Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Tesbih namazı cemaatle kılınır mı

Bu kadar alimi bulmusken ilim bereketinden istifade etmek boynumuzun borcu oldu.:)

Aslinda namazdan sonraki tesbih ile alakasi olmasada bir bakima bidat kategorisinde degerlendirildigi icin tesbih namaziyla alakali bir sorum olacaktir. Söyleki, kalabalik cemaat halinde ilan edilerek tesbih namazinin kilinmasini bidat oldugunu ve yapilmamasi gerektigini savunan hocalarimiz oldugu gibi bunu aliskanlik haline getirmis ve asla vazgecmeden periyodik olarak belirli araliklarla uygulayanlarda var.
Buna dair bir soru gecmiste sormus ve cevabini almistim. Lakin itiraf edeyimki tatmin oldum derken, imami rabbani hazretlerinin mektubatindada bu toplu tesbih namazlarini kilanlarin ikaz edildigini görünce yeniden bir izahat edilmesinin uygun olacagini düsündüm...konu hakkinda aydinlatirsaniz ayrica memnun olur ve faydali olmasini ümit ederim.

Hakkinizi helal ediniz.

Nafile namazlar cemaatle kılınabilir mi? Mesela, tesbih namazını buna misal olarak verelim. Herkesin ferden kılabilmesi zor olduğu içindir. Böyle hallerde imamın önce kendi başına tekbir alıp sağa sola selam verip, sonra tekrar tekbir alıp cemaatle birlikte namaza durup tesbih namazı kıldırması caiz olur mu?

Cevap: Teravih namazından başka nafile namazlar için cemaat teşkili meşru görülmemektedir. Nafile namazların münferiden kılınması daha faziletlidir. Aslolan hüküm bu olmakla beraber, bazı şart ve kayıtlara bağlı olarak istisnai bir hüküm de mevcut bulunmaktadır. Şöyle ki: Herkesin tek başına başaramayacağı tesbih namazını, tedai (davetleşmek) ve haberleşmek suretiyle olmaksızın, oturmakta olan birkaç kişi, aralarından birini imamlığa geçirip kendileri de ona uyarak kılsalar caizdir. Fakat, namaza başladıktan sonra selam verip namazı bozmak, "Amellerinizi iptal etmeyiniz" emr-i İlahisine aykırı düşer. Mehmed Emre > Çağımız ve Günümüz Meselelerine Fetvalar > NAFİLE NAMAZLAR

Halis ECE

Tesbih Namazı, Fazileti ve Kılınış Usûlü


Tesbih namazı, tesbih edilerek kılınan bir namazdır; menduptur, yani sevabı çok olan nafile namazlardan biridir.

Arapça bir kelime olan "tesbih", Allah Teâlâ'yı noksan sıfatlardan tenzih, kemâl sıfatlarla tavsif etme ve ululama manasına gelir. Dört rek’at olan bu namazda üçyüz defa "Sühhânallâhi velhamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallâhu vellâhu ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azıym" dendiği için bu ismi almıştır.

Tesbih namazının muayyen-belli bir vakti yoktur. Kerahet vakitlerinin dışında her zaman kılınabilir. Bununla birlikte Cuma ve Pazar akşamları ve sair mübarek gün ve gecelerde kılınması daha faziletlidir. Bu namazı dört rek’at olarak kılmak caiz olduğu gibi, iki rek’atın sonunda selam vererek ayrı ayrı ikişer rek’at halinde kılmak da caizdir.

Tesbih namazı tevbenin, istiğfarın en büyüğü... Sadece kavlen/dille-sözle değil, bütün vücutla fiilen yapılanıdır. Yani fiilî istiğfardır. Ecri-sevabı çok büyüktür. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), amcası Hz. Abbas’a (r.a.), “Bu namazı kıldığın vakit günahının öncesi ve sonrası, yenisi ve eskisi, hatâen ve kasten (bilerek-bilmeyerek) yapılanı, küçüğü ve büyüğü, gizlisi ve aşikâr olanı mağfiret edilmiş olur...” (1) buyurmuşlardır.

