenin rivâyetlerine yer vermiştir. Kitabına Hz. Ebu Bekir’in rivâyet ettiği hadîsleri bir araya getirerek başlamış ve buna Müsned-i Ebu Bekir demiştir. Sonra ashabın büyüklerinin rivâyetlerine yer vermiş, sonra hanım sahabîlerin rivâyetleri, en sonra da ismi mübhem olan sahabînin rivâyetlerini vermiştir.

Müsnedinde yedi yüzden fazla sahabîden nakledilen kırk bin civarında hadîs bulunur. Bu hadîsleri yediyüz elli bin hadîsten seçmiştir. Rahimehull


“Sadaka fakire verilirse 10 misli; âmâ ve âcize verilirse 70 misli; yakın akrabaya verilirse 1000 misli;
ana babaya verilirse 10 000 misli; talebe ve âlime verilirse 1 000 000 (milyon) misli olarak mukabele eder."

İmâm-ı Suyûti (r.a)

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“İnsanlara karşı güzel ahlâk ile davran.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed bin Hanbel)



01
Ağustos Çarşamba 2012

Hicrî: 13 Ramazan 1433 - Rûmî: 19 Temmuz 1428

Osman Bey'in Vefatı, Orhan Bey'in Tahta Çıkışı (1326) • Kıbrıs'ın Fethi (1571)


Bir Âdab

Müslümanlar birbirlerine karşı daima hürmet ve nezaket ile davranırlar.
Mesela; Bir müslüman başkasının evine rızası olmadıkça girmez, başkasının hanesi içine izni olmadıkça dışarıdan bakmaz, sözleriyle kimseyi rahatsız etmez.

Orhan Gâzi'nin Sultan Olması

Osman Gâzi vefat edince Bursa’da defnedildi. Oğlu Orhan ve Alâaddin Bursa hisarındaki Ahi Hasan tekkesinde bir araya geldiler. Osman Gazi’nin malını çocuklarına bölüştürmek ve mîras işlerini yapmak için âlimler ve dervişler toplandılar. Ancak Osman Gazi’nin hiç hazinesi (altın ve akçası) çıkmadı. Yalnız fethedilen yerler vardı. Osman Gazi’den geriye sadece yeni bir kaftan, boyundan geçirilerek yana asılan bir çanta, bir tuzluk, kaşık, bir çift çizme, birkaç tavla iyi atlar, birkaç sürü koyun, birkaç kısrak sürüsü ve bir kaç çift eyer üzengisi kalmıştı.

Orhan Gazi, ağabeyi Alâaddin’e: “Ne buyurursun?” diye sordu.
Alâaddin Paşa: “Bu ülkeye çobanlık etmeye padişah gerektir ki, bütün halkı, orduyu görüp gözetsin. Bu atlar, at sürüleri, koyunlar, hepsi padişahın olsun. Çünkü bütün bunlar şahlık malıdır. Babam, gazâ için saklamıştır. Bizim bölüşülecek bir mirasımız yoktur.” dedi.

Orhan Gazi: “Ey kardeş! Gel, şimdi o çoban sen ol.” dedi.
Alâaddin Paşa: “Atamızın duâsı ve himmeti seninle idi. Onun için babam kendi zamanında seni askere kumandan etmişti, beyliği sana bırakmıştı. Sen dururken, bana ne iş düşer?” dedi.

Orada bulunanlar, onun sözüne “Aferin” dediler, sevindiler.

Orhan Gazi: “O zaman gel, şimdi bana vezir ol.” dedi.

Alâaddin Paşa: Bunu da kabul etmedi ve “Kite (Ürünlü) Ovası’nda Fodura (Alaaddinbey) derler, bir köy var. O köyü bana ver, yeter.” dedi. Orhan Gazi o köyü ona verdi.

Alâaddin Paşa, Bursa’da Kükürtlü’de bir tekke ve kale içinde bir mescit yaptı. Kendisi de orada oturdu.

