Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Ayasofya’nın İbadete Açılan Bölümü

Adem YAKUT

Ayasofya’nın İbadete Açılan Bölümü

Kulağa hoş geliyor görünse de, bir milletin kendi tarihinde bocalayışını gösteren ve Batı’nın yüzyıllar öncesine dayanan kuyruk acısının, “çağdaşlık”la paketlenip, “medeniyet ve hoşgörü” tabağıyla önümüze servis yapıldığının güzel bir numunesi…

Kendi tarihimizi, yine kendimize kısıtlayışımızın hazin öyküsüdür bir nevi… Başlı başına bir “ibadethane” olan mekânın, bir “bölümle” sınırlandırılıp toplumsal manifestonun sesini kesme çabası… Açlıktan ağlayan çocuğun, susması için birkaç kırıntıyla yetindirilmeye çalışılması… Tabi tüm bunlara karşılık milletimizin, âfâki ve enfüsî tefekkürden uzak, imanından bîhaber ve yaşantısı da hasbelkader olunca, sonucun da bu şekilde olması kaçınılmaz oluyor.


YETERİNCE CÂMÎ YOK MUDUR?

Artık iyiden iyiye milletimiz de bu sözün büyüsüne kaptırmış kendini. “Sahi, gerçekten yeterince câmi yok mu?” düşüncesiyle, müze olarak kalmasını destekleyenler yok değil.

Öyle bir yerdeki tarihi eserin cami olmasına gerek yok. Zaten o mevkide yeterince cami var. Sonuçta insanlar ibadetlerini evde de yapabilir.” demek, bazı “turizmsever”lerin kulağına hoş geliyor olsa da, işin aslı öyle değil. Bizim sorunumuz câmi kıtlığı mı ki?

Oranın “câmi” hüviyeti kazanması için yapılan tüm çalışmaları, “yer yokluğu” ile kıyaslayan zihniyete ne denebilir? Yok, gerçekten sorun yer yokluğu ise ve yeterince câmi varsa, acaba Ayasofya’nın biraz ilerisine neden Sultanahmet Câmi yapılmıştır? Kezâ yine biraz bu tarafına Firûz Ağa Camîsi… Ecdat bunu düşünememiş midir?

Tarihi eserleri bir ağaca benzetip, oraların câmiye çevrilmesini yeşil alanları yok etmek olarak algılayanlar, bu hassasiyetlerini yabancılara peşkeş çekilip plazalar yapılan yurdumuzun yeşil alanlarına gösterselerdi, muhakkak daha faydalı bir iş yapmış olurlardı.

İbadete açılırsa turizme kapanır” endişelerinden kendini alamayanların, Sultanahmet Câmî’nin de ibadete açık olup, hiç turistin eksik olmadığını görmezden gelmeleri de gariptir.

İbadethaneler sadece ihtiyaç doğrultusunda yapılır” şeklindeki maddeden manaya geçememiş bir anlayışıyla, o bölgede kimsenin yaşamadığını dolayısıyla Ayasofya’nın câmi olmasının gereksizliğini savunanların ya Sultanahmet’in gündüz nüfusunu görmemiş olmaları veya günde 5 vakit namaz kılındığını bilmiyor olmaları gerekir.

Yine aynı mantıkla “Burada kimse yaşamıyor, buraya neden olimpiyat stadı yapıldı, ihtiyaç var mıydı?” denebilmesi lazım. Yılda bir maç için olimpiyat stadı yapılmasına nasıl ki karşı çıkılamıyorsa, Ayasofya’nın câmi olması konusunu, o mekanın “darlık-genişlik” veya “yeterlilik” kriterleriyle kıyaslanması ne kadar mantıklı olabilir?

