Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


“İnsan öldüğü zaman onun ameli kesilir (sevâbı yazılmaz). Ancak üç şey hâriçtir: Sadâka-i câriye (vakıf gibi faydası devamlı olan hayır) ve kendisinden faydalanılan ilim ve kendisine duâ eden sâlih evlât.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)




6 Ocak Pazar • Hicrî: 24 Safer 1434 • Rûmî: 24 Kânûn-ı Evvel 1429





“ÜMMETİM YAKINDA BEŞ ŞEYİ SEVER”


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Yakında ümmetime öyle bir zaman gelecek ki onlar beş şeyi sevecekler, beş şeyi de unutacaklar.

1- Dünyayı (dünya işlerini) sevecekler, ahireti (için amel işlemeyi) unutacaklar,
2- Hayatı sevecekler, ölümü unutacaklar,
3- Köşklerinin olmasını sevecekler, kabirleri(ni aydınlatacak amelleri ve kabrin korkularını) unutacaklar,
4- Mal mülk edinmeyi sevecekler, (Allâh’a verecekleri) hesabı unutacaklar,
5- Mahlukatı, yaratılmışları sevecekler, Hâlık’ı; yaratıcıyı unutacaklar.




ÖLÜLERE DUÂ GÜNAHLARI AFFETTİRİR, AZABI KALDIRIR, DERECEYİ YÜKSELTİR


Ölünün velisi, yakınları ölünün gömülmesinden bir gün sonra yedinci güne kadar gücünün yettiği şeyi fakirlere sadaka vererek sevabını ölüye bağışlar. Bu, bir sünnettir. Ashâb-ı Kirâm devrinden beri terk edilmemiş ve günümüze kadar işlenmiştir.

Buna gücü yetmezse, iki rek’at namaz kılarak sevabını ölüye bağışlamalıdır.

Fakat ölü sahiblerinin birinci ve üçüncü günlerde veya bir hafta sonra ziyafet vermeleri mekruhtur.

Ancak ölünün komşularının veya uzak akrabasının yemek hazırlayarak ölü sahiblerine ikram etmeleri ve yeyiniz diye ısrar etmeleri müstehabdır. Çünkü cenaze sahibleri kendileri için yemek hazırlayabilecek bir halde değillerdir.




BEYİT:


Âkil oldur, gelmeye dünyâ metâından gurûr
Müddet-i devr-i felek bir demdir âdem bir nefes. (Bâkî)

Yani: Dünya hayatının müddeti bir an ve insan bir nefes olduğundan akıllı; dünya hayatının metaından gururlanmayandır.

Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ashâbımı bana bırakın. Nefsim kudretinde olan zât-ı â'lâ (Allâhü Teâlâ)ya yemin ederim ki siz Uhud dağı kadar veya dağlar kadar altını infak (Allah yolunda sarf) etseniz onların amellerine yetişemezsiniz.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)




7 Ocak Pazartesi • Hicrî: 25 Safer 1434 • Rûmî: 25 Kânûn-ı Evvel 1429




ASHÂB-I KİRÂM'A HÜRMET



Ashâb-ı Kirâm'ın hepsine hürmet etmek ve onlar hakkında ileri geri konuşmayıp onları hayırla yâd etmek vâcibdir. Allâhü Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm'in birçok âyetinde onları medhetmiştir. Bunlardan biri, Hadîd Sûresinin 10. âyetidir ki, meâli: “...Fetihden evvel infak edip çarpışanlarınız diğerlerine müsavi olmaz, onlar sonradan infak edip çarpışanlardan derece itibariyle daha büyüktür. Bununla beraber hepsine de Allah hüsnayı (cenneti) va'd buyurdu...” Bu âyet, Ashâb-ı Kirâm’ın tamamına müjdedir.

Resûlullâh da onları sevmiştir. Onları methettiği birçok hadîs-i şerîfden bazıları:

• “Ümmetimin en hayırlıları benim asrımdakiler (ashabım), sonra onları takib edenler (Tâbiîn), sonra onları takib edenlerdir (Tebe-i tâbiîn)…”

• “Beni gören Müslümana, yahut göreni görene ateş değmez.”

• “Beni görene, beni göreni görene müjdeler olsun…”

• “Beni görüp de iman edene, beni göreni görüp de bana iman edene müjde olsun. Onların hepsine müjde olsun ki en güzel âkıbet onlarındır...”

• “Ashâbımdan bir beldede vefât eden birisi o belde ahalisi için kıyâmet günü bir nur olur ve reisleri olarak gelir.”

• “Ashâbıma hürmet ediniz, zira onlar sizin hayırlılarınızdır.”

• “Ashâbım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidayete erersiniz.”

• “Ashâbıma söğmeyiniz, sizden biriniz Uhud Dağı kadar altın infâk etse onlardan birinin bir avuç, hatta yarısı kadar infâkına yetişemez.”

• “Ümmetimin en kötüleri, Ashâbım aleyhine söz söylemeğe cüret edenleridir.”

