Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Sünnet...hadis

Sünnet lügatta: Yol, çığır, adet manasına gelir. “Sünnetellahi fi’l-lezine halev min gablü, velen tecide li sünnetİllahi tebdile” ayetleriyle “men senne sünneten haseneten felehü ecrühe ve ecrü men amile bihe” hadisi şeriflerinde olduğu gibi.
Istılahta ise: Dinde gidilecek yol ve takip edilecek metot anlamındadır. “Aleyküm bisünneti ve sünneti’l-hulafai’r-raşidine min badi” ve “men temesseke bi sünneti inde fesadiümmeti felehü ecru mieti şehidin” hadisi şeriflerindeki sünnet bu manayadır.
Sünnet üç kısımdır: kavli, fi’li ve takriri sünnetlerdir.
1- Kavli Sünnet: Hadis-i şeriflerdir. Hadis lügatta: Bir takım manalara gelir:
a- Söz: “Fel ye’tü bi hadisin mislihi müfterayatin, Allahü nezzele ahsene’l-hadisi kitaben mütaşabihen”ayetlerinde olduğu gibi. İş buna göre Kur’an da bir hadistir.
b- Yeni ve sonradan olma manasınadır. Sünnet, Kur’an-ı Kerim’e göre ikinci planda olduğu için bu ismi almıştır. Çünkü Kuran-ı Kerim, hadis bir kelam değil, kelam-ı kadimdir.
Istılahta Hadis: Peygamber efendimizin, Kuran-ı Kerim’in dışında- ikinci derecededini izah ve beyan sadedinde yine vahiy olan mübarek sözleridir. İş buna göre hadisin her iki sözlük manası da aynı anda kastedilmiş bulunmaktadır.
Görülüyor ki ehadisi nebeviyyeler de vahiydir. Çünkü Necm süresinde Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır. “Veme yentıku ani’l-heva in hüve ille vahyün yuha”: Peygamber-i Zişan kendi heva-ü hevesinden konuşmaz.(dini izah ve beyan hususunda) Ancak kendisine ne vahyedildiyse onu söyler.Peki ona, bu vahyi kim talim ediyordu.? Sorusuna ayetin devamında şöyle cevap verilmiştir: “allemehü şedidü’l-guve” manası: Her yönden çok kuvvetli Cibril-i Emin ve Namusu Ekber, şeriatı garra-i ahmediyyede icap eden ilgili konuları talim ediyordu.
Buradan anlaşıldığına göre vahiy iki kısma ayrılmaktadır:
a- Vahy-i Metlüvv: Namazda kıraat, namazın dışında ibadet maksadıyla okunan vahiydir ki Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an-ı Kerim’in hem lafzı hem de manası vahye müstenittir. Peygamber efendimizin bunda en küçük bir tezyid veya tenkısı yoktur.
b- Vahyi Gayri Metlüv: Namazda kıraat, namazın dışında ibadet maksadıyla okunmayan vahiydir. Bu da iki kısımdır:
ba- Hadis-i Kutsi:
bb- Hadis-i Şerif: Cenab-ı Hak tarafından Peygamberimizin kalbine ilham olunup, bu ilhamatın Allah resulü tarafından telaffuz edilmesidir.
Bir kimse hadis-i şerif ve hadis-i kutsileri değiştirmemelidir. Şayet mana rivayetinde bulunacaksa sonunda fi me kal ev keme kal demelidir. Bile bile Allah resulüne ait olmayan bir sözü isnad etmek iftiradır. Onun için sevgili peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır: Kim bile bile bana yalan söylerse cehennemdeki yerini hazırlasın. Fakat doğru rivayet edenlere de şöyle müjdelemiştir: Nazzarallahu imraen semia hadisen fe edda kema semiahü fe rubbe mübelleğın ev’a min semiın
HADİSLERİN TEDVİNİ
Peygamber efendimiz, nazil olan ayetleri vahiy katiplerine yazdırıyor ve yazılan vesikaların korunmasında hassasiyet gösteriyordu. Ayetlerden başka şeylerin yazılmasına da müsaade etmiyordu. Çünkü okuma yazma bilen az, neyin nereye yazılacağı bilinemez, kendi sözleriyle kelamı kadimin karışma ihtimali vardı. Bu da ileride Kur’an-ı Kerim’i diğer semavi kitaplar durumuna düşürme tehlikesi taşıyordu.
