Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


İkna Odaları

İkna odalarında aslında ne oldu? İknacıların amacı neydi ve başörtülü öğrencileri hangi yöntemlerle 'ikna' etmeye çalıştılar?

İkna odaları Üniversite'lerde başörtüsü yasağının bir parçasıdır, ayırıcı noktası ise bedenlerden sonra ruhları tahakküm altına alma çabasının söz konusu olmasıdır. Kayda gelen başörtülü öğrenciler, psikolog ve psikiyatrların bulunduğu bir odaya tek başlarına alınarak başörtülerinden vazgeçmeleri için 'ikna' edilmeye çalışıldı. Burada 'ikna' kavramının aslının dışına çıkmış anlamıyla kullanıyorum. İknacılar bu işlemde iki farklı uygulamanın yöntemleri ile benzer metodlar kullanmışlardır. İşkence ve tedavi. İlki bireyi hem fiziki hem de ruhen çökertmeyi amaçlarken diğer 'düzeltme'yi içerir. Birbirine tezat uygulamalardan alınan metotlar aslında sistemin 'onaylamadığı' bakış açılarına, nasıl muamele yaptığını ortaya koymaktadır. İşkence metodları 'psikolojik baskı' için kullanılmıştır. Mahrem olanı sorgulama, ortaya dökme işkence seanslarında gündeme gelen yıkıcı bir metottur ve ikna odalarında da sıkça kullanılmıştır. Bir başka nokta da 'kızların' sindirilmek istendiği bu odalardaki güçlü ya da güçsüz durumlarının kameraya alınmış olmasıdır. Bilindiği gibi işkenceyi kaydetme Amerikan tarzı olarak gündemimize acı bir şekilde girmiştir. Bu kayıt işlemi ile de farklı hesaplar söz konusudur. Bir diğer ortak metod ise 'kurbanın' tek başına bu odalara alınmış olmasıdır. Bu da yalnızlık duygusu ile öğrenciyi zayıf düşürmeye yaramıştır. Tedavi süreci ile benzer metodların kullanılmış olması da öncelikle 'düzeltme' kavramını karşımıza getirmektedir. Düzeltme normalden sapmış bireylere dönük bir uygulamadır. Bu durum iknacıların kendi normalleri dışında var olan hiçbir şeyi kabul etmediklerini göstermektedir ki bu bakış açısı asla ikna odaları ile sınırlı değildir. Tüm bu metodlarla öğrenci üzerine amaçlanan şey onları 'anormal' kılan başörtülerinden vazgeçmeleridir

Yeni Şafak
Gülşen Demirkol Özer

Psikolojik baskıya maruz kalanlar ve onlara bu baskıyı uygulayanlar dışında, yaşananları kim biliyor? Ne kadarını biliyor?


'Aslanlar kendi tarihçilerine sahip olmadığı sürece, tarih avcıları yüceltmeye devam edecektir.' Afrikalılara atfedilen bu atasözü tam da ikna odasına dair anlatı ile örtüşmektedir. İkna odalarında yaşananlar iknacıların bakış açısıyla sıkça anlatıldı. Ancak olayın diğer tarafı çeşitli nedenlerle yaşadıklarını anlatma fırsatı bulamadığından dinlediklerimiz eksikti. Dolayısıyla ikna odaları aslında bilinmiyor. Bu kitap çerçevesinde de sonuçta sınırlı bir öğrenci ile görüşüldü. Yeni ve farklı bilgiler varsa bunlar ikna edilmek istenen kızların zihinlerinde saklı.


Yeni Şafak
Gülşen Demirkol Özer

Neden bilinmiyor?

İkna odalarının iknacıların anlatımı dışında gerçek yüzüyle bilinmemesi birkaç nokta ile izah edilebilir. İlki yaşanan baskının boyutlarının fark edilememiş daha da doğrusu sistemin ölümü gösterip sıtmaya bireyleri razı etmiş oluşu ile ilgili. Okul kapılarında polisler tarafından kovalanan kızların ikna odalarında yaşadıkları fiziki baskıların gölgesinde kalmış, kamufle olmuştur. Yasak zaten uygulanacak olmasına rağmen kızların özel olanlarına yapılan taarruzun mantığı da keşfedilmiş denilemez. Nihayetinde okullarından edilen kızların görünürde kaybettikleri yanında, gönüllerinden inançlarını da koparma çabası kendini görünmez kılmayı başarmıştır.