• “Allâhü Teâlâ'ya Ashâbımın benden sonra ihtilâfından sordum, şöyle vahyetti: ‘Yâ Muhammed, muhakkak senin Ashâbın semadaki yıldızlar gibidir. Bazısı bazısından kuvvetlidir, lâkin hepsinin nûru vardır. Kim onların ihtilaflarından üzerinde oldukları bir şeyi alırsa o benim katımda hidayet üzeredir.”


Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Nefsim kudretinde olan Allâhü Teâlâ’ya yemîn ederim ki, ben kendisine (anasından) babasından, evlâdından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça hiçbiriniz (hakîki îmân ile) îmân etmiş olmaz.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)




8 Ocak Salı • Hicrî: 26 Safer 1434 • Rûmî: 26 Kânûn-ı Evvel 1429





RESÛL-İ EKREM’İN (S.A.V.) MÜBAREK SÖZLERİ



Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz yaratılıştan pek fasih idi. Yüksek maksatlarını açık açık, parlak bir surette ifâde ederdi. Huzûruna gelen elçilerin konuşmalarına pek beliğ bir tarzda cevap verirdi.

Onun mübarek sözleri arasında birçok mânaları toplayan öyle yüksekleri vardır ki, onlara cevâmi'u’l-kelim denir.

Yine onun mübarek sözleri arasında öyle hikmetlileri vardır ki bunlara bedâyi’u’l-hikem denilir.

Peygamberimizin mübarek sözlerinden:

“Hikmetin başı Allah korkusudur.”

“İnsanlar altın ve gümüş mâdenleri gibidir.”

“İnsanlar tarak dişleri gibi birbirine -hukuken- müsavidir.”

“Kendi hakkında istediğini senin hakkında istemeyen kimsenin arkadaşlığında hayır yoktur.”

“Kendi nefsi için sevdiğini kardeşi için de sevmedikçe kişinin imanı kâmil olmaz.”

“Yalan yere yemin, yurtları harap eder.”

“Alışverişinde en ziyâde ziyan eden o kimsedir ki, başkasının dünyâsı uğrunda kendi âhiretini feda eder.”

“Kardeşinin uğradığı musibetten dolayı sevinç gösterme, sonra Hak Teâlâ onu kurtarır da sana belâ verir.”

“Cezası en çabuk olan şey zulümdür.”

“İnsanlara kendini sevdirmek aklın yarısıdır.”

“Kanâat tükenmez bir mal ve hazînedir.”

“Pişmanlık bir tevbedir.”




SAFERU’L-HAYR

Bu hayırlı ayın son çarşamba gecesi veya günü, semâvî ve arazî âfetlerden muhâfaza olunmak için iki rek‘at namaz kılınır. Her rek‘atte 1 Fâtiha, 11 İhlâs-ı Şerîf okunur. Namazdan sonra da, en az 11 istiğfâr ve 11 Salât-ı Münciye okunup duâ edilir. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)


Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Dünyada karnını iyice, tıkabasa dolduranlar ahirette en çok açlık çekeceklerdir."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)




9 Ocak Çarşamba • Hicrî: 27 Safer 1434 • Rûmî: 27 Kânûn-ı Evvel 1429





HAKK’IN KEREMLİ KULU


Resûlullâh (s.a.v.) buyurdular: “Musâ aleyhisselâm 'Yâ Rabbi, bana senin lütuf ve ihsânına en çok nâil olan kulunu haber verir misin?' diye duâ etti.

Şöyle buyuruldu; “O kimsedir ki benim râzı olacağım şeye kartalın avına gittiği gibi hızlı gider, sabî çocukların insanlarla ülfet (ettiğ)i gibi benim sâlih kullarıma dostluk ve muhabbet eder, harâm kıldığım (birşey) işlendiği vakit kaplan gibi öfkelenir.”




ASHÂB-I KİRAM (RADIYALLÂHÜ ANHÜM)


Peygamber Efendimiz Hazretleri'ni görüp ona iman eden zâtların hepsi mübarektir, mukaddestir ve hürmete lâyıktır. Onların şerefleri bütün ümmetten pek yüksektir. Bu da Resûl-i Ekrem Efendimiz’e sahabî olmalarının ve İslâm dinine ilk evvel hizmet etmiş bulunmalarının bir mükâfatıdır.

Binaenaleyh, biz o yüksek zâtların istisnâsız hepsine de hürmet ve muhabbet ederiz. Onlardan bazılarının aralarında olan bazı hâdiseler birer içtihad neticesinde olup hikmet bulunduğundan o hâdiseleri kurcalamayız, o hâdiselerden dolayı hiçbirine -hâşâ- dil uzatamayız. Resûlullâh’ın emirleri ve ümmetinin ekseriyetini teşkil eden Ehl-i Sünnet vel cemaat imamlarının icma'ı ve ittifakı böyledir.


Ehl-i Sünnet'ten olan bütün müslümanlar böyle inanır ve böylece hareket eder, bütün Ashâb-ı Kiramı “radiyallâhu teâlâ anhüm” diye hürmetle yâdederler.


Allâhü Teâlâ Hazretleri ashâb-ı kiramdan razı olsun! Âmin!..



FIKRA: Bu haberi kimden aldın?

Meşhur arap şairlerinden Kusayr bir gün hastalanmış, bazı ahbabı ziyaretine gelip, “Nasılsın?” diye sormuşlar.

