Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


İKİNCİ ABDÜLHAMİD HAN'IN LİDERLİK SIRLARI

Çile Mücadele
Annesizlik dile kolay...Yaşayan bilir.Abdülhamid Efendi, bu acıyı daha çocukluğunda yaşar ve bilir.
Sık sık odasına kapanır, onun aldığı hediyelere, onun diktiği mintanlara yumulur ağlar. Yastıklarda perdelerde onun kokusunu arar. Duygusallığından mı bilinmez hayallere dalar. Kah annesinin gölgeden hafif hayali kapıdan girer. Kah kendisi Beylerbeyi sarayına gider kucağına koşar. Tirimüjgan hanımın ela gözleri parıldar. Karyolasının altındaki kırmızı kadifeyi göstererek "altına bakmak istermesin?" diye sorar. Küçük efendi eliyle kadifenin altını tarar ve içinde gümüş kuruşlar olan keseyi yakalar. Hisli kadın gözlerini kapar ve ancak bir annenin duyacağı bir hazla "Aslanım" der, "Aslanım benim"


Bu zarif ve nahif kadın ufak tefek ama vakurdur. Asildir, mü-tebessimdir, saygılıdır. Bir Şapsıh* kadını nasıl olursa öyledir işte. Böylesi ele az geçer ve kaybına ağlanır. Hele anne olursa.


İşte küçük Efendi'nin kendi kendine dertleşip, boyun büktüğü günlerden birinde kapı gıcırdamadan aralanır ve gölge düşer yanına. Abdülhamid etendi kendi dünyasındadır ve gelenin farkına bile varmaz. Bu derin sessizlik ne kadar sürer bilinmez. Birara ziyaretçisinin farkına varır ve babası ile göz göze gelirler. Abdülmecid Han sesine en müşfik tonları oturtarak "Ölenle ölünmüyor be oğlum" der, "dünya yalan iste!" sonra eğilir eliyle gözlerinin yaşını siler. "Yalnızlık..." der. "yalnızlık Allaha mahsus içli oğlum!"

Sarılıp kucaklaşırlar. Abdülmecid Han hassas çocuğunu yanaklarından öper ve "Evet" der, "annenin yerini tutamaz ama beni dinlersen gel, Perestu kadına oğul ol" Abdülhamid Efendi "nasıl isterseniz" der, boynunu büker.


Abdülmecid Han, onu setresinin altına saklayarak Perestu kadının dairesine götürür. "Sen evlad istiyordun değil mi" der, "al sana aslan gibi bir oğul"


Perestu kadın dindarlığı ve şefkati ile tanınır, güngörmüştür, ağırbaşladır.. Çocukları çok sever ama çocuğu olmaz. İşte o gün hayata yeniden başlar, Abdülhamid Efendi'ye analık yapar. Öyle ki Abdülhamid Han onu yıllar sonra bile rahmetle anar ve derdi ki: "Eğer annem yaşasaydı, bana bundan iyi bakamazdı."


Abdülhamid Efendi'nin çocukluğunda başlayan çilesi gün geçtikçe artarak devam eder. Gençliğinin baharı olan 19 yaşına geldiğinde babasının ölüm haberiyle bir kez daha yıkılır. Ama o ağırbaşlılığı, metaneti ile acıyı yüreğinin derinliklerinde muhafaza etmesini bilir.
Bu acılar kendisini daha da olgunlaştım. Eğitimine daha bir dikkat eder, oyun ve eğlenceden uzak kalır. Hep okumak, dünyada olup bitenlerden haberdar olmak ister. Bu nedenle hocalarının ve ilim ehli insanların anlattıklarını dikkatle dinlemekten kendisini alıkoyan herşeyden kaçar.


Mektep sıralarında bütün dikkatini derslerine verir. Keskin bakışlarını hocanın gözlerine diker ve anlattığı her kelimeyi beynine nakş eder. Olaylar, üzerinde düşünür, anlamadıklarını ders sonrasında sormaktan çekinmez.