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) Ramazan’ın son on gününde itikâf ederdi. Bunu, vefat edinceye kadar böylece devam ettirdi. Resûlullah’tan sonra zevceleri (mü’minlerin anneleri) itikaf ettiler.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)



02
Ağustos Perşembe 2012

Hicrî: 14 Ramazan 1433 - Rûmî: 20 Temmuz 1428

Birinci Cihan Harbi'nde Seferberlik İlanı (1914) • Irak'ın Kuveyt'i İşgali (1990)


Îtikâf

Îtikâf, cemâatle namaz kılınan bir mescitte veya mescit hükmünde bulunan bir yerde îtikâf niyetiyle bir müddet kalmaktan ibârettir.

Îtikâf, vâcip, sünnet-i müekkede ve müstehab olmak üzere üç kısımdır.

Adanan îtikâf, vâciptir.

Ramazân-ı Şerîf'in son on gününde yapılan bir îtikâf, kifâyet yoluyla müekked sünnettir.

Başka zamanda ibâdet ve tâat maksadıyla bir mescitte bir müddet yapılan îtikâf da müstehabdır.

Îtikâfın şartları:
Îtikâfa girecek kimse; müslüman ve akıllı olmalı, cünüplükten, hayız ve nifastan temiz bulunmalı, îtikâfa niyet etmiş olmalıdır. Îtikâf, bir mescitte veya mescit hükmünde bulunan bir yerde yapılmalıdır. Vâcip olan bir îtikâfta oruçlu bulunmalıdır.

Kadınlar için kendi evlerinde mescit olarak kullandıkları yerler, birer mescit hükmündedir.

Îtikâflının mescitten özrü olmadan çıkması veya hanımı ile münâsebette bulunması îtikâfını bozar.

Îtikâflının dînî, beşerî veya zarûrî bir ihtiyaçtan dolayı mescitten dışarı çıkması îtikâfı bozmaz: Cuma namazını kılmak için en yakın bir câmiye gitmesi gibi.

Oruç Hakkında Meseleler

• Kaza orucuna geceden niyyet edilir. Fakat bir kimse kaza orucuna imsakdan; sabah vaktinin girmesinden sonra niyet etse bu oruç, kaza olmayıp bir nafile olmuş olur. Binaenaleyh bunu bozacak olsa ayrıca kazası lâzım gelir.
• Kazaya kalmış orucu bulunan kimse, bunu kaza etmeden tekrar Ramazan-ı Şerîf’e yetişince önce Ramazan orucunu tutar. Kaza orucunu daha sonra tutar. Çünkü kaza için zaman müsaittir.

Şafiîlere göre bir Ramazan’a mahsus kaza orucunu diğer Ramazan gelmeden tutmak lâzımdır. Tutulmadan ikinci bir Ramazan-ı Şerif gelince hem kaza, hem de her gün için bir fidye lâzım gelir.

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Muhakkak bu Ramazan ayı size ulaştı. Bu ayda bin aydan hayırlı bir gece (Kadir Gecesi) vardır. O geceden mahrum kılınan kimse, bütün hayırlardan mahrum kılınmıştır.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



03
Ağustos Cuma 2012

Hicrî: 15 Ramazan 1433 - Rûmî: 21 Temmuz 1428

Estergon Kalesi'nin Fethi (1545)


Kadir Gecesi'ni Aramak

İmâm-ı Şa’rânî Hazretleri, Kadir Gecesi’nin kaçıncı gece olduğunu, Ramazân-ı Şerîf’in giriş günlerine göre şöyle tesbit etmiştir:

• Pazar günü girerse, 28’i 29’a bağlayan gece.
• Pazartesi günü girerse, 20’yi 21’e bağlayan gece.
• Salı günü girerse, 26’yı 27’ye bağlayan gece.
• Çarşamba günü girerse, 18’i 19’a bağlayan gece.
• Perşembe günü girerse, 24’ü 25’e bağlayan gece.
• Cuma günü girerse, 16’yı 17’ye bağlayan gece.
• Cumartesi günü girerse, 22’yi 23’e bağlayan gece.

