Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim
8. Sınıf Sosyal Bilgiler dersi notları
20. YY SİYASİ VE SOSYAL OLAYLAR
TRABLUSGARP SAVAŞI
(1911-1912)
II. Meşrutiyet'in ilânından sonra, Osmanlı Devleti ile yabancı devletler arasındaki ilişkilerde meydana gelen gelişmeler içerisinde savaşla sonuçlanan ilk büyük olay, Osmanlı-İtalyan savaşı oldu. Bu savaş, her şeyden önce İtalya'nın sömürgecilik politikasının ve Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu bunalımların bir sonucuydu.
İtalya, 19. yüzyılın ikinci yarısında(1870-71) Almanya gibi siyasal birliğini kurarak güçlü bir devlet durumuna gelmişti. Dünya üzerindeki zengin sömürgeler güçlü emperyalist devletlerce paylaşıldığından, İtalya ancak zayıf devletlerin elindeki toprak parçalarını alarak hedefine ulaşabilirdi. Ülkesine çok yakın olan Trablusgarp, Osmanlı Devleti'nin Afrika'da kalan son toprağıydı. Trablusgarp yoluyla Afrika'nın ortalarına kadar inebileceğini hesaplayan İtalya, Rusya ile yaptığı Racconigi (1909) anlaşmasıyla, onun da desteğini sağlamıştı. İtalya Rusya'dan başka diğer devletlerin de desteğini sağlamıştı.
İtalya; Trablusgarp ve Bingazi' nin uygarlık bakımından geri bırakıldığı, burada yaşayan İtalyanlara kötü davranıldığım bahane ederek 28 Eylül 1911'de bu bölgeyi işgale başladı. İtalyanlar Trablusgarp, Tobruk, Derne ve Bingazi'ye asker çıkardılar.
İngiltere Kuzey Afrika'daki bu önemli işgal hareketine kayıtsız kalmış, hatta destek bile olmuştur. Çünkü; Akdeniz'de Fransa'ya karşı İtalya'yı bir denge unsuru olarak kullanmak istiyordu. İngiltere, Fransa'nın yerleşmiş olduğu Cezayir ve Tunus arasında, bir tampon bölgenin kurulmasından yanaydı.
Osmanlı Devleti, işgal karşısında büyük devletlerden arabuluculuk yapmalarını ve savaşı durdurmalarını istemişti. Devletler, savaş karşısında tarafsız kalacaklarını ilân edince, Osmanlı Devleti İtalya ile karşı karşıya kaldı.
Osmanlı Devleti'nin işgal karşısında Trablusgarp' ta çok az bir askeri vardı. Makedonya, Arnavutluk ve diğer yerlerde meydana gelen isyanlar dolayısıyla Osmanlı hükümeti savaş için gerekli hazırlıkları tamamlayamamıştı. İngiltere'nin de Mısır'da tarafsızlığı ilân etmesi ile karadan, bağlantı da kesilmiş oldu. Osmanlı'da deniz gücü de yetersiz olunca denizden yardım ümidi de sona erdi. Bütün bu olumsuzluklara rağmen İstanbul'da bulunan bazı kurmay subaylar zor şartlar altında Trablusgarp' a ulaştılar. Mustafa Kemal ve Enver Paşa gibi komutanlar halkı İtalyanlara karşı örgütleyerek iyi bir savunma cephesi oluşturmuşlardır.
İtalya bu savunma karşısında güç duruma düşmüştü. Osmanlı Hükümeti'nin İtalya'ya uyguladığı ekonomik ambargo da İtalya'da önemli etkiler meydana getirdi.
İtalya, kesin bir başarı sağlayamayınca, Akdeniz'e yönelerek 17 Mayıs 1912'de On iki Ada'yı işgal etmiştir.
Osmanlı Devleti'nin bu tarihlerdeki durumu da iyi değildi, isyanlar artmış, hükümet bunalımı meydana gelmiş, parti çekişmeleri başlamıştı. Osmanlı'nın dış politikadaki yalnızlığı sürüyordu. Bu durumdan yararlanan Balkan Devletleri, Osmanlı Devleti'ne karşı savaş hazırlığına girişmişlerdi. Balkanlardaki bu durum Osmanlı Devleti'ni İtalya ile barış yapmaya zorlamıştır.
Uşi Anlaşması (18 Ekim 1912)
1. Osmanlı Devleti, Trablusgarp ve Bingazi' yi boşaltacak,
2. İtalya On iki Ada'yı Osmanlı Devleti'ne geri verecek, ancak Balkan Savaşı bitinceye kadar Yunan işgaline karşı İtalya' nın elinde geçici olarak bulunacak,
3. Trablusgarp da Naip adıyla bir temsilci Padişah adına bulunacak,
4. İtalya, Kapitülasyonların kaldırılmasında Osmanlı Devleti'ne yardım edecek,
NOT: Uşi Anlaşması’yla Osmanlı-İtalya Savaşı sona ermiş oldu. Bu savaş ile Kuzey Afrika'daki son toprak parçamız da kaybedilmiştir.
Kuzey Afrika'daki topraklarımızın kayıp sırası şöyledir:
• Cezayir (1830 Fransa)
• Tunus (1881 Fransa)
• Mısır (1882 İngiltere)
Ege Adalarının bir kısmına, dolayısıyla Ege Denizi'ne ve Anadolu kıyılarına büyük bir devlet geçici olarak da olsa yerleşmiştir. On iki Ada elimizden fiilen çıkmış, İtalyanlar Ege Denizi'ne yerleşmişlerdir. Kuzey Afrika'daki İtalyan sömürgeciliği başlamış, Doğu Akdeniz'de güçler dengesi bozulmuş, böylece. İtalya, etkisi olan bir devlet haline gelmiştir.
Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu durum ortaya çıkmış, topraklarını koruyamayacağı bir kere daha anlaşılmış, Balkan Savaşı'nın başlamasına cesaret vermiştir
BALKAN SAVAŞLARI
(1912-1913)
“Her millet, kendi devletini kurup kendi isteğine göre kendisi yönetmelidir” biçiminde kısaca açıklanabilen milliyetçilik akımı, içerisinde farklı ulusları barındıran devletler için büyük bir yıkım oluşturmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu da çok uluslu bir devletti. Osmanlılar, ele geçirdikleri ülkelerde yaşayan milletleri serbest bırakmışlar, onlar da milli varlıklarını koruyup sürdürmüşlerdi. Milliyetçilik akımı ortaya çıkıncaya kadar bu uluslar durumlarından memnundular. Ancak milliyetçilik akımı yayılmaya başlayınca, Osmanlı egemenliği altında yaşayan bu uluslar da bağımsız olmak için harekete geçtiler. Bazı devletlerin destek ve yardımıyla ayaklanmalar baş gösterdi. Osmanlı tarihinde 19. yüzyıl bu tür ayaklanmalar dönemidir. Balkan yarımadasında çok çeşitli uluslar da yaşadığı için, milliyetçi ayaklanmalar en fazla burada meydana gelmiştir.
Balkanlarda çıkan ayaklanmaları daha çok Ruslar kışkırtıyordu. 17. yüzyılda gücünü göstermeye başlayan Rusya, çok geniş topraklara sahipti. Ama rahatça dışa açılabileceği limanları yoktu. Rusların en büyük gayesi Baltık Denizine ve Özellikle Akdeniz’e çıkmaktı. Bu yüzden Balkan devletlerinin etnik yapıları Rusların ki ile benzer olduğu (Slav) için Ruslar bu özellikten istifade etmek isteyerek Balkan devletlerini kendi saflarına çekerek buradaki hâkimiyeti üzerine almak istemiştir.
Balkan devletleri içinde ilk ayaklananlar Sırplar olmuş; ama ilk bağımsız olanlar Yunanlılar olmuştur(1829 Edirne Antlaşması). Daha sonra diğer Balkan devletleri de bağımsız olmuştur. Osmanlıdan kopan bu balkan devletleri Osmanlı’ya karşı birleştiler ve Osmanlı topraklarını ele geçirmek için Osmanlı Devletine savaş açtılar. 1912–1913 tarihleri arasında iki Balkan Savaşı gerçekleşti. Bulgaristan, Yunanistan, Karadağ, Sırbistan birleşerek Osmanlı Devletine savaş açtı. Osmanlı Devleti savaşı kaybettiği gibi Trakya’da bulunan topraklarını da kaybetti. Osmanlı Devleti ile Balkan devletleri arasında 1913 tarihinde imzalanan Londra Barış Antlaşması’yla savaşa son verildi.
- Midye(Karadeniz’de bir liman) - Enez(Ege Deniz’inde bir liman) Hattının batısında kalan yerleri Osmanlı Devleti bıraktı.
Arnavutluk savaş sırasında bağımsızlığını ilan etti. Boşaltılan yerlerde yaşayan Osmanlı halkı İstanbul’a göç etti. Balkan devletleri savaşta elde ettikleri bu toprakları paylaşmak istediler: Edirne ve Trakya’nın bir kısmı Bulgaristan’a, Girit ve Ege Adaları Yunanistan’a, diğer yerler de diğer Balkan devletlerine bırakıldı.
Bulgaristan’a fazla pay düştüğü için Romanya’nın da içinde bulunduğu Balkan devletleri Bulgaristan’a savaş açtı ve 2.Balkan Savaşı başladı. Fırsattan yararlanan Osmanlı Devleti de savaşa girdi. Enver Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri Edirne’yi ele geçirdi. Balkan devletleri kendi aralarında Bükreş Antlaşması’nı imzalayarak savaşa son verdiler. 1913 tarihinde Bulgaristan ile İstanbul Antlaşması imzalandı:
1- Kırklareli, Edirne, Dimetoka Osmanlı Devletine bırakıldı.
1913 tarihinde Yunanistan ile Osmanlı Devleti arasında Atina Antlaşması imzalandı.
1- Ege Adaları hariç elde ettikleri toprakları Osmanlı Devletine bıraktılar.
2- Midye-Enez Hattı sınır kabul edildi.
NOT: 2. Balkan Savaşı Osmanlı Devletinin 20.YY’ da galip devlet olarak çıktığı tek savaştır.
1. DÜNYA SAVAŞI(1914-1918)
SAVAŞIN SEBEPLERİ
1- Hammadde ve pazar arayışı.
2- Sömürgecilik yarışı.
3- Almanya ile Fransa arasında paylaşılamayan Alsas Loren maden bölgesinin paylaşılamaması.
4- Bloklaşmalar.
5- Avusturya - Macaristan Veliahdının bir Sırplı tarafından öldürülmesi
Savaşın Başlaması
Avusturya-Macaristan veliahtı Franz Ferdinand, Haziran 1914'te, Saray-Bosna'da, bir Sırp fanatik tarafından öldürüldü.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu 28 Temmuz 1914'te Sırbistan'a savaş açtı.
Rusya'da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'na savaş açtı.
Almanya 1 Ağustos 1914'te Rusya'ya, 3 Ağustos'ta Fransa'ya, 4 Ağustos'ta da Belçika'ya savaş açtı.
İngiltere'de Almanya'ya savaş açtı.
1. DÜNYA SAVAŞI'NDA SAVAŞTIĞIMIZ CEPHELER
1- Kafkas Cephesi
2- Çanakkale Cephesi
3- Kanal Cephesi
4- Irak Cephesi
5- Yemen Cephesi
6- Filistin Cephesi
7- Suriye Cephesi
SINIRLARIMIZ DIŞINDA SAVAŞTIĞIMIZ CEPHELER
1- Romanya Cephesi
2- Galiçya Cephesi
3- Makedonya Cephesi
I. Dünya Savaşı'nın Sonuçları
1. Savaşta yenilen devletlerin rejimleri değişti. Merkezi imparatorluklar yıkıldı.
2. Çarlık Rusya yıkıldı, yerine Sovyet Rusya kuruldu.
