Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


HULAFA-İ RAŞİDİN DÖNEMİNDE FIKIH

[center]Bu devirde fetihler başlamış, İslam hududu genişleyerek çok çeşitli örf ve kültürlere sahip kitleler İslam ile müşerref oluyor,bu durum, beraberinde yeni müşkiller doğuruyordu.Bunların halli için Kuran ve Sünnet’e müracaat ediliyor ,açık bir hüküm bulunmazsa şûraya baş vuruluyor,bazen bil-ittifak(ki ona icma denir.) ekseriyetle de bil-ihtilaf karar veriliyordu.Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer,– bahusus amme hukukunda -birliği sağlamak ve isabet ihtimalini arttırmak için olanca güçleri ile çalışıyorlardı.Bazı İslam hukukçuları bütün ashabı kiramın müctehit olduklarını ileri sürmüşlerse de Ebu İshak eş-Şirazi (ö.476) ve İmamı Gazali (ö.505) gibi zatlar şöyle demişlerdir: “Ashabın bir kısmı kendini ilme, bir kısmı da iş ve ibadete ermişlerdir.Binaen aleyh birinci kısımdakiler fetva verip ictihat etmişler,ikinci kısma girenler de Allah resulünden duydukları ile zaman zaman fetva vermişlerse de ictihat etmemişlerdir.(Şİrazi,Tabakatül fukaha,s,35-36)Sahabeden 130 kadar müctehit vardı.Bunlardan yedisinin fetvaları kitap hacmini bulmaktadır ki onlara fukaha-i seb’a denir. Şunlardır:Hz Ömer,Hz Ali , Abdullah ibni Mesut, Hz Aişe, Zeyd bin Sabit,Abdullah ibni Abbas, Abdullah ibni Ömer.Bu yedi fakih arasında fetvası ve ictihadı en çok olan da İbni Abbas’tır. Bunlardan başka Hz. EbuBekir,Hz.Osman,Muaz bin Cebel, Ebu Musa’l Eş’ari,Ebu Hüreyre,Enes b.Malik,Selman-ı Farisi,Cabir b.Abdullah,Ebu Sait El Hudri, Talha b.Ubeydullah,Abdurrahman İbn-i Avf,Zübeyr b. Avvam,Ubade b. Samit,Hz Muaviye,Abdullah b. Zübeyr ve Ümmü Seleme’nin de ictihat edip fetva verdikleri bir hayli çok olmuştur.üçüncü bir grupta yer alan 120 kadar zevatı kiram daha vardır ki çok az (tek-tük) fetva vermişlerdir.
SAHABENİN İCTİHAD METODU VE BAZI ÖRNEKLERİ
Sahabe,ictihadını çok kere istişare yolu ile yapmıştır.Onun için Hz Ebu Bekir ve Ömer, sırf istişare heyetinde tutmak maksadı ile bazılarının Medine’den ayrılmalarına müsaade etmemişlerdir. Bu dönemde de(Rasülullah hayatta iken olduğu gibi) ictihat ve teşri’ faaliyetleri tatbikidir.Yani:hadiseler meydana gelince ona göre araştırılıp hüküm veriliyor,vukuundan önce hadise ve meselelerin hükmü ile meşgul olunmuyordu.Hüküm verilirken de takip edilen metotsırasıyla- şöyleydi:Kitap,Sünnet,İcma’,Re’y idi.Bu devirde re’yin Manası: Kitap ve Sünnet’in açıklamadığı hükümleri, nasların ve İslami prensiplerin ışığı altında hükme bağlamaktır.İstilah olarak zikredilmemekle beraber,temelleri Resülüllah zamanında atılan,sonraki devirlerde “istihsan,örfü-adet,kıyas…”adı verilen esas ve metotlar bu devirde “re’y” ismi altında tatbik edilmiştir.(İbn Kayyım,i’lam,c.1,s.61-66)
Zamanın ve illetlerin değişmesi sebebiyle Ashap bazı hükümleri de-ictihat ederekdeğiştirmişlerdir.Mesela:
a-) Hz Ebu Bekir zamanında,Hz. Ömer’in içtihadı ile müellefe-i gulubun zekat almasının önlenmesi.Çünkü artık İslam’ın onlara ihtiyacı kalmamıştır.(Ebu Hanife ve İmamı Şafi’ye göre, İslam emirinin kararıyla,onlara zekat,sadaka ve beytülmalden tahsisat verilebilir.Bu hüküm kıyamete kadar bakidir.)
b-) Hz. Ömer zamanında teravih namazının camide cemaatle kılınmaya başlaması.Zira farzlara karışması ihtimali ortadan kalkmıştır.
- 1
c-) Hz. Ömer’in hilafetine kadar def’aten verilen üç talak bir sayılırken -suiistimali önlemek için- artık üç sayılmaya başlaması (çoğu mezheplere göre bugün de üçtür.)
d-) Hz. Ömer zamanında -bir kıtlık yılında- el kesme cezası uygulanmamıştır. e-) Hz. Osman devrinden itibaren Cuma için dış ezan okunmaya başlanmıştır.
f-) Hz Ebu Bekir’e (Nisa süresinin sonundaki “kelale”) sorulmuş: “Bir kimsenin ölünce mirasçıları arasında baba ve çocuklarının bulunmamasıdır.” demiştir.
g-) Hz Ömer’in- hilafeti zamanında-ictihat edip yürürlüğe koyduğu hususlar şunlardır:Mescidi nebinin tevsii,beytül malin kurulması,müskirat içenlere seksen sopa vurulması,müt’a nikahının resmen kaldırılması,divanın (bakanlar kurulu) teşekkülü,toprağa kadastro uygulanması,deniz yoluyla(kıtlık yüzünden) gıda ithalatı,vakıfların teessüsü, miras hukukunda avl (payları küçültüp mahracı meseleyi büyüterek hak sahipleri arasında kabili taksim hale getirmek) sisteminin tatbiki, atlardan zekat alınması,şehirde iskan politikası,memurlardan mal beyannamesinin alınması,kontrolde fazla çıkan malların müsadere edilmesi,seçimlerde şura usulünün vaz’ edilmesi,cizye ve gümrük vergilerinin konması,ilk defa ( Ebu Musa’l-Eşari’yi Basra’ya) kadı tayini. (Suyuti,Tarihu’l-Hulafa,s.122)
h-) Hz Osman zamanında:Mescidi haram ve mescidi nebi genişletilmiş,müezzinlere maaş bağlanmış,emniyet teşkilatı kurulmuş,Kuran-ı Kerim tek Kureyş Lehçe’si üzerine yazdırılıp çoğaltılmış,diğer lehceler üzere yazılmış olan nüshalar yasaklanmıştır.Alacakların zekatlarının da ödenmesi,hasta iken eşlerini boşayanların mallarından hanımlarının da pay sahibi olması…
Hz Osman ictihat ve uygulamalarında seddi zerayi’(haksızlık ve kötülük kapısını kapatmak) ve mesalih-i mursele (toplumun menfaatine ) prensiplerine dayanmıştır.sonra İmamı Malik de aynı yolda yürümüştür.
