Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları



İmanın kimde daha kuvvetli olduğu belli olmaz. Bu kıssa ile bir kez daha teyid edilmiş oldu...
Allah razı olsun kardeşim.

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"





Hicri : 8.cemâziyelâhir 1433
Rumi : 16 Nisan 1428“)
Miladi : 29 Nisan 2012 pazar.




İnsanlardan ilk alınıp kaldırılacak şey emanete riâyettir. En sona bırakılacak olan da namazdır. Nice namaz kılanlar vardır ki kendisinde hiçbir hayır yoktur.” (Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu'cemu's-Sağîr)




BEŞ VAKİT NAMAZIN REK’ATLERİ

Beş vakitte farz olan namazların rek'atlerinin sayısı;

Sabah namazının farzı iki rek'atdir.
Öğle namazının farzı dört rek'atdir.
İkindi namazının farzı dört rek’atdir.
Akşam namazının farzı üç rek'atdir.
Yatsı namazının farzı dört rek'atdir.

Beş vakitte sünnetler vardır, sabah namazının farzından önce iki rek'at sünnet-i müekkededir. Cemâat farza başladıktan sonra gelirse imâm'a erişeceğini aklı keserse terk etmeyip bir kenarda saffı bozmadan edâsı sünnettir. Bu kadarına yetişemeyecek ise hemen imâma uyar. Farzından sonra kazâ olunmaz. Ama farzı kazâya kalırsa öğleye kadar sünnetiyle beraber kaza eder.

Öğle namazının farzından evvel dört rek'at sünnet-i müekkededir. Eğer cemâat farza başlarsa imama uyar, farzından sonra sünneti kazâ eder. Öğlenin farzından sonra iki rek'at sünnet-i müekkededir. İkindinin farzından evvel dört rek’at sünnet-i gayri muekkededir, farzından sonra kılınmaz. Akşamın farzından sonra iki rek’at sünnet-i müekkededir. Yatsının farzından evvel dört rek’at sünnet-i gayri muekkede sünnettir ve farzından sonra iki rek’at sünnet-i müekkededir.

Bir kimse beş vakit namazın sünnetlerini hak olduğuna inanmakla beraber terk eylese günahkâr olur ve şefâate nâil olmaz.





HANIMLARIN GAYRETİ

Hicretin 14. senesinde Hz. Ömer zamanında bir fırka İran askeri Basra üzerine hücûm etmiş, İslâm askerleri de onlara karşı gitmiş ve Mergab denilen yerde harbe tutuşmuşlardı. Geride kalan İslâm kadınları:

“Ne var, biz de erkeklerimizle birlikte bulunalım.” diyerek bir örtüden bayrak yapıp ileri hareket etmişler. İranlılar ise onları geriden yardıma gelen bir kuvvet zannederek korku ile bozulmuş ve İslâm askerleri muzaffer olmuştur.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri : 9.cemâziyelâhir 1433
Rumi : 17 Nisan 1428“)
Miladi :30 Nisan 2012 pazartesi.“




Kim ki uhdesinde din kardeşinin nefsinden yahut malından bir hak bulunursa -dinar ve dirhem bulunmayan (kıyâmet günü gelmezden evvel)- bugün (dünyada) mazlumdan hakkını helâl etmesini istesin.” (Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî






ALLÂHU TEÂLÂ KUL HAKKINI BAĞIŞLAMAZ



Kul hakkı çok mühimdir. İmam-ı Rabbani (k.s.) Hazretleri buyuruyor ki: “Allâh’ın harâm kıldıklarından sakınmak iki kısımdır; birincisi Allâh’ın hakları ile alakadardır, ikinci kısım ise kullarının hakları ile alakadardır. Kul hakkı Allâh’ın hakkından daha mühimdir. Çünkü Rabb’imiz mutlak zengindir. Erhamürrâhimîn ve affedicidir. Kul ise muhtaç ve cimridir. Cenâb-ı Hakk yarın huzur-ı ilâhîde üzerinde kul hakkı olan kimseyi affetmez.” buyurmuştur.

Abdullâh bin Mesûd (r.a.) buyurdular:

“Kıyâmet günü bir erkek ve bir kadın getirilir. Bütün mahşer halkına şöyle seslenilir: “Şu, fülan oğlu fülandır, onda hakkı olan varsa almağa gelsin.”

Kadın kendisinin babasında, kardeşinde yahut kocasında hakkı olduğunu düşünür de sevinir. Nitekim, Allâhü Teâlâ -meâlen- “O vakit sûra üfürüldü mü, artık aralarında ne neseb bağı vardır ve ne de birbirinin halini sorabilirler.” (Mü’minûn Sûresi, âyet 101) buyurmuştur. Allâhü Teâlâ kendi hakkından dilediklerini affeder. Kul hakkından ise hiçbir şeyi bağışlamaz.

Sonra o kul insanların huzurunda durdurulur ve tekrar şöyle seslenilir: “Şu falan evladı fülandır, onda hakkı olan gelsin de hakkını alsın.”

Kul “Yâ Rabbi, dünya bitti, bunların haklarını ne ile vereyim” der. “Onun sâlih amellerinden alıp hak sahiplerine hakkına göre veriniz.” buyurulur.