3. Yıkılan imparatorlukların yerine yeni devletler kuruldu.
4. Arap topraklarında İngiliz ve Fransızların manda ve himayesi altında çeşitli devletler kuruldu.
5. İsrail Devleti'nin temelleri atıldı.
6. Dünya barışını korumak için Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam) kuruldu.
7. Mondros'tan sonra Anadolu'da görülen işgallere karşı bağımsızlık mücadelesi başladı. Bu mücadeleyi İngilizlerin diğer sömürgeleri de kendilerine örnek aldı.
8. Versay Antlaşması'nın getirdiği şartlar, Avrupa'nın siyasi dengesini bozdu ve bu durum İkinci Dünya Savaşı'nın çıkmasına neden oldu.
9. İngiltere, Dominyon denilen, Kanada, Güney Afrika, Avustralya, Yeni Zelanda sömürgelerine Arabistan, Filistin ve Irak'ı da ekledi.
ANTLAŞMALAR
MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI
(30 EKİM 1918)
I. Dünya Savaşı sonunda ateşkes isteyen Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında Limni Adası'nın Mondros limanında ateşkes anlaşması imzalandı(3O Ekim 1918). Mondros Ateşkes Anlaşması'nı Osmanlı Devleti adına Bahriye Nazırı (Denizcilik Bakanı) Rauf (Orbay) Bey imzalamıştır. Rauf (Orbay) daha sonra Milli Mücadele'ye katılacaktır.
Mondros Ateşkes Antlaşması'nın Maddeleri:
1. Çanakkale ve İstanbul Boğazları açılacak, Boğazlardaki istihkamlar, (siperler) İtilaf Devletleri tarafından işgal edilecek. İtilaf Devletlerinin Karadeniz'e serbestçe geçişi sağlanacak. Osmanlı Devleti'nin Boğazlar üzerindeki egemenliği sona erdi. Anadolu ile Rumeli'nin bağlantısı kesildi. Başkent İstanbul'un güvenliği tehlikeye düştü.
2. Osmanlı ordusu terhis edilecek. Orduya ait silah ve cephane İtilaf Devletlerinin emrine verilecek. Anadolu'yu askersiz ve silahsız bırakarak işgaller karşısında direniş olmasını önlemeye çalıştılar.
3. Osmanlı Donanması İtilaf Devletlerinin gösterecekleri limanlarda göz altında tutulacak. Osmanlı deniz gücünü etkisiz hale getirdiler.
4. Toros tünelleri İtilaf Devletleri tarafından işgal edilecek.
5. Bütün haberleşme, ulaşım araç ve gereçleri, İtilaf Devletlerinin denetimi altında bulundurulacak. Bölgeler arasında yardımlaşmaya engel oldular. Anadolu'nun kontrolünü ele geçirdiler
6. İtilaf Devletleri, kendi güvenliklerini tehdit edecek bir durum ortaya çıkarsa, herhangi bir stratejik noktayı işgal edebilecekler (7. madde). Mondros'un en tehlikeli maddesidir.
Bütün Anadolu topraklarının işgal edilebileceği göstermektedir. Güvenliklerinin tehdit edilmesi bahanesi işgallere haklılık kazandırmak içindir.
7. Trablusgarp ve Bingazi'deki bütün Türk subayları, en yakın İtalyan garnizonuna; Hicaz, Yemen, Suriye ve Irakta bulunan askeri birliklerimiz ise İtilaf Devletlerine teslim olacaklardı. Osmanlı Devleti'nin askeri bakımından güçsüz bırakmayı amaçlamaktadırlar.
8. Doğu Anadolu'daki altı ilde (Vilayet-i Sitte) Diyarbakır, Erzurum, Van, Bitlis, Elazığ (Harput), Sivas karışıklık çıkarsa, İtilaf Devletleri, bu illerin herhangi bir bölümünü işgal edebileceklerdi (24. madde).
Mondros ateşkesten çok kayıtsız şartsız bir teslim belgesidir. Birinci Dünya Savaşı devam ederken İtilaf Devletleri Osmanlı toprakları için aralarında gizli paylaşım anlaşmaları yapmışlardı. Bu nedenle Mondros Ateşkes Anlaşması'na işgalleri kolaylaştırıp, karşı koymayı engelleyecek maddeler yerleştirdiler. 13 Kasım 1918'de İtilaf Devletleri filosu İstanbul'a demirleyerek yaklaşık beş asırlık başkentimizi işgal etti.
Mondros'a dayanarak girişilen ilk işgal, İngilizler tarafından Musul'a yapıldı. Bunun dışında;
- İngilizler : Urfa, Antep, Maraş'ı,
- Fransızlar Ermenilerle birlikte : Adana, Mersin, Dörtyol'u,
- İtalyanlar : Antalya, Burdur, Isparya ve Konya'yı işgal ettiler.
İngilizler, işgal ettikleri yerler dışında Çanakkale, Eskişehir, Afyon, Samsun, Merzifon ve Batum'a askeri birlik gönderdiler. İşgaller ateşkesin maddelerine aykırıydı. Osmanlı Devleti çok zor durumdaydı.
Not. İngilizler Maraş, Antep ve Urfa'yı daha sonra Fransızlara bırakacaktır.
SEVR BARIŞ ANTLAŞMASI
(10 AĞUSTOS 1920)
Ana hatları 24 Nisan 1920'de San Remo Konferansı'nda kararlaştırılan Sevr Antlaşması, 11 Mayıs 1920'de incelenmek üzere Osmanlı Hükümeti'ne verilmişti. Antlaşması'nın kabulünü kolaylaştırmak ve Sevr hükümlerini uygulamak üzere, İtilaf Devletleri'nin teşvik ve desteği ile Yunan ordusu da 23 Haziran 1920'de Anadolu'da ve Trakya'da saldırıya geçti. Bursa'nın, Balıkesir'in, Uşak'ın ve Nazilli'nin ardı ardına işgali ile Sevr'in uygulanmasını sağlamak ve Antlaşma maddelerinde herhangi bir değişikliğe meydan vermemek bu saldırıda esas amaç olmuştu.
