Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Edebiyat..2

HATİCE İFFET HANIM

Diyarbakır'da doğdu. Doğum tarihi bilinmiyor. 1860'ta yine Diyarbakır'da öldü. Behram Paşa Camii yanındaki kabristana defnedildi. Ahmed Bey'in kızı, Diyarbakır ulema ve şuarasından Azmi Zade Mehmed Efendi'nin eşi. Yine Diyarbakır ulemasından Şaban Kânî Efendi ile şiir ve edebiyat sohbetleri yapar, takdirini kazanırdı.
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

GAZEL
Çünki agehsin gönül sırrı nihan lâzım sana
Varlığı mahv eyleyib terki cihan lâzım sana
Sen adem sehralarında bir güzel şehbaz idin
Şimdi damı hestiye düştün figân lâzım sana
Damı cisme düşmeden Mevlâyı bulmakdır garez
Razı aşkı bâdezin etmek ıyan lâzım sana
Cümle benlikten geçib mahvı üvcude ermeğe
Hanikahı aşkta pirimuğan lâzım sana
Feyzi istidad sende zâhir oldu İffeta
Her cihet şimdengeru darülâman lâzım sana

LEYLÂ HANIM (Saz)

1850'de İstanbul’da doğdu. 1936'da yaşamını yitirdi. Edirnekapı Şehitliği'ne defnedildi. Hekimbaşı İsmail Paşa’nın kızı. Babasının görevi nedeniyle çocukluk çağında yedi yıl kadar sarayda kaldı, iyi bir eğitim aldı. Sultan Abdülmecit'in kızı Münire Sultan'ın maiyetinde kaldı. Şairliğinin yanı sıra bestekârlığı ile de tanınır. Rumca ve Fransızca öğrendi. Medeni Aziz Efendi ve Nikogos Ağa'dan klasik Türk müziği dersleri aldı. Babasının İzmir valiliği yaptığı dönemde Vilayet Mektub-i Muavini Giritli Sırrı Efendi'yle evlendi. Eşinin Pizren, Tuna vilayetlerindeki mektupçuluk görevleri ve Trabzon, Kastamonu valiliği nedeniyle buralarda yaşadı. İki yüze yakın beste yaptı. Bu bestelerin çoğu günümüzde de dinleniyor. Fıtnat Hanımla birlikte dergilerde açık imzası görülen ilk kadın şairlerden. Şiir yazmaya 16 yaşında başladı. Divan geleneğinin bir izleyicisi olarak yazdığı şiirlerini Solmuş Çiçekler adlı kitapta topladı. Saray çevresini ve âdetlerini anlatan anılarıyla da ünlü. İlki bir yangında yok olan anılarını ikici kez yazmak zorunda kaldı. Bunlar 1920'de Vakit gazetesinde yayınlandı ve çok ilgi çekti. Fransızca'ya çevrilerek basıldı.
ESERLERİ:
Solmuş Çiçekler (Şiir 1928)

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

GAZEL
Nesi var sanki şu dehrin eleminden başka
Nesi var kahr ü azab ü siteminden başka
Yâr canım diye pür rahm ü vefa sandığımın
Görmedin lütfunu vâ'd-i kereminden başka
Runüma olmadı ayine-i pür jenk-i hayat
Bana bahtım ile tesir-i gâmından başka
Nesvedar olmadı gönlüm feleğin bezminde
Kalmadı çekmediğim câm-i ceminden başka
Dilberimde şu cihan bağını gördüm geçtim
Sevmedin bir çiçeği gonca feminden başka
Duymaz oldum bu tarâb-gâh-i emelden bir ses
Kırılan saz-i dilin son nâ-gâmından başka
Beni peyrevliğe teşvik iden olmaz
Leylâ o sühan saz-i Nazif'in kaleminden başka

GAZEL
Aksi hüsni yâr, eşki çeşmi biferden geçer
Fülki gevherdir o, gûya Bahri Ahmerden geçer
Yekden olmak isteyen ol gül bedenle ey gönül
Pirehen veş sînesin çak eyleyüp serden geçer
Bak bu lûbetgâhı dehrin ruzü şeb mihrü mehi
İki tıflı nazenindir sanki çenberden geçer
Kametin seyreleyen Tuba'ya eyler mi nigâh
Lâ'li can bahşin emen elbette kevserden geçer
Sanma tesir eylemez Leylâ o senkin tıynete
Naveki âhı derun puladü mermerden geçer

