Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Biyoloji-LİSE 1 (9. sınıf)

BİYOLOJİ : Canlıların yapıları, yaşayışları ve çevre ile ilişkilerini, canlılık özelliklerini araştıran, Fizik ve Kimyanın ilkelerini de kullanarak yaşamı açıklamaya çalışan pozitif bir bilimdir.Kısaca canlı doğayı inceler.
Biyoloji biliminin gerçek amacı; canlılar dünyasından insanlığa faydalı sonuçlar çıkarmaktır.
Biyoloji iki büyük alana ayrılır:
1 - Botanik (bitki bilimi)
2 - Zooloji (hayvan bilimi)
Biyolojinin inceleme alanı çok geniş olduğundan canlılar hakkında daha kapsamlı ve ayrıntılı bilgiler edinmek için, daha küçük alt birimlere ayrılarak canlıları inceler. Bu alt dallardan bazıları şunlardır;

Moleküler biyoloji : Canlı hücrelerin yapısını molekül düzeyde inceler.
Sitoloji : Canlı yapısını oluşturan hücrelerin mikroskobik yapı ve özelliklerini inceler.
Histoloji : Dokuları inceler
Morfoloji : Canlıların dış görünüş özellikleri ve yapılarını inceler.
Fizyoloji : Hücre veya organların çalışmasını ve fonksiyonlarını inceler.
Anatomi : Canlıların iç yapılarını inceler.
Embriyoloji : Canlıların döllenmiş yumurtadan(zigot) itibaren geçirdiği gelişme basamaklarını inceler.
Biyokimya : Canlıların yapısını oluşturan organik maddelerin kimyasal yapısını inceler.
Genetik : Atalar ve oğul döller arasındaki benzerlik veya farklılıkların nedenlerini, özelliklerin soydan soya hangi kurallara bağlı olarak aktarıldığını inceleyen kalıtım(irsiyet) bilimidir.
Ontogeni : Bir bireyin evrimsel geçmişini inceler.
Filogeni : Bir grup organizmanın (soyun = türün) evrimsel geçmişini inceler.
Paleontoloji : Bugün soyları tükenmiş olan canlıların fosillerini inceler.
Taksonomi(sistematik) : Canlıların sınıflandırılmasını inceler
Ekoloji : Canlı gruplarının biyolojik yapısı ve bunun çevre ile olan ilişkilerini inceler.
Biyocoğrafya : Canlıların yeryüzündeki coğrafi dağılışını inceler.
Etiyoloji : Canlıların davranış özelliklerini inceler.
Parazitoloji : Parazit canlıların özelliklerini inceler.
Bakteriyoloji : Bakterileri inceler.
Viroloji : Virüsleri inceler.
Patoloji : Hastalıkların belirti ve nedenlerini inceler.
Biyometri : Biyolojik olayları istatiksel olarak inceler.

Paylaşımınız için Teşekkürler...

elinize sağlık...

Bilim , tarafsız yapılan gözlem ve deneyler sonucu elde edilen bilgidir.

Bilim ile uğraşan kişilere bilim adamı denir.Bilim adamında olması gereken başlıca özellikler şunlardır :

* Amacı insanlığa faydalı olmaktır.

* Akılcı , gerçekçi ve yeniliğe açık olmalıdır.

* Objektif olmalıdır.

* Meraklı, Sabırlı, Azimli ve Hırslı olmalıdır.

* Şüpheci olmalıdır.

* Diğer bilim adamları ve diğer bilim dalları ile ilişki içinde olmalıdır.

* Bilgilerini paylaşmalıdır.

Bilim adamı çalışmalarını belli bir yönteme bağlı kalarak yapmaktadır, bu yönteme bilimsel çalışma yöntemi denir.



Bilimsel Çalışma Yönteminin Basamakları:

1- Problemin Belirlenmesi

Öncelikle problemin iyi anlaşılması gerekiyor. "Problemi anlamak, problemi yarı-yarıya çözmek demektir."

2- Gözlem

Nitel ve Nicel olmak üzere iki çeşit gözlem vardır.

Nitel Gözlem : Beş duyumuzu kullanarak yaptığımız gözlemlerdir.Örneğin "çaydanlıktaki su sıcaktır".Buradaki gözlem nitel bir gözlemdir.Bunu, suya dokunarak veya sudan çıkan buharı gözlemleyerek karar veririz.

Nicel Gözlem : Ölçü aletleri kullanılarak yapılan gözlemlerdir. Örneğin "çaydanlıktaki su 80ºC dir".Buradaki gözlem nicel bir gözlemdir.Burada termometre aleti kullanılarak bir gözlem yapılmıştır.

Yukarıdaki örneklerden de anlaşıldığı gibi nitel gözlemler kişiler arasında farklılık gösterebilirken , nicel gözlemler daha objektifdir. Bu yüzden bilimsel bir çalışma sırasında nicel gözlemlere daha fazla ağırlık verilir.

3- Verilerin Toplanması

Veriler problem ile ilgili gerçekleri içerir. Gözlemler sonucu elde edilen veriler toplanıp, düzenlenir.

4- Hipotezin Kurulması

Hipotez , probleme geçici bir çözümdür.Bu çözüm yapılan gözlemler ve toplanan veriler ışığında kurulmuştur.İyi bir hipotez;

- probleme iyi bir çözüm önermeli,

- deney ve gözlemlere açık olmalı,

- toplanan tüm verilere uygun olmalıdır.

5- Tahminlerde Bulunma

Kurulan hipotezler doğrultusunda mantıklı sonuçların çıkartılmasıdır ve bu sonuçlar ile hipotezler test edilir.Tahminler, "Eğer.................... ise ................. dır" şeklindeki cümlelerle ifade edilir.Tahminler genellikle "Tümdengelim" ve "Tümevarım" yöntemleri ile gerçekleştirilir.

Tümdengelim yönteminde bir ön bilgi kullanılarak genelleme yapılır. Örnek : Eğer bütün canlılar hücrelerden meydana gelmiş ise ,insanda hücrelerden meydana gelmiştir.

Tümevarım yönteminde ise özel gözlemler yapılarak bir sonuca varılır.Örnek : Eğer insanlar, hayvanlar, bitkiler hücrelerden meydana gelmiş ise bütün canlıların yapı birimi hücredir.

6- Kontrollü Deney

Yapılan tahminlerin geçerli olup olmadığı kontrollü deneyler sonucu tespit edilir.Kontrollü deneylerde iki deney grubu vardır: Birine kontrol grubu , diğerine ise deney grubu denir.Her iki grupta da aynı deney aynı şartlar altında yapılır iken sadece araştırılan faktör gruplar arasında farklı tutulur.

Deney sonuçları tahminleri doğrular ise hipotez geçerlilik kazanır.Aksi durumda ise eldeki verilerle yeni hipotezler kurularak bilimsel çalışmaya devam edilir.



7- Gerçek

Deneyler ile kanıtlanmış bilimsel doğrulardır.

8- Teori

Tekrarlanan deneylerle doğruluğu tam olarak değil, ama büyük ölçüde kabul edilmiş hipotezlerdir.Teorilerin çürütülme ihtimalleri vardır.

9- Kanun

Bir teori veya hipotez , doğruluğu bütün bilimlerce kabul edilmiş ise kanun halini alır.Örnek : Yerçekimi kanunu, Mendel Kanunları

ÖRNEK BİR BİLİMSEL ÇALIŞMA YÖNTEMİ

Problem : Orta Anadolu Bölgesinde yetişen bitkilerdeki çinko eksikliğinin nedeni nedir?

Gözlem ve Verilerin toplanması :

- Bu bölgedeki topraklarda toplam çinko miktarının zengin olduğu gözlemlenmiştir

- Bu bölgedeki toprakların kireç içeriği fazla ve pH değeri yüksek.

- Bu bölgedeki topraklar kil minerali bakımından zengin.

- Bu bölgedeki topraklar organik maddeler bakımından fakir.

- Bu bölgedeki toprakların nem oranı az.

- Bu bölgedeki topraklara her yıl yüksek dozlarda fosfor ve fosfor içerikli gübreler verilmektedir.

- Bu bölgedeki topraklarda yetişen bitkiler kısa boylu kalmaktadır.

Hipotez :

1- Bitkideki çinko eksikliğinin sebebi, topraktaki fazla kireç ve yüksek pH dır.

2- Bitkideki çinko eksikliğinin sebebi, topraktaki kil miktarının fazla olmasıdır.

3- Bitkideki çinko eksikliğinin sebebi, topraktaki organik maddenin az olmasıdır.

4- Bitkideki çinko eksikliğinin sebebi, yağışların az olmasıdır.

5- Bitkideki çinko eksikliğinin sebebi, topraktaki fazla fosfordur.

Tahmin :

1- Eğer 1. hipotezim doğru ise , fazla kireç ve yüksek pH 'lı topraklarda yetişen bitkilerde çinko eksikliği görülmelidir.

2- Eğer 2. hipotezim doğru ise , kil miktarının fazla olduğu topraklarda yetişen bitkilerde çinko eksikliği görülmelidir.

3- Eğer 3. hipotezim doğru ise , organik maddenin az olduğu topraklarda yetişen bitkilerde çinko eksikliği görülmelidir.

4- Eğer 4. hipotezim doğru ise , kurak bölgelerde yaşayan bitkilerde çinko eksikliği görülmelidir.

5- Eğer 5. hipotezim doğru ise , fosfor içerikli gübrelerin verildiği topraklarda yetişen bitkilerde çinko eksikliği görülmelidir.

Kontrollü Deney :

Aynı tür buğday bitkileri ile çalışmalar yapılır.Her tahmin için bir deney grubu bir de kontrol grubu oluşturulur.

1- Yapılan çalışmalarda toprak pH'sının 6'dan 7'ye yükseltilmesiyle bitkilerin topraktan çinko alımının 100-150 kez bir azalma gösterdiği bulunmuştur.

2- Kilin , toprağın çinkoyu kuvvetlice bağlayarak tutmasını sağladığı bulunmuştur.

3- Organik maddelerin , toprakta çinkonun kolaylıkla hareket etmesine ve çözünür formda kalmasını sağladığı ortaya çıkmıştır.

4- Toprak neminin , çinkonun bitki köklerine taşınmasında ve dolayısı ile köklerce alımında belirleyici bir rol oynadığı saptanmıştır.

5- Yüksek dozlarda uygulanan fosfor , bitkilerin köklenme etkinliğini azaltarak bitkinin toprakla yeterince bağlantı kurmasını ve dolayısı ile bitkinin toprağın çinkosundan yararlanmasının sınırlandığı ortaya çıkmıştır.Ayrıca, yüksek dozdaki fosfor , bitki köklerinde ortak yaşayan ve bitkilerin topraktan çinko alımında büyük rol oynayan mikoriza mantarının etkinliğinin azalmasına neden olduğu saptanmıştır.

Gerçek :

Bitkilerdeki çinko eksikliğinin , topraktaki çinko miktarıyla direkt bağlantılı olmadığı, toprağın sahip olduğu birtakım fiziksel ve kimyasal özelliklerden kaynaklandığı bulunmuştur.Bu özelliklerden başlıcaları : Toprağın pH'sı, topraktaki kil, organik madde ve fosfor miktarı ve toprağın nemi.

Canlıların Temel Bileşenleri
Kimyasal yapılarına göre:
İnorganik Moleküller: Su, Mineraller, Asitler,Bazlar ve Tuzlar
Organik Moleküller:Karbonhidratlar,Yağlar,Proteinler, Vitaminler, Nükleik asitler ve ATP
Görevlerine göre:
Enerji Vericiler:Karbonhidratlar,Yağlar,Proteinler,ATP
Yapıcı Onarıcılar:Proteinler,Yağlar,Karbonhidratlar, Vitaminler,Su ve Mineraller

İNORGANİK MOLEKÜLLER
SU:Su iyi bir çözüdür.Tüm canlı yapıların büyük bir kısmı sudan oluşur.Enzimatik reaksiyonların gerçekleşmesi için gereklidir.
MİNERALLER:
Magnezyum (Mg):Bitkilerde klorofil pigmentinin ve bazı enzimlerin yapısında yer alır.
Demir (Fe):Hemoglobin yapısına katılır. Eksikliğinde anemi görülür.
İyot (I):Tiroit bezinin çalışmasında etkilidir.Eksikliğinde guatr hastalığı oluşur.
Kalsiyum (Ca):Kasların kasılmasında etkilidir.Ayrıca kemik ve dişlerin yapısına katılır.Kanın pıhtılaşmasında görev alır.Eksikliğinde kemik ve diş rahatsızlıkları ortaya çıkar.
Fosfor (P):Kemik dişlerin yapısına katılır.
Sodyum (Na),Potasyum (K):Sinirsel iletimde,hücrede asit ve baz dengesinin sağlanmasında,kas faaliyetlerinde görev alır.