Medine döneminde Peygamber efendimiz okuma-yazma seferberliği i’lan etmiş, böylece hemen herkes okuyup yazmaya başlamıştı. Zaman zaman ya rasülallah dediklerinizi hatırımda tutamıyorum şikayetinde bulunanlara peygamberimiz “isteın bi yeminike” diye cevap veriyordu. Artık herkes okuma-yazma öğrenince ayetle hadisin arasındaki farklar da tebellür etmişti. Ashabtan bazı zevatı kiram, peygamber efendimizin mübarek hadis-i şeriflerini cami sahifeler ve risaleler meydana getirmiştir. Mesela Abdullah İbni Amr 1000 adet Ahadisi Nebeviyeyi havi Essahifetüs Sadıka ismiyle mecmua oluşturmuştu. Abdullah ibni Abbas ve Abdullah İbni Ömer gibi zatlar da hadis-i şerif toplamışlardır. Ancak bunların hiçbirisi maalesef günümüze kadar intikal etmemiştir.
Hulefa-ı Raşidin döneminde Hz. Ebu Bekir, 500 hadis-i şerifi bir araya topladıysa da sonradan yakmıştır. Hz. Ömer, hadislerin toplanmasına ait kararı, he’yet-i istişarede kabul gördüyse de sonradan bu fikrinden rücu etmiştir. Her ikisinin sebebi de şudur: Hadis-i Şerifleri Allah’ın kitabına denk tutmamak ve Kur’an’dan başkasıyla meşgul olmamak. Binaenaleyh yapılacak olsaydı , “Allah rasülü zaten buna karar verirdi” görüşü bu devirde hakim olmuştur.
Tabiın devrinde de- hicri birinci asrın sonuna kadar- bu kanaat devam etmiştir. Bazı ulema, kendi çapında hadis-i şerif toparladıysa da ilk resmi tedvin emrini Emevi halifelerinden, Hicri 99-101 tarihlerinde iki sene hilafette kalan Ömer İbni Abdulaziz, İmam Zühriye vermiştir. O da Errissaletül Müstadrife adıyla hadis-i şerifler mecmuası meydana getirmiştir. Böylece İslam coğrafyasının her tarafına hadis toplama ve hadis öğrenme heyecanı yayılmış ve darül hadisler kurulmuştur. Bu çalışmalar kısa sürede meyvesini vermiş Hicri 150-250 tarihleri arasında kütübü site, hatta kütübü tis’a meydana gelmiştir.
Hadis Kitaplarının Çeşitleri
1. Sahihayn: En sağlam iki hadis kitabıdır ki sahih buhari ile sahihi müslimin ortak adıdır. Bunların beraberce rivayet ettiği hadis-i şeriflere müttefegun aleyh veya revahuş şeyhayn denir. Kendi aralarında da buhari önce gelir.
2. Sünen: Ebu Davut, Tirmizi, Nesai, İbni Mace diye sıralanır. Hadis-i Şerifleri kitap, bab diye tasnif eden sünenler, sonradan yazılan fıkıh kitaplarının mevzu tasnifine de numune olmuşlardır.
3. Camiler: En çok 8 babı içerisine alırlar.
4. Müsnedler: Ravileri mezkur hadisler demektir. Ahmed Bin Hambel’in müsnedi gibi.
5. Mu’cemler: Alfabetik olarak hadisleri sıralayan hadis kitaplarıdır. Tabarani gibi .
6. Müstedrekler: Hadis toplayan zatın usul ve sistemine uygun olduğu halde alınmayan hadislerin toplandığı diğer kitaplardır.
7. Müstahraçler
8. Cüzler: Sadece bir konuda toplanan hadis kitaplarıdır.
Hadisler Senet İtibariyle üçtür
1. Müsned Hadisler: Senetleri yani ravileri Allah rasülüne kadar kesintisiz devam eden hadis-i şeriflerdir. Bunlar da dört kısımdır:
a- Mütevatir: Yalan söyleme ihtimali bulunmayan bir topluluğun Allah rasülünden alarak bize kadar rivayet etmeleridir. ( Bu topluluk en az üç, en çoğu içinse kesinleşmiş bir hudut yoktur. Bazıları dört, yedi, on, yirmi, kırk, yüz, üç yüz diye kendilerine göre delil bularak söylemişlerdir. )
b- Meşhur: İlk kaynaktan alınması haber-i ahad iken, sonradan tevatur derecesine ulaşan hadis-i şeriflerdir.
c- Sahih: Buna muttasıl hadis de denir ki raviler arasında hiçbir kopukluk yoktur. Bir hadisin sahih olabilmesi için şu şartları taşıması gerekir: Müsned olması, ravilerinin adil ve zabıt olması, şaz olmaması ve muallel olmamasıdır.
d- Hasen: Sahih hadisin bütün şartlarını taşımasına rağmen ravisinin zaptı mükemmel olmayan hadis-i şeriflerdir.