ı-) Hz Ali’nin hüküm ve ictihadından misaller: Hünsa nereden küçük abdest bozuyorsa ona göre (erkek veya kadın) hükmünü alır,definenin, kendi yerinde veya sahipsiz bir arazide bulunması halinde, beşte birinin beytü’l- male,geri kalanının ise bulana ait olacağı,Hz Ali, -daha çok- müşkilatı zor ve kazai meselelerde ictihat ederek şöyle demiştir. Resülüllah beni çok genç yaşımda Yemene gönderecekti. Ben, “Henüz küçüğüm Ya resülüllah kadılık nedir bilmem ” deyince,Mübarek elleriyel göğsüme vurup şöyle dua buyurdular: “Allahümmehdi kalbehü vahfez lisanehü minezzüleli.” Tohuma canlılık veren Allah’a yemin ederim ki bundan sonra hiçbir hükümde şüpheye düşmedim.
Hz Ömer de şöyle demiştir: “Hz Ali’nin olmadığı bir mecliste önemli bir problemle karşılaşmaktan Allah’a sığınırım.Çünkü o her türlü müşkilatı ve kazai meseleleri en iyi bi lenimizdir. ” o yüzden Hz Ömer,fıkhın münekaha ,hudud, miras ve kısas hususlarında icraatta ibulunurken mutlaka Hz Ali ‘den tasdikini de istemiştir.
i-)A. İbni Avf, peygamberimiz hayatta iken fetva veren az sayıdaki eshabdan biri idi. Hz. Ömer onun bilgisine çok güvendiği için hilafetinin ilk yılında kendisini hac emiri tayin etmiştir. Yine Mecusilerden de ehl-i kitap gibi cizye alınmasına ictihat eden bu zatın görüşünü, Hz. Ömer
-kendi aksi görüşünü terk ederek- icra etmiştir.
j-)Hz. Aişe direkt peygamberimizden aldığı bilgisiyle fıkıh, hadis, şiir ve tıp dallarında çağının en bilgili kadını idi. Bütün eshab dini konularda sıkışınca ona sorar ve mutlaka cevap alırlardı. Onun için şöyle denmiştir: dininizin yarısını Hz. Aişe’den öğrenin. Öyle ki Hz. Aişe diğer sahabeye ait görüşleri de tashih ederdi. Nitekim Hz. Ömer, arkasından ağlanılan ölü o yüzden azap çeker mealinde bir hadisi şerif naklederek ağlamayı şiddetle men ederdi. Müminlerin annesi bunu duyunca şöyle demiştir: “Allah Ömer’e merhamet etsin.” Hadisi şerifin bir kısmını unutmuş, doğrusu şudur: “Kişi günahı veya küfrü sebebiyle azap çekerken, ailesinin ağlaması da onun acısını artırır.” Yoksa kimse kimsenin günahını çekmez. Fıkhın tedvini
- 2
(yazıya geçirilmesi) sahabe devrine, hatta nüve olarak Resülullah devrine kadar uzandığı ortaya çıkmıştır. Ancak bu günkü manada risale ve kitap yazılması Emeviler devrinde olmuştur.
TABİİN (EMEVİLER) DEVRİNDE FIKIH
Hz. Hasan’ın,. fitneyi önlemek için, Hz Muaviye namına hilafetten- bazı şartlarla -fereğat etmesi ile Hulafe-i Raşidin dönemi sone erer, yeni bir devir (Tabiin veya Emeviler devri ) başlar.Bu devirde ümmet-i İslam çeşitli fırkalara ayrılmış, birbirini tekfir edenler, hatta haric-i İslam kalanlar bile olmuştur.Bunu fırsat bilen Yahudi- münafıklar, siyasi ve gayr-i siyasi sebepleri bahane ederek, fitneyi körüklemişlerdir.
Peygamberimiz ve Sahabe devrinde fıkıh ameli idi.Yani önce olaylar cereyan eder, sonra hükümler kitap ve sünnette araştırılır,bulunamazsa re’y ve ictihat yolu ile hall-ü fasl edilirdi. Tabiin döneminde ise, daha olaylar meydana gelmeden, fıkıh nazari olarak ele alınıp mütala edildi. Daha sonra meydana gelen olaylar, nazari hükümlere göre, değerlendirilmeye başlandı.
Bu devirde - bahusus Hicaz ve Irak bölgelerinde- çoğalan ilmi çalışmalar,İslam hukukunu sistemleşmeye doğru götürerek iki gruba ayrıldı:
a-) Hicazlılar: İmamı, Said el-Müseyyep tir.(ö.96) İlim silsilesi, Hz Ömer,Zeyd bin Sabit,İbni Ömer,Hz Aişe,İbni Abbas yoluyla Rasülüllah’a dayanır.Abbasiler döneminde Hicazlılara eserciler
( Ehli haber ve ehli sünnet) adı verilecektir.Ümmü Seleme ve Hafsa validelerimizle Übeyy b.Ka’b,Talha b. Ubeydullah ,Ebu Hüreyre, A.b.Avf gibi zevatı kiram Medine’den ayrılmamışlardır.
b-) Iraklılar:İmamları İbni Mesut’tur.Hz Ömer ve Hz Ali yoluyla Allah Rasülün’e istinat ederler. Abbasiler döneminde bunlara da ehli re’y (akılcı) denecektir. Küfe ve Basra, Hz.Ömer’in hilafetinin ilk yıllarında kurulmuştu. Eshabın çoğu bu iki şehre bir kısmı da Mısır ve Şam’a olmak üzere üç yüz’ün üzerinde sahabe hicret etmiştir.. Hz. Ali halife olunca hilafet merkezini Medine’den Küfe’ye taşımıştır. Daha önceden de- İ.Mesud’dan başka- S.ibn Ebi Vakkas,Ammar b.Yasir,E.Musa’l Eş’ari,M.b.Şu’be,Enes b.Malik,Hz.Huzeyfe,İmran b.Husayn gibi zatlar,Hz. Ali ile beraber de A.i.Abbas Küfe’ye gelmişlerdir.
Mısır’a Zübeyr b.Avvam,Ebu Zerri-l Gıfari,Amr ibni As, Abdullah İbni Amr,gitmişler ve yerleşmişlerdir.Şam’a ise Muaz b.Cebel ,Ebu’d Derda ve hz Muaviye ,Kuzey Afrika’ya da (Tunus,Cezayir,Fas) Ukbe b.Amir,Muaviye b. Hudeyc,Ebu Lübabe,Ruvayfi b.Sabit hicret etmişlerdir.Her bölge bu Sahabelerden aldıkları bilgi ve fetvalara göre amel etmişler yörenin örf ve kültürünü de göz ardı etmeden yaşamaya çalışmışlardır.Ancak Hicaz ve Irak ekolleri arasında ilmi bir mücadele baş göstermiştir.
