Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


...Hangi İslam ?!

[SIZE=5]Hangi İslam ?





İyiligi sonsuz, ikramı bol olan Allahın adıyla..

Hamd ancak Allah içindir. Ona Hamd eder, Ondan yardım diler. Ona sığınır ve yalnız ona tevekkül eder ve onun afvını isteriz... Nefislerimizin şerrinden, amellerimizin kötülüğünden ona sığınırız. Hakikat şu ki: Allah kimi hidayete erdirirse onu saptıracak, kimi de saptırırsa onu hidayete erdirecek kimse yoktur.
Allahtan başka ibadete layık ilah olmadığına şahadet ederim. O tektir ve şeriki yoktur. Mülk onun, her türlü medh-u sena onundur ki O her şeye kadirdir. Ve yine şahadet ederim ki, Hz.Muhammed(s.a.v) onun kulu ve rasulüdür.

Değerli Kardeşlerim; Buradaki konular asla Müslümanların kafasını karıştırmak veya alimlere dil uzatmak veya alimleri devre dışı bırakmak gibi asla alğılanmamalıdır.! Gayemiz Araştırarak ,okuyarak, anlayarak, manalarını iyi etüd ederek saglam bir islam Akidesine sahip olabilmektir.

Hangi İslam ?

Oldukça garip bir soru. Ne demek hangi islam? Kaç tane islam var ki? Elbetteki îslam bir tanedir. O da Kur'an'daki islam'dır. Ancak böyle bir ayırım yapmadan gerçeği anlatabilmek oldukça zordur.

Çünkü, îslam oldukları iddiasında olan ve temel referansları itibariyle birbirinden büyük farklılıklar gösteren anlayışlar hakkında bir yargıda bulunmak için bu ayırımı yapmak zorunluluk arz etmektedir.

Diğer bir anlatımla, gerçek olan Kur'an'daki islam'la, uydurulmuş (kültürel/ilahî din) olan lslam'ı(!) birbirinden ayırabilmek için bu soruyu sorduk- Bu iki anlayışı (dini) dayandıkları değerlere göre tanımlayabilir veya kavrayabilirsek o oranda doğruyu seçmemiz mümkün olacaktır.

Yoksa; yarısı hak, yarısı batıl olan bir anlayışı din edinmiş oluruz ki; bu bizi 'şirk'e düşürür. Evet, gerçek din ile gerçek din adına uydurulmuş dinleri birbirinden ayırmak için bildiğimiz doğruları ortaya koymaya çalışırken, 'ne diyorsak tamamen ve tek doğru bizim dediklerimizdir' iddiasında değiliz; isabet ettiğimiz gibi yanıldığımız da olacaktır.

Yine de doğru olduğuna inandığımız şeyleri başkalarına ulaştırmak ve özellikle "Tevhid'i" bozan, hakka batılı karıştıran, geleneksel kültürlerini din haline dönüştüren ve üstelik bunu îslam adına yapan Müslümanların(!) durumlarım yeniden değerlendirmelerine katkıda bulunabilirsek amacımıza ulaşmış olacağız.

Müslümanların parçalanıp bölündükleri; her bir grubun kendisini 'hak', diğerini 'batıl saydığı bilinen bir gerçektir. Temel kaynağı Kur'an olan ve kendisini peygaınber (sav)le pratize eden îslam, ne yazık ki, Peygamberimizin ölümünden hemen sonra ki yıllarda başka görüş ve düşüncelerin kaynaklan ile kirlenmeye başladı. Bu kirlilikle birlikte Müslümanlar da giderek ana kaynaklarından uzaklaşmaya başladılar.

Böylece farklı 'din anlayışları ortaya çıktı, öyle ki, bizzatihi Allah'ın korumasında olan Kur'an'ın metni dışında, islam'a ait bütün değerler az veya çok bu değişiklikten nasibim aldı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen tarihi süreç içinde, her dönemde Allah'ın ipi Kur'an'a tutunabilen mü'minler, dini Allah'a has kılarak bu değişmenin/ sapmanın dışında kalmayı ve Tevhidi inançlarını korumayı başardılar.