Sultan Vahidettin'in başkanlığında toplanan Şüra-yı Saltanat 22 Temmuz 1920'de "zayıf bir mevcudiyeti, mahva tercih edilmeğe değer" görerek Antlaşmanın onanmasına karar vermiştir. Tevfik Paşa'nın, Türk topraklarını parçalayan, milli şeref ve haysiyetle bağdaşmayan bu antlaşmayı imzalamaması üzerine Damat Ferit Paşa tarafından görevlendirilen Reşat Halis Bey, Hadi Paşa ve Rıza Tevfik(Bölükbaşı) Bey Sevr Antlaşması'nı 10 Ağustos 1920'de imzaladılar.
Sevr Antlaşması'na göre, Osmanlı İmparatorluğu parçalanıyor, Türk Milleti de yasama hakkından yoksun bırakılıyordu.
Rumeli sınırımız aşağıda yukarı İstanbul vilayetinin sınır olarak tayin olunuyordu. Batı Anadolu(İzmir ve çevresi) Yunanlıları verilecekti. Güney sınırı ise, Mardin, Urfa, Gaziantep, Amanos dağları ve Osmaniye'nin kuzeyinden geçmekte ve bu sınırın güneyini Fransa'ya bırakmaktaydı. Doğuda Bayazıt, Van, Muş, Bitlis ve Erzincan'ı içine alan bir Ermenistan, Irak ve Suriye arasında bir Kürdistan kurulacaktı. Bunun dışında, Türkiye'ye bırakılan topraklar nüfus mıntıkalarına ayrılmakta; İtalyanlar Antalya ve Konya, Fransızlar Adana, Sivas ve Malatya bölgesi üzerinde, İngilizler de Irak'ın kuzey kısmında nüfus bölgeleri tesis ediyorlardı.
İstanbul'da ise hükümet ve padişah oturacak fakat, İstanbul milletlerarası bir şehir olacak, Boğazlar'da ordusu, donanması, bütçesi ve organize kuruluşları ile bir komisyon bulunacaktı. Türklere bırakılan bölge, hakimiyet hakkı en ağır şekilde sınırlanmış, Ankara ve Kastamonu vilayetleri ve dolayları idi. Sevr'e göre, memleket dahilinde bulunan azınlık, Türklerden daha fazla haklara sahip oluyor, vergi vermeyerek, askeri hizmet yapmayarak imtiyazlı (ayrıcalıklı) bir durumda bulunuyordu. Türk tabiyetinden çıkanlar birçok yükümlülüklerden kurtulduğu gibi, yeniden hiç kimse Türk tabiyetine de giremeyecekti.
Devletin askeri kuvveti, her bakımdan sınırlanarak azami miktar 50.700 kişi olacak; Tank, ağır top, uçak bulunmayacaktı. Askerlik de gönüllü olacak, donanma ise 7 gambot ve 6 torpidodan ibaret olup, donanmada denizaltı da bulunmayacaktı. Diğer taraftan mali ve iktisadi hükümler, Osmanlı Hükümeti ile Meclisin yetkilerini hiçe saydıracak şekilde sınırlayıcı ve külfet teşkil eder mahiyette olup, Osmanlı Devleti'ni İtilaf Devletleri'nin müşterek sömürgesi haline, getiriyordu. İngiliz, Fransız ve İtalyan devletlerinin temsilcilerinden kurulu Mali Komisyon, Osmanlı Devleti'nin gelir ve giderlerini düzenlemekte ve devletin yetkilerini devletlik sıfatı ile bağdaştırılmayacak şekilde bağlamakta idi.
Sevr Antlaşması'nın Osmanlı Hükümeti'nce imzalanması, Anadolu'daki milli mücadele azmini kuvvetlendirmiş, halkın İstanbul Hükümeti'nden ümitlerini kesmesine neden olmuştur.
Büyük Millet Meclisi, 19 Ağustos 1920 tarihli toplantısında, Sevr Antlaşması'nı imzalayan ve bunu onaylayan Şüra-yı Saltanat'ta bulunanların vatan hıyanetiyle itham olunarak vatansız sayılmaları kararını aldı. Aynı zamanda Büyük Millet Meclisi Hükümeti bu antlaşma ile kendini hiç bir surette bağlı görmediğini de ilan etti.
SEVR ANTLAŞMASI ÖLÜ DOĞMUŞ BİR ANTLAŞMADIR, YERİNE LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI İMZALANMIŞTIR
KURTULUŞ SAVAŞI
1914 - 1918 yılları arasında gerçekleşen 1. Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması sonunda, İtilaf Devletleri kendi aralarında paylaştıkları Anadolu topraklarını işgale başladılar. Anadolu'nun esas sahibi olan Türkler bu işgallere karşı sessiz kalmadı. Düşmanı topraklarımızdan çıkartmak için çeşitli kurtuluş çareleri arandı.
Kurtuluş Savaşı'nı iki dönemde incelemek gerekir.
1.HAZIRLIK DÖNEMİ
CEMİYETLER
30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması sonunda Anadolu da başlayan işgalleri engellemeye çalışan yararlı cemiyetler ile, işgalleri kolaylaştırmaya çalışan zararlı cemiyetler kurulmuştur.
Bu Cemiyetler;
1- YARARLI CEMİYETLER
2- ZARARLI CEMİYETLER
diye ikiye ayrılır.
YARARLI CEMİYETLER
30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması sonunda Anadolu da başlayan işgalleri engellemeye çalışan cemiyetlerdir. Bu cemiyetler genellikle bölgesel özelliktedirler. İşgale uğrayan bölgenin halkı tarafından kurulmuştur. Bu cemiyetler Sivas Kongresi'nde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ismiyle birleştirilmiştir.