2. Mürsel: Senedi merfu olup doğrudan doğruya gale rasülullah denilerek okunan hadisi şeriflerdir. Bunlara zayıf hadis adı verilir. Zira sahih ve hasen sünnetin sıfatlarını taşımazlar.Zayıf hadisin kısımları şunlardır.
Mu’dal: Peş peşe iki ravisi düşendir.
Müdelles: İsnadda ve şüyuhta aldatma vaki olandır. Muallel: Sıhhatini zedeleyen bir şey bulunan hadistir. Muzdarip: Bir, iki veya daha ravisi yalpalayan hadislerdir.
Şaz: Sika bir ravinin diğer bir sika raviye muhalefet ettiği hadistir. Maklüp: Hadis metninde veya isnadında karışıklık bulunan hadistir. Münker: Zayıf bir ravinin, sika bir raviye muhalefet ettiği hadistir.
Bütün bu çeşitli isimlerle anılan Hadis-i munkatılar (zayıf hadisler) iki kısımdır. a- Munkatıu’z-zahir: Bunlar mürsel ve munkatıu isnad demektir ki dört kısımdır.
aa- Ashabın doğrudan doğruya peygamberimizden naklettiği hadis-i şeriflerdir. An Ebi Hüreyrete r.a. gale rasulullah denilmesi gibi veya an Aişete r.a. “semi’tü rasülullahi S.A.V.” gibi. Bunlar ittifakla kabul edilir ve ahkam istimbatında kaynak olarak kullanılır. Zira eshabın hepsi istisnasız adildir.O itibarla, şayet bu hadis-i şerifi Allah rasülünün fem-i saadetlerinden bizzat duymadılarsa da başka duyan birisinden öğrenmiş olabilirler.
ab- Tabiınin doğrudan doğruya gale rasülullah diyerek naklettiği sünnetlerdir. İmam Azam’dan başka diğer Hanefilere göre huccet olabilir. İmam Azam ise metodunu şöyle açıklamıştır: Bir mesele hakkında Allah’ın kelamında ve Rasülünün sünnetinde ne varsa onu alırım. Ashabtan istediğimin rey ve içtihadını tercih ederim. Tabiıne gelince: hüm ricalün fenahnü rical.
ac- Her asırda gelen adil ve zabıt kişilerin naklettiği haberdir. Kerhi’ye göre bu
delildir.
ad- Min vechin mürsel ve min vechin müsnet olan hadis-i şeriflerdir. Mürseli kabul edenler şüphesiz ki bunu evleviyetle kabul ederler. Mesela “la nikaha illa bi veliyyin” hadis-i şerifini İsrail bin yunus müsnet ,Şabi mürsel olarak rivayet etmiştir ve indel ekser makbuldür.
b- Munkatıu’l-batın: Bunun zayıflığı ya nakilin arızasından yani ravide bulunması gereken akıl, zabıt, adalet ve İslam şartlarından en az biri noksan olduğu için munkatı olur haberi fasık ,sabi ve mecnun gibi veya karşı bir delilden dolayı zayıf duruma düşer. Mesela “la salete ille bi fatihati’l-kitab” hadisi şerifi “fekrau me teyessera mine’l-kur’anı” ayetinin karşısında zayıf durumda kalmıştır. O yüzden bir insan kıratta fatihayı utmuş olsa sehiv secdesiyle iktifa eder.
HABERİ AHAD OLAN HADİSLER
Bir ravinin diğer bir raviden rivayet ettiği hadislerdir. Bunlar zanni ilim ifade eder. İlmi yakin etmez. Çünkü bunların Allah resulüne ittisalinde şüphe vardır. Mezahib-i erbaanın cumhuru,ahad hadisleri fıkıhta delil olarak kabul etmişlerse de İmamı Azam ve İmamı Malik bir takım şartlar ileri sürmüşlerdir. Hanefilerin şartları şunlardır.
1- Ravide aranan dört temel şart (akıl, zabıt,adalet ve İslam ) bulunmalıdır.