ORGANİK MOLEKÜLLER
En çok enerji veren organik bileşikler sırayla:
Yağlar
Karbonhidratlar
Proteinler
Enerji hammaddesi olarak kullanım sırası:
Karbonhidratlar
Yağlar
Proteinler


Organik bileşiklerin detaylarına bir sonraki dersimizde girelim. Organik bileşikleri de işledikten sonra işlediğimiz konular hakkında sorular çözücez inşallah.

LİPİDLER ( YAĞLAR)

Yapılarında C, H, O bulunan uzun zincirli bol oksijen içeren ikinci dereceden enerji kaynağı olan ve en yüksek enerjiyi elde ettiğimiz organik moleküllerdir. İçerdikleri karbon miktarı oksijene göre daha fazla olduğundan karbonhidrat ve proteinlerden daha fazla enerji verirler.Yapılarında C oranı Oksijen oranından fazla olduğu için daha fazla enerji verirler.Isıya protein ve karbonhidratlardan daha dayanıklıdır.

Kutuplu ( Polar ) bir yapıya sahip değildirler. Bunun için suda çözünmezler. Organik çözücülerde çözünürler. ( Eter, kloroform, benzen, alkol ......)Biyolojik yönden önemli olanlar Yağ asitleri, nötr yağlar, fosfolipid ( Bileşik yağlar ) ve steroidlerdir.

Not: Yağların en fazla enerji veren organik bileşikler olmasına rağmen sindirimleri ve emilimi zor olduğu için II. Derecede enerji verici olarak kullanılırlar. Çünkü açığa çıkan hidrojenlerin suya dönüştürülmesinde bol miktarda oksijene ihtiyaç duyulur.Canlılar vücutlarına aldıkları karbonhidrat ve diğer besinlerin fazlasını yağa dönüştürerek depo ederler. Bunun sebebi karbonhidratlara göre yağlar iki kat fazla enerji verirler. Yani bir kilo karbonhidrat vereceği enerjiyi yarım kilo yağ verir. Yoğunlukları azdır. Buna bağlı olarak ; Uzun göç yollarını kullanan ( Leylek ve kaz ),Çöl hayvanları örneğin: develerde Kış uykusuna yatan canlılar (Ayı) vücudunda yağ depo eder.Yağlar
- Derinin altında bir tabaka oluşturarak ısı kaybını engeller.
-Vücudu soğuğa karşı korur. Örneğin balinalar ve kutup ayıları.
-Çarpma ve darbelere karşı vücudu korur.
-Hücre zarının yapısına katılarak seçici geçirgenlikte rol oynar.
- Eklemlerin çalışmasında rol oynar.

YAĞLARIN SINIFLANDIRILMASI

Yağ Asitleri : Uzun C zinciri ve bir ucunda karboksil (COOH) grubu bulunan asit özelliği gösteren bileşiklerdir. Yağ asitlerinde C sayısı daima çifttir. İkiye ayrılırlar.
1)Doymamış Yağ Asitleri: Karbonlar arasında çift bağ içeren yağ asitleri taşıyan dolayısıyla sıvı özellik gösteren bitkisel yağlardır. Oleik asit, linoleik asit doymamış yağ asitlerindendir. Doymamış yağ asidi içeren yağlara doymamış yağ denir. Ör: Zeytinyağı, Ayçiçek yağı
2)Doymuş Yağ Asitleri: C atomları H’ lerle doyrulmuştur. Karbonlar arası tek bağ olan ve oda sıcaklığında katı olan hayvansal yağlardır.Bütrik asit, palmitik asit doymuş yağ asitlerindendir. Doymuş yağ asidi içeren yağlara doymuş yağ denir. Ör: tereyağı, kuyrukyağı. (Balık yağı istisna)
Margarinler: Doymamış bitkisel yağların yüksek basınç altında C ‘lar arasındaki çift bağların açılıp H ‘ le doyrulmasıyla oluşur.



Not: Karbon zincirinde iki adet çift bağı bulunan linoleik asiti yapamaz. Linoleik asit vücudda yapılamayan ve vücuda alınması gerekli olan yağ asitlerine zorunlu yağ asitleri denir.

Nötr Yağlar: Üç karbonlu bir alkol olan gliserol ile alkol gruplarına üç yağ asidinin bağlanmasıyla meydana gelir. Reaksiyon sonunda üç H2O açığa çıkar. Arada üç ester bağ oluşur.
Hayvansal yağlar, doymuş yağ asitlerinden oluşmuştur.
Bitkisel yağlardaki doymamış yağ asitleri hidrojenlerle doyrularak margarinler yapılmaktadır.
Yağların hücrede yanmasıyla fazla miktarda metabolik su meydana gelir.
Bu durum kış uykusuna yatan ve uzun göç yollarını kullanan hayvanların için çok miktarda yağ depo ettiklerini daha iyi açıklar.
Yağlar aynı zamanda hafiftir, çok enerji verir.
Özellikle uçan hayvanlar depo edilmiş enerji hammaddesi olarak yağları kullanırlar.
Not: Nötral yağlar vücudda yağ asitlerinin depo ediliş şeklidir. Çünkü yağ asitleri nötralize edilmezse PH dengesini bozar.

Bileşik Yağlar: Yağların proteinlerle veya fosfatlarla yada polisakkaritlerle meydana getirdiği bileşiklerdir.

Yağ + protein Lipoprotein
Yağ + Fosfat Fosfolipid
Yağ + Polisakkarit Lipopolisakkarit
Yağ + Glikoz Glikolipid

Fosfolipidler: Hücre zarlarının önemli kısımlarındandır. Yağların yapısına katılan yağ asitlerinin birinin yerine fosforik asit, ve bir azot bazı bulunur. Hücre zarının yapısına katılır ve seçici geçirgenlik kazandırır. Yapısındaki yağ asitlerinin biri doymuş, biri doymamıştır. Ancak organik çözücülerde çözünürler. Hücre zarı, E.R golgi, lizozom, mitokondri zar yapısına katılır. İki sıra fosfolipit zinciri sırt sırta verdiklerinde aralarından su sızmaz.



Glikolipit: Sinir hücresinin yapısına katılır.
Gliserol + 2 yağ asidi + fosforik asit Fosfolipid + 3 H2O

Steroidler: Kollesterol, D vitamini, testesteron, Östrojen, böbrek üstü korteks hormonları, safra tuzları steroid yağdır. Hormonların bir kısmı ( erkeklik ve dişilik hormonu. Böbrek üstü korteks hormonları gibi ), safra tuzları ve vitaminlerin bir kısmı steroiddir. Bitki mantar ve alglerde de görülürler. Kauçuk,eterik yağ, reçinehaşhaş sütü gibi.yapıları C,H,O atomlarından yapılmış iç içe 4 halkadan oluşur. İlk üç halka 6’şar C atomu son halka 5 C atomu taşır. Yağ asitleri taşımazlar. Organik eriticilerde çözündüklerinden yağlara dahil edilmişlerdir.



Kollesterol: Sadece hayvanlar tarafından sentezlenen steroid yağdır. Kesinlikle kanda bulunmaz. Kollesterol yağ asitlerinin çevresini sararak lenf ve kan içerisinde şilomikron denen tanecikleri oluşturur. Böylece yağ asitleri kanda ve lenfte PH dengesini bozmaz. Kollesterol hücre zarının geçirgenliğini sağlar ve dayanıklılığını artırır. Sinirlerde yalıtıcı olarak işlev görür. Safrada¤ beyinde¤ ve adrenal bezlerde bulunur. Bitkisel dokularda bulunmaz. Kanda oranının artması damar sertliği yapar. Damar iç yüzünde plaklar oluşarak damar çeperi daralır ve esnekliği kaybolur.

D Vitamini: Güneş ışığı ile birlikte kemikleşmeyi sağlar.
Karainoidler: bitkilerde renk maddesi olarak bulunurlar. Havuç ve portakalın rengini veren karatinoidlerdir. Fotosentezde çeşitli dalga boyundaki ışınları tutarak klorofile aktarır.

Eşey Hormonları: Dişide ve erkekte eşeysel faaliyetleri ve üreme faaliyetlerini düzenler. Östrojen,progesteron,testeron.

Yağların ayracı: Beyaz bir kağıt üzerinde yağa eter dökülürse saydam bir leke oluşur. Ayrıca sudan III çözeltisi ile pembe renk verirler.

Not: Asitler fenol kırmızısı ile sarı renk verirler. Dolayısıyla hem yağ asitleri¤ hem de aminoasitler fenol kırmızısı ile sarı renk verirler.

Yağ Bakımından Zengin Besinler
Bitkisel ve hayvansal kaynaklı yiyeceklerde az ya da çok miktarda yağ bulunur. En çok yağ bulunduran bitkiler ayçiçeği,zeytin,susam,pamuk çekirdeği,soya fasulyesi,ceviz,fındık,fıstıktır. Sebze ve meyveler de az miktarda yağ bulunur. Hayvanlarda yağlar yağ doku bulunduğu gibi etin içinde de vardır. Diğer yağ kaynakları kuyruk yağı,tere yağı ve iç yağdır. Süt ve yumurtada da yağ bulunur. Yumurtanın yağı daha çok sarı kısmındadır.

KARBONHİDRATLAR

C,H,O atomundan oluşur. Bu maddelere sulu karbon anlamına gelen karbonhidrat denir. ( H / O = ½ dir.) Birinci derecede enerji kaynağıdır. Canlılarda fotosentez veya kemosentez sonucu sentezlenirler.Karbonhidratlar hem canlının yapısına katılan hem de enerji sağlayan organik bileşiklerin bir grubudur. Bütün canlı hücrelerde bulunur. Doğada genellikle büyük moleküller halindedir. Vücuda alınan bu büyük moleküllerin hücrelere iletilmesi için canlı tarafından sindirilmesi ve uygun molekül büyüklüğüne kadar parçalanması gerekir.

Monosakkaritler:

Hücre zarından geçebilecek kadar küçük moleküllerdir. Sindirime uğramazlar. C sayısı 3-8 arasında değişir. Önemli olanları C sayısına göre :

Triozlar: 3C ‘lu şekerlerdir. Fotosentezin karanlık evresi ve glikoliz reaksiyonlarında karşımıza çıkarlar. Pürivik asit, gliseraldehit.

Pentozlar: 5C’ lu şekerlerdir. DNA’ da bulunanı Deoksiriboz¤ RNA’ da bulunanı Ribozdur. ATP¤ DNA ve RNA ‘ nın yapısına katılırlar.

Heksozlar:6C’ lu monosakkaritlerdir.
Glukoz ( üzüm şekeri): Üzüm, bal, incirde bulunur. İnsan kanında 100 ml. de 90 ml. Glikoz bulunur. Beynin en önemli yakıtıdır. Kanda en düşük düzeyde iken bile önce beyin beslenir. Kanda normal düzeyde olmalıdır. Normalin üzerine çıkması şeker hastalığı¤ normalin altında ise açıkma, bayılma baş dönmesi ve bilinç kaybı gözlenir. Kandaki glikoz miktarı normalin altına düşerse¤ duyarlı hale gelen beyin hücreleri sürekli sinir impulsları çıkartarak, kasların sürekli kasılmalarına ve sonuçta ölüme neden olur. Kandaki miktarı sinir sistemi, hipofiz, pankreas ( insülin, glukagon ) ve böbrek üstü bezleri (adrenalin ) tarafından düzenlenir. Memelilerin bağırsaklarından emilen früktoz’un çoğu¤ galaktoz’ un tamamına yakını glikoza çevrilerek alınır.
Fruktoz: Meyvelerde bulunur. Meyve şekeri, balda bulunur.
Galaktoz: Sütte bulunur.

Not: Kana geçişte früktoz ve galaktoz glukoza dönüşür.Heksozların kapalı formülleri aynı açık formülleri farklıdır. Birbirlerinin izomeridir.

