Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


İnsandaki Haya Duygusu

“İnsanoğlu eğer edepten yoksun ise, o insan değildir. Zira insanoğlu ile hayvan arasındaki fark edeptir.” Hz. Mevlâna (k.s)


Utanma ve hayâ duygusunu hayatımıza nasıl tatbik ediyoruz? Yaşadığımız toplumda hayâ ve utanma duygusu ile nasıl hareket ediyoruz? Daha da önemlisi dinimiz hayâ ve utanma hakkında bize nasıl davranmamız gerektiğini emreder?


Öncelikle hayânın ne olduğunu tanımlayalım. Hayâ, kişinin başkalarından çekinmesi ve utanması, kişinin kendini muhafaza etmesi, toplum içinde saygılı ve edepli olması, nerede ne konuşacağını bilmesi ve nasıl davranılması gerektiğini bilmesi diye tarif edebiliriz. Utanmak, çekinmek ve sıkılmak manalarına da gelen hayâ, islam ahlakında çok önemli bir yer tutmaktadır.


Kişi bazen toplum içinde hoşa gitmeyen bir davranış yaptığı zaman, sonradan yapılan davranışın farkına varıp yüzün kızarması, utanması ve çekinmesi gibi duyguları da hayâ kategorisine dâhil edebiliriz. Ve en önemlisi hayâ, öncelikle Allah’a ve sonra insanlara karşı kendi insanlık konumunu muhafaza etmektir.


Hayâ, namusu muhafaza etmek ve haysiyetini korumak manasına da gelir. İslam Ansiklopedisinde ise hayâ şöyle tarif edilir; Ar, utanma duygusu. “Edeb, mahcubiyet, utanmak; ar ve namus; nefsin çirkin şeylerden sıkılması ve bunun için kötü şeylerdi terketmesi. Hoş ve güzel olmayan bir olayın ortaya çıkmasından kalbte meydana gelen bir incelik ve ızdırabtır. Haya herkese nasib olmayacak kadar değerlidir.


Peygamber Efendimiz (asm); İmanın çokça şubesi olduğunu ve “Hayâ da imandan bir şubedir.” (1) buyurarak insandaki hayâ duygusunu da imandan olduğunu vurgulamıştır. Güzel bir imanın neticesi olan hayâ, insan olabilmenin zirvesi ve inanan insanlarda mutlaka olması gereken bir vasıftır. Çünkü hayâ ile kişinin imanı dahada güzelleşir ve bu güzellik tüm hayatına sirayet eder.


Hazır hayâ konusundan bahsetmişken Hz. Osman (ra)’dan bahsetmemek mümkün değildir. Çünkü o hayâ ve edep numunesidir.


“Hz. Âişe’nin rivayetine göre, bir gün Re*sû*lul*lah, üzerine bir örtü çekmiş olduğu hâlde istirahat ediyordu. O sırada Hz. Ebû Bekir kapıya geldi, içeri girmek için izin istedi. Re*sû*lul*lah tav*rında bir değişiklik yap*madan içeri girmesine izin verdi. Sonra soracağını sorup gitti. Daha sonra Hz. Ömer geldi, ona da aynı şekilde hâlini değiştirmeden izin verdi. Ondan sonra Hz. Osman, huzura girmek için izin istedi. Bu defa Re*sû*lul*lah hemen doğruldu, toparlandı.


Bunun üzerine Hz. Âişe:


“Ey Allah’ın Resûl’ü!” dedi, “Ebû Bekir ve Ömer için toparlanmadığınız hâlde, neden Osman gelince hâlinizi değiştirdiniz?”

Allah Resûlü şöyle cevap verdi:

“Çünkü Osman çok hayâlı birisidir. Kendisinden meleklerin bile hayâ ettiği bir kimseden ben hayâ etmeyeyim mi?” (2) Hayâ mertebesi Hz. Osman (ra)’da öyle bir mertebeye gelmiştir ki, melekler bile kendisinden hayâ etmiştir.


Evet, hayâ sahibi olmak çok önemlidir. Çünkü hayâ insanın manevi yönünü olgunlaştırır, kişinin iman derecesini yükseltir ve toplum içinde kişiye saygınlık kazandırır. Hayâ, adeta insanı kötülüklere karşı koruyan bir elbise gibidir. Kişi hayâ elbisesini çıkardığı vakit artık her kötülüğe ve kötü yollara kapı açmış olur, bu sebeple hayâlı olmayı elden bırakmamalıyız.


Utanmak ve hayâ her zaman hoş karşılanmıştır, hatta kişide utanma ve hayâ duygusunun bulunması o kişinin kötülük yapmasını bile engellemiştir. Mesela; Kişi bir kötülük işleyeceği zaman utandığı için o kötülüğü işlemekten vazgeçebiliyor, diğer yandan kişide utanma ve hayâ olmazsa her türlü ahlaksızlığı ve kötülüğü yaparak şeytana alet olur.


Hayâ etmek o kadar önemlidir ki, Hz. Yusuf (a.s)’ın Allah’a karşı olan hayâsı onu zina gibi çirkin bir davranıştan korumuştur. Acı bir tablodur ki, günümüzde hayâ duygusu ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Bunun ilk sebeplerinden biriside televizyon ekranlarında gayr-i meşru ilişkilerin özendirilmesi, açık saçıklığın normalmiş gibi gösterilmesi, ahlakımıza ve inançlarımıza uygun olmayan programların


yayınlanması, şiddet içerikli yayınların yapılması, çocukların ve gençlerin aile hayatını zedeleyecek yayınlara yer verilmesi gibi örnekler hep edep hayâ ve utanma duygularının körelmesine ve ahlakın bozulmasına sebep oluyor. Sözü fazla uzatmaya gerek kalmadan şunu diyebiliriz ki, kısaca utanma ve hayânın ortadan kalkması toplum düzenini bozar aile hayatını huzursuz yapar ve ahlaksızlığın çoğalmasına sebep olur.