Eğer o Allâh’ın bir velî kulu ise zerre miktarı hayrı ona fazlalaştırılır ve kat kat kılınır, hattâ Allâhü Teâlâ onunla kulunu cennetine koyar. Nitekim Allâhü Teâlâ -meâlen- “Herhalde Allâh zerre kadar zulmetmez ve eğer bir hasene (iyilik) olursa onu kat kat artırır.” (Nisâ Sûresi, âyet, 40) buyurmuştur. Sonra o kula “Cennete gir” buyurur.

Eğer âsî bir kul ise melek “Yâ Rabbi, iyilikleri bitti, lâkin halâ pek çok alacaklılar vardır.” der.

“O alacaklıların günahlarından alıp borçlunun günahlarına katınız.” buyurur. Sonra onu cehenneme atarlar.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




“Allâhü Teâlâ ‘Ey âdemoğlu, infâk et ki ben de sana infâk edeyim.’ buyurmuştur.”

(Hadîs-i Kudsî, Müttefekun aleyh)








Hicrî: 10 Cemâziyelâhir 1433

Rûmî: 18 Nisan 1428

1Mayıs Salı






FIKIH: ÖŞÜR


Öşür arâzisinden çıkan mahsûlün zekâtına, -onda bir (1/10) demek olan- öşür denilmiştir. Öşür; âyet, hadîs ve icmâ ile sâbit olup farzdır. Âyet-i kerîmenin meâli: “Ey îmân edenler! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkardıklarımızın temiz (helâl)lerinden infâk edin (zekât ve öşür verin). Gözünüzü yummadan (sıkılmadan) alıcısı olmadığınız şeylerin fenâsını vermeye yeltenmeyin. Ve bilin ki Allah Ganî ve Hamîd'dir.” (Bakara Sûresi, âyet 267)

Hadîs-i şerîfte “Yağmurların, nehir ve çeşme (gibi akar) suların, tarla (içindeki) kaynağın suladığı (arâziden çıkan) şeylerde öşür (1/10: onda bir), (dolaba koşulan) hayvanlar ile sulanan (yerden elde edilen) şeylerde ise yarım öşür (1/20: yirmide bir) vardır.” buyuruldu.

Öşürde, arâzî sâhibinin akıllı, bâliğ (ergen), zengin olması şart değildir. Öşürde itibâr, arâzî sâhibine değil, arâziyedir. Yânî, mal sâhibi; çocuk, deli veya fakir de olsa öşür ile mükelleftir.

Altın, gümüş, para ve ticâret mallarından, yılda bir defa zekât vermek lâzımken, arâzide yılda kaç mahsûl elde edilirse, hepsinden ayrı ayrı öşür vermek lâzımdır.
Diğer malların zekâtında, malın-paranın üzerinden bir yıl geçmesi şart olduğu hâlde, mahsûllerde bir yıl geçmesi îcap etmez.

Bal, ceviz, susam, fındık, fıstık, çam fıstığı, payam (badem), zeytin ve benzeri yağlı maddeler ile pamuk, palamut, pelit, keten tohumu, şeker kamışı, şeker pancarı, çay yaprağı ve benzeri mahsullerden öşür verilir.

Çayır otu, dut yaprağı, fesleğen yaprağı, buğday, mısır, pirinç, nohut, mercimek, bakla, fasulye, soğan, sarımsak, kavun, karpuz, salatalık, üzüm, incir, elma, armut, şeftali, erik gibi her türlü meyvelerden; yulaf, fiğ, burçak gibi her türlü hayvan gıdâsından öşür verilir.

Öşrü verilen üzüm bağının içinde meyve ağaçları olsa veya bağ arasında soğan, sarımsak ekilse, o soğan ve sarımsaktan da öşür vermek lâzımdır. Öşür arâzisi içinde, ekilmediği hâlde kendiliğinden çıkan mahsûlden de öşür verilir.

Hulâsa, İmâm-ı A’zam Hazretleri buyuruyor ki: Yerden, araziden elde edilen mahsûlün azında da çoğunda da öşür farzdır.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri : 10.cemâziyelâhir 1433
Rumi : 18 Nisan 1428“)
Miladi :1 Nisan 2012 SALI..




Allâhü Teâlâ ‘Ey âdemoğlu, infâk et ki ben de sana infâk edeyim.’ buyurmuştur.” (Hadîs-i Kudsî, Müttefekun aleyh)






GIYBETİN FENALIĞI



Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

Mîraca çıkarıldığım gece bir topluluğa rastladım. Sağlarından sollarından etleri kesiliyor, sonra da kendilerine yediriliyordu. Kendilerine “Kardeşlerinizin etini yediğiniz gibi etlerinizi yiyiniz.” denilir. Ben “Yâ Cebrâil! Bunlar kimlerdir?” diye sordum. Cebrâil (a.s.) “Bunlar senin ümmetinden, insanların ayıp ve kusurlarını arayan, onları başkalarına söyleyen; gıybet edenlerdir.” dedi.