Tesbih namazı hakkında Kur'an'da geçen herhangi bir ayet yoktur; ancak bu namaz hakkında Resûlüllah Efendimiz’den (s.a.v.), yukarıda da bir kısımını zikrettiğimiz hadis-i şerif varid olmuştur. Hazret-i İkrime'den ve o da Hazret-i İbn Abbas'tan (r.anhüm) rivâyet etmişlerdir ki, Resûlü Ekrem Efendimiz (s.a.v.) muhterem amcaları Hazret-i Abbas'a (r.a.) hitaben Tesbih Namazı ile alakalı dikkat çekici şu tavsiyelerde bulunmuşlardır:

“Ey Abbas! Amcacığım! Sana bir şey vereyim mi, sana bir bağışta bulunayım mı? Sana bir özellik tanıyayım mı? Sana on haslet ölçüsü vereyim mi? Sen bu on hasleti yerine getirdiğin zaman, Allah senin geçmiş ve gelecek, eski ve yeni, bilerek veya bilmeyerek yaptığın, gizli veya aşikâr yapılan, küçük büyük bütün günahlarını affeder, bağışlar. Bu on haslet şunlardır:

“Dört rek’at namaz kılarsın, her rek’atında Fatiha suresini ve başka bir sure okursun. Birinci rek’atta kıraatı bitirdikten sonra, ayakta iken on beş defa: ‘Sübhânellâhi velhamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vellâhü ekber (velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azıym)’ dedikten sonra rükua varırsın ve aynı tesbihi on defa rükûda söylersin. Sonra başını kaldırıp, ayakta on defa söylersin. Sonra secdeye gider on defa orada söylersin. Birinci secdeden sonra iki secde arasındaki oturuşta on defa söylersin. İkinci secdeye vardığında yine on defa ve başını secdeden kaldırınca da on defa söylersin. Böylece bir rek’atta yetmiş beş defayı tamamlamış olursun.

“Ey amcacığım! Eğer güç yetirebilirsen, her gün bu namazı bir defa kılarsın. Buna güç yetiremediğin takdirde, her cuma bir defa kılmaya çalışırsın. Bunu da yapamazsan, her sene bir defa kılmaya çalış. Bunu da yapamazsan hiç olmazsa ömründe bir defa olsun kıl.” (2)



TESBİH NAMAZININ KILINIŞI

Tesbih namazı 4 rek'attir. Bu namazda 300 defa şu tesbih okunur:

"Sübhânellâhi velhamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vellâhü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azıym."

Bu tesbih, namaz içinde şöyle okunur:

• 15 kere Sübhâneke'den sonra (Fâtiha ve zamm-ı sûreden önce),
• 10 defa Eûzü Besmele, Fâtiha ve zamm-ı sûreden sonra,
• 10 defa Rükûda,
• 10 defa Rükûdan kalkınca ayakta (kavmede),
• 10 defa Birinci secdede,
• 10 defa İki secde arasındaki oturmada (celsede),
• 10 defa İkinci secdede,

Birinci rek'atte okunan bu tesbihlerin adedi 75'tir. İkinci rek'atte aynı sıralama ile yine 75 defa okunur. Üçüncü ve dördüncü rek'atler de böyle kılınır. (3)

Bütün namazlarda olduğu gibi, tesbih namazında da, Kur'an'dan bir şey okunacağı zaman, Kur'ân-ı Kerim’in herhangi bir yerinden okumak mümkündür. "Şu sure okunmaz veya mutlaka şu sureyi okumak gerekir" diye bir şart yoktur. Ancak İbn Abbas'a (r.a.), "Bu namaz için belirlenmiş bir sûre biliyor musun?" diye sorulunca, "Evet, et-Tekâsür, el-Asr, el-Kâfirûn, ve el-İhlâs" diye cevap vermiştir.(4)
***

Tesbih Namazı, kılınması teşvik edilmiş bir namazdır. Bunu alışkanlık haline getirmek müstehaptır. Tembelllik etmemek lâzımdır.

Kılmasını bilmeyenlerin de istifade etmesi, öğrenmeleri maksadıyla cemaatle de kılınabilir. Cemaatle kılınırsa imam olacak kimse bu namazı kılmayı evvela nezreder ve namazı kıldırırken kıraatı ve tesbihleri her yerde cehrî (sesli) okur. Cemaat ise sükut eder, dinler. (5)

Tesbih namazında yanılma olursa, sehiv secdesinde bu ilave tesbihlerin okunması gerekmez. Namaz kılan aklında bu tesbihlerin sayılarını tutabiliyorsa, bastırarak da olsa parmakları ile saymaz.


