Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"



Hicri 21 RECEB 1433
Rumi : 28 mayıs 1428



Allâhü Teâlâ’ya yaklaştıran ilmi arttırmadığım bir gün bana gelirse o günün güneşinin doğmasında benim için bereket yoktur.” (Hadîs-i Şerîf, Ebû Nuaym, Hılyetü’l-Evliyâ)
11 Haziran 2012





İSLÂM AKÂİDİ ASLÂ DEĞİŞMEZ

Şüphe yok ki dînî akidelerimiz zaman itibariyle aslâ değişmez. İslâm akâidi bundan on dört asır evvel ne ise şimdi yine odur. Resûlullâh Efendimiz’in asrından sonra, onun ve Ashâb’ının yolu olan Ehl-i Sünnet inancından başka inançlara sâhib bir takım fırkalar çıkmıştır. Bu fırkaların en büyükleri Mu'tezile, Şî'a, Hâricîyye, Mürci'e, Neccâriyye, Cebriyye, Müşebbihe fırkalarıdır. Bunlar da kendi aralarında bölünmüşlerdir. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), ümmetinin az bir müddet sonra yetmiş üç fırkaya ayrılacağını ve bu fırkalardan yalnız zât-ı şerîfleri ve Ashabının yolu üzere bulunanlardan başkalarının azaba müstehak olacaklarını, bir mucize olarak evvelce haber vermişti.
Fırka-i Nâciye ki Ehl-i Sünnet ve Cemâ'attir; bid’atten uzak ve sünnet-i nebeviyyeye lâyıkıyla uyan, dîn hükümlerini hevâlarına göre te'vil ve tahriften sakınanlardır.
Mu'tezile: “Kaza ve kaderi inkâr ettiklerinden “Kaderiye” de denilmiştir. Allâh’ın sıfatlarının ezelî olduğunu ve cennette Allâh’ı görmeyi kabûl etmezler.
Şî'a: İmam Ali ile evlâdını, diğer halîfelere üstün tutanlardır. Bazıları bunda çok ileri giderek imâmları ilah yahut nebî sayar. Gâliye, İmamiye, Zeydiyye adlarıyla üç şu’beye ayrılır.
Hâricîler: Bunlar Hz. Osman ile Hz. Ali’yi ve bunlara uyanları mü’min saymazlar. Bunlardan “Yezidiye” taifesi kendilerini İslâm’a nisbet ederlerse de hakikaten müslüman değildirler. Şeytana “Melek-i tavus” derler.
Mürci'e: Bunların i'tikadınca îman, Allâh'ı bilip sadece kalpten sevmekten ve Allâh’a karşı kibiri terkten ibârettir. Böyle olan kimse her türlü günâhı işlese de mü’mindir derler.
Neccâriye: Allâh’ın Vücûd sıfatını inkâr ederler. Mutezile gibi cennette Allâh’ı keyfiyetsiz görmeyi kabûl etmezler, Kur’ân hâdisdir derler.
Cebriyye: Bunlar Kaderiyye'nin aksine olarak kullarda irâde-i cüz’iyye olduğunu inkâr ederler.
Müşebbihe: Hak Teâlâ’yı mahlûkâtına benzetenlerdir. Kerramiyye de bunlardandır.
Bugün İslâm âleminin büyük kısmı Ehl-i sünnet mezhebindedirler. Dimağlarımızı Resûlullâh ve Ashâbının yoluna uymayan batıl fikirlerden korumalıyız.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"





Hicri 22 RECEB 1433
Rumi : 29 mayıs 1428


Sen cennette kuşa bakarsın da onu arzu edersin. Hemen o kuş kızartılmış olarak önüne getirilir.” (Hadîs-i Şerîf, Mecmau’z Zevâid)
12 Haziran 2012







CENNETTE MÜ’MİNLERE VERİLEN NÎMETLER


Allâhü Teâlâ, cennette mü’minlere hazırladığı nîmetleri bir hadîs-i kudsîde şöyle beyan buyuruyor: “Sâlih kullarıma, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir beşerin aklına gelmedik nimetler hazırladım.”
Cennet ehli cennette tüysüz ve sakalsızdır. Göz kapakları da yaratılıştan sürmeli ve otuz yahut otuz üç yaşında olarak cennete girecekler.
Cennete ilk girecek olanların yüzleri ayın on dördü gibi parlar. Onlardan sonra gelenler, semadaki en parlak yıldız gibidirler.
Onların büyük ve küçük abdest ihtiyacı olmaz. Orada hacet gidermek bedenlerinden çıkacak ve misk kokusu gibi kokacak olan terlemekle olur. Orada, tükürme, sümkürme ve uyku ihtiyacı da olmaz. Çünkü uyku ölümün kardeşidir. Cennette ise ölüm yoktur.
Orada, suyu bozulup bayatlamayan su ırmakları; tadı değişmeyen, kokmayan, ekşimeyen, her zaman taze olan süt ırmakları; içenlere lezzet veren ve dünyadaki gibi kekreliği, aklı gidermesi ve günahı olmayan şarap ırmakları; mumu, posası olmayan süzme bal ırmakları vardır.
Onlar koltukları üzerine yaslanmış olarak hurma salkımlarına uzanıp alırlar. Daha meyve ağızlarına ulaşmadan yerinde başkası yaratılır.
Cennette meleklerin kuşatıp hizmet ettiği bir çarşı vardır. Orada gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve kalblere hiç gelmeyen nimetler vardır. Cennet ehlinin arzu ettikleri her şey getirilir. Fakat orada satılan ve satın alınan hiçbir şey yoktur. O çarşıda cennet halkı birbirleriyle karşılaşırlar ve tanışırlar. Dünyada nasıl olduklarını, Rablerine ibadetlerinin nasıl olduğunu, geceleri nasıl ihya ettiklerini, gündüzleri nasıl oruç tuttuklarını, ölümün nasıl olduğunu ve uzun müddet çürüdükten sonra nasıl dirilip de cennet ehlinden olduklarını konuşurlar, sohbet ederler.




Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Hicri 23 RECEB 1433
Rumi : 30 mayıs 1428.

Müslüman kardeşini ziyaret edenin sevabı, ziyaret ettiği kimsenin sevabından daha büyüktür.” (Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Câmiu's-Sağîr)
13 Haziran 2012






SILA-İ RAHMİN FAZİLETLERİ


Ebu'l-Leys es-Semerkandî (rh.) şöyle buyurdu:
Bir kişi akrabalarının yakınında ikamet ediyorsa, hem hediye ile ve hem de ziyaret ile sıla-i rahimde bulunmalı, onlarla alakadar olmalıdır. Eğer hediye götürmeye imkânı olmazsa ziyaret ederek ve ihtiyaç duydukları işlerde onlara yardımcı olarak alakadar olmalıdır.
Şayet uzak bir yerde ikamet ediyorsa o zaman mektup yazmalı (telefon vs. yollarla görüşmeli)dır, eğer gücü yeterse ziyaret etmesi daha iyidir.
Sıla-i rahimde on güzellik vardır:
1- Sıla-i rahimde Allâhü Teâlâ’nın rızası vardır. Zira Allâhü Teâlâ sıla-i rahmi emretmiştir.
2- Ziyaret etmekle akrabalarını sevindirir. Nitekim hadîs-i şerîfte “Amellerin en faziletlisi mü’mini sevindirmektir.” buyrulmuştur.
3- Melekler bundan dolayı sevinirler.
4- Sıla-i rahimde bulunan kişiyi Müslümanlar takdir edip överler.
5- İblis aleyhilla'ne gam ve kedere boğulur, üzülür.
6- Ömrü ziyadeleşir.
7- Rızkında bereket olur.
8- Vefat eden babalar ve dedelerin ruhları bu ziyaretten dolayı sevinirler.
9- Sevgi ve muhabbetin artmasına sebep olur. Çünkü başına bir üzücü veya sevindirici bir şey gelse yakınları toplanırlar ve kendisine yardımcı olurlar. Böylece aralarında sevgi ve muhabbet artar.
10- Öldükten sonra da sevab elde eder. Çünkü akrabaları, onun kendilerine yaptığı iyiliği her ne zaman hatırlasalar ona duâ ederler.




BEYİT:


Her nefeste eyledik yüz bin günâh,
Bir günâha etmedik hiçbir gün âh.

(Süleyman Çelebi)



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri 24 RECEB 1433
Rumi : 1 haziran. 1428


.İnsanoğlu sabahladığı zaman bütün âzâları dile yalvararak şöyle derler: Bizim hakkımızda Allâh’tan kork. Çünkü biz ancak sana bağlıyız. Sen doğru olursan biz de doğru oluruz. Sen eğri olursan biz de eğri oluruz.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)
14 Haziran 2012





ÇOCUĞUN BABASININ ÜZERİNDEKİ HAKKI


Ashab-ı Kirâm, ‘Yâ Resûlullah, çocuğun babası üzerinde hakkını bize bildir.’ dediler.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “İsmini güzel, edebini güzel yapmasıdır.” buyurdular.
Çocuklara manasız, çirkin manalı isimler koymamalıdır. Volkan, Buket ve Sibel gibi isimler Türkçe değildir. Volkan’nın manası güzel değil korkunçtur. Buket Türkçe değildir. Sibel ise Hititler’in putlarından birinin adının Fransızcası’dır.





DÎNÎ ESER NEŞRİYÂTI


Dînî eser neşriyatı son yıllarda çok artmıştır. Çok faydalı te'lîf ve tercüme eserlerin yanı sıra çok bozuk eserler de çıkarılmaktadır.
Bu eserlerin bir kısmı sırf ticaret hırsıyla hareket edenler tarafından kontrolsüz olarak basılıyor.
Bir kısmı da ilmî salâhiyeti olmayan bazı yazarlar tarafından para kazanmak için yalan yanlış hazırlanıyor. Hele birtakım ehliyetsiz mütercim ve sadeleştiriciler, asıl nüshaları muteber ve sağlam nice kitabı tercüme ederken ve sadeleştirme yaparken berbat ediyor, hatta katlediyorlar. Kaliteyi, keyfiyeti pek düşünen yok... Böyle neşriyatın büyük mahzurları vardır.
Genç nesiller dinini öğrenemiyor, ahlâk yıkılıyor; gusül abdestini bile bilmeyen milyonlarca insan var... Dinini öğrenmek isteyen Müslümanlar okuyacakları dîn kitâblarını ehl-i sünnet ve cemaat âlimlerine sorup da öyle almalıdır. Yoksa yalan yanlış eserler alır, onları okurken -en azından- boş yere vakit kaybetmiş olurlar.
Hatâlarla dolu Kur’ân meâlleri, Hz. Muâviye’ye, ashabın bâzılarına hakaret eden, Hz. Âişe’ye dil uzatılan bozuk İslâm târihi kitapları vardır... Müslümanlar çok dikkatli olmalı, dinini, tarihini mutlaka ve mutlaka ehl-i sünnet âlimlerinin eserlerinden öğrenmelidir.
Ömür pek kısadır, vakit ise dardır. Önce zarurî ve temel dîn bilgilerini öğrenmek lâzımdır. Onlar da akaid, fıkıh, muamelât, ahlâk kitaplarıdır. Ehl-i sünnet âlimlerinin bu mevzularda birçok kitabı vardır.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri 25 RECEB 1433
Rumi : 2 haziran. 1428.