2- Haberi vahit Kuran ve sahih sünnete aykırı olmamalıdır. Mesela Fatıma binti Gays’ın rivayet ettiği galet lem yecal li resülullah (S.A.V) nafagaten ve sükna” hadisi eskinühünne min haysü sekentüm (talak 6) “ve enfigu aleyhinne” ayetlerine sarahaten aykırı bulunduğu için kabul edilmemiştir ve munkatıu’l- batın durumuna düşmüştür.
Yine İbni Abbas’ın rivayet ettiği Peygamber efendimiz bir hadisede sadece bir şahidi dinlemiş davacıya da yemin ettirerek hüküm vermiştir. (Daru kutni II, 515) haberi ahadı, el beyyinetü li müddeı vel yeminü ale men enkera” (Tirmizi ahkam 12) sahih hadisine ters düştüğü için kabul edilmez
3- Haberi vahit, haberi mutavetire muvafık olmalıdır. Mesela Ebu Hüreyre’den rivayet edilen Peygamberimizin besmeleyi cehren okuduğu diğer ashabın uygulamasına ve rivayetine tevafuk etmemiştir. Zira peygamberimiz besmeleyi namazlarda cehren okumuş olsaydı, buna diğer ashap da muttali olur ve ona göre rivayet edip uygularlardı.
4- Haberi vahidin ravisi fakih olmalıdır. Öyle olursa kıyasa muhalif olsa bile haberi vahit tercih edilir. Dört halife, Abadili erbea, Zeyd bin sabit, Muaz bin Cebel ve Hz Aişe bu kabil ravilerdendir. Eğer ravi fakih olmazsa ve hadis rivayetiyle meşhur birisi değilse kıyasa uygun ise kabul edilir.
5- Ravinin ameli, rivayet ettiği hadise aykırı bulunmaması gerekir. Mesela Ebu Hureyre “birinizin kapına köpek batarsa temiz toprakla onu yedi defa yıkasın” (Buhari vuzu’,33) Ebu Hureyre bu hadisle kendisi amel etmediği için İmamı Azam üç kere yıkamanın iktifa edeceğini söylemiştir.
Malikiler, haberi ahadın, Medinelilerin ameline ve kavaid-i külliyeye ters düşmemesini şarta koşmuşlardır.
Hanefilere göre yukarıdaki şartları taşıyan ahad hadisler şu hususlarda delil olur
a- Namaz ve oruç gibi hukukullaha ait mesailde huccet teşkil eder. Ukubatta teşkil etmez. Çünkü haberi ahad zan ifade eder. En küçük zan halinde ise hudut düşer.
b- Beyi’ ve şıra gibi Hukuku’l-ibadda ise diğer haber şartları aranır.
c- Vekalet gibi ilzam (bağlayıcı ve dönmemeyi icap edici)olmayan bir mesele hakkında olursa sadece muhbirin mumeyyiz olma şartıyla verdiği haber kabul edilir ve hüküm de sabit olur.
d- Eğer min vechin ilzam edici ama min vechin bağlayıcı değilse en az iki kişi ve adaletli olmaları şart koşulur.
olsun.
Şafii’nin şartları şunlardır:
1- Manası aynı olan müsned bir hadis ile desteklenmelidir.
2- Bazı sahabe sözüne uygun düşmelidir ki böylece Peygamberimize ittisali sağlanmış
3- Ehli ilim mürsel hadisi kabul edip, ekserisi onunla fetva vermiş olmalıdır. 4- Mürsel hadis başka bir mürsel hadisle tekit edilmelidir.
3- Mevzu hadisler
Buna uydurma hadisler de denir. Tarihte siyasi, ictimai, şahsi, maddi, ve ticari menfeat elde etmek için hayli hadis uyduran insanlar gelip geçmiştir. Mesela bir adam- çarşıya getirdiği zeytin satılmayınca- “men ekelez-zeytune fagad dahalelcennete” sözünün başına “kale rasulüllah” getirerek ticari maksadına ermiştir. Bazıları da, mezhep ve şahıs taassublarından dolayı hadis uydurma yolunu seçmiş veya mevzu hadisleri imal-i fikir için hararetle savunmuştur. Kimi zamanlarda da usul-u hadis bilgisi zayıf olan insanların, her sözü hadis diye nakletmesi bu kabil hadislerin revacında amil olmuştur. O itibarla en sıhhatli yol, her duyduğumuz sözü hadis diye okumaya kalkmamak hadis kitablarından tahriç ettikten sonra onu kullanmaktır.
