Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Edebiyat..2

DOÇ. DR.
NAZAN BEKİROĞLU'nun araştırması: Osmanlı Kadın Şairleri

Osmanlıda kadın şairler kadar, kadın şairler üzerine yapılmış araştırmaları da gözden geçirmek isteyen bir araştırmacı hayal kırıklığına uğramayı peşinen göze almak zorundadır. Sözünü ettiğim hayal kırıklığı kadın şair sayısının azlığı gibi bunlar üzerine yapılan araştırmaların sayısının da azlığından kaynaklanmaktadır.
Geleneksel dönemde edebiyat tarih ve tenkidinin yerini tutan tezkirelerle sınırlı kalan edebî araştırmalarda adı geçen kadın şair sayısı iki elin parmaklarından çok az fazladır. Tezkirelerin sınırlı ifade kalıplarına sıkışmış olarak birbirine benzer cümlelerle tanıtılan, bir çoğunun eserleri dahi elimize ulaşmış olmayan bu şairler hakkında doyurucu araştırmaların yapılmış olmasını zaten bekleyemeyiz.
Tanzimat sonrasında sayılarında artış görülen kadın şairler üzerinde ise münferit ve ciddi birkaç çalışmanın varlığına rağmen; kadın şairlerimizi başlangıçtan itibaren ele alarak ortaya gerçek bir panorama çıkaracak sistemli bir çalışmanın henüz yapılmadığı aşikârdır.
Zeynep Hatun
Mihrî Hatun
Ani Hatun
Fıtnat Hanım
Leylâ Hanım
Şeref Hanım
Âdile Sultan
Tevhîde Hanım
Feride Hanım
Hatice Nakiye Hanım
Sırrî Hanım
Münire Hanım
Fıtnat Hanım (Trabzonlu)
Habibe Hanım
Hasibe Maide Hanım
Hatice İffet Hanım
Leylâ Hanım (Saz)
Nigâr Hanım
Makbule Leman
İhsan Raif
Şükûfe Nihal
Halide Nusret Zorlutuna

ZEYNEP HATUN

Divan şiirinin bilinen ilk kadın şairi. 15. Yüzyılda yaşamış bir kadı kızı ve bir kadı eşi. Çağdaşı olan Mihri Hatun ile aralarında latifeler ve karşılıklı şiir söyleşmeleri var. Divanı, Sultan Mehmet adına düzenlendi. Zeynep Hatun, şiirlerinde, kadının isteklerini, açgözlülük olarak nitelendirir ve döneminin kadınının aşağılık konumundan sıyrılma isteğini anlatır. Zeynep Hatun, bir şair olarak kabul görebilmek için, arzularının “merdane” olmasını ister. Tıpkı alçakgönüllü bir erkek gibi, bilge olmak isteğini vurgular. Yumuşaklık, sevecenlik gibi kadına özgü bazı değerleri, zayıflık ve ruhsal eksiklik diye nitelendirir. Aşık Çelebi, “Mesairus Şuara” adlı kitapta, Zeynep Hatun’un yaşamının son döneminde şiiri bıraktığını, inzivaya çekildiğini anlatır.

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

GAZEL

Keşfet nikabını yeri göğü münevver et
Bu âlem anasırı firdevs-i enver et
Depret lebini cüşe getir hacz-i kevseri
Anber saçını çöz bu cinanı muattar et
Hattın berat verdi saba yeline dedi
Tez er Hatay'a Çin'i tamam et müseehhar et
Yâra yolunda âşk ile derdinden ölenin
Kim der sana ki hecr ile cânın mükedder et
Zeynep çü dost zülfü gibi tarümarsın
Divane olma şiirini divan ü defter et
Zeyneb ko meyli zinet-i dunyaya zen gibi
Merdane var Sade-dil ol terk-i ziver it

MİHRÎ HATUN


1460 ya da 1461'de Amasya'da doğdu ve 1506'da yine burada öldü. Asıl adı Mihrünnisa ya da Fahrünnisa. "Mihrî" mahlasını kendisi de bir şair olan babası Mehmet Çelebi bin Yahya'dan (Belâyî) aldı. Hiç evlenmedi. Sultan 2. Bayezid ve oğlu Şehzade Ahmed’in Amasya Valiliği sırasında kentte toplanan bilgin ve sanatkarların meclislerine katıldı. Mihrî Hatun, Zeynep Hatunla birlikte adı bilinen ilk Türk kadın şairlerinden. Güzelliğiyle bölgede ün salan Mihri Hatun, sade bir dille yazdığı kaside ve gazelleriyle tanınır. Diğer divan şairi kadınlardan aşkı çekinmeden kullanmasıyla ayrılır. Şairi Necati Bey’i kendisine örnek aldığı, şiirlerini Necati Bey'e gönderip fikrini öğrenmeye çalıştığı iddiaları da var. Söylentilere göre Necati Bey ile aralarında duygusal yakınlaşma vardı. Ayrıca şiirlerinde, Müyyedzâde Abdurrahman Çelebi ve Sinan Paşazâde İskender Çelebi’ye duyduğu aşka dair ipuçlarına da rastlanır. Mihri Hanım Divanı 1967'de Moskova'da basıldı.

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER
GAZEL

Ben umardım ki seni yâr-ı vefâ-dâr olasın
Ne bileydim ki seni böyle cefâ-kâr olasın
Hele sen kaaide-î cevrde eksik komadın
Dostluk hakkı ise ancağ ola var olasın
Reh-i âşkında neler çektüğüm ey dost benim
Bilesin bir gün ola aşka giriftâr olasın
Sözüme uymadın ey asılası dil dilerim
Ser-i zülfüne anın âhiri ber-dâr olasın
Sen ki cân gül-şeninin bi gül-i nev-restesisin
Ne revâdır bu ki her hâr ü hasa yâr olasın
Beni âzâde iken aşka giriftâr itdin
Göreyim sen de benim gibi giriftâr olasın
Bed-duâ etmezem ammâ ki Huda’dan dilerim
Bir senin gibi cefâ-kâra hevâ-dâr olasın
Şimdi bir hâldeyüz kim ilenen düşmanına
Der ki Mihrî gibi sen dahi siyeh-kâr olasın

ANİ HATUN

Doğum tarihi bilinmiyor. 1710'da Yenişehir-Fener'de yaşamını yitirdi. Asıl ismi Fatma. Kültürlü bir ailenin kızı olarak İstanbul’da doğdu. Akıllı, bilgili ve eğitimli olan Ani Hatun, “Hace-i Zenan (Kadınların Hocası)” lâkabıyla anılmıştır. Arapça öğrendi, doğu ve Batı edebiyatlarıyla ilgili çalışmalar yaptı. Bir divanı olduğu sanılıyor ama bulunamadı. Usta bir hattat olarak da ün yaptı. Bazı metinlerde hattatlığının şairliğinden bile üstün olduğu belirtilir.

