Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


insan sevdini neden öldürür?

İnsan sevdiğini neden öldürür?

[ “İnsan sevdiğini öldürür” O. WİLDE ]

Hikâyeyi duymuşsunuzdur; güneş battıktan sonra, kentin dışında dolaşmaya çıkmış bir büyücü, bir ağlama sesi duyar. Çevresine bakınarak ''Kim var orada?'' diye bağırır. Sesin geldiği sahil yönüne doğru gittiğinde, olağanüstü güzellikte bir denizkızı görür. Denizkızı büyücüyü tanır ve sevdiği gence kavuşabilmek için, bir aşk iksiri hazırlamasını ister, büyücüye yalvarır:

''Sana inci bir kolye veririm, eğer bu iksiri hazırlarsan'' der ,''O kadar uzun bir kolye ki, sekiz defa boynuna dolayabilirsin.''

Büyücü bu teklifi kabul eder. Koşarak evine gider ve hemen iksiri hazırlar, küçük bir şişeye koyar, gece yarısı sahile döner ve orada kendisini bekleyen denizkızına verir. Denizkızı: ''Yarın gece ödülünü almaya buraya gel.'' der ve gider.

Ertesi gece aynı yere giden büyücü, denizkızının gülerek geldiğini görür. Denizkızı ağır bir inci kolyeyi büyücünün önüne bırakır. Denizkızının kollarında ise saçları dalgaların etkisiyle suda yüzen, çok yakışıklı, ölü bir denizci vardır. Denizkızı, denizcinin cesedini göğsüne bastırıp bir çocuk gibi sallamaktadır. Biraz sonra denizkızı, sevdiği denizciyle birlikte dalgaların arasında kaybolur giderler…

Bu nihayetinde bir öykü belki ama çoğu kez ,hayatımızda, sevdiklerimizle kurduğumuz ilişkiler de böyle sonuçlanmıyor mu? Sevdiğimiz kişiyi öyle çok seviyor, öyle çok seviyoruz ki sevgimizle sonunda öldürüyoruz.

Genç delikanlı kızı öyle seviyor ki “Ya benimsin ya da toprağın” diyebiliyor. Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde bolca örneği mevcut. Veya bir anne, çocuğuna “Ya benim dediğimi yaparsın ya da seni sevmem” diyebiliyor. Eşler de çoğu kez birbirlerini sahiplenebildikleri ve kendi istekleri karşılandığı oranda “koşullu olarak” sevebiliyorlar.

Denizkızına dönersek sevdiği gence kavuşmuş görünüyor ama artık o genç âşık olduğu genç midir? Bedeni aynıdır ama ruhu çoktan gitmiştir.

İlişkilerde de çoğu kez aynı şeyler cereyan ediyor. Kişilerden birisi, diğerini, kendi yaşam şartlarına, değer yargılarına, beklentilerine, hayallerine o kadar çok uydurmaya çalışıyor ki sonunda karşı tarafın yaşama alanı yok oluyor. Bir taraf memnun görünüyor durumdan, ama bir süre sonra yaşayan bir ölüyle dolaştığını fark ettiğinde, değiştirmeye muvaffak olduğu şeyi kendisinin de beğenmediğini fark ediyor.

Bencilce sevebilenler, başka türlü sevmeyi beceremedikleri için, karşılarındakini yalnızca kendi şartlarına uydurarak sevebilenler; aslında bir hayatı, bir varlığı öldürdüklerini unutmasınlar.

Karşısındakini olduğu gibi kabul etmeyi başaramayanlar, sürekli bir değiştirme-dönüştürme faaliyeti içinde olanlar; aslında kendilerini de olduğu gibi, yaratıldığı şekilde sevemeyenlerdir. Bu sevgisizlik o denli yoğun yaşanır ki kişi kendine yönelik geliştirdiği bu duyguları dışarıya, en yakınındakine yansıtır. Bu bazen eş, bazen arkadaş, bazen de çocuk olur.

Gerçek sevgi, doğası gereği dönüştürücüdür oysa. Zorlama, büyücüye başvurma, zehirleme gibi şeylere ihtiyaç duymaz. Sevgi bencilce değil, şefkatlice yaşanır. Kişi sevdiğini düşünüyorsa eğer, ona zarar gelmesini istemez. Ve bilir ki kendi isteği uğruna ona zarar gelecekse, kendiliğinden vazgeçer. İşte bu vazgeçiştir ki sevdiğini kendisine çoğu kere daha fazla yaklaştırır.

Sakın ola yanılmayalım “aşkı için öldürdü”, “o kadar seviyordu ki başkasının olmasına dayanamazdı” gibi düşüncelere. Gerçek sevgi, sevdiğini öldürmeden sevebilmendir vesselam…


NAZLI ÖZBURUN

Kişi sevdiğini düşünüyorsa eğer,ona zarar gelmesini istemez.Ve bilirki kendi isteği uğruna ona zarar gelecekse,kendiliğinden vazgeçer.[işte bu iradede olmak çok önemli gerçekten.böyle konularda biz türk toplumu çok zayıf iradeliyiz.ne yazıkki öyleyiz.belki bana katılan olmaz ama.]çok teşekkür ederm kardeşim emeğine sağlık.vesselam...


Makale Köşemiz

MollaCami.Com