Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Zamanın sahibini bulma yolunda..

Ey iman edenler! Allahtan korkun ve ona yaklaşıp vasıl olmak için vesile arayın…”(s. Maide 35) ayeti kerimesi ; “Kim ki zamanın sahibini bilmeden ölürse cahiliyet üzerine ölmüştür” hadisi şerifi ve “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” gibi bir çok nass ve delaleti nass, mürşid-i kamile temessükün elzemliğinden bahsetmektedir. Ayette geçen vesileden muradı Fahreddini Razi Hazretleri tefsirinde, “mürşidi kamil” olarak ifade etmiştir. Emr-i ilahi olan bu muazzam devlete müracat etmek akıllı bir müminin ilk yapacağı iştir. Yavuz Sultan Selim hazretlerinin de dediği gibi Cihana (dünyaya) sahip olmak kuru bir kavgadan ibaretmiş, bir mürşidi kamile bent olmak(onun müridi olmak onun terbiyesi altında yetişerek nefsini tezkiye etmek ) her şeyden evla imiş.Bu mukayese ve bent olmak aklın tartıp anlayacağı bir şey değildir.Akıl ne kadar zorlarsa zorlasın müritlik mürşitlik rabıta tasavvuf vs. kavramların özünü tartamaz.Başka bir ifade ile maneviyat aklın bittiği yerde başlar.Bu ifadelerle kalbimizi tenevvür ederek gönlümüzü neş’elendirdikten sonra ibtida-i kelam yapalım;

Yukarıdaki uyarılar hak olunca şer’i emirleri kusursuz bir şekilde yerine getiren her müminin yapmakla yükümlü olduğu husus, zamanın sahibinin emrinde hareket ederek ona mürid olarak nefsini tezkiye etmektir. Fakat hikmet-i ilahidir ki; zamanın sahibi ve mürşidi kamil olan zatları bulmak herkese nasip olmamaktadır. Hatta bir kimseye nasip olmayınca demir ayakkabı giyerek ve Nuh a.s. kadar yaşayarak bu zatı bulmak için gayret sarfetse bile onu emeline ulaştıramaz. Fakat nasip derken tesadüfen bulunması, ya da şansa bağlı olmak anlamında düşünülmemelidir. Bu kapıya adım atan her mürid bunu ya akıttığı göz yaşı ırmaklarına ya bir hayır duaya ya ecdadına ya da başka Rıza-i İlahiyi celb eden durumlara borçludur. Madem ki nasip işi, o halde nasibim varsa zaten ulaşırım o zata diye kenarda oturmakta çok yanlış bir harekettir. Zira o uğurda gayret sarf etmek bile ne yüce bir saadettir. Asıl nasipsizlik hiç umursamadan bu zatları arama peşinde olmayan tembel ve cahillerdir.
Her şeyin sahtesi olduğu gibi bu yüce zatları da taklit edip halkı kandıranların olduğu da unutulmamalı ve bu zatların alametlerini çok iyi bilerek hakikisi sahtesinden ayırt edilmelidir. Bu zatlar kimlerdir? Efradını câmî ağyarını mani şekilde nasıl izah edilmelidir?

Zamanın sahibi, aynı zamanda mürşid-i kamillerdir. Malum olduğu gibi Peygamberler hidayeti beşer ile vazifeli olup bu makam kesb ile yani gayretle elde edilen bir makam değildir.Hazreti Allahın tensibi ve takdiri ile ezelden muayyendir. Hatem-ül Enbiya olan Efendimiz s.a.v’den sonra yüzyıllar geçeceği ve bunun neticesinde de insanların dinden soğuyacakları göz önünde bulundurulduğu zaman, insanları İslamiyet’e tekrar ısındırmak ve zayıflayan dini celili İslamı kıyamete kadar canlı tutacak müceddidler, Peygamber varisleri, zamanın sahipleri, mürşidi kamiller geleceği haber verilmektedir. Bu makam da kesbi değil vehbidir.Yani bu makamlarda ezelden belirli olup çalışmakla gayretle binlerce kitap yazmakla, gece gündüz ibadet etmekle, zikirle, ulaşılacak makam değildir.Mürşidi kamillerdeki ezelden muayyenlik evsafı, kesbi sonucu velayet yolunda mesafe kat eden evliyaullah ile Mürşid-i kamilleri birbirinden ayırır.Yani mürşidi kamillik ezelden belirli olup kişinin kendi isteği ile ulaşacağı makam değilken evliyalık makamı ise kişinin kendi gayreti ile elde edeceği bir makamdır.