Glukozun ayracı Fehling veya Benedict çözeltisidir. Glukoz bu çözeltilerle muamele edilip ısıtılırsa kiremit kırmızısı renk oluşur.

Disakkaritler:İki tane 6 C ‘lu monosakkaritin dehidrasyon reaksiyonuyla birleşmesi sonucunda oluşur. Bu arada kurulan bağın adı glikozid bağıdır.

Glukoz + Glukoz Maltoz ( Arpa şekeri ) + H2O
Gluktoz + Fruktoz Sakkaroz ( Çay şekeri ) + H2O
Gluktoz + Galaktoz Laktoz ( Süt şekeri ) + H2O
Disakkaritler hücre zarından geçemez.

Not: Laktoz süt şekeridir. Sadece memeli canlılar tarafından sentezlenir. Maltoz ve sükroz bitkiseldir.

Polisakkaritler:

n( C6H12O6) ( C6H10O5)n + (n-1) H2O

n tane Glukoz’ un (n – 1) tane su açığa çıkarmasıyla oluşan ve hücre zarından geçemeyecek şekilde büyük olan moleküllerdir.

Not: Bütün polisakkaritler sadece glikoz molekülünden oluşur.


Glikoz birimlerinin farklı şekillerde bağlanması polisakkaritler arasında farklılığa yol açar. Polisakkaritler’ in üç çeşidi vardır.

Not: Hücrelerdeki glikoz molekülleri osmotik basıncı yükselttiğinden çoğunlukla polisakkaritler halinde depolanıp gerektiğinde enerji elde etmede kullanılırlar.

Nişasta: İnsan ve hayvanların temel enerji kaynağıdır. Bitkiler tarafından sentezlenen hücre zarından geçemeyecek kadar büyük makro moleküllerdir. Nişasta bitkide kök¤ gövde. Yaprak¤ tohum¤ meyvede bulunur. Suda çözünmez. Bitkilerde fotosentez sonucu üretilen glikoz lökoplastlarda depolanır. Ayracı iyottur. İyotla nişasta mavi mor renk verir. Nişasta düz glikozit bağıyla dallanmış yapı oluştururlar. Amiloz ve amilopektin olmak üzere iki tip nişasta molekülü vardır.

Amiloz : Glikozun 1-4 bağları ile birleşmesinden oluşur. Düz zincir şeklinde olup suda çözünmez.

Amilopektin: Amiloz tipi büyüklüğündeki zincirlere 1-6 glikozit bağlarıyla bağlanan yan zincirlerden oluşur. Dallanmış yapıya sahip olup suda çözünür.
n Glukoz Polisakkarit + (n-1) H2O
Tepkimede oluşan glikozit bağ sayısı = su molekül sayısına

Selüloz:
Bitkiler tarafından sentezlenir. Hücre zarından geçemeyen makro moleküldür. ( 1000-2000 glikozun birleşmesinden oluşur.) Bitkilerde golgi cisimciğinde sentezlenirler. Bitki hücrelerinin duvarını oluşturur. Bu yapı hücreye diklik ve sağlamlık kazandırır. Selüloz nişasta ve glikojenden farklı olarak glikozların birbirine ters dönerek bağlanmasıyla oluşur. Düz zincir oluşturur. Ağaçların % 50 ‘ si¤ Pamuğun % 80 ‘ i selülozdur. İnsan ve hayvanların selüloz parçalayıcı enzimi yoktur.
Ayracı İyotlu Çinko Klorür’ ( IZnCl2 ) dür. Yada sudan I çözeltisi de selülozun ayracıdır. Otla beslenen canlıların sindirim sisteminde bu görevi mutualist bakteriler yapar. İnsanlarda da kalın bağırsağa yerleşen mutualist bakterilerde selülozu sindirebilir. Ayrıca kalınbağırsağı çalıştırır. Odun yiyen böceklerde selüloz sindirilir.

Glukojen:
Sadece hayvanlar tarafından sentezlenir. Dallanmış yapısı nedeniyle suda çözünür. İnsan ve hayvanlarda alınan besinlerden glukozun fazlası karaciğer ve kaslarda glukojen şeklinde depo edilir. Bu yüzden hayvansal nişasta da denir. Glikojen düz glikozit bağıyla dallanmış yapı oluştururlar. Karaciğerde depolanan glikojen canlı ihtiyaç duyduğunda glikoza dönüşerek enerji elde edilir. Kaslarda depolanan glikojen ise kasların kendi ihtiyaçlarında glukoza dönüştürülerek harcanır. Protein ve aminoasitlerin fazlasıda karaciğerde glikojen olarak depolanır. Glikojen depolanması sadece patolojik durumlarda artar.
Sadece Karaciğerde glikojen glukoza dönüşerek kana geçer. Kaslarda glikojen glukoza dönüşerek kana geçemez.
Not:Nişasta selüloz bitkilerde¤ glukojen ise hayvanlarda glikojen bulunur.

Mukopolisakkaritler: Bunlar amino azot ( Sülfirik asit de içerir.) kapsayan kompleks polissakkaritler. Bunlar amino şekerlerdir.( Glukozamin )

En önemlileri:
Kütikula: Kurak bölgelerde yaşayan bitkilerin yapraklarının üzerini kaplayan ve fazla su kaybını önleyen tabakaya kütikula tabakası denir.

Kitin: (Şeker + Protein) : Böceklerde dış iskeleti oluşturan şeker ve proteinden oluşan sert tabakaya kitin adı verilir.

Heparin : Kanın damar içinde pıhtılaşmamasını sağlar.

Örümcek ağı: Sıvı salgılanır. Havayla temas edince katılaşır.

Karbonhidratların Genel Özellikleri

-Canlılar tarafından öncelikli enerji kaynağı olarak kullanılır.
-Protein ve yağlarla birlikte hücre zarı yapısına katılır.
-Metabolik olayları düzenlerler.
-Fazlası yağ şeklinde depolanır.
-Besinlere lezzet verir. Dişe yapışan şekerler bakteri üremesine neden olurken¤ bakterinin asit salgısı diş çürütür.

Karbonhidratların İnsan Vücudu İçin Önemi

Karbonhidratlar memelilerin kanında bulunması gereken maddelerdir. İnsan kanında 1000 ml’den yaklaşık 90 mg glikoz bulunur. Glikoz beynin en önemli yakıtıdır. Glikozun kandaki yoğunluğu en düşük düzeydeyken bile önce beyin beslenir.
Glikoz, hücrelerde oksijenli solunum ile su ve karbondioksite kadar parçalanır. Bu arada açığa çıkan enerji bağ enerjisi şeklinde depolanarak kullanılır.
Glikoz proteinlerle birleşerek glikoproteini, yağlarla birleşerek glikolipiti oluşturur.
Bu şekilde yapı maddesi olarak hücre zarının yapısına katılır. Riboz, RNA, ve ATP ‘nin deoksiriboz ise DNA’nın yapısına katılır. Laktoz memeli sütünde bulunur ve yavrunun beslenmesinde önemli rol oynar.
Karbonhidrat Bakımından Zengin Besinler
Çoğunlukla bitkisel yiyeceklerde bulunur. En zengin kaynakları tahıllar, tahıl ürünleri ve baklagillerdir. Sebze-meyvelerde az bulunur. Bunlarda dengeli beslenmeye yarayan protein vb mineraller bulunur.

PROTEİNLER

Karbonhidratlardan ve yağlardan farklı olarak C, H, O’ nun yanında N ve bazen de S bulundurur. Esas görevi yapı maddesi olmaktır. Yapıtaşları amino asitlerdir. Yüksek sıcaklık proteinlerin yapısını bozar. Her canlının protein yapısı kendine özgüdür.

-Proteinler hücre içi ve hücre dışında önemli yapı maddeleridir.
Bağ doku kollogen lifleri, kıl ve derideki keratin ( Saç ve Tırnaklarımız) önemli hücre dışı proteinleridir.
Örneğin: Lipoprotein zar yapısı, Nükleoprotein kromozom yapısı.
-Kasların kasılmasında görev alan aktin miyozin iplikler protein molekülünden oluşmuştur.
Bir moleküle bağlanıp onu diğer moleküle taşırlar.
Örneğin : Hücre içinde sitoplazma ile çekirdek arasında bazı maddeleri taşırlar.
-
Biyokimyasal reaksiyonlardaki biyolojik katalizörler yani Enzimlerin hepsi protein moleküllerinden meydana gelmişlerdir.

-Proteinler taşıyıcı moleküllerdir. Yüksek enerjili elektronu taşıyan sitokromlar,oksijeni taşıyan hemoglobin protein moleküllerinden meydana gelmişlerdir.
Not: Hemoglobin 9512 atom bulundurur. C3032H4816N780O872S8Fe4

-Vücuda dışarıdan giren hastalık yapıcı maddelere antijen denir. Vücudun antijenlere karşı korunmak amacıyla meydana getirdiği protein yapısındaki moleküllere ANTİKOR adı verilir. Virüslere karşı salgılanan interferon da protein yapısındadır.

-Hormonların büyük bölümü proteindir.
Örneğin: kanda şeker seviyesini düzenleyen İnsülin¤ glukagon hormonları . Dolayısıyla proteinler düzenleyici rol oynarlar.

-Depo protein olarak albümin¤ yılanlarda zehir üretilmesi ayrıca yakılmalarında CO2 , H2O, H2S, NH3, üre, ürik asit gibi artık maddeler oluşur.

-Proteinler hücrelerin madde alış verişini sağlayan osmotik basıncın oluşmasında etkilidir.
Örneğin: Doku hücrelerinden kılcal damarlara madde geçişini kandaki proteinlerin oluşturduğu osmotik basınç sağlar.

-Yetişkin insanların vücudlarındaki dolaşım, solunum, sindirim, boşaltım gibi biyolojik olaylar olurken hücreler yıpranır. Yıpranan hücrelerin yerine yenilerinin yapılması yine protein varlığında olur.
Hücre zarında bulunan proteinler aminoasit ve glikoz gibi monomerleri tanıyarak hücre içine
alırlar.

-Besin kaynağı olarak rol oynarlar.
Örneğin: bazı bitkilerin tohumları çimlenme ve gelişimin ilk safhalarında gerekli enerji için protein depolar. Süt içindeki kazein çocuklar için önemli hayvansal proteindir.
Alınan proteinler ancak uzun açlıkta enerji hammaddesi olarak kullanılır. Bu durumda protein yıkımı¤ protein sentezinden daha fazladır. Bu yüzden aşırı zayıflama görülür.

SORU: Glikozit, Peptid,Ester Bağları Benzerlik Ve Farklılıkları Nelerdir.
Glikozit ve Ester bağında:C-O-C, Peptid C-N- C
Oksijen köprüsü üçünde de ortak. Farklı monomerlerle birleşir.
Anfoter özellikleri: amino grupları asitli ortamda H+ alıp bazik özellik gösterir.


PROTEİNLERİN OLUŞMA MEKANİZMASI
Yapı taşları aminoasitlerdir. Canlıların yapısındaki proteinlere 20 çeşit amino asit katılır. Yapay olarak sentezlenebilen 70 kadar aminoasit vardır. Bu 20 çeşit amino asitten 12 tanesi insanlarda sentezlenebilirken 8 tanesi dışarıdan hazır olarak alınır. Proteinler çok sayıda aminoasitin dehidrasyon sentezi yoluyla birleşerek oluşturdukları polipeptidlerdir. Proteinler her canlıda farklı olduğu gibi her canlının farklı dokularında da birbirinden farklıdır. Sadece tek yumurta ikizlerinin proteinleri %99 aynıdır.
Bu farklılık proteinleri oluştuan aminoasitlerin; çeşidi, sayısı, sırası ve dizilişinden kaynaklanır.
Bunun nedeni de her canlı ve dokudaki proteinlerin sentezlenmesini sağlayan genlerin farklı olmasıdır. Proteinlerin sentezlenmesi için gerekli olan aminoasit çeşitlerinden bir tanesi bile eksik olsa protein sentezlenemez. Proteinlerdeki aminoasitlerden bir tanesinin bile çeşidi¤ sırası¤sayısı değişirse proteinin yapısı ve özelliği değişir.


