Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Kapitalizmin kuşatmasındaki islam ı

KAPİTALİZMİN KUŞATMASINDAKİ İSLAM I





Halit ÖZDÜZEN
Araştırmacı-Yazar


Bu makaleyi hazırlarken biraz ironi katarak, okuyucuyu sarsmak için başlığını “İslam Kapitalizmine Doğru” olarak tasarlamıştım. Fakat İslam’ın, (ironiyle bile olsa) kapitalizmle hiçbir zaman yan yana gelmeyeceği gerçeğinden hareketle, başlığı değiştirdim. Ülkemizde ve diğer İslam coğrafyalarında yaşayan bazı Müslümanların çağımız sosyal sistemlerinden Sosyalizmin de bire bir İslam’la örtüştüğünü ileri sürme yanılgısına düştükleri gibi, kapitalist sistemin İslam’a aykırı olmadığını sanan -ya da öyle olmasını temenni eden- dünya taleplisi maalesef birçok Müslüman bulunmaktadır. Bazıları, İslam için sosyalizmin de kapitalizm kadar tehdit oluşturduğunu ileri sürecektir. Bu tespit doğru olmakla beraber, günümüzde tek kutuplu emperyalizmin etrafında küresel bir yapıya dönüşen dünyada, Müslümanlar için en büyük tehdit kapitalizmden gelmektedir.

Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için kapitalizmin ve İslam’ın sosyo-ekonomik sistemlerine kısaca değinmekte yara vardır.

KAPİTALİZM
Anamalcılık olarak da tanımlanan sistemin, “özel mülkiyet araçlarının ağırlıklı bir bölümüne sahip olunduğu ve işletildiği; yatırım, dağılım, gelir, üretim mal ve hizmet fiyatlarının piyasa ekonomisini belirlediği sosyal ve ekonomik sistem” olarak tanımlanmaktaysa da bu tanım çağımız kapitalizmini anlatmakta yetersiz kalmaktadır. Çünkü günümüzde kapitalizm, ekonomik bir sitem olmaktan çıkıp toplumların sosyokültürel ve siyasi tüm yaşam alanlarını kapsayan bir sosyal sisteme hatta ondan da öte “din” anlayışına dönüşmüştür.
Günümüz kapitalist ekonominin bazı niteliklerine ilk çağlardan itibaren rastlamak mümkünse de, temellerinin bu günkü ülkemiz coğrafyasında atıldığı söylenebilir Anadolu tarihinde M.Ö. 1950-1650’ye isabet eden devreye, “Asur Ticaret Kolonileri Dönemi” denilmiştir. Tarihte çok fazla gün ışığına çıkmamış konulardan biri de bu kolonilerdir. Güneydoğu Anadolu ve İç Anadolu’da, Tuz Gölü’ne kadar olan kesimdeki site beylikleri ile bunlara bağlı küçük yerleşim merkezlerini içine alan yörelerde, Asurlu tüccarlar uluslararası ticaret yapmaktaydı. Büyük merkezlerde Karumlar, küçük merkezlerde ise bu Karumlara bağlı pazarlar bulunurdu. O günün şartlarına göre oldukça gelişmiş olan bu örgütlenme ile buralardan Asur’a (Musul) kadar merkep kervanları ile ticaret yapılırdı. O dönemden sonra, Yeni Çağ’a kadar hiçbir dönemde görülmeyen bu sistemli örgütlenme, “Kapitalist Ortak Pazar ve Gümrük Birliği” düşüncesinin, tarihteki ilk uygulaması olarak nitelenebilir. Asur ticaret kolonileri dönemine ışık tutan tabletler, Kayseri’ye 20 km. mesafedeki Kültepe’de bulunmuştur. Yabancı literatüre “Kapadokya Tabletleri” olarak geçen, pişmiş tuğla tabletlerden, bulunan 25.000’e yakınından ancak 8.000 kadarı okunabilmiştir.

Etiler’in ilk hâkimiyet yıllarına isabet ettiği anlaşılan döneme ait tabletlerde toplumun hürler, köleler ve sahura denilen ayrı hukuka tabi, üç sınıftan oluştuğu anlaşılmaktadır. Ticari alışverişlerde uygulanan senetler, şahit huzurunda ve yeminli olarak yapılmaktaydı. Tabletlerden Asurlu tüccarların oldukça yüksek faizle borç verdikleri, borcunu ödeyemeyen yerli halkın hürlük vasfını kaybederek, köle konumuna düştüğü anlaşılmaktadır. Günümüzdeki kapitalist sistemde de bireyler alabildiğince tüketime sürüklenip bankalara borçlandırılmakta, daha sonra da icra takibi, haciz, hapis cezası gibi işlemlerle müflis duruma düşürülerek ve toplumdaki statüsü yok edilerek köleleştirilmektedir. Bu durum devletler için de geçerlidir. A.B.D. yönetimindeki Dünya Bankası ve IMF aynı metotlarla ele geçirdiği ülkeleri emperyalist güçlere bağlı uydular konumuna dönüştür-mektedir.