İmâm-ı Şa’rânî Hazretleri 30 sene Kadir Gecesi’yle bu usûle göre müşerref olmuşlardır.

Birçok evliya bu usûlle Kadir Gecesi’ni bulmuşlardır.

Kadir Gecesi’nin bu ay içerisinde hangi gece olduğunun gizlenmesi, mü’minlerin her geceyi Kadir Gecesi bilip, her gece çokça ibâdet etmeleri içindir.

Kadir Gecesi’nde hava berrâk ve güzel olur. O gece her şey Allâh’a secde eder. Denizlerin suyu bir an için tatlılaşır. Mü’minler afv-ı ilâhî ve mağfiret-i sübhânîye mazhar olurlar. (Duâ ve İbâdetler, Fazîlet Neşriyat)

Netîce olarak Ramazân-ı Şerîf hangi gün girerse girsin, bu hesaba göre Kadir Gecesi, cumartesiyi pazara bağlayan geceye isabet etmektedir. Ramazân-ı Şerîf’in ikinci yarısında iki adet cumartesi vardır. Bunlardan gecesi tek sayıya isabet eden, Kadir Gecesi’dir.

Sadaka Mü'minin Gölgesidir

Muhaddis İbn-i Huzeyme (rh.) şöyle nakletti: Tâbiînden Mersed (rh.) Mısır halkının mescide ilk gideni idi. Onu mescide yanında sadaka olmadan girdiğini hiç görmedim. Bu, ya para, ya ekmek ya da buğday olurdu. Hatta bir gün elinde soğan taşıdığını gördüm. Ona: “Ey hayırlı kimse, bu elbiseni kirletir.” dedim.

“Ey İbn-i Ebî Habîb, evde sadaka verecek soğandan başka bir şey bulamadım. Ashâb-ı Kirâm’dan bir zât bana Resûlullâh’ın şöyle buyurduğunu nakletti:
“Kıyâmet gününde mü’minin gölgeliği sadakasıdır.”





“Sadaka fakire verilirse 10 misli; âmâ ve âcize verilirse 70 misli; yakın akrabaya verilirse 1000 misli;
ana babaya verilirse 10 000 misli; talebe ve âlime verilirse 1 000 000 (milyon) misli olarak mukabele eder."

Allah razı olsun ihvan kardeşim..

İnşllh o mübarek geceyi bulup hakkıyla ihya edenlerden oluruz.

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Kur’ân-ı Kerîm’i yüzüne okumanın, ezbere okuyana karşı fazileti, farzın nafileye karşı fazileti gibidir.”
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü'l-Ummâl)



04
Ağustos Cumartesi 2012

Hicrî: 16 Ramazan 1433 - Rûmî: 22 Temmuz 1428

Beylerbeyi Ramazan Paşa'nın Portekizlere Karşı Vâdi's-Seyl (Fas) Zaferi (1578) • İngiltere'nin Almanya'ya Harp İlanı (1914)


Kur'ân-ı Kerim'e Bakmak

Resûlullah Efendimiz (s.a.v) “Göze, ibadetten nasibini verin.” buyurdular.
“Onun ibadetten nasibi nedir?” diye soruldu.

Resûlullah (s.a.v): “Gözün ibadetten nasibi Mushaf'a (Kur’ân-ı Kerîm’e) bakmaktır.” buyurdular.

Bir başka hadîs-i şerîflerinde Resûlullah (s.a.v) Cebrâil’e (a.s), gözünde bir ağrıdan şikâyet etti. Cebrail (a.s) ona ‘Mushafa bak’ dedi.”