Örneğin: Hemoglobindeki glutamik asit yerine valin denilen aminoasit gelirse normal hemoglobin oluşmaz. Bu farklılık nedeniyle insanlarda orak hücre anemisi denilen hastalık oluşur. Ancak sitokrom C ‘ de 104 aminoasit vardır. Bunlardan 30-40 kadarı farklı sıralanabilir. Aminoasitlerdeki COOH asit, NH2 baz özelliği taşır. Bu nedenle aminoasitler amfoterdir.( asit – baz özelliği )hücrede meydana gelen pH değişiklikleri bu şekilde tamponlanır.
Bazı aminoasitler insanda sentezlenemez. Bunlar 8 tanedir. Besinlerle dışarıdan alınır. Vücutta üretilemeyen bu aminoasitlere zorunlu amino asitler denir.

Not: Peptid bağ sayısı = su sayısı, su sayısının bir fazlası = aminoasit sayısı, Proteinlerin yapıtaşı aminoasittır. Ancak protein molekülü içerisinde aminoasit molekülü bulunmaz.

Proteinlerin ayracı : Biüret çözeltisidir. Proteinler bu çözeltiyle ısıtıldığında leylak rengi meydana gelir. Veya nitrik asitle muamele edilirse sarı renk oluşur.

Not: İnsülin hormonu 16 çeşit toplam 51 aminoasitten oluşur. Sentetik olarak üretilir. Yüksek ısı, yüksek basınç, asitlik gibi tesirlerle proteinlerin zincir yapısı bozulur. Buna denatürasyon denir. Etki hafif ise normal şartlara dönüşte yapı eski halini alır. Buna renatürasyon denir. Etki şiddetli ise geriye dönüş olamaz. Proteinlerin fazlası genellikle depo edilmez Proteinlerin yapısına katılan aminoasitler DNA’ daki nükleotidlerin denetiminde dizilir. Bu nedenle canlılardaki akrabalık¤ dolayısıyla benzerliklerin saptanması proteinlerdeki aminoasit sayısı ve çeşidindeki benzerlik oranı ile belirlenir. Yakın akrabalardaki protein benzerliği uzak olanlara oranla daha fazladır. Doku yada organ nakillerinin ( Transplasyon) yakın akrabalar arasında yapılmasının temel nedeni budur.

Proteinlerin İnsan Vücudu İçin Önemi
Proteinler vücudun en küçük birimi olan hücrelerin yapı taşını oluşturduğundan proteinsiz canlılık düşünülemez. Ancak vücutta önemli bir protein deposu bulunmamaktadır. Protein yetersizliğinde büyüme yavaşlar hatta zamanla durabilir. Karaciğer hücreleri protein yetersizliğinden dolayı yenilenemeyeceğinden siroz hastalığı daha çok görülür.

Protein Bakımından Zengin Besinler
Hayvansal kaynaklı proteinler: süt ve süt ürünleri, her çeşit et, balık, sakatat, yumurta gibi besinlerde bulunur. Bitkisel kaynaklı proteinler:kuru baklagiller, tahıllar, kuruyemişler gibi besinlerde bulunurlar.

Test zamanı Başarılar...

1. Bilimsel bir çalışma yapan araştırmacının veri toplamasının ilk amacı nedir?

A) Kontrollü deney yapmak
B) Teori oluşturmak
C) Hipotez kurmak
D) Tahminde bulunmak
E) Hipotezi kanıtlamak

2. Hipotezle ilgili olan aşağıdaki verilerden hangisi doğru değildir?

A) Problem için ileri sürülen geçici çözüm yoludur
B) Tüm verileri kapsamalıdır
C) Açıklamaya ve doğrulamaya uygun olmalıdır
D) Kontrollü deney yapmayı gerek bırakmamalıdır
E) Yeni tahminlerde desteklenen gerçeklere açık olmalıdır

3. Aşağıdaki bilim dallarında hangisi en geniş kapsamlıdır?

A) Zooloji
B) Embriyoloji
C) Anatomi
D) Fizyoloji
E) Morfoloji


4. Aşağıdakilerden hangisi nitel bir gözlemdir?

A) Kovadaki su sıcaklığı 20-30 C arasındaydı.
B) Odanın sıcaklığı 210C'dir
C) Kuyu 15 m derinliğinde idi
D) Sporcu 1.85 m yüksek atladı
E) Ahmet 100 m'yi 16 saniyede koştu

5. I. Hipotez kurmak II. Kontrollü deney yapmak III. Problemi belirlemek IV. Tahminde bulunmak V. Hipotezi değerlendirmek
Yukarıdaki bilimsel çalışma basamaklarının doğru olarak sıralanışı aşağıdakilerden hangisinde verilmiştir?


A) I-II-III-IV-V
B) III-I-IV-II-V
C) III-IV-I-II-V
D) II-I-III-V-IV
E) I-IV-III-V-II


6. "Sıtma hastalığı sivrisineklerden insanlara geçer" Hipotezini kanıtlamaya çalışan bir bilim adamı, sivrisineklerin ısırdığı bütün insanların sıtmaya yakalanmadığını görmüştür. Bu bilim adamının yapacağı ilk iş nedir?

A) Nitel gözlemler yapmak
B) Hipotezini teoriye çevirmek.
C) Tahminde bulunmak
D) Hipotezini kısmen değiştirmek
E) Kontrollü deneyler yapmak


7. Aşağıdaki karbonhidrat çiftlerinden hangileri yalnızca hayvanlarda bulunur?

A) Glikojen- Nişasta
B) Laktoz-Selüloz
C) Nişasta-Selüloz
D) Glikojen-Laktoz
E) Kitin-Selüloz

8. 55 tane glikozid bağının bulunduğu bir nişasta molekülü sentezlenirken kaç mol H2O açığa çıkar?

A) 56 B)55 C) 54 D) 24 E) 23

9. Baygınlık geçiren bir insana çabucak şeker verilmesi gerekiyorsa aşağıdakilerden hangisini kullanmak en uygun olur?

A) Sakkaroz
B) Maltoz
C) Glikoz
D) Laktoz
E) Nişasta

10. Aşağıdakilerden hangisi glikozun temel özelliklerinden değildir?

A)Kanda bulunur
B)Sindirim enzimlerinden etkilenmez
C)ATP nin yapısına katılır
D)Hücre zarı yapısına katılır
E)Polisakkaritlerin temel yapı taşıdır

11. Aşağıda verilen organik maddeler ve bağlarında; hangi eşleştirme yanlıştır?

A)Protein-peptid
B)Yağ-ester
C)Maltoz-glikozit
D)DNA-fosfodiester
E)Nişasta-ters glikozit


12. Aşağıdaki moleküllerden hangisinin hidrolizinde tek tip monomer oluşur?

A)Maltoz
B)Laktoz
C)Yağ
D)Sukroz
E)ATP

Soruların cevaplarını istek üzerine özel mesaj olarak gönderebilirim. Ayrıca sorularda anlamadığınız ya da açıklama istediğiniz yerlerde yardımcı olmaya hazırım.

Nükleik Asitler ATP Vitaminler ve Enzimler

Nükleik asitler (DNA ve RNA) tüm canlılarda bulunan dev moleküllerdir. Hücrelerde gerçekleşen her türlü metabolik olay, üreme, gelişme ve büyüme nükleik asitlerin denetiminde ve yönetiminde gerçekleşir.

5.1NÜKLEİK ASİTLERİN YAPISAL VE KİMYASAL ÖZELLİKLERİ
Her hücrede DNA ve RNA olmak üzere iki çeşit nükleik asit vardır. Her ikisinin de kimyasal yapısı büyük benzerlikler taşır. Nükleik asitler nükleotid denilen yapı birimlerinin yanyana gelmesi ile oluşmuş dev zincirlerdir. Nükleotidler de üç ayrı molekülün birleşmesi ile oluşmuştur.
Bu moleküller ;
- Şeker (5 C'lu)
- Organik baz
- Fosfat' tır.


Nükleik asitlerin temel birimi olan nükleotidler ve bu nükleotidlerin nükleik asitleri
meydana getirmek üzere birbiriyle bağlanışı


Şeker

Nükleik asitlerdeki şeker 5'C ludur. RNA'daki şeker riboz DNA daki şeker bir oksijen eksiği ile deoksriboz dur.



Nükleik asitlerin yapısına katılan beş kartonlu şekerler deoksiriboz'un ribozdan bir oksijen eksik olduğuna dikkat ediniz.


Organik Baz

Bazlar, azot ve karbon atomlarının halka şeklinde birleşerek meydana getirdiği moleküllerdir. Azotlu organik bazlar kimyasal yapılarına göre purin ve pirimidin olmak üzere başlıca iki gruba ayrılır.



Nükleotidlerin yapısına katılan azotlu organik bazların genel formülleri


Purin grubu bazlar çift halkalıdır, Adenin (A) ve Guanin (G) olmak üzere iki değişik şekli vardır. Purinler hem DNA hem de RNA nükleotidlerinin yapısına katılır.
Pirimidin grubu bazlar ise tek halkalı olup, Sitozin (C), Timin (T) ve Urasil (U) adı verilen üç çeşit baz ihtiva eder. Pirimidinlerden sitozin hem DNA hem de RNA nın yapısına katılır. Timin DNA nın, Urasil ise RNA nın yapısında bulunur.

DNA Bazları RNA Bazları
Adenin (A) Adenin (A)
Guanin (G) Guanin (G)
Sitozin (C) Sitozin (C)
Timin (T) Urasil (U)

Fosfat (H3PO4)

Moleküllere asitlik özelliği verir. DNA ve RNA'daki yapısı aynıdır.


DEOKSİRİBONÜKLEİKASİT (DNA)

Canlı organizmaların hücrelerindeki en önemli moleküldür. DNA'nın tamamı çekirdek içinde bulunur. Ancak mitokondri ve kloroplast içinde de bu organellere özgü DNA bulunabilir.
DNA'nın yapısında RNA dan farklı olarak, Deoksiriboz şekeri ve Timin bazı bulunur. DNA iki nükleotid zincirinin karşılıklı olarak bağlanmasından meydana gelmiştir. Zincirler birbirlerine bazlar arasında oluşan zayıf Hidrojen bağları ile bağlanır. Bu bağlanmada ;



DNA'nın Yapısına Katılan Moleküllerin Temsili Olarak Gösterilişi ve Karşılıklı Dizilişi



Adenin (A) ile Timin (T) arasıda iki H bağı, Guanin (G) ile Sitozin (S) arasında üç H bağı kurulur. Buna göre şu sonuçları çıkarabiliriz.
- Adenin (A) nükleotid sayısı = Timin (T) nükleotid sayısı




- A/T = 1 , G/S = 1
- DNA'nın birinci zincirindeki nükleotid dizilişi biliniyorsa, ikinci zincirdeki nükleotid dizilişi de saptanabilir. Örneğin A - S - G - T - A zincirinin karşısında T - G - S - A - T zinciri bulunur.
- DNA molekülünün en önemli özelliklerinde biri her canlıda farklı dizilişte olmasıdır. Bu farklılıkla canlılar arasında çeşitlilik oluşur.

DNA'nın Görevleri

DNA'nın iki önemli görevi vardır. Birincisi kendisini eşleyerek miktarını iki katına çıkarması ile hücre bölünmesini başlatması, İkincisi ise hücredeki diğer olayları protein sentezleyerek yönetmesidir.

A) DNA Molekülünün Eşlenmesi
(Replikasyon = Duplikasyon)

Hücreler, bölünme öncesinde genetik maddenin (DNA) yeni bir kopyasını çıkarırlar. Bunun için hücrede sarmal halde bulunan DNA bir ucundan açılmaya başlar. Açılan zincirlerin karşısına ortamda bulunan uygun nükleotidler bağlanır. Bu şekil eşlenme DNA zincirinin sonuna kadar devam eder ve tamamlanır.



DNA Zincirinin Kendini Eşleşmesi


Sonuçta hücredeki DNA miktarı iki katına çıkar. DNA; organik bazlarındaki azot atomlarının özelliğine

göre, hafif, ağır veya melez olabilir.

Yapısındaki iki zincirde 14N içeren DNA'lar hafif, yapısındaki iki zinciri de 15N içeren DNA'lar ağır, yapısındaki zincirlerden biri 14N, diğeri 15N olan DNA'lar ise melez DNA olarak adlandırılır. Bu

özelliklere sahip üç grup DNA bir tüpe konulup santrifüjlenirse tüpte üç ayrı katman oluşur.

