Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri : 9 cemÂziyelevvel 1433
Rumi : 18 Mart 1428
Miladi : 31 Mart 2012 CUMArtesi.




Muhakkak şeytan(ın vesvesesi), kanın (bedende) dolaştığı gibi insanın damarlarında dolaşır.” (Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh.




ŞEYTANIN İTİRAFLARI


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir gün mescitten çıktı. Bir de baktı ki kapıda iblis duruyor. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)
“Seni mescidimin kapısına getiren sebep nedir?” diye sordular. İblis:
“Ya Muhammed! Beni buraya Allah getirdi.”
“Peki neden?”
“İstediğin şeyleri bana sorman için.”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sordular:
“Ey melun, ümmetimi cemaatle namaz kılmaktan neden alıkoyuyorsun?”
“Ya Muhammed! Ümmetin cemaatle namaza çıktıkları zaman ben bir sıtmaya tutulurum, namazdan ayrılıncaya kadar da geçmez” dedi.
“Peki ümmetimi ilim ve duâdan neden alıkoyuyorsun?”
“Onlar dua ederken ben sağır ve kör oluyor, dualarını bitirinceye kadar bundan kurtulamıyorum.”
“Kur’ân okumaktan neden alıkoyuyorsun.”
“Onlar Kur’ân okudukları zaman ben kurşun gibi eriyorum.”
“Cihattan neden alıkoyuyorsun?”
“Cihada çıktıkları zaman, onlar dönünceye kadar ayağıma kelepçe vurulur.
Hacca gittikleri zaman, onlar dönünceye kadar zincirlere vurulur, kelepçelerle bağlanırım.
Sadaka vermek istedikleri zaman başıma testere konulur, odunun ikiye yarıldığı gibi beni ikiye böler.”



BEYİT:
Hudâ kerîmdir, elbette eylemez mahrûm
Merâmına erişir her kişi Hudâ diyerek.
(Şeyhülislâm Yahya Efendi)
İSİMLERİMİZ: Erkek: Abdülkadir, Kız: Akîle


Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri : 10.cemÂziyelevvel 1433
Rumi : 19 Mart 1428
Miladi : 1 NİSAN 2012 PAZAR.



Mü’min kardeşi kendisi ile istişârede bulunur da onu bile bile yanlışa yönlendirirse, kardeşine hâinlik etmiş olur.” (Hadîs-i Şerîf, Tahâvî, Müşkilü'l-âsâr) .





İMAMA UYMAYA DÂİR MESELELER

- Namazın rukünlerinin -kırâetden başka- tamamında cemâat, imâma uyup onunla beraber hareket eder.

- Rukû ve secdede imamdan evvel kalkmamalı, imamdan bir tesbih okuyacak kadar geriye de kalmamalıdır.

- Ramazan ayında vitir namazı cemaatle kılınırken kunut duâsını imam önce bitirip rukûya gitse cemâat kunut duâsını tamamlamadan imam ile rukûya gider.

- Namazın içindeki bütün duâ ve tesbihler, imama uymaya mâni olmayacak derecede yapılır.

- Ka’de-i ûlâ (birinci oturuş)da ve ka’de-i ahîrede (son oturuşda) Ettehıyyâtü'yü tamam etmedikçe imama uymayabilir, lâkin uysa câizdir.

Beş şeyi imam işlemese cemâat da işlemez:

- Kunut duâsı,

- Bayram namazının tekbirleri,

- Ka’de-i ûlâ (birinci oturma),

- Tilâvet secdesi ve sehiv secdesi.

Dört şeyi imam işlese de cemâat işlemez:

- Fazla secde yapsa,

- Bayram namazının tekbirlerinde fazla yapsa,

- Cenâze namazında dört tekbirden fazla tekbir alsa,

- Sehven beşinci rek'ata kalksa.

Eğer imam dördüncü rek'atin sonunda oturduktan sonra beşinci rek’ata kalksa cemâat kalkmayıp oturdukları halde beklerler. İmam geriye dönüp oturursa imam ile selâm verirler. Geriye dönmeyip beşinci rek’atin secdesine gitse cemâat yalnız başlarına selâm verirler.

İmam dördüncü rek'atin sonunda oturmadan kalksa cemâat yine kalkmaz. Eğer imam beşinci rek’ati yalnız kılıp secdeye varırsa hepsinin namazı bozulur.






BEYİT:


Senin her bir sözün bir dürr-i meknûn
Tutanlar buldu ecrin gayr-ı memnûn. (Nâbi)


Açıklama: “Yâ İlâhî, senin her bir emrinde bizlerin bilmediğimiz nice gizli hikmetler vardır. Senin emrini tutanlar elbette hadsiz hesabsız ecre ve sevâba nâil olurlar.”