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

GAZEL
Feramuş itti hayli dem beni yad itmeden kaldı
Benim çok sevdigim mahzunu dilşad itmeden kaldı
Nola t'amirine kasd itmese şah-ı cihan banım
Bilür kim hatır-ı viranım abad itmeden kaldı
Kalupdur bahr-i gamda fülk-i dil yok sahil-i maksud
Hayıflar rüzgarim bana imdad itmeden kaldı
Düşelden ran-ı aşk-ı yare zar ü natüvandır dil
Ser-i kuyinde halim yare feryad itmeden kaldı
Niçün derpey olur Ani ki hal-i Kays'ı bilmez mi
O biçare yetürdi kendin irşad itmeden kaldı

FITHAT HANIM

İstanbul'da doğdu, doğum tarihi bilinmiyor. 1780'de yine İstanbul'da yaşamını yitirdi. Asıl adı Zübeyde. Şeyhülislam Ebu İshakzade Mehmet Esad Efendi'nin kızı. Özel derslerle eğitildi. Küçük yaştan itibaren edebiyat ve şiirle ilgilendi. Rumeli Kazaskerlerinden Mehmed Efendi ile evlendi. Günümüze kadar gelen kadın şairler arasında en dikkat çekicilerden biri. Aydın ve şairi bol bir çevrede yetişti, döneminin sanat-edebiyat çevrelerinde bulundu. Şiirleri kadar nükteleri, Koca Ragıp Paşa ve şair Haşmet ile aralarında geçen şakalaşmalarla da bilinir. Ancak günümüze ulaşan bu şakaların bir kısmının uydurma olduğu sanılıyor. Türkçe'yi çok güzel kullanır, şiirlerinde zaman zaman halkın konuştuğu dile de yer verir. Ama şiirlerine kadın içtenliği ve inceliği yansımaz. Yayınlanmış bir divanı var. Kendisini anlamayan, ruhuna denk düşmeyen, şiirle uğraşmasına bir anlam veremeyen kocası Derviş Mehmet Efendi ile evliliğinde mutlu olmadığı biliniyor.


ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER
ŞARKI
Beni derdinle yeter zâr etdin
Yok mu insâfın a zalim söyle
Çeşm-i mestin gibi bîmâr etdin
Yok mu insâfın a zalim söyle
Ruhların taze gülü handandır
Leblerin derd-i dile dermandır
Sühanın mürde-i aşka candır
Yok mu insâfın a zalim söyle
Âşık-ı zâre cefâ kârındır
Öldüren gamze-i hunharındır
Eden ihyâ yine güftarındır
Yok mu insâfın a zalim söyle
Ey Sehi-kamer ü şîrin-güftâr
Bülbül-i vird-i ruhun gerçi hezâr
Var mıdır bencileyin âşık-ı zâr
Yok mu insâfın a zalim söyle

GAZEL
Neşve-i cam-ı muhabbetle gönül cuş eyler
Çekilen der ü gamı cümle feramuş eyler
Kıl hazer alma sakın aşık-ı zarın ahın
Seni bir şuh-ı sitemkara felek dun eyler
Bir nigehle komadı derdimi takrire mecal
Çeşm-i mestin nice guyaları hamuş eyler
Hale-i mah gibi sineye çekmiş mihri
Bezm-i vuslatta o kim yari deraguş eyler
Sen hem gülşen-i hüsnünde figan et cü hezar
Fıtnata derd-i dilin belki o gül guş eyler

LEYLÂ HANIM

Sudur'dan Moralı Zâde Hâmid Efendi'nin kızı ve Keçecizâde İzzet Molla’nın yeğeni. Çocuk denecek yaşta babasını kaybetti, aynı dönemde evlendirildi, bir hafta içinde ayrıldı. Dönemin ünlü şairleri ve dayısı olan Keçecizade İzzet Molla'dan özel ders adı. Saray kadınlarıyla yakın ilişkisi olduğu bilinen, iyi eğitimli ve çok kültürlü bir şair. Hazır cevaplığı ve şakacılığı ile de tanınır. Mevlevî tarikatına katıldı. Mihrî Hatun kadar olmasa da kadın duygularını dile getirmesi ve döneminin koşullarında bir kadın için serbest sayılabilecek söyleyişiyle dikkat çeker. Edebî bir çevrede yaşadığı için verimli bir şair. Şiir dili açık ve sade. Bir Divanı var. 1848'de yaşamını yitirdi. Galata Mevlevihanesi kabristanında toprağa verildi. Pür âteşim açdırma sakın ağzımı zinhâr, mısrasıyla başlayan, Zâlim beni söyletme derûnumda neler var, nakaratlı şarkısı çok ünlü.
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

GAZEL
Yârin âşıkları ile ülfeti pek güçtür güç
O peri vahşidir unsiyyeti pek güçtür güç
Sakın aldanma gönül vâ'd-i visâl-i yâre
Sonra derd ü elem ü mihneti pek güçtür güç
Beni âfv eyle eğer meclise girdiyse rakip
Çekemem doğrusu bu sıkleti pek güçtür güç
Ders-i aşkı açalım dersini vaiz kapasın
Zâhidin bârid olur sohbeti pek güçtür güç
Sohbeti yâr ile de pekçe uzatma Leylâ
O peri vahşidir ünsiyyeti pek güçtür güç
GAZEL
Her seherde Kâbei kûyında estikçe nesim
Âşıka zülfi siyahından gelir anber şemim
Naveki müjgânı gönder sinei mecruhuma
Kûşei gamda dili mahzunuma olsun nedim
Kalim bu aşk ile yanmaktan ey meh ruzüşeb
Yok bana derdü elemden başka bir yârı kadîm
Şiddeti düzahla korkutma beni gel zahida
Aşkıma nisbet benim bir şey midir narı cahim
Kûşei cennet dahi olsa safayab olmayız
Aşk ile olduk hele külhan bucağında mukim
Zulmu çok ettin bugün Leylâ'ye ey şahı cihan
Ruzi mahşerde seninle eylesin bahsi azîm

