Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Dünyanın En Mutlu İnsanları

Dünyanın en mutlu insanları nerede yaşıyor?



Sizce dünyanın en mutlu insanları nerede yaşıyordur? Amerika, İngiltere, Fransa veya Japonya olabilir mi? Hayır, hiçbiri değil! UNICEF tarafından yapılan bir araştırmada dünyanın en mutlu insanlarının Kuzey Afrika ekseninde yaşadığı belirlendi. Burada yaşayanlar dünya gelirlerinden aldıkları pay en altlarda olmalarına rağmen dünyanın en mutlu insanları. Acaba bu insanları her türlü imkâna sahip insanlardan daha mutlu kılan sebepler nelerdir?


Aracımın sigorta işlemleri için gittiğim acentede psikolog olduğumu öğrenen bir müşteri son zamanlarda sıkça karşılaştığım bir soruyu soruverdi:

- Son dönemde insanların psikolojik durumu ne halde?

- Nasıl olacak, aynen ayet-i kerimede "Muhakkak ki insanlık hüsrandadır" buyrulduğu üzere insanlar büyük bir hüsran, hayal kırıklığı ve sıkıntı içinde. Psikologlar da, psikiyatrlar da hal çareleri arıyorlar.

- Peki neden, ekonomik krizden dolayı mı?

- Ekonomik krizden dolayı değil kendi elleriyle oluşturdukları krizden dolayı.

- Anlayamadım.

- Ne yazık ki insanlar aslî ihtiyaçları olmayan şeyleri ihtiyaç addederek onları elde etmek için çok yoğun emek, kaynak ve zaman harcıyorlar. Birçoğu bunlara ulaşamayarak bu durumun getirdiği hüsranı yaşıyor, bir kısmı ise bu emellerine ulaşıyor ancak bunlara ulaşma sürecinde ödediği bedel ile elde ettiklerini karşılaştırdığında çabalarının bir hiç için olduğunu anlayarak hüsrana uğruyor. Tabiri caizse attığı taş ürküttüğü kurbağaya değmiyor.

- Ya hocam aynen beni anlattın!

- Bu hal sadece sana özgü değil, artık toplumsal bir histeri haline gelmiş durumda.

Konfor mu ihtiyaç mı?


İnsanın ihtiyaçları vardır ve bunları karşılama çabası içerisindedir. Zira karşılanmayan ihtiyaçlar stres olarak adlandırdığımız gerilim hâline yol açar. Normal şartlarda bu ihtiyaçlar kolaylıkla karşılanabilecek seviyededir. Ancak Batılı yaşam tarzı konfor adına insanın ihtiyaçlarını gereksiz yere artırıp karmaşıklaştırmıştır. Ve bu emellere ulaşma sürecinde ortaya çıkan aşırı yıpranma ve bu isteklere kavuşamamanın getirdiği hüsran modern çağın hastalığı olarak tabir edilen depresyonu patlatan başlıca nedendir.

Depresyon kelime manası itibariyle “çökkünlük hâli”dir. Peki Yüce Mevlamız "Kaldıramayacağınız şeyi size yüklemeyiz" diye buyurduğu halde hayatın getirdikleri nasıl oluyor da altından kalkamayacağımız ağır yüklere dönüşüveriyor? Şairin "Kendim ettim kendim buldum, gül gibi sararıp soldum" dediği gibi ufak şeyleri büyüterek, onları dert edinerek, yükümüz zaten yeterince ağırken bir de yeni dertler yükleyerek kendimize zulmediyoruz.

Kur’an-ı Kerim’de "Bizler bu sorumluluğu göklere, yerlere ve dağlara teklif ettik onlar üstlenemediler, ancak insan onu üstlendi" diye buyrulur. Kulluk sorumluluğu ile mükellef iken bir de dünyayı ve içindekileri fazlasıyla büyütüp, onlara gereksiz yere önem vermeye başladığımızda kaldıramayacağımız yüklerin altına girmenin sıkıntılarını yaşamaya başlarız.

İhtiyaçmış gibi…


Fareler üzerinde yapılan bir araştırmada küçük engelleri kolayca aştıkları, orta derecedeki engelleri aşmak için çaba sarf ettikleri, bununla birlikte çok yüksek engellerle karşı karşıya kaldıklarında onları aşmak için çaba bile sarf etmeyip depresif tepkiler verdikleri gözlemlenmiştir. Bu mekanizma insan için de geçerlidir. Yük, kaldırılabilecek safhada iken beyin onu kaldırmak için uğraşır ancak ne zaman ki yük, fazlasıyla ağırlaşırsa beyin onu kaldıramayacağını ön görür, kaldırmayı denemez bile. Bu esasında enerjimizi boşa harcamamamız için beynin başvurduğu bir stratejidir.

Bediüzzaman Said Nursî, Batı tarzı yaşam tarzını analiz ettiği bir ifadesinde bu tarz bir yaşamın dünya kültürüne bazı katkılarından bahsetse de basit olan hayatı konfor adına zor hale getirmesinden dolayı onu eleştirmiştir (Lem’alar, 17. Lem’a, Beşinci Nota). Bugün öncelikle Batı toplumlarına sonra da diğer toplumlara baktığımızda esasında ihtiyaç duymadıkları halde kendilerine ihtiyaçmış gibi lanse edilmiş şeyleri elde edebilmek için canhıraş bir çalışma içinde olduğunu görüyoruz.