Bunu başaramayanlar ise "Kur'an Islamı" yerine geleneksel/kültürel bir inanca sahip oldular. Ve böylece bu sürecin neticesinde Müslümanlar temelde iki ana gruba ayrılmış oldular: Kur'an İslam'ına bağlı olanlar ve Kur'an îslamı'ndan sapanlar.

Tevhidi islami düşünceyi koruyan Kuran İslamı'nın bağlıları, dinin esası sayılmayan konularda zaman zaman farkıl görüş geliştirmiş olmaları onların Kur'ani çizgiden uzaklaştıktan veya saptıkları anlamına gelmemelidir. Dinin teferruatına dair düşünce farklılığı tamamen Sünnetullah'ın gereğidir ve insan olmanın doğasından (fıtratından) kaynaklanmaktadır.

Tevhidi İslam 'in yolunu sürdüren, Kur'an ve Sahih sünneti ölçü alan bu kimselerin yoluna "Hak" yol diyoruz. Öte yandan, Kur'an islam'ından uzaklaşanlar, inançlarında Kur'an a da yer vermekle birlikte, beşeri görüş, düşünce ve geleneksel kültürleriyle ve özellikle islam öncesi sahip oldukları eski dinlerinin kutsallarıyla hak ve batılın birbirine karıştığı kiiltürel-ihali yeni bir din oluşturdular.

İsminden başka islam'la ilgisi kalmayan bu dinin bağlıları, dinlerini oluşturdukları değerlere göre birbirlerinden ayrılmaktadırlar. Örneğin daha çok kültürel değerlerden etkilenen kişinin din anlayışı ile eski dininin kutsallarına öncelik veren kişinin din anla* yışı arasında bu önceliklerine göre farklılıklar oluşmaktadır.

Birisinde, inancın merkezinde geleneksel kültür varken, bir diğerinde merkezi atalar dini işgal etmektedir. Bu grupta yer alanları Tevhidi islam'dan sapanlar olarak nitelemekteyiz. Bu yol ise "batıl" yoldur. Anlaşılması ve içinden çıkılması en zor olan konu ise, "hatırda olanların kendilerini gerçek îslam olarak görmeleri ve "hak yolda olanları dinden sapma ve sapıklıkla suçlamalarıdır. Oysaherkesin kabul ettiği gibij gerçek birdir.

Burda temel sorun, gerçeğin neye göre tesbit edileceğidir. Yani doğru ve yanlışı belirlemede neyin ölçü alınacağıdır. Bu sorunun cevabı kuşkusuz ölçü Kur andır şeklinde olacaktır.

tevhidnesli[/SIZE]

Müslüman Olmak (Nasıl Müslüman Olunur)

Bir kimse öğrenci olmadığı halde, kendisine öğrenciyim demekle, memur olmadığı halde memurum demekle, mühendis olmadığı halde mühendisim demekle iyi insanım demekle, dürüstüm, erdemliyim demekle, filanca yaşam biçimini benimsiyorum demekle, yani sadece 'ben buyum" demekle dediği şey olmuş olur mu?

Elbetteki olmaz. Zira her şeyin kendisine göre şartlan vardır. O şartlar oluşmadan, yerine getirilmeden, elde edilmeden hiçbir şey olunmaz. İslam'la ilgisi olmadığı, islam'a ters düştüğü, islam'ı gerçek anlamda benimsemediği veya gereklerini yerine getirmediği, şartlarına uymadığı halde kendisine "Elhamdülillah Müslümanım" dedigi için kimse Müslüman sayılmaz.