GAZEL
Hayâli ârızın bağı gönülde gülizarımdır
Açıldı dağlar kim sînede evvem beharımdır
Güli ümmidim açılmaz açıldı soldu hep güller
Bu gülşende figandan bihaber ancak nigârımdır
Hikâyettir sana şerhi derunumdan değil şevka
Senin aşkınla yanmak tabemahşer iftiharımdır
Neden küstün bilir hep cürmün inkâr eylemez âşık
Sebep bu infiale naleî bî ihtiyarımdır
Salın ey nahli nâzım gel nolur bir kerre serv âsa
Sarayındır bu gönlüm ande eşkim cuyibarımdır
Emanet eyledim bir tahfecik ol şahı hubane
Gönül derler anın adına Leylâ yadigârımdır

ŞEREF HANIM

1809'da İstanbul'da doğdu, 1861'de yaşamını yitirdi. Yenikapı Mevlevihanesi kabristanına defnedildiği sanılıyor. Mehmed Nebil Bey'in kızı. Şairi bol ve kültürlü bir ailenin mensubu. Kadirî ve Mevlevî tarikatlarına girdiği biliniyor. Sıkıntılarla dolu bir yaşam sürdü. Padişah II. Mahmud ve Valide Sultan’a yazdığı şiirlerinde bu sıkıntıları anlatır. Geleneksel kalıplar içinde kalan şiirleri sadelikleri ve düzgün anlatımlarıyla dikkat çeker. İlk kez 1867'de Matbaa-i Âmirane'de basılmış bir divanı var.
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

KASİDE
Kasîde-i Bahâriyye der Hakk-ı Müşâriin-ileyh
- Berây-ı Âlî Paşa -

Açıl ey gonce-i zîbâ açıl fasl-ı bahar oldı
Hezârın hasret-i dîdâr ile derdi hezâr oldı
Donandı her taraf üşkûfe-i elvan ile yer yer
Yine sun'-ı Cenâb-ı Kird-gârı aşikâr oldı
Takarrub edicek teşrifi sultân-ı gülin nâ-gâh
Dikildi tûğ-ı şâhî bağ u sahra kânı-kâr oldı
Bahar erdûsını sünbül-teber tebşire geldikde
Kurup çadır çiçekle muntazır her kûh-sâr oldı
Bu eyyâm-ı ferah-zâye tahassür çekmeden fulya
Sarardı sureta bir âşık-ı zar u nizâr oldı
Meğer neşv ü nema bulmuş şarâb-ı erguvan ile
Anın'çün çeşm-i dilber gibi nergis pür-humâr oldı
Görüp zülf-i arûsın ziynet ü dârâtını bî-şekk
Civan perçem başa çıktıkda gayet dil-figâr oldı
Benefşe çıkdı her-câyî deyu ifrât-ı ye'sinden
Olup sünbül perişan lâle yek-ser dâğ-dâr oldı
Eder şeb-bû ile ay-çiçeği gece safa, mehtâb
Görince fûl-ı bahrî yollar üzre hep nisâr oldı
Düzüp zerrin kadehle bezmini çark-ı felek güya
Çekildi bir kenâre cümleden sâhib-vakâr oldı
Sarıldı nahl-ı leylâk üzre güya bir çiçekli şal
Bakup serv u sünûber bîd-i reşkiyle çinâr oldı
Şakâyıkda görince revnak ü rengi kemâlinde
Hasedle zenbakın hep akl u fikri târ u mâr oldı
Bilür erbabı kadrin bak alur göz ile haşhaşa
Ki attâr-ı felekden ehl-i keyfe ber-güzâr oldı
Karanfil yâsemen aşkile sîne çak çak etdi
Ya her dem tazeye meyi etmede bî-ihtiyâr oldı.
Ne kabil misk-i Rûmî ıtr-ı şâhîyle ola hem-bû
Girince araya şimşir bu da'vâ ber-karâr oldı
Bütün ezhâre hâlât-ı hazânı etmeğe ifşa
Gelüp kartopu güya tercemân-ı rûzigâr oldı
Bahâriyye temam olduysa da ey hâme güya ol
Gazel de söylemek şâirlere çünkim şiar oldı
Yine ey gül-izâr-ı işve vakt-ı âh u zar oldı
Bu da'vâya delîl ü şâhid istersen hezâr oldı
Buyur geşt ü güzâr et cümle ezhârı çemen-zârın
Kudûmın öpmeğe hep dîde dûz-ı intizâr oldı
Görince bülbülün cûş u hürüsün fart-ı gayretle
Benim de seyl-i eşkim ğıbta-bahş-ı cûy-bâr oldı
Gelüp bâd-ı sabâ dedi Şeref geç bu hevâlardan
Bu nazmın gerçi evrâk-ı sipihre yadigâr oldı
Ne sarf etdin bahara cevher-i güftârını ancak
Sebeb-i asayiş dünyâya bir âlî-tebâr oldı
Edersin medh ol zât-ı şerifi et ki âlemde
Senası mahz-ı farz u her sağar ü her kibar oldı
Bu vasfa Hazret-i Alî Emîn Paşa sezadır kim
Duây-ı devleti vird-i zeban ü her diyar oldı
Makâm-ı âliyi teşrif edel'den zât-ı ülyâsı
Umûr-ı hâriciyye nâzırıyle pür-vakâr oldı
Huzurunda şükûfe şîşesi olmak ümidiyle
Ne rütbe şimdi çeşm-i bülbüle bak i'tibâr oldı
Nesîm-i lutfı ğâlibdir bahara ehl-i hâcâtın
Nihâl-i maksad u amali hep pür berg ü bâr oldı
Nisâr olmakda gerçi cümleye nakd ü inâyâtın
Senin hakkında ise şad hezâr u bî-şümâr oldı
Düşüp ümmîd-i afv ile der-i ihsanına gönlüm
Bilür cürm ü kusûrın pây-mâl-i i'tizâr oldı
Kerem-kârâ şeref-sadrâ sipihr-i devlete bed-râ
Eğerçi bunda ıtrâ'-ı makâla ibtidâr oldı
Vesîle-cûy idim neşr etdim işte bu bahaneyle
Bütün ezhâr bûy-i midhatinden hisse-dâr oldı
Kıyâs olsa yanında bir içim su gibidir nîsân
Ki cûd u şefkatin baranı bahr-ı bî-kenâr oldı
Umûrında muvaffaksın o rütbe zanneder herkes
Ya Zât-ı Hızr yâ tevfik-i Bari müsteşar oldı
Bekây-ı ömr ü ikbâlindir elbet matlabı halkın
Vücûdın mutlaka dünyâya lutf-ı Gird-gâr oldı.
Penâh eden hücûm-ı ceyş-i gamdan olur asude
Der-i Devlet-meâbın bir hısâr-ı üstüvâr oldı
Değil fahriyye yazmak gerçi haddim kendi hakkımda
Bana Zât-ı Şerifin lîk mahz-ı iftihar oldı
Ederken âh ü feryâd endelib efsâne dinlemez
Şeref, başla du'âya gayrı vakt-ı İhtisar oldı.
Akîb-i cemrede her sal meymûn fal dendikce
Cihâna feyz-i nevrûzın yeter pertev-nisâr oldı
Riyâz-ı ömr ü câhı haşre-dek her dem bahar olsun
Denildikçe yine vakt-ı safay-ı gül-izâr oldı.
(Mefaîlün mefaîlün mefaîlün mefâîlün)