DİPNOTLAR

(1) Mehmed Zihni Efendi, Nimet-i İslâm, İstanbul, 1398, s. 632.
(2) Tirmizî, Vitir, 19; İbn Mace, ikâme, 190; Ebû Dâvud, Tatavvu, 14; et-Tergib ve't-Terhib, I, 467, 469.
(3) Tesbih namazının bu kılınma usûlü, Tirmizî'nin el-Câmii'nde İmam-ı Azam Ebû Hanife'nin (rh.) talebelerinden Abadullah b. Mübarek'ten (r.aleyh) rivayet ettiği şekle göredir.
(4) el-Fetâva’l-Hindiyye, Mısır 1323, I, 119.
(5) İbn Abidîn, Reddü'l-Muhtar, Mısır, 1966, II, 27; Muhtasar İlmihal, Hasan Arıkan, Fazilet Neşriyat, İstanbul, yyy., s. 95-96; Mehmed Zihni Efendi, Nimet-i İslâm, İstanbul, 1398, s. 632)

Sayin Müderris hocam ve muhterem Aciz üstadim...Yaptiginiz paylasim ve yönlendirmenizden ötürü tesekkür ederim. Cenabi Allah ilminizi artirsin.
Müderris hocam mesajlarinizin hemen hepsinde, Halis Ece hocamizinki haric, nafile namazlarinin cemaat halinde edasina izin verildigine dair ( istisnai durumlar haric) bir anlam cikaramadim...Istisnai durumlarinda zaruret halinde, hicbir DAVET olmaksizin ve cemaatin üc-dört kisiyi gecmeksizin oldugu durumlarda caiz görüldügünü kabul etmemiz gerekir. Cünkü hangi kaynaga bakarsak bakalim istisnayi durumu bu sekilde özetliyor.
Benim sorum ise acik ve net...camiilerde günler öncesinden yazili davetler asiliyor, su zamanda tesbih namazi kilinacaktir diye ilan ediliyor....veya sözlü olarak davet ediliyor. Ve neticede camiiler tika basa doluyor, tesbih namazi icin saflarca insan yogunlugu olusuyor.
Öyleki vakit namazlarinda tek bir müslümanin bile ugramadigi mahalle camiilerinde mübarek gecelerde igne atsaniz yere düsmüyor....

Böyle bir manzarada su alttaki mektubattan alintiyi okudugumuz zaman ister istemez bazi gercekleri sormam gerektigi hissi uyaniyor insanda...
Mutlaka bu mektub size asinadir...gelin bir daha okuyalim.
Ve lütfen bana bu mektubati Rabbaniyenin esrarini aciklayiniz.
Ben yazilani anlamaktan acizmiyim,
yoksa yazilanlarla yapilanlarin celisik durumunumu anlamaktanmi acizim bunu anliyamiyorum...

Eger sülcü lisan ettiysem af ola...




(Abdulkadir AKÇİÇEK Tercumesi)

288. MEKTUP

MEVZUU : Aşura, beraet ve bunlardan başka nafile namazların cemaatle kılınmasını men etmeye dairdir.


NOT : İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu, Seyyib Muhibbillah Mankpuri'ye yazmıştır.



Allah'a hamd olsun ki, bizi resullerin efendisine tabi olma şerefine erdirdi; dinde bid'atları işlemekten bizi korudu.

Dalâlet binasını yıkan, hidayet bayraklarını yükselten zata salât ve selâm olsun. Keza, onun ebrar âline ve ahyar ashabına da..

Bilinmesi yerinde olan bir durum var ki, şudur:

Bu zamanda, havastan ve avamdan insanların pek çoğu, nafile namazların edasına ihtimam gösterirler. Lâkin onlar, farz namazların edasında gevşek davranırlar; onun sünnetine ve müstahablarına riayet etmezler. Ancak, pek az kimseler müstesna..

Onlar, nafile namazları değerli bilmekle beraber, farz namazları küçük ve düşük görmektedirler.

Farz namazları, pek az olarak, müstahab vakitlerinde eda ederler. İlk tekbiri cemaatle imama uyarak almaya ihtimam göstermezler. Hatta, cemaatle namazın kaçırılmasına dahi önem vermezler. Ancak, sırf farz namazı, tembellik ve gevşeklikle kılmayı dahi bir ganimet sayarlar. Ama nafile namazları, kemaliyle ihtimam göstererek, tam bir cemaatle eda ederler. Meselâ: Aşura, beraet, receb ayının yirmi yedinci gecesinin namazını sayabiliriz. Bir de receb ayının ilk cuma gecesi ki, bunun adına:

— Leyle-i reğaib..

