Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


SÜNNET kavramı

a) Sözlük anlamı

Sünnet kelimesi sözlükte, ister iyi olsun, ister kötü olsun uyulan, alışılmış olan yol, takip edilen davranış şekli ve âdet anlamlarına gelir.

Bu anlamların geçmişten günümüze kadar çeşitli alanlarda kullanıldığını görmekteyiz. Hatta sözlük anlamı itibarıyla bu kelime, bazı Kur’an-ı Kerim ayetlerinde ve hadis-i şeriflerde kullanılmıştır. Kur’an ayetlerinden örnekler vermek gerekirse:

“Ey Mü’minler! Sizin başınıza gelenler gibi, sizden evvel de nice olaylar (Sünnetler) gelip geçti. Yeryüzünde dolaşın da, Allah’ın ayetlerini yalanlayanların hakıbetlerinin ne olduğunu bir bakın.

“... Onlar evvelkilerin başına gelen olayların (sünnetü’l-evvelîn) kendi başlarına da gelmesini bekliyorlar. Zalimlerin azaba uğraması Allah’ın kanunudur (Sünnetullah); sen bu kanunu değiştiremezsin. Azabı layık olandan başkasına çevirmekle de sen bu kanunu değiştiremezsin.”

“Allah’ın kendisi için takdir ettiği şeyin yerine getirilmesinde Peygamber için bir vebal yoktur. Daha önce geçen peygamberler hakkında da Allah’ın kanunu (Sünnetullah) böyledir. Allah’ın emri, tayin edilmiş ve değişmez bir hükümdür.”

“Daha önce gelip-geçmiş kavimler hakkında da Allah’ın kanunu (Sünnetullah) böyleydi. Sen Allah’ın kanununu değiştiremezsin.”

“Peygamberlerini aralarından çıkaran kavimleri böylece helâk etmek, senden evvel gönderdiğimiz peygamberler için de cârî olan kanunumuzdur. Bizim kanunumuzda bir değişiklik bulamazsın.”

Hz. Peygamber’in (a.s.m.) hadis-i şeriflerinden bazı örnekler verelim:

“Kim İslamda iyi bir çığır (sünnet) açar da sonra onunla amel edilirse, ecir ve sevabından hiç bir şey eksilmeksizin, o yolda gidenlerin kadar ona da yazılır. Kim de İslamda kötü bir çığır açar, ondan sonra onunla amel edilirse, onu işleyenlerin günahları kadar ona da yazılır.”

“(Allah’ın nefret ettiği üç sınıf insandan birisi de) Müslümanlıktan sonra cahiliyye sünnetini (yolunu, adetini) isteyendir.”

“Sizden öncekilerin sünnetine (yoluna) tatlısıyla-acısıyla mutlaka siz de katılacaksınız!”

b) Dini terim olarak anlamı

Sünnet kelimesi, gerek Sahabe döneminde, gerekse sonraki dönemlerde Hz. Peygamber (a.s.m.) için kullanılan bir kavram olmuştur. Buna göre, “Cenab-ı Hakk’ın göndermiş olduğu hak dini tebliğ ve kendisine verilen insanlığa rehber olma vazifesini ifa için Hz. Nebî’nin (a.s.m.) seçmiş olduğu yol” manası kasdedilmiştir. Diğer bir ifade ile sünnet, “Allah’ın dinini anlama ve onu hayattaki bütün işlere uygulamada teorik ve pratik olarak Resûlüllah’ın (a.s.m.) getirmiş olduğu nebevî metod” demektir. Benzer bir tanımlamaya göre sünnet, “Kur’an’ın zikretmediği hususlarda, Hz. Peygamber’in (a.s.m.) kavlî (sözlü) olsun, fiilî olsun, takrirî olsun, emrettiği, yasakladığı ve teşvik ettiği şeylerdir”şeklinde ifade edilmiştir. Bu manaları destekler mahiyette, bizzat Hz. Nebî’nin (a.s.m.) kendisi tarafından ifade edilen şu hadislere yer verelim:

Ashabından zühd ve ibadet hususlarında aşırı giden bazılarını ikaz ederken şöyle buyurur:

“Gerçekten Allah’tan en çok korkanınız ve en fazla sakınanınız benim. Lakin ben hem gece namaza kalkarım, hem uyurum. Bazen oruç tutarım, bazen tutmam. Kadınlarla da evlenirim. Her kim benim sünnetimden yüz çevirirse, o benden değildir.”

