Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Dinlerarası diyalog ve misyonerliğe ortak olma

DİYALOG VE GÜLEN’İN MİSYONERLİĞE ORTAK OLMASI

Herkesin bildiği Türkiye’den dinlerarası diyaloga en çok sahiplenenler en ateşli diyalogçular Fethullah Gülen ve cemaati üyeleridir. Çünkü Fethullah Gülen, Papa II. John Paul’a 9 Şubat 1998 günü sunduğu mektubunda Papa’nın dinlerarası diyalog misyonuna yürekten katıldığını şöyle ifade ediyordu:

“Pek muhterem Papa cenapları, Üç büyük dinin doğum yeri olarak bilinen toprakların dünyayı daha iyi yaşanabilir bir mekan kılma yolundaki kutsal misyonumuzu tam manasıyla bilen halkından size en içten selamlar getirdik…
Papa 6. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazi yardımlarımızı sunmak için size geldik.”
(Zaman gazetesi, “Dünya Barışı İçin” adlı M.Erişen ve M.Ermek’in haberi, 10 Şubat 1998)

Gülen’in mektubunun başlangıç cümlelerinden yukarıya aktardığımız iki kısım üzerinde dikkatlice düşündüğümüzde, ortaya iki husus çıkmaktadır:

a) Gülen nasıl oluyor da Papa nezninde üç dinin doğduğu yerlerin ve halklarının temsilciliğini kendinde görebiliyor? Üç din, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm sırasıyla Mısır-Sina’da, Kudüs’te ve Mekke-Medine’de doğmuştur. Bugün buralarda çeşitli halklar ve devletler vardır. Siyaseten ve hukuken Gülen bu yerleri ve halklarını nasıl temsil edebilir? Öte yandan bu yerlerin halkı din bakımından Yahudi, Hıristiyan ve Müslümandır. Gülen, hadi diyelim İslâm’ı temsil edebilir ama, Yahudiliği ve Hıristiyanlığı nasıl temsil edebilir? Bu konu hakkında daha fazla durmadan bizim için çok daha önemli olan ikinci hususa geçelim.

b) Gülen ikinci paragraftaki cümeleleriyle Papalık Konseyi’nin Dinlerarası Diyalog misyonunun bir parçası olmayı, buna hizmet etmeyi istiyor ve bunların gerçekleşmesini arzu ediyor. Gülen, birinci paragrafta kendi hizmet ve vazifesini “Kutsal misyonumuz” diyerek misyon olarak nitelediği gibi, ikinci paragrafta da Dinlerarası Diyalog’u da misyon olarak niteliyor.

Misyon kelimesini Gülen’in kasıtlı olarak seçip seçmediğini bilemiyoruz; ancak Papalık nezdinde “misyon” kelimesinin özel bir anlamı vardır ki, bu insanlara Hıristiyanlığı tebliğ etmektir; misyonerlik ve misyoner kelimeleri de zaten aynı kelimeden gelir. Nitekim II. Vatikan Konsili’nin Misyonerlikle ilgili Ad Gentes Divinitus adlı kararında misyon şöyle tanımlanıyor:

“Kilise tarafından gönderilen İncil öğreticilerinin yükümlülükleri ve bütün dünyaya giderek İncil’i vaaz etme vazifesini yüklenerek henüz Mesih’e inanmamış halklar arasında Kilise’yi yerleştirmeleri, genel olarak misyon diye adlandırılır.”
(Flannery (A.): Vatican Concil II, The Conciliarand Post Consiliar Documents, Dublin, 1981, s. 819)

Dinlerarası diyalog, hem yukarıda sözünü ettiğimiz Ad Gentes’te hem de Gülen’in mektubunu sunduğu Papa II. John Paul’un çeşitli vesilelerle yaptığı açıklamalarında ve deklarasyonlarında da açıkça diyalog ve misyon, “misyonerlik” olarak tanımlanmaktadır.

Gülen’in hizmet etmek istediği diyaloğu ve misyonu, II. John Paul, “Redemptoris Misso” başlıklı genelgesinde şöyle tanımlıyor:

“Dinlerarası diyalog Kilise’nin bütün insanları Kilise’ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır…

…esasen misyonla ve misyonun şekilleriyle diyalog arasında özel bir bağ vardır. Bu misyon aslında Mesih’i ve İncil’i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir…

… kurtuluşun Mesih’ten geldiği ve diyaloğun evangelizasyondan (incilleştirme) ayrılmadığı gerçeği gözardı edilmemiştir.

… Diyalog, Kilise’nin kurtuluşun tabiî yolu olduğu inancıyla yönlendirilmeli ve ikmâl edilmelidir.

...Diyalog Tanrı’nın Krallığı’a doğru bir yoldur ve bunun süresini ve mevsimini sadece Baba bilse de, mutlaka sonuç verecektir.”

( Papa II. John Paul: Redemptoris Missio, Vatican, Roma, 1991, s. 55-57.)