Mesela İmam-ı Gazali hazretleri iman hakikatleri ile ilgili başta olmak üzere yüzlerce mevzuda harika eserleri olmasına rağmen, unutulması mümkün olmayan gönül sultanlarımızın başında olmasına rağmen, bütün ilimleri yutmasına rağmen, tüm bunlar mürşid-i kamil olması için yeterli olmamış ve hiç bir zaman da böyle iddiada bulunmamıştır.Hiç bir zaman ben şu kadar kitap yazdım o halde ben müceddidim dememiştir. Hatta o müstesna zatları ve müntesiplerini övgü için, velilik ve velayet sırları hakkında “el munkızu mineddalal” isimli eserinde şu izahatı yapmaktadır:
“Zahiri ilimleri bırakıp, çalışma ve gayretimi tasavvuf üzerine verdim.Yakinen anladım ki, hak yolunda olanlar ancak tasavvuf erbabı olan sofilerdir.Onların iç alemleri (kalpleri ), yolları ve ahlakları en güzel şekildedir.Eğer akıl, ilim ve hikmet sahipleri bir araya toplanıpda sofilerin tarikatini değiştirip ondan daha yüksek ve daha güzel bir yol bulalım diye birleşseler, mümkün değil bulamazlar.” Hatta tasavvufa sonradan da olsa girmesi neticesinde geçmiş hayatı ile ilgili şu itirafları yapmıştır. “Anladım ki hakiki kurtuluş Rasülüllah’ın ruh ceryanına bağlanmaktan ibaretmiş.Gerisi (binlerce kitap yazmak vs.) hayal ve vehimden ibaret.”Aynı şekilde amelde mezhep İmamımız İmam-ı Azam hazretleri de mezhep kurmak kadar maddi ve ledünni ilme mazhar olmasına rağmen “(tasavvufa girdiğim) son iki senem de olmasaydı helak olmuştum” diyerek mürşid-i kamillik makamının müstesnalığını ifade etmişlerdir.

Nasıl ki Peygamberler günah işlemekten masumdurlar, bu zatlarda mahfuzdurlar.Bu zatlar o kadar geniş yetkilere sahiptirler ki hadisi şeriflerde de zikredildiği gibi yağmur onlar sebebi ile yağar, yardım olunanlar onlar sebebi ile yardım olunur hatta yeryüzü onlar sayesinde ayakta durur.Yeryüzünün gerçek çivileridir, harcının demirleridir en yüksek tepeleridir.Mektubat-ı Rabbanide de buyrulduğu gibi; Onların irşadının ve hidayetinin nurları bütün dünyaya yayılır. Yer küresinin ortasından ta arşa kadar herkese; rüşd hidayet iman ve marifet onların yoluyla gelir.
Bu mübarek zatlar her devirde mutlaka bulunurlar.Sayıları bir, iki en fazla 3 tür.Veliliğin en üst derecesindeki bu zatlara kutbul aktab, gavsül azam ve kutbul üla denir.Bunların en büyüğü de kutb-ul aktabtır.İşte bu zat Peygamber efendimizin tam varisidir.Peygamberimizin tam varisive her biri tasavvuf müntesibi olan bu zatlar bölük bölük parça parça değil bir bütün halinde Hz Ebubekr r.a. dan itibaren kopmadan, tasarrufu sona eren diğerine görevini devrederek bir silsile halinde aynı meşrebten ve aynı menbağdan feyizlenerek, aynı doğrultuda aynı metodlarla görevlerini devam ettirmişlerdir.İşte bu tasarruf sahibi zatlara silsile-i sadat (seyyidler zinciri) denmektedir.Kendi aralarında derece olan bu zatların en alt derecesindeki makamda olan birisiyle bu silsileden olmayan en büyük evliyanın arasında bile mukayese edilemeyecek kadar fark olduğu büyüklerimizden haber verilmektedir.Bulundukları zaman içerisinde tasarruf sahibi olan bu mürşidi kamiller, silsilei sadatın bu müstesna şahsiyetleri, tam varis olmaları hasebiyle zamanlarının sahibidirler.