ŞARKI
Geçen şimdi bu yerden bâdı ömri bikararımdır
Demadem çağlayan eşki duçeşme girye barımdır
Değildir lahni bülbül, bu enini kalbi zarımdır
Açıl ey göncei ümmid açıl ki son baharımdır
Açıl da çeşmi cana bari bir rengi vefa göster
Sen îsal it meşamı kalbe bir buyı safaperver
Bu gün güldür beni yoksa sabahı haşrı kim bekler
Açıl ey goncei ümmid açıl ki son baharımdır

NİGÂR HANIM

1856'da İstanbul'da doğdu. Macar Osman Paşa'nın kızı. Kadıköy Fransız Mektebi'ndeki öğreniminden sonra özel hocalardan edebiyat, Arapça, Farsça ve musiki dersleri aldı. Çok iyi piyano çaldığı ve sekiz lisanda konuştuğu biliniyor. Abdülhak Hamit, Recaizade Mahmut Ekrem etkisinde şiir ve düzyazılar yazdı, çeviriler yaptı. Şiirlerinin bir bölümü "Uryan Kalp" takma adıyla Servet-i Fünun dergisinde yayınlandı. Bu şiirler, umutsuzluk, acı ve keder dolu oluşlarıyla dikkat çeker. Yaşadığı dönemde ilk örnekleri verilen Milli Edebiyat akımına katılmadı. Hece ölçüsüne ve dilde sadeleşmeye karşı çıkan görüşleriyle çağdaşı gelişmelerin uzağında kaldı. Batılı Türk edebiyatının bir kadın kaleminden çıkan ilk şiir kitabı "Efsus"u yazdı. "Elem teraneleri" diye adlandırdığı şiirleri, döneminde kadınlara yazma ve yayımlama cesareti verdi, erkek yazarlar üzerinde de önemli etki yaptı. Tanzimat ve Servet-i Fünun arasında bir "ara nesil" şairi sayılır. Evindeki edebiyat sohbetlerinde kadın-erkek, Batılı-Doğulu konukları ağırlayan bir entelektüeldi. Döneminde kadının sosyal hayattaki yerinin değişmesi gerektiği görüşüne öncülük etti. Giyim-kuşamı, konuşması, davranışlarıyla kendini topluma kabul ettirdi. Hanımlara Mahsus Gazete'nin başyazarı. 2. Abdülhamid tarafından Şefkat Nişanı ile ödüllendirildi. Parlak yaşantısı, ilerleyen yıllarda derin bir yalnızlığa dönüşünce umutsuzluğu ve kederi arttı. Hayatını, elemlerini, ümitlerini anlattığı günlükleri yayınlanmadan yıllarca Aşiyan Müzesi'nde bekledi. 1918'de İstanbul'da yaşamını yitirdi. Yazıldığı dönemde oynanan (1912) fakat basılmayan Gırive adlı bir oyunu da var.
ESERLERİ:

ŞİİR:
Efsus 1 (1886)
Efsus 2 (1890)
Nîrân (1896)
Aks-i Sada (1900)
Safahat-ı Kalb (1901)
Elhan-ı Vatan (1916, bir bölümü düz yazı)

OYUN:
Tesir-i Aşk (ölümünden sonra, 1978)

ANI:
Hayatımın Hikayesi (1959)
--------------------------------------------------------------------------------
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

BİR DAHA SÖYLE
Yegane sevdiğin âlemde ben miyim simdi?
Sahih ben miyim artık muhatab-ı askın?
Bütün o hiss-i amik-i fuad-ı pür sevkin
O ibtila-yi ezel, o alaik-i ebedi
Benim mi şahsıma mahsur? Bir daha söyle.
O sanihat-ı hazinin, o beyyinat-ı gâmın
Sahih, mülhimi hep ben miyim, bugün söyle.
Tahassüsatını, efkarını bütün söyle.
Getir şu kalbime dök varsa sevdiğim, elemin
Eden nedir seni rencud Bir daha söyle.