Yararlı Cemiyetler;
1- Trakya Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
2- Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
3- İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
4- Kilikyalılar Cemiyeti
5- Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
6- Milli Kongre Cemiyeti
ZARARLI CEMİYETLER
30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması sonunda Anadolu da başlayan işgalleri kolaylaştırmaya çalışan cemiyetlerdir. Zararlı cemiyetler ikiye ayrılır:
1- Azınlıkların Kurduğu Cemiyetler
a) Mavr-i Mira Cemiyeti
b) Etnik-i Eterya Cemiyeti
c) Taşnak ve Hınçak Cemiyeti
d) Alyans ve İsrailit Cemiyeti
e) Pontus Rum Cemiyeti
2- Milli Varlığa Düşman Cemiyetler
a) Sulh ve Selameti Osmaniye Cemiyeti
b) Kürt Teali Cemiyeti
c) Teali İslam Cemiyeti
d) İngiliz Muhipleri Cemiyeti
e) Wilson İlkeleri Cemiyeti
KUVA-İ MİLLİYE
Kuva-i Milliye'nin Kuruluş Sebepleri:
Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkması,
İtilaf Devletleri'nin Mondros Ateşkes Antlaşması uyarınca Anadolu'da yer yer işgallere başlaması,
Ordunun terhis edilmesi ve ülkeyi savunacak bir gücün kalmamış olması,
İstanbul Hükümeti'nin işgallere kayıtsız kalması ve halkın can ve mal güvenliğini sağlayacak önlemler almaması.
Kuva-i Milliye'nin Özellikleri
Kuva-i Milliye, Ege Bölgesi'nde İzmir'in işgalinden sonra bölge halkının cepheler kurması ile ortaya çıktı.
İşgalcilere karşı silahlı direnişte bulunan, bağımsızlık ilkesini benimsemiş olan kişiler tarafından meydana getirilmiştir.
Kuva-i Milliye birlikleri disiplinden yoksun olan düzensiz birliklerdir.
İhtiyaçları bölge halkı tarafından sağlanırdı.
Sivas Kongresi'nden sonra Temsil Kurulu'na, TBMM'nin açılmasından sonra da Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmışlardır.
Kuva-i Milliye'nin Faydaları ve Zararları
Temsil Kurulu'na ve TBMM'ye karşı çıkan ayaklanmaları bastırdılar.
Milli Teşkilat adına otoriteyi ve düzeni sağladılar.
Cesaretli tutumları ile halkın direnişe katılmasını sağladılar.
Düşmanın ilerleyişini yavaşlattılar.
Kuva-i Milliye'nin şefleri ayaklanmaları kendi yöntemlerine göre bastırıyordu. İsyancıları kendi hukuk dışı kurallarına göre cezalandırmaları, halkın milli mücadeleye karşı güvensizlik duymasına neden oluyordu.
Halktan zorla malzeme ve gıda maddesi sağlıyorlardı. Bu durum halkın milli mücadeleden uzaklaşmasına neden oluyordu.
Kuva-i Milliye birlikleri disiplinsiz tutumları ile devlet düzenine ters düşüyordu
MUSTAFA KEMAL'İN SAMSUN'A ÇIKIŞI
İstanbul Hükümeti'nin Mustafa Kemal'e Verdiği Görevler
Dokuzuncu Ordu Müfettişliği görevini yapmak.
Türkler'in Karadeniz'de Pontus Rum Cemiyeti ile giriştiği mücadeleye son vermek,
Dağınık halde bulunan silah ve cephaneyi toplamak.
Halktan asker ve para toplayan kuruluşları, yani ulusal cemiyetleri ortadan kaldırmak.
Mustafa Kemal'in Samsun'a Gelişi
Mustafa Kemal, 16 Mayıs 1919'da Bandırma Vapuru ile İstanbul'dan ayrıldı.
Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a geldi. Bu olay Milli Mücadele'nin başlangıç tarihi olarak kabul edildi.
Mustafa Kemal, 22 Mayıs 1919'da "Samsun Raporunu" yayınladı.
KONGRE VE GENELGELER
1- Mustafa Kemal'in Samsun'a Çıkışı
2- Havza Genelgesi
3- Amasya Genelgesi
4- Erzurum Kongresi
5- Sivas Kongresi
6- Amasya Görüşmeleri
TBMM'NİN AÇILIŞI
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Açılışı(23 Nisan 1920)
T.B.M.M.'nin Açılış Nedeni ve Amacı
1. İstanbul'daki yönetiminin vatan ve millete karşı görevini yerine getirememesi,
2. Ülkenin işgalini engelleyememiş olması,
3. İtilaf Devletleri'nin İstanbul'u işgal etmesi.
İlk TBMM'nin Kuruluş Amacı :
1. Vatanın bütünlüğünü ve milletin bağımsızlığını sağlamak,
2. Yurdu düşmandan kurtarmak için milleti bir araya getirmek,
3. Millet adına karar verebilecek bir organ oluşturmak,
4. Ulusal irade ile birlikte hareket etmek.
T.B.M.M.'nin Açılmasıyla İlgili Tartışmalar
Mustafa Kemal'in Görüşü
Anadolu'da açılacak olan meclis "Kurucu Meclis" niteliğinde olmalı,
Padişah'ın etkisinden kurtulmak için Meclis'in adı Osmanlı Mebusan Meclisi olmamalı.
Muhalif Görüş :
Mebuslar Meclisi, Anadolu'da aynen açılmalı.
T.B.M.M.'nin Aldığı İlk Kararlar
İlk TBMM, 23 Nisan 1920'de Ankara'da açıldı.
Aldığı İlk Kararlar :
1. Hıyanet-i Vataniye Kanunu çıkartılacak,
2. Hükümet kurulacak,
UYARI : Hükümetler, devlet idaresi ile doğrudan ilgili bir kurum olduklarından TBMM'nin İstanbul hükümetinden farklı bir hükümet kurma kararı yeni bir devlet düzenine geçildiğini açıkça göstermektedir.
