Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Eskiden Ve Şimdi...

Eskiden Ve Şimdi; Evlerimiz…

Çok uzun zaman oldu. Babaannemin büyüdüğü evi gezme fırsatım olmuştu.

Köye adım attığımızda babaannemde ki heyecan müthişti. Tarlaları, bağları, bahçeleri anlatıyor, komşularını tanıtıyordu. Evlerinde olan komşular bahçe kapılarından bizlere “hoş geldiniz” diyorlardı.

Köydeki insanların çoğu kasabalara, kentlere yerleştiğinden terkedilmiş olmanın hüznünü yaşıyordu babaannemin köyü. Her şeye rağmen bir ferahlık, bir mutluluk saçıyordu o ağaçlar, çiçekler, bahçe, ahşap ev, taşlı yol…

Evet, ev ahşaptı. Hatta temeli görünüyor; ev koca, koca taşlar üzerinde duruyordu. İlk gördüğümde “Ben bu eve adımımı atmam” dedim. Nedenini sordular haliyle. “Baksanıza ya oradaki taşlar hareket ederlerse ev yıkılmaz mı? Güvenli değildir orası” dedim. Babaannem mütebessim bir şekilde “Bu ev 2 büyük deprem atlattı zamanında. At bile koşturulur içeride. Bizi mi tartmayacak?” haklıydı… 20’li yılların evi o, sağlam olmaz mı? Evet, 1920’den bahsediyorum. O zamanın insanları konforun yanı sıra sağlamlığa daha bir özen gösteriyorlarmıydı?

Kapının önüne geldiğimizde koskoca kilit dikkatimi çekmişti. Hiç böylesini görmemiştim. Hani bazen haberlerde kimi zaman internette gördüğümüz kocaman kilitler/anahtarlar var ya onlardandı işte. Ama itiraf etmeliyim ki kapıya hızlıca dayansan açılırdı ki zaten.

Derken içeri girdik. Dubleksti ev hani 2 katlı olanlardan, içeriden dönen bir merdiveni vardı aynı zamanda. Alt katta ki odaları gezdim bir süre. Onca zaman geçmişti üzerinden ama yine de yaşlanmamıştı duvarlar. Sanki yiğit bir delikanlı, hanımefendi bir kız gibi dimdik duruyordu zamana inat. “Ben hala ayaktayım, burada benimle yaşayabilirsiniz” diyordu o yaşlanmayan yaşlı ev.

Küçük, yukarıya doğru açılan penceresi vardı odaların. Bir tanesinden dışarıya baktığımda içim ferahlamıştı gördüğüm manzara karşısında. Alabildiğine ağaç, görebildiğine yeşillik, huzur, sükûnet, ferahlık… Oturası geliyor insanın pencere kenarında ki sedirde; saatlerce.
Kim bilir o pencere ne olaylara şahitti, ne hüzünler gizlemişti, ne hayaller saklıyordu? Kim bilebilir…

Mutfakta koca bir ocak vardı. Yemekler orada pişiriliyor, su orada ısıtılıyordu. Üç tane ayağı olan demirden bir şey varmış eskiden, tencereler onun üzerine yerleştiriliyor, yemekler öyle pişiyormuş. “Ne zahmetli bir iş” demiştim de babaannem gülümsemişti. Belli ki onlar tüm zorluklara rağmen severek yapıyorlardı tüm işleri.

Gıcırdayan merdivenlerden yukarıya çıktık. Ayrı, ayrı odalar vardı. Her odada gömme dolap, estetiğe ne kadar önem verirlermiş eskiden. İlk anda o bölmelerin ne işe yaradığını çözememiş babaanneme sormuştum “Burası nedir?” diye. Cevapladı hemen “Eşyalarımızı buraya dizerdik. Öyle dükkânlar dolusu eşya da değil heee. Bir tane düğün-dernek-bayramlık, bir tane seyranlık, bir tane de iş için o kadar. Lüksü olanın 4. kıyafeti olurmuş. “Peki, burası kocaman değil mi size?” dedim yine gülümsedi ve “Evet fazla, kalan yerlere de yorganlar, döşekler dizerdik” dedi. Öyle ya bazalı yataklar yoktu ki eskiden, yer yatakları vardı.

Bir odaya geldik ki “Burası kızlar odasıydı” dedi babaannem, daldı bir anda. “Uzun kış gecelerinde mahalle kızlarıyla kandil eşliğinde oturur, muhabbet ederdik. El işlerimizi yapardık. Arada bir de birbirimizi kızdırır, arada da oyunlar oynardık” diyerek anlatıyordu. Öyle samimi, öyle içten ki; o anda, o zamanda yaşamak istedim bir an.

O evde kaç kişi yaşadıklarını sordum.
Büyük baba, büyük anne, baba, anne ve çocuklar. Kızlar evlenmiş gitmiş yerine gelin hanımlar gelmiş. Hayatın en tatlı şeylerinden biri; torunlar eklenmiş ve aile genişlemiş.
Yürekler kocaman olunca, sığılıyor küçücük bir hana…

Ne tür eşyaları olduğunu sordum.
Oturmaya sedirler, minderler. Yatmaya yorganlar, döşekler. Yemek için yeterince malzemeler. Giymeye 3-5 kıyafet… Neyine yetmez ki?
Sahi ya, neyimize yetmiyordu ki?

Gel zaman, git zaman köylerden kasabaya, kasabadan şehirlere inilmiş ve yaşadığımız zamana gelinmiş.

