Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Mürşid-i Kamil kimdir? Mürşid-i Kamil bulmak şart mıdır?

Esselamu Aleykum.
Ey müslüman kardeşlerim hakiki mü'min olabilmemiz için en kuvvetli ve ihlaslı yol bir mürşidi kamilin rahleyi tedrisatından geçmektedir.
İmam-ı Gazali Rha ''El mürşidil Emin İ'la Mev'izetil Müminin' isimli eserinde Mürşidi kamile intisabı Farzı Ayn olarak beyan etmiştir.İtiraz edenler yorum yapmadan ve küfre girmeden lütfen bu eseri okusunlar.Adı geçen eser İhya Ulumun Muhtasarı şeklinde İmamı Gazali Rha tarafından yazılmıştır.
Gayemiz faydalı olmaktır.
İlahi Ente Maksudi ve Rıdaike Matlubi.

Allah razı olsun kardesim. Güzel paylaşımlarınızın devamını bekliyoruz.

Mürşid-i Kamil ne demektir?

Farz-ı Ayn olması;tasavvuf ıstılahına göre mi?Yoksa!Nasıl ki;namaz farz-ı ayndır,aynen öyle de;Mürşid-i Kamile intisap da farz-ı ayndır mı?

yolcu kardesim , umarim sorulariniza cevap bu alintida bulabilirsiniz...

Mürşid rehber, kılavuz ve yol gösteren demektir. Mürşid-i kâmil sırât-ı müstakîmi gösteren, dalâletten hidâyete sevkeden kişidir. Tarikatta seyr u sülûkünü tamamlayıp irşâda ehliyetli olan kişiler için kullanılır bir tabirdir. Tasavvufta şeyh ile aynı anlamdadır. Kâmil bir mürşide bağlanmanın hükmü kişilerin durumuna göre değişir. Meselâ, evlenmek nasıl bazıları için farz, bazıları için müstehab, bazıları için mubah ise, bir mürşide bağlanmanın hükmü de öyledir. Kimileri için farz, kimileri için sünnet, kimileri için mubahdır. Bir mürşide bağlanmadan nefsinin şerrinden kurtulamayacak ve harama düşecek kimseler için farz, manevi derecesinin yükselmesine yardımcı olacak kimseler için müstehab, ama intisâb kendilerine birşey kazandırmayacak olanlar için mubahtır. İnsanın hakyol arayışında gayret içinde olmak gerekir. Nitekim: “Bizim uğrumuzda uğraşanları elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz.” (el-Ankebût, 29/69) buyrulmuştur. Bir cehd ve gayret olmadan manevi mücâhede, manevi mücâhede olmadan manevî terakki gerçekleşmez. Şeyhe bağlanmadan tasavvufi bir hayatın gerçekleşmesi mümkün olmaz. Mümkün olsa bile insanın ayakları kaymaktan sâlim olmaz. Bu bakımdan herkes için tarikata girmek zarûreti yoktur belki ama, zühdi bir hayat, manevi bir eğitim görmek isteyenlerin mutlaka bir mürşide bağlanmaları gerekir. Bunu biz şöyle bir misalle açıklayabiliriz. İstanbul Boğazı’ndan yabancı bandıralı gemiler geçiyor. Bu yabancı bandıralı gemilerin Boğaz’dan geçerken kılavuz kaptan almaları zorunluluğu var. Kılavuz kaptan almaz ve kaza yapacak olurlarsa cezası ona göre daha ağır. Şimdi bu gemilerin kaptanlarının elinde Boğaz’ın haritası, pusula ve diğer yardımcı âletleri olduğu halde niye kılavuz kaptan zorunluluğu var? Çünkü kılavuz kaptan, defalarca geçmiş bulunduğu için Boğaz’ı elinde harita, pusula ve diğer yardımcı âletler bulunan gemi kaptanından çok daha iyi tanımaktadır. Tasavvufi hayata giren kimse de, bu yoldan geçmiş ve sonuç almış olan kimseden, elinde kitaplar, eserler ve bilgiler bulunan kimseye nazaran, daha çok istifâde eder. Çünkü tasavvuf nazari bir ilim değil, tatbiki bir ilimdir. Mürşide bağlanmayan kişi böyle bir yolda önemli bir rehberden mahrum olarak yola çıkmış demektir.