Bir hadîs-i şerîfte: “Kim Mushaf’a bakarak her gün iki yüz âyet okursa kabrinin çevresindeki yedi kabre şefaat edilir.” buyuruldu.

Diğer bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmuştur: "Kur'an-ı Kerim’e bakarak okuyanın diğerlerine üstünlüğü, farzın nâfileye üstünlüğü gibidir."

Bir adam Resûlullah’a (s.a.v) boğazındaki ağrıdan şikâyette bulundu. Resûlullah (s.a.v) ona Kur’ân-ı Kerîm okumasını tavsiye etti.


Yemek Tarifi: Tas Kebabı (5 Kişilik)

Malzemeler:

Yarım kg et, 1 yemek kaşığı salça, yarım çay bardağı sıvı yağ, 3 adet (orta boy) patates, 3 adet (orta boy) soğan, 3 adet domates, 3 adet yeşilbiber, 1 çay kaşığı karabiber, 2 çay kaşığı tuz.

Hazırlık:

Kuşbaşı doğranmış et, suyunu çekene kadar pişirilip, yağ ve yemeklik doğranmış soğan ilave edilir. Bir miktar kavrulduktan sonra salçası eklenip kavurmaya devam edilir ve yeterince su eklenir.

Su kaynadıktan sonra ateşi kısılıp kapağı kapalı bir şekilde pişmeye bırakılır. Pişince kuşbaşı doğranmış patates, domates ve biber eklenir. Tuz ve karabiberi atıldıktan sonra son kontrolü yapılarak ocaktan alınır. 160 derece fırında 15 dakika daha pişirilir. Üzerine tercihen, ince kıyım maydanoz ilave edilir.





“Sadaka fakire verilirse 10 misli; âmâ ve âcize verilirse 70 misli; yakın akrabaya verilirse 1000 misli;
ana babaya verilirse 10 000 misli; talebe ve âlime verilirse 1 000 000 (milyon) misli olarak mukabele eder."

İmâm-ı Suyûti (r.a)

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Muhakkak Allâhü Teâlâ, kulunun bir şey yiyip de ona karşılık kendisine hamdetmesinden veya bir şey içip de ona karşılık kendisine hamdetmesinden râzı olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)



05
Ağustos Pazar 2012

Hicrî: 17 Ramazan 1433 - Rûmî: 23 Temmuz 1428

Turgut Reis'in Ponza Zaferi (1552) • Fransızların Cezayir'de Katliamı (45 bin insan katledildi) (1945)

Yemek Âdâbından

Yemeğe Besmele ile başlanır. Unutulursa “Bismillâhi evvelehû ve âhırahû” denir. Yemeğe tuz ile başlayıp yine tuz ile bitirmek sünnettir. Hadîs-i Şerîf'de “Ya Ali! Yemeğine tuzla başla ve yine tuzla bitir. Gerçekten tuz, yetmiş derde devadır.” buyuruldu.

Yemeği, kırıntıların üzerine toplanacağı bir sergi üzerinde yer. Lokmayı ufak alır ve güzelce çiğner.

Sağ eliyle yer, sağ eliyle içer. Hadîs-i şerîfte: “Sizden biriniz sağ eliyle yesin, sağıyla içsin, sağıyla alsın, sağıyla versin. Muhakkak ki şeytan sol eliyle yer, soluyla içer, soluyla alır ve soluyla verir.” buyuruldu.

Tek bir tabakta yenildiğinde yemeğin ortasından değil, kenarlarından ve önünden yer.

Önüne gelen yemeği ayıplamaz.

Elindeki lokma düştüğü zaman onu alıp yer.

Yemeğinden artık bırakmaz, tabağındakileri bitirir. Zira bereketin yemeğin neresinde olduğunu bilemez.

Yemeğe ve su içtiği kabın içine üflemez.

Sofrada sirke ve bir cins yeşilliğin bulunması da sünnettir. Sofrada yeşillik bulunduğu zaman melekler hâzır bulunur.