“Kıyâmet günü kula amel defteri verilir. Orada, kendisine ait olmayan sevaplar görür. O kul “Yâ Rabbi! Bu sevaplar bana nereden geldi.” diye sorar. Allâhü Teâlâ “Bunlar, sen farkında olmadan, insanların senin gıybetini yapmalarına karşılıktır.” buyurur.

“Dört şey vardır ki oruç, abdest ve diğer amellerin sevabını yok eder.

Bunlar gıybet etmek, yalan söylemek, koğuculuk yapmak ve bakılması helal olmayan kadınlara bakmak.”

Hz. Îsâ bin Meryem (a.s.) ashâbına dedi ki;

“Siz avret yerinin bir kısmı rüzgârdan açılmış bir adam görseniz onun üzerini örter miydiniz? Ne düşünüyorsunuz?” Onlar da “Evet” dediler. “Hâlbuki siz avret mahallinin kalan kısmını da açıyorsunuz” deyince, “Sübhânallâh, nasıl olur da kalan yerini açarız?” dediler.

Îsâ (a.s.) şöyle buyurdu:

“Yanınızda bir kimseden bahsedildiği zaman hemen onda olan kötü şeyleri söylemiyor musunuz? İşte siz avret mahallindeki kalan örtüyü açıyorsunuz.”

Hasan-ı Basrî Hazretlerine bir adam gelip “Falan kimse senin gıybetini yapıyor.” demiş. Hasan-ı Basri Hazretleri de ona bir tabak hurma gönderip şöyle demiş: “Duydum ki sen sevaplarını bana hediye etmişsin. Buna karşılık ben de sana hediye gönderiyorum. Ancak benim hediyem, senin hediyenin tam karşılığı olmadığı için beni mâzûr gör.”






İSİMLERİMİZ: Erkek: Hasan, Kız: Hasibe



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri : 11.cemâziyelâhir 1433
Rumi : 19 Nisan 1428“)
Miladi :2 Nisan 2012 ÇARŞAMBA..




İbn-i Ömer (r.anhüma)’dan: “Resûlullah (s.a.v.), gıybeti ve gıybeti dinlemeyi yasakladı.” (Hadîs-i Şerîf, Mecmau’z-Zevâid)




GIYBETİN FENALIĞI


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

Mîraca çıkarıldığım gece bir topluluğa rastladım. Sağlarından sollarından etleri kesiliyor, sonra da kendilerine yediriliyordu. Kendilerine “Kardeşlerinizin etini yediğiniz gibi etlerinizi yiyiniz.” denilir. Ben “Yâ Cebrâil! Bunlar kimlerdir?” diye sordum. Cebrâil (a.s.) “Bunlar senin ümmetinden, insanların ayıp ve kusurlarını arayan, onları başkalarına söyleyen; gıybet edenlerdir.” dedi.

“Kıyâmet günü kula amel defteri verilir. Orada, kendisine ait olmayan sevaplar görür. O kul “Yâ Rabbi! Bu sevaplar bana nereden geldi.” diye sorar. Allâhü Teâlâ “Bunlar, sen farkında olmadan, insanların senin gıybetini yapmalarına karşılıktır.” buyurur.

“Dört şey vardır ki oruç, abdest ve diğer amellerin sevabını yok eder.

Bunlar gıybet etmek, yalan söylemek, koğuculuk yapmak ve bakılması helal olmayan kadınlara bakmak.”

Hz. Îsâ bin Meryem (a.s.) ashâbına dedi ki;

“Siz avret yerinin bir kısmı rüzgârdan açılmış bir adam görseniz onun üzerini örter miydiniz? Ne düşünüyorsunuz?” Onlar da “Evet” dediler. “Hâlbuki siz avret mahallinin kalan kısmını da açıyorsunuz” deyince, “Sübhânallâh, nasıl olur da kalan yerini açarız?” dediler.

Îsâ (a.s.) şöyle buyurdu:

“Yanınızda bir kimseden bahsedildiği zaman hemen onda olan kötü şeyleri söylemiyor musunuz? İşte siz avret mahallindeki kalan örtüyü açıyorsunuz.”

Hasan-ı Basrî Hazretlerine bir adam gelip “Falan kimse senin gıybetini yapıyor.” demiş. Hasan-ı Basri Hazretleri de ona bir tabak hurma gönderip şöyle demiş: “Duydum ki sen sevaplarını bana hediye etmişsin. Buna karşılık ben de sana hediye gönderiyorum. Ancak benim hediyem, senin hediyenin tam karşılığı olmadığı için beni mâzûr gör.”




İSİMLERİMİZ: Erkek: Hasan, Kız: Hasibe



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri : 12.cemâziyelâhir 1433
Rumi : 20 Nisan 1428“)
Miladi :3 Nisan 2012 PERŞEMBE



..“Muhakkak ki mü’minler kurtuluşa ermişlerdir. Ki onlar namazlarında huşûludurlar. Boş, faydasız söz ve işten sakınırlar. Ve onlar mallarının zekâtını vermek için çalışırlar. Ve onlar ki ırzlarını muhâfaza ederler.”