İnsanın manevi yolculuğa çıkmadan önce bir mürşid araması gerekir. Hatta Nakşbendiyye tarikatında Abdulhalık Gucdüvânî tarafından konulan onbir prensipten biri olan “Sefer der-vatan”ın bir anlamı da mürşid aramak için yolculuğa çıkmak demektir. Aranan bir mürşidde bulunması gereken vasıflar şöyle sıralanmıştır: Mürşid olacak kimsenin kitap ve sünnetin emirlerine âgâh olacak kadar bilgili, kemal sıfatlarıyla donanmış, dünya ve makam sevgisinden geçmiş, riyâzat ve mücâhede ile nefsini arıtmış, nâfile ibâdet ve zikirle rûhunu yüceltmiş, Muhammedî ahlâka sahip bir kimse olması ve silsileye sahip bir mürşidden icazetli olması gerekir. Ayrıca yetiştirdiği insanlarda bu manada bir takım tezâhürlerin görünmesi de beklenir. Şeyhin ictihad derecesinde bir fıkhî bilgiye sahip olması gerekmez ama müntesiplerinin meselelerini çözebilecek bir kalb diriliğine sahip olması iktizâ eder. Bir de bütün tasavvuf kitaplarında ittifakla ifade edilen bir husus bu konuda son derece önemli bir ölçü vermektedir: “Şeyh olacak kişi hubb-i dünya ile müttehem olmamalıdır.” Bunun manası şeyh olan kişi, yaptığı işten dünyalık bekleyen bir konumda olmamalı, aksine vâridâtını hizmette kullanabilmelidir. Bu konuda çevresindekilere örnek olabilecek bir konumda bulunmalıdır. Yüzü nûrânî, sözü rabbânî olmalı ve insanın içine inşirah veren yüzü görenlerde uhrevîlik ve rabbânîlik duygusu meydana getirerek ’ı ve âhıreti hatırlatmalıdır. Bu özelliklere sahip insanın gönlünün ısındığı kişi, mürşid olarak teslim olabileceği kişidir.

bu adreste doyurucu bilgi bulabilirsiniz.

Gel gör ki mürşidi kamili anlarsın o zaman zerreyi miskal imanın varsa.
O an değişir bir NAZAR I ile çün Allah ın nuru ile bakar sana.
Muhabbet vekar aşk tarife sığmaz ilahi tecelliler gelir sana.
O denizin yanına varsan Vuslat kokusu gelir,bir dahil olsan bak neler gelir.
Kardaşlıklarım Allah rızası için bir Mürşidi Kamilin huzuruna varın.Varın yeter.Bakın neler oluyor.Amma Hulusi Kalb ile varın Allah için varın.Vasıl olun.
Bediüzzamanın iki üstadı vardı birincisi Gavsul Azam Seyyid Abdülkadir Geylani ksa diğeri Kutuburrabbani Müceddidi elfisani İmamı Rabbani ksa.Bediüzzaman daha sonra İmamı Rabbani hazretlerinin Mektubatında bizzat kendisine yazılmış olan bir mektuba rastlar mektup şöyle başlamaktadır''Mirza Bediüzzamana!''Bediüzzaman çok şaşırır ve okur mektupta İki mürşidle değil tek mürşidle devam etmesini emreder.''Tevhidi kıble et''der.(devamı Bediüzzamanın Mektubatında yazılıdır oraya müracaat edilsin.)
Hasılı kelam her müslümanın bir mürşidi vardır.Amma kamil mürşid insanı Allah vasıl eder.Başkası vasıl edemez.Şeytanın en fazla vesvese verdiği konu benliktir.Bu konudada müslümanlar benliğine kapılıp O Mürşidi Kamillerin feyzinden rabbani nazarlarından mahrum kalmaktadırlar.Bu en büyük zarardır.
Allahu teala adetullahı ''Vesile'' üzerinedir.Vasıtasız vasıl olunmaz Azemeti kibriyası böyle ittihaz ediyor.Bu konu derinlemesine tahlil gerektirir.
Ancak Allah için bir Mürşidi Kamilin huzuruna varılsa herşeyin bir anda nasıl değiştiğini göreceksiniz.Aynı ASHABI KİRAM HAZERATININ PEYGAMBERİMİZİN BİR NAZARI BİR SOHBETİ İLE NASIL DEĞİŞTİYSE AYNI ÖYLE DEĞİŞİRSİN VE BÜTÜN YAPTIKLARINDAN ALLAH A TÖVBE EDERSİN.ALLAH CÜMLEMİZE NASİP ETSİN.O MÜRŞİDİ KAMİLİ Kİ VARİSÜL EMBİYA ZATLARDIR.
ALLAH A EMANET OLUNUZ.

kardesim khalid, bildigim kadariyla bediüzzeman talebelerine zamanin tarikat zamani olmadigini söylemis, bu gün bediüzzamana bagli oldugunu iddea eden kardeslerimizde kendilerinin bir tarikat mensubu olmadiklarini israrla vurgularlar... burda akla gelen her kisinin mürsidi kamile uymasi gerektigini söylemis oldugunu ifade ediyorsunuz... tarikatsiz mürsidi kamil den nasil istifade edilir anlamiyorum...