Her iki grup da kitap,sünnet ve icma-i sahabeye dayanır.Ancak Hicazlılar-Ehli Medine’nin ağırlığı fazla olduğundan- her hususda hadisleri çok kullanmışlardır.(Nitekim Maliki mezhebi burada neş’et edip gelişmiş, bu itibarla eser ağırlıklı bir mezheptir.) Fukaha-i sahabenin hemen hepsi arap iken, tabiinden gelen fukaha arasında ise çok sayıda acem,hatta mevali (azatlı köle ) bile vardır:Medine‘de Urve b.Zübeyr (ö.97) Harice b.Zeyd (ö.100) Süleymen b. Yesar (ö.107) Ubeydullah b.Utbe(ö.98) Ez-Zühri (ö. 124) ;Mekke’de : Ata b. Ebi Rebah (ö.115),Mücahit (ö.100) İkrime(ö.150) ,Süfyan b.Uyeyne (ö.198);Basra’da: Hasan’i- Basri (ö.110),Muhammet b. Sirin (ö.110), Katede (ö.118); Küfe’de:Alkame (ö.62),Şüreyh b. El Haris (ö.78),Mesruk (ö.63),Ebu Leyla (ö.148),İbrahim En-Nehai (ö.96),Sait b. Cübeyr (ö.95),Hammat (ö.120);Şam’da: Mekhul (ö.116),Ömer İbni Abdül Aziz (ö.101),El Hulvani gibi fakih ve allame zatlar tabiin devrinde gelmişlerdir.
- 3
MÜCTEHİT İMAMLAR (ABBASİLER) DÖNEMİNDE FIKIH
Hadisler fıkıhtan önce yazılmaya başlandıysa da tasnifi fıkhın tasnifinden sonra olmuştur.Konularına göre sistematik ilk fıkıh kitabı Emeviler döneminin sonunda (h. 2.y.y. başları) yazılmıştır.İbni Gayyim el Cevziye göre Zühri’nin fetvaları üç ciltte Hasani Basri’nin fetvaları yedi ciltte toplanmıştır.Abbasiler döneminde A.b.Mübarek,Sevri,En-Nehai ve Hammad gibi fakihlerin kitaplarından bahsedilmiş ise de günümüze ulaşmamıştır.(İ.Nedim,E-el Fihrist s,297-319) Ancak İmamı Malik’in El Muvatta’ı (Hadislerle beraber sahabe ve tabiin fetvaları ile kendi görüşünü ihtiva eder,) İmamı Muhammed’in El- Mebsut ve El- Asar’ı,Ebu Yusuf’un Kitab’ul Haracı, İmamı Şafi’nin El Ümm isimli eserleri zamanımıza kadar gelmiştir.Sonraki fıkıh kitaplarına da numune-i imtisal olan bu eserlerde takip edilen metod:Mevzular (kitap,bab ve fasıl ) başlığı altında ilgili mes’eleleri toplayarak Kitap ve Sünnet’ten delilleri zikir edip muhalif görüşleri ele alarak çürütmektir.
Abbasiler devrinde farklı ictihat ve fetvalar ortaya çıkıyordu.Hukuki eşitlik ve emniyet temini maksadıyla Harun Reşit İmamı Malik’e El Muvatta’ isimli Kitabını kanunlaştırmayı teklif ettiyse de O,(inhisarcılık ve ictihat hürriyetine aykırı olacak diye) bunu kabul etmedi.Selçuklularda da gerçekleştirilemeyen kanunlaştırma hareketi ancak Osmanlılarda başarılabilmiştir.
Abbasilerle başlayan (H.132) bu devir,H. 362 tarihine kadar sürmüştür.İki yüz küsur yıllık bu süre, fıkhın tedvin edildiği ve mezhep imamlarının yetiştiği dönemdir.Emeviler, iç ve dış kailelerle uğraşırken dini meseleler ve ilimle meşgul olma fırsatını pek fazla bulamamıştır.Kerbela gibi elim hadiselerin vukuu, ulemanın, kendilerinden soğumalarına yol açmıştır.
Abbasiler ise ehli ilme yakınlık göstermişler, ihsan ve ikramda bulunmuşlar,bir taraftan da İslam toprakları ta Çin’e kadar genişleyerek yeni örf ve kültürlerin girmesine sebep olmuş, tabii ki bu da beraberinde yeni problemler getirmiştir Binaen aleyh fıkhın sahası genişlemiş,inkişaf etmiş ve bu durum karşısında fıkh’ın tedvini lüzumlu görülmüştür.Bu tekamülün sebepleri şunlardır:
a-)Emeviler’in dine karşı lakayt tutumlarına mukabil Abbasilerin mütedeyyin davranmaları,
b-) Fıkıh kaynaklarının (K.Kerim,Sünnet,bütün sahabelerin –ittifaklı ve ihtilaflı- sözleri ile beraber Kıyasın da ) kullanılmaya başlanarak çoğalması,
c-) Ashabı re’yin (Irak fukahası)tatbiki hükümlerle beraber farazi mesail üzerinde de ictihat etmeleri (Şafi ve Maliki uleması da buna uymak durumunda kalmıştır.)
d-) Fukahanın çeşitli vesilelerle (hac gibi) seyahat ederek görüş alış verişinde bulunmaları ve farklı eser okumaları,
Bu devir aynı zamanda ictihat hürriyetinin hükümran olduğu bir devirdir.ilmi kudreti olan her Müslüman ictihat edebiliyor,olmayanlarda istediği müctehitten sorma ve ona tabi olma hürriyetini kullanıyordu.
Dört büyük mezhep imamının hepsi hicri iki ve üçüncü asırda temayüz ederek birer fıkıh müessesesi meydana getirmişlerdir.Zamanla h.dördüncü y.y. da fıkıhta dört hak mezhep mensupları çoğalmıştır.Aslında fıkıh mezhepleri dörtten ibaret değildir.Gerek tabiinden gerekse sonrakilerden bir çok müctehit zevat,kendilerine has müstakil ictihat ve usul yolları ve bunlarla ahkam mecmuaları meydana getirmişledir. Hatta çeşitli bölgelere yayılmış,tabileri bile olmuşsa da günümüze kadar gelememiştir.
- 4
MÜCTEHİTLERİN İHTİLAFI VE MEZHEPLERİN ÇIKIŞ SEBEBLERİ
Müctehitler ,kat’i delillere dayanan konularda (namaz,hac,zekat ve oruç gibi) müttefiktirler.Ancak, kat’i delillere dayanmayan fer’i ve müphem mesailde ihtilaflar olmuş,bunlar da farklı ekollerin doğmasına zemin hazırlamış olup sebepleri şunlardır:
1-Naslarda geçen bazı kelime ve cümlelerin farklı tefsir ve izahı,mesela “kuru’ ” lafzı lugatta hem tuhur hem de hayız manasına gelir.Bundan Hanefiler hayız,Şafiiler tuhur manasını almışlardır.
