Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Savaş davulları sussun

Eğitim ya da keşif uçuşu yapan bir uçağımızı ‘sınırlarını ihlâl ettiği’ gerekçesiyle düşüren komşumuz Suriye, çok büyük bir kötülük yaptı ve şimdi bu kötülüğün nasıl bertaraf edileceği konuşuluyor.


Hadiseyi değerlendiren uzmanlar, sınırı ihlâl edilen bir ülkenin tepki göstermesinin anlaşılır olduğunu, ama bu tepkinin ‘uçak düşürme’ şeklinde olmasının kesinlikle kabul edilemeyeceğini ifade ediyorlar. ‘Sınır ihlâli’nin karşılığı uçak düşürme olmaz ve olamaz. Böyle bir tepkiyi şuna benzetebiliriz: Bir kişi bir başka kişiye ‘yan baksa’ o kişi de ‘her ihtimale karşı’ onu katletse haklı olabilir mi? ‘Yan bakma’nın karşılığı, tepkisi cinayet olabilir mi?

Olamaz ve olmamalı. Ne var ki böyle bir hadise ile karşı karşıya kaldık. Bir ‘deli’ kuyuya bir taş attı ve şimdi bütün dünya bu taşı bu kuyudan çıkarmak durumunda. Herkes biliyor ki Suriye bu adımı atmakla köprüleri tamamen berhava etmiş oldu. Ancak, ‘papaz’a kızıp oruç bozulmayacağına göre yine de ihtiyat ve teenni ile hareket etmekten başka çare yok.

Ortada bir tuzak olduğu açık. Fakat bu tuzağı kimin kurduğu, kimleri ‘yem’ etmek istediği ve kimlerin kârlı çıkmayı planladığı iyi tahlil edilmeli. Hadisenin üzerinden epey zaman geçti. Ama yaşananlar tam olarak aydınlatılmış değil. Çok sayıda bilinmeyen nokta var. Suriye kendisini haklı göstermek için farklı iddialar ortaya atıyor. Elbette Türkiye ‘belge’leri ortaya koyup uluslar arası hukuk ne gerektiriyorsa onları Suriye’den talep edecek.

Fevri hareket etmek doğru değil, ancak kamuoyunun vaktinde ve zamanında gerektiği şekilde bilgilendirilmemesi de akla başka sorular getirir. Ortada bir gerçek var: Suriye bir savaş uçağımızı düşürmüş durumda. Bahanesi de sınırın ihlâl edilmiş olması. Peki, dünya ölçeğinde; ‘komşu’sunun sınırı ihlâl eden uçağına böyle bir muamele ile karşılık veren bir ülke var mıdır? Muhtemelen yoktur, ama Türkiye’yi idare edenlerin kamuoyunu vaktinde ve zamanında doğru bir şekilde bilgilendirmedikleri de akla geliyor. Yoksa kabahat ‘pilot’ların üstüne mi kalacak?

Her zaman olduğu gibi yangına benzin taşıyanlar da yok değil. Bazı ‘uzman’lar, bu feci hadiseyi fırsat bilip Suriye’ye savaş açmayı teklif ediyor. Biri şöyle demiş: “Türkiye’nin, caydırıcılığını tekrar kazanması için Türk savaş uçağını düşüren Suriye hava savunma sistemini imha etmesi gerek. Türk jetleri Halep semalarında uçmalı...” (Haber Turk g., 24 Haziran 2012)

Gerçekte zehirli bir bal etkisi yapan milliyetçi/ ırkçı duygulara hoş gelebilen böyle bir teklif yerine getirilse sonrasında ne olur?

Bir adımı değil, bin adımı birden düşünmek durumunda değil miyiz? Son aylarda dünya nezdinde itibarını kaybeden ve destek bulamayan Suriye rejimi böyle bir kavgayı ister. Zaten tıkanmış durumdalar. Belki ‘kavga’ onların iktidarlarının ömrünü bir müddet uzatmaya bile yarar. Ancak böyle yanlış bir adım bütün bölgenin alevler içinde kalmasına yol açabilir. Türkiye’nin ve bölgenin savaşa değil, istikrarlı bir barışa ihtiyacı var ve bunu temin için gayret sarf etmek gerekir.

Bu hadise aynı zamanda gereksiz böbürlenmenin ne gibi zararlara yol açabileceğini göstermesi bakımından da önemlidir. “Bir Türk dünyaya bedeldir” anlayışı, gereksiz böbürlenme ve “Bize kimse yan bakamaz” tavrı böyle basit gibi görünen ‘tuzak’lara düşmemize -dolaylı da olsa- vesile olmuş olabilir. Bu hadise elbette vicdanlarda derin yaralar açmıştır, ama bu yarayı tedavi için daha büyük yaralar açmayı tavsiye edemeyiz. Allah göstermesin, bir savaş halinde galip gelinir, ama bu nasıl bir galibiyet olur ki?

Uluslar arası hukukun şartları ne gerekiyorsa yapılsın ve yeni tuzaklar kurulmasına imkân verilmesin. İnşallah tez zamanda bütün diktatörler bertaraf olur ve dünya huzura ve sükûna kavuşur. Unutmayalım ki barış şartlarında ‘imana hizmet’ etmek de kolaylaşır. Savaş davulları pazarlayanların iflâs ettiği bir dünya, en büyük temennimiz...


Faruk ÇAKIR


Yazarlardan

MollaCami.Com