Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Tekvir Suresi

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ

TEKVÎR SÛRESİ - سُورَةُ التَّكْويرِ

Zâhir mânâsı hak olmakla birlikte, işârî mânâ ile günümüze şöylece ışık tuttuğu kanaati vardır. Allâhü a’lemü bissavab…

Tırnak içindeki yazılar âyetlerin meâli, diğerleri ise işârî mânâlardır.

اِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ (1)
“1. Güneş katlanıp dürüldüğünde,”


1.Güneşin üzerindeki lekeler iyice zâhir olup katlanarak yok olmaya ve dürülmeye yüz tuttuğunda,

وَاِذَا النُّجُومُ انْكَدَرَتْ (2)
“2. Yıldızlar (kararıp) döküldüğünde,”


2. Toplulukların başında kendilerini yıldız zanneden sahtekârların, foyaları meydana çıkarak patır patır dökülüp cemaatler başsız kaldığında,

وَاِذَا الْجِبَالُ سُيِّرَتْ (3)
“3. Dağlar (sallanıp) yürütüldüğünde,”


3. Dağ gibi yenilmez ve yıkılmaz zannedilen devlet, güç ve sistemlerin çöküşü başladığında,

وَاِذَا الْعِشَارُ عُطِّلَتْ (4)
“4. Gebe develer salıverildiğinde,”


4. Hamile develer gibi başı boş kalan kadınların, her tarafı tutup, baştan çıkarttıkları erkekleri işsiz bıraktıktan sonra, eser-i intikam olarak kendileri işsiz bırakıldığında,

وَاِذَا الْوُحُوشُ حُشِرَتْ (5)
“5. Vahşî hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde,”


5. Semâvî dinleri kabûl etmeyerek vahşîleşen Birleşmiş Milletlerin, tekrar tekrar toplanıp dindarları sindirmek için imhâ ve ifnâ kararları aldıklarında,

وَاِذَا الْبِحَارُ سُجِّرَتْ (6)
“6. Denizler kaynatıldığında,”


6. Bu kararlarla kaynatılan denizlerden kalkan uçaklardan ve savaş gemilerinden fırla-tılan füzelerden müslümanların üzerlerine bombalar yağdırıldığında,

وَاِذَا النُّفُوسُ زُوِّجَتْ (7)
“7. Ruhlar (bedenlerle) birleştirildiğinde,”


7. Edep ve hayâ duygularından arınmış olan azgın nefisler, alenî olarak ulu orta çiftleştiğinde,

وَاِذَا الْمَوْءُدَةُ سُئِلَتْ (8) بِاَىِّ ذَنْبٍ قُتِلَتْ (9)
“8. Diri diri toprağa gömülen kıza, sorulduğunda,
9. ‘Hangi günah sebebiyle öldürüldü?’ diye.”


8-9. Hakları ellerinden alınarak birer şehvet metâı hâline getirilerek âdetâ diri diri toprağa gömülen mâsûmelere, erbâb-ı kemâlatça “hangi günahla böylesine bir ölümü hakettiniz?” diye mânen sorulmaya başlandığında,


(10وَاِذَا الصُّحُفُ نُشِرَتْ (
“10. (Amellerin yazılı olduğu) defterler açıldığında,”


10. Bütün kötülükleri, yalanları, fitneyi ve fuhşu pervâsızca bir silâh olarak kullanan gazete ve televizyonlar, kısaca medya sorumsuz bir şekilde yayına başlayıp, Yahudi emellerine hizmet etmeye başladığında; elektronik haberleşme ve kayıt sistemleri geliştirile-rek insanların daha dünyâda iken medya kanalıyla suç ve kabahatleri bir bir ortaya serilip rezil rüsvay
edildiğinde,

وَاِذَا السَّمَاءُ كُشِطَتْ (11)
“11. Gökyüzü sıyrılıp alındığında,”


11. Bombardıman uçaklarıyla ateş saçan bombalar, tayfunlar, kasırgalar ve fırtınalarla gökyüzü gadaba gelip yerinden oynatıldığında,

وَاِذَا الْجَحيمُ سُعِّرَتْ (12)
“12. Cehennem tutuşturulduğunda,”


12. Kudüs ve civarında harp ateşleri yakılarak, toplu ölümler neticesi kâfir, müşrik ve münâfıklar cehenneme yollandığında,

وَاِذَا الْجَنَّةُ اُزْلِفَتْ (13)
“13. Ve cennet yaklaştırıldığında,”


13. Bu harpler neticesi şehid olan mü'min ve mâsumlara, cennet kucağını açtığında,

عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا اَحْضَرَتْ (14)
“14. Kişi neler getirdiğini öğrenmiş olacaktır.”


