Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


*hayat imanla hayat bulur*

Hayatın gayesi iman

İnsanı en güzel bir şekilde yaratmış olan Yüce Allah, ona akıl denen nimeti vererek onu bütün yaratıklardan üstün kılmıştır. İnsanın mükemmel bir şekilde yaratılıp diğer varlıklardan üstün kılınıp dünyaya gönderilmesinin bir gayesi vardır. İşte, insanın bu gayeyi bilip o doğrultuda bu dünyada yaşaması gerekir.

İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi, kâinatın yaratıcısını tanımak ve O'na iman edip ibadet etmektir. Zira Yüce Allah: "Cinleri ve insanları yalnızca (Beni tanımaları ve) Bana kulluk etmeleri için yarattım." ( Zariyat, 51/56) buyurmaktadır. Demek ki insanın yaratılış gayesi, Allah'ı tanımak, O'na iman edip kuvvetli iman ile varlığını ve birliğini tasdik etmektir. "O'nu tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır. O'nu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır." (Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, s. 208)

Dünya ve ahirette gerçek kurtuluşa erişmek için sağlam bir imana sahip olmak gerekir. “İman, insanı insan eder, dünyada sultan eder. Dünya ve ahiret saadeti yalnız İslâmiyet'te ve imandadır. Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız, farzları yaparak süsleyiniz ve günahlardan çekinerek korununuz.” (Sözler, s.146) Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: "Ölümden önce hayatın, yaşlılıktan önce gençliğin, çok işten önce boş zamanın değerini biliniz." (Fethu'l-barî, 14/9)

Yüce Allah, Mülk Suresi 2. ayette: "Hanginizin daha güzel iş ortaya koyacağını denemek için, ölümü ve hayatı yaratan O'dur. O Azizdir, Gafurdur: Üstün kudret sahibidir, çok bağışlayandır ." buyurmaktadır.

Demek ki hayat, anlamsız bir var oluş olmadığı gibi ölüm de sonu hiçlik olan bir yok oluş değildir. Aksine hayat, adeta hayırlı amellerde yarışma alanı, bir imtihan salonu; ölüm ise bu dünyada yaptığımız amellerin karşılığını alacağımız, ebedi varlık sahasına geçişi sağlayan bir dönüm noktasıdır.

Huzur imandadır

Bu dünya hayatı geçicidir. Baki olan ahiret hayatıdır. Eğer bu dünya hayatı, Allah'ın buyurduğu istikamette geçirilirse, hem dünya hem ahiret adına büyük bir fidelik olma fonksiyonu görecektir. O bakımdan insan, hayatını, dinimize uygun, iffet ve namuslu olarak yaşamalı ve böylece ebedi hayatı kazanmalıdır. Ahirete göre çok kısa olan bu dünya hayatını yiyip-içip safa sürmekle gayr-i meşru bir şekilde geçirenler, bu dünyada çok sıkıntılar ve üzüntüler çekecek, kabirde ve ahirette de elbette cezalarını göreceklerdir. Yüce Allah; "Kim ki Benim zikrimden yüz çevirirse kitabımı dinlemez ve Beni anmaktan gaflet ederse, ona dar bir geçim vardır ve biz onu Kıyamet Günü kör olarak diriltir, duruşmaya getiririz." (Taha, 20/124) buyurur.

Hakiki mutluluk ve huzur, yalnız imanda ve iman hakikatleri içerisinde bulunur. Hayatlarını Allah'ın emirleri doğrultusunda geçirenler, hem ailelerine hem de içinde yaşadıkları topluma faydalı birer kişi olurlar.

İnsanın dünyada ve ahiretteki tek kurtuluşu imandadır. Eğer bir insan Allah'a gereği gibi kulluk eder, ibadetlerini ihlâsla yerine getirir ve bu yolda ciddi bir çaba gösterirse, Allah Teala'nın rahmetini umabilir. Nitekim Allah salih olan kullarının günahlarını bağışlayacağını, onların kötülüklerini iyiliklere çevireceğini ve nimetlerle dolu cennetine varisçi kılacağını şöyle müjdelemektedir:
"Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir milletin, Allah ve Resulünün karşısına çıkan kimseleri, isterse o kimseler babaları, evlatları, kardeşleri ve sülaleleri olsun, sevip dost edindiklerini göremezsin.
İşte Allah, onların kalplerine imanı nakşetmiş ve kendi tarafından bir ruhla onları desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere, hem de ebedi kalmak üzere yerleştirecektir. Allah onlardan, onlar da O'ndan razıdırlar. İşte onlar, Allah'ın tarafında olanlardır. Ve iyi bilin ki, felaha erenler, Allah'ın tarafında yer alanlar olacaklardır. " (Mücadele, 58/22)