Namazını herkes evinde de kılabilir” diyenler için: “Ne gereği var olimpiyat stadının! Veya Fenerbahçe trafiğini alt-üst eden stadyumun… O halde gitsin herkes evinde seyretsin maçını. Hem orada daha rahat küfreder. Veya kahvehanede… Nasıl namaz için câmiye gerek yoksa maç için de tribünlere gerek yoktur.” denebilir bu mantığa göre…

Gidin bir bayram sabahı Sultanahmet Meydanı’ndaki mahşeri kalabalığı görün. Geçiniz bayram gününü, bir Cuma gününde dahi yer kalmayacak endişesiyle erkenden Sultanahmet’e yollanmıyor muyuz? Sadece bu günde safların kaldırımlara taştığı nasıl görmezden gelinebilir? Bu insanlar yine bu ülkenin vatandaşı, başka yerden takviye yapılmıyor.

İhtiyaç yok” diye kestirip atmadan önce bizim dinimiz ve milli gururumuz için taşıdığı önemi idrak etmemiz lazımdır. Bugün bile kiliseye çevrilmesi için imza toplanıldığı da göz önüne alınarak, “Dinler ve Kültürler Arası Diyalog” gölgesinde, Ayasofya’da opera ve bale düzenlendiği gerçeği iyi irdelenmelidir. Zira Hıristiyanların zamanında orada dansöz oynattığı gerçeğiyle şimdiki oluşum arasındaki bezerliklerin getirisi, herhalde zamanla kilise olmasına göz hoş gözle bakanların türemesine bile yol açacaktır.

***

VAKFİYENİN HÜKMÜ

Vakfın dini hükmü şudur: “Bir yer, ne şartla vakfedildiyse kıyamete kadar o iş için kullanılır. Vakfedenin istediği şart, Allâh'ın emri gibidir…” Peki bu vebalin altından kim kalkabilir?

Bugün Avrupa’nın değişik ülkelerinde cemaatsiz kalan kiliseler satılmaktadır. Satılan kiliselerin Müslümanlarca alınıp câmiye çevrildiğini hepimiz duyuyoruz. Bunun gibi İstanbul fethedildiğinde de, Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri de Ayasofya’yı kendi parasıyla alıp vakfetmiş ve bu vakfiyenin hükümlerini de açıkça belirtmiştir:

Nefis kilise Ayasofya, kıyamete kadar cami olarak vakfedilmiştir. Bunu, Allâh’a, ahirete, O’nun heybetine inanan hiçbir mahluk, sultan olsun, hakim olsun, bir mütegallibe olsun, değiştiremez. Vakıf şarlarını kim değiştirirse, Allâh’ın, meleklerin, bütün insanların lâneti onların üzerine olsun. Yüzlerine bakan ve onlara şefaat eden hiçbir kimse bulunmasın.

Atatürk’ün Ayasofya’yı müze yapması stratejik amaçlıdır. Elbette ki o da hata yapmaktan münezzeh değildi.


VE BİR TABELA…



Ayasofya Câmî ibadete açılan bölüm

Bu tabela çok acı bir gerçeği gösteriyor. Ayasofya Câmi kapatılmış ve karşı koyanların ağzını tutmak için bir giriş alternatifi sunuluyor. Arka kapıdan…

Bir gün Sultanahmed Câmî’ni de ibâdete kapatıp “Blue Mosque” olarak turizme kazandırırız belki.

Her şey turizm için!


_________________________________________________

Adem YAKUT
ayasofyacami.com

Bugün bile kiliseye çevrilmesi için imza toplanıldığı da göz önüne alınarak, “Dinler ve Kültürler Arası Diyalog” gölgesinde, Ayasofya’da opera ve bale düzenlendiği gerçeği iyi irdelenmelidir.


teşekkürler

tesekkürler kardesim.

Çok teşekkürler şu anlamlı günde çok isabetli bi yazı olmuş.

Paylaşımınız için Teşekkürler...


Çok teşekkürler şu anlamlı günde çok isabetli bi yazı olmuş.


Sizin Makaleleriniz

MollaCami.Com