Derler.. Bu yaptıklarım da hasen ve müstahsen görürler. Ama bilmezler ki o: Şeytanin tesvilâtından olup seyyiatı hasenat suretinde göstermektedir.

Şeyh'ül - îslâm Mevlâna Usameddin Herevî Vikaye şerhi haşiyesinde şöyle dedi:

— Nafile namazı cemaatle kılmak, farzları dahi cemaatle kılmayı terk etmek, Şeytan'ın tesvilâtındandır.

Şunun bilinmesi gerekir ki; nafile namazı cemaatle kılmak, mezmum ve mekruh bid'atler arasındadır. Bu manada, Hatem'ür - risalet Resulûllah S.A. efendimiz, şöyle buyurdu:

— «Bir kimse, dinimizde olmayan yeni bir şey ihdas ederse o merduddur.»

Bilesin ki,

Nafile namazları cemaatle kılmak, bazı fıkhı rivayetlerde mutlaka mekruhtur. Bazı rivayetlerde ise., bu mekruh olma durumu çağırma ve cemiyet olma şartına bağlanmıştır. Bu ikinci şarta göre, iki kişi ile bir davet vaki olmadan mescidin bir köşesinde kılınırsa caizdir. Üç kişi olmasında meşayihin değişik görüşü vardır. Dört kişi ile kılmak, bazı rivayette ittifakla mekruhtur. Bazı rivayette ise, en sahihi mekruh olduğudur.

Siraciye fetvasında: Teravih ve güneş tutulması namazı hariç olmak üzere, nafile namazı cemaatle kılmayı mekruh saydı.

Fetava-i Gıyasiye'de ise.. Şeyh'ül-İslâm Serahsî Rh. şöyle dedi:

— Ramazanın haricinde nafile namazı cemaatle kılmak ancak şu şekilde mekruh olur:

a) Bir davet vaki olursa..

b) Amma, bir veya iki kişi iktida ederse mekruh olmaz.

c) Üç kişinin iktidasında ihtilâf vardır.

d) Dört kişilik bir cemaatle kılınmasında ihtilafsız kerahet vardır.

Hülâsa'da şöyle anlatıldı:

— Nafile namazı cemaatle kılmak, çağırma yolu ile olursa mekruh olur. Ama ezansız, kametsiz olarak mescidin bir köşesinde kılarlarsa mekruh olmaz.

Şems'ül-eimetü Halevani şöyle dedi:

— Nafile namazı cemaatle kılmakta, imamdan başka üç kişi olursa., ittifakla mekruh olmaz Dört kişide ihtilâf vardır; ama sahih olan mekruh olduğudur.

Fetava-i Şafiiyede şöyle anlatıldı:

— Ramazan ayı müstesna nafile namazı cemaatle kılmak mekruhtur. Bunun mekruh olması tedai (çağırma) şartlıdır. Yani: Ezanla kametle.. Ama çağırma olmadan, bir iki kişi iktida ederse., ama çağırma olmadan, mekruh olmaz. Ama üç kişi iktida ederse., meşayihin Rh. ihtilâfı vardır. Allah onlara rahmet eylesin. Ama, dört kişf iktida ederse., ittifakla mekruh olmaktadır.

Bu misillu rivayetler çok olup fıkıh kitapları onlarla doludur.

Şayet nafile namazın cemaatle kılınmasına mutlak olarak cevaz veren ve aded zikri için sükût geçen bir rivayet bulursan; onu bir başka rivayette vaki olan mukayyed duruma hamletmelisin. Mutlak mukayyed murad edilmiş olabilir; cevaz dahi, ikiye ve üçe inhisar ettirilmelidir.

Hanefî âlimleri, mutlakı ıtlak edildiği şeye usulde alıp mukayyede hamletmezler ise de; lâkin onlar, mutlak hamlini rivayetlerde mukayyed üzerine caiz görürler; hatta bunu lâzım sayarlar. Farz-ı muhal tariki ile anlatıldığı gibi hamledilmez de, mutlak olarak iş icra edilirse o zaman, bu mutlak mukayyed üzerine muanz düşer. Küvetin müsavi olduğunu kabul edemeyiz; çünkü kuvvette müsavat memnudur.