Tasavvuf hakkında bilgisi olmasına rağmen, o balı anlatmasına rağmen tatmamış, hem hal olmamış, bir mürşidi kamil olarak etrafına feyiz ve nur dağıtma yetkisi kendisine verilmemiş, ya da tasavvuf ehli olsa da sadece bir mürid olarak bu müessesede yer almış,bu silsilei saadatın devamı şeklinde olarak kendisinden önceki mürşid-i kamilden emaneti teslim almamış, zamanında yapmış olduğu hatalara her ne kadar tövbe etse de “o mürşidi kamiller ki günah işlemekten mahfuzdurlar” kaidesine uymayan bir evliyaya; gösterdiği birkaç keramet ve yazdığı etkileyici kitaplardan esinlenerek; “-bu kadar muhteşem bir zat ancak zamanın sahibidir.” diye sadece aklı kullanarak yorum yapmak, o zata olan bir saygısızlık ve aynı zamanda akılla anlaşılamayacak olan tasavvuf müessesine, zamanın gerçek sahibine, hakiki mürşide, kendisine bu asrın veraset-i tammesi verilmiş zata karşı olan bir nasipsizliktir.Çünkü ilim erbabı bir zat bilir ki; denizde yürümek, hava da uçmak, kılık değiştirmek, binlerce kitabı kısa zamanda ezberlemek, zamanındaki alimlerin hepsini mağlup etmek gibi kerameti evliyalar bu manevi yolda çok basit ve oyuncak mesabesindeki hallerdir.İmam-ı Rabbani Hazretlerinin de mektubatta ifade ettiği gibi, bu kerametlere kendisini kaptırmak tıfılların işidir.Asıl keramet müminlerin kalbine nuru ilahiyi tutuşturabilmek ve akıtabilmektir.

O halde; zamanın sahibine kavuşma yolunda olan bir mümin, her zaman bu nimete mazhar olabilmek için bol bol dua ve iltica etmeli ve Cenab-ı Allaha yalvarmalıdır. Abdülkadir Geylani (k.s.) Hazretleri bir sohbetinde dinleyenlerine şöyle der;

“Salih zatların peşine takıl.Kimin Salih kimin münafık olduğunu bilemediğin için gece kalk; iki rekat namaz kıl ve ardından şöyle dua et:
- Ya Rabbi! Bana Salih kullarını göster.Beni sana getirecek klavuzu göster.Gözümü sana yakınlık nuru ile nurlandırarak mükemmelleştir.Bana başkalarının gördüklerini anlatan değil, bizzat gördüklerini haber verecek bir klavuzu bildir.”
Bu tür halis muhlis bir niyetle, zamanın sahibi zata bağlanıyorum niyetiyle başka birisine intisap etse bile bir kişi, zamanının sahibinden feyz alacağını İmam-ı Rabbani hz’leri Mektubatında haber vermektedir.Yeter ki tasarruf sahibi zat incitilmesin.Beyazid-i Bestami hazretlerinin de söylediği gibi “Hakikat yolu aramakla bulunmaz ama bulanlarda arayanlardır” sözünü de unutmayarak bu aşkından şevkinden hiçbir zaman sapmamalıdır.Ne mutlu tasarruf sahibi zatı bulup o devletten istifade edenlere, müjdeler olsun Peygamberimizin sünnetinden zerre miktarı sapmadan İslamı yaşayabilenlere....