Mevzu hadisler nasıl tanınır?
1- Sözde ravisinin itirafı ile: Fanatik bir şii ölürken şöyle demiştir: El hamdü lillah! 300 bin hadis uydurdum.
2- Gramer veya mana hatasıyla…
3- Akıl, his ve müşahedeye aykırı olmasıyla …
4- Mendüp işlerde çok büyük mukafatlar, terk edilmesi halinde çok şiddetli cezalar ön görmesiyle …
5- Ravisinin meşhur yalancı olmasıyla …
6- Sahih hadis kitaplarında bulunmamasıyla… 7- Tarihi hadiselere aykırı olmasıyla …
8- Kuran ve sünnete aykırı olmasıyla…
Sünnetin Önemi ve Teşri’deki Yeri
Bütün ulema-i İslam, Sünneti, Kur’andan sonra bir teşri’ kaynağı olarak kabul etmişler. Bu hususta ayet ve hadisleri, icma ile aklı delil getirmişlerdir. Bu hususla bazı ayetler şunlardır:
1- Peygamberimize imanın farz olduğunu beyan eden ayetler: “Fe eminü billehi ve rasulihinnebiyyi’l-ümmiyyillezi yü’minü billehi ve kelimetihi vettebiuhü lealleküm tehtedün” (Araf 158)
2- Peygamberimizi numune-i imtisal olarak bildiren ayetler: legad kene leküm fi resulillehi üsvetün hasenetün limen kene yercüllahe ve’l- yevme’l-ahıra ve zekerallahe kesira (Ahzap, 21) “ve inneke le ale hulukın azim” (Galem ,4)
3- Peygamberimize Kuran’ın dışında da vahiy geldiğini ifade eden ayetler: “Ve me yentıku ani’l-heva in hüve ille vahyün yuha”(Necm,19) yetlü aleyküm ayatine ve yüzekkiküm ve yuallimükü’l-kitabe ve’l-hikmete ve yuallimüküm melem tekünü ta’lemün (Bakara,151) bu ve benzeri ayetlerde kitaba ilave olarak peygamberlere verildiği zikredilen “hikmet” müfessirlerce sünnet olarak tefsir edilmiştir.
4- Peygamberimize itaati emreden ayetler: “veme etekümü’r-resülü fehuzuhü veme neheküm anhü fentehü”(Haşr, 7) “men yütıırraseüle fegad etaallah (Nisa, 80)
5- Peygamberimize isyanı nehyeden ayetler: “ve men ya’sıllehe ve rasülehü ve yeteadde hududehü yüdhılhü neran haliden fihe velehü azebün mühin” (Nisa, 14)
6- Peygamberimize sevgi ve saygıyı emreden ayetler: “E’n-nebiyyü evle bil müminine min enfüsihim ve ezvecühü ümmehetühüm (Ahzap, 6) Ya eyyühellezin eemenü le tugaddimü beyne yedeyillehive resülihi… ya eyyühellezin emeünü le terfeu esvatekün fevga savtinnebiyyi…” (Hucürat,12)
7- Peygamberimizin hidayet rehberi olduğuna dair ayetler: “ve in tudıuhu tehtedü” (Nur, 54) ve inneke le tehdi ile sıratin müstekım (Şura 52-53) ve inneke letehdihim ile sıratın müstegım (müminün 47)
8- Peygamberimize kuranı açıklama yetki ve vazifesi veren ayetler: ve me erselne min resülin ille bilisani gavmihi li yübeyyine lehüm (İbrahim,4) yine Nahl, 44 ve 64. ayetler de bu şekildedir. Nitekim Kur’an-ı azimüş-şanın ahkam ayetleri mücmel ve müphem gelmiş, Peygamber Efendimiz,onları kavli ve fiili sünnetleriyle bizzat açıklamıştır. Namaz, Zekat ve hac gibi.
9- Müstakıl hüküm koyma yetkisi veren ayetler: “veme kene limüminiN vele müminetin ize gazallahü ve resülühü emran en yeküne lehümü’l-hıyaratü…” (Ahzab, 36) Mesela beş vakit namazın zamanı, rekatleri, vitir namazı, orucu bozan veya bozmayan hususlar ,nisap miktarı, boşanmanın şekli, içki cezası, hırsızlıkta el kesmenin sınırı, hayızlı kadının namaz kılmaması, oruç tutmaması, ninenin mirası gibi hükümler Kur’anda meskütün anh olup bizzat Peygamberimiz tarafından vaz’edilmiştir.