3. Geçici olmak kaydıyla bir hükümet reisi olmayacak ve padişah kaymakamı atanmayacak,
UYARI : Meclis, bu kararı almakla padişahın etkisinden kurtulup bağımsız çalışmayı amaçlamıştır. Eğer Meclis'in başında bir padişah vekili bulunsaydı, bu kişi meclise baskı yapabilir ve bağımsız çalışmasını engelleyebilirdi.
4. Meclis de toplanan ulusal iradeyi egemen kılmak esas olacak, meclis üstünde bir güç olmayacak.
UYARI : Bu karar İstanbul yönetimini yok saymıştır.
5. Yasama ve yürütme yetkisi Meclis'e ait olacak.
UYARI : TBMM'nin aldığı bu kararla, yeni bir hükümetin tanımı yapılmadığından, İstanbul yönetimi yok sayılmış, Meclis hükümet sistemi benimsenmiş ve Meclis yürütme yetkisine sahip olmuştur.
6. Meclis'den seçilen bir heyet Meclis'in vekili olarak hükümet işlerini görecek ve Meclis başkanı bu heyetin de başkanı sayılacak.
7. Padişah ve halife Meclis'in belirleyeceği esaslara göre yerini alacak
UYARI : Bu karar saltanatın durumunun tartışılacağını ortaya koymaktadır. Bu durumda saltanatın kaldırılabileceği mesajı verilmektedir.
8. İstiklal Mahkemeleri kurulacak.
MİSAK-I MİLLİ'NİN İLANI
Misak-ı Milli Kararları
1. Osmanlı Devleti'nin Mondros Mütarekesi'ni imzaladığı 30 Ekim 1918 tarihinde düşman ordularının işgali altında bulunan Arap memleketlerinin durumunun, halkın serbestçe verecekleri oya göre belirlenmesi gerekir. Bu mütareke hududu içinde Türk ve İslam çoğunluğu bulunan kısımların tümü hiç bir şekilde ayrılık kabul etmez bir bütündür.
UYARI : Burada Arap ülkeleri Osmanlı Devletine mi katılacak yoksa bağımsız mı olacak? Buna Arap halkının karar vermesi istenmektedir. Bu kararla vatanın sınırları kesin olarak saptanmış oluyor. Sınırlar belirlenirken Mondros ve Türk çoğunluğu ölçüt alınıyor. Yani, Mondros'tan sonra işgal edilen yerlerden İtilaf Devletleri çekilmelidir ve Türk çoğunluğu nerede ise orası Türklere bırakılmalıdır.
2. Halkı ilk serbest kaldıkları zamanda başvurdukları halk oylaması ile anavatana katılmış olan "üç liva" yani Kars, Ardahan, Batum için gerektiğinde serbestçe yeniden halk oylamasına başvurulmasını kabul ederiz.
UYARI : Buralarda Türk çoğunluğu olduğu için böyle bir halk oylaması istenmiştirç Bu kararda verilmek istenen mesaj : "Bu illerde Türklerin olmadığını iddia ediyorsanız, geliniz halka soralım, hangi devletin sınırları içinde kalmak istediklerine onlar karar versin."
3. Türkiye barışına bırakılan Batı Trakya'nın Hukuki durumunun saptanması da halkın tam bir hürlükle verecekleri oya uygun olmalıdır.
4. Hilafet merkezi ve Osmanlı Devleti'nin başkenti olan İstanbul şehriyle Marmara denizinin güvenliği, her türlü tehlikeden uzak olmalıdır. Akdeniz ve Karadeniz boğazlarının dünya ticaret ve ulaşımına açılmasında, bizim ve diğer bütün ilgili devletlerin vereceği karar geçerlidir.
5. Azınlık hakları, komşu memleketlerdeki Müslüman halkın aynı haktan yararlanması şartıyla tarafımızdan kabul ve temin edilecektir.
UYARI : Burada, ülkede yaşayan Müslüman olmayan halkın korunacağı ve onlara çeşitli haklar tanınacağı belirtilmiş, ancak aynı haklardan Balkanlar'da bulunan Müslüman halkın da yararlanması istenmiştir.
6. Her devlet gibi bizim de tam bağımsızlığa ve serbestliğe ihtiyacımız vardır. Bu, yaşamımızın ve geleceğimizin temel kuralıdır. Bu nedenle siyasi, adli ve mali gelişmemizi önleyecek sınırlamalar kabul edilemez. Borçlarımızın ödenmesi de kurallara aykırı olamaz.
UYARI : Bu karar şu anlama gelmektedir. Misak-ı Milli tam bağımsızlığı amaçlayan bir belgedir. Siyasal, adli ve mal gelişmemizi engelleyecek hiç bir şart kabul edilmez denilmekte, kapitülasyonlar, manda ve himaye açıkça reddedilmiştir. Borçlarımızın ödenmesi, bağımsızlık anlayışımıza aykırı olamaz denilmekle de Düyun-u Umumiye'ye karşı çıkmıştır.
Misak-ı Milli'nin Kabul Edilmesinin Sonuçları
Misak-ı Milli ile Türk ülkesinin sınırları kesin olarak çizildi.
Milli Mücadele-nin hedefi tam bağımsızlık olarak belirlendi.
İtilaf Devletleri, 16 Mart 1920'de İstanbul'u işgal etti.
Mebusan Meclisi kapatıldı, milletvekilleri ve aydınlar tutuklandı.
DÜZENLİ ORDUNUN KURULUŞU
Düzenli Orduya Geçiş
Kuva-i Milliye'nin düzenli Yunan ordusunu yurttan atacak güçte olmaması,
Kuva-i Milliye'nin halka kötü davranması, devlet otoritesine ters bir tutum içerisine girmesi...