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"





Hicri : 11.cemÂziyelevvel 1433
Rumi : 20 Mart 1428
Miladi : 2 NİSAN 2012 PAZARTESİ..





Namazlarınızın kabul edilmesi sizi sevindirirse, âlimleriniz imâm olsun. Zîrâ onlar, sizinle Rabbiniz arasında temsilcilerinizdir.”

(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu'cemü'l-Kebîr)..







KOSOVA SAVAŞI’NDAN ÖNCE SULTAN MURAD'IN İSTİŞARESİ




Sultan Murad Hudavendigâr, saltanat erkânını topladı. Önce Şehzade Bayezid'e, “Ey oğlum! Düşmanla savaşmak hakkında ne tedbir düşünürsün? Ben düşman ordusunu bu kadar düşünmemiştim, ölçüye gelmez çıktı. Ordunun önüne deve tutalım mı, yoksa yüz yüze çarpışalım mı?” dedi. Bunun üzerine Bayezid:


“Hünkârın fikrine bizim tedbirimiz erişmez ama ben âcizâneye şöyle gelir: Nice yıldır savaş ederiz, hiç önümüze develeri tutmadık, şimdi de tutmayalım. Karşımızdaki ordu ne kadar çok ise de Allâh’ın yardımı İslâm iledir. Eğer Hak Teâlâ’dan yardım olursa, yalnız ben kulun düşmanın işini bitiririm. Devlet ve aklın bir kişiye yâr olması, Hakk'ın yardımının onunla olduğunun belirtisidir. Şimdiye dek her savaşta zafer kazandık. Hiç üzülmeyiniz, şimdiden sonra da kazanırız. Allâh’ın yardımıyla zafer yine sizindir. Eğer hayatta kalırsak gazi, ölürsek şehit oluruz.” dedi. Sultan Murad Gazi, Şehzade Bayezid’in bu fikrini beğendi ve aferin diyerek sözünü kabul etti. Sonra vezir Ali Paşa’ya görüşünü sordu. O şöyle dedi:


“Ey saadet sahibi devletli padişah! Düşmanın azından ve çoğundan çekinip kaygılanmak doğru değildir. Nitekim Hak Teâlâ buyurur ki: (meâlen) “Nice az (sayıdaki) topluluk (çok sayıdaki) topluluğa Allâh’ın izniyle galip gelmiştir.” (Bakara Sûresi, âyet 249). İş, Allâh’ın inayetine bağlıdır. Aza ve çoğa itibar yoktur. Ve hadîs-i şerîfte: “Ne zaman ki, İslâm ordusu gaza etse, melekler Hakk'a niyaz ederek, ‘Yâ Rab! Bu ortada olan perdeleri aradan kaldır ki, İslâm ordusunun yaptıklarını biz de görelim.’ derler.” buyrulmaktadır. Melekler bizim hâlimizi bilmek için Allâh’tan perdenin kaldırılmasını talep ettiklerine göre, bizim önümüze perde çekmek uygun değildir.


Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Her kimin burnuna Allah yolunda toz girse, o kişi cehennem dumanını ve kokusunu görmesin.” buyurmuştur. Gazada Hak Teâlâ’ya sığınmak gerek. Huda’ya şükürler olsun ki, ömrümüz boyunca zafer kazandık. Yine zaferin bizim olması ümit olunur. Allah, bunca müslümanın, helâk olmasını göstermesin.”



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri : 12.cemÂziyelevvel 1433
Rumi : 21 Mart 1428
Miladi : 3 NİSAN 2012 SALI.






.Bütün işlerde teennî (acele etmemek) hayırlıdır, fakat âhirete âit hususlar müstesnâ.”

(Hadîs-i Şerîf, Hâkim, el-Müstedrek
.






ACELENİN ZARARI SABRIN FAYDASI

Ebu'l-Leys es-Semerkandî Hazretleri buyurdular: Öfkelendiğiniz zaman sabırlı olunuz, acele etmekten sakınınız. Zira acele etmekte üç zarar, sabretmekte de üç fayda vardır.

Öfkelendiğinde acelede üç zarar vardır:

- Sonunda pişmanlık,

- İnsanların yanında rezil ve rüsvay olmak,

- Allâhü Teâlâ katında da azab ve cezaya uğramak.

Sabırda ise üç fayda vardır:

- Sevinir, pişman olacağı iş yapmaz ve sonunda,

- İnsanlar nazarında övülmeye layık olur,

- Allâhü Teâlâ'dan sevab ve mükâfat bulur.



