Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Kur'an'la İhyâ Olmak

Allah Teâlâ, bütün kâinatı ve içindekileri insana emanet olarak vermiş ve onu evlât, mal-mülk, sıhhat gibi türlü türlü nimetlerle mücehhez kılmıştır. İnsana verilen bütün bu nimetlerin ayrı bir şükrü ve her emanetin farklı bir muhafazası vardır.

Bu nîmet ve emanetlerin zirvesi de, Cenâb-ı Hakk'ın, Sevgili Peygamberimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- vâsıtası ile, insanlığa, bir hidâyet rehberi olarak lutfettiği Kur'ân-ı Azimüşşân'dır.

Bize, bir fânî, herhangi bir emanet bırakacak olsa, Müslümanlık ve insanlık haysiyeti bakımından o emaneti koruma gayreti içinde oluruz. Hele bu emânet, bize kâinatın Fahr-i ebedîsi tarafından verilmişse, onun değerine paha biçilemez!.. Zira Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Vedâ Haccı'nda ümmetine bıraktığı emânetler arasında, öncelikle, Kur'ân-ı Kerîm'i zikretmiş ve:

"Size iki emanet bıraktım. Bunlara sarıldığınız müddetçe hidâyet üzre olursunuz. (Bunlar), Allah'ın Kitab'ı ve Rasûlü'nün sünnetidir." (Muvatta) buyurmuşlardır.

Ayrıca Vedâ Haccı'nda Kur'ân-ı Kerîm'in muhtevasını kâmil bir sûrette tebliğ vazifesini îfâ eylediğine dair ashabından ikrar almıştır. Onların ikrârından sonra da üç kere "Şâhid ol Yâ Rabbî!" buyurarak Cenâb-ı Hakk'a iltica etmiş ve vazifesini yapmanın huzûru içinde âhirete irtihâl etmişlerdir.

Hazret-i Peygamber'in mübârek gönüllerinden ümmetinin gönlüne teslîm edilen bu yüce emanet, âbide şahsiyetler vâsıtasıyla yine gönülden gönüle günümüze kadar intikal ederek gelmiş; ve kıyâmete kadar devam edecektir.

Bu şerefli vazifeyi üstlenen bahtiyarlar arasında yer alan ecdâdımız da, 1400 yıllık İslam tarihi içinde yaklaşık bin yıl "'îlâ-yı kelîmetullâh'a, yâni kelime-i tevhidi yüceltmeye" hizmet eylemiş ve bu uğurda bütün imkanlarını bezletmiş (cömertçe sarfetmiş) lerdir. Dolayısıyla böyle şerefli bir mâzisi olan milletimizin bugünkü hâli, hepimizi ağır bir mânevî mes'uliyetin altına sokmaktadır. Onun için günümüzde yapılabilecek en ehemmiyetli hizmetlerin başında Allah ve Rasûlü'nün en şerefli emaneti olan Kur'ân-ı Kerîm hizmeti gelir. Bu meyânda unutulmamalıdır ki, kişinin hizmetinin değeri, gayreti mukâbilidir. Ve zorluk zamanlarındaki gayretin ecri de, kolaylık zamanındaki amel ve gayretlerden daha kıymetli ve farklıdır.

Bu bakımdan bizler hayatımız boyunca, bu hizmet içinde yer almaya ve Kur'ân'la hemhâl olmaya çalışmalı, gelecek nesillere ve evlatlarımıza bu ruh, heyecan ve aşkı vermeliyiz. Zira bir ebeveynin evlâtlarına bırakacağı en güzel mîras, ebediyet mirasıdır. Yâni evlatlarımıza fânî lezzetler değil; solmayan, eskimeyen ve pörsümeyen bir saadeti miras bırakmalıyız. Bu da elbette ki, Allah'ın Kitabı ve Rasûlü'nün Sünneti'dir.

Hâsılı öldükten sonra da amel defterimizin açık kalmasını istiyorsak, ardımızdan duâ eden ve duâ ettiren hayırlı bir nesil yetiştirmek sûretiyle mânevî bir akar bırakmak mecburiyetindeyiz. Ancak bu şekilde evlatlarımızın ve kendimizin âkıbetini muhafaza etmiş olabiliriz.

Peygamber Efendimiz, Kur'ân-ı Kerîm hakkında:

"Sizden birisi eğer Rabb'inin kendisiyle konuşmasını arzu ederse Kur'ân okusun." (Hatib-i Bağdâdî, Deylemî)

"Her ziyâfet çeken, ziyâfetine (insanların) gelmesini ister, sever. Kur'ân da Allah'ın ziyâfetidir, ondan uzak durmayınız!" (Beyhakî) buyurmuşlardır.


Sultan Yıldırım

kardeşim emeğine sağlık

teşekkürler...emeğine sağlık..


teşekkürler...emeğine sağlık..

sizler de sağolun kardeşlerim, ben teşekkür ederim.


Kur'ân-ı Kerîm ve Tefsir

MollaCami.Com