En alttaki katman ağır, ortadaki melez, en üstteki ise hafif DNA katmanı olacaktır.

1958'de M. Meselson ve F.V. Stahl, E. coli bakterilerini ağır azot (15N) içeren bir ortamda yetiştirdiler.

Bu bakterilerin DNA'ları ağır azot taşıyan bazlardan oluşacaktır. Ağır azotlu ortamda uzun süre

yetiştirilen ağır DNA'lı bakterilerden bir bölümü alınıp normal (14N ) ortamda yalnız bir döl

verecek kadar tutulmuştur.

Yeni döllerin DNA'larının bir zinciri ağır azotlu, öteki zinciri de normal azotlu olacaktır. Bu bakterilerin tümünün melez DNA'lı olması eşlenmeyle oluşan DNA'ların bir zincirinin eski, diğer zincirinin de yeni olduğunu ifade eder. Bu deneyle DNA zincirinin yarı korunumlu olarak eşlendiği anlaşılmıştır.

B) DNA'nın Hücre Yönetimi

Hücredeki metabolik reaksiyonların hızlı ve düzenli olabilmesi için enzimlerin katalizörlüğüne ihtiyaç vardır. DNA enzimlerin yapılmasını kontrol ederek hücredeki olayların hızını ve düzenini sağlar.
Çekirdeğin hücredeki olayları kontrolü çeşitli deneylerle ispatlanmıştır. Bu deneylerden bir tanesi de Acetabularia adlı tek hücreli su yosunlarıyla yapılmıştır. Acetabularia tek hücreli olmasına rağmen gözle görülebilecek büyüklüktedir.


Acetabulariada Çekirdeğin Yöneticiliği




Acetabularia da Çekirdeğin Yöneticiliği


RİBONÜKLEİKASİT (RNA)

Hücrede bulunan ikinci çeşit nükleikasittir. Çekirdek, mitokondri, kloroplast ve sitoplazmada bulunur. Kendilerini eşleme yeteneği yoktur. DNA dan farklı olarak riboz şekeri ve urasil bazı bulundururlar. mRNA, tRNA ve rRNA olmak üzere üç çeşit RNA vardır. RNA'ların hepsi protein sentezinde görev alarak hücre yönetiminde rol oynarlar.

mRNA (mesajcı RNA = elçi RNA)

Sentezlenecek proteinle ilgili bilgiyi çekirdekteki DNA dan alarak sitoplazmadaki ribozomlara götürür. mRNA protein sentezi esasında tekrar tekrar kullanılır. Yeterince protein sentezlenmesinden sonra nükleotidlerine kadar parçalanır. mRNA da üç nükleotidin oluşturduğu yapıya kodon denir.

tRNA (taşıyıcı RNA = transferRNA)

Protein sentezi esnasında kullanılacak olan aminoasitleri tutarak ribozoma getirirler.
tRNA'ların şekli yonca yaprağına benzer. bir ucuna aminoasit bağlanırken diğer ucu ile de mRNA ya bağlanır. Bu uç üç nükleotid içerir ve antikodon adını alır. tRNA'larda tekrar tekrar kullanılabilirler.




DNA VE RNA MOLEKÜLLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

DNA RNA
1. Çift zincirlidir. 1. Tek zincirlidir.
2. Çekirdek, mitokondri ve 2. Çekirdek ve stoplazmada bulunur.
kloroplastda bulunur
3. Kendisini eşleyebilir. 3. Kendini eşleyemez.
4. Özel bazı Timindir. 4. Özel bazı Urasildir.
5. Şekeri Deoksiribozdur. 5. Şekeri Ribozdur.
6. Hücresel olayların 6. Protein sentezini
tümünü kontrol eder. kontrol eder.

GENETİK ŞİFRE

Bir hücredeki tüm olaylar çekirdekteki DNA tarafından yönetilir. DNA genlerden oluşur. Bir genin kapladığı alana lokus denir. Bir gende en fazla 1500 nükleotid vardır. Hücre yönetimi, DNA'nın kendini eşlemesi ve protein sentezi ile yapılır. DNA bu görevleri gerçekleştirirken çekirdekten ayrılmaz. DNA'nın bu özelliği bize onun genetik bilgiyi şifreleyen bir yapısı olduğunu ve ilk emirleri çekirdekte verdiğini gösterir. DNA'nın şifre sözcükleri A, G, S, T bazlarını içeren nükleotidlerdir. DNA zincirindeki üç nükleotitlik birime kodon denir. Genetik bilgiyi saklayan bu kodonlar üzerinden önce mRNA sentezlenir. Sentezlenen mRNA çekirdekten ayrılarak sitoplazmaya geçer. mRNA sitoplazmada ribozom ve tRNA ile kompleks oluşturur. Bu komplekste, DNA'nın mRNA ile şifreli olarak gönderdiği bilgi çözülür ve hücresel olaylar için gerekli olan proteinlerin sentezi tamamlanır.

PROTEİN SENTEZİ

Hücrelerin önemli özelliklerinden biri de protein sentezlemeleridir. Proteinler hücrelerde bulunan aminoasitlerin DNA'daki şifreye göre yanyana getirilmesi ile oluşturulur. Bu olay ise kademe kademe gerçekleşir.

mRNA'nın Sentezlenmesi (Transkripsiyon)

mRNA çekirdekteki DNA üzerinden sentezlenir. Bu sentezin gerçekleşebilmesi için DNA çift zinciri çözülür. Bu çözülen zincirlerin bir tanesi yapılacak olan mRNA'ya kalıplık eder. Bu zincire anlamlı zincir diğerine ise tamamlayıcı zincir denir.




Çekirdekte Transkripsiyon



DNA'dan mRNA sentezlenmesi olayına transkripsiyon denir.

Transkripsiyon
DNARNA

Transkripsiyon gerçekleşirken DNA'daki Adeninin karşısına Urasil, Timin karşısına Adenin, Guanin karşısına Sitozin gelir. Transkripsiyonun tamamlanması ile birlikte mRNA anlamlı zincirden ayrılır. Bu ayrılmadan sonra anlamlı zincir ve tamamlayıcı zincir tekrar birleşerek sarmal oluşturur.

mRNA'nın Sitoplazmaya Geçmesi

DNA'dan ilk şifreyi alan mRNA çekirdek zarındaki porlardan sitoplazmaya geçer.




mRNA Ribozom İşbirliği

mRNA sitoplazmaya geçer geçmez ribozomla birleşir. Bu birleşme ile poliribozom dediğimiz yapı oluşur.



mRNA Ribozom İşbirliği


Bu sırada sitoplazmada yonca yaprağı şeklinde bulunan tRNA'lar aminoasitlerle birleşir.


tRNA'nın Bölümleri


Ribozom, mRNA ve tRNA'ların Kompleks Oluşturması

Aminoasitle birleşen tRNA'lardan ilki polizoma gelir ve tutunur. Hemen arkasından başka bir tRNA'da polizoma tutunur. Bu tutunma ile aminoasitler arasında peptid bağı oluşur ve bir molekül su çıkar.



Protein Sentez Kompleksi


Peptid bağı oluşumundan sonra birinci tRNA polizomdan ayrılır.Ribozom ise bir kodon sağa kayar. Üçüncü bir tRNA polizoma tutunur. Bu tutunmadan hemen sonra 2. ve 3. aminoasit arasıda ikinci peptid bağı kurulur. Bu bağın kurulmasından sonra ikinci tRNA'da ribozomdan ayrılır.



Peptid Bağının Oluşumu tRNA'nın Ayrılması Ribozomun Sağa Hareketi


Protein Sentezinin Tamamlanması

Bütün bu olay ve bağlanma mRNA ipliği bitene kadar devam eder. En son kodon bitiş kodonudur. Ribozom bu kodona gelince protein sentezi biter.



Protein Sentezinin Tamamlanması


mRNA üzerindeki ilk kodona başlatma (start) kodonu denir. Bu kodon bütün mRNA'lar da AUG'dir. mRNA üzerinde protein sentezini durduran kodonlara stop kodonları
Protein sentezi esnasında açığa çıkan su molekülü sayısı peptid bağı sayısına eşittir. Proteindeki peptid bağı sayısı aminoasit sayısının bir eksiğidir. mRNA'daki üç nükleotid bir kodonu oluşturur. Bir kodon bir aminoasit şifreler.
Protein sentezi esnasında su açığa çıktığı için bu reaksiyonlara dehidrasyon reaksiyonu denir.
denir. Bunların nükleotid dizileri şöyledir. UAG, UGA ve UAA dır. Bu kodonlardan birinin mRNA üzerinde bulunması protein sentezinin durması için yeterlidir.

SANTRAL DOGMA PRENSİBİ

DNA'nın kendisini eşlemesi ve protein sentezindeki yöneticilik özelliğini açıklar.
Replikasyonda gerçekleşecek bir mutasyon kalıtsal olarak yavru hücrelere geçecektir.
Transkripsiyonda hatalı mRNA üretimi ile geçici bir hastalık oluşabilir. Bu durum DNA'nın yeni bir mRNA sentezlemesi ile ortadan kalkar. Translasyonda hatalı üretilen protein molekülü imha edilerek ortadan kaldırılır.



Santral Doğma Prensibi


ENZİMLER VE ÇALIŞMASI

Hücrelerdeki yapım ve yıkım reaksiyonlarının başlayabilmesi için aktivasyon enerjisine ihtiyaç vardır. Aktivasyon enerjisine ulaşmadan reaksiyonlar başlayamaz. Hücrelerdeki reaksiyonların böyle bir enerjiye ulaşmaları çok zordur ve zaman gerektirir. Bir hücrede saniyede binlerce reaksiyonun gerçekleştiği düşünülürse aktivasyon enerjisini düşüren etmenlerin olduğu kabul edilir. Bu etmenlere biyolojide enzim denir. Enzimler başlamış olan bir reaksiyonun hızını artırıp aktivasyon enerjisini düşürürler.

Örneğin :

Glukoz, cansız ortamda 200 - 300°C de yanarak CO2 ve H2O'ya dönüşür. Hücrede ise 40°C de yakılarak ürünlerine ayrışır. Aradaki bu farkı sağlayan faktör enzimlerdir.



Aktivasyon Enerjisine Enzim Etkisi


Enzimlerin Yapısı

Enzimlerin temel yapısını proteinler oluşturur. Bazı enzimlerde sadece protein bulunur. Bazı enzimlerde ise protein (Apoenzim) ve koenzim kısımları vardır. Sadece proteinden oluşan enzimlere basit enzim proteinle birlikte koenzim içeren enzimlere de bileşik enzim denir. Bileşik enzimlerde koenzim olmadan apoenzim çalışamaz. Koenzim olarak, NAD, FAD ve B grubu vitaminleri kullanılır. Enzimler etki ettikleri maddeye göre adlandırılırlar. Proteinleri parçalayanlar proteaz ya da peptidaz, karbonhidratları parçalayanlar ise karbohidraz adını alır.


Enzimlerin Reaksiyonu Etkileme Biçimi

Enzimin etkileyerek reaksiyona sokacağı maddeye substrat denir. Geçici olarak enzim substrat kompleksi meydana gelir. Yapım ya da yıkım gerçekleştikten sonra enzim substrattan ayrılır. Bu reaksiyon esnasında enzimler değişmeden reaksiyondan çıkar, substratlar ise ya parçalanır ya da birleşerek daha büyük molekülleri oluşturur.




Enzimlerin Özellikleri

- Her enzim özel bir yapıya sahiptir ve bir çeşit substrata etki eder.
- Enzimlerin yapısı reaksiyonlar esnasında değişmez ve tekrar tekrar kullanılır.
- Bazı enzimler reaksiyonu çift yönlü etkiler
- Enzimler etkilerini substratın dış yüzeyinde başlatır.
- Enzimler vücut dışında da etkilidir.

- Bazı maddeler enzim çalışmasını olumsuz yönde etiler. Bu maddelere inhibitör denir. Hg ve Co önemli inhibitörlerdendir. İnhibitörler reaksiyonu yavaşlatıp tamamen durdurabilir.
- Bazı maddeler enzim çalışmasını olumlu yönde etkiler. Bu maddelere de aktivatör denir. Su, sıcaklık ve pH önemli aktivatörlerdendir.