Her şeyin olduğu gibi Müslüman olmanın da kendine özgü şartları vardır. Bu şartlara uymayan, bu şartları bulundurmayan veya bu şartlan taşımayan kişinin kendisini Müslüman olarak görmesi, gerçekten birşey ifade etmez.

O Müslüman olmanın başta gelen şartı, Allah'a ve Kitab'ına inanmaktır, ikinci şartı da, bu inanış biçiminin Allah'ın istediği şekilde olmasıdır. Yani, hiç kimsenin, ben, istediğim gibi inanırım demeye hakkı yoktur.

Bir kimse, Allah'ın kitabında belirlendiği şekilkide inanmadıkça, inancının bir değeri yoktur. İman üç bölümden oluşur. Birinci şartı, inanmaktır.

İkinci şart ise, inanmanın geçerli olabilmesi için, doğru biçimde olmasıdır. Yani Kur'an'ın belirlediği biçimde olmasıdır. Üçüncüsü de, inandığını yaşamaktır. Yaşama dönüşmeyen inancın, doğru olmayan inanç gibi bir değeri yoktur. Örneğin okula kayıt yaptırmak tek başına yeterli değildir.

Öğrenci olmak için okula/öğrenime devam etmek şarttır. Tıpkı bunun gibi yalnızca inanmak tek başına yeterli değildir, İnanıyorum demekle inanç gerçekleşmez. İnancın gerçekleşmesi için, inanılan şeye nasıl inanılması gerekiyorsa öyle inanmak gerekir. Bu da Müslümanlığın öngördüğü şartları yerine getirmekle olur. Bu değerlendirmemizin ışığı altında kendilerine Müslümanız demelerine rağmen İslam'la ilgisi olmayanları dört gruba ayırabiliriz.

Bunlar:

a -islamı bilmeyenler

b -yanlış bilenler, hak ile batılı birbirine karıştıranlar

c - münafıklar

d -inancını hayata geçiremeyenler.

Yaşadığı hayatı İslam'a göre düzenlemeyi amaç edinmeyen ve bu amacı gerçekleştirmek için gayret göstermeyen bir kişinin inancının gereği yaptığı bütün işler geçersizdir. Ne var ki her Müslümanın inancında ihlaslı olmada ve inancını yaşama geçirmede farklılıklar olabilir.

Hatta Mü'min bîr kimse, zaman zaman günah olan bir fiili isleyebilirken, diğer bir mü'minde takvada yarışanlardan olabilir. Bu bakımdan, Müslümanın zaman zaman hata yapması, günah işlemesi onun Müslüman olma özelliğini iptal etmez. Ancak bir Müslümanın günahında ısrarcı olması ve günah işlemeyi alışkanlık haline getirmesi onu "mücrim" yapar.

Günümüzde öylesine garip bir durumla karşı karşıyayız ki islam'ın koyduğu kuralları geçersiz ve gereksiz saydığı halde, islam'ın bir kısmını çağdışı gördüğü halde, İslam'ı yeterli ve akılcı bulmadığı halde yine de Müslüman olduğunu söyleyenler var.

Bu durumun nasıl bir çelişki olduğunu sorgulamak ve ortaya gerçeği çıkarmak için Müslümanlığın ve Müslüman olmanın ne demek olduğunun tanımını yapmak bir zorunluluk olmuştur. Evet, nedir Müslüman olmak? Müslüman olabilmek veya Müslüman sayılabilmek herkese göre değişen bir şey midir?

Bunun Kur' an'a dâyâlı, kendine özgü bir tanımı yokmu? Kendine göre şartları yok mu Müslüman olmanın? Bu şartları kim belirlemelidir?
Bu konuda Allah'tan başka belirleyici var mı? Bu soruların cevabını ararken önümüze iki ayrı yol çıkmaktadır:

1-Müslüman olmanın şartlarını Allah'ın kitabı belirler. Allahin koyduğu ölçülerin esas alınması zorunludur.

2-Herkes bu şartları istediği şekilde belirleme hakkına sahiptir.