Yine, Hz. Peygamber (a.s.m.), oruç tutma, geceleri ihya etme ve hanımlarını terk konusunda fazla hassasiyet gesteren Abdullah ibn Amr ibnü’l-Âs’ı şöyle uyarmıştır:

“Her amel için bir gayretlilik vardır. Her gayretin arkasında ise zayıflık vardır. Kimin zayıflığı benim sünnetime yönelirse o, yolunu bulmuş olur. Kimin zayıflığı da sünnetimden başka şeye yönelirse o helâk olur.”

Dini terim olarak sünnetin, bazı din bilimlerinde temelde aynı olmakla birlikte, az da olsa birbirinden farklı olarak tanımlandığını görmekteyiz. Örneğin İslam Hukukunu metodolojik olarak ele alan Fıkıh Usûlü ilmiyle uğraşan alimlere göre sünnet, yasama yani kanun ve kural koyma bakımından Kitap’tan (Kur’an-ı Kerim’den) sonra gelen ikinci temel kaynaktır. Bu açıdan sünnet, “Hz. Nebî’den (a.s.m.) sâdır olup gelen söz, fiil ve onaylardır ki, bunlardan her birisi Allah’ın dinini anlama ve uygulamada onun yolunu gösterir.”

Hadisçiler, Fıkıh Usulü alimlerinin tarifine bazı ilavelerde bulunarak sünneti şöyle tarif etmişlerdir; “Hz. Peygamber’e (a.s.m.) izafe edilen söz, fiil, onay, sıfat ve sîret ifadeleridir.” Bu alimlere göre sünnet, bu beş hususu da içeren özelliklere sahiptir. Bu özelliklerin peygamberlikten önce veya sonra olması arasında bir fark yoktur. Yine bu içeriğiyle Sünnet kelimesi çoğu zaman “Hadis” kelimesiyle eş anlamlı olarak kullanılmıştır.

Fakihlere, yani İslam Hukukçularına göre sünnet, farz ve vacibin karşılığı olan bir kavramdır. Çoğu zaman da mendub ve müstehab anlamında kullanılır. Bu açıdan sünnet, İslamın kesin olmaksızın istediği şeyler olmakla birlikte, yapılmasına karşılık sevap verilmekte, ama terkedilmesinden dolayı herhangi bir sorumluluk doğurmamaktadır.

Diğer yandan sünnet, bid’atin karşılığı olarak kullanılmıştır.Irbâd ibn Sâriye’nin rivayet ettiği şu hadis-i şerif bu hususa işaret eder:

“Yaşayanlarınız bir çok ihtilafa düşecekler. O zaman siz benim sünnetimle, benden sonraki râşid halifelerin sünnetine sarılınız. Aman sonradan ortaya çıkan durumlardan sakınınız. Çünkü her bid’at sapıklıktır.”

Sonuç olarak sünnet, Kur’an-ı Kerim’den sonra İslamın ikinci kaynağıdır. Kur’an’a teorik olarak bildirilen veya emredilen hususların pratik hale dönüşmesidir. Bundan dolayıdır ki, sünnete uymak ve onun getirmiş olduğu hükümlerle amel etmek gerekir. Kur’an’a itaat her müslüman için şart ise, onun tebliğcisi olan Hz. Peygamber’in (a.s.m.) emir ve uygulamalarına da uymak gerekir. Ancak, sünnetin bağlayıcılık bakımından kendi arasında farklı dallara ayrıldığını da söylemek gerekir.

teşekkürler...emeğine sağlık..


teşekkürler...emeğine sağlık..


Hadis ve Sünnet

MollaCami.Com