Kuva-i Milliye'den düzenli orduya geçilmesini gerektirmiştir.
TBMM'YE KARŞI AYAKLANMALAR
AYAKLANMALAR
1- Anzavuz İsyanı
2- Kuva-i İnzibatiye İsyanı
3- Düzce-Hendek ve Adapazarı İsyanları
4- Konya İsyanı
5- Yenihan, Yozgat ve Boğazlıyan İsyanları
6- Afyonkarahisar İsyanı
7- Milli Aşireti İsyanı
SİYASAL ALANDA YAPILAN İNKILAPLAR
1. Saltanatın Kaldırılması
2. Cumhuriyetin İlanı
3. Halifeliğin Kaldırılması
4. Türkiye'nin Yeniden İdari Teşkilatlanması
5. Çok Partili Hayata Geçiş Denemeleri
a. Cumhuriyet Halk Fırkası(Partisi)
b. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
c. Serbest Cumhuriyet Fırkası
6. Cumhuriyet Dönemi İsyanlar
a. Şeyh Sait İsyanı
b. Mustafa Kemal'e Suikast Girişimi
c. Menemen Olayı
HUKUK ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR
1- Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun Kabulü (İlk Anayasa)
2- Türk Medeni Kanunu'nun Kabulü
3- Türk Ceza Kanunu'nun Kabulü
EĞİTİM VE KÜLTÜR ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR
1- Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun Kabulü
2- Yeni Türk Harflerinin Kabulü
3- Türk Tarih Kurumu'nun Kurulması
4- Türk Dil Kurumu'nun Kurulması
5- Medreselerin Kaldırılması
6- Modern Üniversitelerin Açılması
7- Güzel Sanatlar Alanında Çalışmaların Yapılması
TOPLUMSAL ALANDA YAPILAN İNKILAPLAR
1- Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması
2- Kılık - Kıyafette Değişiklik (Şapka Kanunu)
3- Soyadı Kanunu'nun Kabulü
4- Takvim ve Ölçülerde Değişiklik
5- Kadın Haklarının Kabulü
6- Sağlık Alanında Yenilikler
EKONOMİ ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR
1- Milli Ekonominin Kurulması
2- Tarım Alanında Yapılanlar
3- Sanayi Alanında Yapılanlar
4- Ulaştırma Alanında Yapılanlar
5- Bayındırlık Alanında Yapılanlar
6- Madencilik Alanında Yapılanlar
7- Turizm Alanında Yapılanlar
ATATÜRK DÖNEMİ DIŞ POLİTİKA
1.MUSUL SORUNU VE ANKARA ANTLAŞMASI
Musul, Mondros Ateşkes Anlaşması imzalanmadan önce Osmanlı Devleti'nin elinde idi. Ancak ateşkesin imzalanmasından dört gün sonra Musul İngilizler tarafından işgal edildi. Lozan Barış Görüşmelerinde Musul konusunda uzlaşma sağlanamadı. İngiltere ile Türkiye arasında dokuz ayda çözülmesi şartı ile Musul konusu Lozan Barış Görüşmeleri'nden çıkarıldı.
Musul Sorunu'na Lozan'da bir çözüm bulunamadı. Bu nedenle Irak sınırının belirlenmesi ileri bir tarihe bırakıldı.
1924'te başlayan Türk-İngiliz görüşmelerinden bir sonuç alınamadı. Bu dönemde çıkan Şeyh Sait İsyanı da Türk tarafını uğraştırmış ve Musul konusunda zor durumda bırakmıştı. İngilizler bölgede petrol yatakları bulunduğu için Musul'u terk etmek istemiyorlardı. Görüşmeler sonuçsuz kalınca konu Milletler Cemiyeti'ne götürüldü. Ancak İngiltere'nin güdümünde olan cemiyet, Türkiye aleyhine kararlar verdi.
Türkiye, Milletler Cemiyeti ve Lahey Adalet Divanı'nın kararlarını kabul etmedi. Milletler Cemiyeti'nin tavsiyesi ile İngilizlerle olan görüşmeler yeniden başladı. 5 Haziran 1926'da Ankara Antlaşması imzalandı.
Antlaşma ile;
1. Musul, Irak’a(İngiliz mandası altındaki) bırakılacak,
2. Irak, Musul'dan elde ettiği petrol gelirinin %10'unu 25 yıllık bir süre ile Türkiye'ye verecekti.
Antlaşmayla, Türkiye Irak sınırı çizildi. Ancak, Misak-ı Milli içinde yer alan bir toprak parçası kaybedildi.
2- Türkiye'nin Milletler Cemiyeti'ne Katılması
3.BALKAN ANTANTI(1934)
1930'lu yıllardan itibaren dünya barışını tehlikeye sokacak olaylar gerçekleşmeye başladı. Avrupa devletleri aşırı şekilde silahlanmaya başladılar. Bu durumun en büyük sebebi 1. Dünya Savaşı sonunda yapılan barış antlaşmalarının sorunları çözememiş olmasıydı. Dünya barışını korumak için kurulan Milletler Cemiyeti ise görevini yapamıyordu.
Almanya ve İtalya. bu yıllarda saldırgan politikalar izlemeye başladılar. Bu devletlerin özellikle Balkanları ve Orta Doğu'yu hedef almaları Balkan devletlerini endişelendirdi. Balkan devletleri kendi aralarındaki anlaşmazlıkları bir kenara bırakarak ortak düşmana karşı güç birliği yapma kararı aldılar. Bu amaçla Türkiye, Yugoslavya, Yunanistan, Romanya arasında Balkan Antantı imzalandı(9 Şubat 1934).
Antantın amacı: karşılıklı sınırları güvenlik altına almak, ekonomik ve siyasi iş birliği yapmak ve ortak tehlikelere karşı birlikte hareket etmekti.
Balkan Antantı ile Türkiye batı sınırını güvence altına almış oldu. Balkan Antantı'ndan ilk ayrılan ülke Yugoslavya oldu. Pakt, II.Dünya Savaşı'nın ardından dağıldı.