“Nasıl olacağım, âhiret yolcusuyum!” demiş. İçlerinden biri,

“Hayır, sen daha çok yaşayacaksın!” deyince, başını yastıktan kaldırıp:

“Aman, doğru söyle! Allâh'ı seversen! Bu haberi kimden aldın?” demiş.


Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ameller ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak odur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)


10 Ocak Perşembe • Hicrî: 28 Safer 1434 • Rûmî: 28 Kânûn-ı Evvel 1429





NİYYETİN EHEMMİYETİ


İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyurdu:

“Yemek yemekten maksat, nefsi nasiblendirmek olmamalı, aksine, ibadete güç ve kuvvet elde etmek için olmalıdır. Başlangıçta bu niyyet(e muvaffak olmak) kolay olmasa bile, kendini buna zorlamak, bu niyetin ele geçmesi için iltica ve tazarruda bulunmak; Allâhü Teâlâ’ya yalvarmak lazımdır.

Elbise giymekte niyet, ibadet ve namazı kılmak için zînetlenmek olmalıdır. Zira Kur'ân-ı Kerîm'de;

“Ey âdemoğlu! Her mescit yanında ziynetinizi tutunuz (yani gerek tavaf ve gerek namaz halinde elbisenizi üzerinize alınız, en güzel hal ve hey'ette bulununuz)...” (A'raf sûresi, âyet 31) buyrulmuştur. Güzel elbiseler giymekten maksat, insanlara gösteriş olmamalıdır. Zira bunlar menolunmuştur; yasaklanmıştır.

Bütün hal ve hareketlerde, Allâhü Teâlâ'nın rızasını gözetmeye ve İslam dininin icablarıyla bedeni ve kalbi ile amel etmeye gayret etmek lazımdır. İşte böyle yapıldığı takdirde insan zâhiriyle (bedeniyle) ve bâtını ile (kalbiyle), Allâhü Teâlâ’ya yönelmiş, Allâhü Teâlâ'yı zikretmiş olur.

Mesela bir kul, başından sonuna kadar tamamen gaflet olan uykuyu, ibadetlerini yaparken tembellikten kurtulmak, ibadetlerini daha uyanık olarak eda etmek niyetiyle uyursa, bu uyku aynen bir ibadettir. Bu şekilde uykuya devam ettiği müddetçe de o kimse sanki ibadette gibidir. Çünkü o kimsenin niyeti, ibadetleri daha iyi eda etmektir. Hadîs-i şerîfte;

“Âlimlerin uykusu, ibadettir.” buyrulmuştur… (İmâm-ı Rabbânî, Mektubat 3/17)



KIT’A:

Tutmaz olur tutan eller
Çürür şol söyleyen diller
Sevip kazandığın mallar
Vârislere kalır bir gün.

(Yunus Emre)


Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


“Cuma günü gusül abdesti almak sünnettir.”
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr)




11 Ocak Cuma • Hicrî: 29 Safer 1434 • Rûmî: 29 Kânûn-ı Evvel 1429




ABDEST VE GUSÜL (BOY ABDESTİ)

Namazın şartlarının birincisi hadesten tahârettir;

Hades cünüb veya abdestsiz olmak demektir.

Hadesten taharet, su bulunup kullanılması mümkün olan yerde gusül lâzım olduysa gusül abdesti, abdest lâzım olduysa abdest almak, su bulunmayan yâhud kullanmak mümkün olmayan yerde teyemmüm etmektir.

Abdestin farzları dörttür:

Yüzünü yıkamak, ellerini dirsekleri ile beraber yıkamak, başın dörtte birini mesh eylemek ve ayaklarını topukları ile yıkamaktır.

Sünnet üzere abdest: Besmele ile ellerini yıkayıp ağzı misvakladıktan sonra ağzını ve burnunu üçer kere yıkayıp sonra hadesten tahârete niyet edip farzların aralarını kesmeden (bir âzâ kurumadan diğerine geçerek) tertîb üzere sırası ile başından başka diğerlerini üçer kere yıkar.

Başını tamamen mesh etmek ve parmaklarının ve sakalının aralarını hilallemek ve kulaklarının içini şehâdet parmağının içi ile ve ardını baş parmağının içi ile mesh etmek de sünnettir. Kalan üç parmağının arkası ile boynunu mesh etmek, ellerini ve ayaklarını yıkamağa sağ yanından başlamak müstehabdır.

Abdesti bozan şeyler:

Önden ve arkadan çıkan şey ve arkadan çıkan yel, her âzâdan kan ve irin çıkması ve sarı su akması, -balgamdan başka şeyi- ağız dolusu kusmak, yatarak veya -alındığında düşeceği şeye- dayanıp uyumak, delirmek, bayılmak, sarhoş olmak, bâliğ olan kimsenin namazda yanında olan kimse işitecek kadar gülmesi.

Guslün farzları üçdür:

Ağzı, burnu ve bütün bedeni yıkamaktır.

