Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Kapitalizmin kuşatmasındaki islam ıı

KAPİTALİZMİN KUŞATMASINDAKİ İSLAM II

KAPİTALİZMİN KURALLARI
Kapitalist düşüncedeki ahlak kurallarına gelince:
Kökenini dinden alan ahlak ve toplumsal kültürden gelen etik kuramı, ekonomik yapıdaki alt tabakalar için geçerli kurallar olarak, yurttaşları; kapitalizm içinde zapturapt altında tutmak, iyi bir vatandaş olmaları ve zenginlerin mal ve can güvenliğini sağladığı için geçerlidir. Ahlak kuralları kapitalist elitler tarafından “Kilisenin vazettiği kurallar olarak görülmektedir. Bu nedenle sisteminde sadece kapitalizmin kuralları ve emperyalist yasalar geçerlidir. Kapitalizm günümüzde tröstleşerek, tekelci yapıya dönüşüp her ülkede bayraklar (flama) dalgalanmaya başlayınca merkezi otoriteler ve silahlı milisleri onların emrine girerek çıkarlarını koruyan kurumlara dönüşmüştür. Bu çok uluslu şirket ülkeleri en güzide “hukuk Büroları”na sahip oldukları gibi… Yasa yapıcılar kartellerin seçtirdiği hizmetkârlar olduklarından “Elitler Kulübü”nün arzusu dışında yasa yapmaları da imkânsızdır.
Işıklı pano ve billboardlar yoluyla alabildiğince reklam ve promosyon bombardımanıyla karşılaşan insan beyni görsel, sözel ve yazılı basın vasıtasıyla moda ve imaj safsatalarıyla alabildiğince tüketime yöneldiğinden, geleceğini ipotek altına alacak borç yükünün altına girmektedir. At yarışı, şans oyunları, içki, kumar ve fuhuş gün geçtikçe artan trendlerle kapitalizmin vazgeçilmezlerinin üst kurumları arasında yerini korumaktadır. Son yıllarda büyük şehirlerde kadın kadına ve erkek erkeğe yaşam yanında, homoseksüel, biseksüel ve lezbiyenlik Sodom-Gomore şehirlerini aratmayacak kadar sokağa dökülmüştür. Her geçen yıl fuhşa sürüklenen genç kız ve erkeklerin yaşı düşerek buluğ yaşının altına inerken uyuşturucu kullanan çocukların da yaşı ilköğretim seviyelerine kadar inmiştir. Böylece kapitalizmin temel attığı şehirlerde aile yaşamı sonlanırken, hayvani bir yaşam isteklileri şehirleri alabildiğince ele geçirmeye başlamıştır.
Kapitalist sistemde şekli demokrasi, hükümet ve yönetim gibi formel sistemler, güçlülerin haklarını korumak için teşkilatlanmış yapılardır. Hele A.B.D. kapitalizminin geleneğinde şehir ve kasabalar, bankerler ve onların paralı askerleri (şerifler) eliyle kurulup ayakta kaldığı için eyalet sistemlerinde bu gün dahi o geleneğin izlerini taşımaktadır.
İSLAM EKONOMİSİNİN İLKELERİ
Yukarıda da belirtildiği gibi İslam ahlakı üzerine kurulu sosyoekonomik sistem ile kapitalizm mukayese kabul etmeyecek kadar zıt kutuplarda şekillenmişlerdir. İslami sistemin merkezinde yüce yaratıcı Allah (C.C) ve onun yeryüzündeki halifesi Âdem/insan bulunurken kapitalizmin merkezinde bütün ilahi hudutları dışlamış nefs-i emmare sahibi “onların deyimiyle” maymundan türemiş “ insan-ı hayvan” ve onun putları mal ve kapital bulunmaktadır. İslami sistem sonsuz yaşamı da ele alan bir düşünce sistematiğine sahipken, kapitalizm sadece bu dünya refahı ile ilgilenmektedir. Bu nedenle kapitalizmin tek hedefi bulunmaktadır: “Pazar…” Zamanla alabildiğine güçlenen pazar, toplumun sosyo-kültürel ve ekonomik bütün katmanlarını hâkimiyeti altına alarak insanı da mala dönüştürmüştür.
Hz. Muhammed’in (S.A.S.) Medine’ye hicretinden itibaren şekillenmeye başlayan İslam’ın sosyal sistemi, tarihi süreç içerisinde kendi ekonomisini de yeşertmiştir. Zamanla kökleşen ekonomik sistem, yukarıda da belirtildiği gibi İslam ahlakı üzerine kurulmuştur. Hülefa-i Raşidin döneminde uygulamada nihai şeklini alan sistemin, Emeviler Döneminde önemli kırılmalar yaşadığı görülürse de Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde aksayan yönleriyle beraber uygulanabilmiştir. Selçuklular döneminde temelleri atılıp, Osmanlılar döneminde fütüvvet düşüncesini topluma yerleştiren Ahilik teşkilatlarının Çarşı pazar ekonomisinin ahlaki kurallar üzere teşkilatlanmasının uygulamada önemli rolü bulunmaktadır.
İslam ekonomisi satır başlıklarıyla göz atalım:
1. Her birey, gerekli eğitimi alarak kendi yeteneklerine göre iş edinme hakkına sahiptir. Çalışmak İbadet olarak kabul edilmiştir.
2. Çalışma yaşamında kolektif şuur ve cemiyetçilik hâkimdir. Bunun nedeni İslam kardeşliğindedir. Kardeşlik şuuru, cemiyeti kolektif dayanışmayı da zorunlu kılmaktadır.
3. Toplumun Hulafa-i Raşidin Döneminden günümüze kadar süren bir devlet geleneği vardır. Devlet ahlak ve hukuk kurallarına bağlı toplumsal barışı ve eşitliği sağlayan adil yönetim sergilemek konumundadır. Devletin dış tehdide karşı koyma, iç huzuru sağlama ve toplum adına denetim yapma görevleri bulunmaktadır. İslam şekli olarak herhangi bir yönetim tarzı belirtmemiş; ancak, vazettiği ilkeler doğrultusunda: Şuraya(meclise) dayalı devlet-hükümet ve toplum adına onu denetleyebilecek özerk yargı sistemi önermiştir Uygulamada ne kadarının gerçekleştiği yeterince bilinmemekle beraber, Hülafa-i Raşidin ( Hz. Ebubekir, Ömer Osman, Ali) dönemlerinde uygulandığı konusunda icma bulunmaktadır.
4. Üretim ihtiyaçlara göre şekillenmektedir. Rasyonel bir mantıkla incelendiğinde “Kaynaklar ihtiyaçları karşılamada yeterli, ancak insan açgözlü ve doyumsuzdur. ” Merkezi otorite ve toplumdaki akil insanların görevi, üretimi planlamak ve adil bölüşümü sağlamaktır.
5. İsraf yasağı üzerine şekillenen üretim tarzı, beslenme, eğitim, sağlık, giyim, kuşam, barınma, vatan müdafaası, özürlü ve yaşlıların rehabilitasyonuna yöneliktir. Üretimi aksatmayıp israfa kaçmamak kaydıyla, seyahat ve tatile yönelik konaklama ve barınma tesisleri ile buna bağlı ulaşım vasıtaları da bu üretim tarzına uyumlu olarak ekonomide yerini alabilir.

