Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


müslüman bir kadın nasıl bir kişiliğe sahip olmalıdır?

MÜSLÜMAN KADIN NASIL BİR KİŞİLİĞE SAHİP OLMALIDIR?

Kuran'a göre ise kadın ve erkek aynı sorumluluklara sahiptir. Allah, Kuran'da "ideal bir Müslüman karakteri"nden bahsetmiştir. Bu karakterde erkeğin sorumlu tutulduğu tüm ahlak özelliklerinden aynı şekilde kadın da sorumludur. Bunun için erkek örneklerde mevcut.

• Müslüman kadın iffetli ve haya sahibi olmalıdır.

Kur’an-ı Kerim, iman edenlerin iffetli, hayâlı ve edep yerlerini koruyan insanlar olduklarını nazara vermiş (Mü’minûn, 23/5-7); iffetli yaşamanın mükafatı olarak Allah’ın mağfiretini ve ahiret sürprizlerini müjdelemiş (Ahzâb, 33/35); konunun önemine binaen kadınları ve erkekleri ayrı ayrı zikrederek bütün mü’minlere iffetli olmalarını ve iffetsizlik için bir giriş kapısı sayılan haram nazardan kaçınmalarını emir buyurmuştur (Nur, 24/30-31). Ayrıca, Hazreti Yusuf ve Hazreti Meryem gibi iffet abidelerini misal vererek inananlara hayâ ve ismet ufkunu göstermiştir.

Cenâb-ı Allah’ın, “İffet ve namusunu gerektiği gibi koruyan Meryem’i de an. Biz ona rûhumuzdan üfledik, hem onu, hem oğlunu cümle âlem için bir ibret yaptık.” (Enbiya, 21/91) diyerek yücelttiği Hazreti Meryem de bütün insanlık için tam bir iffet örneğidir.

“Haya imandandır. Fuhuş cefadandır. İman Cennet’e, cefa Cehennem’e götürür.”
“Fuhuş, insanın lekesi; haya, zîneti (süsü) dir.”
Haya güzeldir; fakat kadında daha güzeldir.
Hayayı korumada kadına daha büyük sorumluluk düşmektedir. Çünkü, birçok hayasızlığa, fuhuşa birinci sebep kadındır. Kadın, dinimizin bildirdiği manada haya sahibi olsa, o cemiyette fuhuş diye bir şey kalmaz. Eğer kadında haya kalmazsa, bugünkü manzaralar ortaya çıkar.


• Müslüman kadın sabırlı ve ümit var olmalıdır.

Hz. Meryem, Hz İsa’ya hamile kaldığında halkının kendisine haksız bir bakış açısıyla yaklaşıp iftiralarda bulunması, Hz. Meryem için önemli bir sabır ve deneme konusu olmuştur. Bu aşamada da Allah'a olan güveninde sabır ve kararlılık göstermiştir.

Âise 14-15 yaslarinda iken Benu Mustalik (Müreysi’) gazâsina Resulullah’la beraber katildi. Gazâ dönüsü tuvalet için geride kalmasi yüzünden iftiraya ugradi; savasa ganimet için katilan münafiklar Hz. Âise’nin, gecikmesi sebebiyle, kâfilenin ardindan yaninda Ashabtan Safvan ile birlikte geldigini görünce bunu kötü sözlerle ve çirkin bir sekilde yorumladilar. Yolda bu dedikodulara bazi müslümanlar da karisinca Hz. Âise çok üzüldü; Medine’ye gelince hastalandi. iftira, dedikodu etrafa yayilmisti. Atesi yükselerek yataga düstü. Bu arada kendisini fazla aramayan Rasûlullah’tan izin isteyerek babasi Ebû Bekir’in evine gitti. Orada bir müddet kaldi; sabirla bekledi.

Kur’an, “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin!”(Zumer Suresi:53.) der.

• Müslüman kadın yeniliklere açık olmalıdır.

Allah Resulü (aleyhissalatu vesselam) buyuruyor ki; “iki günü birbirine eşit olan aldanmıştır.” Buna binaen Müslüman kadın şahsiyeti bu konuya çok dikkat etmelidir. Erkek olsun kadın olsun her Müslüman akıl baliğ olduktan sonra ölene dek, hangi yaşta olursa olsun iki günü birbirine eşit olmamalı, bilakis her geçen gün yeni bir şeyler öğrenip kendini geliştirmeli ve hatalarını düzeltmelidir.