Çokça istiğfar etmeye gücünüz yeterse yapın. Zira Allâhü Teâlâ katında istiğfardan daha çok işe yarayan ve ona daha çok sevimli olan bir şey yoktur.” (Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)
15 Haziran 2012






SÜNNET DİNDE DELİLDİR



Peygamber Efendimiz (s.a.v) onlara (Ashab-ı Kiram’a) namaz kıldırdı. Sonra kalktı ve şöyle buyurdu:
“Sizden koltuğuna yaslanmış biriniz şöyle mi zanneder: Allâhü Teala Kur’ân-ı Kerîm’inde olanlardan başka hiçbir şeyi haram kılmamıştır?
Dikkat edin! Muhakkak ki ben vallahi vaaz ettim, emrettim ve bir çok şeyden nehyettim ki onlar Kur’ân-ı Kerîm’de olanlar kadar, hatta daha fazladır….”





Mİ‘RÂC GECESİ’NDE VE GÜNDÜZÜNDE YAPILACAK İBÂDET


• Receb-i Şerîf’in 27’nci gecesi (yarın akşam) Mi‘râc Gecesi’dir. Yatsı namazından sonra 12 rek’at Hâcet namazı kılınır. Beher rek’atte Fâtiha’dan sonra 10 İhlâs-ı Şerîf okunur. Namaza niyet şöyledir: “Yâ Rabbi, rızâ-yi şerîfin için niyet eyledim namaza. Bu gece yedi kat gökleri ve bütün esrârını göstererek muhabbetin ile müşerref kıldığın sevgili Habîbin Resûl-i Zîşân Efendimiz hürmetine ben âciz kulunu aff-ı ilâhîne, feyz-i ilâhîne ve rızâ-yı ilâhîne mazhar eyle.” Allâhü Ekber
Namazdan sonra:
• 4 Fâtiha-i Şerîfe,
• 100 defa, “Sübhânallâhi ve’l-hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber, Velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm”,
• 100 İstiğfâr-ı şerîf,
• 100 Salevât-ı şerîfe okunup duâ edilir.
Bu namaz her rekatte yüz ihlas okuyarak on rekat kılınır veya on ihlas okuyarak 100 rek’at kılınırsa; -bunu yerine getiren mü’min bu namazın feyz ve bereketiyle- huzûr-i ilâhiye namaz borçlusu olarak çıkmaz.
• Hadîs-i şerîfte, Mi’râc (Receb-i Şerîf’in 27.) gecesinin gününde oruç tutana altmış ay oruç sevâbı yazılacağı va’dedilmiştir. O gün öğle ile ikindi arasında 4 rek’at namaz kılınır. Her rek’atte Fâtiha’dan sonra 5 Âyetü’l-Kürsî, 5 Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn, 5 İhlâs-ı Şerîf, 5 Kul eûzü birabbi’l-felak, 5 Kul eûzü birabbi’n-nâs sûreleri okunur. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)




Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri : 26 RECEB 1433
Rumi: 3 haziran. 1428.


Mirâc gecesinde) Resûlullâh’a (s.a.v.) üç şey verildi: Beş vakit namaz, Bakara Sûresi’nin son iki âyeti (Âmenerrasûlü...) ve ümmetinden, hiçbir şeyi Allâh’a şirk (ortak) koşmayanların büyük günahlarının bağışlanacağı.” (Hadîs-i Şerîf, Sahih-i Müslim)
16 Haziran 2012