(Mü’minûn sûresi, âyet 1-5)






SETR-İ AVRET: NAMAZDA ÖRTÜNME


Setr-i avret namazın şartlarındandır. Yani erkek için göbeği altından diziyle birlikte setr etmek (örtmek) karanlık gecede dahi lâzımdır.

Kadınların yüzü, eli ve ayaklarından başka her tarafını örtmesi lâzımdır.

Örtülmesi lâzım olan âzâlardan birisinin dört bölüğünden bir bölüğü bir rükün -yani üç tesbîh- söyleyecek kadar açılsa namâzı câiz olmaz.

Örtünecek bir şey bulamadığı vakitte oturup rukû ve secdeyi îmâ ederek kılmak daha faziletlidir.

Sadece dörtte biri pak bir elbise olup ve temizlemeğe gücü yetmezse onunla örtünmesi lâzımdır.

Gücü yettiğince namazı güzel bir elbise ile edâ etmek müstehabdır.





FATİH SULTAN MEHMED'İN İLME HİZMETLERİ


Fatih Sultan Mehmed, fetihten sonra devlet merkezi yaptığı İstanbul’u çağırdığı âlimler ile de büyük bir ilim merkezi haline getirmiştir.

Fatih Hazretleri ilim tahsil edenlere umduklarından fazla ihsanlarda bulunurdu. Bazı geceler uykusunu terkedip tebdil-i kıyafetle bizzat medreseleri dolaşıp talebeleri teşvik ederdi.

Sarayın Enderun’unda yetişenleri ve maiyetini teşvik için Bâbüssaade'ye “Vele-ni'me dâru'l-ulûm” levhasını astırmıştır ki, “İlimlerin öğrenildiği ev ne güzel evdir.” demektir. Davet ettiği Ali Kuşcu’ya, Tebriz’den Anadolu’ya gelirken konakladığı her yer için bin akçe ihsan etmiştir.

Fatih Hazretleri, âlimlerin önde gelenlerini dairesine toplayarak ilim ve irfan meclisleri tertip ederdi. Vezirlerden en alt kademedeki memurlara kadar her vazifelinin tahsiline çok ehemmiyet verirdi. Her nevi ilim tahsilinde ehliyet ve liyakatini isbat edenlere tuğrasıyla süslü bir şehadetname verirdi. Onca meşguliyeti arasında, bazı alimlere bizzat kendi eliyle teşvik edici mektuplar yazar, onları saraya davet ederdi. Böylece din ve devlete hakikaten pek büyük hizmetler etmiştir.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri : 13.cemâziyelâhir 1433
Rumi : 21 Nisan 1428“)
Miladi :3 Nisan 2012 cuma..







Kim (haram ve çirkin sözlerden) ağzını korur, namusunu da muhafaza ederse cennete girer.” (Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)







TAZİYE SÜNNETTİR



Taziye, güzel nasihatlarla ve bol sevaplar bildirerek cenaze sahibinin kalbini teskin etmektir.

Cenaze sahibine taziyede bulunmak İslâm’ın sünnetlerinden biridir. Zira bu, İslâm haklarındandır. Bir hadîs-i şerîfte: “Kim, ölü sahibine taziyede bulunursa, onun gibi ecir alır.” buyuruldu.

Taziyede bulunan kişi, cenaze sahibi ile musâfaha eder. Zira bu onun kalbini teskin eder.

Sünnetlerden biri de, cenaze sahibinin, “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil-aliyyil-azîm” kelimesini çok söylemesidir. Çünkü Resûlullah (s.a.v.) böyle emretmiştir.

En güzel taziye şekli, Resûlullah'ın (s.a.v.) Muâz bin Cebel'in (r.a.) -oğlu vefat ettiği zaman- yazdığı mektuptur. Mektub şöyledir:

“Bismillâhirrahmânirrahîm,

Bu mektup, Allâhü Teâlâ'nın Resûlü Muhammed’den (a.s.) Muâz bin Cebel'e yazılmıştır:

Selâmün aleyke,

Muhakkak mallarımız, çocuklarımız, ailemiz Allâhü Teâlâ’nın, bize bahşettiği nimetlerdir.

Bunlar Allâhü Teâlâ’nın bize emanet olarak verdiği şeylerdir.

Onlardan belli bir vakit faydalanırız. Sonra vakti gelince Allâhü Teâlâ onları alır.

Onun hakkı, bize verdiği zaman, şükretmemiz, geri aldığı zaman da sabretmemizdir.

Senin oğlun da Allâhü Teâlâ'nın sana bahşettiği nimetlerden ve faydalanman için sana verdiği emanetlerden biri idi. Sevinç ve iyi bir halde oğlunla seni faydalandırdı. Sonra da bir ecir ve sevap karşılığında onu senden geri aldı. Sakın feryad ve figan etme. Zira bu, senin alacağın sevabı yok eder. Eğer bu musibetin sevabı sana gösterilse, başına gelen musibet elbette ona nisbetle çok küçük kalır. Allâh’ın va’dini sabırla bekle. Vesselam…”




İSİMLERİMİZ: Erkek: Emîn, Kız: Elif



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"



Hicri : 14.cemâziyelâhir 1433
Rumi : 22 Nisan 1428“)
Miladi :5 Nisan 2012 cumartesi....




