Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


“Mü’minler ölmez – Hayat-ı berzah

Halis ECE

Çok önemli bir ta’ziye mektubu

Nakşibendi yolu müceddidin kolu silsilesinin 33. Ve son halkasını teşkil eden üstazım Süleyman Hilmi Silistrevi (k.s.) hazretleri, müntesiplerinden bir şahsın kendilerine yazdıkları mektupta, onun validesinin vefat haberini büyük bir üzüntü ve kederle öğrenirler… Bunun üzerine kaleme aldıkları cevabi mektuplarında, “Mü’minler ölmez – Hayat-ı berzah” başlığı altında çok önemli bilgiler ve pek hoş ve yatıştırıcı açıklamalarıyla onu tesellide bulunurlar.

Bir kardeşimizin, o mektupta geçen bir kelimeyi sorması ve sevgili annemin de yeni sayılabilecek bir tarihte vefatı vesilesiyle bu mektubu yeniden okuma lüzumu hissettim. Önceden kaç defa okuduğumu hatırlamıyorum; ancak bu okuyuşumda da, âdeta ilk defa okuyormuşum hissine kapıldığımı, o zevk ve şevkle okuduğumu ifade etmeliyim.

Duyduğum hazzı kelimelere dökmem imkânsız; dolayısıyla anlatmaktan aciz kalacağımdan, bari mektubun tamamını üye ve okurlarımızla paylaşayım istedim.

Takip ettiğim usûl; öncelikle mektubun metnini siyah puntolarla latinize ettim; sonra da –bilenlerden özür diliyorum- anlamakta zorluk çekebilecek okuyucularımıza yardımcı olmak maksadıyla, olabildiğince-anlayabildiğimce mümkün mertebe metne sadık kalarak parantezlerle açıklamalarda bulunmaya çalıştım.

Rabbim cümlemize ifade ve istifade, ifaza ve istifaza nasip eylesin. Amin…


***

“Mü’minler ölmez – Hayat-ı berzah

Valide-i muhteremenizin dâr-ı ahirete intikali haberini müş’ir olan mektubunuzu bu sabah kemal-i hüzn ile aldım (Kıymetli annenizin ahiret yurduna intikali/vefatı haberini bildiren mektubunuzu, bu sabah büyük bir üzüntü ve kederle aldım). Pek fazla müteellim oldum (çok ziyade üzüldüm, gam ve kedere gark oldum). Hasbe’l-beşeriyye (insanlık icabı olarak) bu hadiseden müteessir ve müteellim olmamak (üzüntü ve tasa duymamak) mümkün değildir. Fakat bu teessür ve teellümü, “كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ۖ ثُمَّ إِلَيْنَا تُرْجَعُونَ: (Her can ölümü tadacaktır, sonunda bize döndürüleceksiniz).” (1) ve “إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ: (Biz Allah içiniz ve yine Ona döndürüleceğiz)."(2) ayât-ı celilesinin… ve “el-Mü’minûne lâ yemûtûne bel yünkalûne min dârin ilâ dârin: (Mü'minler ölmez, sadece bir yerden öbür yere intikal ederler, göçerler).” Ve “el-Mü’minü hayyün fi’d-dâreyni: (Mü’minler her iki dârda yani dünya ve ahrette diridirler).” haberlerinin mutazammın oldukları (hadislerinin içlerine aldıkları, ifade ettikleri) manaları düşünerek ta’dil etmek (doğrulamak, tasdik etmek), belki; tamamiyle izaleye çalışmak lazımdır.

Şüpheden vârestedir
(uzaktır) ki; her fert muayyen ve mahdut ve müsemma (belirlenmiş, sınırlanmış, adı sanı konulmuş) olan eceli geldiği gibi bunu tadacak, ölecektir. Dünyada Hakk’a rücûun ilk merhalesi (Allah’a dönmenin ilk safhası-süreci böylece) başlayacaktır. Bu suretle herkesin nihayet-i rücu u rihleti (son dönüşü, göçü-seferi-yolculuğu) O’na olacaktır.

