Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Kıbır

Rasulullah (S.A.V)buyurdular ki;

Kalbinde bir habbe yahut bir hardal tanesi kadar kibir bulunan kimse cennete giremez.



Kibir yani kişinin kendini büyük görmesi kötü bir haslettir ve hakikatte Allah’a (c.c) karşı düşmanlık yapmasıdır. Zira kibir ve azamet yalnız Allah-ü Teala’ya aittir. Kur’anı Kerimde cebbar ve mütekebbirler kötülenmiştir. “Böylece Allah Teala bütün mütekebbir ve cebbarların kalbini mühürler”(mü’min /35)buyrulur.

Kibir çok kötü bir sıfattır. Kalbi bir hastalık olmasına rağmen tesiri dışta olur. Kibir kendini başkalarından üstün ve iyi bilmektir. Bu hususta nefsinde bir neşe ve sevinç havası meydana gelir ki buna kibir denir. Efendimiz(S.A.V) kibir hakkında “Kibir havasından Allah’a sığınırım”buyurmuştur. Bir kimsede kibir havası meydana gelince, başkalarını aşağı ve hizmetçi gözüyle görmeğe başlar.

Kibir ehl-i yürümekte, oturmakta önceliği gözetir ve öyle bir dereceye gelir ki başkasının nasihatini kabul etmez. Kendisi nasihat ederken şiddetli, hiddetli söyler. Ona bir şeyi öğretmeye kalkışsalar, kızar; insanlara hayvan gözüyle bakar.

Peygamber (S.A.V) Efendimize Mütekebbir kimdir? Diye sorulunca: “Hakka boyun eğmeyen ve insanlara hakaret gözüyle bakan kimsedir” buyurdular. Bu iki haslet, kul ile Allah arasında büyük bir perdedir. Bunlardan nice kötü ahlak doğar. Bu da mü’minlerin sıfatı değildir. Büyüklerden biri der ki: “Cennet kokusunu duymak istersen, kendini bütün insanlardan aşağı tut” bir insan, iki kibir ehli bir araya geldiğinde içlerini görebilmek basiretine sahip olsaydı, hiçbir mezbelede bulunmayan pis koku ve rezilliği onların içinde görürdü. Onların içi köpekler suretin de olup dışlarını ise kötü bir halde süslerler.

Muhammed İbni Hüseyin İbni Ali (R.A.) der ki: "insanin kalbine kibirden bir şey geçse az olsun veya çok olsun! O şey miktarı aklı eksilir."



KİBRİN DERECELERİ:

Kibrin bazısı bazısından farklıdır. Zira bazı kibirler çok kötü ve çirkindir. Kibirdeki fark, bunun ya Allah’a karşı ya Rasulullah’a (S.A.V) karşı ya da kullardan birine karşı olmasındandır.

Birinci derece: Allah’a karşı olan kibirdir. Nemrudun, firavnın ve şeytanın ve kulluk adından utanıp Allah’lık iddiasından bulunanların kibri gibi. Hâlbuki Allah-ü Teala ayeti kerimesinde mealen buyurdular ki: “Allah’a yakın melekler, Allah’a kul olmaktan utanmadılar”(Nisa:172)

İkinci derece: Resulullah’a karşı olan kibirdir. Kureyşli kâfirlerin yaptıkları gibi. Onlar “Biz kendimiz gibi bir insana baş eğmeyiz. Niçin bize melek yahut muhteşem bir insan gönderilmedi de bir öksüz gönderildi” dediler. Kur’anın ifadesiyle: “Niçin bu Kur’an bu iki şehrin(Mekke ve Taif) eşrafından birine indirilmedi, dediler” (Zuhruf/31)

Peygamber Efendimize de kibirlenenler iki kısımdır: Bir kısmı, kibirleri onlara perde olduğu için düşünmeyip Rasulullahın (SAV) peygamberliğini anlayamadılar. Nitekim Allah-ü Teala onlar hakkında: “Yeryüzünde haksız olarak kibirlenenlerin ayetlerimizi anlamalarına yol vermediler”buyurur. Bir kısmı ise Rasulullahın Peygamberliğini anladılar fakat çok kibirli olduklarından ikrar edemediler. Böyleleri için Allah-ü Zülcelâl Hazretleri ayeti kerimesinde: “(Mucizelerin Allah’tan olduğunu) gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde, kendilerine haksızlık ettiklerinden ve büyüklenmelerinden dolayı mucizeleri bile bile toptan inkâr ettiler” (Neml:14)buyurmuştur.

Üçüncü derece: Hak Tealanın kullarına kibir edip hakaret ve alaycı gözüyle bakmak, onların haklı sözlerini kabul etmemek ve kendisini beğenip büyük bilmektir. Büyüklük Allah’ın sıfatıdır. Kendisiyle ilgili olan işlerde elinden bir şey gelmeyen aciz ve zayıf kula, büyüklük nerde yakışır ki, kendini bir şey sansın. Kul kendini büyük bilince, Allah-ü Teala ile sıfatında çekişmiş olur.

Bu kimse padişahın tacını giyip tahtına oturmuş köleye benzer. Bu kimsenin ne çeşit azar ve cezayı hak ettiğini sen düşün. Bunun için Rabbimiz buyuruyor ki:

“Azamet ve Kibriya benim elbiselerimdir. Bunlar için benimle çekişeni helak ederim”



KİBRİN SEBEPLERİ VE ONUN İLACI

Kendini büyük gören kimse, üstün bir sıfatın kendinde bulunduğunu anlayıp başkalarında bulunmadığına inandığı için kendini büyük görür.

Birinci sebep: İlimdir. Zira kendini ilmin güzellikleriyle süslü gören başkalarını hayvan derecesinde görür. Alameti insanlardan riayet, hürmet, tazim ve öncelik bekler.