Abdullâh bin Mesûd (r.a.) buyurdu ki; “Resûlullâh Efendimiz’e (s.a.v.) ‘Hangi amel Allâh’a daha sevimlidir?’ diye sordum. ‘Vaktinde edâ olunan namazdır.’ buyurdular. ‘Sonra hangisidir?’ dedim, ‘Ana babaya iyilikte bulunmak.’ buyurdular. ‘Sonra hangisidir?’ dedim, ‘Allâh yolunda cihâddır.’ buyurdular.” (Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh).





ALLAH İÇİN NÖBET

Resûlullâh (s.a.v.), Bedir Harbi’nden dönerken güneş batmadan önce Esîl denilen yere geldi. Orduda az da olsa yaralılar vardı ve esirler de yanlarında idi. Orada konakladılar. Sonra Ashâbına dönerek, “Bu gece bizi kim bekler” diye sordular.

Bir kimse kalkıp, “Ben beklerim, Yâ Resûlallâh” dedi.

“Sen kimsin” diye sorulunca “Ben, Zekvân bin Abdikays'im” dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Otur” dedi.

Sonra tekrar sordu. Başka bir yerden yine biri kalktı. Sen kimsin diye sordular, “İbn-i Abdi Kays” dedi. Resûlullâh (s.a.v.) yine “Otur” buyurdu.

Biraz sonra Resûlullâh (s.a.v.) tekrar aynı suâli sordular, birisi kalktı, yine sen kimsin buyurdu. O “Ben Ebû Sebu’um” dedi.

Resûlullâh (s.a.v.) biraz sonra “Üçünüz kalkınız” buyurdu. Zekvân bin Abdikays tek başına kalktı. Resûlullâh (s.a.v.), senin diğer iki arkadaşın nerede” buyurunca, “Yâ Resûlullâh, cevâb veren hep ben idim” dedi.

Resûlullâh (s.a.v.) ona “Allâh seni muhâfaza buyursun.” dedi ve sonra diğer ashâbına onu işaret ederek:

“Kim yarın ayakları cennet bahçelerinde dolaşacak kimseye bakmak isterse şu zâta baksın.” buyurdular.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) Uhud Gazası’ndan dönerken yine Esîl denen yere geldiler. Civarda gayet tehlikeli ve ıssız bir geçit olup müşriklerin gözcülerinin oradan gelme ihtimali vardı. Resûlullâh Efendimiz ashâbına şu geçidi bizim için bu gece kim bekler, diye sordular. Yine Zekvân bin Abdikays hazretleri kalktı. Resûlullâh Efendimiz ona duâ buyurdular.

Zekvân bin Abdikays (r.a.) âilesinin yanına vedâ etmek için döndü ve lüzumlu vasiyetleri yaptıktan sonra vazîfeli olduğu yere gitmek için çıktı. Âilesi onun elbisesine yapışıp “Ey Ebû Sebu’! Bizi bırakıp da gidiyor musun?” dediler. O elbisesini çekti, onların yanından geçtikten sonra dönüp “Artık kıyâmette görüşürüz.” dedi. Sonra orada şehîd oldu. (Radıyallâhü anh)



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"



Hicri : 15.cemâziyelâhir 1433
Rumi : 23 Nisan 1428“)
Miladi :6 Nisan 2012 PAZAR..




İlim öğreten ve öğrenen sevapta ortaktırlar.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce.[IMG]





ÇOK GÜLMEK KALBİ KARARTIR


Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Şu söyleyeceğim hasletleri (huyları, ahlâkları) benden kim öğrenip onlarla amel etmek ve amel edeceklere öğretmek ister," diye sorunca "Ben öğrenmek isterim, yâ Resûlallah" dedim. (Bir şey öğreteceği zaman âdeti olduğu üzere) Elimden tuttu ve o beş hasleti bana saydı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

"Haramlara düşmekten sakın ki insanların en âbidi olasın.
Allâhü Teâlâ'nın sana verdiğine razı ol ki insanların en zengini olasın.
Komşuna iyi davran ki kâmil bir mü'min olasın.
Kendin için sevip istediğini diğer insanlar için de iste ki kâmil bir Müslüman olasın.
Çok gülme. Zira çok gülmek kalbi öldürür."
"Konuşup da, insanları güldürmek için yalan söyleyene yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun."
İbrahim en-Nehaî (rh.) şöyle buyurdu: Bir adam, yanında bulunan insanları güldürmek için bir söz söyler de, bu söylediğine Allâhü Teâlâ gadab ederse, Allâhü Teâlâ'nın gadabı o adama isabet ettiği gibi etrafındakilere de eder.

Bir adam da Allâhü Teâlâ'nın razı olacağı bir söz söylerse, Allâhü Teâlâ'nın rahmeti o kimseye isabet ettiği gibi etrafındakilere de eder.




