Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Sevr mağarasındaki LA TAHZEN sırrı



SEVR MAĞARASINDAKİ “LA TAHZEN” SIRRI

YIL 622.

Mekke’li Müslümanlar ilahi emir üzerine Medine’ye göç etmişler; Allah ve Rasulü uğruna çok sevdikleri vatanlarını, mal ve mülklerini gözlerini kırpmadan geride bırakmışlardı.

Kafirlerin ağır baskılarla göçü engelleme çabaları altında; suçlu kaçaklar gibi geceleri gizlice irili-ufaklı gruplar halinde 3-5 parça eşyayla memleket, ev, bağ-bahçelerini kafirlerin yağmasına terk edip Medine’ye, yeni ve meçhul hayatlarına doğru yol almışlardı.

Geride çok az kişi kalmıştı. Kalanlardan biri Allah Rasulü, diğeri sadık arkadaşı Hazret-i Ebu Bekir’di.

Emr-i ilahiyi bekliyordu Ümmet-i Muhammed’in peygamberi.
Nihayet Cebrail hicret emriyle geldi.

Hazırlıklar tamamlanınca, Kainat kendisi hürmetine yaratılan mübarek Rasul s.a.v., bir gece yarısı evinin kapısında bekleyen katillerin suratına toprak saçarak sadık arkadaşının evine gitti.

Mekke’nin eşrafından olan ve toplumunda çok saygı gören bu değerli insan, peygamber arkadaşıyla evinin arka kapısından gizlice çıkarak, ikisi beraber Mekke’yi terk ettiler. Hazret-i Ebu Bekir kıymetli arkadaşının kılına zarar gelmemesi için insanüstü bir çabayla onu korumaya çalışıyor, gözünün içine bakıyordu.

Kendilerini yakalamak üzere arkalarından salınan azılı katiller her yana dağılmışken, gecenin zifiri karanlığında varlık aleminin gözbebeği olan bu iki insan birbiriyle baş başa kalmışlardı.
O zorlu gecede birbirlerinden ve yüklendikleri ağır davadan başka hiçbir şeyleri yoktu.

Yurtlarından kaçmalarına sebep olan zulümleri reva gören taş kalpliler, şimdi de gitmemeleri için çırpınıyorlardı.

Tek başına iki insan ve karşılarında koca bir küfür ordusu!

Onları aramaya çıkan atlıların nal sesleri duyuluyordu. Ebu Bekir belli etmese de titremeye başlamıştı.

O’na bir şey olursa bu İslam davası ne olacaktı?

Bitecekti!

Allah Rasulü’nün sadık arkadaşı sarp yollardan, patikalardan, kayalıklardan geçerken hep bunu düşünüyordu.
Gözlerinden süzülen yaşları gizliyor, arkadaşının en ufak bir zarar görmemesi için üzerine titriyordu.

Mekke’nin kuşbakışıyla görülebildiği bir tepeye gelmişlerdi.
Allah Rasulü s.a.v. mübarek gözleri dolu dolu, o tepeden uzun uzun çok sevdiği vatanı Mekke’yi seyretti.
Bu şehrin sokaklarında büyümüş, koşup oynamış, burada evlenmişti.
Bu yaşına kadar olan tüm hatıraları bu şehre aitti.

Onun için burası kuru bir çölden ibaret değildi ki!
Bu topraklar, namı çağları aşmış büyük atası İbrahim a.s.’ın oğlu İsmail peygamberden yadigardı…

Şimdi sevgili vatanından bir gece yarısı bir kaçak gibi çıkıp gidiyordu.
Zalimler onu çıkıp gitmek zorunda bırakmışlardı.
İki cihan güneşinin bakışları deryalara sığmayacak derin anlamlar barındırıyor, mübarek simasında hüzün ve keder okunuyordu...

(Bazı rivayetlerde Mekke'yi seyir hadisesinin mağaradan girmeden, bazı rivayetlerde de mağaradan çıkınca gerçekleştiği anlatılır. Kesin olan ise bunun yaşandığıdır.)

~~~~~~

İki arkadaş yola devam ettiler. Bazı yerlerde yol o kadar kötüydü ki, Allah Rasul’ü ayakkabılarını çıkarıp bir müddet yalın ayak ilerledi. Mübarek ayakları aşındı ve acıdı.

Nihayet mağaraya ulaştılar. Burada üç gün konakladılar.

Adı üç gün! Bu üç günde üç asra sığmayacak nice hikmetler, manalar ve sırlar gizli!

İşte “LA TAHZEN” (üzülme!) sırrı, bu üç gündeki mağara arkadaşlığında gizlidir.

Ebu Bekir’i, ümmetin sevgilisi “Hazret-i Ebu Bekir” yapan nice manaların tohumları bu üç günde o küçücük mağarada atılmıştır.

Hazret-i Allah, sırtlandıkları İslam davasıyla tek başlarına kalan bu “iki” kutlu arkadaşın “üçüncü”sü olmuş ve bu durumu ayet-i kerime ile müjdelemişti.

Allah Rasulü s.a.v.’den “La tahzen innallahe meana” sözlerini işiten Hz. Ebu Bekir’in tüm endişeleri bir anda yok olup uçmuştu.

~~~~~~

Getirdiği müjde ve sırlar çağları aşan bu hadise, Tevbe suresinin 40. ayetinde şöyle anlatılır:

Mealen:
“Eğer siz, O’na yardım etmezseniz (etmeyin); kafirler O’nu Mekke’den çıkardıkları zaman, bizzat Allah O’na yardım etmişti ki, o zaman Rasûlullah ancak ikinin ikincisi (baş başa kalan iki arkadaştan biri) idi. Onlar, (Sevir dağının tepesindeki) mağarada idiler. Peygamber, arkadaşına «ÜZÜLME! ALLAH HİÇ ŞÜPHESİZ BİZİMLEDİR!» dediği zaman Allah, O’nun arkadaşının (Ebu Bekir’in) üzerine sekinetini (endişesini gideren huzuru) indirmiş, O’nu (Rasulünü) göremediğiniz ordularla desteklemiş, kâfirlerin (küfür) kelimesini alçaltmıştı. Allâh’ın kelimesi ise, çok yücedir. Allah, kudretiyle her şeye üstün gelen, her yaptığını yerli yerince yapandır!”

~~~~~~

Merhum Ziya Sunguroğlu’nun aktardığına göre Ebu’l-Faruk Silistrevi k.s. Hazretleri bu muazzam hadiseyle ilgili şöyle buyurmuşlardır:

“LA TAHZEN İNNALLAHE MEANA” SIRRI

لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَ
“Bu ayet-i celile Rasulullah Efendimiz Hazret-i Ebu Bekir ile Ğar-ı Sevr’de bulunduğu esnada nazil olmuştur.
Sıddık-ı Ekber Hazretleri ondan sonra ne kable’l-mevt ne inde’l-mevt ne de bade’l-mevt hiçbir hüzün ve keder çekmemişlerdir.
Sıddık-ı Ekber r.a.’ın varisleri olan bizler dahi bu ayetin sırrına sahip bulunmaktayız.”

Z. Sunguroğlu’nun notlarından, s.28


e.z.bilge, 29.04.2012

çok güzel paylaşım kardeşim teşekkürler

Emeğine sağlık. Teşekkürler...

Ben teşekkür ederim.


Sizin Makaleleriniz

MollaCami.Com