Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri 5 RECEB 1433
Rumi : 13 mayıs 1428
27 Mayıs 2012



“…(Ey Resûlüm,) Haydi, yüzünü mescidi harama doğru çevir, siz de (ey mü’minler) nerede bulunsanız yüzünüzü ona doğru çeviriniz…” (Bakara Sûresi, âyet 144)





SULTANIN TEVAZUU


Bir şahıs Büyük Selçuklu Devleti’nin Halep Atabeyi Nureddin Mahmud bin Zengi’yi dava etmişti. Birlikte mahkemeye gittiler. Zengi, Kadı Kemâleddin bin Şehrizûri’ye “Davalılara nasıl davranıyorsan bana da öyle davran.” dedi. Mahkeme sonunda Nûreddin haklı çıkmasına rağmen hakkını kendisini mahkemeye getiren şahsa bağışladı ve “Mahkemeye gelmeden iddia ettiği şeyi ona verip gitmek istedim, fakat bunun beni gurura ve kibire sevkedip mahkemeye gitmeme mani olmasından korktum da geldim, sonra da iddia ettiği şeyi ona verdim” dedi.




KIBLE SAATİ VE DÜNYA KIBLE GÜNÜ NEDİR?


Kıble saati; kıblenin güneş ile tespit edildiği saattir. Yani, güneşin, bulunduğumuz yerin kıble açısına veya belli bir açı farkına denk geldiği vakittir.

Türkiye, Avrupa ülkeleri, Afrika Ülkeleri ve Türk Cumhuriyetleri ile Avustralya’nın Perth şehrinde; şehrin o günkü kıble saati vaktinde, güneşe doğru dönen kimse, kıbleye dönmüş olur.

Kıble saati, namaz vakitleri gibi günlük olarak değişir.

Kıble saatleri sadece adı geçen şehir için geçerlidir.

Herhangi bir yerinde kıblesi pratik olarak şöyle tespit edilir: O günün takviminde, bulunduğu şehrin namaz vakitleri cetvelinin son sütünundaki “Kıble Saati” (Kıble S) vaktinde güneşin bulunduğu yöne dönen, kıbleye dönmüş olur. Ev içerisinde ise mesela, güneşe göre pencerenin dik çerçevesinin yere düşen gölgesi kıble istikametini gösterir. Bu istikamet işaretlenir ve böylece en pratik ve en doğru bir şekilde kıble yönü tespit edilmiş olur.

Dünya kıble günleri aynı kıble saatinin bütün dünyâ için geçerli olduğu hususî günlerdir.

Senede iki defa, 28 Mayıs (Türkiye saati ile) 12.18'de ve 16 Temmuz saat 12.27'de güneş tam Kâ'be-i Muazzama üzerinde bulunur. Bu iki vakitte, dünyânın o anda gündüz olan yerlerinden herhangi birinde güneşe dönen kimse, aynı zamanda Kâ'be-i Muazzama'ya yani KIBLE'ye dönmüş olur.

Bu sebeple, 28 Mayıs ve 16 Temmuz târihleri, Dünya Kıble Günü olarak kararlaştırılmıştır.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"



Hicri 6 RECEB 1433
Rumi : 14 mayıs 1428

28 Mayıs 2012


“Her kim Kur’ân-ı Kerîm’i kendi re’yi (görüşü) ile tefsîr ederse ateş(cehennem)de oturacağı yere hazırlansın.” (Hadîs-i Şerîf, İthâfü's-Sâde)





TEFSİRLERDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR


Müfessirlerin riayet etmeleri icab eden bir kısım adab ve şartlar vardır.

Müfessirin, önce sahih bir itikada sahip olması ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) sünnetine riâyet etmesi lazımdır. Kötü itikada sahip olanların yazacakları tefsirler, kendi bozuk kanaatlerinin Müslümanlar arasında yayılmasına sebep olacağından itimad edip okumak uygun olamaz.

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) sünnetlerine sarılmayanların yazacakları tefsirlere de itimad edilemez. Manevi feyizden nasibsiz olacağından bunları okumak yine uygun olmaz.

Hele sapık fikirli kimselerin yazacakları tefsir adındaki eserler, İslâm’ı tahrib gibi haince bir maksad için olacağından bunları ele almak bile caiz değildir.

Bid’at sâhiblerinin tefsirleri de kendi bozuk fikirlerini yaymak için yazılmıştır. Bunlardan bir takımı, kendilerini gizleyerek doğru tarafta görünmüş ise de aslında insanları doğru yoldan ayırmak gayesiyle kalblerde şüphe bırakacak meseleleri yazmışlardır. Bunların arasına da insanları tereddüde düşürecek, yanlış kanaatlere saptıracak ibareler sokuşturmuşlardır.

Müfessirin maksadı yalnız Allâhü Teâlâ’nın rızasına kavuşmak, Kur'ân-ı Kerîm’e hizmet etmek, Müslümanların istifadelerini temin etmek olmalıdır.

Müfessir hem aklî hem de naklî ilimlerle mücehhez olmalıdır.

Âyetlerin tefsirini önce Kur’ân-ı Kerîm’de aramalıdırlar. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm’in bazı âyetleri bazılarını tefsir eder. Kur’ân-ı Kerîm’de bulamazsa Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hadisi şeriflerine müracaat etmeli, sonra da Ashab’ın ve tabiinin sözlerinde aramalıdırlar.