MAKBULE LEMAN

1865'te İstanbul Beşiktaş'ta dünyaya geldi. 1898'de Göztepe'de yaşamını yitirdi. Eyüp'te Siyavuş Paşa Türbesi'ne defnedildi. Yenileşme döneminin Nigâr Hanım'la birlikte önemli şairlerinden. Saray Kahvecibaşısı İbrahim Efendinin kızı. Bir görüşe göre Rüşdiyede okudu, sonra özel dersler alarak yetişti. Beşiktaşlı Berberbaşı Zade Sadaret Mektubi Kalemi Müdür Muavini Mehmed Fuad Bey ile evlendi. Bir dönem Hanımlara Mahsus Gazete’nin baş yazarı. II. Abdülhamid tarafından Şefkat Nişanı ile ödüllendirildi. Ömrünün son on dört yılını tedavisi imkânsız bir hastalığın esiri olarak yatakta geçirdi. Denemeler, hikâyeler de yazdı. Sağlığında yayımlanan şiirlerinin sayısı on iki. Bunlar tür ayrımına gidilmeksizin Makes-i Hayal (1896) adıyla bir araya getirildi. Ölümünden sonra bu eser, eşi tarafından, Makbule Leman hakkında yazılanlarla birlikte ikinci kez bastırıldı.
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

MÜNACAT
Ey lûtfi azîm Zülcelâlim
Malûm sana şu gâmlı hâlim
Mihnetle ne rütbe bîmecalim
Takririne yoktur ihtimalim
Malûm sana şu gâmlı hâlim
Mekşuf sana bütün melâlim
Ey kâşifi cümlei hafaya
Darusi bulunmuyor da asla
Etmekde maraz, vücudüm ifna
Bir sende ümidi şevki balim
Pek müdhiş olur derim zevalim
Etmese zevale derdü illet
Fikrimce iki garibi elbet
Berbad kılar bu hicrü firkat
Bir sahibi mâderü iyalim
Ey Haliki Mutlakı Avalim
Esrarın eder ukuli nâçar
Raftarü hiram içinde âsar
Bir yekli letâfet eyler izhar
Emrinle mevasiminde daim
Vaktinde açar bütün çiçekler
İhtar kim eyliyor nihani
Gûya ki bahar imiş zamanı
Meşşatei nuri hüsnü ani
Kim etti baharı ya mübeşşer
Baran olarak inen zemine
Göklerdeki renk renk sehaib
Yerden mi çıkar göke acaib
Ya kimdir olan o hake sahib
Mensub İlâhî âlemine
Tarikiî leyl içinde tâban
Bak kevkebü mahi ruhperver
Derler şu sebeple lem'a küster
Hurşid imiş eden münevver
Hurşide kim etti nuri ihsan
Sensin veren intizamü darat
İnşad buyurdun cihane
Ey sahib olan cismü câne
Mâruz ise can imtihane
Şâyan değil midir mükâfat
Etmekde celâletin Efendim
Emvatı beka içinde ihya
Bir şey mi bana cihanda hâşâ
Bir taze hayatı sıhhat ita
Bir haste zaifi müstemendim

ANNE
Anne inleyen bir ney, anne hicrandan yumak
Gözleri buğulu, nemli ve her zaman zâr zâr...
Kaderidir annenin ocaklar gibi yanmak
Hep hüzünlü eser onun ikliminde rüzgar.
Kuşlar gibi titrer o güneş yüzlü nevhayâl
Sîmasında alacakaranlık endişesi...
Her mevsim ayrı bir ıstırap, ayrı bir melâl;
Dilinde özleyişlerin sihirli bestesi...
Sînesi sımsıcak, çehresi de îmâlıdır
Semtinde herdem bir büyülü râyiha eser.
Duyguyla süzülmüş gözleri hep hummâlıdır
Altın şakaklarında sarı güller gibi ter.
Rahmet-zahmet iç içe.. bilmez geçen zamânı
Ne yazları, ne kışları, ne renkli bahârı
Ne gurûbu ne de şafağın söktüğü ânı
Her zaman duman dumandır o nazlı efkârı...
Bir kuluçka gibi sancılı gecelerinde
Hep şefkatle çarpan kanat sesleri duyulur...
Amansız hislerin öldüren pençelerinde
Yüreği bir matkap salınmış gibi oyulur.
Elemi çok olsa da şekvâsı işitilmez
Bir Eyyûb sabrıyla göğüsler hiç-olmazları...
Onda ızdırap bitmez, acılar dinmek bilmez
Sönmeyen bir azimle aşar aşılmazları.
Kanmaz asla sevmeye; o, sevgiye susuzdur
Şâire "su" dedirten hisle "evlât" der inler.
Herkes derin uykularda iken o uykusuzdur
El açar Yaratan'a balalarını diler...
Yürüdüğü yol, onun hislerinin yoludur
Durmaz, bir süvâri gibi yürür dolu dizgin..
O, yeryüzünde en ululardan uludur
Sînesi meleklerin sînesi kadar engin..
Zambaklar gibi sihirli çehrende
Varlığımı kucaklayan bir ışık;
Duydum o duyulmazları sînende
Sen bir rüyâsın benim için artık...
Nûru öteden pırıl pırıl sîman
Ukbâ derinlikleriyle büyülü...
Tülleniyor hülyâlarımda her an,
Ölümsüz rûhunun bembeyaz tülü...
Bir yâd-ı cemîlsin, kabrin sîneler
Hazan yaşamıştın; ölüm bahârın..
Duâyla gerilmiş bütün gönüller
Berzah yamaçlarında bestekârın.