GAZEL
Dildeki dag-i füruzanım ile eğlenirim
Geceler kendi çerağınım ile eğlenirim
Ederim züver-i aguse-i hayalim yâri
Daima hidmet-i mihmanım ile eğlenirim
Söyletip çektiğini şuh-i cefakarından
Sergüzeşt-i dil-i nalanım ile eğlenirim
Komaz avare vü tenha beni manend-i safa
Yine derd-ü gam-i cananım ile eğlenirim
Dest-i ahım dokunup saz-i derunun teline
Nağme-i nale vü efganım ile eğlenirim
Söyleyip serd-i mihmetle nice taze gazal
Şeref eş'ar-i perişanım ile eğlenirim

GAZEL
Dili şuride hayfa yâre, yâr ağyare maildir
Bilinmez hikmeti bülbül güle, gül hare maildir
Olursun pür gadab ben arzıhal etdikçe sen emma
Cefakârım, mizacın çare ne ağyare maildir
Şikâyet sanma rencü zahmi aşk eyler isem izhar
Tabibe haste elbet derdini iş'are maildir
Kaçınmaz şulei didarı yâre can atar daim
Benim mürgi dilim pervane âsa nare maildir
İder tahsin nazmı dilküşasın eylesen tanzir
Şeref tab'ı selisim böyle hoş küftare maildir

KITALAR
Bir vech ile kabil değil icrayı teşekkür
Şâdoldu şeref zar iki yüzden agâh
Eüdi beni teltif reis oldu efendim
Hem kıldı iki yüz kuruş ita bana her mah
...
Keramet tâ ezelden dadı Hakmış zatına bildim
Benim keşfeyledin arzetmeden hali perişanım
İkişer yüz kuruş mahiye ihsan eyledin hakka
Şeref bir akçeye şayan değilken ey keremkânım
...
Kemalü ömrünü lûtfundan efzun eylesün Mevlâ
Cihan durdukça dur sadrında sen ey himmeti Âli
Şeref zatın maaş tahsisi ile şimdi sayende
Değildi habbeye malik pür oldu ceybi amali
...

ÂDİLE SULTAN

1825'te İstanbul'da doğdu, 1898'de yaşamını yitirdi. Sultan II. Mahmut ile eşlerinden Zernigar Sultan'ın kızı, Sultan Abdülmecit'in kız kardeşi. Sarayda özel eğitim gördü. Kaptan-ı Derya ve sonradan Sadrazam olan Mehmet Ali Paşa ile evlendi. Önce üç çocuğunu, sonra kocasını ve ardından da genç kızı Hayriye Sultan'ı kaybedince acıya boğuldu. Nakşîbendi tarikatına girdi. Şiirleri 1996'da "Adile Sultan Dîvânı" adıyla yayınlandı. Şiirleri genellikle çocukları, eşi ve kızı Hayriye Sultan'ın ölümlerinden duyduğu derin üzüntüyü yansıtan manzumelerden oluşur. Çağdaşı olan Leylâ ve Fıtnat Hanımlardan daha az başarılı bir şair sayılır. Aruzun yanı sıra hece ölçüsüyle de şiirler yazdı. Türbesi İstanbul Eyüp'te Bostan İskelesi yakınında. İstanbul'da pek çok hayır eseri bıraktı, ayrıca babası onun adına birçok eser yaptırdı. Muhibbî (Kanuni Sultan Süleyman) Divanı’nın basılmasını sağladı.
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

GAZEL
Duymayın can ü gönül dostuma pinhan gideyim
Akl ü can bana nedir bidil ü bican gideyim
Cismde can gibidir gözde hayâli yârin
Nice bir gurbet ü firkatle perişan gideyim
Korı canımda da âşk odını yaktı alevi
Yanmak âşk ile beşaret bana üryan gideyim
İderim kat'ı taalluk çü bu can ü tenden
O güle bülbül-i can itmede efgan gideyim
Adile Kâ'be-i kulın ideyim şöyle tavaf
Arz ide ruyını dildarıma mihman gideyim

GAZEL
Aşktır min-evvel ilâ âhir kevn ü mekân
Aşktır gâhî dil ü cânda nihân gâhi ayân
Aşktır eden cemâl-i pâk-i cânâna nazar
Aşktır ol gonca gül rûyu için bülbül olan
Aşktır dü-âlem içre cânı yâra vasl eden
Aşktır dâim olan hem mahrem-i esrâr-ı cân
Aşktır çün dilde misbah-ı tecellîyi yakan
Aşktır bil "küntü kenz" birle miftâh-ı cinân
Aşktır bî-kayd pervâz eyleyip sîmurg-veş
Aşktır dost ellerini dâima seyrân eden
Aşktır mir'ât-ı kalbi eyleyen sâf ü celî
Aşktır dilde veren nûr-ı ziyâyı her zamân
Aşktır kalbi kılan pür-nûr mihr-i mâh-veş
Aşktır şem'-i cemâle karşı pervâne yanan
Aşktır hem saykal-ı mir'at-ı esbâb-ı derûn
Aşktır bir âteş-i cân-sûz ey dil sen de yan
Aşktır beyt-i dili meyhâne-i irfân eden
Aşktır Leylâları Mecnûn ü ser-gerdân eden
Aşktır fehm ile iş'âr eyleyen derd-i dili
Aşktır bak Âdile çarhı eden keşf ü beyân