İSİMLERİMİZ: Erkek: Habib, Kız: Habibe



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri 8 RECEB 1433
Rumi : 16 mayıs 1428
29 Mayıs 2012




Kostantıniyye (İstanbul) elbette fethedilecektir. Onu fetheden emîr ne güzel emîr (kumandan); o asker ne güzel askerdir!” (Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed bin Hanbel)





EBÛ EYYÛB EL-ENSÂRÎ (R.A.) HAZRETLERİ

Hicretin 49. senesinde Muâviye (r.a.), Süfyân bin Avf el-Âmirî kumandasında İstanbul’a bir ordu sevketti. Daha sonra ona destek olmak üzere oğlu Yezid kumandasında bir ordu daha gönderdi. Ebû Eyyûb Hazretleri seksen yaşını geçmiş olduğu halde onlarla gazaya çıktı.

Orduda Ashâb-ı Kirâm’dan Abdullâh bin Abbâs, Abdullâh bin Ömer, Abdülaziz bin Zürare gibi meşhûr zâtlar da vardı. Ebû Eyyûb Hazretleri yaşlı olduğundan ona “Sen hastasın, senin için cihâdı terk etmeğe ruhsat vardır.” deyip gitmemesi için ısrar ettilerse de o yine de çıkmıştı.

Harb uzayınca rahatsızlığı artmış ve onu Kağıthane çayırında bir çadıra yerleştirmişler idi. Bu sırada Ebû Eyyûb, kumandanlar ve mücahidleri çağırarak onlarla helâllaştı. Bu sırada tâbiînden Nevfu'l-Bikâlî “Yâ Rab, Ebû Eyyûb’a âfiyet ve şifâ ver.” deyince o “Sizler bana böyle değil de, ‘Yâ Rab, eğer bu zâtın eceli geldi ise onu mağfiret buyur, eğer eceli yakın değil ise âfiyet ve şifâ ihsan buyur.’ deyiniz.” buyurdu.

Ancak rahatsızlığı iyice arttı. Bu sırada Yezîd yanına geldi ve bir ihtiyâcı olup olmadığını ve vasiyetini sordu.

O “Sizin dünyanızdan ben hiç bir şey istemiyorum. Ancak benim vasiyetim ve arzum şudur ki vefât ettiğim vakit na’şımı mümkün olduğunca düşman memleketinin içerlerine sokun ve beni harbeden mücahidlerin ayakları altına gömün. Ta ki onların atlarının altında benim kabrim dümdüz ve belirsiz olsun. Beni orada bırakıp dönün.

Zira Resûlullâh’dan işittim, ‘Kostantiniyye’de kalenin yanında bir sâlih zât defnolunacaktır.’ buyurmuştu. Umarım ki o zat ben olayım” dedi ve vefât etti. İstanbul’da Ashâb-ı

Kirâm’dan daha başka zâtlar da medfûn olup Ebû Eyyûb onların ulusu ve reisidir.

İstanbul bundan sonra İslâm hükümdarlarının yaptığı 13 seferde olduğu gibi bu seferde fetholunamamıştı. Bu şeref 15’nci seferde ancak Gazi Sultan Mehmed Han’a ve onun ordusuna nasîb olmuştur.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri 9 RECEB 1433
Rumi : 17 mayıs 1428

30 Mayıs 2012




Lezzetleri yıkan ölümü çokça hatırlayınız.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




ÖLÜMÜ UNUTMA: “KENDİNİ KABİRDEKİLERDEN SAY”


Muhammed Ma’sum (k.s.) Hazretleri’nin bir nasihati:

“Dünyanın fitne ve musibetleri gün be-gün artmaktadır. Dostlar, sevgililer göçüp gitmekte, yine de bir uyanma, ölümü hatırlama, tevbe edip pişmanlık duyma yoktur. Gaflet gittikçe çoğalmakta, günahlar her gün ziyadeleşmektedir. Bu nasıl imândır? Bu nasıl Müslümanlıktır?

Ne Kitab ve Sünneti kabul ederler, ne de apaçık delilleri gördükleri halde ibret alırlar. Tefekkür edip, iyice düşünmeli! Beraber gezdikleri, birlikte düşüp kalktıkları o eski dostlar, o arkadaşlar şimdi ne haldedirler? Nereye gittiler? O can dostu olan arkadaşlarından hiçbir eser ortada yoktur. Fena (yokluk) rüzgârı, onları harman gibi savurup, izlerini bile bırakmadı.

O hâlde, bizim gibi geride kalanların, bu birkaç günlük dünya hayatını gaflet ile telef etmememiz ve gaflet uykusundan uyanmamız lâzımdır. Fani olan bir eve gönül bağlamayalım. Dünyaya tutulmayalım ve onu sevmeyelim. Hep Allah rızası için çalışalım, nefsin ve şeytanın tuzaklarına düşmemek, arzu ve hevesleri girdabına yakalanmamak için çok gayret edelim.

Kabir ve kıyâmeti her zaman göz önüne getirip kendimizi ölülerden sayalım. Nitekim hadîsi şerîfte ‘Kendini kabirde olanlardan say.’ buyruldu.”




PADİŞAHIN ACI MEYVESİ


İyi huylu bir Sultan, bir gün kölelerinden birisine bir meyve verdi. Köle meyveyi öyle iştahla yiyordu ki padişah da ondan yemek istedi.

Köle padişaha o meyveden bir parça sundu. Ama padişahın meyveyi ısırmasıyla kaşlarını çatması bir oldu. Meyve pek acıydı. “Ey köle! Böyle acı bir meyveyi bu kadar iştahla kim yer?” dedi. O şu cevabı verdi:

“Şimdiye kadar elinden pek çok hediyeler aldım, yedim. Hepsi de birbirinden lezzetliydi. Bir kerecik de elinden böyle acı meyve geldi diye hemen suratımı buruşturamam ki! Hep senin nimetlerinle beslenmişim. Senin elinden gelen bir nimet nasıl olur da acı gelir?”