Acıkmadan yemez ve doymadan önce kalkar. Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v.) “İnsanoğlu, karnından daha kötü bir kap doldurmamıştır.” buyurdular.

Yemeği bitirdiği zaman Allâhü Teâlâ’ya hamd eder. Resûlullâh Efendimiz’den naklolunan yemek duâlarından okur.

Yemekten önce ve sonra elleri yıkar. Dişleri arasında kalanları temizler. Hadîs-i şerîfte “Dişlerinizin arasında kalanları temizleyiniz. Çünkü o temizliktir. Temizlik sahibini imana götürür. İman ise sahibiyle birlikte cennettedir.” buyuruldu.

Dişlerini temizlerken dişlerden kürdana gelen artıkları yemez, atar. Fakat dişinden ve damaklarından diliyle aldığını yutabilir.






“Sadaka fakire verilirse 10 misli; âmâ ve âcize verilirse 70 misli; yakın akrabaya verilirse 1000 misli;
ana babaya verilirse 10 000 misli; talebe ve âlime verilirse 1 000 000 (milyon) misli olarak mukabele eder."

İmâm-ı Suyûti (r.a)

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Her sabah ve akşam üç defa ‘Bismillâhillezî lâ yedurru maa’smihî şey’un fi’l-ardı velâ fi’s-semâ’, vehüve’s-semîu’l-alîm’ duâsını okuyan bir kula hiçbir şey zarar vermez.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)



06
Ağustos Pazartesi 2012

Hicrî: 18 Ramazan 1433 - Rûmî: 24 Temmuz 1428

Magosa'nın Fethi (1571) • İlk Atom Bombasının Hiroşima'ya Atılması (1945)

İhlâs

İhlâs, herhangi bir işi güzel bir niyetle saf bir kalb ile yapmak, o işe başka bir şey karıştırmamaktır. Buna “Hulûs” da denir.

Yapılan vazîfelerin kıymetleri ihlâsa göre artar. Zıddı riyâ olup bir vazîfeyi sırf gösteriş veya maddi bir menfaat için yapmaktır. Riyakar adamın yaptığı amelin mükafatını Cenab-ı Hak’tan dilemeğe yüzü olmaz.

Hadîs-i şerîfte “Şüphe yok ki Allâhü Teâlâ sırf kendisi için ve kendisinin rızası istenilerek yapılan amelden başkasını kabûl etmez.” buyurulmuştur.

İlim tohum, amel ondan bitendir. Suyu ise ihlâstır. Muhakkak Allâh’ın kulları vardır ki hayırlı bir ameli gördüklerinde hemen onu öğrenirler. Öğrendikten sonra işlerler. İşlediklerinde de ihlâslı olurlar. İhlâslı olmaları bütün hayır kapılarını onlara açar.

İmâm-ı Gazâli (rh.) nakletti:

Âbidlerden bir zât şöyle hikâye etti: “Deniz yoluyla cihâda çıkmıştım. Bir yerde bazı satıcılar geldi. Ben orada gazada kullanmak niyeti ile hayvanım için bir yem torbası satın aldım. Sonra başka bir şehre geldiğimde onun daha pahalı olduğunu görüp sattım ve kar ettim.

O gece rüyamda gördüm ki semâdan iki kişi inmiş. Biri diğerine gazileri yaz, diye emretti. Yazarken ona “Şu gezmeye çıkmıştır, şu riyakârdır, şu tüccârdır, şu Allâh yolundadır." diye yazdırırdı.

Sonra bana baktı ve “Şunu da tüccardan yaz.” dedi. Ben hemen “Allâh Allâh, şu işe bak. Biliniz ki ben ticâret için çıkmadım, yanımda ticâret eşyası da yoktur.