Bunun aksini seçen bir kul için rahatlık ve ferahlık içinde yaşamak adeta bir hayaldir. Dünya hayatı, imansız bir insana taşıyamayacağı kadar ağır zorluklar yükler. Bir insan tevekkül etmedikçe, Allah'a dayanıp güvenmedikçe o insanın zorlukların altından kalkması, bunlardan ruhen etkilenmeden kurtulması imkânsızdır.

Mümin için ise durum tam tersidir. Taşıdığı iman mümine iç huzuru ve rahatlığı sağlar. Allah, bu kullarını kendisine varan doğru yola iletir ve yaptıkları iyiliklerin karşılığını kat kat artırarak verir. En önemlisi onları hüsrana uğrayan bir topluluk olmaktan kurtarır ve felaha ulaştırır. Şüphesiz bu Allah Teala'nın iman edenlere rahmetinin ve sevgisinin en açık göstergelerinden biridir.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri: "İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül de saadet-i dareyni gerektirir." (Sözler, s.315) demektedir.

"İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre, hâdiselerin baskısından (sıkıştırmasından) kurtulabilir." (Sözler, s.314 )




Teslim ise tevekkülü, Allah'ı vekil kılmayı gerektirir. İnanan insanın, acziyet ve (manevi) fakirliğini bilip "Hasbunallâhu ve ni'mel vekil" (Allah bize kâfidir. O ne güzel vekildir.) demekten başka çaresi yoktur. Allah'ı vekil kılmak, O'na tevekkül etmek, hem dünya hem de ahiret saadetini kazanmanın zaruri şartıdır. Allah ve Resulüne iman edip itaat eden ve buyruklarına teslim olan müminin, Allah'a tevekkül etmesi en sağlam sığınaktır.

Tevekkül, Allah'a güvenmektir. Tevekkül, Allah'ın takdir ettiği mukadderatın mutlaka gerçekleşeceğine inanmaktır. Tevekkül, işlerinin tedbirini aldıktan sonra takatinin üzerindeki hususları Allah'a havale etmektir. Tevekkül, en güzel vekil olan Allah'a dayanmaktır. Tevekkül, sadece Allah'tan yardım beklemektir. Tevekkül, yerine getirilmesi gereken durumları yerine getirmek hususunda, Allah Resulü (sav)in sünnetine tabi olmaktır.

Burada şunu da belirtmeliyiz ki, tevekkül, sebepleri tamamen reddetmek değildir. Belki, sebepleri, kudret elinin perdesi bilip riayet ederek; sebeplere teşebbüsü ise bir nevi fiilî dua telâkki ederek, sonuçları yalnız Cenâb-ı Haktan istemek ve neticeleri O'ndan bilmek ve O'na minnettar olmaktan ibarettir.

İnsan, başına gelen bela ve musibetlerin baskısından, sıkıntısından, ancak Allah'a teslimiyet ve tevekkülle kurtulabilir. Sebeplere tevessül ederek üzerine düşeni tam olarak yaptıktan sonra, Allah'a tevekkül eden insan, hem bu dünyada hem de ahirette mutluluk ve saadete erişir.

PROF.DR. MEHMET SOYSALDI

Faideli bir paylaşımdı.Teşekkür ederim...Yaşama gayemizin şuuru içerisinde bir hayat geçirmeyi nasip etsin mevlamız..


Faideli bir paylaşımdı.Teşekkür ederim...Yaşama gayemizin şuuru içerisinde bir hayat geçirmeyi nasip etsin mevlamız..

AMİİN... TEŞEKKÜRLER..


Faideli bir paylaşımdı.Teşekkür ederim...Yaşama gayemizin şuuru içerisinde bir hayat geçirmeyi nasip etsin mevlamız..
amin

huzur imandadır....
teşekkürler kardeşim....

eline emeğine sağlık kardeşim..

rica edrim okuyan gözlere sağlık :)


Faideli bir paylaşımdı.Teşekkür ederim...Yaşama gayemizin şuuru içerisinde bir hayat geçirmeyi nasip etsin mevlamız..

amin kardeşim :)


Cemaat ve Düsünceler

MollaCami.Com