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri 10 RECEB 1433
Rumi : 18 mayıs 1428
31 Mayıs 2012


“(Nafile) namaz kılarak ve Kur’ân-ı Kerîm okuyarak evlerinizi nurlandırınız.” (Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabü'l-Îmân)




RECEB AYINDA KILINACAK NAMAZ


Receb’in 1’i ile 10’u arasında, 11’i ile 20’si arasında ve 21’i ile 30’u arasında olmak üzere sâdece birer defa kılınacak 10’ar rek’at Hâcet Namazı vardır. Bunların her üçünün de kılınış şekli aynıdır. Yalnızca namazların sonlarında okunacak duâlarda fark vardır.

Bu namaz, mü’min ile münâfığı ayırır. Bu 30 rek’at namazı kılanlar, hidâyete ererler. Bu namazı kılanın kalbi ölmez. Bu 30 rek’at namaz Resûlullâh Efendimiz’in (s.a.v.) berberi Selmân-ı Pâk (r.a.) Hazretleri tarafından rivâyet edilmiştir.

Bu namazlar, akşamdan sonra da, yatsıdan sonra da kılınabilir. Fakat, cuma ve pazartesi gecelerinde ve bilhassa teheccüd vaktinde kılınması efdaldir.

Kılınışı: Hâcet namazına şu niyetle başlanır: “Yâ Rabbi, teşrifleriyle dünyâyı nûra gark ettiğin Efendimiz hürmetine, sevgili ayın Receb-i şerîf hürmetine, beni feyz-i ilâhîne, afv-ı ilâhîne, rızâ-yı ilâhîne nâil eyle, âbid, zâhid kulların arasına kaydeyle, dünyâ ve âhiret sıkıntılarından halâs eyle, rızâ-yı şerîfin için” Allâhü Ekber.

Her rek’atte 1 Fâtiha, 3 Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn, 3 İhlâs-ı şerîf okuyup, 2 rek’atte bir selâm verilir. Böylece 10 rek’at tamamlanır.

` İlk on gün içinde kılınan namazdan sonra, 11 defa “Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh. Lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyî ve yümît. Ve hüve hayyün lâ yemûtü biyedihi’l-hayr. Ve hüve alâ külli şey’in kadîr” okunup duâ edilir.

` İkinci on gün içinde yani Receb’in 11’i ile 20’si arasında kılınan 10 rek’atten sonra, 11 defa: “İlâhen vâhıden ehaden sameden ferden vitren hayyen kayyûmen dâimen ebedâ” okunup duâ edilir.

` Üçüncü on gün içinde, yâni Receb’in 21’i ile 30’u arasında kılınan 10 rek’atten sonra da 11 kere: “Allâhümme lâ mânia limâ a’tayte, velâ mu’tiye limâ mena’te, velâ râdde limâ kadayte, velâ mübeddile limâ hakemte, velâ yenfeu ze’l-ceddi minke’l-ceddü. Sübhâne rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-vehhâb. Sübhâne rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-vehhâb. Sübhâne rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-kerîmi’l-vehhâb. Yâ vehhâbü yâ vehhâbü yâ vehhâb” okunup duâ edilir. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"



Hicri 11 RECEB 1433
Rumi : 19 mayıs 1428
01 Haziran 2012




“Ümmetimin en şereflileri Kur’ân-ı Kerîm’i okuyup onunla amel edenler ve geceyi ibadetle ihya edenlerdir.” (Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabu’l-îmân)





MEVLÂNA YA'KÛB-İ ÇARHÎ (K.S.)


Mevlâna Ya'kûb bin Osman el-Çarhî (k.s.) Hazretleri Silsile-i Sâdât'ın on yedincisidir. Gazne'nin köylerinden olan Çarh'te doğmuştur. İlim tahsili için önce Herat'a, sonra da Mısır'a gitti. Zamanının ulemâsından şer'î ve aklî ilimleri tahsil etti. Mevlâna Şihâbuddin eş-Şirvânî hocalarının büyüklerindendir. Ya'kûb-i Çarhî Hazretleri önce Muhammed Bahâüddin Şâh-ı Nakşibend (k.s.) Hazretlerine, onun vefatından sonra da Alâüddîn-i Attâr Hazretlerine intisab etti.

Şâh-ı Nakşibend Hazretlerine intisabını şöyle anlatır: Huzuruna varıp beni kabul etmesini istedim. 'Biz kendiliğimizden bir şey yapamayız. Bu gece bakalım, ne işaret olunacak. Allâhü Teâlâ kabul buyurursa biz de kabul ederiz.' buyurdular. Hayatımda bundan daha zor bir gece geçirmedim. Sabaha kadar, acaba kabul olunacak mıyım, olunmayacak mıyım endişesiyle geçirdim. Sabah namazını beraber eda ettikten sonra tebessüm buyurarak “kabul olundun.” diyerek beni müjdelediler.

Buhârâ'dan ayrılmama izin verinceye kadar uzun bir müddet hizmet ve sohbetlerinde bulundum. Yola çıkacağım zaman bana, “Benden öğrendiğin her şeyi Allâh’ın kullarına tebliğ et. Bu senin saadetine sebep olur.” buyurdular.

