Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Onların dininden olmadıkça

Onların dininden olmadıkça


1950’li yıllarda dinini, örfünü daha rahat yaşayabilmek için Müslüman Türk bir aile Yunanistan’dan Türkiye’ye göç etmeye karar verir. Trenle gelip Sirkeci’de inerler. Ailenin 70’li yaşlarındaki ihtiyarı, etrafına şöyle bir baktıktan sonra oğluna dönüp, “ Oğlum bir yanlışlık oldu herhalde, biz İstanbul’da inecektik. Burası Osmanlının payitahtı İstanbul’a benzemiyor; bizim geldiğimizden yerden farkı yok” der. Bu amca çoktan rahmetli olmuştur. Şimdi mezarından kalkıp günümüz Müslümanının halini bir görse kim bilir ne diyecek?!..

Günümüz Müslümanının önceki Müslümanlara benzerliği her gün azalıyor. Bir İslam âliminin buyurduğu gibi: “Siz eshab-ı kiramı görseydiniz, deli derdiniz. Onlar sizi görseydi, acaba bunlar müslüman mı, diye tereddüt ederlerdi”.

1800’lü yıllardan bu yana Batı kültürüne açık hızlı bir değişim yaşıyoruz. Bu değşim iki yönde oluyor; biri teknolojide diğeri kültürde, inançlarda. Değişim ilim için, teknoloji için olsa amenna, kimsenin bir şey diyeceği yok. Çünkü dinimiz böyle yapmayı emrediyor. Peygamberimiz, “ İlim Çin’de bile olsa gidip alınız!” buyuruyor. Fakat biz tersini yapıyoruz, ilmin dışında ne rezalet varsa alıp getiriyoruz.

Osmanlı da kuruluşundan beri yönünü hep batıya çevirmişti. Ta Viyana kapılarına kadar dayanmıştı. Fakat onların örf adetini, inancını almak için değil, bilakis kendi örfünü, kültürünü yaymak için oradaydı. Balkanlardaki Müslüman nüfus bu çalışmanın ürünüdür. Bugün Batı bunun intikamını alma peşindedir. Buna, “öğrenim” adı altında ülkelerine aldığı Osmanlı çocuklarının beyinlerini yıkayarak başladı.

Bunlardan biri de, Abdullah Cevdet’tir. İctihad dergisini Cenevre'de çıkardığı yıllarda, Avrupa kamuoyuna, Avrupa'nın ileri gelen fikir adamlarına, 'Müslüman halkın değişmesi için gerekli çarelerin neler olabileceği'ne dair bazı sualler sorar.

Bu suallere cevap verenler arasında bulunan bir Fransız edebiyatçı Abdullah Cevdet'e müstehzi, alaycı bir ifadeyle ve fakat kendinden emin bir tavırla şöyle der: “Kur'an'ı kapa, kadınları aç!” Abdullah Cevdet ise güya laf altında kalmaz ve kendisine söylenilen bu sözü şu şekilde değiştirerek mukabelede bulunur: “Hem Kur'an'ı, hem kadınları aç!”

Nihayetinde Abdullah Cevdet inanmasa da, İslamı bilen bir Osmanlı aydını. Kur’an-ı kerimin kapatılamayacağını bildiği için, Kur’an açık kalsın fakat bir hükmü, önemi olmasın manasında böyle bir cevap veriyor.

Bir milleti ayktta tutan kendi milli ve manevi değerleridir. Bugün tarihe mal olmuş, unutulmuş milletler, kendi orijinal değerlerini muhafaza edemedikleri için yok oldular. Bu özenti her yıl ilerleyerek, taklitten de çıkarak, dinleri de dahil artık tamamen onlardan olma şekline dönştü. Nitekim, bir zamanlar "Türkiye'yi İslâmiyet'ten ayırıp, çağdaşlaştırmak için nasıl Hıristiyan yapmamız lazım" tartışmasını başlatmıştı.

Batı’ya aşk derecesinde bağlanmışız bir kere. Aşk insanı kör sağır eder .Onların bize karşı niyetleri, hal hareketleri görülememiş bu yüzden. Bu halimizi gören Avrupa da kendini naza çekmiş, yaptırmak istediklerini bir bir yaptırmış bu zaafımızdan yararlanarak. Fakat bir türlü memnun edemiyoruz. Memnun olmaları da mümkün değil. Çünkü Kur’an- ı kerimde geçiyor, onların dininden olmadıkça onları memnun edemezsin diye...

Bu günleri Resulullah efendimiz zaten haber vermişti. Bir hadis-i şerifinde, “Yemin ederim ki bir zaman gelir siz, Hıristiyan ve Yahudilere öylesine tâbi olursunuz ki, âdetlerinin peşinde, karış karış, onların ardı sıra yürürsünüz, arşın arşın, saat saat, adım adım onları takip edersiniz hatta öyle olur ki, eğer onlar kertenkele deliğine girseler, oranın tehlikeli olduğunu, zehrli olduğunu düşünmeyerek siz de oraya dâhil olursunuz.” (İmamı Süyûtî)



alinti


Hikaye & Kıssalar.

MollaCami.Com