İSRÂ VE Mİ’RÂC MÛCİZESİ


Peygamberimiz (s.a.v), hicretten bir buçuk sene evvel Receb ayının 27. gecesi Burak ile Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya götürüldükten sonra sahradan semâya çıkarıldı. Semâ katlarının her birinde peygamberlerden biriyle görüştü. Nice melekler gördü. Cennet ve cehennemi müşâhede etti, gördü. Sidre-i Müntehâ’yı geçti, Allâhü Teâlâ’nın melekûtundan birçok acâyibât gösterildi. Beş vakit namaz emriyle aynı gece geri döndü. Sabahleyin mescide çıkıp Kureyş’e haber verdi. Şaşkınlık ve inkârdan kimi el çırpıyor, kimi elini başına koyuyordu. Îman etmiş olanlardan bâzıları, dinden döndüler. İçlerinden bir kısmı Hz. Ebû Bekir’e (r.a.) koştular: “Eğer bunu o söylediyse şüphesiz doğrudur.” dedi. “Onu, buna karşı da mı tasdik ediyorsun?” dediler. O da “Ben onu bundan daha ötesinde -yani peygamberliğini- tasdik ediyorum!” dedi. Bunun üzerine “Sıddîk” diye isimlendirildi.
Kureyşlilerden Mescid-i Aksâ’yı bilenler Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) onunla alâkalı suâller sordular, târifini istediler. Allâhü Teâlâ Mescid-i Aksâ’yı Resûlullâh'a gösterdi, ona bakıp târif ediyordu. Müşrikler, “Târifinde doğru söyledi.” dediler.
Sonra da “Haydi bakalım, bizim kervanı haber ver. O, bizce daha mühimdir. Onlardan bir şeye rast geldin mi?” dediler. “Evet, filanların kervanına rast geldim, Revha’da idi. Bir deve yitirmişler, arıyorlardı. Yüklerinde bir su kırbası vardı. Susadım, onu alıp su içtim ve yine eskisi gibi yerine koydum. Geldiklerinde sorun bakalım, kırbada suyu bulmuşlar mı?” buyurdu. “Bu da diğer bir delildir.” dediler.
Sonra sayılarını, yüklerini, şekillerini sordular. Bu defa da Resûlullâh’a (s.a.v.) kervan gösteriliverdi ve sorduklarının hepsini haber verdi: “İçlerinde falan ve filân, önde karamtık beyaz bir deve üzerinde dikilmiş iki büyük çuval olduğu halde filân gün güneşin doğuşuyla beraber gelirler.” buyurdu. “Bu da diğer bir delildir.” dediler.
O gün hızla Seniyye’ye doğru çıktılar. Güneş ne zaman doğacak da onu yalancı çıkaracağız diye bakıyorlardı. Derken içlerinden birisi “Güneş doğdu.” diye haykırdı, diğer birisi de “İşte kervan geliyor, önünde karamtık beyaz deve ve içlerinde falan ve filân da var, tıpkı dediği gibi.” dedi.
Böyle iken yine îmân etmediler de “Bu apaçık bir sihirdir.” dediler.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri : 27 RECEB 1433
Rumi: 4 haziran. 1428.


.Osman bin Affân ümmetimin en hayâlısı ve ekremidir.” (Hadîs-i Şerîf, Kenzü'l-Ummâl)
17 Haziran 2012
.





HZ. OSMAN-I ZİNNÛREYN (R.A.)



Abdullah İbn-i Ömer (r.anhüma) buyurdu: “Nebî aleyhisselâmın yanında Hz. Osman anıldı. Resûlullâh “O nurdur” buyurdular. “Nûr nedir” diye soruldu. “Nûr semâ ve cennetlerde güneştir. O nur, hûru'l-îynden üstündür. Ben kızımı onunla evlendirdim. Allâhü Teâlâ melekleri katında onu “Zü'n-nûreyn” diye isimlendirdi. Cennette de onu zü'n-nûreyn diye isimlendirir. Kim Osman’a kötü söylerse elbette bana kötü söylemiştir.” buyurdular.
Peygamber (a.s.)'ın iki defa damadı olmuştur. Onun için lâkabı “Zinnûreyn” (iki nur sâhibi; Hz. Peygamberin iki kızının zevci) idi. Melekler ondan utanırdı. Resûlullâh (a.s.)’ın Hz. Ebûbekir ve Ömer’den sonra üçüncü dostu idi. Kur’ân’ı Kerîm’in tamamı hafızasında idi ve aynı zamanda Câmi’u’l-Kur’ân’dır. Tefsirini; manasını iyi bilenlerden idi. Hz. Osman’ın, bir gecede iki rek'at namazda Kur’ân-ı hatmettiği meşhurdur.
Malını Allah ve İslâm yolunda harcadı. Bir gün Resûlullâh’a (s.a.v.) üçyüz deve bağışladı.
Resûlullâh (a.s.) Hz. Osman’a duâ etti ve “Ey Osman! Allah senin gelmiş ve gelecek günahını bağışlasın!’ buyurdu. Hak Teâlâ Hazretleri o duâyı kabûl edip Hz. Osman’ı bağışladı.
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) Hz. Osman’a baktı ve: “Benden sonra sana belâlar geldiğinde halin nice olur.” buyurdular. Hz. Osman (r.a.) sordu “Ben ne yapayım, Yâ Resûlallâh”, Hz. Peygamber: “Sabır, Yâ Osmân! Rabbin senden râzı olduğu halde bana kavuşuncaya kadar sabır.” buyurdular.
Hz. Ömer'den sonra oniki yıl halîfelik yaptı. Zilhicce ayının 18. Cuma günü, Kur'an okurken evinde şehîd ettiler. 90 yahut 86 yaşında vefat etti.


BEYİT: Hakkıyâ, âyîne-i cevr u cefâdır evliyâ
Cilvegâh-ı sabr u teslîm ü rızâdır evliyâ
Dâvet etti bezmine çû anı şâh-ı enbiyâ
Hazret-i Osmân şehâdet şerbetin nûş eyledi.
Açıklaması: Ey Hakkı, evliyâ; belâ ve cefânın aynası, sabır, teslîmiyyet ve rızânın tecellî ettiği mahaldir. Sultân-ı Enbiyâ onu meclisine dâvet edince Hz. Osmân şehâdet şerbetini içti.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

Hicri : 28 RECEB 1433
Rumi: 5 haziran. 1428.


Tallâhi, biz senden evvel birçok ümmetlere resûller gönderdik, buna karşı şeytan onlara amellerini tezyin etti (süsledi), bu gün de o (şeytan) onların velisidir ve onlara elîm bir azâb var.” (Nahl Sûresi, âyet 63)
18 Haziran 2012
.