Hâce Bahâüddin (k.s.), bana Hâce Alâüddin Attar'ın sohbet ve hizmetine devam etmemi emrettiler. Hâce hazretlerinin vefatından sonra ben bir müddet Bedahşan'da kaldıktan sonra Hâce Alâüddin Hazretleri'nin yanına gelip 20 Recep 802 / 1400 senesinde ahirete irtihal edinceye kadar onun hizmet ve sohbetinde bulundum.
Ya'kûb-i Çarhî Hazretleri, burada uzun yıllar -takriben elli sene- irşad vazifesini yerine getirmiştir.
851/1447 tarihinde Hulgâtu (Halfetu) köyünde âhirete irtihal buyurdular.

Kabr-i şerifleri Halfetu'da olup, Tacikistan'ın başkenti Duşanbe’ye takriben 5 km. mesafede Mevlânâ köyündedir.
Tefsir, hadîs ve tasavvufa dair eserleri bilinmektedir.

İrşad vazifesini halifelerinden Hâce Ubeydullâh-ı Ahrâr Hazretlerine teslim ettiler.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"





Hicri 12 RECEB 1433
Rumi : 20 mayıs 1428
02 Haziran 2012




.Muhakkak Allâhü Teâlâ adâletle hükmedenleri sever.” (Hucurât Sûresi, âyet 9)





OSMANLI’DA ADÂLET


Kânûni Sultan Süleyman devrinde Kaptan-ı Derya Sinan Paşa’ya esir düştükten sonra 1552-1556 yılları arasında İstanbul’da dört yıl kalan bir İspanyol, Sinan Paşa’nın yanında hekim olarak bulunmuştu. İspanya’ya döndükten sonra yazdığı hatıralarından bazı notlar:

Biraz da Osmanlı'da adâletten bahsedelim.

Türkler Hristiyan, Müslüman herkese adaleti tatbik ederler. Dünyanın hiçbir yerinde Sinan Paşa’nın adaleti yerine getirmek ve haksızlıkları önlemek için yapmış olduğu şeylere rastlanmaz. Sık sık kıyafet değiştirerek dolaşır, olan bitenleri öğrenmek için lokantalarda yemek yer, yangına karşı tedbir alınıp alınmadığını öğrenmek için geceleri şehri gezerdi…

Hiçbir hâkim ırzla alâkalı suçlarda af yoluna sapmaz. İnanın ki, orada iltimas mektupları da hükümsüzdür. Adâletlerinin en güzel tarafı dâvaların çok kısa zamanda nihayetlenmesidir. Buradaki gibi nasıl olsa dâva uzun sürer diye haklı olanlar, haksız tarafla anlaşma yoluna gitmezler. Divan-ı Hümayun, yani sultanın meclisinde de, diğer mahkemelerde de “Kimin maslahatı var.” diye yüksek sesle üç defa söylenmeden oturum neticelenmez…

Bizdeki gibi otuz, kırk yıl devam eden dâvalar yoktur. En uzun dâva otuz gün sürer. Bütün işleri bu yüzden düzenlidir. Şahit dinletmek isteyen taraf, ilk duruşmada bütün şahitlerini birlikte götürür.
Hâkim şahitleri sorunca “Evet efendim, hepsi hazır.” diyebilmelidirler. Böylece dâva lehde veya aleyhte neticelenir ve yemeğe çıkılır.

Allâh’ın işine karışılmaz. Onlar adâleti tatbik ederler, biz lâfiyle geçiniriz




FIKRA:...............................CEBİMDE ERİYİVERMİŞ

Baba ile oğlu konuşuyorlar:
“Oğlum, bugün hava ne kadar sıcak! İnsan madenden olsa eriyecek!”
– Evet babacığım! Hatta sabahleyin verdiğiniz iki lira da cebimde eriyivermiş!



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri 13 RECEB 1433
Rumi : 21 mayıs 1428
03 Haziran 2012


Bir işi yapmak istediğin zaman (istihâre ve istişâre yaparak) âkıbetini iyi düşün. Hayırlı görürsen yap, hayırlı değilse terk et.” (Hadîs-i Şerîf, İbn-i Mübârek, ez- Zühd)




HER İŞTE HAYIR VE ŞERRİ GÖZETMEK


Herhangi bir iş yapmak istenildiğinde dîn ve dünyâca fayda ve zararını iyice düşünmelidir. O husûsda ehil kimselerle istişâre ederek ve istihâre ile netîcesinde hayır olup olmadığını bulmaya çalışmalıdır. Tedbîrsiz iş gören, pişmân olur.
Tedbîr, bir işin sonunu düşünmektir. Yapılacak işin sonunda hayır görülür ise fırsatı hiç kaçırmadan yapmalıdır. Şer görülürse de o işten el çekmelidir.
İmâm-ı Gazâlî Hazretleri buyurdular:
Bir işte hayır olup olmadığını bilmek istersen onu şu üç ölçüye koy. Eğer bu ölçülere uygun gelirse hayırdır, onu yap, uymazsa şerdir, onu terk et.
Evvelâ o işi dînî ölçülere göre değerlendir. Eğer dîne uygun ise yap, değilse terk et.
Eğer bununla hayır yahut şer olduğunu anlayamazsan o vakit onun dîn âlimlerinin ve sâlih kişilerin yaptıklarına uyup uymadığına bak. Onların yaptıklarına uygunsa hayırdır, yap: değilse şerdir, yapma.
Bununla da hayır veya şer olduğunu tesbit edemezsen nefsine ve hevâna arz et. Nefs bir korkuya bağlı olmadan tabiî olarak ondan nefret ediyorsa, o hayırdır. Nefs Allâh’dan bir sevâb ümîd ederek değil de tamahkârlığı yüzünden ona meyl ediyorsa şerdir. Zira nefis dâimâ kötülüğü emreder ve asla hayra meyletmez.