KANUNÎ DEVRİNDE ORDUMUZ

Kanunî Sultan Süleyman devrinde Devlet bünyesinin umumî intizâmına bütün dünya hayrandır. Tarihçilerden Jorga (1871-1940) bu vaziyeti şöyle anlatır:


“Fransız seyyahlarını en çok hayran eden şey, bu milletin o mükemmel nizam ve intizâmiyle çok sıkı ve ciddî olan disiplinidir. O devirde Türkiye'ye gelen seyyahlar, hiçbir gürültü çıkarmadan sessizce gidip gelen Osmanlı ordularının hareketlerini fark etmek imkânı olmadığını tekrar tekrar anlatırlar. Asker yola çıkarken hiçbir söz duyulmaz:


Binlerce cengâverlerden mürekkeb olan bu muazzam kütleler, derin bir sessizlik içinde gâyet vakur, yerlerinden kalkıp yollarına giderler. Öksürük sesleri bile hafiftir. Bu hâli kendi gözleriyle gören şâhitlerin sayısı on seyyahtan aşağı değildir.”


Kanunî devrinin tarihini yazmış olan batılı bir tarihçi F. Downey Türk ordusu hakkında şöyle der: “Türk ordugâhlarının (17. asırdaki) sıhhî vaziyetiyle intizâmı yirminci asrın bu sâhalarda örnek olan teşkilâtlarını aratmayacak kadar mükemmeldi. En sıkı disipline tâbi olan Türk orduları dâimî bir sükûn ve teyakkuz içinde idi.”




Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"





Hicri : 13.cemÂziyelevvel 1433
Rumi : 22 Mart 1428
Miladi : 4 NİSAN 2012 ÇARŞAMBA.




Kim abdestini güzelce alırsa, tırnaklarının altındakiler dâhil bedenindeki bütün günahlar çıkar.”

(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim
.






ABDESTİN SÜNNETLERİ

1- Abdeste başlarken elleri bileklere kadar yıkamak.

2- Abdeste Eûzü- Besmele ile başlamak.

3- Abdest almaya niyet etmek.

4- Ağza ve buruna su vermek ve -oruçlu değilse- bunlarda mübâlağa yapmak, yani bol su vermek.

5- Misvak kullanmak

6- Abdest alırken tertibe riâyet etmek: Önce yüzü, sonra kolları yıkamak, sonra başı meshetmek, daha sonra da ayakları yıkamak.

7- Abdest uzuvlarını yıkarken sağ taraflardan başlamak: Önce sağ kolu, sonra sol kolu; önce sağ ayağı, sonra sol ayağı yıkamak.

8- Abdest âzâlarını üçer defa yıkamak. Bu üçten biri farz, diğer ikisi de sünnettir.

9- Elleri ve ayakları yıkamaya parmak uçlarından başlamak

10- El ve ayak parmaklarını hilallemek:

El parmakları birbirine geçirilerek hilallenir. Ayak parmakları -ayağın altından yukarıya doğru- hilallenirken, sol elin serçe parmağı ile sağ ayağın serçe parmağından başlanması ve sol ayağın serçe parmağında bitirilmesi müstahsen (güzel)dir.

11- Abdest suyunu bıyıkların ve kaşların altlarına ulaştırmak.

12- Sakalın çeneden aşağıya uzamış kısmını meshetmek ve sık olan sakalı bir avuç su ile alt tarafından el parmaklarıyla hilallemek.

13- Başın tamamını yeni bir su ile (yani kaplama) meshetmek,

14- Kulakları meshetmek.

15- Boynu meshetmek.

16- Abdest uzuvlarını iyice ovalamak.

17- Abdest uzuvlarını ara vermeden, peşpeşe yıkamak.




Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri : 14.cemÂziyelevvel 1433
Rumi : 23 Mart 1428
Miladi : 5 NİSAN 2012 PERŞEMBE.





Allah korkusundan ağlayan kimse, sağılan süt memeye dönmedikçe cehenneme girmez. Allah yolunda (iken bulaşan) hiçbir toz ile cehennemin dumanı bir araya gelmez.”

(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî






ALLAH İÇİN NÖBET



Resûlullâh (s.a.v.), Bedir Harbi’nden dönerken güneş batmadan önce Esîl denilen yere geldi. Orduda az da olsa yaralılar vardı ve esirler de yanlarında idi. Orada konakladılar. Sonra Ashâbına dönerek, “Bu gece bizi kim bekler” diye sordular.

Bir kimse kalkıp, “Ben beklerim, Yâ Resûlallâh” dedi.

“Sen kimsin” diye sorulunca “Ben, Zekvân bin Abdikays'im” dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Otur” dedi.

Sonra tekrar sordu. Başka bir yerden yine biri kalktı. Sen kimsin diye sordular, “İbn-i Abdi Kays” dedi. Resûlullâh (s.a.v.) yine “Otur” buyurdu.