Sünnet olan gusül şöyledir: Evvelâ ellerini yıkayıp istincâ yerlerini ve diğer necâset var ise onu pâk edib abdest aldıkdan sonra başına ve sağ omuzuna ve sol omuzuna döküp bütün azaları üçer kere yıkamaktır. Evvelki defada eliyle ovmak dahi sünnettir.

Cum'a namazı ve bayram namazları için gusül abdesti almak sünnettir.


Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


“Şânım hakkı için, zikirden (Tevrat’tan) sonra Zebur’da da yazmıştık ki her halde Arza; yeryüzüne benim sâlih kullarım vâris olacaklardır.”
(Enbiya Sûresi, âyet 105)



12 Ocak Cumartesi • Hicrî: 30 Safer 1434 • Rûmî: 30 Kânûn-ı Evvel 1429






KUR’ÂN-I KERÎM’DE PEYGAMBERLER ALEYHİMÜSSELAM


Peygamberlerin evveli Hazret-i Âdem aleyhisselâm, âhiri bizim peygamberimiz Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemdir.

Bu ikisinin arasında çok peygamberler gelmiştir. Onların sayısını Allâhü Taâlâ bilir.

Kur'ân-ı azimu'ş-şan'da ism-i şerîfleri beyan olunan yirmi sekiz peygamberin isimlerinin bilinmesi vaciptir:

Âdem, İdris, Nuh, Hûd, Salih, İbrahim, Lût, İsmail, İshak, Yakub, Yusuf, Eyyûb, Şuayb, Mûsâ, Hârun, Dâvud, Süleyman, Yunus, İlyas, Elyesâ, Zülkifl, Zekeriya, Yahya, Îsâ, Üzeyr, Lokman, Zülkarneyn ve Muhammed Mustafa; salavâtullahi alâ nebiyyina ve aleyhim.




REBÎULEVVEL AYI


Yarın idrâk edeceğimiz Rebîulevvel ayı, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) dünyâyı şereflendirdikleri aydır. Bu ayın 12’sinde, senenin ilk kandili olan Velâdet (Mevlid) Kandili vardır.

Bu ay içinde mümkün olduğu kadar çok salât ve selâm (Salât-ı Nâriye, Salât-ı Münciye ve Salât-ı Fethiye gibi salavâtlar) okunmalıdır. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)



REBÎULEVVEL AYI İCTİM‘I, RU’YET VE BAŞLANGICI


Hicrî Kamerî 1434 yılı Rebîulevvel ayı ictima‘ı dün (11 Ocak Cuma) Türkiye saati ile 21.44’de idi.

Ru’yet, ise bugün (12 Ocak Cumartesi) Türkiye saati ile: 09.04’de.

Hilâl’in görüldüğü yerler: Büyük okyanusunun orta kısmı ile Filipinler, Japonya, Endonezya İle Asya, Avrupa ve Afrikanın güney kıyıları hariç tamamı.

Hilal; Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Arap yarımadasından da ilerleyen saatlerde görülebilecektir.

Hilâlin görüldüğü günü takip eden 13 Ocak Pazar günü de Rebîulevvel ayının 1’i olmaktadır.


Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


“Kıyâmet gününde Allâhü Teâlâ’nın kullarının en hayırlısı, Allâhü Teâlâ’ya çok hamd edenlerdir.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)




13 Ocak • Hicrî: 1 Rebîulevvel 1434 • Rûmî: 31 Kânûn-ı Evvel 1429





İLMİHAL: KEFFÂRET NEDİR?


Keffâret, silmek, temizlemek ve gidermek manasınadır. Allâhü Teâlâ, bazı kusurları, birtakım vesîlelerle affedip örttüğünden bu vesilelerden her birine keffâret denilmiştir.

Keffâretler; oruç keffâreti, zıhâr keffâreti, halk (tıraş) keffâreti, katil (adam öldürme) keffâreti ve yemin keffâreti olmak üzere başlıca beş nevîdir. Bu keffâretler yasaklanan şeyleri yapmaktan insanları caydırmaya hizmet eder, yapılan bir günahın bir cezası gibidir. Aynı zamanda bir ibadet olduğundan günahların bağışlanmasına vesile olur.

Oruç Keffâreti: Ramazanı şerifte meşru bir özrü bulunmaksızın muayyen şartlar dâhilinde orucunu bozan bir mükellefin ödemesi gereken kefarettir. Bu keffâret kişinin, Müslüman veya gayr-i müslim bir köle veya cariye azad etmesi, buna imkânı yoksa iki ay peşpeşe oruç tutması, buna da imkânı yoksa altmış fakire (sabah-akşam) yemek yedirmesidir.

Katil Keffâreti: Bir Müslüman'ı veya bir zimmîyi kasden değil de, hata ile öldüren bir Müslüman'a lazım gelen keffârettir. Gücü yetiyorsa bir mü’min köle veya cariye azat etmesi, buna imkânı yoksa iki ay peş peşe oruç tutmasıdır.

Yemin Keffâreti: Yaptığı bir yemine riayet etmeyip andını bozan bir Müslüman'a lazım gelen keffârettir. Gücü yetiyorsa Müslüman veya gayr-i müslim bir köle veya cariye azat etmesi veya on fakiri sabah akşam doyurması veya on fakire orta halde birer parça elbise giydirmesidir.