Esselamu Aleykum.
Risaleyi Nuru anlamak için elbette çok iyi tedris edilmesinden gerekir.Aslında bütün problem okuduğumuzu iyi anlamadan kendi fehmimize göre yorum yapmamızdan doğuyor.Bediüzzaman mektubatında ''Biz kış mevsiminde geldik çiçekler baharda açar,demek biz o nurani zatlara hazırlık için vazifelendirildik''
diyor.Bakın güzel kardeşlerim Risale-i Nuru bugün hakkıyla tedris edenler belli süre sonra Mürşidi Kamillerin kapısını buluyorlar.
''Hattâ bazı defa Evrad-ı Şah-ı Nakşibendî'de şehadet getirdiğim vakit, عَلَى ذَلِكَ نَحْىَ وَ عَلَيْهِ نَمُوتُ وَ عَلَيْهِ نُبْعَثُ غَدًا dediğim zaman, nihayetsiz bir tarafgirlik hissediyorum. Eğer bütün dünya bana verilse, bir hakikat-ı îmaniyeyi feda edemiyorum. Bir hakikatın bir dakika aksini farzetmek, bana gayet elîm geliyor. Bütün dünya benim olsa, bir tek hakaik-i îmaniyenin vücud bulmasına bilâ tereddüd vermesine, nefsim itaat ediyor. وَ آمَنَّا بِمَا اَرْسَلْتَ مِنْ رَسُولٍ وَ آمَنَّا بِمَا اَنْزَلْتَ مِنْ كِتَابٍ وَ صَدَّقْنَا dediğim vakit nihayetsiz bir kuvvet-i îman hissediyorum. Hakaik-i îmaniyenin herbirisinin aksini aklen muhal telakki ediyorum, ehl-i dalaleti nihayetsiz ebleh ve divane görüyorum.''Mektubat 9.mektup
Ey müslüman kardeşlerim Bediüzzaman öyle bir zamanda İslam için kıyam ettiki o zaman aynı mekke dönemi gibiydi zülüm cahiliye hat safhadaydı fıkıh zamana göre ictihat eder.Bediüzzamanın içinde bulunduğu şartları öğrenmek istersen Mektubat risalesinde maruz kaldığı şiddetli zülümü oku gör.
Bediüzzaman ben tarikatı reddediyorum demedi.Bu zaman tarikat zamanı değil dedi.Çünkü kış mevsiminde fırtına zamanında geldi ve ''ümitvar olunuz istikbalde en gür sada islamın sadası olacaktır''dedi.Peki gelmedimi o zaman elbetteki geldi.Allahu tealanın Neferleri Evliyaları onların sayu gayreti ile tekrar neşvu nema buldu.Şimdi zaman medine zamanıdır.Peygamberimize açıktan biat edildiği vakittir.
Gavsul Azam Abdülkadiri Geylani Ks ''Bizim bayrağımız kıyamete kadar yedi iklimde dalgalanacaktır''demiştir.bunu inkarmı edeceksiniz.Şah-ı Nakşibend ks ''Bizim tarikatımız kıyamete kadar baki kalacaktır.''demiştir.Bunu inkarmı edeceksiniz.
Kardeşlerim herşeyi bir kenara bırakın hakiki bir Allah dostunu arayın arayın o sizi kendisine mıknatıs gibi çekecektir.Bu mıknatısın kutbu halis niyettir yalnız Allah rızasını kazanmak için arayın.Bu bize farzı ayndır.
Allah a emanet olun.