Bir diğer hatta daha da mühim olan sebep ise bu kızların iknacıları ile yaşadıkları anlatmadaki çekincelerindir. Okul hayatını devam ettirmek isteyen bir öğrenci yaşadığını anlattığında, 'bana baskı' yapıldı dediğinde eğitim hayatının tamamen elimden alınabileceği endişesi taşımaktadır. Diğer bir taraftan zaten yaşadığı incitici durum değiştirilemeyecektir ve bunları anlatmanın ne anlamı olabilecektir diye düşünmüşlerdir. Bireysel alınan okula devam kararı kendi dünyalarında öylesine güç verilmiştir ki dönüp bunları anlatmak tekrardan özel olanlarını kamuya açmak olacaktır ki bu da yaralarının bir kez daha deşilmesidir. Okulu bırakan öğrenciler ise kararlarından emin olan kişiler olarak daha fazla anlatmaya müsait olmalarına karşın bunları 'kime' anlatacaklarını bilemediler belkide. Bu odaların uygulandığı dönemde ki kaos ve kızların hayatlarını nasıl devam ettirecekleri sorunu da bir anlatmanın engelleyicisi olmuştur. Bir başka neden de oluşan yılgınlık ortamıdır. Konuya duyarlı 'medya' okul kapısındaki protesto haberleri yapmıştır ama gün gün çözümsüzlüğü süren bu sorunu artık haber yapmaktan da yorulmuştur. Hem yaşayanlar hem yazanlar hem de okuyup, dinleyenler toplu bir 28 Şubat yorgunluğu yaşamaktadır ve ikna odaları da bu yorgunluğun sessizliği üzerinde rahatça uygulamaya geçmiştir.


Yeni Şafak
Gülşen Demirkol Özer

Yetkililer, medya, sivil toplum kuruluşları... yaşanan bu 'zorba'lığa neden bu kadar sessiz kaldılar?

Türkiye'de var olan haksızlıkların peşine düşebilmek öyle kolay bir iş değildir. Zira sadece haksızlığı dillendirmek bile bireylerin başına 'iş' açabilmektedir. Mesela Türkiye'de işkence olayının peşine düşen Sema Pişkinsüt 'istisna yetkililerden' birisi olarak son kertede sadece 'işkencenin var olduğunu' ifade etmiş ama konuyla ilgili köklü bir değişimi sağlayamamıştır. Bunu dilemediği için değil, buna gücünün yetmeyeceği için. Nihayetinde bütün ve örgütlü bir yapı içinde bir bireyin 'içerden de' olsa - değiştirme gücü olması imkan dışı. Başörtüsü yasağının hukuksuzluğuna dikkat çeken birçok hukukçu bile dönüp dolaşıp bir konuda hukukun iflas ettiğini söylemekten başka bir yol bulamamıştır. Her şeye rağmen tüm bunlar var olan duruma dönük tanımlamalar olmakla beraber yapılmayanların yada suskunluğun önünde bir mazeret teşkil etmiyor kanımca. Aksine nerede olursa olsun insani duyarlılıklarını koruyan herkesin bıkmadan bu sorunu en azından ifade etmesi, yapabileceklerini zorlaması gerekmektedir. Zorlanan kapılar açılmasa da bu anlatım toplu halde yapıldığında gelecek neslin hafızasından bu haksızlığın bir yer etmesi sağlanabilir. Mesela Leyla Şahin AİHM'den dönmüş olması hukuk adına bir kayıptır ama bu çabasıyla Leyla Şahin bu durumu da belgelemiş durumdadır. STK'lar bu konuya yeterli görülmese de en fazla çabayı gösterenlerden. Tabi tümünü katamayız zira birçok konuda olduğu gibi dünyaya bakılan yer kimin mazlum kategorisine girdiği noktasında da belirleyici olmakta ve başörtüsü sadece İslami kuruluşların yüklendiği bir haksızlık mücadelesi olarak sınırlanmaktadır. Başörtüsü sorununu önceleyen kurumlar her fırsatta bu haksızlığı dillendirmektedir. Çok anlamlı çabaların da gerçekleştirildiğini düşünüyorum. Özelliklede 'tarihimize' kayıt düşme yönündeki çalışmaları takdir ediyorum ama tekrar ifade etmek gerekirse özelde ikna odaları başörtüsü sorununu içinde ihmal edilmişliğini hala korumaktadır


Yeni Şafak
Gülşen Demirkol Özer

İkna odalarına giren kız öğrencilerle konuştuğunuzda onların psikolojilerine ilişkin nasıl bir gözleminiz oldu? Travma devam ediyor mu?