KADINLIK
Kadınlık, ruh-ı mana-yı fazilet
Kadınlardan gelir efkra vüs’at;
Nezaketler içinde bir metnet
Nümayandır kadınlarda hakikat.
İki hemşiredir “iffet” ile “zen”
Vefdari, nezahet, hüsn-i ahlk
Cihanda hep bu ehss-ı ltife
Emanettir bu mahlk-ı zayıfa.
Ederse ilm ile eş’ara rağbet
Kadınlarca olur bir başka znet
Diryetten alır nr-ı melhat
Yürür bir intizm üzre maşet
Verir hüsn-i idre hüsne kıymet
Biçilmiş camedir nisvna tahsil
Fakat yazmak gerek ahlka dir
Kalem tutmaklığa kim olsa kdir.

Ne rütbe farzedersek biz revadır
Ki en lzım olan bizde haydır
Buna bürhn ise yüzde riddır
Tesettürle selamet revişandır.
Meleklerden uçan nur-ı likdır
Bize yüz aklığından bir nişandır
O yaşmaklar ki veche nü şandır.

mezar taşının kitabesi
ALLAH
Razıyım ben zâtı Peygamber dahi hoşnuddır
Sayemendi rahmet olsun makberi Makbulemin
Cevheri eşkimle yazdım zevcemin tarihini
Bağı Firdevsi berin olsun yeri Makbulemin
16 Cumadelâhire 1316

İHSAN RAİF HANIM

1877'de Beyrut'ta dünyaya geldi. Vezir Köse Raif Paşa'nın büyük kızı. Babasının görevi nedeniyle pek çok yer gezdi, insan tanıdı. Özel olarak müzik, edebiyat ve Fransızca dersleri aldı. Küçük yaştan itibaren edebiyata ilgi duydu. Ali Bey, Şehabüddin Süleyman Bey, Mühtedi Hüsrev bey'le evlendi. Döneminin şairlerinden Rıza Tevfik'in etkisiyle halk şiri tarzında hece vezniyle şiirler yazdı. Hece veznini kullanan ilk kadın şairlerimizden. Sade bir dili, yalın bir anlatımı var. Bu şiirler, kadınsı, aşk dolu ve yoğun duygu içerikli. Şiirlerinden bazılarını kendisi, çoğunu da diğer sanatçılar besteledi. İhsan Raif Hanım'ın şiirlerinden bestelenmiş şarkılar günümüzde de dinleniyor. 1926'da Paris'te yaşamını yitirdi. Rumelihisarı Kabristanı'na defnedildi. "Göz Yaşları" adında bir şiir dergisi çıkardı.
ESERLERİ:

ŞİİR:
Göz Yaşları (1914)
Kadın ve Vatan (1914)

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

AĞLARIM
Neden gülmesin gül gibi yüzler
Niçin ağlasın o güzel gözler
Niye sevgiye sevimsiz sözler
Söylenir diye şaşar ağlarım
Şu gördüğünüz rengarenk çiçek
Sevdalı bülbül, arı, kelebek
Yek diğerini bırakıp gidecek
Vefasızlığa bakar ağlarım
Solmasın dersin sümbülüm, gülüm
Yâri elinden alacak ölüm
Bütün dünyayı inletse ünüm
Çaresizlikten coşar ağlarım
Neşe gizlenir, çöker bir melâl
Her vücud, her şey mahkum-ı zeval
Son nefese kadar tükenmez cidal
Tükenmez derdim sayar ağlarım