Çünkü: Kerahet rivayeti çok olduğuna göre tercih edilmiş ve fetva da ona göre verilmiştir. Mubah tarafına fetvaya gidilmemiştir. Her iki tarafın kuvvette müsavi olduğu kabul edilse dahi derim ki:

— Kerahet delilleri ile mubah delilleri birbiri ile muaraza ettiğine göre, kerahet tarafını tercih etmek lâzımdır. Çünkü, onda ihtiyata riayet vardır. Nitekim, usul-ü fıkıh ehli katında mukarrer olan durum da budur.


O kimseler ki, aşura, beraet gecesi, regaip gecesi mescidlere toplanıp büyük bir cemaatle nafile namaz kılarlar; hem de iki üç yüz kişi ile.. Böyle bir içtima ve cemaatle kılman namazı dahi iyi görürler; ulemanın ittifakı ile bunlar mekruh irtikâb ederler. Kabahatları iyi görememek dahi, en büyük kabahatlar arasındadır.

Çünkü, haramı mubah itikad etmek küfre götürür. Mekruhu iyi zannetmek ise., ancak ondan bir mertebe aşağıdır. Artık bu fiilin şenaati düşünülmelidir.

Anlatılan keraheti def etmek babında dayanakları, bir çağırma olmayışına göredir. Evet., bir çağırma olmayışı, bazı rivayetlere göre, keraheti giderir. Ama bu dahi, bir veya iki kişinin iktidasına verilmiştir. Bunun şartı dahi, mescidin bir köşesinde kılınmasına bağlanmıştır. Bundan başkası boştur.

Durum, yukarıda anlatıldığı gibi olmakla beraber, çağırma (tedai) durumu, birinin diğerine nafile namazın edasını bildirmesidir. Bu mana dahi, yapılan o cemaatte taHakkuk etmiştir. Zira, onlar birbirlerine, kabile kabile aşura gününü ve diğerlerini bildirmektedirler. Derler ki:

— Falan şeyhin veya falan âlimin mescidine gidelim ve orada namazı cemaatle eda edelim.

Bu durumda onlar, bu gibi fiili ve bu gibi bildirmeyi ezandan ve kametten daha yeterli itibar etmektedirler. Böylelikle de, çağırma sabit olmuş olur.

Çağırmayı ezana ve kamete mahsus kıldığımız takdirde, nitekim bazı rivayetlerde böyledir; bundan dahi hakiki ezanı ve kameti murad etsek, bunun cevabı dahi önce geçti. Şöyle ki: Kerahetin olmayışı, daha önce anlatılan şartlarla beraber bir veya iki kişiye mahsustur.

Şunun bilinmesi yerinde olur:

Nafilenin binası, gizlilik ve saklılık üzerinedir. Zira ona görsünler ve işitsinler zannı girebilir. Böyle bir şey dahi onun manasına aykırıdır.

Farzın edasında matlub olan ise., izhar ve ilândır. Zira o, görsünler ve işitsinler şaibesinden beridir. Bunun için de, onun cemaatle kılınması yerinde olur.


Şöyle de diyebiliriz:

— Cemaatın çokluğunda, fitnenin meydana gelmesi zannı vardır. Bu sebebledir ki, cuma namazının kılınmasında sultanın veya naibinin bulunması şart görüldü. Ta ki: Fitne meydana gelmesinden emin oluna..

Bu mekruh olan cemaatlerde dahi, aynı şekilde fitnenin uyanması ihtimali vardır. Zira böyle bir cemaat maruf değil; münkerdir.

Resulûllah S.A. efendimiz, bir hadis-i şerifinde şöyle buyurdu:

—«Fitne uykudadır, uyandırana Allah lanet eylesin.»

Bu durumda, idareyi elinde tutanlara, İslâm kadılarına, koruma memurlarına lâzımdır ki: Bu toplantılara mani olalar. Hem de, bu babda en yeterli şekilde sert tedbirler alarak.. Ta ki: Fitneye çıkma ihtimali bulunan bu bidatler daha fazla yayılmaya..

Allah Hakkı yerine getirir ve bu yola hidayet eden odur.

Değerli arkadaşlar
İslam dini efradını cami ağyarını mani bir dindir. veya Cihana şümül bir dindir. Hal böyle iken bizim namazdan sonra tesbih çekmek sünnetmidir yoksa bitatmıdır veya tesbih namazı için ilan edilirmi edilmezmi diye tartışmamızı gereksiz buluyorum.