GAZEL
Aşkta kanun imiş âşıklara cevr eylemek
Âşık oldur kim cefâ-yı yâre sabretmek gerek
Aşk nâz ü şîve evvel gösterir âşıklara
Âşık ol demde ona cânı fedâ etmek gerek
Âşıkın ancak murâdı dostunun maksûdudur
Çekse de bin derd ü mihnet hep sebât etmek gerek
Arzû-yı dü-cihândan geçmedir aşka nişân
Terk-i cân edip reh-i cânâna azm etmek gerek
Âftâb-âsâ bilip her zerresin nûr-ı safâ
Her belâ dosttan gelir kim merhabâ etmek gerek
Havf-ı a'dâ eylemez olan müsellah aşk ile
Yanmadan Hakka erilmez pertev-i tevhîd gerek
Nefsle cehd et tecellî eylesin aşk-ı Hudâ
Beyt-i kalbi Âdile ma'mûr ü pâk etmek gerek

TEVHİDE HANIM

Doğum tarihi 1847. 1902'de Manisa'da öldü. Babası Turgutlulu Limoncuzade Fehim Efendi. Annesi, İzmirli Sinanzade Ahmet Efendi'nin kızı Tahire Hanım. Manisalı Veznedar Çakmak Hüsayin Efendi ile evlendi. Bir kızları oldu. Kızını ve ardından kocasını kaybetti. Mevlevi tarikatına girdi. Şiirini annesi, kızı ve kocasını art arda kaybetmenin acısı etkledi. Bir divanı var. 1881'de yazıldığı tahmin edilen bu divanda kendi yaşamından ve Manisa'dan izler bulunur. Tevhide Hanım'ın önemi yaşadığı çağın coğrafyasını, insanlarını, kültürü ve günlük alışkanlıklarını yansıtmasıdır. Divanı Gürol Pehlivan, Bülent Bayram ve Mehmet Veysi Dörtbudak hazırladı. Manisa Belediyesi'nin desteğiyle yayınlandı.
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

GAZEL
Çeşmime göründü âh bir peri âlicenâb
Dün gece verdi ziyâ 'aleme ol âfitâb
Âhir çeşmime ben de âh bin cân ile müştâk iken
Setrine sây eyleyip rûyına çekmiş nikâb
Piyâde gezmiş yorulmuş terlemiş ol meh-likâ
Seyr eyledim rûyundaki damlayan sanki gül-âb
'Ahdinde kılmaz vefâ va'dinde hiç durmaz imiş
Teşbihi etdim meşrebin sanki bir dönme dolâb
Zihnini topla Tevhîde olma o bahrin gavsi
Pirâhenden girîbânın alıp geri çekil yab yab

GAZEL
Senin mecburunum hâlâ inanmaz mısın ey şûh
Benim yandığım nâra 'aceb yazmaz mısın ey şûh
Dün gece ağyâr ile lâdest tutup aldanmışsın
Kuluna nevbet gelince aceb aldanmaz mısın ey şûh
Gidip gülzara da'im sen edersin zevk 'alemle
Gelip hatıra ismim bir gün anmaz mısın ey şûh
Cevr cânına yetmiş câna yine bilmem aceb
Çekerek cefasını usanmaz mısın ey şûh
Dün gece Tevhîde-zârın rahm edip hâline sen
Verdiğin ikrârdan 'aceb dönmez misin ey şûh

DESTÂN-I MAĞNİSA
Takrîr edem dinle nedir hâli Mağnisa'nın
Söyleyim bak nedir ahvâli Mağnisa'nın
Düğünde bayramda atlas hâre giyerler
Bozulmaz yeşili alı Mağnisa'nın
Mağnisa'nın içinde evliyâsı çok
Mescidi camisi medresesi çok
Hâfızı mütedâ müderrisi çok
Okur bülbül gibi dili Mağnisa'nın
Etraf köyden şehirlerden gelirler
Handa hânelerde misâfir olurlar
Sultân Camisi'ne sâf sâf dururlar
Altın kemerlidir beli Mağnisa'nın
Sultân Nevrûz günü Mesir saçarlar
Cem olup cümle halk avuç açarlar
Mollalar imâretden çorba içerler
Her şehre ulaşır eli Mağnisa'nın
Âşıklar pîrine eyler niyâzı
Dere Kahvesi'ne asarlar sazı
Karşısında bülbül eyler avâzı
Açılır baharda gülü Mağnisa'nın
Ulu Cami'nin vurur çanlı sa'ati
Herkes vaktini bilir bulur râhatı
Tüccarların budur dâim adeti
Elden ele gezer malı Mağnisa'nın
Bahar vakti gelir bülbül sadâsı
Vardır erenlerin anda du'âsı
Kışın kar ile dolar dağı ovası
Akar boz bulanık seli Mağnisa'nın
Çölünde Karaca Ahmed Sultân hazırken
Üstünde Saruhan Baba nâzırken
Sağda Hâki Baba solda Kırtık Sultân vezirken
Deftede kayd olmaz vebâli Mağnisa'nın
Cümle eknâf çâr köşeden gelenler
Her birisi bir işe memur olanlar
Kazanıp kârında bereket bulanlar
Gitmez gözünden hayâli Mağnisa'nın
Beldemiz üstü dağ önü mesire
Bahar gelince cümle çıkarlar seyre
Gel bunca evliyâları ziyâret eyle
Şimdi çimendiferdir yolu Mağnisa'nın
Tevhîde sözünde hilâfın yokdur
Tatlıdır kavunu karbuzu çokdur
Karına kaymağına hiç sözüm yokdur
Namdadır yağ ile balı Mağnisa'nın

ŞARKI
Sana ne diyem ne söyleyem âh sana
Bir himmetin yok imiş eyvâh sana
Ederim bir âh-ı cân-gâh sana
Gayri bundan sonra âlem bir yana

Eyledin sen beni kendine meftûn
Cevrin etdi dîdemi âb-ı Ceyhûn
Serim sevdâya saldın aklım Mecnûn
Gayri bundan sonra âlem bir yana

Hevâ-yı zülfün ile hâlim tebâh
Kalmadı âşıklığıma iştibâh
Bir onulmaz derde düşdüm vâh bana vâh
Gayri bundan sonra âlem bir yana

Tîg-i hicrin hiç vermedi arayı
Sînemde açdı nice pin yarayı
Yazık etdin Tevhîde-i bîçâreyi
Gayri bundan sonra âlem bir yana

ŞARKI
O yâr bana kaşın çatdı
Elemim var elemim
Câh-ı mihnetde bıraktı
Kederim var kederim
Çehr ile dün yâr geçdi
Kadehde kanımı içdi
Ciğerde yâreler açdı
Veremim var veremim
Dün meclisde iken dildâr
Beni geçmiş yâre ağyâr
Kendi ruhsât eylemiş yâr
Haberim var haberim
Gül koklamam gül üstüne
Kişi kıyar mı dostuna
Lâkin ağyârın üstüne
Seferim var seferim
Tahammülüm yok ne çâre
Yüz vermesin ağyâre
Arz-ı hâl yazmağa yâre
Kalemim var kalemim
Tevhîde bu meylim hele
Ben şöyle verdim dilbere
Vaz gelmem tâ be mahşere
Yeminim var yeminim