HİCRAN
Ağaçlar devrilmiş çiçekler solmuş
Âşıklar meclisi selhâne olmuş
Billûr peymâneler kanlarla dolmuş
Ses sedâ kesilmiş meyhanelerde
Bülbül yuvasına baykuşlar konmuş
Lâleler üstünde kızıl kanlar donmuş
Kimler kan ağlamış, kim gülmüş, önmuş
Şu harab edilen boş lânelerde
Atılmış bir yana ney, keman, rübab
Ezilmiş kalemler, yırtılmış kitab
Kırılmış kanunlar, dökülmüş şarab
Ecel şerbeti mey peymânelerde
Çiğnenmiş duvaklar, elmaslı taclar
Yolunmuş o güzel nâzenin saçlar
Sürünür yerlerde kanlı kırbaçlar
O bezmi zevk olan kâşanelerde
Bitmiş o evvelki saltanat, darat
Parçalanmış heyhat mızrabî hayat
Uğuldar her yanda bir seyli memat
Heyyula geziyor virânelerde

GEL GİDELİM
Gün kavuştu, su karardı, beni üzme güzelim
Boynun bükük düşünme gel, ver elini gidelim
Kara, gümrah kirpiklerini kaldır, gözün göreyim
Ver elini, bak aşkına işte şahit yüreğim
Benim için her bir sözün kıymetlidir inciden
Gözyaşların akıtma gel, odur gönlüm inciten
Çiçeklerden taç öreyim, küçük güzel başına
Tel takılmaz altın gibi parıldayan saçına
Yaseminle hanımeli olur gelin askısı
O kabarmış sineciğin başım olur baskısı
Rüzgar okşar başımızı, güller bizi mest eder
Bülbül şakır, su şarıldar, neş'e gelir, gam gider
Bulutların arasından ışık verir ay bize
Yemin edip aşkımıza bakışırız göz göze
Ormanlıkta gönlümüzü birbirine bağlarız
Saadetin kemaline doya doya ağlarız
Aşk kafidir, ver elini düşünme gel gidelim

HIRÇIN
Bir cananım var gaayet hiyanet
Yaramaz hırçın, etmez inayet
Kendi kendinden eder şikayet
Bekleyedursun gönül vefayı
Sevmek isterim yanımdan kaçar
Uzak durursam ateşler saçar
Sitem sözlerle dilde dert açar
Fakat artırdı gönül sevdayı
Eziyet etmek en büyük zevki
Muazzeb görmek neş'esi, zevki
Şeytanlıkta hiç bulunmaz fevki
Meşke başladı gönül cefayı
Sevdirebilmek hayli emektir
Gücendim git, der, gel sev demektir
Merakı üzüp lütf eylemektir
Onsuz bulamaz gönül sefayı

GÖZYAŞLARI
Firari bahardan, aşık hazandan
Cu-yi dile ma'kes nay-i hicrandan
Nağme-yi sevdadan, bu-yi figandan
Serpildi melalin elmas taşları
Sarardı baharın payında eylül
Titredi emeller, ümidler me'lül
Döküldü uzanmış zambağa melül
Nergis-i ademin hâr gözyaşları

GENÇ GÜNLER
Ey, genç kanı gibi kaynayan pınar
Ey, altına yatıp kaldığım çınar
Söyledikçe hâlâ yüreğim oynar
Gölgende okudum kitab-ı aşkı
Ey, kumrulu bahçem, sümbüllü bağım
Ey, bülbüllü derem, mineli dağım
Sizinle geçti en güzel çağım
Orada dinledim rubab-ı aşkı
Muhabbet bağında kendimden geçtim
Ateşler içinde bir lale seçtim
Yandı yüreciğim, kanarak içtim
Kızıl dudağından serab-ı aşkı

BU SEVDADAN GEÇERSİN
Niçin beni yan bakışla süzersin
Sözlerime neden dudak bükersin
Bugün sever, yarın belki üzersin
Gel üzülme, bu sevdadan geçersin
Sevsen de hoş, sevmesen de sen beni
Ben vahşiyim, hiç sevdirtmem kendimi
Bu halimle incitirim ben seni
İncinmeden bu sevdadan geçersin
Bülbül gibi âşık olma her güle
Vefasızdır, gül inanmaz bülbüle
Çünkü şakır lalelere, sümbüle
Sümbül gibi âşkın solar geçersin