Bunlara gücü yetmeyenin, üç gün peş peşe oruç tutması lazımdır.

Halk Keffâreti: Hac için niyet edip ihrama giren kimse bir özürden dolayı saçlarını vaktinden evvel tıraş ederse keffâreti üç günlük oruçtan ibarettir. Peş peşe olması şart değildir.


Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Çocuğu olan onunla çocuklaşsın.”

(Hadîs-i Şerîf, Kenzul-Ummâl)





14 Ocak Pazartesi • Hicrî: 2 Rebîulevvel 1434 • Rûmî: 01 Kânûn-ı Sânî 1429




EN BÜYÜK MUCİZE: KUR’ÂN-I KERÎM



Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafâ’nın mucizeleri pek çoktur. En büyük mucizelerinden biri ve hattâ birincisi Kur’ân-ı Kerîm’dir ki kıyâmete dek bâkîdir, indiği günkü gibi kalacaktır. Bir asırda muteber ve meşhûr olan her ne ise; o asırda gönderilen Peygamberin mucizeleri ona göre olurdu. Meselâ Hz. Mûsâ (a.s.) asrında sihirbazlık pek şöhret bulduğundan, Cenâb-ı Hakk ona asâsının ejder olarak sihirbazlara üstün geleceği mucizeler verdi. Hz. Îsâ (a.s.) asrında da hikmet pek ileri olduğundan Cenâb-ı Hakk onu âmâların gözlerini açmak ve ölüleri diriltmek gibi tabiblerin yapamayacağı mucizelerle gönderdi.

Hâtemü’l-Enbiyâ Muhammed Mustafâ Hazretlerinin asrında ise, şiir ve inşâ pek ziyâde ilerlemişti. Arapların medenîlerinde fesâhat ve belâğat pek ileride olduğu gibi bedevîleri (yörükleri) de gâyet sâde ve güzel şiirler, hutbeler okurlardı. Hepsi nazım ve nesir ile sihir gibi sözler söylerdi. Bu sebepten Fahr-i Âlem Hazretlerine belâğatın en üst mertebesinde olan bir kitâb-ı kerîm nâzil oldu. Onun mislini getirmekten hattâ bir sûresine nazîre (benzer söz) söylemekten bütün fasîh ve belîğler âciz kaldı. Hâlbuki sûre sûre ve âyet âyet nâzil oldukça Resûl-i Ekrem onu ümmetine okurdu ve buna nazîre söyleyemezsiniz diye bütün fasîh ve belîğ zatlara meydân okurdu. Nitekim âyet-i celîlede -meâlen-: “...Bu Kur’ân’ın mislini vücûda getirmek üzere insanlar ve cinler bir yere gelseler, birbirlerine yardımcı olsalar dahi onun mislini vücûda getiremezler.” (İsrâ, 88) diye buyruldu.

İnkâr eden ve düşman olan bunca fesahat ve belâgat sahipleri içinde bir şahıs yâhud bir topluluk çıkıp da onun bir kısa sûresinin bile benzerini söyleyemedi.

Âyet-i kerîmelerin bâzısında az lafzın çok mânâya delâleti var ve bâzısındaki tafsîlâtın fevkalâde bir tatlılık ve letâfeti vardır ki buralarını ancak fesâhat ve belâğatten anlayanlar bilir ve zevkine onlar varır. Kur’ân-ı Kerîm’i tekrâr tekrâr okumakta insan lezzet bulur ve okudukça okuyacağı gelir. Hâlbuki bir şiir veya inşâ ne kadar güzel olsa birkaç kere okunduktan sonra insanın tabiatı ondan usanır.

Bunun için fesâhat ve belâgat sahiplerinden akıl ve insâfı olanlar hemen Müslüman oldular, samîmî kalb ile Kur’ân’ın hükümlerine bağlandılar. Îmâna gelmeyenler de beşerin tâkati hâricinde bir kelâm olduğunu itirafa mecbur kaldılar.


Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


“Bir âlimin ilim meclisinde bulunmak bin rek’at (nâfile) namazdan, bin hasta ziyaret etmekten ve bin cenazede bulunmaktan daha hayırlıdır.”
(Hadîs-i Şerîf, İhyâu Ulûmiddîn)


15 Ocak Salı • Hicrî: 3 Rebîulevvel 1434 • Rûmî: 02 Kânûn-ı Sânî 1429





HAKÎKÎ DÎN ÂLİMLERİNİ SEVMENİN FAYDASI


Kıyâmet günü bir kul hesâba çekilir. Cehenneme götürülmesi emredilir. Allâhü Teâlâ Cebrail (a.s.)'a emreder:

“Ona sor bakalım, dünyada iken bir âlimin meclisinde bulunmuş mu? Onun şefaati ile af edeyim.” Kul;

“Hayır” der. Allâhü Teâlâ Cebrail'e buyurur ki:

“Sor bakalım bir âlimi sevmiş mi yahut onunla bir sofraya oturmuş mu veya âlimin mahallesinde oturmuş mu?” Kul: “Hayır,” der. Cenâb-ı Hak: “Onun ismi bir âlimin ismine uygun mu?” diye sorar. Kul; “Hayır” der. Allâhü Teâlâ Cebrail (a.s.)'a şöyle buyurur.