2-Hadislerde ölçüyü farklı almak, mesela haberi vahidi imamı Azam,ravinin amelinin rivayet ettiği hadisi şerife uygun olup olmamasını,İmamı Malik ise, Medinelilerin ameline haberi ahadın uyup uymamasını ölçü olarak almıştır.
3-Nasların bir kısmının hem vücüba hem de ibahaya delalet etmesi. (En-Nisa,101) Buna göre müsafirin dört rekatlı namazları iki rek’at kılması Hanefilere göre azimet ,Şafiilere göre ruhsat,İmam Malike göre ise her ikisinde de muhayyerdir.
4-Kelamın hakikat veya mecazi manaya hamledilmesi. Mesela (el-Maide 6,en-Nisa 43) ayetlerindeki “mülameset” kelimesi hem el ile dokunmak hem de cinsi temas manasına gelir. Hanefiler ikinci ,Şafiiler de birinci manayı kullanmışlardır.
5-Peygamberimiz,Ümmetimin ihtilafı geniş bir rahmettir.(müsamaha kolaylık) buyurmaktadır.Bununla hukuki ve iktisadi sahada ictihat ve re’y farklılıkları kabul edilmiş,ancak itikadi ve siyasi hayattaki bölünmeler (şikak,nifak,ihtilaf ve tefrika) sureti kat’iyyede yasaklanmıştır.Zira hukuki ve iktisadi sahadaki farklılıklar rahatlık ve kolaylık meydana getirirken itikadi mesailde ihtilaf nifak ve şikak,siyasi durumlarda ise tefrika doğurur.
6-Müctehit ictihadında isabet ederse iki ecir, hata ederse bir ecir vardır.buyrulmuştur. (Müslim,c.3,s.1342)
7-Her meselede kesin nas bulunması, Allah’ın teşri’ hikmetine ve kulların maslahatına aykırıdır.Binaen aleyh teferruat ve tali konularda çeşitli ve farklı görüşlerin doğmasına imkan hazırlamak için,
8-Hukuki ve içtimai meselelerde farklı ictihat ve görüşlerin bulunması insanlar açısından kolaylığa yol açsın için,
9-Müslümanların akıl ve fikrini kullanarak akıl ve muhakeme güçlerinin gelişmesi ve ilmen inkişaflarını sağlamak için,
10-Fer’i meselelerde zaman ve mekana göre bazı değişikliklerin olabileceğini göstermek için, 11-Nasların bütün meseleleri kapsadığını düşünmek insanların tekamülüne aykırıdır.Zira naslar sınırlı,meydana gelen olaylar ise sınırsızdır.
12-Daha önce müctehitler dağınık meseleler üzerinde dururken, hicri birinci asırdan sonra bütün konuların ictihat alanına girmesi
13- Müctehitlere ait yeni usul ve kavaidi (usul-u fıkhın teşekkülü)
FIKIH MEZHEPLERİ
- 5
Amelde mezhepler-saliklerinin itikadı durumuna göre-Sünni ve Gayri Sünni olmak üzere ikiye ayrılır. Sünni mezhepler de .Salikleri mevcut olan mezhepler ve salikleri olmadığı için devam etmeyen mezhepler diye ikiye ayrılır.
A- Bu gün mensupları bulunan dört Sünni-hak mezhep vardır.
1-HANEFİ MEZHEBİ
Kurucusu İmamı Azam Ebu Hanife Numan b.Sabit b.Züta’dır.Züta ,Horasan ve İran toprakları fetih edildiği sıralarda Müslümanlara esir düşmüş ve Müslüman olmuş,azat edilince Kabil’den (bugünkü Afganistan’ın başkenti,o zaman İran topraklarına dahil idi) Küfe’ye göç etti.Hz Ali ile tanışıp dost oldu.Züta,Müslüman olduktan sonra oğlu Sabit Dünya’ya gelmişti.Oğlu büyüyünce elinden tutup Hz Ali’nin yanına götürdü.Halife,Sabit’i sevip ona şöyle dua etti: “Allah senin neslinden hayırlı bir zürriyet versin” işte bu duanın bereketi ile hicri seksen tarihinde Sabit’in oğlu Numan Dünya’ya geldi.Küçük yaşta Kuran-ı Kerim ezberledi.kıraat ilmini bizzat İmamı Asım’dan öğrendi.Fıkıh ilmini Hammat b.Ebi Süleyman’dan aldı.Abdullah ibni Ömer’in kölesi Nafi ile tabiin ulemasından hadis dinledi.
Ebu Hanife’nin fıkıh ilmi,Hammad (ö.120),İbrahim Ennehai (ö.95);Alkame (ö.62),İbni Mesut ve Hz Ali yolu ile peygamberimize dayanır.
İmamı Şafii, “İnsanlar, fıkıhta Ebu Hanife’nin çocuklarıdır.”, İmamı Malik:Ebu Hanife öyle bir kişidir ki,sana şu direğin altın olduğunu iddia etse ispat eder. demişlerdir. Ebu Hanife’nin deha derecesindeki zekası bütün insanların dikkatini çekmeye başladı.Bir taraftan ilim ile iştigal edip,öbür taraftan ticaret ile uğraşması yadırgandı.Bir gün çarşıya giderken Şa’bi’ ye rastladı . “Nereye gidiyorsun ?” diye sordu “çarşıya…” deyince “Olmaz! Senin gibi bir adam ilim meclislerine gitmeli” dedi. Ebu Hanife, bundan etkilenerek “çarşıya gitmeyi bırakıp ilme sarıldım” demiştir.Böylece ticaretten fiilen kopup kendini tamamen ilme vermiştir. Küçükken kazandığı cedelci fıtratını kelam ilmi ile teskin etmiş, Mutezile ve Haricilerle ilmi münazaralar yapmıştır.Bundan sonrasını kendisi şöyle anlatır:Ashap bizden daha zeki ve kavrayışlı oldukları halde münazaralı konulara girmemişlerdi. Fıkha dalmışlar ve insanlara da fıkıh öğretmişlerdir.Ben de onların yolunda giderek fıkha yöneldim ve bu sahada ilerlemeye çalıştım.Marifet ehli ile düşüp kalktım.Artık kelami münazaralardan uzak durdum.