6. Harcama ve tasarruf: Müslüman kazanırken ihtiras sahibi olmayacağı gibi harcamalarında da ölçüyü kaçırmamak konumundadır. İsraf yasaklanmış olduğundan ihtiyaçlara göre harcama yapılacaktır. Bu nedenle birey ve şirketlerin elinde tasarruf edebileceği bir meblağ bulunacak bununla da esnaf, tüccar ve sanayici sermayesini artırarak daha geniş yatırım imkânı bulacaktır. Emekçinin birikimine gelince, adil ellerde kolektif kardeşlik şuuru içerisinde belirli bir müessesede hisse tarzında toplanarak, yeni yatırım ve üretime dönüşünce, bireylerin refahını yükseltilecektir.

7. Emeğin değeri: İnsanlara çalışmayı şart koşan İslam emeğe büyük önem vermiştir. İslami değerler içinde yükselen küçük işletmeci ve müteşebbisi, emek kategorisinde değerlendirirken, sermaye ve doğal kaynaklar mal olarak nitelenmektedir. Emeğe verdiği değerin göstergesi olarak Kur’an’da yer alan “İnsana emeğinden başkası yoktur.” ayetiyle, â€œİşçinin alın teri kurumadan ücretini veriniz.” hadisi şerifi yanında onlarca ayet ve hadis emeğin yüceliğini belirtmektedir.

Enerji ve doğal kaynaklar toplumun ortak malları arasındadır. İslam’ın Eko-nomik ilkeleri bunlarla sınırlı değildir. Ancak Makalenin boyutu açısından bu kadarla yetinmeyi uygun bulduk. Sistem kendi içerisinde adil ve tutarlı olup, ahlak sistemi ile beraber ele alınmadığı takdirde, uygulama olanağı olmayan hayalî bir yapıya dönüşebilir.