Başörtülülerin hayatları bir acımasız yasak sürdüğü müddetçe bölünmeye devam edecektir. Özelde ikna odası kurbanları, okullarına devam edenler kanadında rızasız olarak her gün gerçekleştirdikleri bir fiilin altında ezilmektedirler. Çeşitli yollarla gösterdikleri direnç ile iç dünyalarını korumaya çalışıyorlar. Başlarına taktıkları peruk, bere, şapka v.bÖüzerlerine yağan şimşeklere karşı paratonerler kılınmış. Ancak tüm bunlar ile kamufle ettikleri acıları günün sonunda karşılarına dikilmekte ve onları güçsüzleştirmektedir. Bu noktada daha fazla dua ve sabır ile yeni gücü karşılamaktadırlar. Hiç kimse sürekli hata kabul etdiği bir durumla yaşayamaz. Yaşadığını içselleştirip 'çatışma' duygusundan kurtulur. Ancak bu kızlar içlerindeki çatışma duygusunu diri tutmak ve alışmamak için çaba sarf ediyorlar. Okula devam etmeyenlerin ise psikolojileri daha güçlü. Bu öğrencilerden birisinin ifade ettiği önemli bir nokta var; 'üzülmek günah gibi geldi bana' diyordu bu öğrenci. İşte bu bakış açısı Travmaların daha fazla üstesinden gelmeyi sağlıyor. Toplamda, bu zulme maruz kalanların, hedefleri konusunda engellenen yada kerhen yaptıkları ile kişilik bölünmesi yaşayan bireylerin Travma yaşamaması düşünülemez. Bu travmaları aşabilenlerin yada dozunu azaltabilenlerin cevapları 'iman' olgusu ile bağlantılı.


Yeni Şafak
Gülşen Demirkol Özer

Türkiye toplumunun geçmişi ile hesaplaşamamasının, sorunlarını çözemememsindeki payı nedir sizce? Üniversitelerde yaşanan başörtüsü sorunu, 'ikna odaları' uygulamasının nedenleri, nasılları ve sonuçlarının doğru anlaşılmasıyla çözülebilir mi? Bunu genç kızlar üzerinde kurulan baskının boyutu ve anlamsızlığı bilinirse çözüm için de bir hareket noktası oluşturabilir mi, diye soruyorum...

Acıları onarabilmenin yolu şüphesiz hesaplaşmalardan sonunda tutulacak yolla ilgilidir. Ama Türkiye'de bu risk taşır. Bu riskle yüzyüze gelmemek için ise sistemin koyduğu düşünme engelleri 'mazeret' teşkil eder. Mesela düşünceye dönük baskılarla hesaplaşmak güçtür. Çünkü öncelikle ekonomik anlamda kıskaç altına alınmış bireyler 'ekmek' kavgası peşindedir. Bu insanlara başörtüsü zulmünden, insan hakları ihlallerinden bahsettiğinizde pek de fazla bir karşılık alamazsınız. Gündemleri rızk endişesi ile doldurulmuştur. Bu sorunu tam anlamı ile tanımlamak elbette çözümün önemli ve ilk adımıdır. Ancak tek başına sorunun kaynağını tespit etmek reel şartlar altında bir anlam taşıyor kanaatinde değilim. Sorunun kaynağı dediğimizde yasakçıların soğuk/katı yüzlerini karşımıza buluruz. Bu yüzlerle nasıl mücadele edileceği düşünürken bir yandan da dönüp başka yollar aranmalı. Mesela okullarına alınmayan kızlar için üretilecek anlamlı projeler olabileceğini düşünüyorum. Pratik sonuçları olabilecek meslek edindirme kursları açılabilir, iş yerleri kurulabilir. Bu tür projeler pek çok başörtülünün derdine bir nebze derman olacaktır. Diplomaya ihtiyaç duymaksızın oluşturulacak 'iş' imkanlarına, kendini geliştirmek isteyenler için açılacak kurslara birçok kızın talip olacağını düşünüyorum


Yeni Şafak
Gülşen Demirkol Özer

ikna odalarına giren kızların, bu süreçten sonra nasıl bir yol izlemeleri gerektiğini düşünüyorsunuz?