YARIN NE CEVAP VERECEKSİN


Şair Derviş Dihekî, bir gün Molla Câmî Hazretlerinin huzurunda, kendini medhedip: "Hüsrev'e şöyle cevap verdim, Kemâl'e böyle cevap verdim. Zahir'e şöyle nazire söyledim, Selmân'a böyle nazire söyledim ve şâirlere de şöyle cevaplar verdim." diye övününce Molla Câmî Hazretleri buyurdular:

– "Derviş Dihekî, bunlara bugün bu cevâbı vermişsin amma, Allâh'a yarın ne cevap vereceksin? Onu söyle."



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

" Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym "



Hicri : 16.cemâziyelâhir 1433
Rumi : 24 Nisan 1428“)
Miladi :7 Nisan 2012 PAZARTESİ..



“Kıyâmet günü mü’minin terâzisinde güzel ahlâktan daha ağır hiçbir şey yoktur. Allâhü Teâlâ, çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseyi sevmez.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)



EHL-İ SÜNNET VE'L-CEMAAT



İslâm dininde inanılacak ve yapılacak şeyler güzelce anlatılmıştır. Salâhiyetli din âlimleri, inanç ve amel bilgilerini Kur'ân-ı Kerim'den, Peygamberimizin hadîslerinden çıkarıp yazmışlar ve din hükümlerini ümmete bildirmişlerdir.

Sahih ve makbul inançların neler olduklarını İmam Ebû Mansur Mâtüridî ve İmam Ebu'l-Hasen Eş'arî Kur'ân-ı Kerim'den ve hadîs-i şerîflerden derleyip bu ümmete anlatmışlardır:

Bu iki büyük islam âlimi, Müslümanların itikat (inanç) meselelerinde imamlarıdır. Esasta birdirler. Sadece bazı inceliklerde ve teferruatta aralarında ufak içtihat, fikir ayrılıkları vardır. Bu iki imamın yolu itikatta, inançta Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat mezhebidir. Yâni Peygamber Efendimiz'in ve mübarek sahabelerinin yoludur. Bunların dışında kalan Mutezile, Cebriye, Kaderiye, Bâtıniyye, Karmatiyye, Şia ve diğer fırkaların inançlarında hatalar, bozukluklar, bid'atler vardır.

Her Müslüman, inanç meselelerinde ya İmam Mâturidî'yi veya İmam Eş'arî'yi takip ve taklit etmelidir. "Benim mezhebe ihtiyacım yok, ben Kur'ân ile Sünnet'e bakarım..." diye konuşanlar büyük hata işlemektedirler. Bin seneden beri nice büyük âlimler, mürşitler, sâlihler, arifler bu iki imamdan birine tâbi olmuşlardır. Bu mevzuda bin küsur yıllık bir icmâ-ı ümmet vardır. Bu mezheplerden ayrılan bilgisizler sapıtmış ve sapıttırmışlar, Ehl-i Sünnet'in dışına çıkmışlardır.

Peygamberimiz ve sahabeler devrinden sonra İslâm dünyasında "Mutlak müçtehitler" yetişmiş, bu büyük zatlar Kur'ân-ı Kerîm'in âyetlerini ve Peygamberimiz'in (s.a.v.) hadîslerini mükemmel bir şekilde inceleyerek, dinimizin bütün amel meselelerini büyük bir vukufla açıklamışlar, hükümleştirmişlerdir. Bu mutlak müçtehitlerden dört kişinin mezhebi, İslâm dünyasında ‘amelde mezheb' olarak kabul edilmiş ve yayılmıştır. Bu mezhepler: Hanefî, Şafiî, Mâlikî ve Hanbelî'dir.

Müslümanlar amelde, bu dört mezhepte birleşmişlerdir.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"



Hicri : 17.cemâziyelâhir 1433
Rumi : 25 Nisan 1428“)
Miladi :8 Nisan 2012 SALI.


Bir kul Allâh’ın hoşnud olduğu (mübârek kelimelerden) bir kelimeyi (o kelimeye hiç ehemmiyet vermeyerek) söyleyiverir. Halbuki Allâhü Teâlâ o kelime sebebiyle o kimsenin derecesini yüceltir.”

(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî
.





MEVLÂNÂ ŞEYH SEYFEDDİN ÂRİF K.S.



Muhammed Masum (k.s.) Hazretleri’nin oğlu olan Şeyh Seyfeddin Arif (k.s.) Hazretleri Silsile-i Sâdât'ın yirmi beşinci halkasıdır. Hz. Ömer’in neslinden olduğu için nisbesi Fârûkî’dir. Hicrî 1055 (m. 1645 /1646 ) senesinde Serhend’de dünyaya geldi.

Ders okuyacak yaşa gelince önce Kur’ân-ı Kerîm’i ezberledi. Sonra muhterem amcasından aklî ve naklî ilimleri tahsil etti. Sonra tarîkat-ı nakşibendiyye’yi babası

Muhammed Masum (k.s.) Hazretlerinden öğrendi ve yüksek manevi derecelere kavuştu.

Her gün huzuruna dervişlerden bin dört yüz kişi istifadeye gelir, her birine yemek ikram ederlerdi. Riyazet yapmamalarına ve bu kadar çok nimetler içinde bulunmalarına rağmen müridleri, yüksek makamlara ve kerametlere kavuşurlardı.

