Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Tarihi yağmalanan Bir Roman: Ferman

Türkmen-Sovyet Edebiyatı mahsullerinden olan Ferman, [Perman] yasakçı bir zihniyetin ve sıkıntılarla dolu bir dönemin baskılarına maruz kalmış, talihsiz bir romandır. Roman, yazıldıktan ancak altmış yıl sonra bütün bir metin hâlinde basılabilmiştir. Sosyalist sistemin Türkmenistan’da sıkı bir biçimde uygulandığı yıllarda şair, yazar ve folklorcu Ata Govşudov [1903–1953] önemli bir tespitte bulunur. O, rejimin, bilinçli bir şekilde millî kültürü ve ahlakî değerleri sildiğini, değiştirdiğini ve halkı köksüzleştirdiğini erken fark eder. Türkmen millî benliğini ve kültürünü korumak için derlediği zengin folklor hazinesini (destan, masal, türkü vb.) ve millî tarihi, eserlerinde kullanmaya başlar. Yaşadığı dönemde birçok çağdaşı tarafından aşırı milliyetçilik ile suçlansa da o, söz konusu tutumundan taviz vermez. Bu şekilde davranarak az da olsa halkı, rejimin adapte ettiği kültürün etkilerinden muhafaza etmeye çalışmış ve millî bir şuur oluşturmayı hedeflemiştir. Bu gayretleri boşa gitmemiş ve ölümden elli sene sonra bağımsız Türkmenistan’da, millî kültüre katkılarından dolayı yazarın ailesine şeref madalyası verilmiştir.

Ata Govşudov’un, mevzubahis hassasiyetiyle kaleme aldığı eserlerin en önemlisi, kuşkusuz, Ferman romanıdır. Zira yazarın diğer iki romanı Mehri Vepa ve Köpet Dağın Eteğinde, rejimin emriyle yazdığı eserlerdendir. Ferman’ı söz konusu kitaplardan ayıran bir diğer hususiyeti de romanın yazılma ve basılma serüvenidir. Yazar Ferman’ı yazmaya 1920’li yılların sonlarında başlar ve nihayet roman 1939’da tamamlanır. Romanın ilk beş bölümü, 1939-1940 yılları arasında Sovyet Edebiyatı Dergisi’nde yayımlanır. İlk önce romanın “Gırguş” başlıklı kısmı yayımlanır. Müteakip bölümler şu sırayı takip eder: Şüpheli Yazgı, Kim Kimi Avlama Peşinde, Telaşlı Geceden Sonra ve Mışmışlarda Gerçek. Daha sonra yazar, romanı ülkedeki sosyalist inceleme kuruluna teslim eder. Lâkin aradan geçen uzun zamana rağmen eserin akıbetine dair bir netice alınamaz. 1948’de meydana gelen büyük Aşkabat depremi sonrası yetkililer, eserin büyük bir kısmının tahrip olduğunu söyleyerek meselenin üzerini örterler. Bunun üzerine Govşudov, aldığı tepki ve eserinin başına gelenlerden ötürü çok üzülür ve yakalandığı amansız hastalık sonucu eserinin basımını göremeden 1953’te vefat eder.

Romanın kalan kısımları, yazarın ailesine teslim edilir ve uzun yıllar basılamadan bekler. Yazar ve eleştirmen Nargılıç Hocageldiyev’in gayretleriyle roman, gün ışığına çıkarılır. Hocageldiyev, el yazmalardan hareketle metni inceler ve ne kadarının kayıp olduğunu şöyle izah eder: “Birinci kitabın başında yazar, kendi el yazısı ile romanın içeriğini açıklar. Sayfaların alt kısmında 1261 sayfadır diye kayıt düşer. El yazmasının 28. sayfasından 606’ya kadar olan kısımları yoktur. Yani Gururlu Kale’den sonra yedi bölümden ibaret olan 578 sayfa imha edilmiştir. Ayrıca 1202’den 1225’e kadar olan sayfalar da eksiktir.”1 Bütün bunlara rağmen roman, elde kalan kısımlarıyla nihayet 1989’da yayımlanır. 2

Peki, Ferman neden böyle talihsiz bir muameleye maruz kalır? İşte bu sorunun cevabı, Ferman’ın konusunda gizlidir. Çünkü Ferman, Türkmen tarihinde büyük önemi olan Göktepe Savaşı’nı konu edinir. Bu savaş, tarihî kayıtlara göre 1860’lı yılların sonlarında başlar, 1880’lerde biter. Savaşta iki büyük vuruşma yaşanır. Birincisini Türkmenler kazanır. Türkmenlerin bu zaferi, Doğu Türkistan’dan Osmanlı’ya kadar büyük bir coğrafyada sevinçle karşılanır. İkinci Abdülhamid Han ve birçok Türk hakanı, Çarlık Rusyası’nın Orta Asya’daki ilerlemesini durdurduğu için Türkmenlere tebriklerini sunar. lâkin bu sevinç fazla uzun sürmez. Çünkü ikinci savaş için Çar, Plevne’de Osman Paşa’yı mağlup eden General Skobelev’i bölgeye kumandan olarak gönderir. Skobelev’in komutasındaki Ruslar, Türkmenlere büyük bir katliam yaparak savaşı kazanır. 3