Bir gün oğlu Hammad’ı kelami tartışma yaparken görmüş, ve karşı çıkmıştır. Oğlu “Siz yapıyordunuz neden bizi men ediyorsunuz” diye sormuş. Ebu Hanife şu cevabı vermiş “Evet tartışıyorduk.Ancak biz tartışırken, arkadaşlarımız yanılgıya düşer korkusuyla, başımızda her an uçup gidecek bir kuş varmış gibi davranırdık.Siz ise tartışıyor ve arkadaşınızın yanılmasını istiyorsunuz.Kim, arkadaşının yanılmasını dilerse onun küfre düşmesini istemiş demektir.Arkadaşının küfre düşmesini dileyen ise, arkadaşından önce küfre düşer.”(İbnu’l Bezzazi , Menakibi Ebu Hanife, c.1, s. 111)
İmamı Azam Ebu Hanife’nin ictihat ederken takip ettiği metot kendisi tarafından şu şekilde açıklanmıştır. “Allah’ın kitabındakini alır kabul ederim.Onda bulamazsam Rasülullah’ın,mutemed alimlerce malüm - meşhur sünnetiyle amel ederim. Onda da bulamazsam ashabından dilediğim kimsenin re’yini alırım …Fakat iş İbrahim,Şa’bi,el-Hasen, Ata…gibi zevata gelince ben de onlar gibi ictihat ederim.”
Bundan anlaşılıyor ki İmamı Azam, hüküm istimbat derken kitap,sünnet kavli sahabe,kıyas ve istihsan metotlarını kullanmıştır.
HANEFİ MEZHEBİ VE HİYEL
Hiyel,hiyle kelimesinin cem’i olup çare ve çıkış manasına gelmektedir.Istılahta:iş ve tasarrufları fıkha uygun kılmak,mahzurlu olanı meşru’ hale getirmek için bulunan çare ve çıkış yollarıdır.Ramazanda kasten bozmuş olduğu orucun keffareti olarak 61 gün peş peşe oruç tutarken günleri dolmadan o senenin ramazan ayının gelip çatması karşısında kişinin sefere çıkması gibi.Diğer mezheblerin şiddetle karşı çıktığı bu kaide, hassaten Hanefi mezhebinde fazlasıyla kullanılmıştır. Sebebi: fıkıh ile hayatı te’lif etmek, insanların, aşıkare olarak şer’i kaideleri çiğnemesini önlemek içindir.Hanefi mezhebinde daha ziyade yemin ve talak konularında uygulanmış olan bu kaidenin, çığrından çıkarılarak istismar edildiği zamanlar da olmuştur.Mesela zekat kaçırmak için yılın sonuna doğru malın eş veya çocuklara verilmesi, bilahere geri alınması gibi.İmamı Muhammed’in El Hiyel Vel Mahariç adı altında iki kitabının olduğu rivayet edilmiştir.Hakim Eş-Şehit bunları ihtisar etmiş, Es-Serahsi de muhtasarı şerh etmiştir.Hanefilerin El Hiyel adında başka kitaplarının olduğu mervidir.Fetava-i Hindiye ve İbni Nüceym’in El Eşbah venNezair isimli eserlerinde Hiyel başlığı altında fasıllar açılmıştır.
Şafiilerden Es-Seyrafi (ö.330) İbni Süreka (ö.411) ve El Kazvini ve Asgalani’nin aynı konuda müstakil eserler yazdığı sabittir.Ancak başta Şafii kendisi sonra İmamı Gazali olmak üzere bir çok ulama bu kaideye cephe almışlardır.Hiyle usulüne en büyük reaksiyonu Hanbelilerden İbni Teymiye (Kıyamüddelil ale budlanittahlil ) ,talebesi İ.K.El Cevzi (İ’lamül müvaggiin ) adındaki kitablarıyla göstermişlerdir. Sonunda El Cevzi şöyle demiştir: “Hiyel ya haram olur veya mübah …” gaye ve çare mübah ise hiyel mübah,haram ise o da haramdır.
HANEFİ MEZHEBİNİN FIKIH KİTAPLARI
İmamı Azam Ebu Hanife’nin kitapları şunlardır.El-Fıkhu’l Ekber (akait konusunda ), elalim ve’l-müteallim (eğitim öğretim hususunda),el-Vasıyye ( oğlu Hammad ve talebesi Ebu Yusuf ‘a),Kaside-i Numaniyye ve el-Müsnet adındaki kitaplarıdır.
Görüldüğü gibi İmamı Azam’ın fıkıh konusunda kitabı yoktur.Ancak onun fıkhi görüşlerini talebeleri tedvin etmiş,böylece Hanefi mezhebinin ana kaynakları ortaya çıkmıştır.Bunlar üç grupta toplanır.
1-Zahiru’r-Rivaye kitaplar:Bunlara mesail-i usul veya zahir-i mezhep de denilir.İmamı Muhammet,İmamı Azam ile Ebu Yusuf ve kendisinin görüşlerini altı kitapta toplamıştır. Mu’teber ve mevsug olarak tevatür yolu ile nakil edildiği için Zahiru’r-Rivaye,Hanefi mezhebinin temel taşı oldukları için mesail-i usul adı verilen altı kitap şunlardır.El-Mebsud (veya el’asl),el camiul sağır ,el camiul kebir,es-siyerü’s-Seğır ,es-ssiyerul kebir ve ez-ziyadattır.
Bu altı kitap Ebu Fazl Muhammet Mervezi (ö. 334) tarafından kısaltılarak cem’ edilmiş ve “el kafi” adı verilmiştir.Sonraki fakihler bunu mezhebin umde kitabı kabul etmişler ve Hanefi mezhebini öğrenmek isteyene bu kitap kafidir demişlerdir.
El-Kafi, Ebu Bekir Muhammet Şemsül Eimme Serahsi tarafından “mebsud” adıyla otuz cilt halinde –hapis cezasını çekerken zindanda- şerh edilmiştir.Aynı zamanda bu kitap Hanefi mezhebinin en muteber eserlerindendir.Mebsud adını taşıyan başka eserler de vardır.Bunlar,sahibinin adı ile zikredilip İmam Muhammed’in mezkur birinci kitabı elmebsud’un şerhidirler.
2- Nevadir kitapları:Yukarıdaki altı kitaptan başka İmamı Azam ,Ebu Yusuf ve İmamı Muhammed’in fetvalarını toplayan yine İmamı Muhammed’e ait eserlerdir.Bunlara gayru zahirurrivaye adı da verilir.Sebebi:Tevatür derecesinde kesin ve zahir bir rivayetle nakil edilmedikleri için… O kitaplar şunlardır: Ziyadetüzziyadat , Keysaniyat,Haruniyat,Rakiyyat,(Rakka kadısı iken kendisine sorulan meseleler),Çürcaniyat.
Bunlardan başka İmam-ı Ebu Yusuf’un (şahsi notlarından ibaret ) “ Emali”si ile Hasan Bin Ziyad’ın “Mücerret” adlı kitaplar Hanefi mezhebinin nevadir eserlerindendir.
3-Vakiat :Hanefi mezhebinde ilk zamanlarda tasrih edilmeyip sonradan gelen Hanefi fakihleri tarafından ictihad veya tahric olunan mesaile denir.Bunlar sonradan zuhur eden hadiseler hakkında verilen hükümlerdir ki “fetava” ve “nevazil” adıyla a anılırlar.Önceleri Hanefi mezhebinde bu üç grup fetvalar ve kitaplar ayrı ayrı belirtilirken sonradan bir birine karıştırılmışlardır.