4.Boğazlar Sorunu ve Montrö (Montreux) Sözleşmesi
Lozan Barış Antlaşması'nın Boğazlar konusundaki kararında; Boğazlardan bütün ticaret gemilerinin geçişinin serbest olması, Boğaz kıyılarının askerden arındırılması ve yönetimin başkanı Türk olan uluslar arası bir komisyona bırakılması kararlaştırılmıştı. Bu durum Türkiye'nin bağımsızlığını zedeleyici nitelikteydi.
1930'larda Avrupa devletleri arasında silahlanma yarışı başladı. Silahsızlanma için 1933'te yapılan görüşmelerden bir sonuç alınamadı. Aşırı silahlanma bu devletlerin savaşa girebileceklerinin işareti idi. Ayrıca bu dönemde İtalya Habeşistan'a (günümüzde Etiyopya), Japonya ise Mançurya'ya(günümüzde Çin'in kuzeydoğu bölümü) saldırdı. Almanya da askersiz olması kararlaştırılan Ren Bölgesi'ne girdi. Bu gelişmeler dış diplomaside Milletler Cemiyeti'nin etkisini azalttı.
Dünyanın yeni bir savaşın eşiğine girdiğini anlayan Türkiye, kendi güvenliğini sağlamayı amaçlıyordu. 10 Nisan 1936'da Lozan Barış Görüşmelerine katılan devletlere Boğazlar ile ilgili olarak bir nota gönderilerek bir konferans toplanmasını istedi.
İsviçre'nin Montrö (Montreux) kentinde toplanan konferansta Montrö Boğazlar Sözleşmesi kabul edildi.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ne göre;
1. Lozan Antlaşması ile kurulmuş olan Boğazlar Komisyonu kaldırıldı. Komisyonun bütün yetkileri Türkiye'ye bırakıldı.
2. Lozan Antlaşması ile askersiz duruma getirilen Boğazların her iki kıyısında Türkiye'nin asker bulundurabilmesi kabul edildi.
3. Barış zamanlarında ticaret gemilerinin Boğazlardan serbestçe geçebilmeleri kabul edildi.
4. Savaş gemilerinin geçişlerine ise sınırlamalar getirildi.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile,
ØLozan'dan kalma, Boğazlarda Türkiye'nin egemenlik haklarını sınırlayan maddeler kaldırıldı.
ØTürkiye'nin uluslar arası politikada önemi arttı.
5.SADABAT PAKTI(1937)
Balkan Antantı ile batı sınırının güvence altına alınmasının ardından doğu sınırının da güvenliğinin sağlanması gerekiyordu. 1935 yılında İtalya'nın Habeşistan'ı işgali ile Orta Doğu ve Doğu Akdeniz'in güvenliği tehlikeye düşmüştü. Bu durumda Türkiye tarihten gelen dostluk ilişkilerinin bulunduğu İran, Irak ve Afganistan'la İran'ın başkenti Tahran'da Sadabat Paktı'nı imzaladı(8 Temmuz 1937). Paktın imzalanması Türkiye'nin bölge barışını koruma yönündeki çabalarının bir sonucudur. Sadabat Paktı'nın imzalanması ile Türkiye'nin doğu sınırları da güvenlik altına alınmış oldu.
6.HATAY'IN TÜRKİYE'YE KATILMASI(1939)
Güney cephesinde Fransızlarla mücadele edilmişti. Sakarya Savaşı'nın ardından Türkiye ile Fransa arasında imzalanan Ankara Antlaşması ile Suriye sınırımız çizilmişti (20 Ekim 1921). Ankara Antlaşması'nda Hatay'da özel bir yönetim kurulması, resmi dil olarak Türkçe ve Türk parası kullanılması kabul edildi. Kısaca bölgede yaşayan insanlara geniş haklar verilerek Hatay Fransızlara bırakılmıştı.
Ancak, Mustafa Kemal Paşa “Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde esir kalamaz!” diyerek Hatay'ın kurtulacağına inanıyordu. 1936'da Fransa Suriye ve Lübnan üzerinde uyguladığı manda yönetimine son verdi. Bu durumda Hatay'ın Suriye sınırları içinde kalma tehlikesi belirdi. Bunun üzerine Türkiye, Milletler Cemiyeti'ne başvurarak Hatay'ın geleceğine Hataylıların karar vermesini istedi.
Milletler Cemiyeti, Türkiye ile Fransa arasında görüşmelerin başlamasını sağladı. Görüşmeler sonunda Hatay'da bağımsız bir devlet kurulması kararlaştırıldı. 2 Ekim 1938'de Bağımsız Hatay Devleti kuruldu. Hatay'ın ilk ve tek devlet başkanı olarak Tayfur Sökmen seçildi.Ancak Hataylılar ve Türkiye, Hatay'ın ana vatana katılması düşüncesindeydiler. Avrupa'da II.Dünya Savaşı'nın çıkmasının an meselesi olduğu bir dönemde (23 Haziran 1939'da) Türkiye ile Fransa arasında Hatay'ın Türkiye'ye katılmasına imkan veren bir antlaşma imzalandı.
Gelişmeler üzerine Hatay Meclisi Türkiye Cumhuriyeti ile birleşme kararı aldı (29 Haziran 1939). TBMM Hatay'ın Türkiye'ye katılmasını kabul etti.Daha sonra çıkarılan bir kanunla da Hatay ilinin kurulması kararlaştırıldı.
Atatürk'ün dış politikada uyguladığı siyaset sonucu Hatay Atatürk'ün ölümünden sonra ana vatana katılmış oldu. Hatay en son topraklarımıza katılan şehrimizdir. Bu nedenle en son çizilen sınırımız Suriye sınırı olmuştur. Böylece Hatay Sorunu Misak-ı Milli doğrultusunda çözümlenmiştir.
alıntıdır
cok saol ya yaptım odevi :) :) ;D