''Bediüzzaman çok şaşırır ve okur mektupta İki mürşidle değil tek mürşidle devam etmesini emreder.''Tevhidi kıble et''der


İlgili yeri okudum.İfade aynen şöyle geçiyor:

Cenâb-ı Hakkın rahmetiyle kalbime geldi ki: Bu muhtelif turukların başı ve bu cetvellerin menbaı ve şu seyyarelerin güneşi Kur’ân-ı Hakîmdir. Hakikî tevhid-i kıble bunda olur. Öyleyse, en Âlâ mürşid de ve en mukaddes üstad da odur.
Ona yapıştım. Nâkıs ve perişan istidadım elbette lâyıkıyla o mürşid-i hakikînin âb-ı hayat hükmündeki feyzini massedip alamıyor.(Mektubat,s.340)

Sözlük:
turuk:tarikatler
seyyare:gezegen
mass:emmek

O Zat(Rh.a) mürşidimiz Kur'an diyor.Eserlerinin pek çok yerinde;Kur'an ve Hadisin mürşid olduğunu ifade ediyor.Şöyle ki:

Madem Kur’an-ı Hakîm mürşidimizdir, üstadımızdır, imamımızdır, herbir adabda rehberimizdir.(Tarihçe-i Hayat,174)

Ehl-i hakkın öyle muhkem bir kalesi var ki, onda tahassun ettikleri vakit, o müthiş düşmanlar yanaşamazlar, bir halt edemezler.O kale-i metin, o hısn-ı hasîn ise, şeriat-ı Muhammediye ve sünnet-i Ahmediyedir (a.s.m.)(Lemalar,s.75)

Özetle:Mürşidimiz Kur'an,Hadis ve bu iki kaynağın;istikamet üzre yapılan izahatlarıdır.

Bir alim ki;bizi,Kur'an ve Hadise götürür...Yani;mürşidimize bağlar...
İşte o zaman o alime vesile olması noktasında mürşid-i kamil denilir.Zaten hakikatte;Mürşid-i kamil olarak bilinen o yüksek zatların(r.a,k.s vb...) kemalatı, bu noktaya bakar.Onlar da bu şekilde ders vermişler....

İrşad vazifesindeki vesileliklerini öyle bir tarzda yapmışlar ki;onlara bağlananlar; Kur'an ve Hadis ile hemhal olmuşlar....Mürşid-i Hakiki olan Kur'an ve Hadis nazara verilmiş.Vesile olanların ise;mürşidliği aslolana bir basamak olmuştur.

Hülasayı kelam.Allah herkesin yolunu (Tarikini) mübarek eylesin.Gayemiz Mevlamızın rızasıdır.
Her müslüman bir mürşidi kamil edinmiştir.Ta vasılılillah oluncaya kadar.Burada aslolan dünyada herzaman varisul enbiya zatlar (kıyamete kadar) var olacaktır Abdülkadiri Geylani ks,İmamı Rabbani ks gibi zatlar herdevirde mevcuttur.Bu bizce güneş gibi aşikardır.Üstad Bediüzzaman üveysi olarakta bu iki imamdan istifade etmiştir.Ancak sonra onun yardımcısı Serverul enbiya olmuştur.Eğer her müslüman bediüzzaman derecesinde olursa doğrudur kuranı kerimin tilmizlerinden doğrudan doğruya istifade edebilir.Risaleyi nur imanı kurtarmaya vesiledir.Her zamanda okunacaktır.Risaleyi nuru ben o seyyid olan varisul enbiyaya bir basamak görüyorum.İman ettikten sonra herkes aynı yerindemi dursun daha yükseklere çıkmak varken neden altta duralım.Hem nice ümmi günahkar kullar varki belki yüzbinler o Allah dostlarına gidip zikir ehli oldular taat ehli oldular.Allah herkesin sayu gayretini mübarek etsin.Ancak şu gerçek ki Rasulullaha giden yol onun kapısı olan Hz.Ali ra geçer.kişi hazreti Ali rha.izinde onunla beraber yürüdüğüne itikadı varsa mübarek olsun.
Allah a emanet olunuz.