“Elinden tut, cennete koy. Çünkü o, âlimi seven bir adamı seviyordu. O âlimin ilmi bereketiyle onu da affettim."

Âlimleri dinleyerek istifâde etmek isteyenin yedi türlü kazancı vardır:

1- İlim öğrenen kişinin faziletlerine kavuşur.

2- Âlimin yanında oturmaya devam ettikçe dînini korumuş olur.

3- Evinden çıktığı zaman üzerine rahmet yağar.

4- İlim meclislerine inen meleklerin bereketi kendisine de erişir.

5- Dinlemeye devam ettikçe kendisine sevap yazılır.

6- Melekler kanatlarıyla onu kuşatır.

7- İlim meclisine giderken attığı her adım günahlarına keffaret ve derecesinin yükselmesine vesile olur.




İSTANBUL’UN MANEVÎ FATİHİ AKŞEMSEDDİN (K.S.)


Akşemseddin Hazretlerinin vefat ettiğinde hakkında söylenen bir manzumeden:

Kara gün dostu imiş Fatih'in Akşemseddin
Ki yüzünden leme'ân etdi anın feth-i mübîn
Nusreti çeşm-i hakikatle görüp verdi haber
Böyle her kârı uzakdan görür erbâb-ı yakîn.


Yani: Akşemseddin Hazretleri Hz. Fatih’in karagün dostu idi. İstanbul’un fethi onun gayreti ile mümkün olmuştur. Yakîn erbabı olanlar hakikat gözü ile uzakları görüp böyle haber verirler.


Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


“Bir âlimin ilim meclisinde bulunmak bin rek’at (nâfile) namazdan, bin hasta ziyaret etmekten ve bin cenazede bulunmaktan daha hayırlıdır.”
(Hadîs-i Şerîf, İhyâu Ulûmiddîn)



15 Ocak Salı • Hicrî: 3 Rebîulevvel 1434 • Rûmî: 02 Kânûn-ı Sânî 1429





HAKÎKÎ DÎN ÂLİMLERİNİ SEVMENİN FAYDASI


Kıyâmet günü bir kul hesâba çekilir. Cehenneme götürülmesi emredilir. Allâhü Teâlâ Cebrail (a.s.)'a emreder:

“Ona sor bakalım, dünyada iken bir âlimin meclisinde bulunmuş mu? Onun şefaati ile af edeyim.” Kul;

“Hayır” der. Allâhü Teâlâ Cebrail'e buyurur ki:

“Sor bakalım bir âlimi sevmiş mi yahut onunla bir sofraya oturmuş mu veya âlimin mahallesinde oturmuş mu?” Kul: “Hayır,” der. Cenâb-ı Hak: “Onun ismi bir âlimin ismine uygun mu?” diye sorar. Kul; “Hayır” der. Allâhü Teâlâ Cebrail (a.s.)'a şöyle buyurur.

“Elinden tut, cennete koy. Çünkü o, âlimi seven bir adamı seviyordu. O âlimin ilmi bereketiyle onu da affettim."

Âlimleri dinleyerek istifâde etmek isteyenin yedi türlü kazancı vardır:

1- İlim öğrenen kişinin faziletlerine kavuşur.

2- Âlimin yanında oturmaya devam ettikçe dînini korumuş olur.

3- Evinden çıktığı zaman üzerine rahmet yağar.

4- İlim meclislerine inen meleklerin bereketi kendisine de erişir.

5- Dinlemeye devam ettikçe kendisine sevap yazılır.

6- Melekler kanatlarıyla onu kuşatır.

7- İlim meclisine giderken attığı her adım günahlarına keffaret ve derecesinin yükselmesine vesile olur.




İSTANBUL’UN MANEVÎ FATİHİ AKŞEMSEDDİN (K.S.)


Akşemseddin Hazretlerinin vefat ettiğinde hakkında söylenen bir manzumeden:

Kara gün dostu imiş Fatih'in Akşemseddin
Ki yüzünden leme'ân etdi anın feth-i mübîn
Nusreti çeşm-i hakikatle görüp verdi haber
Böyle her kârı uzakdan görür erbâb-ı yakîn.

Yani: Akşemseddin Hazretleri Hz. Fatih’in karagün dostu idi. İstanbul’un fethi onun gayreti ile mümkün olmuştur. Yakîn erbabı olanlar hakikat gözü ile uzakları görüp böyle haber verirler.


Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“...Her kim Allâh’tan korkarsa (ona isyandan sakınır, onun öğütlerini tutarsa)
Allah ona (düştüğü darlıktan, çektiği sıkıntıdan kurtulacağı) bir çare gösterir.”
(Talak Sûresi, âyet, 2)



16 Ocak Çarşamba • Hicri: 4 Rebîulevvel 1434 • Rûmî: 03 Kânûn-ı Sânî 1429




ALLAH'DAN KORKAN BAŞKA ŞEYDEN KORKMAZ



Abdullâh İbn-i Ömer’in (r.anhümâ) bulunduğu seferlerden birinde kervan durmuştu. Sebebini sorduk:

“Yol üzerinde halkı korkutan bir arslan var.” dediler.