İkna odalarına giren ya da girmeyen tüm başörtülü öğrenciler, yaşadıkları bu psikolojik işkencenin peşini bırakmamalı, işkencecilerden hesap sormalıdır. Bu meseleyi kamuoyunun gündemine taşımak, hem kendi psikolojilerini sağlamlaştırmak için hem de sistemin çirkin yüzünü deşifre etmek adına İslami bir sorumluluktur. Bu zulmü gerçekleştirenlerden davacı olmak, sonunda hukuki açıdan bir şey elde edilemeyeceği ihtimaline rağmen kaçınılmaz bir görev gibi algılanmalıdır. Kendi davasına sahip çıkmayanlar, katillerinin hükmüne razı olmuş olurlar ki, gerçek ikna işte budur. Açık yüreklilikle ve yüksek sesle ikna olmuyoruz, diye haykırmanın şimdi tam zamanıdır

Yeni Şafak
Gülşen Demirkol Özer

şimdi ikna değil de imha odaları var!

tv ler,

geçende bir hanım şunları söylüyordu,

ben 35 senedir örtülüydüm,bana dediler ki sen kendini korumak zorundasın!

bende neden diyemedim,sadece uydum,

yavaş yavaş önce kapalı mekanlarda açıldım baktım ki bana bişey yapan yok, dışarda da açılmaya başladım,

artık açığım ve kimse birşey yapmıyor ve geçen 35 senenin acısını çıkarıyorum!!!!!


--------gerçekten iknayı geçtik dini ve manevi değerleri imha noktasına geldik,

Rabbim encamımızı hayr eylesin,amin,



artık açığım ve kimse birşey yapmıyor ve geçen 35 senenin acısını çıkarıyorum!!!!!

--------gerçekten iknayı geçtik dini ve manevi değerleri imha noktasına geldik,

Rabbim encamımızı hayr eylesin,amin,


:-X :-X :-X

14 bakara Bunlar iman etmiş olanlarla yüzyüze geldiklerinde, "iman ettik" derler.Kendi şeytanlarıyla baş- başa kaldıklarında ise söyledikleri şudur: "Hiç kuşkunuz olmasın biz sizinleyiz.Gerçek olan şu ki, biz alay edip duran kişileriz."

103 bakara Eğer onlar iman edip sakınsalardı, Allah katında bir sevap elbette daha kıymetli olurdu.Keşke bilebilselerdi.

102bakara Ey iman edenler!Allah’tan, kendisinden korkmaya yaraşır biçimde korkun.Müslümanlar olmanın dışında bir hal üzere sakın can vermeyin.

35maide Ey iman edenler! Allah'ın buyruğuna ters düşmekten sakının; O'na varmaya vesîle arayın. O'nun yolunda gayret gösterin ki, kurtuluşa erebilesiniz.

153 bakaraEy iman sahipleri!Sabra ve namaza sarılarak yardım dileyin.Hiç kuşkunuz olmasın ki, Allah sabredenlerle beraberdir.

İkna odalarına alışan Prof. kiracısının başını açmaya kalkışınca mahkemelik oldu


İstanbul Üniversitesi'nin kadın öğretim üyelerinden Prof. Dr. B.E., başörtülü öğrenciler için kurulan ikna odalarında edindiği alışkanlığı kiracısına da uygulamaya kalkışınca davalık oldu. İddialara göre, her şey B.E.'nin 10 yıllık kiracısı mimar Tamer Ürkmez'i işyerinde ziyaretiyle başladı.

Kira artırımını konuşmak üzere ofise gelen B.E. kiracısının eşi Emine Ürkmez'in başörtülü olduğunu görünce adeta şok geçirdi. "Sıkmabaş seni, benimle konuşurken başındaki örtüyü çıkar çabuk, yoksa sizi burada bir gün bile tutmam." diye bağırırken, Cumhurbaşkanı ve Başbakan'a da hakaretler savurdu. Prof.'un "Sizler başımızdaki dinci köp...in eserlerisiniz, az kaldı, onlar da Ankara'dan cehennem olup gidecekler. Ben ikna odalarında çok kişinin başını açtırdım." sözlerine çevredekiler de şahit oldu. Hakaretlere dayanamayan mimar Ürkmez soluğu Kadıköy 5. Asliye Ceza Mahkemesi'nde aldı. Savcılık soruşturma sonucun- da Prof. hakkında 'cumhurbaşkanına hakaret'ten da-va açtı. İddianamede Prof. B.E.'nin söylediği ileri sürülen hakaretler sıralanırken 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası istendi.

