Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Sevgileri Yarınlara erteleyenlere...

[centerSevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.”

Sevgileri yarınlara ertelemek en önemli meziyetleri arasındadır ilgili kişilerin. Yarınlara ertelenen sevgiler de bugünlerine yaşayamaz olur elbette, kendini ifade edemez özgürce. Tutuklaşır, hani derler ya “ağzından kerpetenle laf alınır” bazı insanların, işte aynen böyledir ertelenen sevgilerin başkahramanları… Bir taraf sevgiye susamış halde beklerken ümitle, diğer taraf kapı duvar (!)


“Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.”

Sevgisini erteleyip, başka zamanlarda dilediğince yaşayacağını hayal edenler, bugünlerinde sevdiklerine kendilerini bile bile yanlış tanıtmayı da göz almışlardır aslında. Düşünsenize, bir taraf ilgili, yakınlığa öylesine ihtiyaç duyarken, diğer taraf “şimdi bu kadar işimin, yoğunluğumun, koşturmacının arasında, yani kaşla göz arasında söylemekten, hakkını verememektense, ilerleyen zamanda vakit bulduğumda doya doya söylerim diye düşünüyordur. Oysa özleyen, bekleyen, seven, ilgiye hasret olan taraf, bunu ilgisiz, sevgisizlik olarak algılamaktadır. Başlarda dayanma gücünü bulur elbette, ancak zaman geçip süreç kendini aynı şekilde yineledikçe, kendini öylesine değersiz, hiçe sayılmış, sevilmeyen olarak hisseder ki, karşı tarafın sevgisine olan inancını kaybetmeye başlayabilir. “Beni seven, bu kadar zaman bana karşı bu kadar duyarsız olmayı başarabiliyorsa, bu sevgide ve ilişkide bir sorun var, beni yeterince sevmiyor” demek ki diye düşünmeye de başlayabilir. Ona ihtiyaç duyduğu anlarda, hep başka başka işlerin peşindeyse, o işlere kendisinden çok değer veriyorsa, ona karşı bu kadar duyarsız olabiliyorsa, bu ilişki, bu sevgi öyle bir yıpranmaya başlar ki…

“Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı”

Ve bitmeyen işler, gelip de kurtaramaz sevgiyi… Elbette o yoğun temponun akışında kendine bile ayıracak zaman bulamayan kişi de, istemezdi sevdiklerinden uzak kalmayı… Kalbi sevgi ile doluyken onu bile fark edemeyecek kadar koştururken hayatın içinde, o sevgi dolu bakışları görmekten kendini ve karşıdakileri mahrum etmeyi istemezler şüphesiz ki… Acaba durum gerçekten böyle mi? Yani gerçekten istemezler mi? Yoksa kendi “saygınlık”larını, başarılarını, güçlülüklerini, otoritelerini ve yetkinliklerini tekrar tekrar kanıtlama ihtiyacı onların dindirilmez ihtiyacı, uğrunda sevdiklerini yitirmeyi göze alabilecekleri vazgeçilmez arzuları mı? Onların maddi kazanç, başarı ve yetkinliklerini başkalarının gözlerine tekrar tekrar sokma hırsları, sevilenlerin kalpte kalmasından daha değerli ne de olsa değil mi… Sevilenler nasılsa oradalar ve sanki ömür boyu orada kalacaklarmış gibi… Sevilenlerin duyguları, ihtiyaçları, özlemleri yokmuş gibi… Sanki sadece Platon’un idealar dünyasındaki gibi durum… Sevilenlerin zihinsel temsilleri kadir sanki her şeye… Sanki sevilenler sadece zihinsel temsillerden ibaretlermiş gibi… Onların duyguları yokmuş gibi… Acaba mağarada hapis olan insanlardan farkı var mı kendisinin? O sevgileri yaşamak için riski göze alıp, o çalışmayı, işi gücü öne süren alışkanlıklar zincirinden kendini kurtarmaya cesareti var mı bu insanların gerçekten… Sevgi, hayat akışında arka planlarda kaldığına göre, onlar için bu cesaret gerektiren, farkında oldukları bir konu bile değil belki de… Öylesine vazgeçilmezdirler ki ne de olsa… Ya da “Giden gidecekse yapacak bir şey yok, hayat devam ediyor nasılsa, yapacak bir sürü iş var” anlayışında…


“Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.”

