Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Değer mi hiç?

Değer mi Hiç? Şu iki günlük dünyada insanların birbirini kırmasına, birbirine kıymasına!
Aynı havayı soluduğunuz, aynı hayatı paylaştığınız eşinizi, kardeşinizi kırmaya!
Yolda yürürken tanımadığın birisine kin ve nefret dolu bir bakış atmaya!
İnsanlığını unutup da insanlar arasında kendini farklı sanmaya!
Değer mi?
Elbette değmez!
Ötekileştirdiğin insanların arasında yaşayıp ta kendini onlardan farklı bir varlık olarak görmeye.
Giydiğinin esiri, yediğinin eşeği olmaya!
.Putlaştırdığın nefs-i emarenin kulu olmaya!
Elbette değmez.
Aşağıda anlatılanların öznesinin kendimiz olduğunu varsayıp,kendi kendimize soralım.
Değer mi hiç? Şu iki günlük dünyada, hayatı paylaştığımız insanlara dünyayı zehir etmeye?
Yazar ne kadar güzel anlatmış. Akıbet böyle olduktan sonra olumsuz olmaya sorumsuz olmaya, uyumsuz olmaya değer mi hiç?





..........

“İnsanlar uykudadırlar, ölünce uyanırlar.” hadis-i şerifi, ne kadar ibretli değil mi?
Ama Hülya, önemli olan ölmeden evvel uyanmak.
“Ölmeden evvel ölünüz!” hadis-i şerifinin bir mânâsı da bu olsa gerek...
Sözün burasında, sana bir hâtıramı nakletmek isterim; yıllar yılı unutamadığım bir hâtıramı..
“Bir kabristan vardı..”
Şehrin genişlemesini arzu eden yetkililer, maalesef, bir tapu senedi, bir hâtıra, bir uyarıcı olan o sessiz beldeyi ortadan kaldırmaya karar vermişlerdi.
İlânat yapıldı:
“Falan kabristan, şu tarihte sökülecektir. Cenaze sahiplerinden isteyenler, o güne kadar cenazelerini ‘filan’ kabristana aktarabilirler.”
İlâna pek iltifat eden olmadı. Zira vefat edenler, uzun süreden beri şehrin yeni kabristanına defnediliyordu. Burada kalanlar yıllar öncesinin insanlarıydı.. Çoğunun sahibi çıkmadı...
Derken, beklenen gün gelip çattı. Dozer, o koca beldeyi birbirine kattı...
Görünürlerde “beden” denilebilecek birşey kalmamıştı. O vücut binalarının sütunları, kolonları hükmündeki kemiklerden henüz tam çürümemiş olanları, kepçe birbirine karıştırdı ve arabalara doldurdu.
Kamyonlar sıra sıra yola koyuldular...
O garip manzaranın hâlâ tesiri altındayım. O gün kemikleri kamyonlara yüklenen insanlar, daha dün bu şehrin sakinleriydiler. İçlerinde zengini de vardı, fakiri de.. Birbirinin malını, servetini çekemeyen, birbirleriyle çok acı mücadele veren rakipler, şimdi aynı kamyonun arkasında sarmaş dolaş şehri terk ediyorlardı...
Bunun bir başka türlüsü de, o günün âşıklarıyla mâşukları arasında mevcuttu.. Şimdi hepsinin toprakları, aynı arabada bir-araya gelmişti ve hepsi, yeni gâfillerin oynaştığı bu beldeyi terke hazırlanıyorlardı...
Ölüm hususunda, şu hadis-i şerif ne ulvî bir ikazdır:
“Lezzetleri acılaştıran ölümü, çok zikrediniz!”


[RIGHT]Prof.Dr.Alaaddin Başar[/RIGHT]

Ha Senin Ha Benim

Seyret doya doya, Güneşi ay'ı,
Ha senin, Ha benim, Ne fark eder ki
Kimden esirgeriz, Fani dünyayı,
Ha senin, Ha benim, Ne fark eder ki

Ne hayaller kurdu bak nice canlar,
Nice padişahlar, nice sultanlar,
Mademki yolcuyuz saraylar, hanlar,
Ha senin, Ha benim, Ne fark eder ki

Akibet belliyken bu telaş niye,
Şu kısa ömürden kim almış paye,
İki metre kefen en son sermaye,
Ha senin, Ha benim, Ne fark eder ki

Vefadan payını almayan dünya,
Hiç kimseye yaren olmayan dünya,
Sana da bana da kalmayan dünya,
Ha senin, Ha benim Ne fark eder ki


Uğur Işılak


Hadis ve Sünnet

MollaCami.Com