En yetkili ağızdan dinlerarası diyalog gerçek amacıyla böyle de tanımlanıyor. O halde Gülen’in diyaloğa ortak olmasının ne anlama geldiğini siz düşünün.

KAYNAK:
Journal of Islamic Research 2007 / Dinlerarası Diyalog ve Başkalaştırılan İslâm, sh.285,286
Prof.Dr. Mehmet BAYRAKDAR
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri, ANKARA

Hiristiyanlarla yapilan diyalog illa misyonerlige hizmet olarakmi algilanmali.
Halbuki diyalog günümüz sartlarinda olmazsa olmaz bir durum halini almistir...elbette hassas sinirlari asmamak kaidesiyle.

aradadigim konularda biri zumrudu anka yigenim icin ......bilgisayarada favoriye ekliyorum insalah ablama okutcam ....Allah razi olsun( en sevdigim cumle )

Yapılan iş diyalog olsaydı gerekli olabilirdi. Ama diyalog adının arkasına saklanılarak yapılan her şey sadece monologtur. Tek taraflı bir hıristiyanlaştırma çalışmasıdır.
Diyalog karşılıklı olur. Ama Hıristiyanları müslümanlaştırmaya çalışan Hıristiyan diyalogculara ne hikmetse rastlayamıyoruz. Ne hikmetse hep müslümanlar Hıristiyanlaştırılmak istenmekte.

Diyalog saçmalığına kanmayalım. En azından bizler. Ortada apaçık bir oyun var.
Farkına varmadan küfür odaklarına hizmet etmiş oluruz ki, dünyamızı ve ahiretimizi yerle bir etmeye yeter.


“Dinlerarası diyalog, Kilise'nin bütün insanları Kilise'ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır... Bu misyon aslında Mesih'i ve İncil'i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir."

"Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda ise Asya'yı Hıristiyanlaştıralım." (Papa II. Paul)

"Diyalogdan söz ettiğimizde, açıktır ki, bu faaliyeti, Kilise şartları çerçevesinde misyoner ve İncil'i öğreten bir cemaat olarak yapıyoruz. Kilise'nin bütün faaliyetleri, üzerinde taşıdığı şeyleri yani Mesih'in sevgisini ve Mesih'in sözlerini nakletmeye yöneliktir. Bu sebeple diyalog, Kilise'nin İncil'i yayma amaçlı misyonunun çerçevesi içinde yer alır." (Pietro Rossano -Vatikan Konsil sekreteri)

"Bütün insanlar Hz. İsa’ya döndürülmeli, bütün insanlar vaftiz olarak Kilisede birleşmeli ve onun vücudu olan Kiliseye girmelidir. Yollar, usuller, metotlar değişir; ama hedef hiç değişmez: Bütün insanları Hıristiyanlık dinine sokmaktır nihaî maksadımız".

(Towards a pastoral approach to culture - Vatikan yayını)

evet sözlerinizde dogru tespitler var elbette.
Asmamamiz gereken kirmizi cizgiler var ve bunlara dikkat etmeliyiz.
Fakat gayrimüslimlerle bir vesileyle diyalog halinde olmaliyizda. Haddimizi bilerek elbette.

Ben onlara gerçek manada, yani kelimenin gerçek anlamını taşıyan diyaloğu dahi layık görmüyorum.

Allah ve Resûlü’nün düşmanı olan kâfirleri, kendine düşman bilmelidir. İslâm düşmanlarını sevmemeli, rezil olmaları için uğraşmalıdır. O alçaklara hiçbir zaman ve hiçbir yerde saygı göstermemelidir. Onlarla hiç görüşmemeli, hiç buluşmamalıdır. O düşmanlara hep sert davranmalı, elden geldiği kadar, yüzlerini görmemeli, işe karıştırmamalıdır.

…Onlara bir iş düşerse ve onlarsız olamayacak ise, abdesthâneye (tuvalete) gider gibi, (kalben) istemeyerek ve üzülerek iş bitinceye kadar yardımları istenebilir. Hazret-i Muhammed s.a.v.’in sevgisine kavuşturan kurtuluş yolu işte budur. Eğer bu yoldan ilerlenmezse, o yüksek huzura kavuşmak pek güç olur. Bize yazıklar olsun!

MEKTUBAT-I İMAM-I RABBANİ, 165. MEKTUP.

Cevremizdeki almanlarla bir sekilde komsuluk münasebeti, meslektaslik, alis veris ve diger sebeplerle bir irtibatimiz var....bunlara selam versek bile bir sekilde diyalog yapmis oluyoruz...ayrica avrupadaki bir cok islami teskilatta bunun bilincinde oldugu icin diyalogun icindeler.

Yani günümüzde yasadigimiz mekan ve zaman itibariyle ister istemez böyle bir ortamin bir parcasi oluyoruz.

Taviz vermeden birarada yasamanin formülünü olusturmak elzemdir.

Aslında oyun içinde oyun var..