Şimdi çokça kıyafetlerimiz var Elhamdülillah…
Şimdi çokça eşyalarımız var Elhamdülillah…
Şimdi çokça sağlam! evlerimiz var Elhamdülillah…
Şimdi yeşillik görebileceğimiz! mesirelerimiz var Elhamdülillah...
Şimdi kat kat daireler var Elhamdülillah…
Şimdi yapışık, yapışık binalar var Elhamdülillah…

Her şeyimiz var çok şükür.
Ama!
Ama işte.
Bir şeyler eksik değil mi sizce de?

Kardelen...

önce kendi nefsim için söylüyorum, :'(

imanla coşan ve dünyalığa eyvallah çeken yürekler yok galiba, :(


imanla coşan ve dünyalığa eyvallah çeken yürekler yok galiba, :(


Sanırım :'(


önce kendi nefsim için söylüyorum, :'(

imanla coşan ve dünyalığa eyvallah çeken yürekler yok galiba, :(



Evet maalesef :'(

Konuya ilginiz için teşekkürler...

dilinize sağlık.ne kadar samimiyetle yazılmış...

batı batı diye bütün özümüz benliğimiz yok oldu
heryerin beton yığını olduğu gibi insanlarda betonlaştı

ve şimdi yüreklerde eskiye bir özlem kaldı ...

eline sağlık kardelen hepimizi yazıda da olsa
babannemizin köylerine seyrü sefer eyledin..


ve şimdi yüreklerde eskiye bir özlem kaldı ...
:'(

Yazı boyunca o kadar cok anı gözümde canlandı ki...Teşekkürler kardelen kardeşim


batı batı diye bütün özümüz benliğimiz yok oldu
heryerin beton yığını olduğu gibi insanlarda betonlaştı

ve şimdi yüreklerde eskiye bir özlem kaldı ...

eline sağlık kardelen hepimizi yazıda da olsa
babannemizin köylerine seyrü sefer eyledin..


Evet batılılık, batılılaşma, medeniyet ve benzerleri bizi bizden alan şeyler.
Ben eskiye olan özlemi hiç dindiremiyorum. En azından bazı şeyleri kaybetmemek adına mücadele etmek gerek değil mi?

Okuyan gözlerine, hisseden yüreğine sağlık Sevgili Hakyolcusu.
Seferlerimiz bol olsun ki unutmayalım o günleri. Görelim kaybedilenleri. Çabalayalım geri kazanmak için...


dilinize sağlık.ne kadar samimiyetle yazılmış...



:'(
Yazı boyunca o kadar cok anı gözümde canlandı ki...Teşekkürler kardelen kardeşim


Sizlerin de okuyan gözlerinize, hisseden yüreğinize sağlık.
Demek hepimizin kanayan yarasıymış, sevindim yalnız olmadığıma :)

Gerçekten harika bir konu seçmiş ve harika bir anlatım sergilemişsin kardelen kardeşim.

Hüzünlenmemek elde değil :'( Artık dışarıya çıktığımızda çocukların gözlerindeki ışıltıyı kaybettiğine şahit oluyoruz. Hak yolcusu kardeşimizin de dediği gibi heryer beton yığını olduğu gibi insanlarda betonlaşıyor :-\

Ama biliyor musun ben hala kaybetmedim ümidimi, eskiye özlem duymak yerine eskiden olduğu gibi doğal bir hayat yaşamak istiyorum. Çünkü seçtiğimiz yaşam tarzı da bir sanateseri aslında!

Şehir hayatını sevebilirdik belki insanlar lükse düşüp benliklerini unutmamış olsalardı!..

Kayda değer bulmuşsun Yağmur kardeşim; minnettar oldum :)

Haklısın eskiden evler o kadar sıkışık vaziyette değil, bağ-bahçeye, toprağa daha çok yer ayrılıyordu. İnsanlar da o derece naif, sakin, anlayışlı, huzur dolu ve gözü toktu.
Zamanla heryer betonlaşınca bu insanlara da yansıdı :-\

Şehir hayatını sevebilirdik belki insanlar lükse düşüp benliklerini unutmamış olsalardı!..


Belki bizler şehir hayatının unutulan yüzünü ya da görülmeyen yüzünü hayata geçirebiliriz, he ne dersiniz? :'(

Okuyan gözlerinize, hisseden yüreğinize sağlık...

TeßrikLer KardeLen...
Çok hoştu.Sade , sessiz ve yumuşacık :)

Herkes gißi ßende gittim Çook Eskiye...ßizim oraLarda ßu evLerden çok oLurdu...Yaşamayı çok isterdim orda.O evLerin Ahşap ve hafif rutußet kokusu GeLdi ßir an ...ßaşarın azmin daim oLsun...MevLam utandırmasın ..

Bazen özlersin bu hengamenin içinde birşeyleri.bende özlüyorum gittiğin ilk gün gibi....Babaanneme dua göndermeme vesile bu yazı için teşekkürler....

Okuyan gözlerinize, hisseden yürrğinize sağlık.
Sizlerin bu desteğiyle devamı da gelir inşallah :D

Kardelen ellerine ve gönlüne sağlık kardeşim.

Yazını okuyunca,bizm alanyanın sahil köylerine gittim o anda,küçüçük ahşap balkondan dumanlı çam ormanını seyre daldım adeta.

Sekili bahçelerinde nergis ,portakal,limon bahçelerininkokusunu hissetim adeta.

Çiçekle döşenmiş bahçeleri en son rahmetli babacığımla gezdiğim güne gittim... :'( :'( :'( :'(

Tekrar teşekkürler ..............


Deneme Yazılarınız

MollaCami.Com