Miftahulkuluub
"Hakikat Ekseninde"
12.03.2006

Ne mutlu tasarruf sahibi zatı bulup o devletten istifade edenlere, müjdeler olsun Peygamberimizin sünnetinden zerre miktarı sapmadan İslamı yaşayabilenlere....

Onlardan olmayı ve onlardan kalmayı nasib eyle bize yarabbi ...Allah cc razı olsun kardeşim teşekkür ederiz.

Teşekkür ediyoruz...

ALLAH celle celaluhu razi olsun
mubareklere layık evlat eylesin..

Allah (c.c.) razı olsun Miftahulkuluub kardeşim. Emegine saglık.


Ne mutlu tasarruf sahibi zatı bulup o devletten istifade edenlere, müjdeler olsun Peygamberimizin sünnetinden zerre miktarı sapmadan İslamı yaşayabilenlere....

Onlardan olmayı ve onlardan kalmayı nasib eyle bize yarabbi ...Allah cc razı olsun kardeşim teşekkür ederiz.

Nasıl ki Peygamberler günah işlemekten masumdurlar, bu zatlarda mahfuzdurlar.


Tasavvufun hakikatine inancım tamdır.Ancak;peygamberlerden başka; günah işlemekten mahfuz olan yoktur diye inancım vardır.

Lütfen; acilen cevap veriniz! Ya ben tevbe- istiğfar edip,inancımı düzelteyim! Ya siz!
Selam ve dua ile...

Mürşidi kamillere mahsus bir özellik. Masum ve mahfuz kelimeleri farklıdır.

Mahfuz, hıfzolunmuş, muhafaza olunmuş yani korunmuş demektir.

Allah dostlarından birine ait bir sözdür. Ayet ya da hadisi şeriflerde böyle bir ifade yer almaz.

Ancak evliyaullahta bir şeyin hakikatini görmeden söylemezler tabiki.

Kusura bakmayın!Biraz kalın kafalıyımdır.

Masum olmakla; mahfuz olmak arasındaki farkı biraz daha açar mısınız?

masum 'un manası günah işlemekten uzak
mahfuz hıfz olunmuş yani muhafaza olunmuş manasına

Bütün peygamberler, bazan kendilerinden sonra gelecek peygamberleri ama muhakkak Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i müjdeleyerek risalet görevlerini tamamlamışlardır.
Bu gelenek Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’de ise; Mehdi (a.s.)’nin müjdelenmesi ve Hz. İsa (a.s.)’nın tekrar yeryüzüne inişinin haber verilmesi şeklinde kendini bulmaktadır.

Hakîki manada Peygamber varisleri olan Allah (c.c.) dostları ise yine birbirlerini müjdelemişler kendilerinden sonra gelecek olan velîlerin irşâdına bir manada zemin hazırlamışlardır.

Bâyezid-i Bistâmi (k.s.)’nin Ebu’l-Hasen Harkânî (k.s.)’yi, Muhammed Baba Simâsî Hazretleri (k.s.)’nin, Muhammed Nakşbend (k.s.)’i müjdelemesi buna iki örnektir.
İmam Rabbani (k.s.)’nin geleceğini ise Sûfiyye ulemâsı, İmam Suyûti’nin, Cemu’l-Cevamî adlı eserinde sahih olarak bildirdiği şu hadise dayandırmaktadırlar:

“Benim ümmetim içinde “sıla" namında bir kimse gelecektir. Onun irşâdı ve şefâatı ile nice nice insanlar cennete girerler.”


Bu Nebevî müjdenin muhatabı olan İmâm-ı Rabbâni Hazretleri (k.s.) de kendisinden sonra gelecek olanı müjdelemiş hatta, şeyhi Muhammed Bakibillah’ı bulma şerefine erişini yine buraya bağlamıştır. İmâm-ı Rabbâni (k.s.), feyzleri hâlâ câri iki eser bırakmıştır:

1. Mektûbât,
2. Oğlu Muhammed Masum Hazretleri.
Muhammed Masum Hazretleri (Allah şefaatinden mahrum etmesin) urvetü’l-vüskâ (sağlam halka) olarak bilinir. Günaha düşmekten ve şüphelilere yaklaşmaktan çok sakındığı için “Masum” lakabıyla anılırdı. 1598 yılında Serhind’de doğduğunda babası İmam Rabbani (k.s.) onun bu doğumunu hikmetli bir geliş olarak ifade etti:

“Muhammed Masum’un gelişi çok uğurlu, bereketli oldu. Onun gelişinden sonradır ki; Şeyhim Muhammed Bakibillah’ı bulma şerefine erdim. Bu ilimlere, bu maarife nail oldum. O, sevilmiş kimselerdendir; o, Muhammedî velâyete yetenekli biridir.”

