Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Bir Ayna Hikayesi

Bir Ayna Hikayesi

Padişahın biri kendisine bir saray yaptrır. Sarayların en önemli yeri, bilindiği üzere, devlet adamlarının ağırlandığı kabul salonlarıdır. Bu yüzden padişah da kabul salonuna ayrı bir önem verir. Salonun tefrişi ve süslemeleri için ülkenin en iyi ustalarını davet eder. İki usta daveti kabul edip gelirler. Biri doğudan biri batıdan olan bu ustalardan doğulu olan, “padişahım” der, “herşey tamam, fakat benim bir artım var, salonun ortasını bir perdeyle ikiye ayracağız, benim sanatımı iş bitince göreceksiniz”.

Padişah bu teklifi kabul eder ve ortaya bir perde çekilir. Batılı usta çok güzel altın yaldızlı süslemeler yapmakta, bütün maharetini ortaya koymaktadır. Araya perde çektiren doğulu usta ise, kar duvara habire zımpara vurmakta, arkasından da cila çekmektedir. Bu ustanın ne yaptığına başta pek anlam veremez padişah.

Nihayet iş biter, padiah ve saray erkânı salonu görmeye gelirler. Batılı ustanın yaptığı o nefis süslemeler herkesi hayran bırakır. Diğer tarafa dönerler. Aradan perde kaldırılır. Ortaya çkan görüntü büyüleyicidir. Karşı duvardaki altın süslemeler, cila ile ayna gibi parlatılmış olan beriki duvara yansımakta, daha etkileyici bir görüntü oluşturmaktadır. Batılı ustanın sanatına denecek bir şey yoktur ama bu ustanın sanatı bambaşkadır. Padişah en çok bu ustanın zekâsına hayran kalır. Sonunda ikisini de ödüllendirir.

İmam Gazalî bu menkbeyi şunun için anlatır:
Evet, ilimler tıpkı o altın yaldızlı, güzelim süslemeler gibidir. Ancak insanın kalbi karşı duvar gibi zımparalanıp cilalanmazsa, kişinin iç aleminde o güzelliğin yansımasını görmeniz imkansızdır. Ve aslolan da işte o aynadır. Hak katında oraya bakılır, notunuz ona göre verilir.

Bilgi önemlidir, hem de çok önemli. Çünkü bilgi olmadan hakkı değil görmek, anlamak bile mümkün değildir. Elde şaşmaz ölçüler olmalı. Onlar olmadan hak yolu bulmak imkansızdır. Ama varlığın hakikatini görmek, anlamak demek olan marifet ilmi, diğer ilimlerden kat be kat daha önemlidir. Çünkü ayet-hadis bilmekle, fıkıh örenmekle varlıkların sırrı anlaşılmıyor. O alemin hakikati her gönüle açılmıyor. Neticede herkes alim olabiliyor, ama herkes arif olamıyor. O gizli güzelliklere aşina olmak, altın yaldızlı süslemelerin yansıyacağı ayna gibi bir kalbi gerektiriyor. Sadece o kalpte tecelli ediyor marifet ilminin sırları.

Hep eşyann hakikati deniliyor, marifet ilminden söz ediliyor. Nedir bu diye bir daha kitaplar karıştırdım. Acaba büyükler bunu nasıl anlatmışlar diye merak ettim. Özetle, şu hadis-i şeriften yola çıkılarak konu izah ediliyor:

Cebrail A.S., Hz. Peygamber A.S. Efendimiz’e “ihsan nedir ey ALLAH’ın rasulü?” diye sorar. Efendimiz de, “ALLAH’ı görüyormuş gibi kulluk yapmandır. Her ne kadar sen onu görmüyorsan da, o seni görüyor.” diye cevaplar. İşte bu halin adıdır marifetullah.

Evet, kainatta her ne varsa kendi dilince kendisini yaratanı zikreder, ALLAH’ı işaret eder. Yani haddini bilir, gaflete düşmez. İnsanın da gördüğü her şeyde işte bu işareti farketmesine marifet ilmi denmektedir. Eşyaya bakıp haddini bilmesi ve bütün bir kainatla birlikte Rabbi’ni görüyormuşçasına kulluk yapma şuuruna ermesidir marifet ilmi.

Her gün defalarca secdeye vardığı halde bir adam, “Ya Rab, toprak idim; işte bütün benliğimi huzurunda yere seriyorum, bir hiç olduğumu ikrar ediyorum, yüceler yücesi olarak seni tesbih ediyorum” diye bir huşu taşımıyorsa o secde ne ifade edebilir? O secdeye varan, allâme-i cihan olsa ne fayda olur? Bilmek ayrı şey, yapmak ayrı şey. Yaptığının farkında olmak ise apayrı.

Abdestin, namazın, secdenin hükmünü öğrenmek zor bir şey değil ama secdede bu hali yakalamak nefse ağır geliyor. Bu bir kalb meselesi. Ayn zamanda ilâhî bir sır. ALLAH Tealâ’nın, dostlarına verdiği bir sır.

İmam Gazalî Hazretleri’nin anlatmak istediği işte bu. Kalbimizin Rabbimiz’e, yani gerçek sevgiliye taht olabilmesi için, kalb aynasında Hakk’ın tecellilerini daima seyredebilmek için onu cilalamak şart. Cilalamadan önce de günahlarla tortulaşmış kir ve paslara ciddi bir zımpara gerek.

Güzel bir tevbe ve istiğfar bu işin zımparasıdır. Sonra da bütün dünyaya gözlerini kapayarak, hatta bir örtünün altına girerek günün belirli bir kısmını bu işe ayırmak gerek. Başka çare yok. Elimize tesbihleri almak, kalb diliyle ALLAH diyerek kalbe bu zımparayı, bu cilayı vurmak lazım. Nefsimize biraz acı gelecek ama başka çıkar yol yok.

Mehmet Gayretli / Semerkand

Nefsimize biraz acı gelecek ama başka çıkar yol yok.

Cilalayan ustaya da zımparalamak ağır gelmişti belki de ama neticeyi düşününce insan nefsini de bastırabiliyor.Allah nefsin eline düşürmesin bir an bile.Çok güzel bir yaızydı paylaştığınız için teşekkürler.Teşbih muhteşem olmuş.

Teşekkürler kardeşim

teşekkürler sağolunuz..

tesekkurler,

Demekki bilmek yetmiyor, kalp temizlenmeliki bildiklerin içine girebilsin.

teşekürler kardeşim bu hikayeyi biliyordum ama buradaki yorumlarıyla daha
anlam kazanmış allah razı olsun

teşekkürler kardeşim

Evet, ilimler tıpkı o altın yaldızlı, güzelim süslemeler gibidir. Ancak insanın kalbi karşı duvar gibi zımparalanıp cilalanmazsa, kişinin iç aleminde o güzelliğin yansımasını görmeniz imkansızdır. Ve aslolan da işte o aynadır. Hak katında oraya bakılır, notunuz ona göre verilir.

ßecereßiLsek ne âLâ.Çok güzeLdi.TeşekkürLer...


Genel Bilgiler

MollaCami.Com