Enzim-İnhibitör, Enzim-Aktivatör İlişkisi


Enzimlerin Çalışmasını Etkileyen Faktörler

Isı : Enzimler en iyi 20 - 39 °C arasında faaliyet gösterirler. 60°C nin üzerinde yapıları bozulur, 0°C nin altında ise pasifleşirler.
pH : Ortamdaki H ve OH iyonlarının konsantrasyonu enzimlerin çalışması üzerine etkilidir. Bazı enzimler asidik; bazı enzimler nötr, bazı enzimlerde bazik ortamda çalışır.
Enzim ve Substrat Konsantrasyonu : Ortamdaki enzim ve substrat miktarı birlikte artırılırsa reaksiyon hızı artar. Enzim veya substrattan herhangi birinin miktarı sabit bırakılırsa reaksiyon hızı belirli bir değere ulaşır ve o değerde sabit kalır.
Su : Enzimlerin substratlarla kompleks oluşturabilmesi için ortamda belli oranda su bulunması gerekir.

GEN - ENZİM HİPOTEZİ

Enzimler protein yapıdadırlar. DNA'da her proteinin sentezinden sorumlu bir bölge bulunmaktadır. Bu bölgelere gen denir. Buna göre bir enzimin sentezlenebilmesi için o enzimle ilgili genin DNA üzerinde bulunması gerekir. Eğer gen mutasyona uğramışsa enzim hatalı sentezlenecektir. Hatalı enzimlerde sorumlu oldukları reaksiyonları gerçekleştiremezler.




Burada Gen - 2 nin mutasyona uğradığını ya da yok olduğunu düşünürsek, sitrülin arginine çevrilemez. Bu noktada reaksiyon kesileceği için ortamda sitrülin miktarı artacak, arginin ve üre miktarı azalacaktır reaksiyonun devam edebilmesi için ortama enzim 2 verilmelidir.

ATP'NİN YAPISI VE ÖNEMİ

Canlılardaki reaksiyonların gerçekleşebilmesi enerjiye bağlıdır. Canlılar için en önemli enerji kaynağı ATP'dir. ATP ( = Adenozintrifosfat) Adenin bazı, 5 C'lu Riboz şekeri ve üç tane fosfatın oluşturduğu moleküldür.

Enerji ikinci ve üçüncü fosfatı birbirine bağlayan bağda bulunur.



ATP'nin Yapısı


- Adenin ve ribozun birleşmesi ile oluşan yapıya Adenozin
- Adenozine bir fosfat grubunun bağlanması ile oluşan yapıya Adenozin mono fosfat (AMP)
- Adenozin monofosfata ikinci fosfat grubunun bağlanması ile oluşan yapıya da Adenozin di fosfat (ADP)
- Adenozin difosfata üçüncü fosfat grubunun bağlanması ile oluşan yapıya da Adenozin tri fosfat (ATP) denir.
ATP den bir molekül P koparıldığında 7300 kal enerji açığa çıkar.
ATP ® ADP + P + 7300 kal

Açığa çıkan bu enerji sentez (yapımı) reaksiyonlarında, hücre solunumunda, böbrek ve karaciğer faaliyetlerinde, kas kasılmasında, zihinsel faaliyetlerde, sinir iletiminde, duyu organlarının faaliyetlerinde, aktif taşımada ve vücudun diğer bütün işlevlerinde kullanılır.
ATP'ye bağlı olan enerjinin esas kaynağı güneştir. Güneş enerjisi fotosentezle organik moleküllerin bağlarındaki enerjiye çevrilir. Bu enerji daha sonra ADP'ye bir tane fosfat bağlanmasında da kullanılır.

ADP + P + enerji ® ATP

Gerçekleşen bu reaksiyona fosforilasyon (fosfatlama) denir.
ATP; fotosentez, oksijenli solunum, fermentasyon ve kemosentez reaksiyonları ile üretilir.

METABOLİZMA

Hücrede gerçekleşen yapım ve yıkım reaksiyonlarının tümüne metabolizma denir.
Yapım Reaksiyonları (Anabolizma = sentez = asimilasyon) : Hücrelerdeki küçük moleküllerin birleştirilmesidir. bütün sentez reaksiyonları anabolizmaya örnek verilebilir.
Yıkım Reaksiyonları (Katabolizma = analiz = disimilasyon) : Büyük moleküllerin parçalanmasına denir. katabolizmaya hidroliz reaksiyonları örnek verilebilir.
Anabolizma hızı = kabatolizma hızı ise; dengeli bir metabolizma vardır. Orta yaş bireylerinde böyledir.
Anabolizma hızı > Katabolizma hızı ise; pozitif bir gelişme vardır. Genç bireylerde böyledir.
Anabolizma hızı < Katabolizma hızı ise; Negatif bir gelişme vardır. Yaşlı bireylerde böyledir.

Bazal Metabolizma Hızı :

Herhangi bir besin almadan ve kas hareketi yapmadan sadece canlılığını korumak için tüketilen enerji miktarına bazal metabolizma hızı denir.

A) Bazal Metabolizma Ölçülürken :

- Vücut yüzeyi hesaplanır.
- Ölçme sırasında kişinin tam dinlenme halinde tutulmasına dikkat edilir.
- En son besinin ölçme işleminden 12 saat önce alınmasına dikkat edilir.
- Ölçme sırasında ortam sıcaklığı hesaplanır.


össhazırlık.org

kardeşim çok iyi ellerine sağlık...

CANLILIĞIN TEMEL BİRİMİ HÜCRE

Dünya üzerinde yaşayan canlılar, bitkiler ve hayvanlar olmak üzere iki kısımda incelenebilir. Bu canlı organizmaların temel bir takım ortak özellikleri bulunmaktadır.

1. Hücre yapısı: Bütün canlılar hücre ya da hücrelerden oluşmuştur. Hücre organizmanın temel birimidir. Hücrede geçen bir takım olaylar canlılığın devamına izin verir.

2. Beslenme: Canlılar yaşam faaliyetlerini gerçekleştirebilmeleri için dış ortamdan besin olmak zorundadırlar. Hayvansal organizmalar besinlerini dış ortam hazır olarak alırken, bitkiler kendi besinlerini kendileri sentezler.

3. Hareket: Canlılar dış ortamdan gelen uyaranlara karşı tepki gösterirler. Dış ortamdan gelen uyartılar ışık, ısı v.s olabilir.

4. Büyüme: Canlılarda hücre bölünmesi ile hücre sayısı artar. Buna bağlı olarak organizma büyüme eğilimine girer. Organizmaya alınan besinlerin büyük bir kısmı bu amaç için kullanılır.

5. Üreme: Canlılar kendi nesillerini devam ettirebilmek için ürerler. Eşeysiz ve eşeyli üreme olmak üzere iki tip üreme canlılarda görülür.

6. Solunum: Canlıların yapılarına almış oldukları besinleri hücre organ ellerinde oksijenli ya da oksijensiz bir şekilde yakarak enerji üretmeleri olayıdır. Oksijenli solunum olayı özetlenecek olursa;

Besin+Oksijen ———>Su+Karbondioksit+ Enerji

şeklinde gerçekleşmektedir.

Tabiatta birtakım canlılar (Bira mayası) enerji üretmek maksadı ile oksijensiz solunum olayını gerçekleştirir.

Besin ———>Etilalkol+Karbondioksit+Enerji

şeklinde gerçekleşmektedir. Bu olaya aynı za­manda fermantasyon= mayalanma da denir.

7. Boşaltım: Canlılar, çeşitli faaliyetler sonucu organizmalarında oluşan artık maddeleri, kararlı bir iç ortam oluşturmak için atarlar. Canlılar bu olayı gerçekleştirebilmek için çeşitli organ sistemleri oluşturmuşlardır.

8. Sindirim: Canlılar, yapılarına almış oldukları büyük molekülleri küçük moleküllere çevirirler.

9. Sentez: Canlılar, yapılarına almış oldukları küçük molekülleri organizmalarına uygun büyük moleküllere dönüştürürler. Örneğin; protein sentezi

HÜCRENİN YAPISI

Canlıların en küçük temel yapı birimine hücre denir.

Hücre teorisi

1)Bütün canlılar hücrelerden meydana gelmiştir.

2)Hücreler bağımsız hareket ettikleri halde birlikte iş görürler.

3)Hücreler bölünerek çoğalırlar.

Bilinen en büyük hücre deve kuşu yumurtasıdır.Bilinen en uzun hücre ise sinir hücresidir.


Deve kuşu yumurtası



Sinir hücresi

Hücreler ökaryot ve prokaryot olmak üzere iki kısımda incelenir.

Prokaryot hücre:

Kalıtım maddesi etrafında çekirdek zarı bulunmayan ve ribozom hariç hücre organellerine sahip olmayan hücre tipidir. Bakteri ve mavi - yeşil alg örnek verilebilir.



Ökaryot hücre

Kalıtım maddesi etrafında çekirdek zarı bulunan ve hücre organellerine sahip olan hücre tipidir. Ökaryot hücre üç kısımda incelenir.


1) HÜCRE ZARI



· Yağ,protein az miktarda karbonhidrattan oluşur.Hücre zarının yapısı akıcı-mozaik zar modeli ile açıklanır.Bu modele göre zar; yağ denizinde yüzen proteinlerden oluşmuştur.

· Karbonhidratlar hücre zarındaki yağlarla birleşerek glikolipid, proteinlerle birleşerek glikoprotein şeklinde bulunur.Bunun sağladığı avantaj ise hücrelerin birbirini tanıması ve bağışıklıktır.Hücre zarının özgüllüğünü veren kimyasal madde glikoproteindir. Glikolipidi ve glikoproteini golgi sentezler.

· Madde giriş-çıkışı proteinler üzerindeki porlardan olur.

· Zarın özellikleri : Canlıdır,saydamdır,esnektir ve seçici geçirgendir.

· Zardaki proteinler enzim görevi yapar.

· Zarın görevleri :

Hücreyi dağılmaktan korur.
Hücreye şekil verir.
Hücreyi dış etkilerden korur.
Madde alışverişini sağlar.
Zarın seçici-geçirgen olması onun canlı olduğunu gösterir.
Hücre çeperi cansızdır,esnek değildir,tam geçirgendir.Hücrenin dayanıklılığını arttırır, hücreye şekil verir.Üzerindeki deliklere geçit denir.
Selülozik yapıdadır.
Prokaryot hücrelerde de bulunur ama yapısı selülozik değildir.

2) SİTOPLAZMA Hücre zarı ile çekirdek arasını dolduran, canlı, renksiz, yarısaydam, suda çözünmeyen bir sıvıdır.
İki kısımdır.

a) Sıvı kısım: Su,protein,yağ,karbonhidrat,mineral,vitamin,RNA çeşitleri,nükleotidler,ATP ve enzimler gibi organik ve inorganik maddelerden oluşmuştur

Görevi:

1) Biyokimyasal reaksiyonlar için zemin oluşturmak

2) Organellere yataklık etmek.

3) Rotasyon ve sirkülasyon hareketleri ile organellerin hareketini sağlamak.

b) Organeller:Özel yapı ve görevi olan sitoplazmik cisimlerdir.


ENDOPLAZMİK RETİKULUM

smoth endoplazmic reticulum=Granülsüz endoplazmik retikulum
nuclear envelope=çekirdek zarı
nuclear pore=çekirdek poru
Rough endoplazmic reticulum=granüllü endoplazmik retikulum
ribosomes=ribozomlar
cisternea-sisterna
Hücre zarından çekirdek zarına kadar uzanan zarlı kanallar sistemidir.
Memeli alyuvarı hariç bütün çekirdekli hücrelerde bulunur.
Hücre içine ve dışına madde taşır.Bazı maddeleri depolar.(Ca ve protein).
Çekirdek zarı ve golgiyi yapar.Hücreyi bölmelere ayırarak,sitoplazmadaki asidik ve bazik tepkimelerin birbirini etkilemeden yapılabilmesini sağlar.
Üzerinde ribozom bulunanlarına granüllü ER; bulundurmayanlara da granülsüz ER denir. Granüllü ER enzim salgılayan hücrelerde, granülsüz ER yağ sentezleyen hücrelerde çoktur.