Bununla birlikte henüz bu etkinin tam olarak hissedilmediği toplumlar da yok değil. Bir kaç yıl önce UNICEF tarafından yapılan bir araştırmada dünyanın en mutlu insanlarının Kuzey Afrika ekseninde yaşadığı ortaya çıkmıştı. Dünya gelirlerinden aldıkları pay en altlarda olmalarına rağmen dünyanın en mutlu insanları idiler. Günümüzde etkisini tüm dünyada hissettiren global krizin Kuzey Afrika ülkelerini etkilememiş olduğu gerçeği de Batı yaşam tarzı ve onun getirdiği ekonomik süreçlerin insanlığa özellikle de bizlere saadet getirmediğinin açık bir göstergesidir. Bizler bugün Bediüzzaman'ın eleştirisinin ne kadar haklı olduğunu bir kez daha anlamış bulunmaktayız.

Basit şeylere güçlü anlamlar


Bizler bazen günlük hayatın içinde basit şeylere güçlü anlamlar yükleriz. O aşamadan itibaren bunlar bizim hayatımızın öncelikleri haline gelmeye başlar ve bunlarla ilgili sıkıntılar bizi derinden etkiler. Tuttuğu takımın yenilgisinden dolayı bütün bir haftayı keyifsiz geçiren, borsadaki iniş çıkışlardan dolayı fazlasıyla gerilen, arkadaşının bir nüktesini kafasında büyütüp gereksiz yere canını sıkan insanlara çevremizde sıkça rastlarız. Aslında her biri küçük şeyleri büyütüp onların oluşturduğu duygusal yükün altında ezilmemiz depresyona yol açan diğer önemli faktörlerdendir.

Bir gün bir işim gereği çarşıda iken canhıraş şekilde ağlayan bir çocuk gördüm. Öylesine kendisini paralayarak ağlıyordu ki annesini kaybettiğini düşündüm, ancak biraz dikkatlice baktığımda annesinin yanında olduğunu fark ettim. Görünürde çocuğun böylesine ağlamasına neden olacak bir şey yoktu. Aralarındaki diyaloga şöyle bir kulak kabarttığımda çocuğun bu tantanayı annesinin istediği oyuncağı almamasından dolayı çıkardığını anladım. Olay her ne kadar basit gibi görünse de kim bilir o çocuk o oyuncağa ne anlamlar yüklemişti.

Peki, ufak şeyler nasıl da biz farkında olmadan hayatımızda öncelikli hale geliyor? Tabii ki henüz neyin ne olduğunu bilmediğimiz dönemde yani çocukluk evresinde gördüklerimiz, duyduklarımız ve yaşadıklarımızdan hareketle. Bu süreçte özellikle anne, baba ve çevre faktörü çok önemlidir. Diğer bir deyişle çevremiz nelere önem veriyorsa zamanla onlar da bizim için önemli hâle geliyor. Fanatik taraftarların takım tutma süreçlerine baktığımızda çocukluk ve gençlik dönemlerinde onların tercihlerinde etkileyici olmuş baba, amca, dayı gibi bir büyüğü mutlaka görürüz.

Sorunu çözmek için önce fark etmeli


Çocukluk döneminde çevrenin etkisiyle basit şeyleri büyüterek hayatımızda önemli hale getirmeyi öğrenmiş ve bunun olumsuz etkilerini yaşıyorsak geri dönüş ve düzeltme mümkün mü? Elbette ki mümkün, tabi bunun için öncelikle sorunu fark etmeliyiz.

Bizler de önceliklerimizi doğru tespit edebilmeliyiz, öncelikler derken nelere üzülüp nelere sevindiğimizi, neleri sevip nelere kızdığımızı doğru belirlemeliyiz. Zira farkında olmadan basit şeyleri büyüterek yükümüzü artırıyor, sonra da hal çareleri arıyoruz. Çözüm hayatımızı basitleştirmekten geçiyor.



Farkındalığımızı artırarak hayatı basitleştirmenin 5 pratik adımı


1- Hayatımızdan çıkarttığımız halde yaşam kalitemizi etkilemeyecek harcama kalemlerimizi (tatil, lüks tüketim, gereksiz eşyalar vb.) tespit edelim.

2- Bunları elde etmek için harcadığımız zaman, para ve emeği belirleyelim.

3- Bunları hayatımızdan çıkardıktan sonra oluşan emek, kaynak ve zaman fazlasını ailemiz, maneviyat, kendini geliştirme, hayır işleri gibi hangi alanlara kaydıracağımızı planlayalım.

4- Bu yeni etkinliklerin hayatımıza girmesiyle yaşam kalitemizin nasıl da değişeceğini değerlendirelim.

5- Bu çalışmayı yaparken aile bireylerimizle de fikir alış verişinde bulunalım.


Fatih Reşit Civelekoğlu


Aile ve Çocuk

MollaCami.Com