Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


EHL-İ SÜNNETİ TANIYABİLMEMİZE İMKAN VEREN BAZI BAKIŞ AÇILARI

1- Onlar sünneti bilen, onu belleyen, gereğince amel eden, onu nakleden, onu rivayet, dirayet ve yöntem olarak taşıyan Rasûlullah -Sallallahü aleyhi vesellem-’ın ashabıdırlar. İlim amel ve zaman itibariyle herkesten önce sünnete koştukları için ehl-i sünnet olarak adlandırmaya en lâyık olan kimseler onlardır.

2- Ashabtan dini öğrenen, onu nakleden, onu bilen ve gereğince amel eden Rasûlullah -Sallallahü aleyhi vesellem-’ın ashabına uyan kimseler de bunlardan sonra gelir. Tabiûna uyanlar ve kıyamet gününe kadar onlara güzelce uyacaklar da bu kapsam içerisindedirler.

Çünkü bunlar Rasûlullah -Sallallahü aleyhi vesellem-’ın sünnetine sıkı sıkıya sarılan, bid’at ortaya koymayan ve müminlerin yolundan başka bir yola uymayan sünnet ehli kimselerdir.

3- Ehl-i sünnet ve’l-cemaat kitab ve sünnet ehli olan selef-i salihin kendisidir. Bunlar Rasûlullah -Sallallahü aleyhi vesellem-’ın gösterdiği hidayet yolu gereğince amel ederler. Ashabın rivayetlerine uyarlar, tabîinin rivayetlerine uyarlar. Bid’at ortaya koymamış, dini değiştirmemiş, Allah’ın dininde ondan olmayan şeyleri sonradan çıkarmamış, dinde kendilerine uyulan hidayet imamları da bu kapsam içerisindedir.

4- Ehl-i sünnet ve’l-cemaat bütün fırkalar arasında fırka-i nâciye (kurtulmuş fırka)’yı teşkil edenlerdir. Bunlar ise kıyamet gününe kadar (hak üzere) zahir (ve muzaffer) ve îlahî yardıma mazhar olan kesimdir.

5- Hevâların, sapıklıkların ve bid’atlerin çoğalıp, zamanın bozulduğu takdirde “garib” olan kimseler. Bu da Peygamber -Sallallahü aleyhi vesellem-’ın şu hadisinden alınmadır: “İslam garib başladı. Başladığı gibi tekrar garib dönecektir. O halde gariblere ne mutlu!” Yine Peygamber -Sallallahü aleyhi vesellem- şöyle buyurmuştur: “Gariblere ne mutlu! Onlar sayıca çok olan kötü insanlar arasında bulunan, salih olan (azınlıkta kalan) kimselerdir. Onlara karşı çıkanlar, onlara itaat edenlerden daha çoktur.''

6- Ehl-i sünnet ve’l-cemaat rivayet, dirayet, ilim ve amel bakımından hadis ehli olan kimselerdir. Bundan dolayı kimi selef imamlarının ilâhî yardıma mazhar kesim ve fırka-i naciye ehl-i sünnet ve’l-cemaati (hadis ehli) diye tefsir ettiklerini görüyoruz. Bu açıklama İbnu’l-Mubârek, Ahmed b. Hanbel, Buharî, İbnu’l-Medinî, Ahmed b. Sinan -Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun-dan rivayet edilmiştir. Bu, elbetteki doğrudur, çünkü bu niteliğe layık görülen hadis alimleri ehli sünnetin imamlarıdır. İmam Ahmed ilahi yardıma mazhar kesim” hakkında şunları söylemektedir: “Eğer burada sözü edilenler hadis ehli değil ise ben bunların kim olduklarını bilemiyorum.” Kadı Iyad -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- de şöyle demektedir: “Şüphesiz İmam Ahmed ehli sünnet ve’l-cemaat ile hadis ehlinin mezhebine uygun itikad sahibi olan kimseleri kastetmektedir.''

Allah razı olsun çok önemli bir konuya değinmişsiniz,daha dün bir forumda yorumlara gözatarken mezhepler hakkında belki de (hüsn-ü zanda bulunarak) bilgi yetersizliğinden kaynaklanan ne kadar çok yanlış düşünce olduğunu ve bu düşüncelerde israr edildiğini gördüm ve çok üzüldüm...

Rabbim cümlemize ehl-i sünnet vel cemaat itikadından ayrılmadan,istikamet üzere yaşamayı nasip eylesin....

Paylaşımınız için teşekkürler kardeşim....

( Rabbim cümlemize ehl-i sünnet vel cemaat itikadından ayrılmadan,istikamet üzere yaşamayı nasip eylesin....)
AMİN. BEN DE SİZE TEŞEKKÜR EDERİM. OKUYAN GÖZLERİNİZE SAĞLIK


Fıkıh - İlmihal

MollaCami.Com