İngiliz Ajanı Vambery'nin tespitleri: "Gür ve ahenkli sesi ile dinleyicilerini derhal tesiri ve nüfuzu altına almasını bilirdi... Siyah gözlerini hocasının üzerine dikerek onun ağzından çıkacak her Fransızca kelimeyi koparır gibi çekip almak isterdi."


Abdülhamid Efendi, aynı zamanda tembelliği sevmeyen faal bir insandır. Dünyada olup bitenler hakkında en ince teferruatına kadar öğrenmek isteği kendisini araştırmaya sevkeder. Aynı zamanda ülke meseleleriyle yakından ilgilenir, zamanın yöneticelirinin samimiyet derecelerini, yaşam ve idare tarzlarını araştırır, gerçekleri öğrenmeye çalışır. Bu zengin bilgi birikiminden saltanatı boyunca ziyadesiyle istifade eder.


Büyük Hedefler Için Büyük Hayaller Gerekli
Abdülhamid Efendi büyük hedefleri için büyük hayaller kuruyordu. Gelecekte Osmanlı devletini tekrar eski ihtişamına kavuşturmayı düşünüyor ve bu alanda kendisini yetiştirmeye çalışıyordu. Zamanın süper güçlerini yakından izliyor, politikalarını, Osmanlı devleti üzerindeki sinsi emellerini ve ülke içindeki uzantıları hakkında bilgiler ediniyordu.

Çevresi hayallerini anlamaktan uzaktı. Küçük düşünenler büyük düşünenleri anlayamadığı gibi yaşça büyükleri ve hatta hocaları dahi kendisini anlamaktan acizlerdi.

"Çocukluğumdan beri ciddi bir tabiatım vardı. Oyun oynamayı sevmezdim. Daha pek küçük yaşımda beşeriyetin mevcudiyetine dair ciddi mevzular üzerinde düşünmeye başladım. Hayal peresttim. Bu halimden dolayı, hocalarım beni azarlar, babama şikayet ederlerdi."
Abdülhamid Efendi, daha şehzadeliğinde bile ilim ehli insanlarla, devletin önemli mevkilerindeki yöneticilerle sık sık görüşüyor, fikir alışverişinde bulunuyordu. Sadece yerli şahsiyetlerle değil, yabancı devlet adamlarıyla görüşerek onlardan Avrupa hakkında bilgiler ediniyordu.

Zamanın mekteplerinde okutulan derslerin yeterli olmadığını, bunlara yeni derslerin eklenmesi gerektiğini söylüyordu. Bilhassa bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeleri yakından takip ediyor ve bu gelişmelerin okullarda ders olarak okutulmasını istiyordu.

İlme olan merakı, oyun ve eğlenceden uzak hayatı gözden kaçmıyordu. Fırsat buldukça kitap okuyor, yerli ve yabancı basını yakından takip ediyordu. Ceride-i Havadis,Tasvir-i Efkar, Basiret gibi gazeteleri muntazaman alıyor, Çaylak, Çıngırak, Tatar gibi mizah dergilerinin etkilerini de takip ederek halk üzerindeki tesirlerini müşahede ediyordu. Avrupa gazetelerini ise ünlü kıraathane sahibi Sarafim Efendi ve kitapçı Elnino vasıtasıyla getirtiyor, okuyor ya da tercümesini yaptırmak suretiyle takip ediyordu. Bazı fikir ehli yazarlarla sohbeti ihmal etmiyordu.

Spor ve at biniciliği Lala Mehmet Sadık ağa ve Mabeynci Os-man Efendi'den, silah talimlerini ve diğer askerlik bilgilerini hünkar yaveri çeşitli subaylardan, Mehmed Zafir Efendi'den Şaziliye tarikatını, Rumeli kazaskeri Halebli Ebü'1-Hüda efendi'den Kadıriyye tarikatını öğrenerek zamanın ilimlerini tahsil etti.

Sadece mektepteki eğitimle iktifa etmedi. Kendisini yetiştirmek için durmadan çalıştı. Okudu ve nihayetinde çok kültürlü, dünya siyasetini, memleketin içinde bulunduğu şartları, zamanın süper güçleri ve içteki uzantılarının maksatlarını iyi kavrayarak gelecekte takip edeceği ince siyasetinin temelini attı.