Biraz sonra Resûlullâh (s.a.v.) tekrar aynı suâli sordular, birisi kalktı, yine sen kimsin buyurdu. O “Ben Ebû Sebu’um” dedi.

Resûlullâh (s.a.v.) biraz sonra “Üçünüz kalkınız” buyurdu. Zekvân bin Abdikays tek başına kalktı. Resûlullâh (s.a.v.), senin diğer iki arkadaşın nerede” buyurunca, “Yâ Resûlullâh, cevâb veren hep ben idim” dedi.

Resûlullâh (s.a.v.) ona “Allâh seni muhâfaza buyursun.” dedi ve sonra diğer ashâbına onu işaret ederek:

“Kim yarın ayakları cennet bahçelerinde dolaşacak kimseye bakmak isterse şu zâta baksın.” buyurdular.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) Uhud Gazası’ndan dönerken yine Esîl denen yere geldiler. Civarda gayet tehlikeli ve ıssız bir geçit olup müşriklerin gözcülerinin oradan gelme ihtimali vardı. Resûlullâh Efendimiz ashâbına şu geçidi bizim için bu gece kim bekler, diye sordular. Yine Zekvân bin Abdikays hazretleri kalktı. Resûlullâh Efendimiz ona duâ buyurdular.

Zekvân bin Abdikays (r.a.) âilesinin yanına vedâ etmek için döndü ve lüzumlu vasiyetleri yaptıktan sonra vazîfeli olduğu yere gitmek için çıktı. Âilesi onun elbisesine yapışıp “Ey Ebû Sebu’! Bizi bırakıp da gidiyor musun?” dediler. O elbisesini çekti, onların yanından geçtikten sonra dönüp “Artık kıyâmette görüşürüz.” dedi. Sonra orada şehîd oldu. (Radıyallâhü anh)



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri : 15.cemÂziyelevvel 1433
Rumi : 24 Mart 1428
Miladi : 6 NİSAN 2012 CUMA




Şayet siz benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız.”

(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh




ÇOK GÜLMEK KALBİ KARARTIR


Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Şu söyleyeceğim hasletleri (huyları, ahlâkları) benden kim öğrenip onlarla amel etmek ve amel edeceklere öğretmek ister," diye sorunca "Ben öğrenmek isterim, yâ Resûlallah" dedim. (Bir şey öğreteceği zaman âdeti olduğu üzere) Elimden tuttu ve o beş hasleti bana saydı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

"Haramlara düşmekten sakın ki insanların en âbidi olasın.
Allâhü Teâlâ'nın sana verdiğine razı ol ki insanların en zengini olasın.
Komşuna iyi davran ki kâmil bir mü'min olasın.
Kendin için sevip istediğini diğer insanlar için de iste ki kâmil bir Müslüman olasın.
Çok gülme. Zira çok gülmek kalbi öldürür."
"Konuşup da, insanları güldürmek için yalan söyleyene yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun."
İbrahim en-Nehaî (rh.) şöyle buyurdu: Bir adam, yanında bulunan insanları güldürmek için bir söz söyler de, bu söylediğine Allâhü Teâlâ gadab ederse, Allâhü Teâlâ'nın gadabı o adama isabet ettiği gibi etrafındakilere de eder.

Bir adam da Allâhü Teâlâ'nın razı olacağı bir söz söylerse, Allâhü Teâlâ'nın rahmeti o kimseye isabet ettiği gibi etrafındakilere de eder.





YARIN NE CEVAP VERECEKSİN


Şair Derviş Dihekî, bir gün Molla Câmî Hazretlerinin huzurunda, kendini medhedip: "Hüsrev'e şöyle cevap verdim, Kemâl'e böyle cevap verdim. Zahir'e şöyle nazire söyledim, Selmân'a böyle nazire söyledim ve şâirlere de şöyle cevaplar verdim." diye övününce Molla Câmî Hazretleri buyurdular:

– "Derviş Dihekî, bunlara bugün bu cevâbı vermişsin amma, Allâh'a yarın ne cevap vereceksin? Onu söyle."




Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri : 16.cemÂziyelevvel 1433
Rumi : 25 Mart 1428
Miladi : 7 NİSAN 2012 Cumartesi




Ümmetim dalâlet üzerine toplanmazlar. İslam cemaati Allâhü Teâlâ’nın muhafazasındadır. Kim İslam cemaatinden ayrılırsa cehenneme ayrılmış olur.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî






EHL-İ SÜNNET VE'L-CEMAAT


İslâm dininde inanılacak ve yapılacak şeyler güzelce anlatılmıştır. Salâhiyetli din âlimleri, inanç ve amel bilgilerini Kur'ân-ı Kerim'den, Peygamberimizin hadîslerinden çıkarıp yazmışlar ve din hükümlerini ümmete bildirmişlerdir.