Hanefi Mezhebinin Üçüncü Gruptaki Diğer Muteber Kaynakları Şunlardır: 1-Nevazil,Ebulleys Es-Semerkandi ,
2-Mecmuu’n-Nevazil,.Ebu’l Abbas Nazimi, 3-Tuhfetü’l- Fukaha,Alaüddin Muhammed Semerkandi,
4-Bedayiu’s-Sanayi’fi Tertibi’ş-Şerayi’,El- Kasani,(hocası A.Muhammed Semerkandi’nin “T.Fukaha” adlı eserinin şerhidir.)
5-Kenzü’d-Dakaik,Ebu’l- Berekat Hafızıd-din Nesefi,(bu eser fıkhın hazinesi sayılmış ve üzerine bir çok şerhler yazılmıştır.) En meşhur şerhleri şunlardır:Zeylai’nin (V.743/1342) Tebyinü’lHakaik ala Kenzid-Dekaik”,Zeynel Abidin İbn Nüceym el- Mısri (ö. 970) Bahr-i Raik fi Şerhi Kenzi’d-Dekaik
6- El İhtiyar li Ta’lilil Muhtar ,Mecdü’d-Din Abdullah el Mevsıli (ö.683)
7- El Vikaye, Tacüş-Şeria ,(Şehleri:El inaya fişerhi’l Vikaye,Alaudddin Ali,En-Nikaye fi Şerhil Vikaye, Sadruş-Şeria Ubeydullah bin Mesut )
8-Mecma’,Muzafferü’d-Din Ahmed Bin Saati (şerhi Mecmeu’l Bahreyn yine kendisi)
Hanefi fıkhının diğer kitapları bu üç grup kitaptan toplanarak ve kaynak gösterilerek ikinci el kitaplar olarak yazılmıştır.
MEŞHUR HANEFİ FAKİHLERİ
1-Ebu Yusuf (h.112-183) asıl adı Yakup b. İbrahim el Ensari’dir Önce hadis öğrendi, sonra kendisini fıkha verdi.İmam-ı Azam’ın en büyük talebesi ve yardımcısı oldu.Hanefi fıkhını-şifahen
- 8
tervic eden odur. Bağdat’ta Harun Reşid’in kadılığını yapmıştır.Yetim büyümüş,zor şartlarda, ,annesinin istememesine rağmen okumuştur.İlmin izzet ve saltanatını sürerek vefat etmiştir..
2-İmamı Züfer (h. 110 -157) önce hadis sonra fıkıh öğrendi.İmamı Azam’ın en zeki talebelerindendi.Ebu Hanife’den sonra kıyas ve istihsanı en çok o kullanmıştır.Dünya ile ilgisi neredeyse yok idi Kırk küsur yıllık kısa ömrünü ilme adayarak geçirmiştir.
3-İmamı Muhammed (h.132-189) çok küçük yaşta önce hadis, sonra Ebu Hanife’den fıkıh öğrendi Ancak bu zat on sekiz yaşında iken-ilmini ikmal etmeden-hocası İmamı Azam vefat edince Ebu Yusuf’tan icazet aldı.Hanefi fıkhı,onun yazdığı kaynak kitaplarla neşv-ü nema buldu
.Bağdat’ta İmamı Şafi’nin de hocalığını yaptı.Sonra Şafii ile aralarındaki münazaraları meşhur oldu.Rey şehrinde vefat etti.
4-Hasan b. Ziyad (ö.204):önce İmam-ı Azam’dan okudu,sonra İmameyn’den… Hanefi mezhebini yayan kimselerden birisidir.
2-MALİKİ MEZHEBİ
Kurucusu Malik b. Enes’dir. Hicri 93 tarihinde Medine’de doğmuş,179 tarihinde aynı yerde vefat etmişdir.Aslen Yemen’lidir. Dedeleri Medine’ye gelip yerleşmiştir.İlk dedesi (babasının babası) ashaptan olup- Bedir hariç- bütün gazvelere katılmıştır.Hadis ,fıkıh ,tefsir ve kozmografya dallarında alim olmuştur.Hocaları Abdurrahman b. Hürmüz,Nafi,E’z-Zühri,Rabiatü’r-Re’y’dir.
İ.Malik’in meclisi ilim,vakar,hılm,intizam,edep ve ahenk meclisi idi.Orada kimse lüzumsuz ve yüksek sesle konuşamazdı.Onun iki önemli hususiyeti öne çıkmaktadır:Mühaddisliği ve müctehitliği…O Kitap ve Sünneti delil olarak alır,Medinelilerin teamüllerine büyük önem verirdi.Hatta teamüllere aykırı olan hadisleri reddederdi.Sonra İcma’, Kıyas,Kavl-ü sahabe ,mesalih-i Mürsele, İstihsan (dinin onda dokuzu istihsan demiştir.),istishab ve seddi zerayi’ delil ve metotlarını kullanmıştır.Maliki mezhebi Basra,Bağdat,Horasan ve Kuzey Afrika (Mısır,Fas,Cezayir,Tunus ve Endülüs) de kendisinden okuyup oralara dağılan talebeleri vasıtasıyla yayılmıştır.
3- ŞAFİİ MEZHEBİ
Kurucusu Muhammed b.İdris Eş-Şafii, Peygamberimizin 4. dedesi Abni Menaf’ın dokuzuncu gömlek torunudur.Hicri 150 tarihinde Gazze’de doğmuş 204 tarihinde Mısır’da vefat etmiş ve oraya defnedilmiştir. İki yaşında iken babası vefat etmiş,annesi onu alıp Mekke’ye götürmüş, yetim olarak büyütmüştür.Küçük yaşta hafız olmuş, Badiye’(çöl)de oturan ve çok fasih Arapça konuşan Hüzeyl kabilesine verildi.orada şiir ezberleyip edip oldu. Mekke’ye dönünce Haremi Şerif müftüsü Müslim Ez-zenci’den ders aldı.Hocasının tavassutu ile Medine’ye gitti.Muvatta’ı ezbere okuduğunu gören İmamı Malik hayretler içinde kaldı.Burada hadis ilmini ilerletti.Maişet için çalışmak zorunda olduğundan Yemen’e gitti.Halife Harun Reşid’in emri ile Yemen tarafında yakalanıp Bağdat’a getirilen şiilerin arasında- yanlışlıkla -o da vardı.Suçsuz olduğu anlaşılınca serbest bırakılıp maddi yardım da yapıldı.Bu vesile ile İmamı Muhammed ile tanıştıve onun kitaplarını mütalaa etti.Böylece onun hem talebesi hem de damadı oldu.Buradan 188 yılında Mısır’a geçti.195 yılında tekrar Irak’a döndü.Ahmet b. Hanbel gibi birçok talebe yetiştirdi.198 yılında Mısır valisinin oğlu ile birlikte tekrar Mısır’a gitti. Orada kendi mezhebini yaydı.onun hakkında Ahmet b.Hanbel şöyle der: “Şafii, kitap ve Sünnette insanların en alimidir.Onun talebesi oluncaya kadar Sünnette nasih ve mensuhu bilmezdim.”