HZ. İDRÎS ALEYHİSSELÂM


Hz. İdrîs (a.s.), babası Hz. Şît (a.s.)’a benzer idi. Âlem’de ilk önce yazıyı Hz. İdrîs (a.s.) yazdı. O, nücûm ilmi, hesap ve rakam bilir ve Allâh’a ibâdetle son derece meşgul olur idi. Asıl adı (Uhnûh) olup ilimle ve dersle çok uğraştığı için (İdrîs) denilmiştir.

Allâhü Teâlâ, onu Kâbiloğullarına peygamber olarak gönderdi. O kavim Allâh’ı tevhîdi bırakıp putlara taparlardı. Hz. İdrîs onları Allâh’a ibâdete davet ederdi. Allâhü Teâlâ ona otuz “Suhuf” indirdi. Gece ve gündüz bunu okur, melekler onu dinlemeye gelirlerdi. Her gün yükseltilen ibadetler içinde onun ibadeti diğer insanlarınkinden fazla idi. Hatta melekler onun ibâdetine hayret ederler, şeytan ise hased eder, ama ona bir şey yapmak için hiç yol bulamazdı.

Terzilik sanatını ilk o işleyip elbise dikti, insanlar onu giydiler. Ondan önce halk dikişsiz hayvan derisi giymekte idi. Elbise dikerken iğneyi her geçirdiğinde Allâh’ı tesbîh ederdi. Eğer bir gaflet olursa hemen diktiğini çözüp tekrar dikerdi.

Hz. İdrîs elinin emeği ile geçinirdi. Halka ücretle elbise dikerdi.

Hz. İdrîs (a.s.), ümmetine tûfândan bahsetmiş ve Hâtemü’l-Enbiyâ (peygamberlerin sonuncusu) olan Resûlullâh Efendimiz Hazretlerinin sıfatlarını bildirmişti.





YEMEK TARİFİ:....................Fırında Sütlaç (5 Kişilik)



Malzemeler: Süt, yarım kg. Şeker, 1,5 çay bardağı. Nişasta, yarım çay bardağı. Vanilya, 1 çay kaşığı. Çam sakızı, 1 gr. Pirinç, yarım çay bardağı

Hazırlık: Bir tencerede süt kaynatılır. Ayrı bir tencerede pirinç haşlanır. Kaynatılan sütün içerisine sulandırılmış nişasta ilave edilir. Şeker, çamsakızı ve vanilya ilave edilerek beş dakika kaynatılır. Üzerine haşlanan pirinç ilave edilir ve iki dakika daha kaynatılır ve kâselere konulur. Bir parmak kalınlığında soğuk su konulmuş tepsiye dizilip fırında (200 derece) üzeri kızarıncaya kadar pişirilir. Soğuk olarak yenilir.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

19 Haziran 2012

Din kardeşinin başına gelen bir belâya sevinme! Zira, Allah ona âfiyet verir de seni belâya uğratır.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)
19
Haziran Salı 2012
Hicrî: 29 Recep 1433 • Rûmî: 06 Haziran 1428


OTUZ İKİ FARZI BİLMEK FARZI AYINDIR

Zarûrât-ı dîniyyenin en büyük rüknü imanın farzlarıdır. Bütün erkek ve kadın Müslümanların otuz iki farzı öğrenip çoluk çocuğuna da öğretmeleri de farzdır. Kur’ân’ı Kerîm okumayı öğreten hocaların talebelerine, önce otuz iki farzı öğretmeleri lazımdır.
Otuz iki farz:
İmânın Şartları: Altı
İslâmın Şartları: Beş
Guslün Farzları: Üç
Abdestin Farzları: Dört
Teyemmümün Farzları: İki
Namazın Farzları: On iki
Yekûn: Otuz iki
İmânın şartları:
1- Allâh’ın varlığına ve birliğine, 2-meleklerine, 3- kitaplarına, 4- peygamberlerine, 5- âhiret gününe, 6-kadere, hayır ve şerrin Allâhü Teâlâ'nın takdiri ile olduğuna inanmak.
İslâmın şartları:
1- Kelime-i şehâdet getirmek, 2- Namaz kılmak, 3- Zekât vermek, 4-Oruç tutmak, 5- Haccetmek.
Guslün farzları:
1- Ağzına su vermek, 2- Burnuna su vermek, 3- Bütün bedenini yıkamak.
Abdestin farzları:
1- Yüzünü yıkamak, 2- Kollarını (dirsekleriyle beraber) yıkamak, 3- Başının dörtte birini meshetmek, 4- Ayaklarını (topuklarıyla beraber) yıkamak.
Teyemmümün farzları:
1- Niyet etmek 2- Ellerini toprağa vurup yüzünü meshetmek, tekrar toprağa vurup kollarını meshetmek.
Namazın farzları:
Dışında olanlar: 1- Hadesten tahâret, 2- Necâsetten tahâret, 3- Setr-i avret, 4- İstikbâl-i Kıble, 5- Vakit, 6- Niyet.
İçinde olanlar: 1- İftitah tekbîri, 2- Kıyâm, 3- Kırâat, 4- Rükû, 5- Secde, 6- Kâde-i ahîre.