Abdullâh İbn-i Ömer (r. anhümâ) bineğinden inerek arslanın yanına gitti, kulağından tutup yoldan çevirdi. Sonra dedi ki:

“Resûlullâh’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:

“Eğer Âdemoğlu kendine musallat olan şeyden korkmayıp yalnız Allâhü Teâlâ’dan korksaydı, ona hiçbir şey musallat olmazdı.”



KEREVİZ


Kereviz vitaminler ve mineral tuzlar bakımından zengin bir kış sebzesi olup birçok faydaları bulunmaktadır. Bu faydalardan bazıları şunlardır:

Mideyi kuvvetlendirir, hazmı kolaylaştırır, gazı giderir ve iştah açar, kanı temizler, sarılığı giderir, böbrekleri çalıştırır, idrar söktürücüdür ve sinirleri yatıştırır.




YEMEK TARİFİ: Portakallı Kereviz (5-6 kişilik)


Malzemeler: 4-5 adet kereviz, 2 adet havuç, 1 adet limon, 1 su bardağı portakal suyu, zeytinyağı, tuz.

Hazırlık: Kerevizin kök ve yaprakları ayrılıp güzelce yıkanır. Kökleri soyulup küp gibi, yaprakları ise ince doğranır. Havuç, küp şeklinde doğranır.

Pişirme: Tencereye yeteri kadar zeytinyağı konur. Önce havuç bir miktar kavrulur. Sonra küp şeklinde doğranmış kerevizler ilave edilir bir miktar pişirilir. Daha sonra portakal ve limon suyu ilave edilir. Kereviz kuru ise bir çay bardağı kadar su ilave edilebilir, yeteri kadar tuz konur. Kaynadıktan sonra ateş kısılır. Pişmeye yakın kereviz yaprakları ilave edilir. Kısık ateşte biraz daha pişirilir, altı kapatıldıktan sonra 15 dakika dinlendirilir. İstenirse soğuk olarak da servis yapılabilir. Afiyet olsun.


Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


“Ebû Bekir’in imanı yeryüzü halkının imanı ile tartılsa elbette ağır gelir."
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabü'l-îmân)




17 Ocak Perşembe • Hicrî: 5 Rebîulevvel 1434 • Rûmî: 04 Kânûn-ı Sânî 1429




ASHABIN HAYIRDA YARIŞI



Hz. Ebû Bekir'in (r.a.) oğlu Abdurrahman (r.a.) şöyle anlatıyor: Resûlullah (s.a.v.) sabah namazını kıldırdıktan sonra ashabına döndü ve “İçinizde bugün oruçlu olan var mı?” diye sordular. Hz. Ömer (r.a.);

“Yâ Resûlallah! Geceden oruç tutmayı düşünmedim, onun için ben oruçlu değilim.” dedi. Hz. Ebû Bekir (r.a.) “Geceden oruç tutmayı düşündüm ve şimdi de oruçluyum.” dedi.

Resûlullah (s.a.v.) “İçinizde bugün hasta ziyaretinde bulunan var mı?” diye sordular. Hz. Ömer (r.a.)

“Yâ Resûlallah! Sabah namazını şimdi kıldık, daha yerimizden de ayrılmadık. Nasıl hasta ziyaretinde bulunabiliriz ki?” dedi. Hz. Ebû Bekir (r.a.) “Kardeşim Abdurrahman bin Avf'ın (r.a.) hasta olduğunu duydum. Mescide gelirken, nasıl olduğuna bakmak için ona uğradım, onu ziyaret ettim.” dedi.

Resûlullah (s.a.v.) “İçinizde bugün bir yoksulu doyuran var mı?” diye sordular. Hz. Ömer (r.a.)

“Yâ Resûlallah! Sabah namazını şimdi kıldık, daha yerimizden de ayrılmadık.” dedi. Hz. Ebû Bekir (r.a.)

“Mescide girdiğimde, bir şeyler isteyen bir yoksul gördüm. O sırada oğlum Abdurrahman'ın elinde bir parça arpa ekmeği vardı. Onu alıp hemen o yoksula verdim.” dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.)

“Seni cennetle müjdeliyorum!” buyurdu. Hz. Ömer (r.a.) bir iç çekti ve “Ah cennet!” dedi.

Resûlullah (s.a.v.) Hz. Ömer'i (r.a.) memnun edecek bazı şeyler söyledikten sonra

“Allah, Ömer'e rahmet etsin, Allah, Ömer'e rahmet etsin! Ne zaman bir hayır yapmak istese Ebû Bekir muhakkak onu geçer.” buyurdular.



BİLMECE:

• Gelir bir bir, gider bir bir, gelen gider, giden gelmez, bu nedir? (Doğan, Ölen)

• Kaş ile gözden yakın, söylenen sözden yakın? (Ecel)



Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


“Her cuma günü bana çok salevât okuyunuz. Çünkü ümmetimin salevâtı bana cuma günü arz olunur.