ŞÜKÛFE NİHAL BAŞAR

1896'da İstanbul'da doğdu. Eğitimine özel hocalardan ders alarak başladı. İstanbul Darülfünun'u Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü'nden mezun oldu. Uzun süre İstanbul Kız Lisesi'nde coğrafya ve edebiyat öğretmenliği yaptı. 1973'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. Başlangıçta Tevfik Fikret’in etkisinde aruz ölçüsüyle şiirler yazarken zaman içinde Milli edebiyat akımının ilkelerine uygun olarak hece ölçüsünü kullanmaya başladı. Devrinin tüm şairleri gibi Edebiyat-ı Cedide, Fecri Ati ve Milli edebiyat akımı arasında sıkıştı kaldı. Güneş, Varlık, Aydabir, Çınaraltı, Şadırvan gibi dergilerde yayınlanan ve çoğu hece vezniyle yazılmış şiirlerinde lirizm ve kadınsı bir içtenlik dikkat çeker. Milli uyanış hareketi içinde de yer aldı, Fatih mitinginde etkileyici bir konuşma yaptı. Türk Kadınlar Birliği’nin kurucuları arasındadır.

ESERLERİ:

ŞİİR:
Yıldızlar ve Gölgeler (aruz'la yazılmış şiirler 1919)
Hazan Rüzgarları (1927)
Gayya (1930)
Yakut Kayalar (1931)
Su (1933)
Sıla Yolları (1935)
Sabah Kuşları (1943)
Yerden Göğe (1960)
Şükufe Nihal / Şiirler (1975, ölümünden sonra toplu şiirler)

ROMAN:
Renksiz Istırap (1928)
Yakut Kayalar (1931)
Çöl Güneşi (1933)
Yalnız Dönüyorum (1938)
Domaniç Dağlarının Yolcusu (1946)
Çölde Sabah Oluyor (1951)

ÖYKÜ:
Tevekkülün Cezası (1928)

GEZİ NOTLARI:
Finlandiya (1935)

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

DUYMAYAN KADINA
Topla eteklerini yerlere sürünmesin
Rüzgara cilvelenen tülleri görünmesin
Köşede kar içinde can veren çocuklar var...
Süzülerek çıkarken bir barın kapısından
Haberin yok yurdumun eleminden, yasından
Köşede kar içinde can veren çocuklar var...
Yerlere pırıltılar aksederken dizinden
Karlar göz göz olmuştur bir gözyaşı izinden
Köşede kar içinde can veren çocuklar var...
Tahammülüm yok artık çiçeklere, tüllere
Yükselen gururunla indir başını yere
Köşede kar içinde can veren çocuklar var...

SEVGİLİ KAMERE
Sana dikkatle baktığım o gece
Sarışın bir likayı hicrandın
Süzülürken semâların ince
Tüllerinden elemli bir yadın
Kaldı kalbimde sanki sen nakâm
Bir kadından şifası pek mevhum
Ruhı sâfında titreyen âlâm
Anlaşılmaz müebbeden mektum
Seneler geçti, ben de bir gün âh
Sarışın ay, senin gibi soldum
İlkbaharımda bak harab oldum
İki hemşire hazanız biz
Her gece birleşirse derdlerimiz
Gömülür mü melâli ömri siyah

SU
Kalbinden kalbime akan bir sesdi
Akşam gölgesinde çağlayan o su
Sesini en tatlı yerinde kesdi
Bizi sonsuzluğa bağlayan o su
O su, bir sır gibi mırıldanırdı
Göğsünde bir sarı ay yıkanırdı
Bizi Leylâ ile Mecnun sanırdı
Gamlı yolumuzda ağlayan o su
Sessiz ruhumuzu o bestelerdi
Bize "Unutalım dünyayı" derdi
Bir aldı sonunda verdi bin derdi
Bizi bizden fazla anlayan o su
Şimdi ne akşam var, ne ses, ne dere
Yolumuz ayrıldı başka ellere
Benzetti bizi bir kırık mermere
Ruha zehir gibi damlayan o su
Kalbinden kalbime akan bir sesdi
Akşam gölgesinde çağlayan o su
Sesini en tatlı yerinde kesdi
Bizi sonsuzluğa bağlayan o su

ÇOBAN NİNE
Bu tarlada doğmuştu, burada büküldü beli;
Hiç durmadan uludu bahtının kara yeli;
O, yerinde oyuldu bir çınar vakariyle...
Er verdi, evlat verdi tükenmeyen cenklere;
Hastalıkla, kıtlıkla kaç torun gömdü yere;
Saçı bir örnek oldu dağların kariyle...
Kimi vardır şu yurtta yetmiş yıllık ömrünün?
Ardında sürünerek üç koyunluk sürünün
Allahıyla baş başa kalmıştır Çoban Nine.
Bir sır gibi derindir karanlık bakışları;
Gönlünde birdir ömrün baharları, kışları;
Çekmiş ummanlar gibi her derdi sinesine.