Kim bana sabah on, akşam on salevat getirirse, kıyâmet gününde şefâatime kavuşur.” (Hadîs-i Şerîf, Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid)

20
Haziran Çarşamba 2012
Hicrî: 30 Recep 1433 • Rûmî: 07 Haziran 1428

ALLÂH’IN ÖĞÜNDÜĞÜ ZATLAR

“Resûlullâh (s.a.v.) Ashâb’ından bazılarının yanına vardı. Onlara ‘Sizi buraya oturtan nedir?’ diye sordu.
Onlar ‘Allâh’ı zikrediyoruz ona hamdediyoruz.’ dediler. “Cebrâîl (a.s.) geldi ve Allâh’ın meleklerine sizinle öğündüğünü bana bildirdi.’ buyurdular.”
ŞA’BÂN-I ŞERÎF
Yarın idrâk edeceğimiz Şa’bân ayı, Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in ayıdır. Bu itibarla bu ayda salevât-ı şerîfeye devam etmek lâzımdır. Yine mümkün oldukça istiğfar ve İhlâs-ı Şerîf okumalı, teheccüd ve tesbîh namazları kılmalı ve hatm-i enbiyâ yapmalıdır.
Şa’bân ayı, şerefli, ulvî, berâta erdirici, ilâhî ihsâna kavuşturucu, müminlere rahmet, kâfirlere gazap olan ve ilâhî nûra nâil eden bir aydır. Bu ayın birinci gecesinde, yani bu akşam, her rek’atte bir Fâtiha, üç Âyetü’l-Kürsî ile bir tesbih namazı kılınır.
ŞA’BÂN AYI İCTİM‘I, RU’YET VE BAŞLANGICI
Hicrî Kamerî 1433 yılı Şâban ayı ictima‘ı dün (19 Haziran Salı) Türkiye saati ile 18.00’de idi.
Ru’yet ise bugün (20 Haziran Çarşamba) Türkiye saati ile 10.04’de.
Hilâl’in görüldüğü yerler: Büyük okyanusun orta ve güney kesimi, Avustralya’nın kuzey batı sahilleri hariç tamamı, Madagaskar, Afrika kıtasının tamamı, Asya Kıtasının güney kesimi ile Avrupa kıtasının güney kesimi, güney Amerika kıtası, Kuzey Amerika kıtasının orta ve Güney kesimidir.
Hilâl; Türkiye’nin kuzey kesimi hariç tamamı, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarımadasından da görülebilecektir. Almanya ve Avusturya’dan görülemeyecektir.
Hilâl’in görüldüğü günü tâkip eden 21 Haziran Perşembe günü de Şâban ayının 1’i olmaktadır.

İletişim
Kim bana bir defa salevat getirirse Allâhü Teâlâ da ona on rahmet indirir, on günahını da siler.” (Hadîs-i Şerîf, Musannef-i İbn-i Ebî Şeybe) .21
Haziran Perşembe 2012
Hicrî: 1 Şaban 1433 • Rûmî: 08 Haziran 1428 r
ŞA’BÂN AYININ FAZÎLETİ

Hz. Âişe (r.anha) validemiz buyurdular ki: “...Ben Resûlullah’ın Ramazan ayından başka hiçbir ayın tamamında oruç tuttuğunu ve başka hiçbir ayda Şa’bân ayında tuttuğu oruçtan daha çok oruç tuttuğunu görmedim.”
Resûlullah (s.a.v.) Hz. Âişe’ye (r.anhâ) “Şa’bân ayındaki oruç bana en sevimli olandır.” buyurduktan sonra, “Yâ Âişe! O öyle bir aydır ki, sene içinde rûhu kabz olunacakların (öleceklerin) isimleri ölüm meleğine verilir. Ben de ismimin, ben oruçlu iken verilmesini isterim.”
Ümmü Seleme (r.anhâ) vâlidemiz: “Resûlullah (s.a.v.), Ramazan ayından sonra hiçbir ayda Şa’bân ayındaki kadar oruç tutmamıştır.” buyurdular.
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Receb; Allâhü Teâlâ’nın ayı, Şa’bân; benim ayım, Ramazan; ümmetimin ayıdır. Şa’bân günahlara keffâret (mağfiretine sebep) olan aydır, Ramazan ise günahları temizleyen aydır.”
Bu ay, hayır kapılarının açılacağı, bereketin indirileceği, hataların terk edileceği, günahların bağışlanacağı ve yaratılmışların en hayırlısı olan Resûlullah’a (s.a.v.) çokça salavâtın getirileceği bir aydır. Böyle olunca, müminlerin bu ayda gafletten uyanmaları, günahlardan temizlenip geçmişte işledikleri günahlardan dolayı tevbe ederek Ramazan ayına hazırlanmaları gerekir. Bu ayda Allâh’a yalvarıp yakarmalı, ayın sahibi olan Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) vesîle kılarak Allâh’a yaklaşmaya çalışmalıdır.
Bunları sonra yaparım diyerek tehir etmemeli, geciktirmemelidir. Zirâ dünya üç günden ibârettir. Biri, dündür, geçmiştir; ibret alınacak gündür. Diğeri bugündür, amel etme günüdür; ganimettir. Diğeri de, yarındır ki, emeldir; tehlikelidir. Ona çıkıp çıkamayacağını bilemezsin. Aylar da böyledir. Receb geçmiştir, tekrar dönmez. Ramazan gelecektir, fakat ona kavuşup kavuşamayacağını bilemezsin. Şa’bân ise iki ay arasında bir vâsıtadır. O ayda ibâdetle meşgul olmayı ganimet bilmek îcâb eder.