1989’da basılan romanda İkinci Göktepe Savaşı vakaları anlatılmıştır. Özellikle Türkmen zaferinin geçtiği Birinci Göktepe Savaşı’ndan söz edilmemiştir. Büyük bir ihtimalle eserin imha edilen kısımları, savaşın Türkmenlerin zaferinden bahseden bölümleridir. Bu kısımlardan oluşan Ferman, yazıldığı dönemde sosyalist hükümetçe sert bir eleştiriye tabi tutulmuş, işlediği konu sebebiyle basımına müsaade edilmemiştir. Bunu açık bir dille yazara ifade edemeyen görevliler, depremi öne sürerek romanın neredeyse yarısını ortadan kaldırmışlardır. Zira eserin konusu millî duyguları tetikleyici ve devrimi yapan hükümeti tehdit eder niteliktedir. Çünkü Göktepe Savaşı’nın üzerinden henüz elli yıl gibi bir süre geçmiştir ve savaşın tanıklarının bir kısmı hâlâ hayattadır. Onlar, Göktepe’de yaşanan zaferi de katliamı da genç nesle aktarmışlardır.

Yaklaşık otuz bin Türkmen’in katledildiği bu savaşı Türkmenler henüz unutmamıştır. Aradan uzun bir zaman geçmediği için rejim yetkilileri, Türkmen direnişini işleyen Ferman’ın, halkı millî duygularla şuurlandıracağını düşünür ve eseri basmaz. Ancak aradan altmış yıl gibi bir süre geçtikten sonra Türkmenistan’da sosyalist hükümet devam ederken N. Hocageldiyev’in gayretleriyle eser basılır. Burada bir soru daha akla gelmektedir: Kitabın basımını evvela yasaklayan zihniyet, niçin sonradan romanın neşredilmesine izin vermiştir? Bunun iki sebebi vardır: Birincisi artık Göktepe Savaşı unutulmaya yüz tutmuştur. İkincisi ise romanın elde kalan kısımlarında millî duyguları uyandıracak ciddî bilgilerin imha edilmiş olmasıdır.

N. Hocageldiyev, yasaklarla dolu bir dönemde, işlenmesi zor bir vakayı büyük bir cesaretle kaleme aldığı için Ata Govşudov’u takdir eder. Yazarın önemine vurgu yapar. Onun eserlerine, sosyalist bir dönemin ideolojisi ile değil tamamen edebî ve insanî bir gözle bakılmasını ister. Ayrıca Govşudov’un yaptığı bu millî hizmetlerden ötürü bütün eserleriyle yeniden okunmasını ve keşfedilmesini tavsiye eder. Bunu, yazarın Gandım Avcı’nın Ailesi4 adlı hikâyesindeki başkahramana yaptığı olumlu eleştiri ile görebiliriz. Hocageldiyev bu hikâyeden hareketle yazarın tüm eserlerini kapsayan edebi gücüne ve büyüklüğüne bir gönderme yapar: “Ata Govşudov’un eserlerinin ömrü yeniden başlıyor. İçlerindeki ideoloji anlamında değil de özellikle edebî eser bağlamında detaylıca incelenmelidir. Mesela Gandım Avcı’nın hususiyeti, Ekim devriminin Sovyet hükümetinin ürünü değildir. Aksine millî rûhun ürünüdür. Sovyet vatanperverliğinin abidesi değildir. Genel bir insanlığın ve Türkmen’in millî rûhunun abidesidir. Ata GOVŞUDOV’un büyüklüğü, aslında onun Türkmen millî rûhunu yaşatmada ve yükseltmede gösterdiği çabada yatmaktadır.” 5



Dipnotlar
1. Nargılıç HOCAGELDİYEV, “Ferman’ın İkbali”, Miras Gazetesi, 1 Şubat 1990, s. 4.
2. Ata GOVŞUDOV, Ferman, Türkmenistan Neşriyatı Aşgabat 1989.
3. Bkz. Mehmet SARAY, Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi, TTK Yay., Ankara 1999; Sadettin GÖMEÇ, Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Tarihi, Akçağ Yay., Ankara 1999.
4. Bkz. Ata GOVŞUDOV, Saylanan Eserler 3, “Gandım Avcının Maşgalası” Türkmenistan Devlet Neşriyatı, Aşgabat 1957, s. 91–105.
5. Nargılıç HOCAGELDİYEV, “Büyüklük”, Diyar, c. 6, sy. 14, Haziran 1993, s. 29.


Birol Kul

emeğine saĞLIK teşekkürler...

Paylaşımınız İçin Teşekkür...

ben tşk ederim ilginize...


Makale Köşemiz

MollaCami.Com