Mahkeme tutanaklarına ve kişilerin beyanlarına göre Prof. Dr. B.E. ile kiracısı arasında gerçekleşen olay şöyle gelişti: "Mimar Tamer Ürkmez, 10 yıl önce Prof. B.E.'ye ait Kadıköy Acıbadem Caddesi üzerindeki işyerini kiraladı. Geçtiğimiz yıl kira artırımı için işyerine gelen B.E., Ürkmez'in eşi Emine Ürkmez'in başörtülü olduğunu görünce şoke oldu. Tanıkların ve Emine Ürkmez'in ifadelerine göre B.E., Ürkmez'e, 'Sıkmabaş seni, benimle konuşurken başındaki örtüyü çıkar çabuk, yoksa sizi burada bir gün bile tutmam. Ben ikna odalarında çok kişinin başını açtırdım. Bu siyasal simgedir. Önce başını aç, öyle karşıma geç!' diyerek hakaret etti. Hızını alamayan B.E. hakaretlerini sürdürerek, "Sizler başımızdaki dinci kö...in eserlerisiniz, az kaldı, onlar da Ankara'dan cehennem olup gidecekler." sözlerini sarf etti. Prof. B.E.'nin hakaretlerine Tamer ve Emine Ürkmez dışında çevredeki vatandaşlar da şahit oluyor. Yaşanan tartışmanın ardından Tamer Ürkmez, savcılığa giderek şikayette bulundu.

Kadıköy Cumhuriyet Savcılığı, Adalet Bakanlığı'nın izni ile B.E. hakkında soruşturma başlattı. Savcılık, B.E. hakkında cumhurbaşkanına hakaretten dava açtı. Savcı, iddianamesinde şu ifadelere yer verdi: "Prof. B.E.'nin Tamer Ürkmez'in eşine 'Sıkmabaş seni, benimle konuşurken başındaki örtüyü çıkar çabuk, yoksa sizi burada bir gün bile tutmam. Sizler başımızdaki dinci kö...in eserlerisiniz, az kaldı, onlar da Ankara'dan cehennem olup gidecekler' demek suretiyle Cumhurbaşkanı'na gıyabında alenen hakaret ettiği iddia, tanık beyanları ve tüm soruşturma evrakı incelendiğinde anlaşılmıştır." Savcı, B.E.'nin Cumhurbaşkanı'na hakaretten 1 ila 4 yıl arasında ceza talebiyle yargılanmasını istedi. Kadıköy 5. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın ilk duruşması önceki gün yapıldı. Hakim, duruşmaya gelmeyen Prof. B.E.'nin zorla getirilmesine karar vererek duruşmayı ileri bir tarihe erteledi. Telefonla aradığımız B.E. konuşmak istemediğini belirterek telefonu yüzümüze kapattı.


Melik Duvaklı
Zaman

İkna Odaları başlığı altında paylaşmış olduğunuz bilgiler için teşekkürler. Sabatay Ailelerin, Mason ve Misyoner faliyetlerini yürüten insanların gölgesi altında kaldık senelerdir. Ülkemize eğitimli bir gençlik kazandıran üniversitelerin çoğunun başında bu tür insanlar var. Başörtüsü gündeme geldiğinde kinlerini kusuyorlar. Birand'ın o dönemde yapmış olduğu adil(!) proğramında da sayısal üstünlük yine sol diye adlandırılan gençlerdeydi. Açık ve bu açıklığıyla gurur duyan bir öğrenci saçının hiç bir erkek de şehvet uyandırmadığını söyleyip alkış alınca birşeyler konuştuğu zannıyla kinini gurula kustu. Kur'an-ı Kerim'e bir kere bile el sürmemiş olan kimseler başörtünün Kur'an-ı Kerim de geçmediğini söyledi. Bu gülünç proğramı izlerken şunu frkettim Sayın(!) Birand konuşturma sürelerini dinci diye adlandırdıkları kişilerde az tutup sürekli müdahale ederken ilerici dedikleri kuş beyinlilerde oldukça genişletip herhangi bir müdahalede bulunmuyordu. Çünkü onlarda biliyorlar ki biz haklıyız ve üstünüz. Onlar da haklılar. Korkuyorlar. Çünkü biz sürekli çoğalıyoruz ve çoğalmaya da devam edeceğiz. İnşallah üniversiteler de artaya devam edeceğiz.


. Çünkü onlarda biliyorlar ki biz haklıyız ve üstünüz. Onlar da haklılar. Korkuyorlar. Çünkü biz sürekli çoğalıyoruz ve çoğalmaya da devam edeceğiz. İnşallah üniversiteler de artaya devam edeceğiz.

:-[ :-[ :-[ :-[ :-[

bir cozum bulunamadi okadar ugrasildi elde var sifir :-\ Turkiynein ayibi nediyyeim :(

aslında sorun olmayan bir durumu sorun yapıp çözüm olarak açtırdılaı bence önce kendi sonra çevremizdeki çocuklara dinimizi öğretmeliyiz haramı helali günahı insanlar müslüman ama bunları hiçbirini bilmiyorlar başörtümün sadece saçlarımı örtüğünü gören açıkların düşüncesi değişiyor.


Üniversite

MollaCami.Com