Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim
PROF. DR. ZAFER TOPRAK: Din karşıtı çizgi M. Kemalâle başladı
âAtatürkâün din sorunu vardı. Bunu tarih tezlerinden ders kitaplarına kadar her yerde gözlemlemek mümkün. Hz. Muhammed, 30âlarda artık Muhammed olmuş, sıfatı kaldırılmış durumda. Asıl amaç halkı hilâfet olgusundan koparmak.â
NUTUK'TA ATIF YAPILAN TEK YABANCI
â30âlu yılların düşünce yapısını belirleyen, İngiliz sosyalist tarihçi Wells. Nutukâta atıf yapılan tek yabancı isim. Uhrevî nitelikteki Adem-Havvaâdan başlayan tarih onun kitabıyla milyonlarca yıl geriye çekilip dünyevî bir tabana oturtuluyor.â
KİTAPLARDA EVRİM TEORİSİ VE DARWİN
âO dönemde evrim teorisini gündeme getirmek ancak Atatürkâün yapabileceği birşeydi. Mantık, jeoloji, biyoloji kitaplarında Darwin var. Tarih kitapları Darwinâden esinlenilen âhayat zinciriâne yer veriyor.â
PROF. DR. ZAFER TOPRAK: Din karşıtı çizgi M. Kemalâle başladı
Atatürkâün yeni insan yaratma sürecinde ne tür bir siyasi ve entelektüel teori var?
İki fay hattı söz konusu; biri 1919⦠Atatürkâün bir siyaset adamı olarak yeniden doğuşu. Tabii metaforik anlamda kullanıyorum doğuş sözcüğünü. ıkincisi ise 1929⦠O tarihteki Büyük Buhran, Türkiyeâyi tekrar muhasebe yapmaya sevk ediyor.
O vakte kadar Türkiye Batıâya öykünen bir ülke. Ama Avrupaânın çözümsüzlüğe doğru yol aldığını da görüyor. Bir tarafta Bolşevizm, öbür tarafta faşizm, bir müddet sonra nasyonel sosyalizm⦠Atatürk şuna karar veriyor: Dışardan gelen tüm bu tehditlere karşı yeni bir vatandaş kimliği, yeni bir insan olgusu oluşturmak. Bu da kültür devrimini gerektiriyor.
Kafasındaki yeni insan olgusu, Anadolu insanına ne kadar uyuyor?
Ulus devlete sadık olan yurttaşlar oluşturmak istiyor. Her şeyden evvel bu yurttaşın geçmişle bağını koparması gerektiğini düşünüyor.
Toplum mühendisliği yani?
Tabii. Çünkü milli mücadeleyi kazanmış olsa da bu insan tipi zihinsel olarak hâlâ Osmanlıâya bağlı. O yüzden bana sorarsan Atatürk olmasa Cumhuriyet ve laiklik olamazdı. Halifenin simgesel olarak başta olduğu bir anayasal yapı, belki de bir meşruti monarşi olabilirdi.
Atatürk yerine başka otoriter biri olsa⦠Yani burada Cumhuriyetâi getiren Atatürkâün en önemli özelliği otoriterliği değil mi?
Bir bakıma öyle tabii. Atatürkâün kafasında güçler birliğine dayanan Rousseau-vari bir devlet modeli var. II. Meşrutiyetâe baktığımızda daha Montesquieuâyü anımsatacak bir yapıyla karşılaşıyoruz. Hürriyet ön planda. Oysa Cumhuriyetâle egemenlik kavramı öne çıkıyor. Meşrutiyetâte birey somut, Cumhuriyetâte soyut bireyle karşılaşıyoruz.
Yeni insan olgusu yaratırken antropolojiye bu denli ilgisinin sebebi ne?
Türkiye Milli Mücadeleâyi kazanıyor ama Batıânın gözünde hâlâ ikinci sınıf toplum. Batı ders kitaplarında Anadolu insanı sarı ırka mensup, Mongoloid olarak tarif ediliyor. Yani Batıânın dışladığı bir insan tipi. Atatürkâün antropolojiyi gündeme getirmesindeki birinci sebep, Batıâya âBiz de sizler gibiyizâ diyebilmek.
Ve bunun için insanların kafataslarını ölçen fizik antropolojiye yöneliyor değil mi?
Bakın, Atatürkâün ilgilendiği ve Türk tarih ve dil tezini tetikleyen fizik antropoloji aslında Nazi antropolojisine alternatiftir. Antropolojiye göre insan tipolojisinde iki tür kafa şekli var: Dolikosefal ve brakisefal. ıddia şu: Avrupaâda uygarlığı temsil eden ari ırktır ve ari ırk dolikosefal kafa yapılarından oluşur.