Hazret-i Ümmü Seleme (r.a) hadis dinletmek ve öğretmek hususunda çok meraklıydı. Saçları kirlenmişti, tam yıkayacağı sırda, Zati Saadetleri mimbere çıkmış ve hutbe irad buyuruyorlardı. Fahri Kainat, "Eyyühannas = Ey halk" diye sesini yükseltince, Hz.Ummu Seleme (r.a), elindekileri bir tarafa koyup hemen caminin yolunu tuttu ve şöyle dedi: "Öyle ise biz halka dahil değil miyiz?" Camiye girip hutbeyi ayakta dinledi.
Hz. Ebu Hureyre, Ramazan ayında cenabet halinde bulunmanın orucu bozduğunu düşünüyordu. bir kimse gelip Hz. Ayşe ve Hz. Ummu Seleme (r.a)’den mesele hakkında fikir sordu. O zat, onların Ebu Hureyre’nin fikrini tasdik edeceklerini düşünüyordu. Fakat onlar tam zıttı olarak dediler ki: "Zatı Saadetlerinin, bu şekilde dahi oruç tuttuklarını biliyoruz çünkü biz onun evindeydik." Mesele Ebu Hureyreye intikal ettirilince, hatasını kabul eder. "Demek, Ayşe ile Ummu Seleme (r.a)’nin bilgisi benden fazladır" der.

• Müslüman kadın dini ve ilmi alanda bilgili olmalıdır.

Müslüman kadın ilmi yönde bilgili olmalıdır çünkü ODTÜ Rektörü “Ben 40 yıllık öğretim üyesiyim, çocuk değilim" dedi ve Türkiye'de türbanlıların ODTÜ ve Bilkent'e girecek kadar puan alamadıklarını iddia ettiği gibi toplumumuzda böyle insanlar çok ve onların sözlerini boş çıkarmak için Müslüman kadınlar hem ilmi yönde bilgili olmalı kendini geliştirmelidir.
Müslüman kadın dini yönde bilgili olmalıdır çünkü İslamiyet üzerine yaşayan ve Allah’ın varlığına inanan birine inanmayan bir insan neden biz Allah’ı göremiyoruz tarzda sorularına cevap verdiği takdirde dinimizi gerekli şekilde temsil eder kendine güveni olur ve belki de inanmayan o kişinin islamiyeti seçmesine vesile olur. Aksi yaşandığında ise bunların tam tersi olur.

Hz. Âise fıkıh ve ictihadda keskin, kuvvetli görüşe sahiptir. Fıkıh ilminin kurucularından sayilir. Devrinin üstün âlimlerinden ve Fukahâ-i Seb’a*dandir.
Abdurrahman b. Avf’in oglu Ebû Seleme: Resulullah’in sünnetini Hz. Âise’den daha iyi bilen; dinde derinlesmis, Ayet-i Kerîme’lere bu derece vâkif ve sebeb-i nüzulleri bilen, ferâiz ilminde mâhir bir kimseyi görmedim.” demistir.

Hakkinda imam Zührî: “Eger zamaninin bütün âlimlerinin ve peygamberimizin diger zevcelerinin ilmi bir araya toplansa, Hz. Âise’nin ilmi yine daha agir basardi” derdi.

Atâ b. Ebî Rebâh; “Hz. Âise, ashâb içinde en çok fikih bilen, isabetli rey bakimindan en ileri gelen bir kimse idi.” demistir.

• Müslüman kadın bakımlı ve temiz olmalıdır.

İmam Sadık (a.s): "Güzel giyin ve süslen; zira Allah güzeldir ve güzelliği sever; fakat bunların helalinden olmasına dikkat et."

Resul-i Ekrem (s.a.a): "Allah-u Teala sever ki kulu, mümin kardeşlerinin yanına çıktığında onlar için hazırlansın ve süslensin."


• Müslüman kadın ağırbaşlı ve saygılı olmalıdır.

Müslüman kadın ağırbaşlı ve saygılı davranışlar sergileyerek hal dili ile de örnek teşkil etmelidir.

• Müslüman kadın samimi ve doğal olmalıdır.

Mevlana’nın dediği gibi “ Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.”