Dervişlerden biri, az yemek istese “Yemeği kısmaya lüzum yoktur. Üstazlarımız kaddesallâhü esrârehüm, yolumuzu vukûfu kalbîye devam ve şeyhin sohbetlerinden ayrılmamak esasları üzerine kurmuşlardır. Zühd ve şiddetli mücâhedenin neticesi, kerâmet ve tasarruftan ibarettir. Biz bunları işten bile saymayız. Bizim maksadımız sadece zikre devam, Allâhü Teâlâ’ya teveccüh, sünnete tabi olmak ve daha çok nur ve bereketlere kavuşmaktır.” buyururlardı.

Hayatını sünneti ihyâ, bid’ati imhâ ile geçiren Şeyh Seyfeddin (k.s.), 47 yaşında 1096 (m. 1685) senesinde âhirete irtihal ettiler. Kabr-i şerifleri halen Hindistan sınırları içerisinde olan Pencab eyaletine bağlı Serhend beldesinde, babası Muhammed Masum Hazretleri’nin kabrinin yakınındadır.

Mektûbât-ı Seyfiyye adlı bir eseri olup, içinde yüz doksan mektup vardır. Bu kıymetli eseri, oğlu Muhammed A’zam (k.s.) toplayıp kitap haline getirmiştir. Bu eser 1913 yılında Hindistan’ın Haydarâbâd şehrinde basılmıştır.

Sekiz oğlu olup üçü kendi huzurunda kemal mertebesine kavuştular. Kendisi hayatta iken diğerleri henüz küçük idi.
Birçok halifesi bulunan Şeyh Seyfeddin (k.s.), irşad vazîfesini Muhammed Nûru’l-Bedvânî (k.s.) hazretlerine teslim ettiler. Kaddesallâhu esrârahüm.


Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"





Hicri : 18.cemâziyelâhir 1433
Rumi : 26 Nisan 1428
Miladi :9 Nisan 2012 ÇARŞAMBA..



Dört şey peygamberlerin sünnetindendir: Hayâ sâhibi olmak, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve nikâhlanmak.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî.




PEYGAMBERLERE ÎMÂN

Bütün peygamberlere îmân etmek müslümanlıkta bir esastır. Allâh’ın kullarına dînini bildirmek için memûr ettiği pek muhterem ve kâmil zâtlardan her birine peygamber denir. Allâhü Teâlâ, doğruluğuna şehâdet için peygamberlerinin elinde, başkalarının yapamayacağı harikulade şeyler vücûda getirmiştir ki ona mucize denir.

Mahlûkâtın fıtrat nurlarından çıkarak perdelenmeleri ve hakdan uzaklıkları sebebi ile Rablerinden maârif ve ilimleri almaları mümkün olmaz. Bunun için Allâhü Teâlâ ile insanlar arasında bir vâsıtaya ihtiyaç vardır. Peygamberler, sırları ile dâimâ Hakk’ı müşâhede edip zâhirleri ile de halkla birlikte olurlar. Peygamberler aleyhimüsselâm ilim ve marifetleri Allâhü Teâlâ'dan alıp kullarına akıtırlar. Allâh'ın peygamberlerini göndermesi en büyük nimetlerinden ve üzerimizdeki en büyük haklarındandır.

Peygamberlere îmân etmeyen Allâh’a da îmân etmemiş olur. Çünkü Allâh’ın kabûl edeceği şekilde îmân etmenin yolu sadece onlardan öğrenilebilir. Kendi nâçiz akıllarını bu hususta rehber edinmek isteyenler Hakk’a ve hidâyete eremezler, dalâlette kalırlar.

Hadîs-i şerîfte yüz yirmidört bin veya iki yüz yirmidört bin peygamber ve onlardan üç yüz on üç resûl olduğu bildirilmiştir. Resûl, yeni şerî'at getiren, nebî ise önceki şerîatin hükümlerini öğretendir.

Peygamberlerin evveli Hz. Âdem, hâtemi; son halkası da Muhammed aleyhisselâmdır. Hâtem nübüvvet kapısını kapayandır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hâtemü’l-enbiyâdır. Peygamberlerden Hz. Muhammed, Hz. İbrâhîm, Hz. Mûsâ, Hz. Îsâ ve Hz. Nûh aleyhimüsselâm ülül-azm peygamberlerdir.

Kurân-ı Kerîm’de ismi geçen yirmisekiz peygamber: Âdem, İdrîs, Nûh, Hûd, Sâlih, İbrâhîm, Lût, İsmâîl, İshâk, Yâkûb, Yûsuf, Eyyûb, Şu’ayb, Mûsâ, Hârûn, Dâvûd,

Süleymân, İlyâs, Elyesa', Zülkifl, Yûnus, Zekeriyyâ, Yahyâ, Îsâ, Muhammed aleyhimüsselâm.

Uzeyr, Lokmân, Zülkarneyn aleyhimüsselâmın peygamberliklerinde ihtilâf olsa da şüphesiz pek büyük zâtlardır.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri : 19.cemâziyelâhir 1433
Rumi : 27 Nisan 1428
Miladi :10 Nisan 2012 PERŞEMBE..