FERİDE HANIM

1837'de Kastamonu'da doğdu. Kasmatonu ulemasından Bahar Zade Hammami Mehmet Reşit Efendi'nin kızı. İlk eğitimini medresi öğretmeni olan babasından aldı. Arapça ve Farsça öğrendi. Güzel yazı'ya yani "hat"a merak saldı. Bolulu İzzet Paşa'nın divan katipliğini yapan Ali Raif Efendi ile evlendi. İstanbul'a taşındılar. Feride Hanım 25 yaşında iken eşini kaybetti. İstanbul'dan Kastamonu'ya giderek yaşamını burada tamamladı. 1903'te öldü. Şiirleri arasında epey yer tutan Muhammediye'leri ile tanınır.
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

BEYİT
Duhterine böyle ider mi mâderi söyle bana
Görmedim billâh cihanda böyle bir âzâr ana

GAZEL
Ah kim çıkdı elimden koynumun zer saati
Hasretile kalmamışdır gönlümün hiç rahatı
Yâdigar-ı yâr idi doğru gider gamhar idi
Yirmibeş yıldan beru itmiş idim ünsiyeti
Zer gibi zerd ola ruyi hem ayarı nakş ola
Mekr ile biganeler ger eyledise sirkati
Yelkavan veş ruzü şeb zevki içün çeksin taab
Soksun akrebler vücudın göre rencü mihneti
Kıldı rekkası felek çerh gibi sergerdan beni
Nice dolaplar ile virdi bana çok zahmeti
Yetdürür zinciri zülfü yâr ile bend olması
Kayd olup derdü game çekmekden ise firkati
Ben Feride veş gamü mihnetle ferdim dehrde
Geçmedi alâmsız biçarenin bir saati
(Kocasının ölümü üzerine yazdığı gazel)

GAZEL
Âşık isen salika âyine-i didare bak
Masıvanın zulmetinden kurtulub envare bak
Dürri pendin guşuna menguş idersen ey gönül
..... den dembedem keşf olunan esrare bak
Masıvanın kesretinden fariğ ol itme nizâ
Hazreti şeyhin tutub destin heman bu kâre bak

Na'rei sırrı ....dan haberdar olmağa
Âşk yolunda terki can etmiş olan berdare bak
Talibi âşkı hakikat buldu encamı necat
Ey Feride sen heman ihlâs ile ezkâre bak
(.... okunamayan sözcükler)

HATİCE NAKİYE HANIM

Müneccimbaşı Osman Saib Efendi'nin kızı. 1846'da ikiz kardeşiyle birlikte dünyaya geldi. Sıbyan mektebinde okudu. Annesini küçük yaşta kaybetti. Teyzesi tarafından büyütüldü. Darülmuallimat'tan mezun oldu. Yenikapı Mevlevihanesi müritleri arasına girdi. Ali Fuat Bey'in Maarif Nazırlığı döneminde Darülmuallimat'ta öğretmenliğe başladı. Farsça ve tarih öğretti. Lügati Farısiye sözlüğünü hazırladı. Bir süre Mısır'da kaldı. Sultan Mehmet Reşat döneminde bazı şehzade ve sultanlara öğretmenlik yaptı. II. Abdülhamid tarafından Şefkat Nişanı ile ödüllendirildi. 1899da yaşamını yitirdi. Yenikapı Mevlevihanesi Çınaraltı Kabristanı'nda toprağa verildi. 40 kadar gazel, methiye, şarkı, müstezad, tahmis, terci-i bend ve kıt'a yazdı. Döneminin kadın şairlerinden Şeref hanımın yeğeni idi. Onun divanının ikinci basımını hazırladı. Dergilerde dağınık halde olan şiirleri derlenemedi. Bir bölümü Türkçe olan bu şiirlerden bazıları kardeşi Nebil Bey’in Divan’ının sonunda, bir kısmı da Ahmet Muhtar Bey tarafından yayımlandı. Hiç evlenmedi.
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

GAZEL

Bir gamze hun rize şikâr oldu bu gönlüm
Şeb ta seher aşuftevü zar odu bu gönlüm

Bir çaresi yok derde giriftar olub eyvah
Bir gonce içün âleme har oldu bu gönlüm

Gülçini visal olmak içün bağı tarabda
Bir bülbüli şurideye yâr oldu bu gönlüm

Gülşende edüb nağmei bülbül ana tesir
Feryad ile manendi hezar oldu bu gönlüm

Geçdi neyü meydan işidüb savtı hezarı
Medhuş olarak maili zar oldu bu gönlüm

Rüyet hevesile Nakiyye bir kez o şuhu
Akdamı rekibane gubar oldu bu gönlüm

ŞARKI (Hezlamiz)

Olamaz bir kimse hem halin senin
Yokdur eşşeklikde emsâlin senin
Geçmede lanet ile salin senin
Yokdur eşşeklikde emsâlin senin

Benzemez etvarü halin âleme
Gelmemiş mislin vücudi âdeme
Kendine âdemlik isnad eyleme
Yokdur eşşeklikde emsâlin senin

Namını yâdeylemez emma beşer
Rekş eder efkârına gâvanü har
Sözlerin hayvanları hayran eder
Yokdur eşşeklikde emsâlin senin

Anırırken sen o savt ile heman
Hep gelir şevka güruhi merkeban
Ursalar şayan sana al bir palan
Yokdur eşşeklikde emsâlin senin


KOŞMA

Eyvah aşkınla yandım
Sonra cevrinle kandım
Aldandım sözlerine
Seni vefalı sandım

Ver bir dolu içeyim
Gör aşkınla niceyim
O mahmur gözlerinden
Ben nasıl vaz geçeyim

Kadehler durmasun boş
İçüb olalım serhoş
Çünki ağyar sözünden
Yâr ile aram bir hoş

Şimdi dil biçaredir
Aklım pek âvaredir
Ayrılık ateşinden
Ciğerim pür yaredir

Sinemi hicri dağlar
Gözlerim irmakdır çağlar
Nakiyye'nin halini
Gören kâfirler ağlar