İmam Rabbâni (k.s.), bir gün oğlu Muhammed Masum Hazretlerine şöyle dedi:

“Oğlum! Sende âsaletten bir pay var. Senin yaratılışında Habîb-i Âzam Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.)’in yaratılış çamurundan bir bakiye var;
Allah O’na sâlat ve selam eylesin. Bu esastan gelen sevgi O (s.a.v.)’nun izidir.” İmâm-ı Rabbâni Hazretleri, Nakşbendî silsilesini devam ettirecek olan bu büyük velîye, kendisinde bulunan tasavvuf ehli rütbesinden, formasından ne varsa hepsini verdiğini ifade buyurmuştur.
Mürşidinin teveccühünü en kâmil manada alan ve kendisinde bulunan üstün kabiliyetiyle de Hakk’a yakınlık kesbetmede mahir olan Muhammed Masum (k.s.) kaynaklarda geçtiğine göre hem İlâhi hem de Nebevî iltifatlara mazhar olmuştur.
Ancak şu ifadeleri okuduğumuzda O’nun bütün yoğunluğunun kulluğa yöneldiğini görürüz. Peygamber-i Zîşan (s.a.v.)’a teklif edilen, “Sultan Peygamber” olmakla “Kul Peygamber” olma arasındaki tercihi Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in “Kul Peygamber” olarak seçmesindeki sırrı, velîleri de yapmış oldukları kulluk vazifesi ısbat etmiş oluyorlar:

“O büyükler,
gözlerini müşahade halinden yana yummuşlardır. Şöyle tasavvur ederler: Vuslat hayaldir. Gayb hali ile yetinirler; bunu da müşahadeden bin kere üstün tutarlar. Bundan sonra bütün gayreti kulluğa verirler.

Bundandır ki, imama yetişip ilk tekbiri onunla almayı, bin kere tecelliye ermekten daha güzel sayarlar, zuhurattan da ileri görürler. Huzurlu, huşu halinde olmayı, secde yerine bakmayı, şühuddan, müşahadeden daha tatlı bulurlar.

” Tasavvuf, kişinin kendini ve Rabbini tanıma ameliyesidir.


Allah (c.c.) şefaatlerinden bizi mahrum etmesin.


Mâsum Bir Mürşid-i Kâmil (Turan Koçtürk)

güzel ifadeler allah razi olsun


Allah (c.c.) razı olsun Miftahulkuluub kardeşim. Emegine saglık.


Ne mutlu tasarruf sahibi zatı bulup o devletten istifade edenlere, müjdeler olsun Peygamberimizin sünnetinden zerre miktarı sapmadan İslamı yaşayabilenlere....

Onlardan olmayı ve onlardan kalmayı nasib eyle bize yarabbi ...Allah cc razı olsun kardeşim teşekkür ederiz.



Amiin Allah razı olsun Cümlemizden...

''Kıyamete kadar yolumuza gireceklerin isimlerini babaisimleriyle beraber biliyorum.Müsade olsa hepsini yazardım.''
Şah-ı Nakşibend ksa (Seyyid Muhammed Bahauddin El Nakşibendi)
(Bastığın toprağa kurban olayım)

Ne mutlu tasarruf sahibi zatı bulup o devletten istifade edenlere, müjdeler olsun Peygamberimizin sünnetinden zerre miktarı sapmadan İslamı yaşayabilenlere....



teşekkürler...

tesekkürler, ALLAH razi olsun


Sizin Makaleleriniz

MollaCami.Com