Güzel yolcu kardeşim işyerinden yazıyorum evde mümkün olmadığı için bu biraz bizi zorluyor çünkü kitaplarım evdedir.Ancak internetten Mektubatı taradım 28.mektuptu benim bahsettiğim uzun zaman önce okumuştum tam yeriyle şimdi buldum.İstifadenize sunuyorum.Maksadımız BİR VE BERABER OLMAKTIR İSLAM ÜMMETİ TEK MİLLETTİR KÜFÜRDE TEK MİLLETTİR.HEPİMİZ HAZRETİ RESULULLAHIN KAPISINDA Kİ O KAPI HAZRETİ ALİ DİR.KS HADİSİ ŞERİFLE SABİTTİR.''BEN İLMİN ŞEHRİYİM ALİ DE ONUN KAPISIDIR BU ŞEHRE O KAPIDAN GİRİLİR.''Bediüzzaman da o kapıdan girmiştir bütün ümmette o kapıdan girecektir.!!!ALLAH İÇİN BİR VE BERABER OLALIM ASHABI KİRAMIN PEYGAMBERİMİZİN ETRAFINDA BİR OLDUKLARI GİBİ...
28.MEKTUB-SAİD NURSİ
Üçüncü Nokta: Bundan otuz sene evvel, Eski Said'in gafil kafasına müdhiş tokatlar indi, اَلْمَوْتُ حَقٌّ kaziyesini düşündü. Kendini bataklık çamurunda gördü. Meded istedi, bir yol aradı, bir halaskâr taharri etti. Gördü ki, yollar muhtelif; tereddütte kaldı. GAVS-ı Azam olan Şeyh-i Geylanî Radıyallahü Anh'ın "Fütuh-ul Gayb" namındaki kitabıyla tefe'ül etti. Tefe'ülde şu çıktı: اَنْتَ فِى دَارِ الْحِكْمَةِ فَاطْلُبْ طَبِيبًا يُدَاوِى قَلْبَكَ Acibdir ki; o vakit ben, Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye âzası idim. Güya ehl-i İslâmın yaralarını tedaviye çalışan bir hekim idim. Halbuki en ziyade hasta ben idim. Hasta evvelâ kendine bakmalı, sonra hastalara bakabilir.
İşte Hazret-i Şeyh bana der ki: "Sen kendin hastasın, kendine bir tabib ara!" Ben dedim: "Sen tabibim ol!" Tuttum, kendimi ona muhatab addederek, o kitabı bana hitab ediyor gibi okudum. Fakat kitabı çok şiddetli idi. Gururumu dehşetli kırıyordu. Nefsimde şiddetli ameliyat-ı cerrahiye yaptı. Dayanamadım, yarısına kadar
(Orjinal Sayfa379)
kendimi ona muhatab ederek okudum; bitirmeye tahammülüm kalmadı. O kitabı dolaba koydum. Fakat sonra, ameliyat-ı şifakâraneden gelen acılar gitti, lezzet geldi. O birinci üstadımın kitabını tamam okudum ve çok istifade ettim. Ve onun virdini ve münacatını dinledim, çok istifaza ettim.
Sonra İmam-ı Rabbanî'nin Mektubat kitabını gördüm, elime aldım. Hâlis bir tefe'ül ederek açtım. Acaibdendir ki, bütün Mektubatında yalnız iki yerde "Bediüzzaman" lafzı var. O iki mektub bana birden açıldı. Pederimin ismi Mirza olduğundan, o mektubların başında "Mirza Bediüzzaman'a Mektub" diye yazılı olarak gördüm. Fesübhanallah dedim, bu bana hitab ediyor. O zaman Eski Said'in bir lâkabı, "Bediüzzaman"dı. Halbuki hicretin üçyüz senesinde, Bediüzzaman-ı Hemedanî'den başka o lâkabla iştihar etmiş zâtları bilmiyordum. Halbuki İmamın zamanında dahi öyle bir adam vardı ki, ona o iki mektubu yazmış. O zâtın hali, benim halime benziyormuş ki, o iki mektubu kendi derdime deva buldum. Yalnız İmam, o mektublarında tavsiye ettiği gibi çok mektublarında musırrane şunu tavsiye ediyor: "Tevhid-i kıble et." Yani: Birini üstad tut, arkasından git, başkasıyla meşgul olma. Şu en mühim tavsiyesi, benim istidadıma ve ahval-i ruhiyeme muvafık gelmedi. Ne kadar düşündüm: "Bunun arkasından mı, yoksa ötekinin mi, yoksa daha ötekinin mi arkasından gideyim?" tahayyürde kaldım. Herbirinde ayrı ayrı cazibedar hasiyetler var. Biriyle iktifa edemiyordum. O tahayyürde iken, Cenâb-ı Hakk'ın rahmetiyle kalbime geldi ki: "Bu muhtelif turukların başı ve bu cedvellerin menbaı ve şu seyyarelerin güneşi, Kur'an-ı Hakîm'dir. Hakikî tevhid-i kıble bunda olur. Öyle ise, en a'lâ mürşid de ve en mukaddes üstad da odur. Ona yapıştım. Nâkıs ve perişan istidadım elbette lâyıkıyla o Mürşid-i Hakikî'nin âb-ı hayat hükmündeki feyzini massedip alamıyor; fakat ehl-i kalb ve sahib-i halin derecatına göre o feyzi, o âb-ı hayatı yine onun feyziyle gösterebiliriz. Demek Kur'andan gelen o Sözler ve o Nurlar, yalnız aklî mesail-i ilmiye değil; belki kalbî, ruhî, hâlî mesail-i îmaniyedir ve pek yüksek ve kıymetdar maarif-i İlâhiye hükmündedirler.
Dördüncü Nokta: Sahabelerden ve Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiînden en yüksek mertebeli velayet-i kübra sahibi olan zâtlar, nefs-i Kur'andan bütün letaiflerinin hisselerini aldıklarından ve Kur'an onlar için hakikî ve kâfi bir mürşid olduğundan
(Orjinal Sayfa380)
gösteriyor ki: Her vakit Kur'an-ı Hakîm, hakikatları ifade ettiği gibi, velayet-i kübra feyizlerini dahi ehil olanlara ifaza eder.
Evet zâhirden hakikata geçmek iki suretledir:
Biri: Tarîkat berzahına girip, seyr ve sülûk ile kat'-ı meratib ederek hakikata geçmektir.
İkinci Suret: Doğrudan doğruya, tarîkat berzahına uğramadan, lütf-u İlâhî ile hakikata geçmektir ki, Sahabeye ve Tâbiîne has ve yüksek ve kısa tarîk şudur. Demek hakaik-i Kur'aniyeden tereşşuh eden Nurlar ve o Nurlara tercümanlık eden Sözler, o hâssaya mâlik olabilirler ve mâliktirler.
Beşinci Nokta: Beş cüz'î misal ile göstereceğiz ki; Sözler talim-i hakaik ettikleri gibi, irşad vazifesini de görüyorlar.
Birinci Misal: Ben kendim on değil, yüz değil, binler defa müteaddid tecrübatımla kanaatım gelmiş ki: Sözler ve Kur'andan gelen Nurlar; aklıma ders verdiği gibi, kalbime de îman hali telkin ediyor, ruhuma îman zevki veriyor ve hâkeza... Hattâ dünyevî işlerimde; kerâmet sahibi bir şeyhin bir müridi, nasıl şeyhinden hâcâtına dair meded ve himmet bekliyor; ben de Kur'an-ı Hakîm'in kerametli esrarından o hâcâtımı beklerken, ümid etmediğim ve ummadığım bir tarzda bana çok defa hasıl oluyor. Yalnız cüz'iyattan iki küçük misal:

khalid kardesim, bediüzzamani cok degerli bir alim olarak bilirim... eger sizde onu öyle kasdediyorsaniz diyecek bir sey yok... yok bediüzzamani bir tarikat mürsidi kamili olarak görüyorsaniz sizden ricam silsilesinide vermeniz...

Bediüzzaman Rha Müceddid Mücahid bir İmamdır.Allah ondan razı olsun.Bütün saadatı Kiramda kendisine yardım etmiş zamanın Mücedidi İmamdır.Lakin silsile ile gelen Tarikat Şeyhi değildir.Bunu kendiside beyan etmiştir.Onun mesleği davası gereği Kuranı Kerimin dellalığını yapmıştır.O zamanı ve Üstadı anlamak için SÖZLER ve MEKTUBAT risalelerini iyi mütalaa etmek gerekir.
İmamı Azam ra nasıl Caferi Sadık Ra (Üveysi olarak) ve Hasani Basri ks nin yanında İmamı Azam bizzat koyun çobanlığı yapmıştır seyru suluk etmiştir.
Araştırılıp derinlemesine okunması gereken konular lütfen iyice araştırıp okuyun.
Allah a emanet olun.

YaRaBbİ KeZzAB tÜ vE eCALhU sIdKan

YaRaBbİ KeZzAB tÜ vE eCALhU sIdKan


Kimi yalanladınız? Kimin için doğruluk temenni ettiniz?

Mürşid-i Kamil ne demektir?

Farz-ı Ayn olması;tasavvuf ıstılahına göre mi?Yoksa!Nasıl ki;namaz farz-ı ayndır,aynen öyle de;Mürşid-i Kamile intisap da farz-ı ayndır mı?


Açıklayıcı bir cevap verilebilirdi. Bu kadar yazı yazılmış, yazılmış değil "kopyalanmış"; okumaya bile güçlük çekiyorum... Fakat hiçbir sonuca varılamamış.


Cemaat ve Düsünceler

MollaCami.Com