Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Ömür Dakikalarımız

Medeniyetin önümüze koyduğu bir hedeften diğerine koşarken, acil işleri yapmaktan bir türlü asıl işlerimize vakit bulamıyoruz. Hedeflerin çokluğu ve zamanın dar oluşu stres yüklenmemizi kaçınılmaz hale getiriyor. “Kervan yolda düzelir” mantığıyla plânlamaya önem vermememiz, hesapta olmayan gelişmeleri doğurunca çabalarımızın boşa gitmesine yakınıp duruyoruz. Yaşadığımız tecrübelerden de müspet dersler çıkarmayınca, bir karamsarlık hali çöküyor üzerimize. İşte benim gibi otuz beş yaş civarında olan insanların yaşadığı durgunluk bu olsa gerek. Öğrencilik yıllarımızda hayat hakkında büyük ve belki de çoğu hayal olan beklentilere sahiptik. Zamanla bunların büyüttüğümüz kadar bir anlamı olmadığını görünce ayaklarımız biraz daha yere basar hale geldi. Ama yaşamadan, tecrübe etmeden idrakin gerçekleşmediğini öğrendik.Bir şeyi kaçırıyor olduğumuza hala yanıyorum. O da; gerçek ömrümüzün yalnızca bulunduğumuz anla sınırlı olduğu gerçeğidir. Geçmişe gereksiz yere takılıp kalmamız, henüz meçhul olan gelecek hakkındaki asılsız endişelerimiz ‘şimdi’yi yaşamak yerine, erteleme tuzağına düşmemize sebep oluyor. Zamanı boşa geçirmek, hayatı boşa geçirmekle eşdeğer olacağı için zamanı etkili kullanmak çağımızın öncelikle halledilmesi gereken sorunlarından birisidir. Allah’ın insanlara en eşit bir şekilde dağıttığı nimet zaman olmasına rağmen, ne yazık ki; kullanma açısından bu eşitliğin bozulduğu görülmektedir. Ev hanımından, holding patronlarına kadar herkes zamanın darlığından şikayet ettiğine göre, yirmi dört saat artık insanlara yetmez hâle gelmiştir. Günü yada seneyi uzatma şansına sahip olamadığımıza göre ne yapmalıyız ki, zamanın üzerimizde oluşturduğu baskı azalsın? Bunu düşünürken yakaladığım önerileri sizlerle paylaşmak istedim.

Öncelikle acil olan her işin, önemli olmadığını bilmeliyiz. Anlık psikolojiyle icat edilen işler, aslında bizi gerçek hedeflerimizden alıkoyan tuzaklardır.

Zamanında önlem almayıp ertelediğimiz işleri yoluna koyabilmek için iki katı çaba harcamamız gerekeceği için, erteleme alışkanlığından bir şekilde kurtulmaya çalışmalıyız.
Çok çalışmanın geçmiş asırlarda sayısız yararları olabilirdi, ancak günümüzde etkili çalışmazsanız maalesef başarılı olamazsınız. Bu nedenle ilgi alanını dağıtarak, çok sayıda yarım iş yapmaktansa bir tane; ama bütün bir iş yapmak daha etkili olacaktır.

Hedeflerimizi uzun, orta ve kısa vadeli olarak belirleyerek hayatımızı bir şekilde düzene koymalıyız. Kendimizi ne yöne gideceğimize karar veremediğimiz bir kavşakta hissediyorsak, işe ‘kendimizi tanımak’tan başlayabiliriz. Bunu şimdi yaparsanız büyük bir avantaj kazanacağınızdan emin olabilirsiniz. Çünkü kararsızlık zamanı harcamanın en etkili engellerinden birisidir.

Engeller imtihan dünyasında bulunmanın gereği olacağı için, sebeplere takılarak çaba göstermekten vazgeçmek zaman kaybına neden olur. Şöyle düşünelim; bin bir emekle bir proje ortaya koydunuz ve birkaç dostunuz vefasızlık yaptı diye vazgeçerseniz, sarf edilen zamanı bir daha geri getirme şansınız olmayacaktır. Son adımı atmamak, önceden atılmış yüz adımı da heba eder.

Bir de benim “zaman provokatörleri” diye adlandırdığım bir grup vardır. Bu gruba dikkat etmeniz tavsiye olunur. İzinli bir gösterinin ortasında illegal pankart açan kişiler gibi, tam konuya konsantre olduğunuz bir anda umulmadık yerden ortaya çıkarlar ve reddedemeyeceğiniz cazip bir teklifle sizi işinizden alıkoyarlar. Özellikle üniversite sınavına hazırlanan gençlerin sık karşılaştığı hatalardan birisi de budur. Bu gibi durumlarda içinizden ‘hayır cevabı’ gelmesini beklemeden, iradenizi devreye sokarak reddetme kararlılığı gösterin. Hayır demeyi öğrenmek zaman kazanmanın etkili yöntemlerinden birisidir.

Sonuç olarak şunu düşünmekte fayda var: Bir günün sonunda şöyle geriye dönüp baktığımızda, hayatımıza yeni açılımlar katan boyutlara muhatap olabilmiş miyiz; yoksa önümüzden akıp giden zaman nehrini nostaljik hatıralarla seyre mi dalmışız? Tıpkı güneşin batışı gibi vazifeyi hakkıyla ifa etmenin endamıyla, seyredenlerde hayranlık bırakarak mı noktalıyoruz günümüzü; yoksa esefler ve yetimhane hüzünler mi çöküyor üstümüze? J.L.Borges diyor ki: “Hiç şüphesiz mutlu olduğum anlarım da oldu. Ancak geriye dönebilseydim, hayatımın sadece mutlu anlardan oluşmasına gayret ederdim. Çünkü hayatın ‘an’lardan, sadece ‘an’lardan oluştuğunu anladım. Bunun için ‘an’ı yakalamak gerekiyor.” ‘An’ı yakalamak ümidiyle…

Tıpkı güneşin batışı gibi vazifeyi hakkıyla ifa etmenin endamıyla, seyredenlerde hayranlık bırakarak mı noktalıyoruz günümüzü; yoksa esefler ve yetimhane hüzünler mi çöküyor üstümüze?
teşekkür ederim :) Ömür kardeşim, Allah razı olsun... Ya Rab! Rahmetinin hürmetine, bizlere başta namaz olarak bütün ibadetleri sevdir ve onların edasında bizlere kuvvet ve şevk ver. Sana ibadet etmenin lezzetini kalplerimize ilka eyle! Seninle ünsiyet bulmayı ve zikrinden lezzet almayı bizlere ihsan et. Amin Aminn Amiinnn...


Genel Bilgiler

MollaCami.Com