SIRRÎ HANIM

1814'te Diyarbakır'da dünyaya geldi, 1877'de öldü. Edirnekapı Otakcılar Mahallesi'nde Kadiri Dergahı kabristanına defnedildi. Asıl adı Rahile. Diyarbakır Hanedanı'ndan Ahmed Bey'in kızı. Kültürlü bir ailede büyüdü. Divan kültürüyle yetişti. Tahir Zade Bekir Ağa ile ilk evliliğini yaptı. Bir süre Bağdat’ta yaşadı. Daha sonra İstanbul’a geldi. Yusuf Kâmil Paşa konağının şiir-edebiyat sohbetlerine katıldı, paşanın eşi Prenses Zeynep ile dost oldu. Kâmil Paşa ile evlendiği söylentisi de var. Kızının ölümü üzerine yazdığı içli bir mersiye ile tanınır. Bir divan oluşturacak kadar şiiri var.
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

GAZEL
Şahbazı kuds olan mesture şeklin göstürür
Mahremi sultan ekser dûr şeklin göstürür
Saykal ol mir'atı kalbe masiva fikrin bırak
Jenk olunca ayine meksur şeklin göstürür
Şer çekerse tâ semaye suzi dilden dûdi âh
Mahitab olur felekde nur şeklin göstürür
Dehri duni bisebate dil viren divaneye
Mesti bibaki elest mahmur şeklin göstürür
Ayni ibretle alan her bir varakdan bir sebak
Nevbehar eyyamıdır zünbur şeklin göstürür
Tâ ezelden Sırrî hakikatden dili, agâh olan
Başü can terkin kılub Mansur şeklin göstürür

GAZEL
Mürği dil pervaze geldi lâneler ağlar bana
Çıkdı zünnarım bu kez humhaneler ağlar bana
Âşinalar tanı senk endaz olurlar her taraf
Vâkıf olsa halime bigâneler ağlar bana
Ketmi güc, izharı güc bir derde oldum mübtela
Darusın bilmez tabib kâşaneler ağlar bana
Kâsei mizabı sâkiden içüb mest olmuşum
Halime agâh olan mestaneler ağlar bana
Sırrî bir viranedir bir gence irdin misli yok
Hasbihalim söylesem divaneler ağlar bana

MÜNİRE HANIM

1818'de sadrazam olan Mehmet Derviş Paşa'nın kızı. 1825'te doğdu, 1903'te İstanbul'da öldü. İyi bir eğitim gördü. Özel öğretmenlerden Arapça, Farsça dersleri aldı. Müştak Efendi'den edebiyat öğrendi. Kerbela Mutasarrıfı Ali Rıza Paşa ile evlendi. Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Osman Salahüddin Dede'nin müritleri arasına girdi. Çoğunlukla Mevlevi övgüleri yazdı.
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

GAZEL

Aşktır tesliyyete her lâhza bais âdemi
Aşksız mümkin mi çekmek ger mü serdi âlemi

Görmedim hiç kimseyi memnunı ayşi ruzgâr
Bulmadım bir ferdi kim olsun şuunun hurremi

Macerayı ömrü yâdettikçe her bir anının
Fikrimi işgal ider bince sürurü matemi

İtme ey akıl teessür lûtfü kahrı çerhden
Gayeti şadide, mihnetde olurmuş göz nemi

Arzıhal itmem Münire, gayriye Allahdan
Ehli halin var ise Allah gerekdir mahremi


GAZEL

Macerayı aşkı levhi dilde tasvir eyleriz
Berkı suzı ah ile çerhı alevgir eyleriz

Biz güruhi âşikanız gülsitanı dehrde
Bülbüle adâbı dersi aşkı takrir eyleriz

İtmeyiz minnet, cihanın Hüsrev ü Dârasına
Kârımız vabestei sultanı takdir eyleriz

Bendei âli abâyız her seher müjgânımız
Hakirubi barigâhı hazreti pir eyleriz

Sayei Mollayi Rumide Münire, fakrile
Kendimiz mülki kanaatde cihangir eyleriz


MÜSTEZAD

Dün bastı ayak meclise mestane o âfet
Ol kânı letâfet
Aldırdı bütün aklını erbabı firaset
Hiç kalmadı takad

Zülfi gibi itdi beni eyvah perişan
Aşüfteü hayran
Yârab, bu ne kaşdır, bu ne gözdür, bu ne halet
Bu hüsn, bu kamet

Bir kimseye bir nim nigâh eylese ol mah
İmdad ide Allah
Çeşmanı siyahile ider ömrünü garet
Bicürmü cinayet

Benden neden ey gevheri gencinei ismet
Kat eyleyüb ülfet
Gayrile idersin dün ve bugün akdı meveddet
Pakize muhabbet

Ol yâre demem yar ki yar ide rakıbi
Har ide habibi
Arif olana matlabı tarife ne hacet
Yok bende semahat

Sen şemi dil efruzı seraperdei cansın
Hoş ruhı revansın
İsmet gibi pakizelik âlemde olur mu
Tarife gelür mi

Haffaş edemez neyyiri nevare rekabet
Ger kopsa kıyamet

FITHAT HANIM (Trabzonlu)


1842'de Trabzon'da dünyaya geldi. Trabzon Valisi Hazinedar Zade Vezir Abdullah Paşa'nın kızı. 3 yaşındayken ailesiyle İstanbul'a taşındı. Özel öğretmenlerden ders aldı. Genç yaşta evlendirildi. Kısa süren bu ilk evliliğinin ardından Bahriye Nezareti mektupçusu Mehmet Ali Efendi ile yeniden dünya evine girdi. İlk evliliğinden, "İlk zevcim beni o kadar kıskanırdı ki güzel giyinmekten, şiir yazıp okumaktan bile men ederdi. Hatta, "kirpiklerinin uzunluğu gözlerine pek çok letafet veriyor diyerek kirpiklerimi keserdi" diye şikayet ettiği biliniyor. Fitnat Hanım'ın şair yönü ve şiirleri Süleyman Nazif Bey tarafından keşfedilip edebiyat dünyasına tanıtıldı. 1911'de İstanbul'da yaşamını yitirdi ve Edirnekapı Mezarlığı'na defnedildi.
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

GAZEL

Sernığun etdi felek asâyışım peymanesin
Çünki dilşad eylemez neşveyle ben mestanesin

Azmi suyi meykede elvermedi çekdim ayağ
Başına çalsun heman ol bivefa demhanesin

Ayşü nüşu suhbeti değmez anın hiç bir pula
Neylerim zilli serab asâ şu mihman hanesin

Cura nuşi bade'i eltafı olmakdır muhal
Bendegân terk etmesün mı meclisi şahanesin