Köklerini tarihten alan kapitalist sistem, Roma döneminde devlete borç veren tüccar-bankerlerle günümüz bankacılık sisteminin ilk temellerini oluşturmuştur. Orta Çağ’a gelindiğinde müesseseleşen tüccar kapitalizmin erken biçimleri ortaya çıkarmıştır. 16 ve 19. yüzyıllar arasında kapitalizm Avrupa’da kurumsallaşmaya başlamış, feodalizmin sona ermesinden itibaren de Batı dünyasında hâkim sistem haline dönüşmüştür. İyice kök salarak güçlenmesi ise yeni kıtaların keşfinden itibaren Kilisenin de desteği ile başlayan misyonerler ve oryantalistler vasıtasıyla olmuştur. Soyulan ülkelerin servetlerinin büyük bölümümün Britanya ve Avrupa’ya aktığı sömürge döneminde, Portekiz, İspanya ve İngiltere başta olmak üzere Avrupa’da yayılarak kökleşmiştir. 20. yy.dan itibaren ve özellikle II. Dünya savaşı sonrası, kapitalizmin bayraktarlığı A.B.D.’nin eline geçince yeni bir safha başlamıştır.
Ekonomik düşüncedeki klasik kapitalist teori, Britanya’da 18. yüzyılın sonunda ortaya çıkmıştır. Adam Smith, David Ricardo ve John Stuart Mill gibi klasik politik ekonomistler vasıtasıyla ekonomide üretim, dağılım ve malların değişimi gibi konuların analizleri yapılıp yayımlanmıştır. O ilk klasik çalışmalar daha sonra bazı ekonomistler tara-fından sistematik hale dönüştürülerek, günümüz kapitalist sistemine geçiş sağlanmıştır.
Kapitalizme 19. yüzyıldan itibaren günümüze kadar, çok önemli eleştiriler getirilmiş olmakla beraber, emperyalist devletlerin militarist güçleri ve sistemin ürünü kitle iletişim araçları tarafından korunarak desteklendiği için, yöneltilen eleştiriler ve yeni sistem arayışları başarılı olamamıştır. Yapılan eleştirilerin ortak yönü, kapitalizmin ciddi anlamda insanlar arasında sosyal ve ekonomik eşitsizliğe yol açtığıdır. Ancak kapitalizmin temel felsefesinde “adalet” kavramı olmadığı için, insanlar arasında oluşacak sosyoekonomik eşitsizlik ve toplumsal dengesizliklerin kapitalistlerin ekmeklerine yağ sürerek onları daha da semizleştirdiği söylenebilir. Başlangıçta bireysel olarak başlayan eleştiriler, daha sonra felsefi sistemlerle de desteklenince, başta Avrupa’da ve daha sonra dünyanın başka yörelerinde hayli taraftar bulan sosyalizm akımını doğurmuştur.
Burada çoğu zaman birbirine karıştırılan ahlak ve etik ahlak arasındaki farka kısaca değindikten sonra kapitalist sistemin evrensel İslam ahlakında meydana getirmeyi hedeflediği yıkımlara değinmeye çalışacağız.
AHLAK VE ETİK
"Ahlak”, kelimenin en dar anlamıyla, nelerin doğru ve nelerin yanlış olduğu konumuyla ilgilenmektedir. Dini topluluklarda genellikle dini kökenli “ahlak” terimi kullanılırken, rasyonaneliteyi dinleştirmiş seküler toplumlarda, felsefi kökenli “etik” sözcüğü kullanılmaktadır. Esasen ülkemizde son zamanlarda bilerek ya da bilmeyerek “etik” kavramı ahlak teriminin yerine kullanılmaya başlanmıştır. Konunun anlaşılabilmesi için her iki kavramın tarihi ve sosyolojik köklerine bakmakta yarar bulunmaktadır.
Ahlak kelimesi hulk’un çoğulu olup huy ve karakter anlamına gelmektedir. Bütün dinler ahlak üzerine şekillenmiştir. "İslam güzel ahlaktan ibarettir." ve “ Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.” Hadisleri ile İslam dininin kendine has bir ahlak anlayışının bulunduğu vurgulanmıştır.