KÜRESELLEŞEN KAPİTALİST DÜNYA KARŞISINDA, İSLAMIN GELECEĞİ

“Herkesin bir hesabı varsa da Allah’ın da hesabı vardır. Hesabında yanılmayan Allah’tır.”

Her geçen gün hâkimiyet alanını daha da genişletip dünyada tek sistem ve tek patron olma aşamasında önemli merhaleler aşmış bulunan ”Küresel kapitalizm” ve ağababaları –kim ne derse desin- ömürlerini tamamlamak üzeredir. Esasen 2008 krizi ile yolun sonuna gelmişti. Ancak Çin, önemli can suyu desteği vererek, yeniden dirilişini sağladı. Eğer elindeki döviz rezervlerinin yarısını satma cesaretini gösterebilseydi küresel kapitalizmin bütün dişleri sökülmüş olacaktı!.. . Kim derdi ki Mao’nun sosyalist ülkesi bir gün kapitalizmin kurtarıcı hamisi olacak. İşte dünya böyle… Birkaç on yıl önceden öngörülemeyen önemli değişimlere her zaman gebedir!

İslam Hz. Adem’le başlayan evrensel bir din olup, tarihi süreç içerisinden adlarına kapitalist sistem denilmese de, o yapının bütün özelliklerini taşıyan Nemrudi ve Firavuni sitemlerin tehdidiyle birçok kez karşılaşmıştır. Babil, Mısır ve Roma Krallıkları yaşadıkları çağlarda yıkılmaz kabul edilen birer emperyalist ve kapitalist krallıktı. Moğollar, bütün Asya uluslarını önlerine katarak sürükleyip köklü medeniyetleri tahrip ettikleri gibi, Bağdat’taki bütün kitapları yakarak o güne kadar dişle tırnakla meydana getirilen uygarlık meşalesini de söndürmeye kalkışmışlardı! Ama ne oldu? Sabırlı tebliğciler onları da İslam’la tanıştırarak hayvanlıktan kurtulmalarını sağladılar.

Tarihin ilk çağından beri İslamiyet, mazlum ulusların kurtarıcısı olmuştur. Emperyalist yönetimlerin sömürdüğü uluslar ne kadar mazlumsa, iç sömürü gerçekleştirdiği kendi ulusunun halkları da o kadar mazlumdur. Sonunda İslam’ın tebliğiyle Moğol askerleri gibi onlarda kurtulacaktır. Toplulukları millet yapıp, diğer toplumlardan ayıran ahlak ve kültürleridir. İkbal ne demişti, “ Saltanat sürenlerin içi yüzünü bilirim./ Eşekler yükseklerde Yusuf’sa kuyudadır”. Yusuf’ er-geç kuyu, kölelik ve zindan hayatını sonlandırarak “adil yaşamı“ yeniden tesis edecektir. Yeter ki Müslüman olduğunu söyleyen bizler, her halükarda İslam ahlakı ve kendi kültürümüzle yaşamayı şiar edinelim!

Karanlık geceler nurlu sabahlara gebedir. Yeni Musa’lar çağımız firavunlarının tahtını sallamak için, heybelerindeki tevhit tohumlarıyla, çoktan yola koyuldular bile !...



KAYNAKÇA

1- BİLGİÇ Emin Dr. Prof A.Ü.D.T.C.F. dergisi IX 3 (1951) Makale s. 227 ve sonrası
2- ALTUNTAŞ Hayrani Prof. Dr.. İslam Ahlakı. Akçağ Yay. Ank.1999
3- AUSTUY Jacques Prof..Dr. Kapitalizm Marksizm ve İslam. Çev. Oktay Güner Hulbe Yay.Ank.1975
4-DEBBAĞOĞLU Ahmed. İslam İktisadına Giriş. Dergah Yay. İst.1970
5- Küreselleşme Sivil toplum ve İslam Der.Fuat Keyman- Yaşar Sarıbay Vadi yay. Ank 1997
6- GARAUDAY Roger İslam ve İnsanlığın Geleceği Çev. Cemal Aydın Pınar Yay. İst.1991
7-ZEYDAN Abdülkerim İslam Hukukuna Giriş Ter. Ali Şafak Sırdaş Yay. İst. 1976

8Paylasim icin Tesekkurler


Makale Köşemiz

MollaCami.Com