Fakat mü’minler ölmemekte, belki (bilakis) bu dâr-ı fenadan dâr-ı bekaya intikal etmektedirler (gelip geçici âlemden sonsuz olan âleme geçmekte-göçmektedir). Mü’min ve mü’mine iki dârda hayydir (Erkek ve kadın bütün mü’minler esas itibariyle hem dünyada hem de ahrette diridirler). Yani naklettiği ahiret dârındaki hayatıyla dünyaya karşı alaka-i mahsusası baki kalmakta (özel ilgisi-bağı süreklilik arzetmekte), dünya hayatında kesbettiği sermaye-i hayatı ile hayat-güzâr olmaktadır (dünya hayatında kazandığı hayat sermayesi ile kabir âleminde hayatını devam ettirmekte). Bu itibarla oradaki yaşayışı buradaki yaşamasının neticesini teşkil etmektedir. Bununla beraber hayat-ı berzah, imanla intikal şartıyla hayat-ı dünyaya nisbetle ravh u râhatı muciptir (Bununla birlikte kabir hayatı, imanla göçebilmek şartıyla dünya hayatına nisbetle rahat ve istirahati gerektirir). Mevt, dünyada idrak edilemeyen umurun inkişaf ve malumiyetini müstelzimdir (Ölüm, dünyada anlaşılıp kavranamayan işlerin açılmasını ve bilinmesini temin eder).

Niam-i berzah –nikam-i berzah gibi- sabittir (Kabir hayatındaki nimetler, iyilik ve güzellikler, aynen kabir azabı, sıkıntı ve ıztırabı gibi haktır, gerçektir). Peygamberlerin, şühedanın, evliyanın, sulehanın kabirlerinde ibadetleri, merzukiyetleri (rızıklanmaları), inayet-i Huda’ya mazhariyetleri (Allah Teala’nın yardımına kavuşmaları), hayy (orada diri) oldukları Kitap ve Sünnet’le müeyyettir (teyit ve tasdik olunmuş, kuvvetlendirilmiştir). Bu umûr ehl-i imanın umumu hakkında (bu hal bütün mü’minler hakkında) –mucib-i ta’zib-i ef’âl mefkud olmak şartıyla - câri ve dâirdir (azabı gerektirecek günahları olmamak şartıyla geçerlidir, onlarla ilgilidir).

Valideniz ise Mevla’ya kulluk edebilmek için hemm u gam (üzüntü ve keder-kaygı ve tasa) içinde bulunur, mükellefatından (farzlardan-vaciplerden) başka nevafil-i ezkâr ve vezaifle (nafile zikir ve vazifelerle) dahi meşgul oluyordu. Onun hakkında kemal-i ravh u reyhân-i berzahı (onun için hoş ve rahat bir kabir hayatı) ümit edebiliriz.

Malumunuzdur ki; “el-i’tibâru bi’l-havâtîm:
(itibar/değer sonadır)” derler. Yani bütün itibarlar hâtimeyedir (son nefesedir, onu iyi bir şekilde kelime-i şahadetle vermeye bağlıdır).

Sâdât-ı celîle, âbâ-i maneviyyelerimiz mesabesindedirler (bu yolun büyükleri, manevi babalarımız hükmündedir). Bunlar ruhaniyetleriyle evlatlıklarına kabul ettiklerini, son dem-i hayatlarında fert-fert (hayatlarının son anında tek-tek her müridi) imdâdat-ı fevka’l-âdelerine mazhar ederler (fevkalâde/olağanüstü yardımlarına nail ederler, eriştirip kavuştururlar). Kemal-i iman ile intikallerine mâni varsa onları kat’i surette bertaraf eylerler (Kâmil bir imanla vefatlarına engel teşkil eden/edecek bir durum varsa, onları kesinlikle ortadan kaldırırlar). Müntekılin ruhunu haremgâh-ı kudsi ve visallerine alırlar (Ölenin ruhunu, kendilerine mahsus mukaddes-muazzez-kutlu dairelerine, beraberliklerine alırlar).

“el-Mer’u mea men ehabbe: (Kişi sevdiğiyle beraberdir)” haber-i sahihi hükmünce, berzahı (bu yolun büyükleri, manevi babaları, mürşitleri ile) beraberlikte başlar. Artık her mevtın ve neş’e ve makamda ile’l-ebed devam eder (Artık bu mutlu ve kutlu hal, her yurt, her yer, her yeni oluşum-mekân ve makamda sonsuz olarak devam eder).

İşte valideniz böyle bir devletin (bahtın, talihin, saadet ve selametin, mutluluğun) mazharıdır. Onun için, hiç merak etmeyin, gam ve endişe çekmeyin. İçinizden birden ufûl ettiğine (aranızdan birdenbire kaybolup vefat etmesine) acımayın. Çünkü herkes ömrü hitam bulunca bir an durmaz, nakl-i ahiret eder.