PARÇALI AY TUTULMASI


Yarın (4 Haziran Pazartesi) günü “Parçalı ay tutulması” meydana gelecektir.
Tutulma Asya ve Avustralya kıtaları ile Pasifik Okyanusundan gözlenebilecek, Türkiye, Almanya ve Avusturya’dan görülemeyecektir.
Tutulmanın büyüklüğü: 0.3704’tur.
Ay’ın gölgeye girişi : 4 Haziran 2012 11.48 (Türkiye yaz Saati)
Tutulmanın ortası: 4 Haziran 2012 14.04 ”
Ay’ın gölgeden çıkışı: 4 Haziran 2012 16.18 ”



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"



Hicri 14 RECEB 1433
Rumi : 22 mayıs 1428
04 Haziran 2012




Süfyân bin Abdullah (r.a.)’dan: “Yâ Resûlallah, bana bir iş söyle ki ona sımsıkı sarılayım.” dedim. Resûlullah (s.a.v.) “Rabbim Allah’tır, de sonra da dosdoğru ol.” buyurdular. “Yâ Resûlallah, benim için en çok korktuğunuz şey nedir?” diye sordum. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) mübarek dilini tutarak “işte bu” buyurdular. (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)





ÎMÂNINIZI ÇOKCA YENİLEYİNİZ.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) “Îmânınızı çokca yenileyiniz.” buyurdular. Ashâb-ı Kirâm sordular “Yâ Resûlallâh, nasıl yenileyelim”, “Lâ ilâhe illallâh” kelimesini çok okuyarak.” buyurdular.
Kelime-i Tevhîd’i devamlı okumak kalbdeki îmânı yeniler, kalbi nûrla doldurur, yakîni artırır.
İman rütbesi en büyük rütbedir. Bu rütbenin şerefini ayak altına alacak derecede dîne uymaz bir söz söylenir, bir iş yapılırsa Mevlâ rütbeyi hemen alır. Eğer bu rütbenin haysiyetini lekeleyecek şeyler yapılırsa, îman devleti yavaş yavaş, elden çıkar. Bu sebeple küçük, büyük bütün günahlardan sakınmalıdır. Kazara oluverirse hemen samimiyet ile tevbe etmelidir.
Bilerek yahud bilmeyerek böyle hata işleyen kimse hemen îmanını yenilemelidir, nikâhlı ise hususî surette nikâhını da tazelemelidir.
Şeytanın hilelerine karşı uyanık olmalı; malımız ve bedenimizle uğraşıp yaptığımız amelleri dilimiz ile bozmamalıdır. Tevbe ettikten sonra temiz defteri yeniden karalamamalı, küfür, kötü sözler ve işlerden uzaklaşmalıdır.
Her kimse bu yedi şeyi dilden bırakmamalıdır:
1. Her hayırlı işinde besmele-i şerifeyi,
2. Her işi tamam ettikten sonra “Elhamdülillah” demeyi,
3. Bir kimseye söz verecek veya bir yere gidecekse “İnşaallah” demeyi,
4. Bir musibet işitince “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” demeyi,
5. Lisanı ile bir günah söylemişse tevbe ve istiğfar etmeyi,
6. “Lâ ilahe illallâhu vahdehû lâ şerîke lehu lehu’l-mülkü ve lehu’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr.” kelime-i tayyibesini söylemeyi,
7. “Eşhedü ellâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlühu” kelime-i şerifesini kalp huzuru ile devâmlı söylemeyi dilinden düşürmemelidir.
Gecede ve gündüzde şunu da okumalıdır:

“Sübhânellâhi ve'l-hamdü lillâhi ve lâ ilahe illallâhu vallâhu ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billahi’l-aliyyi’l-azîm.”



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"



Hicri 15 RECEB 1433
Rumi : 23 mayıs 1428


Ve ona (Hz. İbrâhim’e) İshak’ı ve Yakub’u ihsan ettik ve hepsini de hidâyete erdirdik...” (En’âm Sûresi, âyet 84)

05 Haziran 2012





İSHAK ALEYHİSSELÂM


Hz. İshak Aleyhisselâm, İbrahim Aleyhisselâmın ikinci oğludur.
Sâre validemizin çocuğu olmuyordu. Hz. Hacer’den İsmail (a.s.) doğduğu zaman mahzun olmuştu. Allâhü Teâlâ Hazretleri lütfetti, Hz. Sâre de ihtiyarlığı zamanında Hz. İshak (a.s.)’ı dünyaya getirdi.
Allâhü Teâlâ İshak Aleyhisselâmı, daha Hz. İbrahim hayatta iken Şam ahalisine Peygamber gönderdi. İbrahim Aleyhisselâmın irtihalinden sonra da yerine geçti. Neslinden birçok Peygamberler gelmiştir.
İshak Aleyhisselâm, yüz altmış yaşında iken vefat etmiştir. Kabri şerifleri Hazreti İbrahim'in kabrinin yanında (Kudüs’te)dir. Vâlidesi Hz. Sâre de yüz yirmi yedi yaşında iken Şam’da vefat etmiştir.