Evet, edep ve hayânın ortadan kalkmasıyla açık saçıklık ta çoğalıyor, edepsizce davranışların sergilenmesi, Allah’tan utanılmaması, insanların arasında çekinmeden her türlü kötü fiillerin yapılması gibi hareketler edep ve hayâ duygusunun ortadan kalkmasıyla ortaya çıkıyor. Günümüzde görüyorsunuz müstehcenlik öyle bir hal almış ki, sokaklardan yürünemez hale gelmiş, göz bu tür haram görüntüleri göre göre özellikle yeni yetişen nesil müstehcenliği artık normalmiş gibi algılıyor.


Bunun yanı sıra televizyon ekranlarında aile ahlakına uygun olmayan dizilere bakıldığında farkında olmadan ailede bulunan genç bireyler normal hayatta ekranlarda gördüklerinin etkisinde kalıyor ve uygulamaya başlıyor, buda zamanla aile düzenini bozup olumsuz sonuçlara sebep verebiliyor.


Oysaki insanda edep, hayâ ve utanma duygularının olması öyle güzel neticeler verir ki, ilk etapta kişinin kalp dünyasında iman nurunun parıldamasına sebep olur. İman nuru kalpte parladıktan sonra kişi artık daha çok hayâ duygusunu öğrenir ve asıl kimden hayâ edinilmesi gerektiğini anlar.


Dinimiz, öncelikle Allah’tan utanılması gerektiğini vurgulamıştır. Evet, öncelikle Allah’tan utanmalıyız, bir iş yapacağımız vakit öncelikle Allah, yapacağım bu işe nasıl bakar. Rabbim bu işten hoşnut mu, hoşnut değil mi? Diye kişi ilk önce bunun muhasebesini yapmalıdır.


Ümmetin daima Allah’tan utanmasını arzu edilen Sevgili Peygamberimiz (asm) bir gün ashabına:

“Allah’tan gereği gibi utanınız” buyurmuştu.

Hadisi rivayet eden Abdullah b. Mesud diyor ki:

Ya Rasulallah! Biz hamdolsun, Allah’tan gerçek anlamıyla utanıyoruz, dedik. Efendimiz şöyle buyurdu:


- “Hayır, hakikat sizin anladığınız gibi değildir. Allah’tan gereği gibi utanmak; başı ve başta bulunan her şeyi, karnı ve karında bulunan her şeyi Allah’ın razı olmadığı her şeyden korumak, ayrıca ölümü, öldükten sonra çürümeyi daima hatırda tutmaktır. Ahireti isteyen kimse dünyanın fani zinetine aldanmaz ve terkeder. Kim bunu yaparsa Allah Teâlâ’dan gereği gibi hayâ etmiş, utanmış olur." (3)

Utanmanın imandan olduğuna dair ise Abdullah b. Ömer (r.a.)’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Rasulallah (sav):

“Rasül-i Ekrem (sav) utangaçlığının fazlalığı dolayısıyla kardeşini ikaz eden Ensar’dan bir adamın yanından geçti ve;

“Onu bırak; varsın utansın”, dedi. “Zira haya imandandır” buyurdu. (4)


Mademki hayâ imandandır, o halde dinimizin gerekliliği olarak hayâlı olmaya gayret sarf etmeliyiz. Hayâ duygusu o kadar geniş kapsamlıdır ki, örneğin Peygamber efendimizin ismi anıldığı vakit hemen kendimize çeki düzen vermekte Peygamber Efendimize karşı edep ve hayâ göstergesinin ifadesi olur. Dini vecibeleri yerine getirmede asla utanmamalıyız.


Bazı kişiler var ki bazen toplumda namaz kıldığını bile hal ve hareketlerine yansıtmayıp, namaz kılmaktan ve bazı insanların bunu bilmesinden utanmaktadır, bunun gibi daha birçok dini vecibeleri örneklendirebiliriz. Asıl Allah’ın emirlerini yerine getirirken kesinlikle utanmamalıyız.


Dilimizi kötü ve çirkin sözlerden korumakta hayâdandır. Yalandan kaçınmakta Allah’a karşı bir hayâ göstergesidir. Daha bunun gibi tüm güzel huyları hayâ kategorisinde sınıflandırabiliriz. Sonuç itibariyle diyebiliriz ki, asıl hayâ Allah’a karşı duyulan hayâdır. Hiçbir kimsenin olmadığı yerde bile Allah bizi bilir, görür ve işitir. O halde Allah’a karşı hayâlı olmalıyız.

Evet, haya ile ilgili yazımızı burada bitirip, Kur’an-ı Kerimden bir ayet ile yazımıza son verelim. Rabbimiz buyurur ki,

Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, muhakkak ki o, edepsizliği (yüzkızartıcı suçları) ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse asla temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir. (5)


Mehmet Kazar



Kaynaklar


(1) Müslim, İman 57-58; Buhari, İman 3; Ebu Davud, Sünnet 1; Tirmizi, İman 6; Nesâi, İman 16;

(2) Müslim, Fezâilü’s-Sahâbe: 26-27.

(3) Tirmizi, Sıfatul Kıyame, 4/637, b.24.

(4) Müslim, İman, 1/63, b.12: Buhari, İman, 1/11, b.16.

(5) Nur Süresi 21. Ayet

Allah razı olsun kardeşim.

allah razı olsun arınan kullardan olalım inş

allah razı olsun arınan kullardan olalım inş


Tesekkürler.

utanmak bi insani cok masum gosterebiliyor .... benim cok hosuma gider...


Hadis ve Sünnet

MollaCami.Com