22 Haziran 2012

Şüphesiz ki müttakîler, Rablerinin kendilerine verdiğini alarak cennetlerde pınar başlarındadır. Çünkü onlar bundan evvel (dünyada) güzel amel etmeyi âdet edinmişlerdi, gece pek az uyuyorlardı ve seher vakitleri hep istiğfar ederlerdi.” (Zariyat Sûresi, âyet 15-18) 22
Haziran Cuma 2012
Hicrî: 2 Şaban 1433 • Rûmî: 09 Haziran 1428
Nasreddin Hoca'nın Vefatı (1284) • Sultan İkinci Süleyman'ın Vefatı (1691)

NAMAZI BOZAN BAZI ŞEYLER

- Namazda olan kimse, geriden gören kimsenin ‘namazdaki adam bunu işlemez.’ diye hükmettiği şeyi işlerse buna amel-i kesîr denir ve işleyenin namazı bozulur. Ancak namazı ıslâha sebep olacak zarûrî hareketler bundan hâricdir -secde yerine gelmiş çocuğu yana itmek gibi-.
- Namaza başlamadan evvel ağzında bulunan nohut büyüklüğündeki şeyi namazda yutmakla yâhut ağzında eriyeni yutmakla namaz bozulur.
- Namaz içinde özürsüz öksürmek namazı bozar. Kişi öksürmeğe mecbur kalsa bile onu def etmeli yahud yavaşça öksürmelidir.
- Namazda bir acıdan veya musîbet sebebiyle sesli ağlamak veya “Ah, öf” gibi iki harfli veya daha fazla harf ile ses çıkarmak namazı bozar.
SEHER VAKTİ UYKU
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri Marifetnamesinde şöyle buyuruyor:
Ey aziz! Allah dostları demişlerdir ki: Saadetimizin sermayesi gecedir. Gece, ariflerin sırdaşıdır. Gece, âşıkların derdi artar. Arifler, fikirlerini tartar. Gece kâmiller için mutlu bir zamandır. Kalp semasına güneşin inişidir. Her gece güneş doğar. Fakat halk uyku denizine dalar gider.
Her seherde, her murada erişilir. O vakit kör gibi uyumak gaflettir. Seher vakti mübarek saattir. O saatte uyanık olan saadet ehlidir. Seher vaktinde âşıklar uyumazlar, ariflerin gönlünden uzağa gitmezler. Seher vaktinde rahmet kapıları açıktır. O zaman uyanık olanın ruhu zevk, kalbi safa bulur. Uykusu çok olanın ruhu hasta, işi zordur.
Hakkı, bîdâr ol, seher vaktinde tenbel olma,
Uyumak insana ayb u âr olur seher vaktinde.
(Bîdâr: Uyanık olmak.)
İSİMLERİMİZ:
Erkek: Süleyman, Kız: Sümeyye

23
Haziran Cumartesi 2012

Hicrî: 3 Şaban 1433 - Rûmî: 10 Haziran 1428

Hazreti Ali'nin Halife Seçilmesi (656) • Turgut Reis'in Şahâdeti (1565)

İlim Şehri’nin Kapısı Hazreti Ali (K.V.)’nin Vasıfları
Hz. Muâviye (r.a.), karşılaştığı ve içinden çıkamadığı meseleleri Hz. Ali (k.v.)’ye yazardı. Hz. Ali’nin (r.a.) şehid edildiğini işittiği zaman “Fıkıh ve ilim, Ebû Tâlib'in oğlunun (Hz. Ali’nin) vefâtı ile gitti!” demişti.
Bir gün, yanına gelen Dırâru's-Sudâî’ye (r.a.): “Ey Dırâr! Bana, Ali’yi tavsif etsen (anlatsan)” demiş, Dırâr (r.a.), şöyle anlatmıştır:
“Vallâhi, onun sözü açık ve kat’iydi. O, adâletle hükmederdi. Her yanından ilim ve hikmet fışkırırdı. Dünyâdan ve dünyâ zînetlerinden kaçınırdı. Geceye ve gecenin sessizliği ile baş başa kalmaya âşık ve alışıktı. Son derece de ibret alıcı, uzun uzun düşünücü idi. Onun aramızda bulunuşu, herhangi birimiz gibi idi. Kendisine bir şey sorulunca hemen cevap verir, bildirilmesini istediğimiz şeyi bize bildiriverirdi...
Müslümanlara saygı, yoksullara yakınlık gösterirdi. Güçlü birisi, bâtıl işinde ondan yüz bulmayı ümit etmez, zayıf olan da onun adâletinden umutsuzluğa düşmezdi.
Kendisini, bazı konak yerlerinde, geceleyin görmüşlüğüm vardır: Boynunu büker, hazin hazin ağlar: ‘Ey dünyâ! Sen benden başkasını aldatmaya bak! Benim sana aldanmam ne kadar uzak! Ne kadar uzak! Ben, seni hiç dönülmeyecek şekilde üç talâkla boşamışımdır! Ey dünyâ! Senin ömrün kısa, değerin de azdır. Aaah! Âhiret azığının azlığından, âhiret seferinin uzunluğundan, âhiret yolunun ıssızlığından, aaah!’ diyerek inlerdi.”