Abdülhamid Efendi, bilginin gücünü, kamuoyu oluşturan sebepleri çok iyi tetkik etmekteydi. Dikkat ve disiplin yeteneği, elde edilen sonuçları, bilgileri zamanı ve yerinde kullanma yeteneği de mükemmeldi.
Herşeye rağmen Abdülhamid han iyi bir eğitim gördü. Ferid ve Şerif efendiden Arabiyi, Kazasker Ali Mahvi Efendi ve sadrazam Safvet Paşa'dan Farisi'yi, Gümüşhanevi Ömer Hulusi Efendi'den tefsir, hadis, fıkıh ilimlerini, Gardet, Edhem ve Kemal Paşalardan Fransızca'yı; vak'anüvis (tarihçi) Lütfi Efendi'den ise Osmanlı tarihi derslerini gördü.


Örnek sahsiyetler

Abdülhamid Efendi, zamanını ibadet, din ve fen ilimlerini öğrenmek, ata binmek, silah kullanmak ve spor yapmakla değerlendiriyordu.
Aynı zamanda çok iyi bir gözlemciydi. Örnek alınacak insanların varlığının çok önemli olduğunu söylüyordu. Önemli şahsiyetlerin hayatlarını, yaşam tarzlarını merak ediyordu. Nerede hata yaptıklarını, nasıl başarılı olduklarını inceliyordu. Dedesini, Babasını, amcasını, ağabeyini de çok iyi takip etti. Bunlar arasında dedesi Sultan Mahmud'u kendine örnek aldı.

İnsanları tetkik ederek anlamak en büyük merakları arasındaydı. Bu sahada hayrete değer bir yeteneğe sahipti. Onların kusur ve hatalarından ders almasını bilmek gibi, insan tabiatında nadir rastlanan bir karekter sergilerdi.

Başka bir sırrı ise karşısındaki insanların samimiyet derecesini tespitindeki mahareti idi. Kişilerin fiillerinde samimi olup olmadıklarını keskin zekasıyla rahatlıkla tespit ederdi.

Kuvvetli Bir Hafiza

II. Abdülhamid Han'ın hafıza ve zekası çok kuvvetliydi. Bir kere gördüğünü, ya da sesini işittiği kimseyi unutmazdı. Kuvvetli hafızası insanları hayrette bırakacak derecedeydi.

Selanik'teki muhafız askerlerden biri Sultan'ın dikkatini çekmişti. Bunu bir yerden tanıyor ama nereden...Evet, hatırlamıştı. Gördüğü Hakkı efendiden başkası değildi. Yıllar ne çabuk geçmişti. Dünkü çocuk bugün yüzbaşı rütbesine yükselmiş bir asker olmuştu. Hemen Cevher ağayı yanına çağırarak;

Ben bu çocuğu tanıyorum. Ben bir kere gördüğümü asla unutmam. Eminim ki bu çocuk odur. İmparator bana ilk defa misafir geldiği vakit talimhane Köşkü'nde genç askerlere meç talimi yaptırmış, misafirlerime göstermiştim. Bu çocuk o zaman pek gençti. Fevkalade kılıç kullanıyordu. İmparatorun da, benim de pek hoşuma gitmişti. Bundan dolayı elimle göğsüne altın madalya takmıştım. İşte Hakkı Efendi bu çocuktur. Bir yolunu bulursan kendisinden sor bakalım, ne diyecek.

Cevher Ağa, uygun bir yolunu bularak Yüzbaşı Hakkı efendiye durumu anlatır. Hakkı efendi de hayretle,
Evet, ben'im. Fakat nasıl oluyor da beni hatırlıyor? O zaman çok gençtim. Bugün ise kırk yaşındayım. Saçlarım ağarmış, aradan yıllar geçmiş. Doğrusu hafıza kuvvetine hayran oldum.. Fakat rica ederim, bundan kimseye bahsetmeyiniz


alıntıdır

emeğine sağlık teşekkürler...


emeğine sağlık teşekkürler...

ben tşk ederim...


Başarı Hikayeleri

MollaCami.Com