• Müslüman Kadın Asil, Güçlü ve İradelidir.
Hz. Meryem güçlü, iradeli ve dirayetli kişiliğinden hiçbir şekilde taviz vermemiştir. Her olayın Allah'ın kontrolünde olduğunu ve Allah'ın kendisini tüm bu iftiralardan en güzel şekilde temize çıkaracağını bilerek, bu olaylara ve insanların cahilce tavırlarına karşı güzel bir sabır ile sabretmiştir.

• Müslüman kadın, duygusal bir kişilik göstermez.Müslüman kadın, tüm hayatını ve kişiliğini Kuran’a göre belirlemesi sebebiyle, nefsin bu özelliği ve ona karşı nasıl bir mücadele verilmesi gerektiği konusunda en doğru bilgilere sahiptir. Duygusallığın, insanın aklını perdelediğini, doğru düşünebilmesini, gerçekleri olduğu gibi görebilmesini engellediğini, insanı zayıf, dirençsiz ve güçsüz hale getirdiğini bilir. kadın karakteriyle özdeşleşen duygulanmak, üzüntüye kapılmak, ağlamak, söylenmek, öfkelenmek, kıskançlığa kapılmak, içine kapanmak gibi tavırların, iman sahibi bir insanın karakteriyle bağdaşmayacak özellikler olduğunun da şuurundadır. Çünkü tüm bu tavırlar, Allah?ın beğenmediği ve sakınılması gereken davranışlardır.

• Müslüman kadın mütevazi, hoşgörülü ve nazik olmalıdır.

Güçlü insan yamalı hırka giyecek kadar mütevazı olur. Mütevazı insan da sözünü dinletecek kadar kuvvetli olur, Peygamberimiz gibi,,,

• Müslüman kadın dürüst olmalıdır.

Hz. Ömer (r.a) halifeliği döneminde gece sokaklarda dolaşır, halkın emniyet ve huzurunu kontrol ederdi. Bir hastanın feryadını duysa durup ilgilenir, derdine çare olmaya çalışırdı. Bir çocuğun ağladığını işitse, sebebini sorar ve yardımına koşardı
.
Bu maksatla dolaşırken bir gece yarısı evin birinden bir ses duyar. Ana ile kız arasında geçen bir münakaşaya şâhit olur. Kızın anasına karşı dürüst ve tatlı sözlü hareketi Hz. Ömer (r.a)ın gönlünü fetheder. Kız:

- Anneceğim! Halifenin süte su katmama emrini duymadın mı? Nasıl hile yapabiliriz? Kötü bir iş bu. diye konuşur. Annesi fikrinde ısrar eder ve:

- Kızım! Bizim burada süte su koyduğumuzu halife nereden görecek, nereden bilecek ve nasıl işitecek? der. Kendince kızını ikna etmeye çalışır. Fakat imanı bütün kızcağız bu cevaptan asla hoşnut olmaz. Süte su katma işini asla doğru bulmaz. Böyle bir hileyi kalben hiç kabul edemez. Annesinin gönlünü kırmadan doğru bildiğinden de vaz geçmeden, dürüstlüğünü ve imânî coşkusunu gösteren bir ifade ile şöyle der:

- Anneciğim! Bu yapılanı bu saatte halife Ömer görmüyorsa da Allah Teâlâ görüyor. diye cevap verir.

Hz. Ömer (r.a) imanı bütün bu kızcağızın cevabından pek hoşnut olur. Dürüstlüğüne hayran kalır. Ruhunda taşıdığı bu imanın bir mükâfatı olarak onu oğlu Âsıma nikahlar.

• Müslüman kadın sorumluluk sahibi olmalıdır.
Esmâ binti Umeys (r.a) Efendimizin baldızı. zamanın kıymetini iyi bilirdi. Boş kaldığı vakitlerde deri tabaklardı. Çocuklarının geçimini deri işi yaparak, elinin emeği ile karşılamağa çalışırdı. İhtiyaçları için kimseden bir şey istemez ve kimseye el açmazdı.

• Müslüman kadın özgüveni tam ve kendini ifade edebilen biri olmalıdır.

Kendine özgüveni olmayan insan pasif ve çekingendir. Çekingen insan ise tebliğ yapamaz. Ayrıca Müslüman bir kadın için kendini ifade edebilmekte çok önemlidir. Aksi takdirde ne kadar bilgili olursa olsun diğer insanlara faydalı olamayacak ve bilgisinin zekatını veremeyecektir.


• Müslüman kadın merhametli ve şefkatli olmalıdır.