İkinci sebep: Zahidlik ve ibadette kibirlenmektir. İbadetini beğenir. Allah’a değil ibadetine güvenir. Başkalarının kendilerini ziyaret etmelerini sever ve ibadetleri için insanlara minnet eder. Kendisini inciten birisine bir bela gelince, bunun kendisine yapılandan olduğunu sanırlar.

Üçüncü sebep: Neseb (soy)ile olan kibirdir. Seyid yahut hocazade olanlar başkaları her ne kadar takva olsalar da onlardan yine de kendilerini üstün görürler. Yolumuzun mânâ önderi Abdullah Baba (KS)Hazretleri buyururlardı ki; “Mezar taşıyla iftihar olunmaz evladım”

Dördüncü sebep: Güzellik ve yakışıklılıkla olan kibir. Bu en çok kadınlar arasında olur.

Beşinci sebep: Zenginlikle olan kibirdir. Benim malım servetim var sen ise fakirsin müflissin deyip kendisini beğenmesidir. Onlar ile oturmaz sohbete tenezzül etmez itibar etmez.

Altıncı sebep: Kuvvetlinin zayıfa karşı kibirlenmesidir. Resulullah (S.A.V)buyurur ki:

“kuvvetli olmak başkasını yıkmak, yenmek demek değil, belki nefsi arzularını yenmektir.



Yedinci sebep: Köle, hizmetçi, tabi( kendisine bağlı kimselere) mürid ve kendisini sevenlere kibir.

Kibrin sebepleri bu anlatılanlardır. Fakat kibrin zahir sebebi, düşmanlık ve hasettir. Çünkü bir kimseye düşmanlık yapan ona karşı övünmek ister. Bazen kibir riyaya sebep olur. Şöyle ki insanların gözünde iyi görünmek, kendisine iyi gözle bakılması için insanlar içinde kibirlenir.

Peki, bu hastalıktan kurtulmanın ilacı nedir?

Zerresi dahi saadet yolunu kapayan, insanı cennet’ten uzaklaştıran kibir hastalığının tedavisi farzdır. Hiç kimse bu hastalıktan arınmış değildir ancak Allah’ın diledikleri müstesna. Onun ilacı iki çeşittir.

Hak Teala’yı bilip Kibriya ve azametin ondan başkasına layık olmadığını bilmek ve kendisinde bulunan her şeyin Allaha ait olduğu bilincine varmak ve yukarıda saydığımız sebepleri terk edip yerlerine güzel ahlakı yerleştirmektir. İşte o zaman kibir hastalığından kurtulur.

Mesela Allah bize göz vermiş. Onun verdiği göz sayesinde görebiliyoruz. Gördüğümüz için de kibirlenmek haddimiz değildir. Bazı kullarına "kulunda istemesi doğrultusunda" ilim vermektedir. İstediği takdirde ona verdiği ilmi alabilir. Demek ki bizdeki ilim de Allahın’dır. Kibirlenmeye hakkımız yoktur. Mal ve zenginlik, güzellik ve kuvvet bunların hepsi Allah’ın kuluna bahşettiği lütuflardır. Her şeyin sahibi Aziz ve Celil olan Allah’tır biz hiçiz, aciziz, her şey O’nundur bütün kuvveti kutsiye ona aittir.

Bir kimse, son nefesinde akibetinin ne olacağını düşünür ve nasıl bir tehlike ile karşı karşıya bulunduğunu idrak ederse, değil bir fasığa, bir kâfire karşı dahi kibirlenmesi mümkün değildir.

Demek ki, insanın görevi, ne olursa olsun, hiç kimseyi hakir görmemektir. İnsan bir cahil gördüğü zaman; “Bu adam cahil olduğu için günah işliyor olabilir; bense bilerek günah işliyorum. Bunun mazereti vardır, benim hiçbir bahanem yok” demelidir. Bir âlim gördüğünde; “Bu benim bilmediklerimi biliyor. Ben buna nasıl emsal olabilirim.” demelidir. Yaşlı birini gördüğünde: “Bu kişi benden daha fazla ALLAH-u Zülcelal'e ibadet etmiştir.” Kendisinden küçük birisini gördüğü zamanda; “Bunun günahı benden daha azdır” demelidir.

Bütün bunlara bakarak, herkese düşen görev, kendi akıbeti için nefsini ıslah etmek ve kalbini ALLAH-u Zülcelâl Hazretlerine karşı düzeltmekle meşgul olmaktır. Kendisi tehlikede olduğu halde, başkasına acıyan kimse, büyük bir yalancıdır.

Kibrin tafsilatlı tedavisi, onun kaynağını bulmaktır. Eğer nesebi (soyu) sebebiyle oluyorsa, Allah’ın (bu husustaki)beyanını düşünmelidir. Nitekim buyuruyor ki:

“Senin aslın topraktan ve nes’lin menidendir” O halde senin baban meni, deden de topraktır. Bu ikisinden daha aşağı bir şey yoktur.Tevazu Rahman’dan, kibir ise şeytandandır.

Sen kendin toprak ve kandan yaratılmışsın niçin övünüyorsun!

Kibrin ne kadar çirkin ve yersiz olduğunu şu Ayet-i Kerime’nin meali ne güzel ifade etmektedir:

“Yeryüzünü böbürlenerek dolaşma.

Çünkü sen ağırlık ve azametinle ne yeri yaratabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin.” (İsra /37)





“Şaşarım, görünüşü ile böbürlenene

Oysaki dün bir damla meni idi

Yarın da güzel görünüşünün ardından.

Kabirde kokuşmuş bir leş olacak”





Dergiler / 1. Sayı Lamelif dergisi (Aralık 2007)


Hayatın İçinden İslam

MollaCami.Com