İslam Dini: İman, amel (fiil/eylem, ibadet) ahlak ve hukuk unsurlarından meydana gelen bir bütündür. Yüce Allah (C.C.) Kur’an’ı Kerim’de ahlakta kemale ermiş kişiler için “takva sahipleri” terimini kullanmıştır. Takva sahibi deyimi iman, ahlak ve ibadette ileri olanları ve hukukta adil davrananları ifade etmektedir. İslam dini insanların ibadet, hukukta adalet ve güzel davranışlar sergileyerek güzel ahlaka kavuşup erdemli insan olmalarını hedeflemektedir. İslam ahlakı, temelini Yüce Kur’an’dan aldığı gibi, yeryüzünde en büyük ahlak abidesi olan yüce peygamberin davranış ve sünnetlerinden de almıştır. “Andolsun, sizin için Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın resulü çok güzel örnektir.” (Ahzap 33/21) ile ”Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.” (Kalem 68/4) ayetleri Peygamberin ahlakının yüceliğini göstermektedir.
Etik kurallar seküler olma yanında, kültürel ve felsefi kökenli olduğu için, toplumdan topluma farklılıklar göstermekte, çoğu zaman insanlar işlerine geldikçe bunlara uymakta, gelmedikçe uymamaktadırlar. Kurallara uyanlar bazı toplumlarda erdemli davranış sergilemiş olmakta; ancak bazı toplumda etik kurallarına uymak, yeni moda değimiyle “mahalle baskısı” denilen toplumsal baskının azaldığı yerlerde zayıflamakta, kargaşa (kaos), savaş ve kişinin hayati tehlikenin bulunduğu konumda tamamen ortadan kalkmaktadır. Ölmüş insan eti yemek hiçbir toplumda ahlaki ve etik olmadığı halde geçmiş yıllarda Everest’e düşen uçakta bazı yolcuların ölen arkadaşlarının etlerini yiyerek yaşamlarını devam ettirdiği bilinen bir gerçektir. Aynı uçakta kurtulan bir Müslüman bulunsaydı, asla ölü eti yemeyip, Rabbine tevekkül ederek, çıkış yolu bekler, Rebbü’l Alemin de vadesi dolmamışsa yardım edererek kurtarır; şayet yaşam vadesi dolmuşsa ruhunu teslim ederek bir ömür boyu utanç içinde yaşamaktan kurtulurdu !....
Yukarda da değinildiği gibi “etik” sözcüğü -bazı toplumlarda ahlak sözcüğüyle eşdeğer anlamda- subjektif bakışla insanların çeşitli davranışlarının yanlış veya doğru olduğunu belirleyen bir yargı ve ilkeler kavramı için kullanılmaktadır.
Ahlak terimine gelince yukarda belirtildiği gibi, tamamen semavi ve Levh-i Mahfuz kökenli olup, huy, mizaç, seciye, tabiat, manevi yapı ve din anlamlarına gelmektedir. Dolayısıyla ilk peygamber Hz. Âdem’le yeryüzüne indirilmiş olan evrensel İslam kaynaklıdır. Yahudilikte Tevrat, Hıristiyanlıkta İncil ve son dönemde Hz. Muhammed’e inen Kur’an’a kesin şeklini alan ahlak, Peygamberin uygulamalarıyla Müslüman topluma mal olmuştur. Bir insanın Müslüman ve hele mümin olabilmesi için, ahlak kurallarına titizlikle uyması gerekmektedir. Aksinin bu dünyadaki toplumsal dışlanmışlık yanında, ebedi âlemde önemli yaptırımı bulunmaktadır.
KAPİTALİZM, İSLAM AHLAKIYLA BAĞDAŞABİLİR Mİ?
Mısırlı ünlü düşünür Seyyid Kutup, İslam’ı cama, komünizm ve kapitalizmi de granite benzeterek İslam’ın hangisine çarparsa kırılacağını belirtmiştir. Burada belirtilmek istenen sosyalizmin sosyal sistemi veya kapitalizmin liberal yapısı değildir. Kastedilen her iki sistemdeki ahlak anlayışlıdır. Bu ahlak anlayışlarının birinde devletçi sömürü meydana gelirken, diğerinde bireysel sömürü körüklenmektedir.. Başta Türkiye olmak üzere birçok İslam coğrafyasında kapitalist sistemin “Serbest Piyasa Ekonomisi” uygulanmakta veya uygulamaya çalışılmaktadır.
Ekonomik açıdan İslam coğrafyası incelendiğinde; enerji, hammadde, tabii ve doğal kaynaklar bakımından dünyanın en büyük rezerv ve potansiyeline sahip olan ülkeleri yönetenler ya beceriksizliklerinden ya da çok uluslu kapitalist şirket veya onların merkezi yönetimlerin çıkarlarının hizmetçisi olduklarından milli kaynaklarını yabancılara peşkeş çekmektedirler. Bu uygulamalar sonucunda yönetime yakın olmayan tabakalar sefalet içerisinde yaşarken, yönetici sınıf Paris’e sabah kahvaltısına gidebilmektedir! Ülkelerin elit tabakaları ülkelerinde üretim yapmayı akıllarına getirmezken, Batı menşeli malların alabildiğince tüketimini körükleyerek “israf ekonomisi“ yaratmışlardır.