14. Herkes hayr ve şer noktasında neler işlediğini anlar. Kâfirler hatâ ve günâhlarını telâfi imkânı bulamaz. Ve Firavn ve Nemrud soyları bunun dünyevî ve uhrevi acı neticelerine katlanmak mecbûriyetinde kalır. İzzet ve ikballeri söner. Müminler uhrevî ve dünyevî refâha kavuşur.

(18) وَالصُّبْحِ اِذَا تَنَفَّسَ (17) فَلَا اُقْسِمُ بِالْخُنَّسِ (15) اَلْجَوَارِ الْكُنَّسِ (16) وَالَّيْلِ اِذَا عَسْعَسَ
(20) ذى قُوَّة عِنْدَ ذِى الْعَرْشِ مَكينٍ (19) اِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَريمٍ
مُطَاعٍ ثَمَّ اَمينٍ (21) وَمَا صَاحِبُكُمْ بِمَجْنُونٍ (22) وَلَقَدْ رَاهُ بِالْاُفُقِ الْمُبينِ (23)
وَمَا هُوَ عَلَى الْغَيْبِ بِضَنينٍ (24) وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَيْطَانٍ رَجيمٍ (25) فَاَيْنَ تَذْهَبُونَ (26)
اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمينَ (27) لِمَنْ شَاءَ مِنْكُمْ اَنْ يَسْتَقيمَ (28)
وَمَا تَشَاؤُنَ اِلَّا اَنْ يَشَاءَ اللّهُ رَبُّ الْعَالَمينَ (29)

“15. Şimdi yemin ederim o sinenlere, 16. O akıp akıp yuvasına gidenlere, 17. Ka-rarmaya yüz tuttuğunda geceye andolsun, 18. Ağarmaya başladığında sabaha andolsun ki, 19. O (Kur'an), şüphesiz değerli, bir elçinin (Cebrâil'in) getirdiği sözdür. 20. O elçi güçlü, Arş'ın sahibi (Allah'ın) katında çok itibarlıdır. 21. O orada sayılan, güvenilen (bir elçi)dir. 22. Arkadaşınız (Muhammed) de mecnûn değildir. 23. Andolsun ki, onu (Cebrâil'i) apaçık ufukta görmüştür. 24. O, gaybın bilgilerini (sizden) esirgemez. 25. O, lânetlenmiş şeytanın sözü de değildir. 26. Hâl böyle iken nereye gidiyorsunuz? 27. O, herkes için, bir öğüttür, 28. Sizden doğru yolda gitmek isteyenler için de. 29. Alemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.”


15-29 Hayır! Yörüngesinde akıp giderken bazen kaybolup bazen de etrafı aydınlatan yıldızlara, küfür ve îmân güçlerinin müsâvî olduğu zamâna, kararmağa yüz tuttuğu anda zifirî geceye, küfür ve küfrânın son bulmaya yüz tuttuğu anlara, aydınlığını etrâfa yaymaya başladığı ve müjdeli günlerin habercisi olan nurlu sabaha yemin olsun ki; ahkâmı muvakkaten icrâ olunmayan Kur'ân yeniden hâkim olacak. Onu hak bir söz olarak getirip Resûlullâh’a (A.S.M.) okuyan ve O’nun hâkimiyeti için sahâbeye alenen yardım eden Cebrâil (A.S.); Resul-i Ekrem (A.S.M.)’ın vârisi olan Hz. Mehdî ve onun şakirdlerine, ordusuna yine yardım edecek. Bu yardım karşısında şaşkın ve perişân olan küfür ordularının, yine rezâletten, mahcûbiyetten, sürgün ve kıtâle mâruz kalmaktan başka yapabilecekleri bir şey olmayacak. İşte arşın sâhibi olan Allah katında güçlü ve i'tibârlı olan bir elçiye karşı kim dayanabilir? Feleğin çarkının bir unsuru olan gece ve gündüzün deverânına, yıldızların doğup batmasına karşı seyirci olmaktan başka bir şey yapamayan, varlıkları fenâya sürükleyen zamâna karşı çâresiz ve kabir kapısını kapatmaya gücü yetmeyen nankör insanlar, [b]Kur'ân güneşinin yeniden doğması karşısında yine bir şey yapamayacaklar. [/b]

ALLAH celle celaluhu razı olsun..


ALLAH celle celaluhu razı olsun..


Kur'ân-ı Kerîm ve Tefsir

MollaCami.Com