Ömürler, ervahın halkından mukaddem
(ruhlar yaratılmazdan evvel) –kaza ve kader gibi- tahdit buyrulmuştur (sınırlandırılmıştır). Bir an tekaddüm ve teahhur etmez (ileri-geri alınmaz). Hepimizin de böyle bir günü, saati, dakikası vardır. Bu hususta hüküm Allah’ındır. Herkes O’nun hükm-i ezelisinin mahkûmudur. Bu istisna teşkil etmeyen ahkâm-ı celile-i ilahiyye ve mutlakadır. " فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ لَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً ۖ وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ: (Ecelleri geldiği zaman ne bir an ileri alınır ne de geriye ertelenebilir..." (3) nass-ı Kur’anîsi bu hakikati müş’irdir (Kur’an’ın açık ve kesin hükmü, bu hakikati haber vermektedir).

Mademki hüküm ve kaza (o hükümlerin, kaderde yazılanların olması, yerine gelmesi, fiilen ortaya çıkması) Allah’ındır (Ona aittir); onu sabırla, rıza ile karşılamak ubudiyetin şanındandır (kul olmanın alametlerindendir, onun gereğidir). Cemâlî kazadan (hoşumuza giden güzel fiillerden, iyi neticelerden) nasıl rıza hasıl oluyorsa, Celâlî kazadan (hoşumuza gitmeyen, rahatsız eden) da öylece razı olmak zaruridir. Birine rıza diğerine adem-i rıza sıfat-ı ubudiyetle, kabil-i te’lif olmaz (Birinden hoşnut olup öbüründen hoşnut olmamak kulluk sıfatıyla birlikte olamaz).

Hepimiz aynı yolun yolcusuyuz. Bu yoldan kemal-i iman ile rıza-yı Mevla’ya nailiyetle geçmeği düşünmek, muktezasını yerine getirmek, bu umuru pek tabii bedihî (isbatı gerektirmeyecek kadar net, delile ihtiyaç bırakmayacak kadar besbelli, açık, apaçık bir hal tarzında) görerek mevtten tevahhuş etmemek (ölümden ürküp korkmamak, çekinmemek), kendini bu neş’eye (yeni oluşuma, tekevvün ve teşekküle yani ölüme) alıştırmak lazımdır. Bu ahval, fena-yi nefsin husulüne insanı müstaid ve müheyya kılar ki; büyük saadettir (Bu ahval insanı, nefsin fani olduğunun idrakine/anlaşılmasına kabiliyetli kılar ve ölüme hazır hale getirir ki; büyük saadettir/mutluluktur)." (4)

***

“Hayat-ı Berzah” üzerine kısa bir araştırma

Berzah nedir, berzah hayatı nasıldır?

Berzah, Arapça isimdir. İfade ettiği manalara gelince;

a) Engel, engel olan perde.

b) İki coğrafyayı birbirine bağlayan ince-uzun kara parçası ve iki denizi birbirinden ayıran dar dil, veya kanal-geçit-boğaz.

c) s. Can sıkıcı yer.

d) s. Zor, güç.

e) Elh-i Sünnet ve'l-Cemaat akaidine göre, ölülerin ruhlarının kıyamete kadar bulunacakları mânâ âlemiyle madde âlemi arasındaki yer ve o vakte kadar geçen zaman, köprü âlem... Bu yer ve zaman için “Berzah âlemi” tabiri kullanılır. Bu âlem, ahiret hayatının başlangıcını oluşturur. Ruh, cesetten ayrıldıktan sonra ya azap görmek yahut nimete kavuşmak üzere öyle kalır.

Eski dilimizde bu kavramla birlikte kullanılan “berzah-ı belâ” tabiri de, içinden çıkılmaz bela anlamındadır.

Velhasıl berzah; farklı iki vasat (ortam) arasında yer alan ve bu iki ortama tamamiyle benzemediği gibi tam olarak onlardan farklı da olmayan ara ortam... İki şeyi yekdiğerinden ayıran üçüncü şey… Ara bölge’dir.

Bir diğer ifadeyle berzah, ölümle başlayıp kıyamete kadar süren zaman, bu zaman içinde ruhların bulunduğu mekân ve âlem, dünya ile ahiret arasındaki âlem. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “engel, engel olan perde ve ölümden kıyamete kadar kabirde geçen süre” manalarında geçmektedir: “Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında, ‘Rabbim, der, beni geri gönder. Ta ki boşa geçirdiğim dünyada salih amel yapayım (hayırlı iş, iyi huy ve güzel hareketlerde-davranışlarda bulunayım).’ Hayır! Onun bu sözü (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah (ölümle başlayıp yeniden dirilmeye kadar süren bir engel) vardır." (5) ayeti, ölüm sonrası engelden bahsetmektedir ki, bir anlamda “berzah âlemi” kabir hayatıdır. (6) Ayrıca bu ayetle kitabımız Kur'an-ı Kerim, “tenasuh”u yani reenkarnasyonu da yalanlamaktadır.