GOLGİ


Çekirdeğe yakın bulunur.Hücre zarı yapımına katılır.
Salgı maddelerin yapılması,paketlenmesi ve salgılanmasından sorumludur.Onun için süt bezi, tükrük bezi,ter bezi gibi salgı yapan hücrelerdeki sayısı diğer hücrelerdekilere oranla daha fazladır.
Enzimleri paketliyerek lizozomu oluşturur.Hücre zarı yapımına katılır.
Glikoprotein,lipoprotein,mukus,bağ dokusu ara maddesi ve ayrıca bitkilerde selülozlu maddeler salgılar.
Memeli alyuvarı hariç bütün çekirdekli hücrelerde bulunur.

LİZOZOM

Büyük moleküllü besinleri parçalar.Kurbağa larvalarında kuyruğun kopması,salgılama dönemi biten memelilerde süt bezlerinin körelmesi,pasif kalan kasların küçülmesi,harap olmuş dokuların, yaşlı alyuvarların ve vücuda giren mikropların yok edilmesi lizozom sayesindedir.
Fagositoz ve pinositoz yapan hücrelerde çoktur.ÖRNEK:Akyuvar hücresi ve tek hücreliler.
Lizozom parçalanırsa hücre kendini sindirir.Buna otoliz denir.
Lizozomun etrafındaki zar golgiden oluşur.
İçerisindeki enzimler ribozomlarda üretilir.

Üretilen enzimler ER ile taşınır.

ER ile taşınan enzimler golgide paketlenerek lizozom oluşturulur.

· Yani lizozomun oluşmasında ribozom,golgi ve ER etkilidir.

NOT 1 : (Bazı kitaplara göre)Hayvanlara özgüdür.Bitkilerde ise lizozom benzeri yapılara fitolizozom denir.

RİBOZOM

Bütün hücrelerde bulunan en küçük organeldir.
Protein ve rRNA’dan oluşur.Çekirdekçikte üretilir.
Zarsızdır ve iki birimdir.Üst birim(büyük birim) protein,alt birimse(küçük birim) rRNA’dan oluşur.
Protein ve enzim sentezler.
Granüllü ER ve çekirdek zarı üzerinde,mitekondri ve kloroplastın sıvısında ve ayrıca sitoplazma da bulunabilir.
Yoğun protein sentezi sırasında yan yana gelerek polizomları oluştururlar.
Her canlıda ribozomların farklı olmasının sebebi rRNA’ ların farklılığındandır.
Bir hücrenin canlılığını sürdürebilmesi için mutlaka ribozoma ihtiyacı vardır.(Enzimlerden dolayı)
Enzim salgılayan bez hücrelerinde sayısı daha fazladır.


MİTOKONDRİ


Çift zarlıdır.İç zar kıvrımlıdır.
Kıvrımlara krista,zarların arasını ve içini dolduran sıvıya matriks denir.
Oksijenli solunum yaparak enerjinin üretildiği ve depolandığı yerdir.
Enerji ihtiyacı fazla olan kas,sinir ve karaciğer gibi hücrelerde sayısı daha fazladır. Bulundukları hücrenin de enerjiye en çok ihtiyaç olan bölümlerinde toplanırlar.
ÖRNEK:Sinirlerin sinaps bölgelerinde,spermlerin kuyruklarında ve kasların kasılma bölgelerinde,karaciğer hücrelerinde ve beyin hücrelerinde çok bulunur.

Kendine ait DNA,RNA,ribozom ve ETS’si bulunur.
Kendi DNA’sı olmasına rağmen hücre DNA’ sına bağımlıdır.
Bitkilerde mesozom ve klorofil bulunduğundan dolayı mitokondri miktarı daha azdır.
Prokaryotlarda ve memeli alyuvarında bulunmaz.

SENTROZOM


Bazı su yosunu,mantar,hayvan ve insan hücrelerinde bulunur.
Sentriol denilen iki alt birimden oluşur.
Hücre bölünmesi sırasında kendini eşleyerek zıt kutuplara çekilir ve iğ ipliklerinin oluşmasını sağlar.
Hücre dışına uzanan kirpik,kamçı,sil gibi yapıları oluşturur.
Sentrioller dikine duran dokuz çift tüpçükten oluşur.

PLASTİDLER

Sadece bitki hücrelerinde bulunan renk maddesidir.3 tiptir.
a) Kloroplast

Bitkiye yeşil rengini verir.
Çift zarlıdır.İç zarı katmanlıdır.Bu katmanlara grana,içini dolduran sıvıya ise stroma denir.
Fotosentez yaparak besin üretir.
Kendine has DNA,RNA,ribozom ve ETS’si bulunur.
Granalar içinde bitkiye yeşil rengini veren ve fotosentez için gerekli ışığı absorbe eden klorofil vardır.
Bütün bitki hücrelerinde bulunmaz.ÖRNEK:Kökte.
b) Kromoplast


Bitkilerde meyve ve çiçeklerin rengini verir.Likopin(kırmızı),ksantofil(sarı) ve karoten (turuncu) olmak üzere üç çeşittir.
Bitkilerde diğer renkler; koful öz suyunun asit veya baz oluşuna göre renk değiştiren aktokyan denen maddeler ile oluşturulur.
c) Lökoplast

Renksizdir.Genelde kök,gövde ve tohumda bulunur.
Nişasta,yağ ve protein depolar.
Işıkla karşılaşınca kloroplastlara dönüşür.

KOFUL

ER’dan,golgiden,hücre zarından ve lizozomdan oluşabilir.
Hayvansal hücrelerde az ve küçük,bitkisel hücrelerde ise gençken küçük,yaşlandıkça büyürler.Çünkü tuzlu artıklar kofullarda biriktirilir.
Hücre içi osmatik basınç ve pH’ı ayarlar.
Kofulda bulunan su turgor basıncı oluşturarak hücreye diklik ve direnç verir.
Metabolizmanın aktiflik derecesini belirler.Eğer koful büyük ve sitoplazmada miktarı çok ise metabolizma yavaşlar.
Besin kofulu : Fagositoz ve pinositozla alınan besinlerin bir zarla çevrilmesiyle oluşur.Akyuvarlar mikropları fagositoz ve pinositozla aldığında dolayı,akyuvarlarda daha fazla sayıda besin kofulu bulunur.

Kontraktil (vurgan) koful : Tatlı su tek hücrelilerinde bulunan daimi kofuldur.Fazla suyu dışarı atar.

Boşaltım kofulu : Artık maddeleri ekzositozla dışarı atar.


PEROKSİZOM

Bitkisel ve hayvansal hücrelerde bulunan ve içerisinde katalaz enzimi bulunan organeldir.
İçerisindeki katalaz enzimi H2O2 ‘yi H2O ve O2′ye parçalar.
H2O2 hücre için çok tehlikelidir.Çünkü O2′nin reaksiyona girmesini yani solunumu önler.
Sitoplazmanın pH derecesi 8,0′dır.
Hücre Çeperi: Hücre zarı üzerinde selüloz birikmesi ile oluşur. Bitki hücresine sertlik ve desteklik verir. Bitki hücrelerinde bulunur.ölüdür.bazen yapısına bağlı olarak kütin, lignin mum gibi maddeler katılır.


3) ÇEKİRDEK

Hücre bölünmesini sağlar.Kalıtım bilgisini taşır. Hücresel olayların yönetilmesinde ve karakterlerin sonraki nesillere aktarılmasında görevlidir4 bölümdür.
A) ÇEKİRDEK ZARI

· Çift katlı bir zardır.

· Üzerindeki deliklere por denir.Bunlar hücre zarındaki porlardan daha büyüktür.

· Hücre bölünmesi sırasında kaybolan bu zarın bölünmeden sonra yeniden yapılmasında ER ve golgi görevlidir

B) ÇEKİRDEK SIVISI

· Homojen görünümlüdür.İçerisinde bol miktarda ATP,nükleotit,ribozom ve protein bulunur.

C) ÇEKİRDEKÇİK

· Bol miktarda RNA ve protein bulunur.Ribozom sentezi yapılır.Bakterilerde yoktur.

D) KROMATİN İPLİK

· Hücrede en çok bulunan maddedir.

· DNA’nın kendisi olup kromozomları oluşturur.Kromozomlar DNA ve proteinden oluşmuştur.

Kalıtsal karakterleri taşır.Üreme ve büyümeyi sağlar.Hücreyi yönetir.

Kromozom sayısı, türlere göre değişkenlik gösterir. Örneğin insanda 46, soğanda 16 kromozom bulunur.

Homolog Kromozom:Birisi anneden diğeri babadan gelen şekil ve yapısı aynı olan karşılıklı lokuslarında aynı karakter üzerine etkili genleri taşıyan kromozomlara denir. Homolog kromozom taşıyan hücrelere diploid( 2n) hücre denir.Üreme hücreleri gibi (n) kromozom taşıyan hücrelere haploid hücre denir.

Bitki ve Hayvan Hücresi Arasındaki Farklar


Bitki Hücresi

1 Hücre zarının dışında hücre duvarı(hücre çeperi) bulunur.
2.Hücre duvarının varlığı nedeniyle köşeli bir görünüme sahiptir.
3.Bitkinin yeşil kısımlarındaki hücrelerde kloroplast bulunur.
4.Sentrozom yoktur.
5.Az sayıda ve büyük kofulları vardır.


Hayvan Hücresi

1.Hücre duvarı yoktur.
2.Hücre köşeli değil genellikle yuvarlağa yakın şekildedir.
3.Kloroplast yoktur.
4.Senrozom vardır.
5.Kofullar çok sayıda ve küçüktür.

HÜCRE ZARI VE MADDE ALIŞVERİŞİ

Hücre Zarı
Hücre zarı seçici geçirgendir. Bu nedenle;
-(-) iyonlar (+) iyonlardan daha kolay zardan geçer. Çünkü zarın dış yüzü genelde (+) yüklüdür.
-Yüksüz (nötr) moleküller, iyonlardan daha kolay geçer.
-Yağda çözünen maddeler zardan kolay geçer.
-Yağı çözen maddeler (eter, alkol, kloroform) zarın yapısını bozarak zardan kolayca geçer.
-Monomer durumdaki ya da küçük moleküller (glikoz, yağ asiti, gliserin, aminoasit, vitamin, su, tuzlar, gazlar) hücre zarından geçerler.
-Kompleks büyük moleküller (protein, polipeptit, dipeptit, yağ, maltoz, nişasta, glikojen vb.) hücre zarından geçemez.
Bu moelküller sindirilerek yapı birimlerine parçalanırsa ancak yapı birimleri zardan geçer. Büyük moleküllerin parçalanarak zardan geçebilecek hale getirilmesine "sindirim" denir. Sindirimin amacı maddeleri hücre zarından geçebilecek hale getirmektir.

Hücrede Madde Alışverişi
• Hücre zarında gerçekleşen bir olaydır.
• Canlılığın devamı için gereklidir.
• Hücre zarından geçebilenler :
O2,CO2,CO,su,mineraller,glikoz,fruktoz,galaktoz,ya ğ asidi,gliserol,a.asit,vitamin,alkol
• Hücre zarından geçemeyenler :
Protein,yağ,karbonhidrat
• 4 yolla olur.

1) DİFÜZYON



• Bir maddenin çok olduğu (yoğun olduğu) ortamdan az olduğu ortama (az yoğun ortama) doğru hareket etmesine denir.
• Porlardan geçebilecek büyüklükteki maddeler difüzyona uğrar.Porlardan büyük maddeler difüzyon yapamaz.
• Enerji harcanmaz.
• Enzim kullanılmaz.
• Canlı ve cansız ortamda görülebilir.Canlılık delili değildir.
• Denge sağlanana kadar devam eder ve durur.
ÖRNEK : Odaya dökülen kolonyanın her tarafa dağılması.Akciğerdeki oksijenin kana geçmesi.İnce bağırsaktaki glikozun kana geçmesi.
1-a)Kolaylaştırılmış difüzyon:Hücre zarından geçebilen ve osmotik basınca neden olan glikoz gibi tanecikler, yoğunluk farkıyla zardan geçerler. Bu tanecikler osmotik basınçla yüksek olan ortamdan (hipertonik ortam ) hücreye geçerler. Ancak madde alışveriş hızının yeterli olmadığı zamanlarda hücrenin daha hızlı difüzyon yapması gerekebilir. Böyle zamanlarda maddeler zardan bir enzim yardımıyla hücre içine alınarak difüzyon hızlandırılır. Kolaylaştırılmış difüzyon çözünen maddeler için geçerlidir.
Kolaylaştırılmış Difüzyonun Özellikleri
Kolaylaştırılmış difüzyonla hücre içine zardan geçebilen çözünen maddeler alınır. Yoğunluk farkıyla gerçekleşir. Hücre ATP harcamaz. Enzimler olmasada yürür ama çok geç yürüyeceğinden bir işe yaramaz. Hücre içi ve dışı arasındaki yoğunluk farkı kolaylaştırılmış difüzyon hızını etkilemez.