RUTUBET-NEM


Havanın içindeki su buharına “rutubet” (nem) denir. Rutubet “higrometre” denilen cihazla ölçülür.
Nemin alt limiti olan % 40-45 de olduğunda vücuttan buharlaşmayla su kaybı artar. Cilt ve gözlerde kuruluk olur. Ancak vücudun klima düzeni daha iyi çalışacağından vücut bunun üstesinden gelebilir.
Nefes alışımız daha rahat olur. Kuru havada kanserojen mikroorganizmalar üreyemez.
Rutubet üst limiti olan % 70'de olması durumunda, kısa vadede solunum zorluğuna sebep olur.
Sıcak ve rutubet arttıkça, sıkça nefes alırız. Ayrıca nemli yerlerde terleme olur ancak ter buharlaşmadığı için serinleme olmaz. Hususiyle bebekler, hastalar ve yaşlı insanlar sıcak ve nemli havalarda bunalırlar.
Uzun vadede ise rutubetin insan sağlığına verdiği rahatsızlıkların başında romatizma gelir. İnsan sağlığına çok zararlı olan küf ve kanserojen mikroorganizmaların üremesine sebep olur.


İSİMLERİMİZ: Erkek: İshak, Kız: İclâl


Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"



Hicri 15 RECEB 1433
Rumi : 23 mayıs 1428


Günahlardan tevbe, bir daha günaha aslâ dönmemendir.” (Hadîs-i Şerîf, Kenzü'l-Ummâl)
06 Haziran 2012





“PİŞMANLIK TEVBEDİR”

Tevbe, dînin çirkin gördüğü ve yasakladığı şeyleri terk etmek, övdüğü şeylere dönmektir. Günahlar ve isyanlar, helâk eder, Allâh’tan ve cennetinden uzaklaştırır, onları terk etmek de Allâh’a ve cennetine yaklaştırır.
Hiçbir insanın tevbeye muhtaç olmaması düşünülemez. Çünkü herkesin haline göre bir noksanı bulunur.
Tevbenin şartları üçtür:
1- Dine uymayan işlere pişman olmaktır. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Pişmanlık tevbedir.” buyurdular. Pişman olduğunun alâmeti, kalbin müteessir olup incelmesi ve çok gözyaşı dökmektir.
2- Her hal ve zamanda bütün kötülükleri ve kötü sözleri terk etmektir.
3- Yapmış olduğu günâhı ve fenalığı bir daha yapmamağa azmedip, karar vermektir.
Tevbe eden kimse bulûğ (ergenlik) zamanından beri elinden, dilinden, kulağından, gözünden, ayağından, hâsılı bütün âzâsından meydana gelen işleri düşünmeli, küçük ve büyük günahlarının hepsini göz önüne getirmelidir.
Evvelâ kazâya kalmış, namaz, oruç gibi farzları kazâ etmelidir. Zina, şarap içmek, haram olan şeyleri dinlemek, mahrem olanlardan başkasına bakmak, cünüb olduğu halde mescidde oturmak, abdestsiz Kur’ân-ı Kerîm’e dokunmak ve bid’at îtikadında (Ehl-i sünnete uymayan inançta) bulunmak gibi yalnız kendisi ile Allâh arasında bulunan günahlardan tevbe, bunlardan pişman olmak, üzülmek ve Allâhü Teâlâ’ya istiğfâr etmekledir.
Üzerinde kul hakkı bulunanlar ise bu hakları sâhiplerine vermeli, gıybet ettiği kimseden özür dileyip af istemeli ve helâllaşmalıdır. Zîrâ kul hakkında hasımları kendisinden râzı olmayan kimsenin tevbesi makbul olmaz. Hasımları râzı olunca, tevbesi, orucu ve namazı makbul olur.
Bir dirhem gümüşü sâhibine vermek, bin yıllık (nâfile) ibâdetten üstündür. Bir haram dâneyi sâhibine vermek, yetmiş (nâfile) hacdan iyidir.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"



Hicri 16 RECEB 1433
Rumi : 4 mayıs 1428


Hz. Âişe (r. anhâ) vâlidemizden; Peygamber Efendimiz (s.a.v.) her zaman Allâhü Teâlâ’yı zikrederdi.” (Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)
07 Haziran 2012




PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN SON HASTALIĞI


Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hastalığı, Safer ayının son gecesinde, Çarşamba günü Cennetü’l-Bakî' kabristanına gidip hane-i saadetlerine (evine) döndükten sonra başlamış, on üç gün sürmüştür.
Resûlullâh (s.a.v.), Ümmü Bişr (r.anhâ)’ya “Ey Ümmü Bişr! Hayber’de oğlunla tatmış olduğum zehirli etin acısından şu anda kalp damarımın koptuğunu duymaktayım! Zaman zaman onun ağrısını ve sızısını duyuyorum.” buyurmuştu.
Peygamberimizin hastalığı, baş ağrısı ile başlamıştı.
Ebû Saîd-i Hudrî (r.a.), Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) hastalığından dolayı, ziyârete gelmişti. O sırada, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in üzerinde bir şilte örtülü idi. Ebû Saîd-i Hudrî (r.a.), şiltenin üzerine elini koyduğu zaman, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in vücûdunun harâretini şiltenin üzerinden hissetti. “Ateşin, ne kadar da şiddetlidir!” dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Bize, ibtilâ (belâ), böyle ağırlaştırılır. Ecrimiz de kat kat verilir.” buyurdu. Ebû Saîd-i Hudrî (r.a.);
“İnsanların, en ağır belâya uğrayanları, kimlerdir?” diye sordu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.);
“Peygamberlerdir!” buyurdu. Ebû Saîd-i Hudrî (r.a.);
“Sonra kimlerdir?” diye sordu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.); “Sâlihlerdir!” buyurdu.
Abdullah b. Mes’ûd (r.a.) Resûlullah’ı ziyaret etmişlerdi. Şöyle anlattılar: Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hastalığında, mübarek vücudu, hummânın (sıtma) hararetinden şiddetle sarsıldığı sırada, yanına varmıştım. ‘Yâ Resûlallâh! Sen, çok şiddetli bir hummâya tutulmuşsun!’ dedim. Resûlullâh (s.a.v.) ‘Evet! Ben, sizden iki kişinin humması gibi hummâya tutuldum.’ buyurdu. “Şüphe yok ki, sana iki ecir vardır.” dedim.
Resûlullâh (s.a.v.) “Evet! Öyledir. Hastalığa tutulan hiçbir müslüman yoktur ki, Allâhü Teâlâ, onun kusur ve günâhlarını, ağacın yaprakları döküldüğü gibi dökmesin!’ buyurdu.”