Birileri DİYALOG kelimesini bilinçli olarak kullanarak bazı toplantılar yaptılar. İslam camiasını da buna katmaya çalıştılar. Sonra islam dünyasından buna gelecek tepkilerin farkındaydılar. Ve toplumda diyalog kelimesine karşı antipati oluştu. Diyalog dendiği an akla ilk dinden taviz verme bilinçlere çivilendi..

Ve aslında batının islamlaşmasından korkan kilise öyle bir oyun kurdu ki, iki cephede de birbirine soktular.. hristiyanlara bunlar terörist diye ilan ettiler korkuttular. Müslümanlarada aman selam verirsen diyalog olur o zaman falancacıların savunduğu tezleri savunmuş olursun diye uzaklaştırdılar.. tam bir goşaf oldu..

biz dinlerarası diyalog yapmıyor, din mensupları ile diyalog yapıyoruz :)

Diyalog kelimesini hakıkı manasında kullanırsak seyyah kardeşim haklı. Diyalog olmadan hiç bir şey olmaz.
Ama mecazi manada kinyevi manada veya takva yönünden düşünürsek Zümrüd kardeş haklı.
Hatta Mecelle kaidesinde Def-i mefâsid celb-i menâfi’den evlâdır gçer...

muderiss hocam gozlerim yasardi ilk defa konular hakkinda yorum yaptiginizi gordum devamini bekleriz insallah :)

muderiss hocam gozlerim yasardi ilk defa konular hakkinda yorum yaptiginizi gordum devamini bekleriz insallah :)


Hafta sonu ya resmi tatil :D

Devamını istesende her zaman tatil yapamayız yavs :;-):
Düşünmen bile yeterli değerli kardeşim eyvallah :)
Sahi sırayı pardon nöbeti siz(ler)e devrettik yavs :)

muderiss hocam gozlerim yasardi ilk defa konular hakkinda yorum yaptiginizi gordum devamini bekleriz insallah :)


aramızda para toplayıp müderris kardeşimize bir iphone mu hediye etsek ne :)

işte o zaman her gün tatil olur bak :D

Güzelmiş :D

İnanıyorsanız niye KORKUYORSUNUZ en üstün sizsiniz

aramızda para toplayıp müderris kardeşimize bir iphone mu hediye etsek ne :)

işte o zaman her gün tatil olur bak :D



Haklısınız :=D:
Telefonla ihyadan hiç çıkmayız artık :D
o zaman tutabilene aşk olsun :)

DİYALOG VE GÜLEN’İN MİSYONERLİĞE ORTAK OLMASI

Gülen’in mektubunun başlangıç cümlelerinden yukarıya aktardığımız iki kısım üzerinde dikkatlice düşündüğümüzde, ortaya iki husus çıkmaktadır:

a) Gülen nasıl oluyor da Papa nezninde üç dinin doğduğu yerlerin ve halklarının temsilciliğini kendinde görebiliyor? Üç din, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm sırasıyla Mısır-Sina’da, Kudüs’te ve Mekke-Medine’de doğmuştur. Bugün buralarda çeşitli halklar ve devletler vardır. Siyaseten ve hukuken Gülen bu yerleri ve halklarını nasıl temsil edebilir? Öte yandan bu yerlerin halkı din bakımından Yahudi, Hıristiyan ve Müslümandır. Gülen, hadi diyelim İslâm’ı temsil edebilir ama, Yahudiliği ve Hıristiyanlığı nasıl temsil edebilir? Bu konu hakkında daha fazla durmadan bizim için çok daha önemli olan ikinci hususa geçelim.

b) Gülen ikinci paragraftaki cümeleleriyle Papalık Konseyi’nin Dinlerarası Diyalog misyonunun bir parçası olmayı, buna hizmet etmeyi istiyor ve bunların gerçekleşmesini arzu ediyor. Gülen, birinci paragrafta kendi hizmet ve vazifesini “Kutsal misyonumuz” diyerek misyon olarak nitelediği gibi, ikinci paragrafta da Dinlerarası Diyalog’u da misyon olarak niteliyor.

Misyon kelimesini Gülen’in kasıtlı olarak seçip seçmediğini bilemiyoruz; ancak Papalık nezdinde “misyon” kelimesinin özel bir anlamı vardır ki, bu insanlara Hıristiyanlığı tebliğ etmektir; misyonerlik ve misyoner kelimeleri de zaten aynı kelimeden gelir. Nitekim II. Vatikan Konsili’nin Misyonerlikle ilgili Ad Gentes Divinitus adlı kararında misyon şöyle tanımlanıyor:

“Kilise tarafından gönderilen İncil öğreticilerinin yükümlülükleri ve bütün dünyaya giderek İncil’i vaaz etme vazifesini yüklenerek henüz Mesih’e inanmamış halklar arasında Kilise’yi yerleştirmeleri, genel olarak misyon diye adlandırılır.”
(Flannery (A.): Vatican Concil II, The Conciliarand Post Consiliar Documents, Dublin, 1981, s. 819)



Allah aşkına, biraz önce o adamın itirafı ile, bu yazı örtüşmüyormu!!!!


Fıkıh - İlmihal

MollaCami.Com