Sebebine gelince zaten formumuzdaki diğer yazılarımızı okudukmu veya efendimizin yapacak o kadar değerli faziletli başka sünnetleri var. diğer bir deyişle bunların kaçta kaçını bilip nasıl ve ne şekilde amel edebiliyoruz.


Efendimiz bir hadisi şeriflerinde "ümmetimin ihtilafı, ihtilafa düşmesi rahmeti vesiadır" buyurmuşlar. Burdan yola çıkaraktan İslam dinimizin ne kadar bir hakıkat ne kadar kolay ne kada fazıletli bir din olduğu anlaşılıyor.
Tabiki bu hadisi şerifi belirli çerçevede sağa sola çekmeden belli bir ilim çerçevesinde uygularsak şu konumuz tam yerinde bir konu.


Birde işin şu boyutu var. Biraz ağır gibi olacak ama. Eskiye göre islam tam manası ile uygulanmamakta.
Bir Osmanlı zamanına bakalımİslamın emirleri ne derce uygulanıyor ve nerelere gelmiş.
Bir başka buyut ise bu gün şimdi bakıyoruz koca koca kişiler öyle kıyas yapıyor ki kökten kazıyor, söylediği islamla hiç bağdaşmıyor.
Zaman zaman söylerim, aynı okulda aynı bölümde belkide aynı sınıfta kalan kişiler, farklı farklı fetvalar verebiliyorlar.
Hepimiz düşünelim Rabbimizin bize vermiş olduğu şu var olan aklımızla hepimiz biliriz. Aynı okuldan, aynı bölümden mezun olan kişilerin verdiği fetva, aynısı bizatihi aynı olması lazım değilmidir!!
İşin entersan tarafı o kişilerin isminin evvelinde profesör unvanı var. ;)
Onlar böyle yaparken bizim bu mşekilde tartışmamız doğal diyeceksiniz :o


Kısaca Yaptımız işlere işlediğimiz fiillere güzel bakarsak islam çerçevesinde bakarsak yeri vardır yani mutlaka o kaideyi koyan bir ictihat imamımız ve ya bir büyüğümüz koymuştur zaten tesbih konusunda böyle bir vurgu yapılmış.
Tesbih namazı konusuna gelince bir pencereden değilde bir kapıdan değilde islamın diğer penceresinden kapısından bakarsak, şu zamanda yeri gibi.
Bunu söylerken alimlerimizin hiç bir yazısını inkar etmek manasına değildir.


Dedikya güzel bakmak lazım. Varsayımdan çıkalım yola şimdi ama gerçek bir varsayım ;)
Belki kişi hayatında cumadan cumaya namaz kılıyordur. Mübarerek bir gecede tesbih namazı kılınacak diye ilan edildi ve ve o kişi de geldi. Rabbim o topluluğa rahmet nazarı ile bakıp hepsini affetse birde onlara hidayet nasip etse ve tesbih namazı yüzü suyu hürmetine gerçek tam manasıyla mümin olsa ne güzel olur değilmi...
Mesela hepimizin bildiği Bişri hafi hazretleri, hikaye uzun ama kısalltarak yazalım Genç yaşta içkiye müptela olmuş. Bir gün yolda sarhoş bir halde giderken üstünde Besmele-i şerife yazılı bir kağıt buldu. İçi sızlayıp yerden aldı. Öptü çamurlarını silip temizledikten sonra güzel kokular sürüp evinde kendince en güzel yere astı. Gece lim bir zat bir rüya gördü. Rüyada git Bişr’e söyle!
O bizim ismimizi temizledi Biz de onun kalbini temizleriz. O bizim ismimizi büyük tutup yükseğe astı Biz de onun ismini büyük yapıp yüksek kullarımın arasına katarız. O bizim ismimize güzel kokular sürdü. Biz de onun şahsını hidayetini kıyamete kadar müslümanlar için güzel kokular saçan yıldız yaptık denildi.
Yani yaptığı iş kötü olsa bile öbür tarafta samimi kalpten inanarak yaptığı bir amel öbürünü götürüyor. Hidayet vesile oluyor. RAbbimizin rahmeti geniş akla hayale gelmez. Zamanımız olursa rabbimizin rahmetinin büyüklüğünü anlatırız inşaallah.