Nazi antropolojisi bu doğrultuda gelişiyor. Fakat Fransa ve ısviçreâde buna ırkların saflığından değil, birbirine karışmış olmasından söz eden bir alternatif teori oluşturuluyor. Avrupaâya neolitik evreyi getirenler Orta Asyaâdan göç eden brakisefaller. Ve bunlar dolikosefallerle karışıyor. Anadolu insanı da Batı literatüründe brakisefal olarak tarif ediliyor. Atatürk de bu tezi geliştirip Türk tarih tezine dönüştürüyor. Anadoluâdan geçip Avrupaâya giden brakisefaller Türkâtü diyor. Bunu diyebilmek için de derin antropoloji araştırmaları yapılıyor Anadoluâda.
Devlet kuran bir insanın bu kadar kafataslarıyla uğraşması tedirgin edici değil mi?
O günlerde kafatası fizik antropolojinin temel girdisi⦠Bugün üniversitelerdeki biyolojik antropolojinin ilk evresini kafatası oluşturuyor. Amerika dahil birçok ülkede kafatası ölçüyorlar. Atatürk kafatasıyla değil bilimle uğraşıyorâ¦
Afet İnanâa uğraştırıyor ama...
Antropoloji çalışmalarıyla başlayan Türk tarih tezi tarihçilik alanında çok önemli bir atılım gerçekleştiriyor. 1930âlu yılların Türkiyeâde disiplinlerarası düşünce yapısını belirleyen bir ıngiliz sosyalist tarihçi: H. G. Wells. H. G. Wellsâle birlikte tarih anlayışı geniş bir zamana yayılıyor; geçmiş milyonlarca yıl geriye çekiliyor. ılginçtir, Nutukâta atıf yapılan tek yabancı isim H.G. Wells. Atatürk bir şekilde Wellsâin âınsanlığın Tarihiâ adlı kitabını bulup okuyor. Bence bu kitap Türkiyeâde tarihçiliğin dönüm noktalarından biri. Uhrevî nitelikteki Adem-Havvaâdan başlayan tarih milyonlarca yıl geriye çekilerek dünyevî bir tabana oturtuluyor.
Atatürk, evrim teorisiyle de ilgiliâ¦
Tabii. O dönemde evrim teorisini gündeme getirmek ancak Atatürkâün yapabileceği bir şeydi. Orta 1 Tarih kitabı, âTanrıyı bulan, bunun sırlarını açan ve bugün hâlâ açmaya çalışmakta olan insan zekâsıdırâ diye başlıyor. Bugün kolaysa, de bunu! Mantık kitaplarında, jeoloji, biyoloji kitaplarında Darwin var. Tarih kitapları Darwinâden esinlenilen âhayat zinciriâne yer veriyor.
Ama o öldükten sonra bu kısımlar kitaplardan çıkarılıyor, nasıl oluyor?
Bu, dünyadaki tüm kültür devrimlerine özgü. Bir noktadan sonra belirli bir geri adım atılır. Kitapları aynı kişiler yazmasına rağmen 1938 sonrası Darwinist hayat zincirine yer verilmiyor. Türkiyeâde bilimin temelleri 1930âlarda atılıyor.
Afet İnan, Atatürk destekli antropoloji anketi için Anadoluâda 64 bin kişinin kafatasını ölçmüyor mu?
Hâlâ bilim adına bu tür ölçümler yapılıyor. Fizik antropoloji budur zaten. O dönemde bu tür ölçümler da son derece yaygın. Ve Afet İnanâın yaptığı antropoloji anketi bilimsel manada çok övgü alıyor Avrupaâdan. Zaten o yüzden de 18. Uluslararası Antropoloji ve Tarihöncesi Arkeoloji Kongresiânin Türkiyeâde yapılmasına karar veriliyor. Türkiye bu sayede saygın bir yer ediniyor.
Peki Afet İnan sonra bu araştırmadan dolayı niye utanıyor?
Utanmıyor ama antropolojinin farklı alanlara yöneldiğinin bilincinde. Türkiyeâde de antropoloji giderek toplumsal ve kültürel alana kayıyor. Doktora tezinin kitaba dönüşmesi 1947 yılını buluyor. Nazi Almanyasıânın çöküşü ertesi insanlar ırk meselesine mesafeli bakmaya başlıyor. Afet İnan da bu araştırmasını sahiplenmiyor.
Atatürk antropolojiyi siyasi bir araç olarak nasıl kullandı?
Türk devriminin Osmanlıâyla ve İslamâla mesafesini koruyabilmesi için ıslam öncesine uzanması gerekiyordu. Antropolojik tezlerle bu yapılıyor. 30âlu yıllarda ulusu inşa eden faktörler arasında din yoktur. Hatta kitaba başka hiçbir yerde bulamayacağın bir detay da ekledim: Atatürk kendi insanlarımızın Arap çöllerinde telef olmasına infial duyuyor. âO topraklarda ne işimiz vardıâ diyor.