Berzah’tan söz eden bir başka ayet-i celile de şöyledir: “İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir. Aralarında bir berzah (engel) vardır, birbirine geçip karışmazlar. O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” (7)

Ölüm suretiyle dünyadan ayrılan ruhlar berzah âlemine gittikleri gibi, uyku halinde bedenden ayrılan ruhlar da o âleme giderler. İki hâl, iki sıfat, iki mertebe ve iki âlem arasında bulunan bu ara hâle, sıfata, mertebeye ve âleme de berzah denir. Mesela hayâl, varlıkla yokluk arasında yer alan bir berzah’tır; ne vardır ne de yok, ne malumdur ne de meçhul, ne müsbettir ne de menfi veya hem vardır hem yoktur.

İnsanın hakikati ve mahiyeti de bir berzah’tır. Hak ile halk arasında bulunur. Bir yönüyle Hakk’a, diğer yönüyle halka dönüktür… Veya insan bir yönden ruhlar âlemine, diğer yönden beden ve madde âlemine bağlıdır. Mülk ile melekût, şehâdet ile gayb âlemleri arasında bulunur. Hem o, hem bu âlemin bazı özelliklerine sahip olduğu halde mutlak olarak ne o ne de bu âlemdendir.

Bütün berzahların aslı olan ilk taayyüne ve hazret-i vâhidiyete berzah-ı câmi’, berzah-ı evvel, berzah-ı a’zam gibi isimler verilir. Vahidiyet, mutlak birlikle çokluk arasındaki bir berzahtır. (8 )


DİPNOTLAR
(1) Ankebut suresi, 29/57
(2) Bakara suresi, 2/156.
(3) A'raf suresi, 7/34.
(4) Mektuplar ve bazı mesâil-i mühime, yyyy, s. 109-10-11.
(5) el-Mü’minûn, 23/99-100.
(6) Firuzabadi, Besair, 2, 238; Rağıb İsfehani, Müfredat, 56; İbnü’l-Esir, Nihaye, 1, 118.
(7) er-Rahmân sûresi, 54/19-21.
(8 ) Kâşânî, Abdurrazzak, Istılâhâtu’s-Sûfiyye, Kahire, 1981.

paylaşım çok güzeldi tşkkrlr...


paylaşım çok güzeldi tşkkrlr...


eline emeğine sağlık halis hocam..

Ellerinize sağlık..

Uzun zamandır bakamadığım " kıymetli eseri ve bu bölümünü"hatırlamamıza vesile olduğunuz için teşekkür ederiz.

Mevla bizleri şefeatlerinden mahrum eylemesin.
İntisap etmemiş olanlara mevlam intisap etmeyi nasip eylesin..

Bu nimetten mahrum eylemesin...

Himmetül rical

Takleul cibal....

Hz. Allahtan annenize rahmet,sizlere sabri cemil diliyorum.Ellerinize saglik cok guzel bir calisma olmus.vaktiniz olursa diger mektuplardan da paylasirsaniz bizlerde istifade etmis oluruz.


Hz. Allah razi olsun


Halis ECE

Sâdât-ı celîle, âbâ-i maneviyyelerimiz mesabesindedirler (bu yolun büyükleri, manevi babalarımız hükmündedir). Bunlar ruhaniyetleriyle evlatlıklarına kabul ettiklerini, son dem-i hayatlarında fert-fert (hayatlarının son anında tek-tek her müridi) imdâdat-ı fevka’l-âdelerine mazhar ederler (fevkalâde/olağanüstü yardımlarına nail ederler, eriştirip kavuştururlar). Kemal-i iman ile intikallerine mâni varsa onları kat’i surette bertaraf eylerler (Kâmil bir imanla vefatlarına engel teşkil eden/edecek bir durum varsa, onları kesinlikle ortadan kaldırırlar). Müntekılin ruhunu haremgâh-ı kudsi ve visallerine alırlar (Ölenin ruhunu, kendilerine mahsus mukaddes-muazzez-kutlu dairelerine, beraberliklerine alırlar).

“el-Mer’u mea men ehabbe: (Kişi sevdiğiyle beraberdir)” haber-i sahihi hükmünce, berzahı (bu yolun büyükleri, manevi babaları, mürşitleri ile) beraberlikte başlar. Artık her mevtın ve neş’e ve makamda ile’l-ebed devam eder (Artık bu mutlu ve kutlu hal, her yurt, her yer, her yeni oluşum-mekân ve makamda sonsuz olarak devam eder).



elinize emeğinize sağlık hocam RAHMAN razı olsun..