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"



Hicri 17 RECEB 1433
Rumi : 5 mayıs 1428



Ve Muhammed de ancak bir peygamberdir. Ondan evvel de peygamberler gelip geçmiştir. Eğer o ölse veya öldürülse siz gerisin geriye mi dönüvereceksiniz? Ve her kim gerisin geriye dönerse elbette Allâhü Teâlâ’ya hiçbir zarar vermiş olamaz ve Allâhü Teâlâ şükredenlere mükâfat verecektir. (Âl-i İmrân Sûresi, âyet 144)





PEYGAMBERİMİZİN CENÂZE NAMAZI


Peygamberimiz (s.a.v.) vefat ettiği hastalığı sırasında Hücre-i Saâdet ile mescid arasından bir perdeyi açtırdı. Ashâbı Hz. Ebûbekr’in ardında cemâat olup namaz kılıyorlardı. Onların bu güzel hâlini gördü ve Allâh’ın ümmetini bu hal üzere tutacak, ıslâh edecek birini halîfe kılacağını ümîd ederek Allâh’a hamd etti. Sonra “Ey insanlar, ey mü’minler, sizden birinize başkasından dolayı bir musîbet erişirse benim vefâtımı hatırlayarak kendini taziye etsin. Zira benden sonra ümmetim üzerine benim vefâtımdan daha şiddetli musibet gelmez.” buyurdular.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) hicretinin onbirinci senesi Rebîulevvel ayının onikinci Pazartesi günü (m. 8 Haziran 632) irtihal buyurdular. Ashâb-ı Kirâm zevâl vaktinden sonra cenâze namazını kılmağa başladılar. Üç gün namaz kılındı.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) kefenlenip sedîr üzere konulduğunda, yanına önce Hz. Ebûbekr ve Hz. Ömer, Muhâcir ve Ensâr’dan odanın alacağı kadar bir cemaat ile girdi ve saf saf olup durdular. İkisi “Selâmün aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullâhi ve berekâtühü” diyerek Resûlullâh’a selâm verdiler.

Hz. Ali (r.a.) “Sizden kimse onun cenâze namazına imamlık etmesin, zira o hayâtında ve vefâtında da imâmımızdır.” dedi. İmam olmadan namazını kıldılar. Sonra Hz. Ebûbekr ve Hz. Ömer şöyle dedi: “Yâ Allâh, bizler şâhitlik ederiz ki o senin ona indirdiğin dîni bize teblîğ etti, bizlere hak yolda nasîhatte bulundu, dînini azîz kılıncaya kadar senin yolunda hakkıyla cihâd etti, hattâ dîn kemâl buldu.

Allâh’ım, bizleri senin ona indirdiğine tam uyanlardan kıl, peygamberimizden sonra onun yolundan bizi ayırma, âhirette de bizi onunla bir araya getir, o bizi, biz onu tanıyalım. Zira o hayatında iken mü’minlere pek müşfik, pek merhametli idi. Muhakkak biz ondan sonra da imanı hiçbir şeye denk tutmaz, dinimizi dünya ile asla satmayız.” Cemâat de “Âmîn, âmîn.” dedi.

Sonra onlar çıktı ve başka cemâat geldi. Hz. Ali devamlı orada bulunup halk bölük bölük girip namazı kıldıkça Resûlullâh’a selâm verir ve Hz. Ebûbekir’in söylediklerini söyler, halk da “Âmîn, âmîn” derlerdi. Bu vaziyette önce erkekler, sonra kadınlar ve sonra da çocuklar namaz kıldılar. Medîne’de Resûlullâh Efendimiz’in namazını kılmayan kimse kalmadı.




Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri 19 RECEB 1433
Rumi : 27 mayıs 1428




Muhakkak Allâhü Teâlâ İbrahim aleyhisselâmı dost edindiği gibi beni de dost edindi. Muhakkak benim dostum da Ebû Bekir’dir.” (Hadîs-i Şerîf, Taberanî, Mu’cemü’l-Kebir)09 Haziran 2012





SIDDÎK-I AZAM HZ. EBÛ BEKİR (R.A.)