Kim abdestli olarak uyur ve o gece ölürse şehid olarak ölür.” (Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummal)





ÖLDÜKTEN SONRA SEVAP NASIL KAZANILIR


Enes bin Mâlik (r.a.)dan rivâyet olundu: “Yedi şey vardır ki onu yapanlar öldükten sonra da sevap alırlar.

1- Bir mescid yaptıran kimse; İçinde namaz kılındığı müddetçe, ondan sevap kazanır.
2- Bir su akıtan kimse; Oradan su aktığı ve insanlar içtiği müddetçe sevab kazanır.
3- Bir Mushafı güzelce yazan kimse, o Mushaf okunduğu müddetçe sevap kazanır.
4- Suyundan istifade etmek için bir kuyu kazdıran, o kuyu durduğu müddetçe sevap kazanır.
5- Bir ağaç diken kimse, meyvesinden insanlar ve hayvanlar yediği müddetçe sevab kazanır.
6- Bir ilim öğrenip onu öğreten de sevab elde eder.
7- Öldükten sonra kendisine istiğfar ve duâ eden bir evlat bırakan kimse de sevap kazanır.”

Evlat, babası kendisine Kur’ân-ı Kerîm ve ilim öğretmiş salih bir evlat olursa, çocuğun sevabından hiçbir şey eksilmeksizin sevabın bir misli (anne ve) babasına da verilir. Şayet baba evladına Kur'ân-ı Kerîm öğretmez, bilakis kötü şeyleri öğretirse, çocuğun günahından hiçbir şey eksilmeden günahın bir misli babasına da yazılır.

BİR HÜKÜMDAR TAVSİYESİ: Hakka Uygun Hareket Et!

Himyer hükümdarlarından biri, kardeşine şöyle nasihat etmiş: Cezalandırmakta ve ihsân etmekte aşırı olma! Zira cezalandırmakta aşırı davranırsan yok olmana sebep olur; ihsan ve bağışta israf edersen, bu da senin için günah ve öfke sebebi olur.

Şayet nefsini Allâh’ın rızâsına muhalif bir yerde bulursan, onu zaptet ve nefsanî arzularına gâlip gel! Çünkü nefsine ne kadar tâbi olursan, o nispette sana zarar verir.

Hakka uygun hareket et! Zira bu şekilde hareket sana sıkıntı vermez. Doğruluk üzere hareket eden akıllı kimse, zahmet ve pişmanlık çekmez.

Dostlarından ve ahbaplarından korkman, onlar ile olan dostluğundan fazla olsun.”



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"



Hicri : 20.cemâziyelâhir 1433
Rumi : 28 Nisan 1428
Miladi :11 Nisan 2012 cuma..



“İçkiden sakınınız. Zira o bütün kötülüklerin anahtarıdır.” (Hadîs-i Şerîf, Hâkim, el-Müstedrek)




İÇKİ ZARARLI VE HARAMDIR

İnsanı öldüren veya aklını gideren bitkileri, vücudu zehirleyen veya herhangi bir suretle sıhhate zarar veren şeyleri yemek haramdır.

İçkilerden vücuda zararlı olanları, insana sarhoşluk verenleri içmek haramdır. Çünkü sarhoşluk veren bir içkinin azı da çoğu da haramdır, bir damlasını bile içmek icma ile haramdır. Nitekim bir hadîsi şerîfte:

“Çoğu sarhoşluk veren bir şeyin azı da haramdır.” buyrulmuştur.

Bu gibi içkilerin içilmelerindeki zararlar, herkesçe bilinir. İçkilerin cemiyet bünyesinde açtığı yaralar pek elimdir. Bunların âhiretteki hesabı ise pek şiddetlidir.

İçki, şahıslar için zararlıdır: İçki kullananlar, öncelikle kendilerine zarar vermiş olurlar. Çünkü vücutları erir, sıhhatleri bozulur, servetleri ellerinden çıkar, kendileri için en büyük bir nimet olan kıymetli akılları geçici bir zaman için olsun bozulur.

İçki, aile için zararlıdır: İçki yüzünden aile hayatında bir takım geçimsizlik yüz gösterir, ailenin refahına harcanması lâzım gelen servetler, vakitler çok kere içki yolunda mahvolur ve içki yüzünden bir takım müzmin hastalıklar vücuda gelerek aile fertlerinin hayâtına ve dünyaya gelecek çocuklarının vücutlarına tesir eder, nesil cılız yetişir, aile saadeti söner gider.

Toplum için zararlıdır: İçki ile hayatını mahveden, servetini elinden çıkaran bir kimse mensubu olduğu cemiyetin malını ve bünyesini tahrip etmiş olur. İçkiye müptela olan bir ferd cemiyet arasında içtimai âdâb ve ahlâka aykırı hareket ederek cemiyet arasında fena bir numûne vücuda getirmiş, memleketin kanunlarına, nizamlarına aykırı hâdiselerin meydana gelmesine sebebiyet vermiş olabilir.

Velhasıl: Bu gibi zararlı olan şeylerden kaçınmalıdır. Bunlardan kaçınmak, gerek fertlerin ve gerek cemiyetin selâmeti için pek lâzımdır.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş


kıssadan hisse

MollaCami.Com