Sahih ve makbul inançların neler olduklarını İmam Ebû Mansur Mâtüridî ve İmam Ebu'l-Hasen Eş'arî Kur'ân-ı Kerim'den ve hadîs-i şerîflerden derleyip bu ümmete anlatmışlardır:

Bu iki büyük islam âlimi, Müslümanların itikat (inanç) meselelerinde imamlarıdır. Esasta birdirler. Sadece bazı inceliklerde ve teferruatta aralarında ufak içtihat, fikir ayrılıkları vardır. Bu iki imamın yolu itikatta, inançta Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat mezhebidir. Yâni Peygamber Efendimiz'in ve mübarek sahabelerinin yoludur. Bunların dışında kalan Mutezile, Cebriye, Kaderiye, Bâtıniyye, Karmatiyye, Şia ve diğer fırkaların inançlarında hatalar, bozukluklar, bid'atler vardır.

Her Müslüman, inanç meselelerinde ya İmam Mâturidî'yi veya İmam Eş'arî'yi takip ve taklit etmelidir. "Benim mezhebe ihtiyacım yok, ben Kur'ân ile Sünnet'e bakarım..." diye konuşanlar büyük hata işlemektedirler. Bin seneden beri nice büyük âlimler, mürşitler, sâlihler, arifler bu iki imamdan birine tâbi olmuşlardır. Bu mevzuda bin küsur yıllık bir icmâ-ı ümmet vardır. Bu mezheplerden ayrılan bilgisizler sapıtmış ve sapıttırmışlar, Ehl-i Sünnet'in dışına çıkmışlardır.

Peygamberimiz ve sahabeler devrinden sonra İslâm dünyasında "Mutlak müçtehitler" yetişmiş, bu büyük zatlar Kur'ân-ı Kerîm'in âyetlerini ve Peygamberimiz'in (s.a.v.) hadîslerini mükemmel bir şekilde inceleyerek, dinimizin bütün amel meselelerini büyük bir vukufla açıklamışlar, hükümleştirmişlerdir. Bu mutlak müçtehitlerden dört kişinin mezhebi, İslâm dünyasında ‘amelde mezheb' olarak kabul edilmiş ve yayılmıştır. Bu mezhepler: Hanefî, Şafiî, Mâlikî ve Hanbelî'dir.

Müslümanlar amelde, bu dört mezhepte birleşmişlerdir.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri : 17.cemÂziyelevvel 1433
Rumi : 26 Mart 1428
Miladi : 8 NİSAN 2012 PAZAR.



Koğuculuk eden (fesad çıkaran) cennete giremez.” (Hadîs-i Şerîf, .Müttefekun Aleyh




CEHÂLET VE İLİM HAKKINDA ÂLİMLERİN SÖZLERİ


"İlim öğrenmek için gayret et! Zira, annesinden âlim olarak doğmuş hiç kimse yoktur. Her âlim, ilmi gayret ve çalışma ile tahsil etmiştir. Sen de gayret edip ilim tahsil et! Zira âlim, câhil gibi değildir. İlmi olmayan kimse her ne kadar kavminin büyüğü olsa bile, insanlar nezdinde küçük ve itibarsız olur."

"Cehâlet, mertebe sahiplerinin rütbesini, makam sahiblerinin de heybet ve büyüklüğünü küçültür."

"Cehâlet bir binektir ki, her kim binerse sürçer, her kim de ona arkadaş olursa dalâlete, sapıklığa düşer."

"Her kim göğüs bahçesine ilim ağacı dikerse, ululuk meyvesini;

Her kim zühd ve takvâ ağacı dikerse, izzet meyvesini;

Her kim ihsan ağacı dikerse, muhabbet meyvesini;

Her kim fikir ve düşünce ağacı dikerse, hikmet meyvesini elde eder.

Her kim vakar ağacı dikerse, heybet meyvesini;

Her kim dostluk fidanını dikerse, selâmet meyvesini;

Her kim kibir ağacını dikerse, öfke meyvesini;

Her kim hırs ve aç gözlülük fidanını dikerse rezâlet ve zillet meyvesini;

Her kim hased ağacını dikerse, hüzün ve keder meyvesini elde eder."

Ebu'n-Necîb der ki: "Âlimlerden bazısı bana dediler ki: "Ey birâder! Eğer âlim isen, ilim yüceliğini arttırır. Eğer itibarsız isen, ilim seni şerefli edip yüceltir. Gücün yettiğince cehaletten kaçın; zira cehâlet yüksektekileri alçaltır."





FIKRA: ZARİF TALEP


Adamın biri Sadrazam Ragıb Paşa'ya dilekçe vererek fakir olduğunu yazıp yardım ister. Ragıb Paşa, "el-kanaatü kenzün lâ yefnâ", yani "Kanaat tükenmez hazinedir." yazarak dilekçeyi geri verir.