İmamı Şafii’nin metodu:Kitap,sünnet,icma,kıyas,kavlü sahabe,örf-adet ve istidlaldir.Hanefilerin istihsanı ile Malikilerin mesalihi murselesini şiddetle reddeder.O,fıkıhta Hanefi ile Maliki arasında bir yol izleyerek iki mezhebi te’lif etmeye çalışmıştır.
ESERLERİ: Er-Risale:Usulü fıkha dair yazılmış,bize kadar gelen ilk eserdir. El Hucce: Irak’taki görüşlerini ihtiva eder.
El Ümm: Mısır’daki görüşlerini ihtiva eder.
Şafii mezhebi,Mısır,G.Arabistan,D.Afrika,D.Anadolu,Endonezya,Filipinler ve Horasan gibi yerlerde revaç bulmuştur.
Meşhur Şafii Müctehitleri Şunlardır:
1- İbrahim El Kelbi El Bağdadi(ö.240) Önce Hanefi idi sonra Şafii fıkhına yöneldi.En büyük özelliği Cumhurdan ayrı görüş belirtmek.Mesela Cumhura göre ölenin borcu vasıyyetinden önce ödenir.Kelbi’ye göre vasıyyet önce ödenir.Delili: “Min Ba’di vasıyyetin yuusa bihe evdeyn” (EnNisa,12) ayetinde vasıyyetin borçtan önce zikir edilmesidir.
2- El Kerabisi: Büyük bir alim kuvvetli bir muhaddistir.
3- Abdülaziz El Bağdadi:Önce Şafii olup sonra zahiri mezhebine geçti. 4-İbnül Kadi:(ö.335)
5- Yusuf El Mısrı: (ö.231) El Muhtasar adlı fıkıh kitabı meşhurdur.Şafii mezhebini yayanlardandır.
6- El Müzeni El Mısrı: (ö.264) Şafii mezhebinin medar-i iftiharıdır. Nitekim İmamı Şafii, onun hakkında şöyle demiştir.: “Müzeni benim mezhebimin yardımcısıdır.”
4-HANBELİ MEZHEBİ
Kurucusu Ahmet Bin Hanbel’dir. Hicri 164 tarihinde Bağdat’ta doğdu, 241 senesinde aynı yerde vefat etti. İmamı Şafii’nin meşhur talebesidir. Fıkhı ondan öğrenmiştir.İmamı Şafii onun hakkında şöyle demiştir. “Ben Bağdat’tan ayrıldığımda Ahmet b. Hanbel’den daha alim ve fazıl bırakmadım.”Abbasi halifelerinden Me’mun, Kur’an mahluk demediği için ona işkence yapmış,on sekiz ay zindanda tutmuştur.Takip Ettiği Metot:Kitap,sünnet,sahabe icma’ı,sahabe kavli,istishab ve en son kıyastır.Hanefi’deki istihsanı,Maliki’nin mesalihi murselesini, Şafii’nin örf ve adetini delil olarak tanımaz.Muamelatta serbest mukaveleyi kabul eder.İbadet hususunda ise çok sıkı bir mezheptir.Şiddetli cezai müeyyideler koymuştur.O yüzden pek taraftar bulamamıştır.Ancak tarihte İbni Teymiye ve Selefiler, günümüzde vahhabiler –radikal,şiddet yanlısı oldukları için- amelde Hanbeli mezhebini taklit ederler.Ahmet Bin. Hanbel’in en önemli eserleri 40 bin kadar hadisi ihtiva eden “El- Müsned”i dir.
B-MENSUPLARI OLMADIĞI İÇİN YAŞAMAYAN MEZHEPLERHasan-ı Basri,İbrahim En-Nehai ,İbni Ebi Leyla,İbni Şibrime, Sufyan-ı Sevri, Evzai ,Leys b.Sa’d, Süfyan b. Uyeyne, Davut Ez-Zahiri,İbni Cerir Et-Taberi gibi zatların kurmuş oldukları mezheplerdir.Bu mezheplerin revaç bulmamasının sebepleri şunlardır: Bazılarını müdafaa ve terviç edecek(ilimde) kuvvetli-nüfuzlu kimselerin olmaması,Bazıları ise (zahiriler gibi) nasların sadece zahiri manalarına sarılıp Batıni manalarını tamamen terk ederek dengesiz davranmaları,bir kısmı ise kıyası inkar ederek ihtiyaca cevap verememeleri,pek azı da aşırıya kaçarak başka mezheplere karşı şiddetli tavır takınmaları neticesinde tarihe karışmış,pek az mezhep devam ede gelmiştir.Bunlardan (teberruken)Hasn’ı- Basri ve (etkisine binaen) Zahiri mezhebi hakkında malumat verip gececeğiz HASAN’İ- BASRİ.Medine’de Hz Ömer’in hilafetinin son demlerinde doğdu, annesi, ezvac’ı- tahirattan Ümmü Seleme validemizin hizmetini görürdü.Bir gün çocuk ağladığı için müminlerin annesi ona göğsünü vererek oyalamıştı.Büyüdüğünde Hz Ali’nin himayesine girdi.yüz yirmi sahabeden hadis öğrendi.Böylece büyük bir alim,fakih ve zahit oldu Hz Muaviye’nin hilafetinde Horasan valisi Rebi’ b.Ziyad’a bir müddet hususi katiplik (özel kalem müdürlüğü) yaptıktan sonra Basra’ya yerleşti.Özü-sözü doğru olduğu için herkesin itimat ve saygısını kazandı.Günün idarecilerinin huzuruna çıkar zulümlerini anlatarak onları adalete davet ederdi.Meşhur Haccac’a bile bu vazifeyi yapmıştır.Aynı zamanda müfessir ve ehli tasavvuf olan Hasan’ı- Basri kelam ve fıkıhta allamedir.El Cevzi,onun fetvasının yedi cilt tuttuğunu söyler
ZAHİRİ MEZHEBİ
Kurucusu Ebu Süleyman Davut b.Ali Ez-Zahiri’dir.Küfe’de doğmuş 270 tarihinde vefat etmiştir.Bağdat’ta okumuştur.İlk zamanlar mutaassıp bir şafiydi, öyle ki Şafii’nin Menakıbını ilk o yazdı.