İslam ahlakıyla kapitalizmin bağdaşıp bağdaşmadığını irdelemek için, öncelikle ana hatlarıyla İslami ahlakın üzerinde durmaya çalışalım.
İSLAM AHLAKI
İslam âlimleri ahlakı:
1. Şahsi/bireysel ahlak
2. Ailevi ahlak
3. İçtimai/sosyal ahlak
4. Vatani Görevler Ahlakı
5. Din ahlakı olmak üzere çeşitli kategorilere ayırarak incelemişlerdir.
Bu yazımızda ahlakı kül olarak ele alacak, bazılarının altını çizerek kapitalist sistemle ilgisizliğini belirtmeye çalışacağız. Aslında İslam’ın ahlak ilkelerinden hiç biri kapitalizmle bağdaşmamaktadır. Hatta öyle ilkeler vardır ki sistemle ve o sistemdeki yaşayış kültürüyle 180 dereceli zıt kutuplarda bulunmaktadır. O ilkeler aşağıda koyu harflerle belirtilmiştir.
Ahlak İlkeleri:
1. Adaleti yerine getirmek: Yönettiklerine adaletle hükmetmek; çevrede, toplumda ve yeryüzünde hak ve adaletin hâkim olmasına çalışmak (Yalnız başına bu ilke İslam inancının kapitalist sistemin karşısında olduğunun göstergesidir. Çünkü kapitalist sistem bünyesinde birçok adaletsizlikler barındırmaktadır.)
2. Affedici ve bağışlayıcı olmak
3. Ahde vefa göstermek
4. Başta akrabalar ve yakın çevre olmak üzere, herkese iyilik etmek
5. Aile yapısına önem vermek
6. Anlaşmalara riayet etmek
7. Borcunu ödeyemeyen borçluya mühlet tanımak/vadeyi uzatmak
8. Cömert olmak
9. Bedenen veya fikren bir işte çalışmak
10. Yönelinen her bir işte doğru ve dürüst olmak
11. Akrabalık ve dostluklara önem vermek, herhangi bir çıkar için onları harcamamak
12. Emanetlere ve verilen sözlere riayet etmek
13. Fakirlere ve bedensel özürlülere iyilik etmek
14. Heva ve hevesine hâkim olmak
15. İffetli ve ağırbaşlı olmak, harama bakmaktan gözleri korumak
16. İnfak etmek
17. İyilikte yarışmak
18. Kötülüğü iyilikle savmak
19. Malı gösteriş için harcamamak
20. Barışçı olmak
21. Kimseyle alay etmemek
22. Edepli ve hayâlı olmak
23. Başkasının kusur ve hatalarını araştırmamak, dedikodu yapmamak
24. Böbürlenmemek, kibirli olmamak, mütevazı olmak
25. Cimri olmamak
26. Dünya malına bağlanmamak
27. Faizden para kazanmamak
28. Gerçeği gizlemek
29. Haksız kazanç sağlamamak, kimseyi aldatmamak
30. Kıskançlık ve haset etmemek
31. Hilekâr olmamak
32. İçki, kumar, fuhuş/zina, gibi Allah’ın men ettiği zararlı şeylere yönelmemek
33. Kimseye iftira atmamak
34. İhtiras sahibi olmamak
35. İsraf etmemek
36. Kimseyi kıskanmamak
37. Kindar olmamak
38. Maddeci olmamak
39. Riyakâr (ikiyüzlü) olmamak
40. Eşe sadakat, şefkat ve haklarına riayet
41. Anne ve babaya iyi davranmak, onları üzmemek
42. Kamu yönetiminde bulunanlar, rüşvet ve hediye almayacak, adaletle hüküm verecek
43. Müslüman iyi yurttaş olarak kamuya ve topluma karşı yükümlülüklerini yerine getirmelidir
44. İslam ve insanlığın düşmanlarını dost edinmemek
45. Kargaşa ve bozgunculuk yapmamak
46. Vatan müdafaasından kaçınmamak
47. Toplumda kin ve nefreti tahrik etmemek
48. Kaynakları ve kazancı israf etmemek
49. Yalan söylememek v.b…
İslam ahlakı yukarıda belirttiklerimizle sınırlı değildir. Adam öldürmemek, hırsızlık yapmamak, anarşi çıkarmamak vb. hükümler beşeri hukukun yasalarında da belirtildiği için buraya almadık. İslam ahlak tarifiyle yüce Allah’ın emrettiklerine uyup men ettiklerinden kaçınmak ve Hz. Muhammed’in örnek yaşamını şiar edinmektir.

9Paylasim icin Tesekkurler


Makale Köşemiz

MollaCami.Com