“İnsanlarda, zaaf ve acz itibarıyla, daima bir nevi çocukluk var; her vakitte şefkate muhtaçtır.” (Mesnevi-i Nuriye, s. 136.) İnsan, şefkat görmekten lezzet duyduğu gibi, gösterebilmekten de lezzet alır. Şefkat göstermek, ahlâklı insanın bir vazifesidir. Şefkat, kadının fıtratında Rahim isminin aynası olarak en parlak surette tecelli etmiştir. Bediüzzaman Hazretleri, “Gördüm ki, Rahim ismi şefkat burcunda tulû etti. O kadar güzel ve şirin bir surette o acı âlemi sevinçli âleme çevirip ışıklandırdı ki…” der.

• Müslüman kadın cömert ve kanaatkar olmalıdır.

“Hz. Ömer (r.a) sahâbîlere hazineden maaş bağlamıştı. Zeynep annemize de bağladığı maaşı gönderdi. Zeynep annemiz bu kadar çok parayı görünce şaşırdı ve: “Allah Ömer’i affetsin. Diğer kardeşlerimin hisseleri de bunun içinde mi?” diye sordu. Parayı getirenler: “Hayır! Bunların hepsi senindir.” dediler. Bunun üzerine o: “SübhanAllah!” diyerek örtüsü ile yüzünü kapadı ve hizmetçisine: “Elini sok, o paradan bir avuç al, falan oğullarına götür. Bir avuç al, filan’a ver.” diyerek akrabasına ve kimsesizlere dağıttı. Örtünün altında avuçlayacak bir şey kalmadı. Hizmetçisi: “Ey mü’minlerin annesi! Allah sizi affetsin. Bunda bizim de payımız var.” dedi. Bu söz üzerine Zeynep annemiz örtünün altında kalanlar da senin olsun dedi ve gelen paranın hepsini dağıttı. Hz. Ömer (r.a) annemizin bu davranışından haberdar olunca bin dirhem getirdi. Onun kapışında durdu, selâm verdi ve: “Gönderdiğim parayı dağıttığını duydum. Bari bunları elinde tut.” dedi.


Zeynep (r.anhâ) o parayı da ihtiyaç sahiplerine dağıttı. Üstelik ellerini açtı ve bütün samimiyetiyle şöyle duâ etti.

“Allahım! bundan sonra beni Ömer’in ihsanını almaya eriştirme. Çünkü bu dünya malı bir fitnedir.” dedi.
Kanaat ve cömertlik büyük bir hazinedir. Fakiri, yoksulu sevindirmek iki Cihan Seâdetini elde etmektir. kanaatkar olmak kalp rahatlığının sebebidir..

Vermek, infak etmek dağıtmak onun en büyük zevkiydi.



• Müslüman kadın cesur olmalıdır.

Efendimizi (S.A.V.) Medine’ye davet eden heyette bulunmasıyla İslâm tarihine şerefle geçen Hz.Nesibe, Uhud Harbinin en dehşetli anlarında O’nun yanından ayrılmamış ve Fahr-i Kâinat Efendimizi (S.A.V.) çevreleyerek O’na etten siper olan sahabelerin arasında yer almıştı. Bir ara mücadele o kadar hızlandı ki, Peygamberimizin yanında Hz.Nesibe’den başka hiçbir sahabe kalmadı. Ve bu birkaç saniyelik sürede Efendimize iki süvari birden saldırdı.

Hz.Nesibe, bu durumu gördüğünde elindeki kılıncıyla süvarilerden birini bacağından yaraladı. Hemen arkasından diğerine de hücum etti. Ancak iki kat zırhla korunan süvari hafif yara aldı ve mukabelede bulunarak kılıncını olanca hızıyla Hz.Nesibenin omuzuna indirdi. Efendimize gerekli zamanı kazandıran bu mübarek insan, omuzu göğsüne kadar yarılmış vaziyette yere yuvarlanmıştı.Hz. Ali (r.a.) yetişerek süvariyi öldürdükten sonra, Peygamberimiz mübarek elleriyle Hz.Nesibe’nin ağır yarasını sıvazladı. Fahr-i Kâinat Efendimizin (S.A.V.) aynı türdeki mucizelerinden biri daha gerçekleşmiş ve yara bir anda iyileşmişti


Fıkıh - İlmihal

MollaCami.Com