Arzuhal sahibi maarif erbabı zariflerdenmiş. O da ibarenin altına, "Ba'del ekli ve'ş-şirbi ve's-süknâ" (Yeme, içme ve barınmaktan sonra) cümlesini yazıp tekrar takdim eder. Paşa, adamın zarafetini takdir ederek isteğini yerine getirir.

Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri : 18.cemÂziyelevvel 1433
Rumi : 27 Mart 1428
Miladi : 9 NİSAN 2012 PAZARTESİ.

Muhakkak cennette bir kimsenin derecesi yükseltilir de, ‘Bu derece bana nereden?’ diye sorar. ‘Evladının senin için istiğfar etmesindendir,’ denilir.”

(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce







KABİR EHLİ DÜNYADAN NASIL HABERDAR OLUR



Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

Bir mü'minin ruhu kabzolunduğu vakit, evvelce Allâhü Teâlâ'nın rahmetine ermiş olanlar, (dünyada, müjdeci nasıl sevinçle karşılanırsa öyle karşılayıp) onun yanına toplanırlar. Birbirlerine, "Ona müsaade veriniz, biraz istirahat etsin." derler. Ona az bir zaman mühlet verirler.

Sonra onlar -ölülerin ruhları- yanına gelip dünyada bulunan akraba, ahbab ve dostlarından haber sorarlar. O mü'min de, dünyada kalanların iyi hallerinden ve salih amellerinden veyahud, kötü hallerinden ve amellerinden haber verir.

Onlar (hâlâ dünyada olduğunu zannettikleri), bir adamdan sual ederler. Hâlbuki o adam âhirete gitmiş ve çok sene de geçmiştir. Yeni gelen mü'min onlara "Sizin sorduğunuz kişi benden evvel vefat etti" diye haber verince, onlar vaziyeti (onun hâtimesinin kötü olduğunu) anlayarak istircâ ederler; (yani, innâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn derler.) İmanın vasıtalarını öğretmediği için onun atasını ve kendisini kötülerler.

Peygamberimiz (s.a.v.) sonra şöyle buyurdular:

"Ey ümmetim, sizin salih amelleriniz, şüphesiz, vefat etmiş olan akrabâ ve aşiretlerinize bildirilir. Eğer, ameliniz hayır olursa, onlar ferahlanır ve derler ki, "Ey Rabbimiz, bu kimsenin hayır işlemesi, senin fazlın ve rahmetindir, bu kimsenin üzerine nimetini tamamla ve o kimsenin, rûhunu o nimet üzere al." diye duâ ederler.

Kötü ameller bildirildiği zaman, âhirette olanlar hüzün ve keder duyarlar ve Ey Rabbimiz, bu kimseyi, râzı olduğun ve onu sana yaklaştıracak salih amellere muvaffak buyur." diyerek niyazda bulunurlar.

Ameller Pazartesi ve Perşembe günleri Allâhü Teâlâ'ya, Cuma günü de peygamberlere, dede ve ninelere arzolunur. Onlar, hayattaki nesillerinin yaptıkları hayırlı amellere sevinirler ve yüzlerinin aklığı ve parlaklığı artar. Allâh'dan korkunuz ve ölülerinize eziyet etmeyiniz.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

Allah razi olsun ihvan kardesim. Ellerine saglik.

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"





Hicri : 19.cemÂziyelevvel 1433
Rumi : 28 Mart 1428
Miladi : 10 NİSAN 2012 SALI





Kim bir hasene (iyilik) ile gelirse ona on misli verilir, kim de bir seyyie (kötülük) ile gelirse o ancak misliyle cezalandırılır ve hiçbirine haksızlık edilmez.”

(En’âm Sûresi, âyet 160)







BİRE ON SEVAP

Bir gün muhtaç bir adam gelip Hz. Ali'den bir şeyler istedi. Hz. Ali (r.a.) oğlu Hasan veya Hüseyin'den birine "Annene git, kendisine bıraktığım altı dirhemden birini al, getir." dedi.

Oğlu gitti, biraz sonra geri döndü ve "Annem o altı dirhemi un almak için sakladığını söyledi" dedi. Hz. Ali;

"Bir kul, Allâh'ın elindekine kendi elinde olana güvendiğinden daha fazla güvenmezse îmanı kâmil olmaz! Git, ona söyle, altı dirhemin tamamını göndersin" dedi.

Hz. Fâtıma (r.anhâ), altı dirhemi gönderdi. Hz. Ali de onları gelen kimseye verdi. Hz. Ali (r.a.) daha adımını atmamıştı ki yanına, devesini satmak isteyen bir adam geldi.