Vadü alâmu gamda kaldım ey sakil dehr
Mahrem etdi yâr zira meclise bigânesin

Şema'i suzane hacet kalmadı çünki yeter
Ateşi cevrinde yakdı âkibet pervanesin

Pertevi camı cemim dâra ile fahr eylesün
Badezin yad etmesün Fitnat gibi divanesin


MUHAMMES

Etme rağbet düşmeni bed kâre Allah aşkına
Verme fursat öyle her mekkâre Allah aşkına
Olmasun mahrem rakib esrare Allah aşkına
Sen edersen razıyım azâre Allah aşkına
Kıl mürüvvet verme yüz ağyare Allah aşkına

Kapladı miratı kalbim ol kadar jenki melal
Bisteri gamda yatub derdinle oldum bi mecal
Hasreti didarın ey meh eyledi pek hasta hal
Öyle zar oldu tenim gelse ecel bulmak muhal
Ben şehidi gamzenim bir çare Allah aşkına


Ey tabibi canü dil rahm eyle bu bimarına
Muntazırdır göz göz olmuş zahmler tımârına
Bari bir gün mazhar eyle mihrı lütf âsârına
Desti lütfunla deva kıl hasta'i nâçarına
Merhemi kâfur ister yâre Allah aşkına

Hey ne sihre etdin bana ol çeşmi cadular ile
Eyledin aklım perişan zülfi şebbuler ile
Şaneveş sad çâk sinem fikri giysular ile
Pâre pâre eyleme müjganü ebruler ile
Yine zahm açma reki bimare Allah aşkına

Kalmadı dilde tehammul gayri derdi fırkate
Eyle mahrem sevdiğim bir kere bezmi vuslate
Sun lebi can bahşını bu mübtelâyı mihnete
Lali nabzın ile can ver nâ ümidi sıhhate
Son nefesde bi meded nâ çare Allah aşkına

Servi kaddin sureti ayrılmaz aslâ dideden
Rühların gitmez hayâli hatırı rencideden
Nev nihâlim kaçma lütf et âşıkı gamdiden
Saklama gel ruyıını bir bülbüli şurideden
Arzı didar eyle ey mehpare Allah aşkına

Gamzeler kim tabı meyden kâh hun âlud olur
Lâhzada bin âşıkı aşüfte dil nâbud olur
Nazre'i hışmın dahi ihsandan madud olur
Her nigâhın âfeti can, dil yine hoşnud olur
Ne belâye düşmüş ol âvâre Allah aşkına


Jenki gamden saf eyle sevdiğim ayineni
Kıl çerağı bezmi vaslın âcizi bi kîneni
Şöyle dilsuz eyledi bu bende'i dirineni
Sine sin yandı sine görmeyelden sineni
Merhamet kıl Fitnatı gamhare Allah aşkına

HABİBE HANIM

1846'da Hersek'te dünyaya geldi. Osmanlı'nın en son Hersek veziri olan Rizvanbegoviç Galip Ali Paşa'nın kızı. Hersekli Arif Hikmet'in halası. Genç bir kızken ilesiyle bilikte İstanbul'a geldi. İlk evliliğini İstanbul'da Mehmet Mehdi Efendi ile yaptı. Daha sonra Konya Defterdarı Numan Efendi ile evlenip Konya'ya gitti. Ancak ikinci eşiyle de anlaşamadı. Boşandıktan sonra İstanbul'a döndü. 1892'de yaşamını yitirdi. Topkapı Mezarlığı'nda toprağa verildi. Konya'da yaşadığı sürede Mevleviliğe ilgi duydu. Mevlevilere katılıp "sikke puşı melâmet" olduğu söylenir.
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

GAZEL
Ciğerde tigi gamzen zahmi varken atma peykânın
Yeter ey kaşı yay artık yeter debretme müjkânin
Nigâhi mestine cânâ ki şayan gördün agyarı
Yine nev yâreler açdı deruna tigi hicrânın
O gafil bihaber nâdan aduye hemdem olmuşsun
Visalinden bizi dur eyledin var olsun ihsanın
Ümidi merhamet kılmak abestir senden ey kafir
Seni bidin demişlerdi ezelden yoktur imanın
Habibe bi deva derdden helas olmak da müşkildir
Ümid etmez esiri derd olanlar gayri dermanın

HASİBE MAİDE HANIM

1830'da doğdu. Mirliva Bekir Paşa'nın kızı. Evkaf Nazırı Hacı Said Efendi'nin oğlu Zabıta Meclisi Reisi Atıf Bey'le evlendi. 1881'de yaşamını yitirdi. Beşiktaş'ta Yahya Efendi Dergahı Kabristanı'na defnedildi. Beşiktaş Mevlevihanesi Şeyhi Nazif Efendi'nin müritlerinden. Döneminin saygı gören, terbiyeli hanımlarından. Şiirlerinde imale ve zihaf kusurlarına rastlanmasına rağmen anlam yönüyle güzel bulunur. Bir divançesi olduğu biliniyor. Bir divan dolduracak sayıdaki şiirlerinin ölümünden sonra yakınları tarafından Konya Kütüphanesi'ne gönderildiği söyleniyor.
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER


GAZEL
Eyledim hali dili bimarım ol sultane ars
Hasta eyler görse elbet derdimi Lokmane arz
Zülfüanün her tarına bağlandı gönlüm şübhesiz
Eyledi zenciri aşka kendini divâne arz
Çok mu olsa şulei rahsarına canım fidâ
Şem'ine her şeb eder öz canını pervâne arz
Gösterüb sînemde dağım dilde yarem hâsılı
Macerayi aşkı ettim ol şehi hubane arz
Etmesem tâciz eğer bu nâlei cangâhtan
Maide her dem ederdim halimi cânâne arz

ŞARKI
Gülşeni şek içre hezar olmadı
Nâfile gönlümce bahar olmadı
Beklediğim leylü nehar olmadı
Talii nasaz bana yâr olmadı
Kendime hemdem edinip fırkati
Zevku safâda ederim mihneti
Her ne kadar ettim ise gayreti
Talii nasaz bana yâr olmadı
Uğraşırım ahı sehergâh ile
Bahtı siyahım gibi bedhah ile
Ben ya nasıl ağlamayım ah ile
Talii nasaz bana yâr olmadı
Dilde elemler var iken şubhu şam
Maide'i zar olmaz şadgâm
Neylesin avare gönlüm vesselam
Talii nasaz bana yâr olmadı


Lise 1-2-3

MollaCami.Com