Ve Hz. Muhammed, 1930âlarda artık Muhammed olmuşâ¦ Sıfatı kaldırılmış durumda. Ders kitaplarında da hilafet konusunda veryansın edilir. Bilimlerin kiliseyle, ya da dinle en uzlaşmaz olanı antropoloji. Antropolojik bilgi dini sorguluyor. Cumhuriyetâin ilk evresinde antropolojiyi devreye sokmadan laiklik güç gözüküyor.
Bu antropolojik tezlerin Kürtler için anlamı nedir?
Aslında o dönemdeki antropoloji tezlerinde etnisite yok. Türk de Ermeni de Kürt de brakisefal olarak anılıyor. Hatta birtakım Kürt enteleküelleri de âBiz de brakisefaliz, aynı soydanızâ diyor. O dönemde Kürt sorunsalı etnik değil, antropolojik bir sorunsal. Yani dışlayıcı değil, kuşatıcı. Herkes ortak paydada birleşiyor.
İyi ama problem ayrı bir halkı kafatasına bakarak Türk şemsiyesi altına koymakla başlamıyor mu?
Elbette orada bir mühendislik var. Çünkü bir de milliyetçilikler çatışması yaşanıyor. Bir tarafta Atatürk var, diğer tarafta Kürt milliyetçisi Baytar Nuri. Bu asimetrik bir güç savaşı. Atatürk ve kadrosu bir devlet geleneğinden geliyor, Kürt hareketi ise daha protonasyonalist, yani ön-milliyetçi bir aşamada.
Yazılı kültür son derece sınırlı. Ayrıca Cumhuriyetâin ilk yıllarında Kürt kimliği reddedilmiyor. Kitapta bunun somut örnekleri var. Devletin yayınlarında Kürt aşiretlerine yer veriliyor. Ne zaman ki şeyh Sait çıkıyor, Kürt kelimesi tedavülden kalkıyor, âdağ Türkleriâ geliyor.
Asimilasyon başlıyor...
Evet ama zaten Anadoluânun her tarafı bu mühendislik yöntemleriyle Cumhuriyetâe entegre edildi. Benim atalarım kısmen Çerkesçe, Kumukça konuşurdu, ben tek kelime bilmem. Anlayacağın, hepimiz asimile olduk Cumhuriyet için. Ulus inşa etmek kolay değil. Dil açısından bakarsak da bugün konuştuğumuz Türkçeânin yüzde 60âı 1930âlu yıllarda yaratılmıştır. Ayrıca bütün ulus devletler bu yollardan geçmiştir.
Atatürkâün Kürt sorunu yok muydu yani?
Dersim ve çevresine Osmanlıâdan itibaren 100 yıldır hâkim olunamıyordu. Ve rejim II. Dünya Savaşı öncesi yöreyi entegre etmekten yanaydı. Dersim harekâtının arkasında bu vardı. Anadoluâda yaşayanların her biri farklı coğrafyalardan göç etmişti. Cumhuriyetâin misyonu bu farklı unsurları bir potada eritmekti.
Ama din sorunu vardı...
Evet, Atatürkâün Kürt sorunu değil ama din sorunu vardı. Dine epey mesafeli durduğunu söyleyebilirim. Yani anti-klerikal (din karşıtı) çizgi İnönü zamanında değil, Atatürk zamanında başlamıştır. Bunu tarih tezlerinden ders kitaplarına kadar her yerde gözlemlemek mümkün.
Kendisi dindar olmadığı gibi kimsenin olmasını istemiyor öyle mi?
O dönemde asıl amaç halkı hilafet olgusundan koparmak. Ayrıca bu din karşıtlığı bize özgü değil, dünyada din çok yıpranmış durumda o günlerde. Bir tarafta Sovyet Rusya, bir tarafta ıspanya.
İşte bu ters tepmedi mi ve dindar insanlar mağdur olmadı mı?
Elbette çünkü insanların kültür kodlarını bastırıyor. Cumhuriyetâin o günkü koşullarda geniş kitlelere ulaşması olanaksız. Her şeyden önce coğrafya buna engel. Cumhuriyetâin propaganda araçları çok kısıtlıydı, maddi gücü yoktu.
Atatürkâün izlediği toplum mühendisliği bugün işler mi?
Bu devirde mümkün değil çünkü çok daha kristalize bir birey kavramı var. Milli Mücadele 1912âde Balkan Harbiâyle başlamış 10 yıllık bir savaş. Anadolu 5 milyon nüfus kaybetmiş. Geriye fakir, okur yazar düzeyi çok düşük bir kitle kalmış. Bugün küresel dünyada yaşıyoruz. ıktidarların gücü de daha sınırlı, er geç toplumun kontrol mekanizmaları devreye giriyor. Toplum mühendisliği denense de geri teper.