Hz. Ali "Deveni kaça satıyorsun?" diye sordu.
– Yüz kırk dirheme.
– Parasını bir müddet sonra vermek üzere onu kapıya bağla.
Adam da deveyi bağlayıp gitti. Derken başka bir zât çıkageldi ve
– Bu deve kimin? diye sordu. Hz. Ali (r.a.),
– Benim, dedi.
– Onu satıyor musun?
– Evet.
– Kaça?
– İki yüz dirheme.
– Peki, aldım, dedi.

Adam iki yüz dirhemi verdi; deveyi aldı. Hz. Ali, deveyi satın aldığı zâta yüz kırk dirhemi verdi, artan altmış dirhemi de Hz. Fâtıma'ya getirip teslim etti. Hz. Fâtıma,

– Bu, para nereden? diye sordu. Hz. Ali (r.a.);
– Bu Allâh'ın "Her kim bir iyilikle gelirse ona, o yaptığı iyiliğin on katı vardır." buyurarak peygamberi vasıtasıyla bize va'd buyurduğudur.

(Yani, biz altı dirhem verdik Allâhü Teâlâ bize karşılığında on mislini verdi.) demektir.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"




Hicri : 20.cemÂziyelevvel 1433
Rumi : 29 Mart 1428
Miladi : 11 NİSAN 2012 ÇARŞAMBA..





Biliniz ki sizin amellerinizin en hayırlısı namazdır.”

(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)
.





AMELLERİN ASLI, DÎNİN DİREĞİ NAMAZ



Îmânın kemâli farz ameller iledir. Bütün farz amellerin aslı ve dînin direği beş vakit namazdır. Farz olduğu pek çok âyet-i kerîme, hadîs-i şerîf ve icmâ-ı ümmet ile sâbittir. Farz olduğu hakkındaki âyet ve hadîsler hiçbir suretle te'vîl edilemez.

Kur'ân-ı Kerîm'de pek çok âyet-i kerîmede geçen "salât" kelimesinden murâd beş vakitte edâ olunagelen mâlûm rükünlar ve mahsûs fiiller olduğu Peygamberimiz'in vakt-i saâdetinden sonra her devirde tevâtür ile inkârı mümkün olmayacak derecede kuvvetli olarak nakil olunmuştur. Kur'ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîflerde namaz manasında geçen ‘Salât'tan murâd bu malûm rükünlar değildir, ancak zikretmektir ve düşünmektir." demek sapıklıktır.

Her akıllı ergenlik çağına gelen kimse, îmân olunacak şeyleri Ehl-i Sünnet itikâdı üzere bilip îmân ettikten sonra beş vakit namazın farzlarını, vâciblerini ve âdâbını öğrenmesi ve namazını Peygamberimizden geldiği üzere bütün işlerinden önce yerine getirmesi lâzımdır.
Ehl-i sünnet ve cemâatin icmâı şöyledir:

Namaz borcu tevbe ile ve diğer iyilikler ile ödenmez, kazâ edilmelidir. Tevbe, ancak edasını te'hîr etmenin günâhını giderir.
Hâsılı namâzı kılmayıp zâyi edenlere büyük azâb olacağı Kur'ân-ı Kerîm'de ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiştir.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) "Kim farz namazlarını terk ederse kıyâmet gününde Allâhü Teâlâ'nın gazabına uğrar." buyurmuşlardır.
Emri altındakilere; âilesine ve evlâdına yedi yaşından sonra abdest, gusül ve namazı öğretmelidir. Namazı itiyad edinmesi, alışkanlık hâline getirmeleri için güzellikle ve takatlerine göre emretmeli ve namazı yanında kıldırmalıdır.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"





Hicri : 21.cemÂziyelevvel 1433
Rumi : 30 Mart 1428
Miladi : 12 NİSAN 2012 PERŞEMBE.



Muhakkak güzel ahlâk cennetliklerin amellerindendir.”

(Hadîs-i Şerîf, Kuzâî, Şihâbü'l-ahbâr)





FÂTIMA BİNTİ ESED (R.ANHÂ)



Peygamber Efendimiz (s.a.v.), annesi ve sonra dedesi Abdülmuttalib'in vefatından sonra yedi yaşından itibaren Hz. Hadîce ile evleninceye kadar amcası Ebû Talib ve yengesi Fâtıma Hazretlerinin yanlarında kalmıştır. Resûlullâh (s.a.v.), onlardan ve onlar da Resûlullâh'dan memnûn kalmışlardır.