DİFÜZYONU ETKİLEYEN FAKTÖRLER
1) Küçük moleküller,büyük moleküllere göre daha kolay geçerler.
2) Nötr moleküller iyonlara göre daha kolay geçer.Çünkü zarın dış kısmı da iyonik yapıdadır.
Negatif iyonlar biraz daha kolay geçer.
3) Yağda çözünen maddeler de çözünmeyenlere göre daha kolay geçer.(A,D,E,K vitaminleri)
4) Yağı çözen maddelerde kolay geçer.(Alkol ve eter gibi.)
5) Por sayısı ve sıcaklık arttıkça difüzyon hızı da artar.
6) İki ortam arasındaki yoğunluk farkı ne kadar çoksa difüzyonda o kadar hızlı olur.
7) Akışkanlığı fazla olan ortamlarda difüzyon hızlı olur.
DİYALİZ : Suda çözünmüş maddelerden bazılarının yarı geçirgen zardan difüzyonuna denir.Böbrekleri çalışmayan insanlarda suni olarak oluşturulan bir ortamla kandaki üre temizlenir.

2) OSMOZ
• Suyun difüzyonudur.Suyun çok olduğu yerden az olduğu yere geçmesidir.


Osmoz deneyi


Bitki hücrelerinde osmozla hücreye girebilecek su miktarı hücre duvarı tarafından sınırlandırılarak hücrenin patlaması önlenir.



HİPERTONİK ORTAM(ÇOK YOĞUN ORTAM)
• Bir hücre kendisinden daha yoğun bir ortama konursa su kaybederek büzülür.Bu olaya
plazmoliz denir.


solution is hypertonic=hipertonik ortam
water moves out of the cell=su hücre dışına hareket eder
water molecules=su molekülleri
salt=tuz

HİPOTONİK ORTAM(AZ YOĞUN ORTAM)
• Bir hücre kendisinden daha az yoğun bir ortama konursa su alarak şişer.Bu olaya deplazmoliz denir.
• Bitki hücrelerinde deplazmoliz devam ederse hücre şişer ve turgor durumuna geçer.
• Hayvan hücrelerinde deplazmoliz devam ederse hücre patlar.Buna hemoliz denir.


solution is hypotonic=hipotonik ortam
water moves into the cell=su hücre içine hareket eder
water molecules=su molekülleri
salt=tuz


İZOTONİK ORTAM(DENGE ORTAM)
• Bir hücre izotonik bir ortama konursa hiçbir değişikliğe uğramaz.


Solution is isotonic=izotonik ortam
Water goes in both directions=su her iki yöne hareket eder
Water molecules=su molekülleri
salt=tuz

Aşağıda osmoz olaylarını daha iyi görebilirsiniz



OSMATİK BASINÇ
• Hücre içerisindeki çözünmüş maddenin hücre zarına yaptığı basınçtır.Yada (etki=tepkiye
göre)hücre dışındaki suyun yoğunluk farkından dolayı hücre içerisine girmek için zarlara
yaptığı basınçtır.
• Çözünmüş madde miktarı (hücrenin yoğunluğu) arttıkça osmatik basınç artar.

TURGOR BASINCI
• Hücre içerisindeki suyun hücre zarına (yada çepere) yaptığı basınçtır.
• Kofullar tarafından ayarlanır.
• Turgor çok artarsa su girişi durur.
• Turgor, otsu bitki ve yaprakların dik durmasını sağlar.
• Turgor, stomaların açılıp kapanmasını sağlar.
• Turgor, bazı nasti(ırganım) hareketlerini sağlar.
• Suyun hareketi daima O.B' ın fazla olduğu yere doğrudur.

3) AKTİF TAŞIMA
• Bir maddenin az olduğu yerden çok olduğu yere geçmesidir.
• Porlardan geçebilecek büyüklükteki maddeler aktif taşıma ile taşınır.
• Enzim kullanılır.
• Enerji harcanır.
• Sadece canlı hücrelerde görülür.
• Denge yoktur.
• Taşıyıcı moleküller kullanılır.


ÖRNEK:İnce bağırsaktaki glikozun kana geçmesi.Böbrekteki geri emilim.
NOT 1 : Hücre zarından geçebilecek büyüklükteki bir maddenin miktarı hücre içi ile hücre
dışı arasında farklılık oluşturuyorsa burada aktif taşıma var demektir.
NOT 2 : Sıcaklık artışı,molekülün alınmasını hızlandırmaz.


4) ENDOSİTOZ VE EKZOSİTOZ
• Hücre zarından geçemeyecek büyüklükteki maddelerin oluşturulan ceplerle içeri alınmasına endositoz;yine aynı yolla dışarı atılmasına ekzositoz denir.
• Hücre zarından geçemeyecek büyüklükteki katı maddelerin içeri alınmasına fagositoz;sıvı maddelerin içeri alınmasına pinositoz denir.

ENDOSİTOZUN ÖZELLİKLERİ
• Enerji harcanır.
• Enzim kullanılır.
• Hücre zarı azalır.Hücrenin içeriği artar.
• Hücreye alınan bu büyük maddeler lizozomdaki ve besin kofulundaki hücre içi enzimlerle parçalanır.
• Tek hücrelilerde ve akyuvarlar da çok görülür.
• Canlılık delilidir.
• Denge yoktur.
• Bitki hücrelerinde ve diğer çeperi olan hücrelerde görülmez.



EKZOSİTOZUN ÖZELLİKLERİ
• Enerji harcanır.
• Enzim kullanılır.
• Hücre zarı artar.Hücrenin içeriği azalır.
• Canlılık delilidir.
• Denge yoktur.
• Boşaltım kofulu ve golgi yardımıyla atılır.
• Bitki ve hayvan hücrelerinde görülür.


NOT 3 : Tatlı sularda yaşayan bir hücrelilerde fazla suyu dışarı atan kontraktil koful
bulunur.Hücre içerisindeki fazla suyun nedeni suyun osmozla içeri girmesidir.
NOT 4 : Bir bitki hücresinin turgor durumuna geçmesinde a)Ortamın yoğunluğu
b)Hücre içindeki madde yoğunluğu c)Çeperin selülozdan yapılmış olması etkilidir.
NOT 5 : Endositoz ve ekzositozda yoğunluk farkı yoktur.Ama aktif taşıma,difüzyon ve
osmozda vardır.

yha benm bi sorum varda yanıtlarsanız cok sevınırım :)

SORU:peroksizom organali çalışmadığı zaman hücrede görülen olumsuz durumlar nelerdir??

Peroksizom hücrede bulunan bir organeldir ve içerisinde hücre için toksik etki gösteren hidrojen peroksiti su ve oksijene dönüştüren katalaz ve bunun yanında diğer zehirli peroksit ürünlerini de etkisiz hale getiren enzimler ve biyokimyasal maddeler vardır. Hücre içinde oksidatif reaksiyonlar sonucu moleküler oksijen hidrojen perokside dönüşür. Bundan dolayı peroksizom oksidatif reaksiyonların yani metabolik aktivitenin çok fazla olduğu karaciğer böbrek ve kalpkası hücrelerinde çok fazla bulunur. Bu hidrojen peroksit peroksizomlarda toksik olmayan su ve 1/2 oksijene dönüştürülür. eğer peroksizomlarda bir bozukluk olursa ki bu daha çok katalaz enzimindeki bir bozukluk sonucu ya da peroksizomlardaki yapısal bir bozukluk sonucu peroksizom görevini yerine getiremeyecek ve hücrede hidrojen peroksit birikecek. Hidrojen peroksit toksik etki yarattığı için ve zehirli olduğu için hücreye girecek ve hücreyi zehirleyerek öldürecek.

Ayrıca hayvanlarda peroksizomlar endoplazmik retikulumların yanında kolesterol sentezinde ve kolesterolden safra asidi sentezinde de görev alırlar. Yine peroksizomlardaki bozukluk sonucu kolesterol sentezindeki eksiklik sonucu düşük miktarda kolesterol sentezleme gerçekleşecek ki kolesterol birçok vitaminin kaynağı ve hücre zarının önemli bileşiklerinden biridir. Safra asidi ise yağların mekanik sindiriminde çok önemli bir göreve sahiptir. Bu bozulma sonucunda yağ asitlerinin mekanik sindirimi yavaşlayacaktır.
Bitkilerde bulunan peroksizomlar tohumlarda ve filizlenme sırasında enerji eldesi için yağ asitlerini şekerlere dönüştürürler. Bitki şekeri enerji eldesi için parçalar. Perokszomlarda bir bozukluk olursa bitki tohumunda ya da filizlenme sırasında enerji elde edilemeyecek ve filizlenme duracak ve tohum gelişemeyecektir. Çünkü unutmayalım ki bitkiler enerji kaynağı olarak sadece karbohidratları kullanırlar. Bizim gibi yağları ve proteinleri direk enerji kaynağı olarak kullanmazlar.
Ayrıca bazı bitkilerde gerçekleşen fotosolunum olayında da peroksizomlarda görev almaktadır. Fotosolunumu açıklayacak olursak.

Fotosolunum, Kalvin döngüsü olarak da bilinen fotosentezin ışıklı devre reaksiyonlarının ana enzimi RuBisCo (RuBP) tarafından gliseraldehit 3-fosfat (G3P) üretiminin farklı bir yoludur. Bununla beraber RuBisCo karbondioksiti oksijene dönüştürür, RuBisConun oksitlenmesi genellikle glikolat ve bir gliserid ile sonuçlanır. Bu genellikle oksijen seviyeleri yüksek olduğunda meydana gelir, örneğin kurak günlerde su kaybını önlemek için stomalar kapandığında.

Fotosolunum üç organelle meydana gelir:
Kloroplastlar,
Peroksizomlar ve
Mitokondri. Fotosolunumda ATP üretimi olmaz.

Oksidatif fotosentetik karbon döngüsü reaksiyonu RuBisCO oksigenaz aktivitesi tarafından katalizlenir.

RuBP + O2 → Fosfoglikolat + 3-fosfogliserat
Normal olarak aerobik solunum mitokondride geçer fakat fotosolunum kısmen kloroplastlarda, kısmen peroksizom ve mitokondride geçer. Eğer ortam sıcaklığı artarsa su kaybını önlemek amacıyla stomalar kapanır. Fakat fotosentezle hücreler arası boşluklardaki CO2 fiksasyonu ve sonuçta O2 çıkışı devam eder. Ama stomalar kapalı olduğundan içeri daha fazla O2 giremez, O2 dışarı çıkamaz. Bir süre sonra O2/CO2 oranı yükselir. RuBP karboksilaz CO2'e fazla duyarlı değildir yani düşük CO2 derişiminde RuBP çalışmaz. O zaman çift yönlü çlaışan RuBisCo (Rubilazdifosfatoksigenaz) aracılığıyla ribuloz1,5difosfat O2 ile birleşerek 1 mol gliserat 3-fosfat ve 1 mol fosfoglikolat (glikolit asit) oluşturur. Bu olay fotosolunum olarak tanımlanır.

Peroksizomdaki bozukluklar sonucu bu enzimlerdeki bir aktivite eksikliği ya da organeldeki bir yapısal bozukluk olabilir. Fotosolunum tam anlamıyla gerçekleşemeyecek ve bitki su kaybını önleyemeyecek ve kuruyarak ölecek.


Anlattıklarım daha çok peroksizomlardaki biyokimyasak bozukluklar sonucu hücrede görülen sorunlar. Tabi bunların yanında tıbbi hastalıklara da neden olmaktadır. Ama ben o hastalıklara girmedim. İsterseniz onlar hakkında da kısa bir açıklama yapabiliriz.

onlarıda kısaca acıklarsanız sevinirim

simdıden teşkurler..


Lise 1-2-3

MollaCami.Com