Belki de sadece “Bir gün tüm bunları bir kenara bırakıp, emekli olup, sakin, doğal güzelliklerle baş başa, sevdikleriyle baş başa kalacakları günleri bekleyip, o günlerde ifade etmek, göstermek, doya doya haykırmayı arzulamaktadırlar sevgilerini…” Sevgiyi, arada derede zamanlara sıkıştırmak, onu küçültürmüş gibi düşünüyorlardır belki de sadece… Ama zaman yerinde durmaz ki… Günler, haftalar, aylar ve hatta yıllar öylesine hızla geçip gider ki… Diğeri işi gücü arasında zamanın nasıl geçtiğini fark etmezken, bekleyen taraflar için zaman geçmek bilmez… Geçen her an ise ayrı bir hasretle saplanır kalır bekleyenlerin gönlüne. Tüketir tüm enerjisini… Onu kendi ya kendi sevgisinde mahpus eder, ya da istenmediği hissini yaratıp çekip gitmeye… Zamana bırakılacak ne kalır ki…

“Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı”

Sevgi, gizli bahçelerde açan çiçekler gibi kalırsa, o kimsenin girmediği gizli bahçeleri yaban otları sarmaz mı? Bekletenin işleri var ne de olsa, o gelene kadar çiçekler, bahçenin o zengin toprakları kayıplara karışmaz, yitip ziyan olmaz mı? Kendi yalnız gecelerini –ya da belki de yalnız değil, farklı farklı aksesuarlarla doldurulmuş- sevdiklerine de yaşatma hakkını görecek kadar kontrol ondadır bu kişilerin… Küçük dünyaların küçük insanlarının küçük çıkarlarıyla uğraşmaya vakitleri vardır da, bir köşede kalmaya mahkûm bıraktıkları sevdiklerinin en ihtiyaç duydukları zamanlarda onların yanında olmaya vakit olmamıştır…

Bu yazının bir sonu yok… Ben de yazının sonunu yazmayı erteliyorum yarınlara… Tıpkı bu yazının başkahramanlarının sevgileri ertelediği gibi… Tam tersine ben de bu “iş”i erteliyorum… Sevgileri gelecek zamanlara ertelemeden kalın sağlıcakla…

Duygu Dinçer

][/center]

Sevgi hiç bir zaman tek tarafli bitmez bence, iki tarafda bir birlerinden uzaklastikca ançak o zaman baslar bitmeye, bosanmalarin çoguna baktigimizda iki tarafta sevdigini söyler ama karsi tarafi sevgisizlikle suçlarlar, ve çogunlukla pireyi deve yaparak, egolarina yenik düserler, tabii isin içinde ihanet, art niyet, ve maddiyet yoksa, eger esini tam karsiliksiz seversen o bunu anlar ve oda seni sevmek zorunda kalir, tüm varliklar yasamak için sevgiye ihtiyaçi vardir, bu ihtiyacini baska bir sevgiyle degitirmedikce bizden kopamazlar.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı”


Sevgiyi kalplere bir veren vardır. Sevgi emektir, beslemek ister.Deger verilmez, bir kenara itilirse eğer, gün gelir ölür.
Ve Allah sevgisi onu bulan tüm sevgilere sahip iken tek seçenegi çıkar ki oda:::Allah düşmanları, peygamber düşmanları,
Veli düşmanları ...bunlara hakaret edenleri artık sevemez ve asla sevmemiştir.
Be hey insan Allah'ı seven ,diger insandan vaz gecer mi sanırsın!İşte bunda yanıldın!Asıl olan, evet
'Bilenle bilmeyen bir olur mu?' Tatlı ile tuzlu bir olur mu? hikmeti geregi bunlar ayrılırlar.
Oysa bilseydi, ne mükemmel halife olma özelligini para ile şöhret ile övgü ile, başarı ile değişmeseydi.
Ben kazandım Allah ne verdi? demeseydi?
Benim paramla Allah sana hediye mi verdi demeseydi?
Peygambere (HAŞA) gelen şeytani bilgiler demeseydi! Şimdi kalkmış Allah sevgisini kıskanıyor.
Rabbim daha kıskanc inananlarla inanmayanları bir arada tutmuyor. ;) :)


Makale Köşemiz

MollaCami.Com