Fâtıma binti Esed (r.anhâ), Peygamber Efendimiz'in amcası Ebû Tâlib'in zevcesi ve Hz. Ali'nin vâlidesidir. Hz. Ali'ye Haydar ismini veren odur. İlk îmân edenlerden olup daha sonra Resûlullâh Efendimiz'in himâyesinde Medîne'ye hicret etmiş idi. Fahr-i âlem Efendimizi kendi evlâtlarından daha ziyade severdi. Ebû Tâlib'in vefâtından sonra Peygamber Efendimiz'i en çok himaye etmiş; hatta analık şefkat ve merhametinden çok daha fazla alâka göstermiştir.

Medîne-i Münevvere'ye hicretten sonra Resûlullâh kızı Fâtımatü'z-Zehrâ'yı amcazâdesi Hz. Ali'ye nikâh edince, Hz. Ali'nin annesi Fâtıma da Fâtımatü'z-Zehrâ'nın kayın vâlidesi olmuş, çok güzel geçinmişler, birbirlerini hiç incitmemişlerdir.

Resûlullâh'ın yengesi Fâtıma (r.anha) Medîne'de hastalandı. Peygamberimiz (s.a.v.), onun hastalığı ile çok meşgul oldu. Lâkin eceli gelmişti, vefat eyledi. Resûlullâh "Bugün annemden sonra annem vefât etti." buyurdular. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) mübarek gömleğini çıkardı ve "Yengeme evvelâ benim gömleğimi giydirsinler, sonra kefene sarsınlar." buyurdu. Öylece Peygamberin emrini yerine getirdiler.

Cenaze namazını bizzat Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kıldırdı. Cennetülbaki kabristanına getirildiğinde Peygamberimiz (s.a.v.), kabre indi ve ona hayır duâlar etti. Cenaze kabre indirildikten sonra da kabre alıştırıncaya kadar bir müddet kabirden ayrılmadı.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) onun hakkında: "Ebû Tâlib'den sonra, bu kadıncağız kadar bana iyilik eden hiç bir kimse yoktur! Ahirette cennet elbiselerinden elbise giymesi için, ona gömleğimi giydirdim." buyurmu



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş


"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"






Hicri : 22.cemÂziyelevvel 1433
Rumi : 31 Mart 1428
Miladi : 13 NİSAN 2012 CUMA....“






Sirke ne güzel katıktır. Allâh’ım! Sirkeyi bereketli kıl. Zira o benden önceki peygamberlerin de katığı idi. İçinde sirke bulunan ev, fakirlik çekmez.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce





“SİRKE, NE GÜZEL KATIKTIR”

Mekke-i Mükerreme'nin fethi günlerinde, bir gün Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) amcasının kızı Ümmühânî'nin evini teşrif edip, "Yâ Ümmehânî! Senin biraz yiyeceğin var mıdır?" buyurdu.

Ümmühânî (r.anha): "Bir iki kurumuş et parçası var ama, ben onu size takdim etmeye utanırım." dedi.
Resûlullâh (s.a.v.): "Onu bana getir." buyurdu.

Ümmühânî gitti, getirdi. Resûlullâh o kuru et parçalarını su ile güzelce ıslatıp kabarttı ve biraz da üzerine tuz ekti. Sonra buyurdu:
"Ey Ümmühani, başka bir katığın var mıdır?"

Ümmühânî "Biraz sirke vardır." diyerek gitti sirkeyi de getirdi. Resûlullah (s.a.v.) o ıslanmış ve kabarmış etlerin üzerine biraz da sirke döktü ve yedi. Cenâb-ı Hakk'a hamd ve senalar ile hayır duâ eyledi ve buyurdular ki:

"Ey Ümmehânî! Ey amcamın kızı! Sirke ne güzel bir katıktır. Bir evde sirke bulunursa, o ev halkı fakirlik görmez."
Ashâb-ı Kirâm'dan Câbir bin Abdullâh (r.a.) bir eve müsafir olmuş idi. Ona ekmek ve biraz da sirke getirildi. O yanındakilere şöyle söyledi: "Bundan yiyiniz, zira ben Resûlullâh'dan işittim "Sirke ne güzel katıktır. Bir topluluğa kendilerine ikrâm olunan şeyi hakir görmeleri, bir adama da elinde hazır olandan ikram etmeyi hoş görmemesi fenâlık olarak yeter." buyurdular.




DOĞRULUK HAKKINDA


Yalanda her ne kadar menfaat varmış gibi görünse de terk etmelidir.
Doğrulukta ise her ne kadar zarar varmış gibi görünür ise de yapmalıdır.
Saadetin başlangıcı doğruluktur.İşlerin bozulmaya başlamasının sebebi ise zulümdür.
Bir yerde idare makamında olanların doğru olmaları gerekir ki, yardımcıları sözüne güvensinler.
Her sözde doğru olmalıdır. Çünkü yalan, münafıkların sıfatlarındandır.



Copyright © 2012 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş


kıssadan hisse

MollaCami.Com