10- Peygamberimize helal ve haram koyma yetkisi veren ayetler: “vele yuharrimüne me harramehüllehü ve resulühü” (Tevbe, 29) yine Araf 157. ayetler gibi. Nitekim Kuran-ı Kerim’de maide 3, enam 145. ayetlerde ölü eti haram kılındığı halde Peygamberimiz, denizin
suyu temiz, ölüsü helaldir buyurmuştur. (Ebu Davut, c.1, s.54) Yine iki ölü (Çekirge ve balık) ve iki kan (ciğer ve dalak) sünnetle helal klınmıştır. Bunlardan başka ve en tecmeu beynel uhteyn (Nisa, 23) buyrulduğu halde Peygamberimiz bir kadının halası, teyzesi, ile de aynı anda bir erkeğe nikahlamayacaklarını beyan etmiştir.(Buhari, nikah, 27) Yine Kur’anda geçmeyen katır, merkep,aslan, kaplan, fil , kurt, kirpi, maymun ve köpek gibi dört ayaklı hayvanlarla, kartal, şahin, atmaca ve doğan gibi yırtıcı kuşların ve erkeklere altın ile ipeğin haramlığı sünnet ile sabit olmuştur. Süt kardeşler meselesi de böyledir.
Sünnetin teşri kaynağı olduğunu gösteren hadisler şunlardır.
“Bana Kur’anla beraber benzeri (sünnet) de verildi. Pek yakında karnı tok, koltuğuna yaslanmış birisi, size Kur’an yeter, onda neyi helal bulursanız onu helal kabul ediniz. Neyi haram bulursanız onu da haram biliniz”. diyecek. “Şunu iyi biliniz ki Allah resulü’nün haram kıldıkları da Allah’ın haram kıldıkları gibidir.” (Ebu Davut, Sünnet, 5)
Size, sarıldığınızda yolunuzu şaşırmayacağınız iki şey bırakıyorum, biri Allah’ın kitabı diğeri de peygamberinin sünneti (Muvatta,kader,3)
Ashabı-ı Kiram, her konuda hüküm verirken Kuran’dan sonra daima sünnete müracaat etmişlerdir. Hulafa-i raşidin, vali ve kadılara gönderdiği tamimlerde Kur’an ve Sünnete göre uygulamada bulunmalarını emretmiştir.
İslam’ın ilk devrinden itibaren bütün İslam uleması da Kuran’dan sonra sünnetin teşri’ kaynağı olduğu hususunda icma etmişlerdir.
Bu hususta akli delil: Kur’an ayetleri, Allah resulü’ne itaat etmenin farz olduğunu ortaya koymaktadır. Bu iman ve İslam’ın bir icabıdır. Bu olmadan ne İslam’dan ne de imandan söz etmek mümkün değildir. Allah’ı sevmek bile Peygambere tabi olmayı gerektirmektedir ki bu sünnetine uymak manasına gelir. Binaen aleyh Allah rasulu’nün sünneti, dinde bir teşri kaynağıdır.
NEFSÜ’L-HABER DÖRT KISIMDIR
1- Sıtkı Vacip Olan Haber: Bu habere inanmak ve bihasebi’t-taka imtisal etmek zorunludur. Haberi’r-rasül gibi.Nitekim Cenabı Hak şöyle buyurmuştur: “Men yudıır-rasüle fekad edaallah (Nisa, 80) veme etekümmür-rasülü…(Haşr, 7)
2- Kizbi Vacip Olan Haber: Buna inanmamak veya yanlışlığına inanmak zorunludur. Firavn’ın “ene rabbükümül a’la “demesi gibi.
3- Sıtka ve Kizbe İhtimali Olan Haberdir: Fasıkın verdiği haber gibi. O yüzden “in ceeküm fasıkün bi nebein fetebeyyenü” buyrulmuştur. Hükmü doğru veya yalan olduğu ortaya çıkıncaya kadar sükut etmek ve araştırıp ona göre amel etmektir.
4- İki İhtimalden Birisi Tercih Olunan Haberdir: Rivayet şartlarını cem eden adil bir kimsenin vermiş olduğu haber gibi. Hükmü, hakkaniyetine inanmaksızın kendisiyle amel etmektir.


Hadis ve Sünnet

MollaCami.Com