Derece bakımından bana en yakın olan, bana en çok salevât okuyandır.”
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Sünen-i Kübrâ)




18 Ocak Cumartesi • Hicrî: 6 Rebîulevvel 1434 • Rûmî: 05 Kânûn-ı Sânî 1429


CUMA NAMAZI


Cuma, Müslümanlarca bir bayram günüdür. Bu mübarek günde Müslümanlığın varlığı, birliği, güzellikleri tecelli eder.

Bu hayırlı günde mükellef olan Müslümanlar, cami ve mescidlerde toplanırlar, hutbeleri dinleyerek faydalanırlar. Hep birlikte cuma namazını kılarlar, sonra ya başka ibadetlerle meşgul olur veya birbirini ziyaret ederler yahut kendi işlerine dönerler.

Bir hadîs-i şerîfte buyruluyor ki:

“Üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün cuma günüdür. Âdem aleyhisselam o gün yaratılmış, o gün cennete konulmuş, o gün cennetten çıkarılmıştır. Kıyâmet de ancak cuma gününde kopacaktır.”

Bütün bu hâdiselerde ise birçok hayırlar, hikmetler bulunmaktadır.

Resûl-i Ekrem (sallallâhu aleyhi vesellem) Efendimiz, hicretleri esnasında Medine-i Münevvere'ye yakın bulunan “Sâlim ibn-i Avf” yurdunda “Rânuna” denilen vadide “Benî Sâlim” mescidinde ilk Cuma hutbesini okumuş, ilk cuma namazını kıldırmıştır.

Cuma namazının vakti tam öğle namazının vaktidir. cuma namazı için öğle vaktinde ezan okunur.

Evvelâ, tam öğle namazının ilk sünneti gibi dört rek’ât cumanın ilk sünneti kılınır.

Sonra cami-i şerîf içinde bir ezan daha okunup minberde cemaata karşı hutbe okunur.

Bu hutbeden sonra kamet okunup cumanın iki rekât farzı cemaatle kılınır. İmam cehren (sesli) okur.

Bu farzdan sonra da yine öğlenin ilk dört rekât sünneti gibi cumanın son dört rek’at sünneti kılınır.

Bundan sonra da “Zuhr-i âhir” adıyla dört rek’ât daha namaz kılınır.

Bundan sonra da vaktin sünneti niyetiyle tam sabah namazının sünneti gibi iki rek’at daha kılınır. Tesbih ve dua ile namaz tamamlanır.


Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"


“Rabbinin (hesap için huzuruna çıkacağı) makamından korkan kimseye iki cennet (biri Adin, biri Naîm) vardır.”
(Rahmân Sûresi, âyet 46)



19 Ocak Cumartesi • Hicrî: 7 Rebîulevvel 1434 • Rûmî: 06 Kânûn-ı Sânî 1429




PEYGAMBER EFENDİMİZİN (S.A.V.) MERHAMETİ

Hz. Enes (r.a.) buyurdular:

“Resûlullâh'ın (s.a.v.) kokusundan daha güzel ne bir anber, ne bir misk, ne de başka bir koku kokladım. Resûlullâh'ın (s.a.v.) mübarek teninden daha yumuşak ne bir atlasa, ne de bir ipeğe dokundum.” dedi.

Sâbit (r.a.) “Yâ Enes, sen sanki Resûlullâh'a (s.a.v.) bakıyormuş ve mübarek sesini işitiyormuş gibisin” dedi.

Hz. Enes (r.a.) şöyle dedi: “Evet; görüyor ve işitiyorum. Vallahi kıyâmet günü ona kavuşmayı umuyorum. O zaman 'Yâ Resûlâllah! Küçük hizmetçin geldi!' diyeceğim.”

Sonra şöyle dedi: “Peygamber Efendimiz'e (s.a.v.) Medine’de on sene hizmet ettim. Ben o zaman küçük çocuktum. Her yaptığım iş, Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) olmasını arzu ettiği gibi değildi. Bana yaptığım bir işten dolayı “üf” bile demedi, 'Bunu niçin yaptın, bunu niçin şöyle yapmadın.' diyerek hiç azarlamadı.”




“RABBİNİN MAKAMINDAN KORKANA İKİ CENNET VARDIR”



Hz. Ömer'in halifeliği zamanında mescide ve ibadete devam eden bir genç vardı. Bir kız ona âşık oldu. O da ona âşık olmuştu. Tenha bir yerde kız yanına geldi, konuştular. Genç ona meylettiği sırada Allah korkusundan hıçkırıklarla bayılıverdi.

O gencin amcası geldi ve onu kucaklayıp evine götürdü. Kendine gelince amcasına, “Ey amca! Hz. Ömer'e git, benden kendisine selâm söyle ve 'Rabbinin hesap için huzuruna çıkacağı makamından korkan kimseye mükâfat olarak ne vardır?' diye sor.” dedi. Bunun üzerine amcası gitti ve Hz. Ömer'e olanı anlattı. Bu sırada genç tekrar bir hıçkırıkla vefat etmişti.

Hz. Ömer bu olanları öğrenince gencin yanına vardı ve: “Sana iki cennet vardır, sana iki cennet vardır.” buyurdu.


Copyright © 2013 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş


kıssadan hisse

MollaCami.Com