HALİDE NUSRET ZORLUTUNA


1901'de İstanbul'da doğdu. Erenköy Kız Lisesi'ni bitirdi. Bir süre İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde eğitim gördü. 1924'te başladığı öğretmenlik görevini İstanbul Kız Lisesi ve yurdun çeşitli yerlerindeki liselerde yıllarca sürdürdü. 1957'de Ankara Kız Teknik Öğretmen Okulu'nda görevliyken emekliye ayrıldı. 10 Haziran 1984'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. Şiir yazmaya mütareke yıllarında başladı. Kurtuluş Savaşı'nın etkisi ve heyacanıyla Milli edebiyat akımına katıldı. Kadın duyarlılığıyla işlediği şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, roman türlerinde de eserler verdi. Milli edebiyat akımı içinde değerlendirilen şiirlerinde geleneksel ölçü ve anlayışa bağımlı kaldı. Şiir öykü ve düzyazıları Milli Mecmua, Aydabir, Çınaraltı, Hisar, Türk Kadını giibi dergilerde yayınlandı.

ESERLERİ:

ŞİİR:
Geceden Taşan Dertler (1930)
Yayla Türküsü (1943)
Yurdumun Dört Bucağı (1950)
Ellerim Bomboş (1967)

ROMAN:
Küller (1921)
Sisli Geceler (1922)

ÖYKÜ:
Beyaz Selvi (1945)
Büyük Anne (1971)
Aydınlık Kapı (1974)

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

GİT BAHAR
Çekil bu gölgeli yolda gezinme...
Bahar, bakışların yine pek sarhoş.
Yanılıp gönlüme misafir inme:
Kapısı kilitli, mihrabı bomboş
Mabettir orası, meyhane değil!
Altınlı başında papatya niçin?
Sarı saçlarına pembe gül takın!
Git bahar, gönlümde ibadet için,
Diz çöken kızları ürkütme sakın,
Kalbime girme, o kâşâne değil!
Ziyalar, kokular, renkler, çiçekler...
Ömrünün her günü bir başka düğün,
Bülbüller koynunda aşkı çiçekler
Güller dökülürler göğsüne bütün!..
Gerçekten güzelsin, efsane değil!
Git bahar, git bahar, uzaklarda gül!
Denize renginden bırak hediye
Ufuklarda gezin, semaya süzül
Sokulma kalbime peymane diye
Gördüklerin kandil, peymane değil!

ARZ-I HÂL
Gecenin bir saatinde
Eşiğine varan bendim
Kuşlar yuvada, kurt inde
Karanlığı yaran bendim
Sabahları erken erken
Yürek hasretle yanarken
Firkatin bahçelerinden
Vuslat gülü deren bendim
Bendim semada dolanan
Bendim oraya ney çalan
Parmakların uçlarından
Nuru alıp veren bendim
Hayır! Hiçbiri değildim
Hepsi benim hayallerim...
Dolaşarak iklim iklim
Doğru yolu soran bendim
Seni buldum şahım seni
Tut elinden üftâdeni
Koma karanlıkta beni
Mevlana! Aman efendim

HÜRRİYET
Bana bakın güzel kuşlar, özgür kuşlar!
Nedir bu telaş, bu gürültü, bu şenlik?
İnsanlara nispet olsun diye mi?
Biliyoruz dallar sizin
Kervan geçmez yollar sizin
Mesafeler, yakın gökler
Hep sizin.
Biz,
Kara toprağa bağlıyız ayaklarımızla
Ne çıkar, omuzda kanat olmasın kuzum, ne çıkar?
İçimizde bir şeyler var kanatlı
İçimizde gökler...
Sizinkinden daha geniş, daha derin.
Mesafelere gülüyor hayalimiz.
Güzel kuşlar, aptal kuşlar
Böbürlenmeyin bize.
İçimizde kanat çırpıyor hürriyetlerin en güzeli, içimizde!



http://www.turkceciler.com/sairler/osmanli_kadin_sairleri.html


Lise 1-2-3

MollaCami.Com