Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


“28 Şubat” ikrarları…

Milyonların mağdur edildiği, medyanın bir silâh olarak kullanıldığı 28 Şubat sürecinin “postmodern darbe”sinin içyüzü, daha ilk duruşmada bir bir ortaya dökülüyor.



Refahyol döneminin Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın, “pusuya yatanların elinde koz oldu!” dediği 28 Şubat’ın perde arkası değerlendirmeleri, bunların başında geliyor.


Üç ciltlik eserinde “karanlık dönem”de bizzat şâhid olduğu olayları sıralayan Kazan’ın, Sincan Belediye Başkanlığı’nın Parti Genel Merkezi’ne ve İl Teşkilâtı’na haber vermeksizin, “Kudüs Gecesi” adıyla bir program düzenlediğini ve İran Büyükelçisi’ni davet ettiğini belirtiyor. “Olayı gazetelerden öğrendim. Hemen Bekir Yıldız’ı aradım, “Biz bunca işle uğraşırken bu da ne demek oluyor” dedim. Umursamaz bir hâli vardı, öfkelendim ve çok ağır ifâdeler kullandım. Sonradan bu kadar ağır konuştuğum için üzüldüm. Özel arabamla gittim, cezaevinde ziyaret ettim...” ifâdesi bunlardan biri.


Bir diğer husus, 28 Şubat sürecinde çokça tartışılan ve “irtica tehdidi” uydurmalarına bahane edilen “Başbakanlık Konutu’nda iftar meselesi.” Kazan’ın daha önce medyaya bildirilmemesi kararı alınan “iftar”ın tam tersine medyanın kuşatması altına alınmasında dair, “Baktık, tam listeyi iftardan önce içimize sızdırılan birileri medyaya göndermiş. Sabah, Hürriyet manşetleri çekmiş: “Tarikat şeyhlerine iftar...” Artık davet ettikten sonra da kimseye ‘gelme’ diyemezsin!” sözleri, dikkat çekici.


“KULLANILAN KONULAR…”
Keza “kullanılmaya müsait beyanlarda” bulunduk diyen Kazan’ın, “Şükrü Karatepe’nin yaptıkları... Önce, ‘10 Kasım törenlerine içim kan ağlayarak katıldım’ diyor. Refah’ı vurmak için pusuya yatanlara aradıklarından fazlasını veriyor. Sonradan dans etmeler filan. Öbür tarafta, bir takım endişelere rağmen listeye aldığımız bir arkadaşımızın (Halil İbrahim Çelik), “kan dökülecek fıstık gibi olacak” sözlerini kullanılan birer hata olarak görmesi, çarpıcı…


O dönemin şartları içerisinde “YAŞ kararları, başörtüsü yasaklamaları, kurban derisi bağışları, karayoluyla hac” gibi konuların kullanıldığını belirten Kazan’ın, “bazı medya organlarının yayınları” hakkında söyledikleri ise bir başka çarpıcı husus. “O zaman bize destek veren Kanal 7 durup dururken masonlarla ilgili bir yayın yaptı. Ondan sonra masonlar ayağa kalkarak hükümetin yıkılmasına karar verdiler. Bunun gibi yayınlar oldu” açıklamaları, sürecin tahriki açısından ciddî ipuçları veriyor.


Ancak en ilginci, Erbakan’ın yakın arkadaşı Oğuzhan Asiltürk’ün, Merve Kavakçı’nın Meclis’te yemini hakkında dile getirdikleri.
“Merve Kavakçı’nın yemin için TBMM’ye girmesi Erbakan ve benim bilgimin dışındaydı. Meclis’i yöneten Septioğlu ile anlaşmıştık. Kendisi, ’Başörtülü birinin yeminini engelletmem. Sizden isteğim tenha bir zamanda getirin’ dedi. Bizim arkadaşlara bunu söyledik. Hatta tahrik olmasınlar diye ben salona bile girmedim. Bir de baktık ki Merve Hanım salona girmiş, nasıl girmiş bilmiyorum. Ne Hoca’yı, ne beni dinlediler, Kavakçı’yı salona AK Parti’yi kuracak isimler götürdü” cümleleri, olayın perde arkasını aralıyor.


“YEMİN KRİZİ”NİN PERDE ARKASI


“Asiltürk’ün açıklamadığı isimleri ben söyleyeyim” başlığı altında yazan Ahmet Takan’ın, “(2 Mayıs 1999’da) Kavakçı’nın Genel Kurul’a türbanı ile girmekte kararlı olduğunu duyan Erbakan, Abdullah Gül dâhil tüm yöneticilerini buna engel olması için uyarmış. Kavakçı’nın Meclis’e başörtüsü ile girip girmemesi FP Başkanlık Divanı’nda tartışılmış, Erbakan buna pek de hevesli görünmeyip, ‘Şimdi zamanı değil’ deyip bir ’ara formül’ çalışmaları için kurmaylarına tâlimat vermiş. Ve ‘ara formül’ olarak Asiltürk’ün anlattığı gibi Septioğlu ile görüşülmüşâ€ tesbitleri, olayı te’yid ediyor.



Hatta Takan’a göre, olayın baş mimarı görünen “Nazlı Ilıcak, Abdullah Gül’ün tâlimatlarıyla hareket ediyordu. Kavakçı’yı gizlemişler ve Erbakan’a, “Tamam Merve Hanım Meclis’e gelmeyecek, tüm tedbirleri aldık” raporunu vermişler. Böylece bomba hem Genel Kurul salonuna hem de FP Genel Merkezi’ne ustaca bırakılmışâ€¦
28 Şubat ikrarları, şüphesiz bunlarla bitmiyor. Ancak süreci bizzat yaşayanların ağzından üzerinden on beş sene geçmiş de olsa ortaya konulanlar, “postmodern darbe”nin iç ve dış yüzünde gizlenmiş ya da çarpıtılmış birçok gerçeği açığa çıkarıyor…



Cevher İLHAN


Yazarlardan

MollaCami.Com