Yine peygamber efendimiz a.s bir kişinin hidayetine vesile olmak güneşin üzerine doğup battığı herşeyden daha hayırlıdır buyuruyor.
Burdan yola çıkaraktan kişiye müezzinin doğru dürüst sübhanallah söyletmesi veya bir tesbih namazı kılınması yorumunu sizlerin yüze takdirlerine bırakıyorum.

Verdiginiz bilgiler icin Allah c.c. razi olsun hocam.

Eger cami cemaatiyle alakasi olmayan bir insanin hidayeti veya sevabina vesile olunmak icin böyle bir yol tutulmussa ki öyle oldugunu varsayiyorum ve iyi niyetle yapildigini zan ediyorum...bu durumu kabullenmesemde anlayabilirim....anlayis gösterebilirim.
Fakat son kez ifade etmeliyimki,
cok farkli tecrübeler edindigim oldu...
Bir zikir ve sohbet meclisinden sonra haftanin belirli günleri istisnasiz hepsi ehli tasavvuf olan cemaatin bir araya gelerek cemaat halinde tesbih namazi kilmasini anlayamam. Yani ilmi kifayet mevcutki hepsinin evde kilmasi daha efdaldir....bunu herkesten evvel bu ehli tasavvuf erbabi daha iyi bilmelidir.
Hatta bir kardesim tesbih namazi icin beni camiye cemaate davet ettiginde bende evde kilmayi uygun görüyorum dedigim icin tenkit edilmistim....iste hocam böyle bir durumu anliyamiyorum.

Verdiginiz bilgiler icin Allah c.c. razi olsun hocam.

Eger cami cemaatiyle alakasi olmayan bir insanin hidayeti veya sevabina vesile olunmak icin böyle bir yol tutulmussa ki öyle oldugunu varsayiyorum ve iyi niyetle yapildigini zan ediyorum...bu durumu kabullenmesemde anlayabilirim....anlayis gösterebilirim.
Fakat son kez ifade etmeliyimki,
cok farkli tecrübeler edindigim oldu...
Bir zikir ve sohbet meclisinden sonra haftanin belirli günleri istisnasiz hepsi ehli tasavvuf olan cemaatin bir araya gelerek cemaat halinde tesbih namazi kilmasini anlayamam. Yani ilmi kifayet mevcutki hepsinin evde kilmasi daha efdaldir....bunu herkesten evvel bu ehli tasavvuf erbabi daha iyi bilmelidir.
Hatta bir kardesim tesbih namazi icin beni camiye cemaate davet ettiginde bende evde kilmayi uygun görüyorum dedigim icin tenkit edilmistim....
iste hocam böyle bir durumu anliyamiyorum.


Bu kisimda haklisiniz. Ve iste yine bu kisimda yazdiginizdanda anlasiliyorki tasavvuf ehli dahi olsa cahil insanlar hala var ve olacakta.
En basit örnek: sohbetlerde defalarca anlatilir, su söyledir, bu böyledir, su mekruhtur, su bidattir.
Ama bir gün bir hoca gelip sohbet ediyor ve insanlari duyuyorum; 'Oooo hoca çok güzel seyler anlatti'. 'Ne anlatti?'. (atiyorum) 'Namazda tadili erkandan bahsetti, çok önemliymis, vs.. vs..' 'E bunu daha önce filanca hocamizda anlatmisti?' 'Ben o sohbette yoktum bence...'

Bal gibi varlar sohbetlerde ama islerine gelmiyor bazilarinin. Dinlemek, anlamak istemiyorlar. Adamin kendi hocasi namazin kilinisindan, farzlarindan, sünnetlerinden bahseder. O zaman 'e biz zaten bunlari yapiyoruz' olur. Ama baska bir hoca gelir ayni seyleri anlatir o zamanda ayni cemaat 'çok güzel sohbetti, bize günlük önemli meselelerimizden bahsetti, bize böyle seyler lazim' diyebiliyor.

Insanlar çesit çesit anlayacaginiz..

Tesbih namazi olayindanda 99,99% eminimki, camide toplu halde kilinmazsa, o insanlarin hiç biri hayatinda kalkipta 'evde söyle güzelce bir tesbih namazi kilayim' demez. Bahaneler her zaman hazir; Duayi karistiriyorum, sayilari karistiriyorum, hangi rekatte kaç tane dua okunacak bilmiyorum, tek basima kilinca çok uzun sürüyor, vs.. vs.. liste uzayip gidiyor.


Namaz

MollaCami.Com