İkinci yolun kabul edilmesinin mümkün olmadığına iman etmek zorunda olduğumuza göre, Müslüman olmanın şartlarını Allah'ın kitabı belirler. Herkes Allah'ın yaptığı tanıma (Kitabına) bakmak ve Müslüman olup olmadığına Ona göre karar vermek zorundadır. Şimdiye değin yapılan Müslümanlık tanımlarının yetersiz veya yanlış oluşu ve dileyenin dilediği gibi (işine geldiği gibi) anlamasına uygun oluşu veya yeterince açık ve net olmayışından olsa gerek, kendilerini Müslüman olarak tanımlayıp öyle gördükleri halde Kur'an'daki islam'ı bilinçsizce reddedenler ortaya çıkmıştır,

Bir karşılaştırma yapacak olursak;

Dinini Allah'a has kılarak O'na kulluk yapmayı, yaşamının ana gayesi sayan da Müslümanım diyor; Allah'la birlikte birçok ilah edinmiş, yaşamını, insanlarca belirlenen esaslara göre düzenleyen, heva ve hevesine göre yaşayan da.

Allah'ın Kitabına uymayı, Müslümanlığının esası sayan da; Kitab'a yalın bir saygı duymanın ötesinde O'nunla ilişkisini tamamen kesmiş olanlar da.

islam en üstün hayat nizamıdır diyen de; din ayrı devlet ayrı diyen de. Yalnız mü'minleri dost edinenler de; mü'minleri bırakıp, kafirleri dost edinenler de. İçinde bulunduğu İslam dışı hayatı islam'la değiştirmenin mücadelesini veren de; o hayatı benimseyen, hatta onu İslam'a karşı korumaya çalışan da.

Küfrü reddeden de; ona rıza gösteren de. Doğru ve yanlışı Allah'ın kitabı ve sahih sünnet belirlemelidir diyen de; heva ve hevesini, bidat ve hurafeleri din edinen de. Kur`anın öngördüğü şekilde inanan ve yaşayan da; mürşidinin, şeyhinin veya cemaatinin öngördüğü şekilde inanan, ve yaşayan da.

Velî olarak Allah yeter diyen de; Allah 'la kendi arasında tayin ettiği aracıları veli edinen de.

Mürşit Kur`andır diyen de; insanları mürşid edinen de. Rehber Kur`andır diyen de; biz Kur'an'ı anlamayız, bize üstadlarımızın dedikleri yeter diyenler de.

Allah'tan başka şefaat edici olan yoktur diyen de; Allah'tan başkalarını şefaatçi seçen/tayin eden de.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Peki bu kadar zıt kutupların hepsinin Müslümanlık olması mümkün olmadığına göre, Müslümanlık hangisi? Acaba yanlışlık nerede? Yanlışlık kuşkusuz ki islam'da ve Müslümanlık'ta olamaz. Yanlışlık İslam'ı ve Müslümanlığı gereğince bilmemektedir. Maalesef kendilerine Müslümanım diyen birçok kimse, Islarnı da Müslümanlığı da gerçek anlamı ile bilmiyor, îşte bundan dolayı kime Müslüman deneceğini açıklamaya, kim Müslüman, kim değil; kim inanan, kim inanmayan; kim mü'min, kim kafir sorularına cevap aramaya çalışacağız.

Geleneksel kültürümüzde yeretmiş, bütün yanlışların başı veya başlangıç noktası olarak gördüğümüz bir batıl inançtan başlayarak bu konu yu açıklamaya çalışalım.

Şimdiye değin yığınla insanımız „la ilahe illallah“ sözünü söyleyen ve kabul eden Müslümandır, yalanı ile aldatıldı. İyi niyetle ortaya konmuş olduğuna inandığımız bu ilke, başlangıçta doğru gibi algılansa da sonuçta nasıl bir yanlışın ve sapmanın alt yapısını oluşturduğu, Müslüman'ın tanımını yaptığımızda ortaya çıkacak tır.