Ben ancak Allâh yolunda gaza niyeti ile çıktım.” dedim. Bana “Ey ihtiyar, sen dün kâr etmek isteyerek bir yem torbası satın almıştın.” dedi. Ben ağlayarak

“Beni tüccardan yazmayınız.” dedim.

Yanındaki ona baktı ve “Ne dersin?” diye sordu. O da “Şöyle yaz ki, fülan zat gazi olarak çıktı, ancak yolda kar etmek üzere bir yem torbası satın aldı. Allâhü Teâlâ onun hakkında hükmünü verir.” dedi. ."






“Sadaka fakire verilirse 10 misli; âmâ ve âcize verilirse 70 misli; yakın akrabaya verilirse 1000 misli;
ana babaya verilirse 10 000 misli; talebe ve âlime verilirse 1 000 000 (milyon) misli olarak mukabele eder."

İmâm-ı Suyûti (r.a)

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Bir kimse dünyada iken tanıdığı birinin kabrine uğrar ve ona selâm verirse, kabirdeki kimse onu tanır ve selâmını alır.”
(Hadîs-i Şerîf, İbn-i Asâkir, Târîh-i Dımaşk)



07
Ağustos Salı 2012

Hicrî: 19 Ramazan 1433 - Rûmî: 25 Temmuz 1428

Kıbrıs Fâtihi Lala Mehmed Paşa'nın Vefatı (1580)

Ecel Yaklaşınca

Kulun ölümü yaklaşınca dört melek yanına gelir. Birincisi, “Selâm sana ey Allâhü Teâlâ’nın kulu, yeryüzünün doğusunu batısını altını üstüne getirdim, atabileceğin bir adımlık yer bulamadım.” der.

İkinci melek, “Selâmün aleyke ey Allâhü Teâlâ’nın kulu, dünyadaki bütün ırmakları dolaştım, sana nasip olacak bir yudum su göremedim.” der.

Üçüncü melek, “Selâmün aleyke ey Allâhü Teâlâ'nın kulu, yeryüzünün doğusunu batısını karış karış dolaştım ama sana nasip olacak bir lokma göremedim.” der.

Nihayet dördüncü melek gelir ve “Selâmun aleyke ey Allâhü Teâlâ’nın kulu, yeryüzünün doğusunu batısını gezdim, dolaştım ama alınması sana nasip olacak bir nefes göremedim.” der.

“YARIM HURMA İLE DE OLSA ATEŞDEN KORUN”

Adiyy bin Hâtim (r.a.) anlatıyor: Bir akşam Resûlullah’ın (s.a.v.) huzurunda idim. Bir topluluk geldi, üzerlerinde yün elbise vardı. Resûlullah kalktı, namaz kıldı, sonra onları teşvik ederek şöyle buyurdular:

“Velev bir ölçek, velev yarım ölçek, velev bir tutam, velev bir tutam parçası olsun bununla her biriniz yüzünü cehennem hararetinden korusun. Hatta bir hurma tanesi, velev yarım hurma tanesi olsun.

Her biriniz Allâh'a varacak, Allâhü Teâlâ da ona şöyle söyleyecektir:

‘Ben size göz kulak vermedim mi?’ ‘Evet verdin’ diyecek.

‘Mal ve evlâd vermedim mi?’ ‘Evet verdin’ diyecek.

O zaman Allâhü Teâlâ, ‘O halde, hani sen kendin için önceden ne hazırlık gördün?’ buyuracak.”

İnsan işte o vakit önüne, arkasına, sağına, soluna bakar da cehennemin hararetinden yüzünü koruyacak hiçbir şey bulamaz.

Her biriniz yüzünü velev yarım hurma ile olsun ateşten korusun. Bunu bulamazsa velev kelime-i tayyibe ile -tatlı sözle- olsun. Çünkü ben artık sizin hakkınızda fakirlikten korkmam. Zira Allâhü Teâlâ size verecek ve yardım edecektir.”


kıssadan hisse

MollaCami.Com