Hz. Ebû Bekr’in (r.a.) Peygamber (a.s.)’a hakîkatte dosttur ve Ashab’ın en üstünüdür. Âlim, zâhid, müttakî, sıddîk ve kâmildir. Erkeklerden ilk Müslüman olandır. İslâm’a girmezden önce çok malı vardı. Müslüman olunca herşeyini Rasûlullâh’ın yoluna feda etti.
Rasûlullâh (a.s.): “İnsanlar içinde Ebû Bekir, melekler içinde Mîkâîl’e benzer. Ey Ebû Bekir! Seninle benim aramda ki fark şudur: Bana peygamberlik verildi. Ebû Bekir ise namazda imamlığa uygun görüldü.” buyurdu. Namazda insanlara imam olunca, geri kalan şeylerde de
uyulmaya lâyık demektir.
Ashâb’dan bazıları şöyle demişlerdir: Peygamber Efendimiz (a.s.), Cennetin kilidi kimin elinde olur diye? düşünürdü. Derhâl Cebrâil (a.s.) geldi ve: Allâhü Teâlâ sana selâm söyler. Cennetin kilidi Hz. Ebû Bekr-i Sıddîk’ın elinde olacaktır. Ebû Bekr-i Sıddîk kimden râzı olursa onu Cennete koyarım. Kimden razı olmazsa onu Cennete koymam buyurdu, dedi.
Rasûlullâh (a.s.) buyurdu ki: “Hak Teâlâ Hazretlerinin yarattığı üç yüz güzel ahlâk vardır. Kim bunlardan birisi ile bezense Cennete girer.” Hz. Ebû Bekir (r.a.): “Ey Allâh’ın Rasûlû! Bende o güzel huylardan bir şey var mıdır?” dedi. Rasûlullah (s.a.v.): “Üç yüzü de sende vardır.” buyurdu.
Ebû Bekr'in faziletine açık bir delil de şu âyet-i kerîme’dir -meâlen-: “O en müttakî olan ise ondan (cehennemden) uzaklaştıkça uzaklaşdırılacaktır. O ki malını verir, tezekkî eder.” (Leyl sûresi, âyet 17, 18) Bütün müfessirler, âyetteki şahsın Ebû Bekir olduğunu söylemişlerdir.
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu: “Nebîlerden ve Rasûllerden sonra, Ebû Bekir’den üstün bir kimse üzerine güneş doğmamıştır.” Kıyâmet gününde peygamberimiz ilk önce kabirden kalkar, arkasından Ebû Bekir kalkar.
Saîd bin Zeyd'e, (r.a.) “Hz. Ebûbekr’e ne vakit biat edildi.” diye soruldu da “Resûlullâhın vefât ettiği gün. Zira Ashâb-ı Kirâm, bir günün bir kısmında bile cemâatsiz kalmaktan hoşlanmadılar.” buyurdu.
Peygamber Efendimizden sonra iki yıl dört ay Halifelik yaptı. Altmış üç yaşında iken vefât etti. Radıyallahu Teâlâ anhu.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri 20 RECEB 1433
Rumi : 28 mayıs 1428
10 Haziran 2012




Allâhü Teâlâ ancak ihlâslı olarak ve sadece kendi rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Nesâî)






RECEB AYINDA KILINACAK NAMAZ



Receb’in 1’i ile 10’u arasında, 11’i ile 20’si arasında ve 21’i ile 30’u arasında olmak üzere sâdece birer defa kılınacak 10’ar rek’at Hâcet Namazı vardır. Bunların her üçünün de kılınış şekli aynıdır. Yalnızca namazların sonlarında okunacak duâlarda fark vardır.
Bu namaz, mü’min ile münâfığı ayırır. Bu 30 rek’at namazı kılanlar, hidâyete ererler. Bu namazı kılanın kalbi ölmez. Bu 30 rek’at namaz Resûlullâh Efendimiz’in (s.a.v.) berberi Selmân-ı Pâk (r.a.) Hazretleri tarafından rivâyet edilmiştir.
Bu namazlar, akşamdan sonra da, yatsıdan sonra da kılınabilir. Fakat, cuma ve pazartesi gecelerinde ve bilhassa teheccüd vaktinde kılınması efdaldir.
Kılınışı: Hâcet namazına şu niyetle başlanır: “Yâ Rabbi, teşrifleriyle dünyâyı nûra gark ettiğin Efendimiz hürmetine, sevgili ayın Receb-i şerîf hürmetine, beni feyz-i ilâhîne, afv-ı ilâhîne, rızâ-yı ilâhîne nâil eyle, âbid, zâhid kulların arasına kaydeyle, dünyâ ve âhiret sıkıntılarından halâs eyle, rızâ-yı şerîfin için” Allâhü Ekber.
Her rek’atte 1 Fâtiha, 3 Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn, 3 İhlâs-ı şerîf okuyup, 2 rek’atte bir selâm verilir. Böylece 10 rek’at tamamlanır.
` İlk on gün içinde kılınan namazdan sonra, 11 defa “Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyî ve yümît, ve hüve Hayyün lâ yemûtü biyedihi’l-hayr. Ve hüve alâ külli şey’in kadîr” okunup duâ edilir.
` İkinci on gün içinde yani Receb’in 11’i ile 20’si arasında kılınan 10 rek’atten sonra, 11 defa: “İlâhen vâhıden ehaden sameden ferden vitren hayyen kayyûmen dâimen ebedâ” okunup duâ edilir.
` Üçüncü on gün içinde, yâni Receb’in 21’i ile 30’u arasında kılınan 10 rek’atten sonra da 11 kere: “Allâhümme lâ mânia limâ a’tayte, velâ mu’tiye limâ mena’te, velâ râdde limâ kadayte, velâ mübeddile limâ hakemte, velâ yenfeu ze’l-ceddi minke’l-ceddü. Sübhâne Rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-Vehhâb, Sübhâne Rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-Vehhâb, Sübhâne Rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-kerîmi’l-Vehhâb, Yâ Vehhâbü yâ Vehhâbü yâ Vehhâb” okunup duâ edilir. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)




Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş


kıssadan hisse

MollaCami.Com