öncelikle ,Hazretimizin talebelerinden bir büyüğümüze bu güzel mektubu yazması
ve o büyüğümüzün ve annesinin Hazretimiz nezninde ne kadar değer verdiklerinin
bir emaresi ...o mubareklere imrenmemek elde deyil..


ve yine dediğiniz gibi insan her okuyuşunda ayrı bir haz ve ayrı bir ders alıyor..

bende her okuduğumda bu güzel mektubun şu paragrafındaki

evlatlıklarına kabul ettiklerini, son dem-i hayatlarında fert-fert [/b] (hayatlarının son anında tek-tek her müridi) imdâdat-ı fevka’l-âdelerine mazhar ederler (fevkalâde/olağanüstü yardımlarına nail ederler, eriştirip kavuştururlar). Kemal-i iman ile intikallerine mâni varsa onları kat’i surette bertaraf eylerler (Kâmil bir imanla vefatlarına engel teşkil eden/edecek bir durum varsa, onları kesinlikle ortadan kaldırırlar). Müntekılin ruhunu haremgâh-ı kudsi ve visallerine alırlar (Ölenin ruhunu, kendilerine mahsus mukaddes-muazzez-kutlu dairelerine, beraberliklerine alırlar).

evlatlarını son demlerinde sahipleneceklerini buyurmaları içime ayrı bir heyacan ve umut katıyor ..

inşallah Üztazımız bu güzel mektubunda geçen vaad üzere biz acizleri de mağnevi evlatlıklarına kabul buyrup son demimizde yalnız bırakmazlar...

Hepimiz aynı yolun yolcusuyuz. Bu yoldan kemal-i iman ile rıza-yı Mevla’ya nailiyetle geçmeği düşünmek, muktezasını yerine getirmek, bu umuru pek tabii bedihî (isbatı gerektirmeyecek kadar net, delile ihtiyaç bırakmayacak kadar besbelli, açık, apaçık bir hal tarzında) görerek mevtten tevahhuş etmemek (ölümden ürküp korkmamak, çekinmemek), kendini bu neş’eye (yeni oluşuma, tekevvün ve teşekküle yani ölüme) alıştırmak lazımdır. Bu ahval, fena-yi nefsin husulüne insanı müstaid ve müheyya kılar ki; büyük saadettir (Bu ahval insanı, nefsin fani olduğunun idrakine/anlaşılmasına kabiliyetli kılar ve ölüme hazır hale getirir ki; büyük saadettir/mutluluktur)." (4)


İnşeAllah kardeşim...Allahımızın istediği şekilde zatına hakıkı bir kul................... olmayı nasip etsin (Amin)

Duyduğum hazzı kelimelere dökmem imkânsız; dolayısıyla anlatmaktan aciz kalacağımdan, bari mektubun tamamını üye ve okurlarımızla paylaşayım istedim.


Allah razı olsun. Çok kıymetli bir yazı, çok teşekkür ediyoruz hocam.

Öncelikle yazının ilk mekânından bu mekâna tışınmasıyla alakalı adres değişikliğini haber verme nezaketinde bulunan;

Faruk kardeşime...

Unuttuğu için özür dileyen yağmur nickli görevlimize...

Sonra da şu ana kadar güzel mesajlarıyla duygu ve düşüncelerini, hatta temennilerini dile getiren tüm üyelerimize teşekkür ediyorum.

Tabii temennilerle alaka -şu an için- inşaallah demekten başka bir şey gelmiyor elimden...

Ama bakalım, ileride şartlar müsait oldukça gene el atmaya gayret ederiz diye düşünüyorum.

Selam ve dualarımla...

Anlayışınız ve bu çok değerli paylaşımınız için biz teşekkür ederiz. Allah razı olsun.


Allah razı olsun. Çok kıymetli bir yazı, çok teşekkür ediyoruz hocam.

hazretimizin güzellikler ve müjdelerle dolu mektubunu okumamıza,duymamıza vesile olan halis hoca efendiye,gönülden teşekkür ederim.ALLAH (cc) razı olsun.İHVANIMIzı layık evlat eylesin.yolundan son nefes dahil ayırmasın(amin)

Teşekkür ederim sevgili derya ve değerli ihvan... Rabbim sizlerden de razı olsun. Selam ve dualarımla...

hazretimizin güzellikler ve müjdelerle dolu mektubunu okumamıza,duymamıza vesile olan halis hoca efendiye,gönülden teşekkür ederim.ALLAH (cc) razı olsun.İHVANIMIzı layık evlat eylesin.yolundan son nefes dahil ayırmasın(amin)

halis hocam alla razı olsun


Özel Yazılar

MollaCami.Com