Müslüman, Allah'a eş koşmadan inanan, Kur' anı inancının ve hayatının ana kaynağı olarak gören, İslam'ı sadece bir inanç sistemi değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi alarak benimseyen, İslam'ı hayata hakim kılmanın mücadelesini veren ismi ne olursa olsun, İslam'dan kaynaklanmayan bütün sistemleri ve düzenleri (laiklik, demokrasi, kapitalizm) reddeden, onları islam'la değiştirmeyi Allah'a kulluğunun şartı sayan, Dini yalnızca Allah'a halis kılan, din adına ortaya çıkan bid'at ve hurafeye dayalı aracıları (veli, şeyh, mûrşid v.s) ilah laştırtrılmayı şirk sayan, Peygamber'in nasıl yediğini, içtiğini, nelerden hoşlandığını değil, O'nun islam'ı nasıl yaşadığını, küfre, zulme ve haksızlıklara karşı nasıl mücadele verdiğini sünnet olarak görendir. Kur' an'a göre Müslüman olmanın iki boyutu vardır; biri itikadı (teorik) boyut, diğeri amelî (pratik) boyut. Müslümanlık yalnız inanmaktan ibaret olmadığı gibi amelden de ibaret değildir.

Teori ve pratik birbirini tamamlar; biri olmadığı zaman, diğeri de bir değer ifade etmez. Müslüman sayılmada sözde inanmanın bir önemi yoktur. Hayatı Kur'an'ın ilkelerine göre düzenlemeyi benimsemeden/istemeden, bütün özellikleri ile (hüküm koymada, helal ve haramı belirlemede, Rızık vermede, kullukta, otoritede...) Allah'ı birlemeden Müslüman olunmaz. Müslüman yalnız şehadet kelimesini söylemekten değil, Kur'an'ın tümünden sorumludur. Kur'an'ın tümüne muhataptır. İslam'ın şartı sadece beş değildir: Kur'an'ın iki kapağı hepsi islam'ın şartıdır. Teoride Müslüman olmak yetmez.

Kur'an, yolunu sürdürenleri, peşinden gidenleri Cennete götüreceğine dair söz vermektedir. Kur'anın belirlemediği hiçbir yol sahibini Cennete götürmez. Cennet Kurana göre inanmanın ve yaşamanın karşılığıdır. Kim ki Cenneti istiyorsa Müslüman olmak; kim ki Müslüman olmak istiyorsa Allah'ın kitabında gösterdiği yoldan gitmek ve o yolun dışındaki bütün yolları reddetmek zorundadır.

Yani, bir kimse hem Müslüman, hem de başka bir görüşün benimseyeni olamaz hem Allah'ın yolunu, hem de başka yolları gidilecek yol olarak göremez. Böyle yapan ya cahil ya yanılmakta, ya da münafıktır.

Kısaca Müslümanlık, herkesin işine geldiği gibi anladığı, tanımladığı ve uyguladığı bir din değil. hal bole olunca ister istemez şu söz gerçekleşiyor ben inandım Müslüman oldum ama ben Kurana değil Kuran bana uyacak mantığı ortaya çıkıyor…iyi düşünmek lazım…..Kur'an bizden nasıl inanmamızı ve yaşamamızı istiyorsa öyle inanmak ve yaşamak zorundayız. Şehadet kelimesi ise bu kabulün sadece bir parçasıdır.

İslam'ı bir bütün olarak benimseyen ve ona göre yaşamak isteyen kimse Müslümandır. O bütünü parçalara ayırmak, ayıranı dinden çıkarır. Ve o kimse günde binlerce kez la ilahe illallah da dese, gerçekten hiçbir şey ifade etmemiş olur.

Yani, sadece la ilahe illallah demekle Müslüman olunmaz.


Alternatif Bakışlar

MollaCami.Com