İmamı Şafii’nin sünnet karşısında re’y ve istihsana hücumlarının tesiri altında kalarak daha da ileri gidip,kitap ve sünnetin zahirine dayanan mezhebini ortaya koydu.Zahiri mezhebi doğuda ve 4. asırda İran’da yayılmıştır. Tarihte müstakil bir devlet kuramadıysalar da Sultan Alaüddevle üzerinde ve İran, Kuzey Afrika ve Endülüs’te etkili olmuşlardır. Bugün bile hala kendini hissettirdiği yerler söz konusudur. Doğuda Hanbeli mezhebinin güçlü alimi İbni ebi Ya’la (ölümü 458) zahiri mezhebine karşı amansız hücumlarını yaparken, batıdaki muasırı İbni Hazm, Endülüs ve çevresinde her türlü güçlüğe göğüs gererek iş bu mezhebi yayıyor, müdafaa ediyor, muhaliflerine acımasız hücumlarda bulunuyor ve mezhebini ikame ve idame için mükemmel eserler kaleme alıyordu. İbni Hazm’ın zahiri olmasına müessir olan, hocası Mesut Bin Süleyman’dır. (ölümü 486) Zira hocasıyla beraber Beki Bin Mahlet ( ölümü 276), İbni Veddah ( ö. 386), Kasım bin Esbağ (ö. 340), Münzir bin Sait (ö. 355) gibi ulema Endülüs topraklarında tek mezhebe bağlılık konusunu işleyerek, muhiti zahiri görüşe el verişli hale getirmişlerdir. İbni Hazm’dan sonra talebesi Muhammed bin Tahir El Makdesi de aynı yolu takip etmiştir. Ebul Hattap bin Dihye, büyük mutasavvıf Muhittini Arabi zahiri idiler. K. Afrika’da Ebu Yakup Yusuf adındaki hükumdar, Maliki mezhebinin bütün kitaplarını yaktırarak zahiri görüşü tatbik ve temsil edecek bir nesil yetiştirmek üzere tedbir almıştır. Bugün Mısır anayasasının 76 ve 79. maddeleri ile Suriye anayasasının 257. maddesindeki ahvali şahsiye kanunlarının miras sahasında- dede yetimi durumuna düşen kimseler için- zahiri mezhebine göre cebri vasiyet müessesi getirilmiştir. Yine 2. meşrutiyet devrinin çok yönlü kişilerinden Hüseyin Kazım Kadri (ö. 1934) Şeyh Muhsini fani Ez zahiri imzası ile kaleme aldığı 200 sayfalık “20.asırda İslamiyet”adlı kitabında zahiri görüşlerini serdetmiştir. Bütün bu hususlar mezhebin günümüze kadar uzanan tesir ve icrasını göstermektedir.İtikat ile ilgili hususi görüşleri varsa da esas fıkhi konuda zahiri mezhebi ön plana çıkmıştır.Bu mezhebin ortaya çıkmasına öncelik eden iki sebep vardır:Bazı zevatın kıyas ve re’ye karşı aşırı tutumları,Abbasilerin, bahusus re’y ve kıyasçıları destekleyip baş kadılığa Ebu Yusuf’u getirmeleri… Bu iki sebepten birincinin tesiri ve ikinciye karşı duyulan aşırı tepkiden dolayı Davut b. Ali çıkarak karşı ucu teşkil etmiş ve görüşlerini bir ekol haline getirmiştir.Mezhebin ikinci imamı İbni Hazm’dır Bu zat mezhepler tarihine ait (El Fasl ),usulu fıkha ait (El İhkam),Furuu fıkha ait (El Muhalla) isimli devasa kitaplarıyla alim-i mütebahhir birisidir.Bu kitaplar aynı zamanda bu mezhebe ait esasatı öğrenmek için de en büyük kaynaktır.
Mezhebin İtikadı Yönü
Taklidi ret eder.Kitap ve sünnetin sadece lafzı manalarını kabul eder.Ehli sünnetin üç mezhebine (Maturudi,Eşari ve Selefi) bağlı değillerdir. Ancak sonradan İbni Teymiye tarafından Selefiye yolunu takip etmişlerdir.Allah’ın varlık ve birliğini,peygamberlere ve mucizelerine,nasların lafzı manalarını kullanarak, inanırlar.Allah’ın sıfatları hususunda Maturidi gibi düşünürler.Sıfatı haberiyelerde Selef gibi davranırlar.Kuran’ın mahluk olup olmadığı meselesinde Davut maturidi gibi, İbni Hazım ise Eşari gibi kabul eder.
Mezhebin Fıkıh Usulü
Kitap ve sünnetin zahiri ile hükmedilir.Bundan maksat kelimelerin lügat ve meşhur olan mecaz manalarıdır. Zahiri bırakıp te’vile ve kıyasa gitmek batıldır.Zahir mananın kastedilmediği ancak bir başka zahir nas ile anlaşılabilir.Şer’i delillerin aslı Kuran’dır.Sünnet de Kuran gibi asıldır.Kaynak olmaları yönünden aralarında fark yoktur.Üçüncü delil icmadır.Bu üç delilin kaynağı: Ey iman edenler Allah’a,Peygamberine ve sizden emir sahiplerine itaat edin (Nisa 59) ayetidir.kavli sünnet kesin hüküm ifade eder. Fili sünnet teşvik,takriri sünnet ise serbestlik…Haberi vahit bilgi ve amel yönünden delildir.Ayet ve sünnetlerin kendi aralarında ve birbirileri arasında nesih caizdir.Has lafızlar umumi lafızları tahsis, aam da hassı ta’mim etmez.Umumi ahkamdan istisna ancak nas ile anlaşılır. Emir ve nehiler fevr ifade eder. Sadece sahabenin icmaı muteberdir. İcma, mutlaka bir nassa dayanacaktır.
Mezhebin Furuu
Evlenmeye gücü yeten her erkeğin evlenmesi veya cariye edinmesi veya oruç tutması farzdır. Sıhhi arızalar, şiddetli geçimsizlik, gaybubet ve benzeri sebepler ile evlileri tefrik caiz değildir. Hakim ancak evliliğe mani süt kardeşliği ve hısımlık gibi sebeplerle karı kocayı ayırabilir. Sağlıklı kişi ile ölümcül hastanın yaptığı tasarruflar arasında fark yoktur. Ölecek kişinin, hısım ve akrabalarından miras taksiminde hacp olunacaklara hassaten mal vasiyetinde bulunması farzdır. Etmemiş olurlarsa devlet olaya el koyar ve hükmü icra eder. Hac, zekat ve keffaret gibi hukukullaha müteallig borcu bulunan ölünün terikesinden önce bunların karşılığı çıkarılır sonra kul borçları sonra techiz-i tekfine sıra gelir. Ana bulunmadığı zaman nine varis olur. Miras taksiminde hazır bulunan fakat varis olmayan yakınlara gönüllerini almak için mal vermek mecburidir. Alım satımda iki adil şahit huzurunda akdi, vesikaya bağlamak farzdır. Zirai arazinin kiraya verilmesi caiz değildir. Sahibi bizzat ekmiyorsa ancak ortakçıya verebilir. Faiz ancak hadiste sayılan altın, gümüş, buğday,arpa, hurma ve tuzda gerçekleşir. Diğer maddelere kıyas yapılmaz.

emeğine sağlık


Fıkıh - İlmihal

MollaCami.Com