Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Kendini ihmal eden, imha eder

Üniversite kürsüsünde, rektör, dekanlar, profesörler, öğretim elemanları ve öğrencilerin huzurunda, ‘Kendinizle Yürüyüşe Çıkın’ sohbetindeyiz. Sohbetimizde hemen herkesi ilgilendiren bir soru vardı; en son ne zaman kendinizle bir yürüyüşe çıktınız? diye.
Sorudan sonra dâvetliler biraz soğuk duş etkisi gibi biraz duraksadılar.



Ve başlarıyla yaptıkları işaret, yani başlarını sağa sola sallama halleri, böyle bir lükslerinin olmadığını, o kadar işin gücün içinde ‘kendine zaman ayırmak’ diye bir fasılanın bulunmadığını haber veriyordu.

Tabiî bu görüntüyü aldıktan sonra, üzerinde yoğunlaşacağımız noktalar netleşiyordu.

Saygıdeğer hocalarım, kıymetli gençler, görüyorum ki, kendimize dönük bir ihmal manzarası dikkatleri çekiyor. Kendimizle ilgili konularda çok sevindirici bir memnuniyet yansıtmıyoruz. Bu çok tehlikeli bir ihmaldir. Belki de en büyük ihmal budur.
‘Kendini ihmal eden, adım adım bir imha gerçekleştiriyor’ demektir.

Aslında buradaki imha biraz ağır bir ifade gibi gözüküyor. Ancak bu birden sonuçlanan bir imha değil, yavaş yavaş gerçekleşen bir imhadır.

Gelin görün ki, yıkım hızlı gerçekleşmediği için, ağır çekimle izlettirildiği için, hiçbir şey yokmuş gibi geliyor insana. Yıkımı yaşayan bile yaşadığı şeyin yıkım olduğunun farkında olmuyor. Artık son noktaya gelindiğinde fark ediyor, ama iş işten geçiyor. Kurt gövdeyi kaplamış oluyor.

Hatta çoğu zaman çok yoğun işlerin içinde olan büyük makam sahipleri, büyük imkân sahipleri, büyük para sahipleri çok büyük yıkımın içerisinde olabilmektedirler. Ama böyleler, çevresine kocaman bir duvar ördükleri için kimseciklerin yardımını da alamıyorlar. Haliyle onların yıkımları daha hızlı ve daha kolay oluyor.

Oysa dışa açık olan insanlar, dertleşebilecekleri birilerini daha rahat bulabilirler ve birkaç cümlecik de olsa konuşmalar, sohbetler insanın adeta şişirilmiş balonunun havasını almaktadır.

Onun için bu noktada belli bir programın, belli bir özel çevrenin, belli bir sınırlı, sorumlu insan atmosferinin içinde olan insanlar çoğu zaman, normal bir vatandaşın keyfince yaşayabileceği, özel ve basit durumlardan bile mahrum kalabilmektedirler. Elbette böyle durumlar da hayatı monotonlaştırıyor.

Esaret hayatı nasıl belli bir plan, belli insanlar, belli işler, belli sınırlarla sınırlı ise; modern esaret dediğimiz, ‘ecirlilerin’ yani ücretlilerin de, memuriyetin de hayatı buna benzer bir kesit sunuyor ilgilisine.

Ama bütün bu olumsuz manzaraların da mucidi yine insanın kendisidir. Yani içine düştüğü ağı ören, yine insanın kendisidir.
Onun için lütfen ‘yaşarken dikkat’ diyoruz.


Sebahattin Yaşar


Yazarlardan

MollaCami.Com