Hz. Muâviye Dırar’ın anlattıklarından ağladı ve “Allâh, Ebû’l Hasan’a (Hz. Ali’ye) rahmet etsin. Vallâhi, o tam böyle idi!..” dedi ve “Ey Dırâr! Onun vefâtına senin üzüntün nasıldır?” diye sordu.
Dırâr “Biricik oğlu, yanında boğazlanan kimsenin üzüntüsü gibidir!” dedi.

İsimlerimiz:
Erkek: Talha, Kız: Tuba

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Ümmetimin en hayırlıları âlimleridir. Âlimlerin de en hayırlıları halîm selîm olanlarıdır.”
(Hadîs-i Şerîf, Kuzâî, Şihâbü'l-Ahbâr)



24
Haziran Pazar 2012

Hicrî: 4 Şaban 1433 - Rûmî: 11 Haziran 1428

İkinci Balkan Harbi'nin Başlaması (1913)

Hazret-i Ali'den (R.A.) Nasihatler:
- Cenâb-ı Hakk’a verdiği bütün nimetler için dâimâ şükret ki, sana kat kat fazlasını ihsan etsin.

- İnsan iyi veya kötü bulunduğu mevkiyi kendi hazırlar. Öyleyse sen de dâimâ hayırlı işlere tâlib ol.

- Rızkı da helâl kapısından iste (yani helâlinden kazanmağa çalış) ki her taraftan sana kat kat rızık gelsin.

- Dünya iki halden ibârettir: Güçlük (belâ) ve kolaylık (nimet).

- Mâhir ve terbiyeli olan bir kimse dünyadan hıyânet görse de sabır ve tahammül kendisine hıyânet etmez; sabırla maksadına nail olur. Tecrübe ile iyi bilirim ki ne refâh ve ne de fakirlik dâimîdir.

- Öyle bir adamı kendine dost et ki, seninle kardeşliğini her zaman korusun ve seni düşmanlarına karşı muhafaza etsin.

- Hastanın şifayı aradığı gibi sen de dostunu ara ve yalancıyı bırak. Çünkü yalancıdan dost olmaz.

- Dostunu her yerde koru ve yalan söylemeyen adamdan ayrılma.

- Yalancıdan ve ona yakın olmaktan ve onun dostluğundan sakın. Çünkü yalancı görüştüğü adama fenalık bulaştırır. Dili ile sana arzu ettiğinden çok verir ve sıkıntılı zamanında tilkinin döndüğü gibi senden döner.

- Tamah ettikleri şey kişide bulundukça etrafında koşup dururlar. Zaman (talih) o adamdan yüz çevirince ona cefa ve eziyet edip yanından ayrılırlar.

- Ailesi veya akrabasından birinin ölümü ile musîbete uğrayıp sabretmeyerek ağlayan ve çok kederlenen adama hayret ederim. Sanki ölüm garîb bir şey mi? Yakasını yırtmış, cehâletinden vâveylâ koparıyor.

- Ölümde Cenâb-ı Hak yarattıklarını denk tutmuştur. Hatta Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bile istisnâ buyurulmamıştır. Cenâb-ı Hakk’ın bir meleği vardır, her gün şöyle seslenir: Ölmek için doğurunuz, harab olmak için bina yapınız!

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

“Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama o sizin kalplerinize ve amel(iş)lerinize bakar.”
(Hadîs-i Şerîf, Sahih-i Müslim)



25
Haziran Pazartesi 2012

Hicrî: 5 Şaban 1433 - Rûmî: 12 Haziran 1428

Sultan Abdülmecid'in Vefatı, Sultan Abdülaziz'in Tahta Çıkışı (1861) • Kore Savaşı'nın Başlaması (1950)

Kurtulan Fırka: Ehl-i Sünnet ve Cemaat

Resûlullah -sallAllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, “Ümmetim yetmiş küsur fırkaya ayrılacaktır. Bir fırkadan başkası cehennemliktir.” buyurdular.
‘O hangi fırkadır?’ diye sorulduğunda Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
“Benim ve ashâbımın yolunda olanlardır.” buyurdular.

Bir Müslümana “Hangi mezheptensin?” diye sorulduğunda:
“Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebindenim.” demelidir.
Böyle demekle “Ben Resûlullah Efendimiz’in -sallAllahu aleyhi ve sellem- ve Ashab-ı Kiram'ın -radıyAllahu anhüm- yolundan gidiyorum, onların iman ve amel hükümlerini kabul ediyorum.” demiş olmaktadır.

Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebinin itikatta iki imamı vardır: İmam Matüridî ve İmam Eş’ari Hazretleri.
Amel meselelerinde ise dört şubeye ayrılmıştır: Hanefî, Mâlikî, Şafiî ve Hanbelî.
Hanefi mezhebi alimleri İmam Mâtüridî Hazretlerini; Şâfî mezhebi alimleri İmam Eş'arî Hazretlerini itikatta imam kabul etmişlerdir.
Bir Müslüman, hangi mezheptense, sadece ona bağlanıp hükümlerini öğrenir ve onu tatbik eder.
Bir Müslümanın Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebinden olması için:
İtikatta ya Mâturidî veya Eş'arî olması,
Amelde de bu dört mezhepten (Hanefî, Mâlikî, Şafiî ve Hanbelî) birisine bağlanmış olması ve bütün amellerini bağlı olduğu amel mezhebine göre işlemesi gerekir.

Beyit:
Çünki ilm ü edebe edeble ettin rağbet,
Daima sahib-i irfân ile eyle sohbet.
(Dâyezâde Efendi) (Eslaf 312)


kıssadan hisse

MollaCami.Com